mak955
New member
- Katılım
- 16 Ocak 2006
- Mesajlar
- 260
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
(reklam olur diye yazmadım) dolanırken bir mesaj geldi, şaşırdım. Bana ayda en fazla 2 yada 3 mesaj gelirdi.Arkadaşım beni eve kurduğu çadıra beraber vakit geçirmemiz için davet etmiş. Davete icabet, gidemezdim cenabet . Sabah kalkıp banyo yaptım ve akşamı bekledim.
Akşam olmuştu. Arkadaşımın evine gittik. Ev ahalisi oturuyodu ve halasıgil vardı. Hemen bizi yanlarına çağırdılar ve tanışalım bakalım gençler dediler. Yaptığım 2 yada 3 espriyle ortamı çamaşır suyu misalı yumuşattım ve ne kadar iyi niyetli olduğumuzu ve gürültü yapmadan sakince uyuyacağımızı inandırmaya çalışmış oldum. Espriler beni amacıma ulaştırmıştı. Çadıra girme vakti gelmişti ilk kez arkadaslarım ve ben süt içmeden yatıyorduk.
200 yada 300 liraya alabileceğiniz, içindeki havayı tamamiyle muhafaza edebilen," kapısız çadırdan mı geldin " esprisini yapıp gülebileceğimiz, içinde iki adet çin malı led lamba bulunan ve o ilkokulda resim dersinde çizdiğimiz ve yazın bile bacasından duman çıkabilen bir eve benzeyen bu çadıra girebilmiştik.
Espri kabiliyetimiz o kadar gelişmişti ki bi an diyaframımız bile espri yapabilecek kadar cıvımıştı gülmeye kondisyonumuz yetmiyordu, çeşitli gülme pozisyonları ürettik ve bu pozisyonların sağlığa yararlı olabileceğini düsünüyorum herneyse bunun yeri bura değil. Tabi çadırın özellikleri arasında " içindeki havayı tamamiyle muhafaza edebilen " diye bi özellik yazmıştım. Evet, oksijen solumuyorduk çadırın içi yazın vazgeçilmez içeceği halini alan insan teri, çadırın tavanına destek yapan ve nikel ve krom ile güçlendirilen bu metal parçasına sıkıştırdığımız ve en az 1 hafta giydiğimiz o kokusu insanın burnunda ki kılları diken diken eden çoraplar, rüzgarla birlikte içeri sızan dışkı kokuları vs.vs mideniz az daha sabretmeli esas yere gelmedim.
Bi ara o kadar oksijensiz kaldık ki çorapların yapımında kullanılan pamuğun hangi topraklarda hangi şartlar altında yetiştiğini, terdeki tuzun saf mı yoksa işlenmiş yemek tuzu mu olduğunu düşünür olduk.
Sabah üçe dörde kadar gülmek için kullandığımız diyaframı dinlendirip az da midemize iş yaptıralım dedik yarım saat çekirdek çitlemiştik.Yoruldular ama ben hala dinçtim beni hak edecek birsey vardı "Apaçi Dansı". Evet, dansımı da etmiştim vücudu sleep moduna almıştık ama uyumuyorduk.
Duygusal bi müzik açıldı ortam da pek bi duygusaldı zaten ; kokuları saymak istermiyorum artık kokular o kadar yoğundu ki müziği şuan araştırılma evresinde olan 3 boyutlu sesi biz o an test ediyoduk. Bütün gün boyunca vücudun terini emen kıyafetler, tavanda asılı duran ve ortama nostaljik bir hava katan çoraplara odaklanmışkene..
İyi oku ;
4 kişiydik ve 4 çorap asılıydı çift olarak, yani ben hepsini çift sanıyordum. Hani ortam duygusal bende bu çorap çiftlerini adını her duyduğumuzda adrenalın patlaması yaşayan vücudumuza söyletelim dedim sırayla dedim. En soldan başlamıştık ben en sağda yatıyordum. 3 arkadaşımda söylemişti ki sıra bana
geldi.
Tam ah ulan ah ben ve ... deyip hayallere girecektim ki dikkatim beni ayağa kaldırdı bir baktım ki çorap tekmiş..
Bütün duygusallığımın içine etmişti lanet olası o kokmuş çorap. Çadırdaki kokular daha yoğun ve daha itici hale gelmişti, kötü rüyalar beni ürkütüyodu. Halşuki (halbuki yerine kullanıyorum) fantastik edebiyat yapıp, 2o-3o ml göz yaşı döküp sabah çayı onla kaynatacaktım. Ruhsuz, duygusuz çorap senden nefret ediyorum artık.
Yazan, Çizen : M.Abdullah
Akşam olmuştu. Arkadaşımın evine gittik. Ev ahalisi oturuyodu ve halasıgil vardı. Hemen bizi yanlarına çağırdılar ve tanışalım bakalım gençler dediler. Yaptığım 2 yada 3 espriyle ortamı çamaşır suyu misalı yumuşattım ve ne kadar iyi niyetli olduğumuzu ve gürültü yapmadan sakince uyuyacağımızı inandırmaya çalışmış oldum. Espriler beni amacıma ulaştırmıştı. Çadıra girme vakti gelmişti ilk kez arkadaslarım ve ben süt içmeden yatıyorduk.
200 yada 300 liraya alabileceğiniz, içindeki havayı tamamiyle muhafaza edebilen," kapısız çadırdan mı geldin " esprisini yapıp gülebileceğimiz, içinde iki adet çin malı led lamba bulunan ve o ilkokulda resim dersinde çizdiğimiz ve yazın bile bacasından duman çıkabilen bir eve benzeyen bu çadıra girebilmiştik.
Espri kabiliyetimiz o kadar gelişmişti ki bi an diyaframımız bile espri yapabilecek kadar cıvımıştı gülmeye kondisyonumuz yetmiyordu, çeşitli gülme pozisyonları ürettik ve bu pozisyonların sağlığa yararlı olabileceğini düsünüyorum herneyse bunun yeri bura değil. Tabi çadırın özellikleri arasında " içindeki havayı tamamiyle muhafaza edebilen " diye bi özellik yazmıştım. Evet, oksijen solumuyorduk çadırın içi yazın vazgeçilmez içeceği halini alan insan teri, çadırın tavanına destek yapan ve nikel ve krom ile güçlendirilen bu metal parçasına sıkıştırdığımız ve en az 1 hafta giydiğimiz o kokusu insanın burnunda ki kılları diken diken eden çoraplar, rüzgarla birlikte içeri sızan dışkı kokuları vs.vs mideniz az daha sabretmeli esas yere gelmedim.
Bi ara o kadar oksijensiz kaldık ki çorapların yapımında kullanılan pamuğun hangi topraklarda hangi şartlar altında yetiştiğini, terdeki tuzun saf mı yoksa işlenmiş yemek tuzu mu olduğunu düşünür olduk.
Sabah üçe dörde kadar gülmek için kullandığımız diyaframı dinlendirip az da midemize iş yaptıralım dedik yarım saat çekirdek çitlemiştik.Yoruldular ama ben hala dinçtim beni hak edecek birsey vardı "Apaçi Dansı". Evet, dansımı da etmiştim vücudu sleep moduna almıştık ama uyumuyorduk.
Duygusal bi müzik açıldı ortam da pek bi duygusaldı zaten ; kokuları saymak istermiyorum artık kokular o kadar yoğundu ki müziği şuan araştırılma evresinde olan 3 boyutlu sesi biz o an test ediyoduk. Bütün gün boyunca vücudun terini emen kıyafetler, tavanda asılı duran ve ortama nostaljik bir hava katan çoraplara odaklanmışkene..
İyi oku ;
4 kişiydik ve 4 çorap asılıydı çift olarak, yani ben hepsini çift sanıyordum. Hani ortam duygusal bende bu çorap çiftlerini adını her duyduğumuzda adrenalın patlaması yaşayan vücudumuza söyletelim dedim sırayla dedim. En soldan başlamıştık ben en sağda yatıyordum. 3 arkadaşımda söylemişti ki sıra bana
geldi.
Tam ah ulan ah ben ve ... deyip hayallere girecektim ki dikkatim beni ayağa kaldırdı bir baktım ki çorap tekmiş..
Bütün duygusallığımın içine etmişti lanet olası o kokmuş çorap. Çadırdaki kokular daha yoğun ve daha itici hale gelmişti, kötü rüyalar beni ürkütüyodu. Halşuki (halbuki yerine kullanıyorum) fantastik edebiyat yapıp, 2o-3o ml göz yaşı döküp sabah çayı onla kaynatacaktım. Ruhsuz, duygusuz çorap senden nefret ediyorum artık.
Yazan, Çizen : M.Abdullah