sah83
New member
- Katılım
- 8 Ocak 2007
- Mesajlar
- 104
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
KONUYU AÇMAMIN NEDENİ ÖZELLEŞTİRME UZERİNE COK TARTIŞILMASIDIR.HERKES BİRŞEY SOYLEMEKTE KİMİ ZARARLI KİMİ İSE FAYDALI VE GEREKLİ OLDUGUNU DÜŞÜNMEKTE.UMARIM BU YAZI KAFASI KARIŞIK OLANLARIN BİR FİKİR EDİNMESİNİ SAĞLAR...
ÖZELLEŞTİRME NEDEN YAPILIR....
-verimlilik artışının sağlanması açısından yapılır.
- Özelleştirme kamu sektörünün borçlanma gereğini azaltmak için de yapılabilir.
- Özelleştirme üretken kurumların karar verme sürecini devlet tarafından müdahaleyi azaltmak için de yapılabilir.
- Özelleştirme, kamuda ücret düzeyinin tespitinde ortaya çıkan sorunlardan kurtulmak için de yapılabilir.
- Veya özelleştirme hisse senedi mülkiyetini tabana yaymak için de yapılabilir.
- Hatta özelleştirme bir üretici kamu kurumunda çalışanların hisse senedi mülkiyetini artırmak için de yapılabilir.
A-Özelleştirme Uygulamalarının Tarihi Gelişimi
Bir dünya sistemi olarak kapitalizmin, 20. yüzyılda, çeşitli devresel ve bölgesel krizler yanında, iki büyük ve kapsamlı bunalım yaşadığı ileri sürülmektedir. Bunlardan birincisi 1929’da. İkincisi ise 1970’li yılların ortasına doğru patlak vermiştir (Sayer, 1986, s.43). 1929 bunalımından şiddetle etkilenen sistemin yeniden inşasında, sistem içi bir çözüm olarak kamu girişimciliği savunulmuştur. Gerçekten de, 1929 ekonomik bunalımı, en aşırı liberal ekonomi yanlılarını bile, piyasa mekanizmasının ekonomiye kendiliğinden ve dengeli biçimde yön vereceği konusunda kuşkuya düşürmüştür (Kepenek, 1990, s.21).
Keynes’in bunalımdan çıkmak için, talep doğrucu kamu harcamalarının arttırılması yönündeki önerileri de, bu gelişmeleri teşvik etmiştir. Her ne kadar, bu teşviklere geçici bir çözüm olarak bakılmışsa da, ikinci dünya savaşından sonra kamu girişimciliği yine ön plana çıkmıştır. Savaş sonrasında, hemen hemen bütün Avrupa ülkelerinde yaygın bir şekilde uygulanan ekonomiyi devlet eliyle canlandırma girişimleri, devlet mekanizmasının toplumsal örgütlenme içindeki yerinin yeni baştan gözden geçirilmesine ve sosyal refah devleti kavramının yerleşmesine yol açmıştır (Berberoğlu, 1987, s.16). böylelikle, bütün yurttaşların refahının devlet tarafından üstlenildiği bir yapı söz konusu olmuş ve devletin ekonomik hayattaki yeri ve önemi artmıştır.
1970’li yılların ortalarında baş gösteren stagflasyon ile birlikte, uygulanan ekonomi politikaları ve bunların dayandığı teorik temeller hakkında ciddi tereddütlerin doğduğu (Savaş, 1984, s.173) ve 1929’da başlayan gelişmelerin tam tersi bir dalganın ortaya çıktığı görülmektedir. Verimli ve etkin çalışmayan, doğal monopol olmanın avantajlarını verimsiz bir yapılanma için gerekçe sayan, politik etkilenmeye açık bulunan ve en önemlisi de kamu açıklarının baş etkeni kabul edilen kamu teşebbüsleri, bunalımın suçlusu olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle, gelişmişlik düzeyi birbirinden çok farklı ekonomilerde faaliyet başlatılmıştır (Şener, 1986, s.43)
Kamu işletmelerinin özelleştirilmesi akımı, İngiltere’de,1970’li yılların sonlarından itibaren yaygınlaşmıştır. Yukarıdaki düşünceleri kabul eden ve devletin ana sanayi kollarındaki kontrolünün özel işletmeciliği sınırlandırdığını, piyasa hareketlerinde yapay hareketlere neden olduğunu, bütçe açıklarını ve dolayısıyla vergi artırımlarını zorunlu kıldığını kabul eden yaklaşımlar (Birch, 1988, s.25) bu harekete hız kazandırmıştır. Bu gelişmeler ile birlikte, 1989 yılında Berlin duvarının çökmesi, soğuk savaşı sona erişinin ve merkezi planlı ekonomiler ile kamu teşebbüslerinin,yerini piyasa ekonomisi ve özel teşebbüse devrettiği yeni bir ekonomik düzeninde başlangıç işareti olmuştur (Viravan,1991, s.45). daha sonrada, Doğu ve Batı Avrupa Ülkeleri,ABD,Güney Asya Ülkeleri ve diğer gelişmekte olan ülkeler bu sürece katılmışlardır.
B- Özelleştirme Uygulamaları Ve Sonuçları
Kamu sektörünün yükünü hafifletmeyi amaçlayan özelleştirme çalışmaları, ABD,Batı Avrupa Ülkeleri,Doğu Avrupa Ülkeleri ve gelişmekte olan ülkeler tarafından sorunları çözeceğine inanılan bir uygulama heyecanıyla yürürlüğe konulmuşlardır. Bu ülkelerden bazılarındaki özelleştirme uygulamaları ve sonuçları şöylece özetlenebilirler.
1-Amerika Birleşik devletlerindeki Özelleştirme Çalışmaları ve Sonuçları
Özelleştireme, ABD’de en belirgin biçimiyle devlet ve yerel düzeyde revaç bulmuştur. Federal hükümet, bütçe fonlarının azalması, yeni bono çıkartılması konusunun onaylanarak reddedilmesi ve arttırılmış vergilere karşı gelişen hoşnutsuzlukla karşılaşan devlet ve yerel politikacıları, birçok durumlarda, kamu altyapı yatırımları ve hizmetlerinin özel kesimce gerçekleştirmesi için zorlamıştır. Federal düzeyde özelleştirme, Başkan Reagan’ın kurduğu Federal Mülkiyeti İnceleme Teşkilatı (Federal Property Review Board) ile 1982 Şubat’ında başlamış bulunmaktadır. (Hanke, 1990, s28)
Şu anda A.B.D.’lerinde kamu hizmetlerinin önemli bir bölümü özelleştirilmiştir. Özellikle belediye hizmetleri, cankurtaran hizmetleri, hapishane hizmetleri, çöp toplama hizmetleri, itfaiye işleri, büyük oranda özel kesimce yürütülmektedir. Böylelikle, yerel yönetimlerde gerçekleşmiş olan büyük çaplı özelleştirmeler sayesinde, 40.000 nüfuslu beldelerde devlet memuru sayısı 55 civarına inmiştir. (Doğan, 1993, s.156) Merkezi yönetimde de benzeri bir özelleştirme hızı göze çarpmaktadır. Aslında, yapısal olarak da özel teşebbüse ağırlı veren A.B.D: ekonomisinde, büyük bir güze sahip bulunan haberleşme ve telekomünikasyon hizmetleri, öncü bir uygulama ile özelleştirmeye geçilmiş ve bu alanda rekabetçi bir piyasa yapısı oluşturulması yönünde ciddi adımlar atılarak yerel şebeke işlemcilerinin tamamı özelleştirilmiştir.(Aktan, 1993) Bunlardan ayrı olarak, havayolları, demiryolları, yük taşımacılığı ve otobüs hizmetleri yasal düzenleme ve müdahaleler dışında bırakılmış, yapılan değişikliklerle bu sektörlerde yasal-kurumsal serbestleşme süreci tamamlanmıştır. (Aktan, 1986)
A.B.D.lerinde yapılan ve merkezi hükümet il yerel yönetimler nezdindeki kuruluş ve hizmetlerin özelleştirilmesini sağlayan girişimler oldukça yararlı sonuçlar vermişler: bu sektörlerdeki rekabeti ve verimliliği arttırmışlardır (Doğan, 1993, s.156)2- Batı Avrupa Ülkelerindeki Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçlar
Batı Avrupa’daki özelleştirme çalışmaları, Thatcher Hükümetinin 1979 yılında iktidara gelmesiyle İngiltere’de başlamış ve boyutları, uygulamaları ve sonuçları ile, diğer ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler ülkelere modellik edecek bir düzeyde gerçekleşmiştir. Bu nedenler, İngiltere’de ki özelleştirme uygulamaları daha büyük dikkatle takip edilmektedir.
a-İngiltere’deki Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçları
İngiltere, özelleştirme tartışmalarına 1979 yılı seçim dönemi içerisinde girmiş ve Muhafazakar Partinin seçim bildirgesinin en önemli bölümü bu konuya ayrılmıştır. Britanya halkının, işçi partisinin milletleştirme planlarına ciddi bir biçimde karşı çıktığı, buna rağmen, konut, bankacılık, sigorta, ilaç sanayi ve ulaşım sektörlerinde çalışan firmaların millileştirilmesinin devam ettirildiği, bu millileştirilmelerin giderek hem yoksullaşmaya hem de özgürlüklerin azalmasına yol açacağı belirtilere (Şayer,1986, s.45) muhafazakar iktidarın bütün bu sektörleri özelleştireceği beyan edilmiştir.
İngiltere’de kamu sektörüne ait işletmelerin karlılıklarında 1965 yılından beri görülen devamlı düşme eğiliminin, özellikle 1970 lerin başından itibaren hızlanma eğilimi göstermesi (Duran, 1985a. S.47) özelleştirme konusundaki gelişmelerin başlangıcını oluşturmuştur.Bununla birlikte, İngiltere’deki muhafazakar partinin özelleştirme düşüncesi başlıca şu gerekçelere dayanmıştır.(Yaman, 1993, s.12):
i)Kamu sektörü borçlanma ihtiyacını azaltmak suretiyle para arzını kontrol altında tutmak ve böylece enflasyon oranını düşürmek,
ii) KİT’lerin tekel statüsünü kaldırmak ve serbest rekabet ortamında faaliyet göstermelerini sağlamak suretiyle ekonomideki rekabeti ve verimliliği arttırmak.
iii) Halkın daha büyük bir kesiminin tasarruflarını hisse senetlerine yönelterek sermaye mülkiyetini tabana yaymak.
iv) Borçlanma ve vergi gelirlerine alternatif olabilecek yeni bir gelir kalemi oluşturmak.
Muhafazakar Parti iktidara gelince, seçim öncesi vaat ettiklerinden daha fazlasını yapmıştır. Kamu kesiminin elindeki dev şirketlerin büyük kısmı özel sektöre devredilmiştir. 1991 yılı başı itibariyle, kamu kesiminin yarıdan fazlası özelleştirilmiş, 650 bin işçi sektör değiştirmiş, 1 milyon 250 bin belediye konutu satılmış ve 9 milyon insan özelleştirilen şirketlerin hisse senedine sahip olmuştur. 1993 yılı itibariyle sırada özelleştirmenin son halkasını oluşturacak olan demir yolları, kömür işletmeleri ve posta acentası bulunmaktadır. (Uyanık, 1993, s223-227) Yapılan özelleştirmeler sonucunda ise, sadece Margaret Thatcher’ın başbakanlığı döneminde 75 milyar Dolar özelleştirme geliri sağlanmıştır. (Viravan, 1991, s46)
İngiltere’nin başlattığı ve 3.012 adet hisse senedi ile halka satılma gibi (Ceylan,1985, s.33) büyük çaplı özelleştirme girişimi, diğer dünya ülkelerinde de gıpta ile izlenmiştir. Yaklaşık on yıl gibi bir zaman diliminde, kamunun ekonomideki varlığını yarıdan daha aza indirmek ve hazineye de azımsanmayacak bir gelir getirmek gerçek bir başarı kabul edilmiştir. Ancak, hükümetin hedeflediği özelleştirme amaçlarını yakalayabildiği konusunda da şüpheler bulunmaktadır. Özelleştirilen şirketlerin mali açıdan daha iyi bir performansa sahip oldukları (Aktan, 1993) , karlılık düzeylerinin arttığı ve sermayenin tabana yayılmasında belirgin bir aşama kaydedildiği (Kilci, 1994, s.53) gibi olumlu tespitlerin yanında karşıt düşüncelerde bulunmaktadır.
Buna göre, özelleştirilen kuruluşların gerçek anlamda rekabete açılmasının sağlayamadığı, kârlılık durumlarındaki iyileşmelerin özelleştirmeden kaynaklanmadığı, özelleştirmelerin sadece hazineye gelir sağlamak amacıyla yapıldığı (Tezer, 1987, s.63) pay senetleri satımı yoluyla gerçekleştirilmek istenilen sermaye mülkiyetinin tabana yayılma düşüncesinin gerçekleşmediği, örneğin, British Aerospace’deki 158.000 paydaşın sonunda azaldığı ve 143 pay sahibinin şirketin devlet dışındaki sermayesinin %63 sahip olduğu, yalnız kârlı durumlardaki şirketlerin özelleştirildiği (Duran, 1985, s49), etkinlik verimliliğin de olumlu konjonktürden kaynaklandığı ve gaz, telefon, su, havayolları gibi sektörlerde rekabet getirilmediği için etkinlik ve verimliliğin sınanamadığı(Uyanık, 1993, s.2279 belirtilmektedir. Özelleştirilen şirketlerin hemen fiyat yükselmelerine gitmeleri ise, tüketiciler tarafından eleştiri konusu olmuştur. (Uyanık, 1992, s225)
b- Fransa’daki Özelleştirme Uygulama ve Sonuçları
1979 petrol şokundan sonra bir çok diğer Batı Avrupa ülkesi gibi Fransa’da da ekonomi bunalımlı bir döneme girmiştir. Mauroy Başbakanlığındaki sosyalist hükümet döneminde fiyat ve ücretler geçici olarak dondurulmakla birlikte, tam anlamıyla bir istikrar politikası uygulanamamıştır. Bütçeden millileştirilmiş şirketlere yapılacak kaynak aktarımı kısıtlı kalmıştır.
Bütçe imkânlarının zorlanıyor olması millileştirmeyi gerçekleştirenler arasında farklı düşüncelerin doğmasına yol açmıştır. 1985 yılına gelindiğinde, artık özelleştirmeden yana olanlar çoğunluğa ulaşmışlardır. Chirac, Mart-1986 seçimlerinden sonra Başbakan olarak hükümet programını Parlamentoya sunarken, özelleştirme konusundaki hedeflerini de açıkça ortaya koymuştur. (Fransa’da, s.50)
Hükümetin bu konudaki iradesini ortaya koyması ile, toplam değeri 150 ila 300 milyar Ffr arasında tahmin edilen ve 800 bin işçinin çalıştığı 65 adet kamu kuruluşunun hisselerinin satışı kararlaştırılmıştır. Bu kuruluşlardan 12 adeti de 1986-1987 arasında özelleştirilmiştir (Doğan, 1996, s.155)
c- Almanya’da Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçları
Batı Almanya, özelleştirme uygulamasında il defa 1957 yılında başlamış ve başarılı özelleştirme örnekleri verilmiştir. Batı Almanya’da özelleştirmenin temel amacı, sosyal piyasa ekonomisini geliştirmek ve gelir dağılımındaki adaletsizliği bir ölçüde de olsa çözüme kavuşturmaktadır. Bu esaslar çerçevesinde, önce Preussap adlı maden sektöründe faaliyet gösteren bir anonim şirket özelleştirilmiştir. Hisse senetlerinin satışa sunulması sırasında bir kişiye en çok 5 adet hisse senedi satılması şeklinde bir sınırlama getirilerek, hisselerin daha çok kimse tarafından alınması sağlanmıştır. Nitekim 100.058.000 DM tutarındaki hisse senedi 26.119 kişiye satılarak başarılı bir özelleştirme uygulanması gerçekleştirilmiştir.(Doğan, 1993, s137)
Batı Almanya, Doğu Almanya ile birleştikten sonra özelleştirme konusu iki yönlü olarak yürütmektedir. Batı’nın klasik Alman kuruluşlarında, örneğin Luftansa’da, özel kesime açılan paylar büyürken ya da Weba grubunda aynı yönde gelişmeler olurken; Doğu Almanya’nın Devlet girişimleri, bütün batı alemine açılmaktadır. Almaya, 1990 yılı itibariyle 10 milyar DM’lık özelleştirme yapmayı planlamıştır. Bu oluşumun yanında, özellikle bir KİT olan Volkswagen’in , İspanya’da Seat’ın ve Çekoslavakya’da Skoda’nın yönetimlerinde etkili olacak paylar satın alınmıştır. Bu da çok uluslu bir özelleştirme türü ortaya çıkarmıştır.(Özmen, 1990, s8)
Batı Almanya, doğu ile birleştikten sonra, doğuya ait olan dev ve hantal yapıdaki işletmeleri, serbest piyasa ekonomisinin yapısına uyum sağlayabilecek ve Avrupa Topluluğu standartlarında işlev görebilecek seviyeye getirmek için farklı bir özelleştirme programı uygulamaya koymuştur. Bu uygulamalar ile, 1991 yılı Ekim ayının sonuna kadar, özelleştirilen devlet işletmelerinin sayısı 4337’yi bulmuştur. Bu satışlardan yaklaşık 15.1 milyar DM gelir elde edilmiştir. İşletmeleri satın alanların taahhüt ettikleri yatırımların tutarı 96,9 milyar DM’a ulaşmıştır. (Dartan, 1993, s58) Doğu Alman şirketlerinin içinde bulundukları yapılanmanın olumsuzluklarına rağmen, başarılı bir özelleştirme programı devam etmektedir.
4- Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçlar
İngiltere’de büyük çaplı olarak başlayan, Batı ve Doğu Avrupa, Amerika, Kanada, Japonya gibi ülkeleri etkileyen özelleştirme akımı, gelişmekte olan ülkelerde büyük yankı bulmuştur. Bu ekonomilerde, içinde bulundukları, özellikle, enflasyon ve kamu finansman dengesi sorunlarının, devletin ekonomi içerisindeki ağırlığından kaynaklandığını kabul etmişler ve özelleştirme çalışmalarına hız vermişlerdir.
Bu ülkelerden bazılarındaki özelleştirme uygulamaları ve sonuçları, özet itibari ile şöyle olmaktadır.
a-Meksika’daki Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçları
Yakın geçmişteki Meksika deneyimi, dikkatlice planlanarak uygulanan bir özelleştirme programının mükemmel bir örneği sayılmaktadır. Küçük çapta özelleştirmelerle başlayan bu program, kısa sürede, sık aralıklarla yapılan daha büyük ve karmaşık şirketlerin özelleştirilmeleriyle tam kapsamlı bir programa dönüşmüş ve kamuoyundan da destek görmüştür.
Meksika’daki özelleştirme programı, 1983 yılında bir IMF stabilizasyon programı çerçevesinde başlamıştır. 1988 yılına kadar ise, bütçe açıklarını kapatmak amacıyla, yalnızca küçük işletmelere dönük olarak ve bu işletmelerin tasfiyesini sağlamak şeklinde uygulanmıştır.ş
Özelleştirme faaliyetleri, 1989’da Salinas Hükümetleriyle birlikta ivme kazanarak devam etmiş ve özelleştirme programı, ticarette serbestleştirmeyi, dış borç ödemelerinin ertelenmesini ve iç pazarın serbestleştirilmesini de içeren yapısal bir reform paketinin bir parçası olarak uygulanmıştır. (Meksika, 1993, s.3.) Özelleştirmenin önemli bir bölümü doğrudan satış şeklinde yapımlı ve hizmet kesimlerindeki, havayolları, telefon şirketi gibi bazı devlet monopollerini de kapsamıştır. (Akyüz, 1994, s.5)
Meksika, özelleştirme uygulamaları ile, 1991 yılı sonuna kadar, hükümetin elindeki 1155 KİT’in 940 tanesini tasfiye etmiş, birleştirmiş veya satmıştır. Bunların toplam değeri ise Meksika GSMH’sının %6’sı olan 14 Milyar Dolara eşittir. (Özelleştirme…, 1993, s38) Özelleştirmeden elde edilen gelirler, önceleri, ekonomiyi beklenmedik şoklara karşı korumak amacıyla açılan özel bir hesapta tutulmuştur. Mali açıdan güçlü bir konuma gelindiğinde de, 1992 yılı başı itibariyle 14 trilyon Peso tutarında iç borç, sadece özelleştirme gelirleriyle ödenmiştir. Bu yolla, 1988 yılında GSYİH’nın %29.2 oluşturan yurtiçi kamu borçları, 1991 yılı itibariyle GSYİH’nın %17.5’una indirilmiştir. (Apak, 1993, s.90)
Görüldüğü gibi, Meksika, kapsamlı ve istikrarlı bir paketle hem kamunun ekonomideki ağrılığını azaltmış, hem de elde ettiği özelleştirme gelirleri ile enflasyon, faiz oranları ve kamu borç yüklerinde belirli gerileme sağlamıştır. Bu nedenle de, başarılı bir özelleştirme programına örnek olarak gösterilmektedir. (Meksika, 1993, s.3)
b- Brezilya’daki Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçları
Brezilya’da KİT’lerin özelleştirilmesi, 1983’ten sonra gündeme gelmiştir. 1983 yılında Askeri yönetim tarafından kurtarılan ve devletleştirilen şirketlerin 89 tanesi özelleştirme programına alınmıştır. Askeri yönetim iktidarda iken, bu şirketlerin 20 tanesi özelleştirilmiş, 42 şirket içinde, önceliği, stratejik önemi olmayan bazı petrol ve madencilik şirketleri almıştır.
Hükümet 1985 yılı sonunda, Petroban petrol şirketinin 5 milyar adet hissesini ülke çapındaki 15.000 banka şubesi ve aracı kuruluşlar eliyle satışa çıkarmıştır. 520 kamu şirketinden en az 100’ünün daha kapatılması veya kamu mülkiyetinden çıkarılması düşünülmektedir. (Doğan, 1993, s.159)
Brezilya’da belli bir süre duraklamış bulunan özelleştirme uygulamaları, 1991 Ekim’inden yeniden başlatılmıştır. 1992 sonuna kadar, 20 kamu kuruluşunda gerçekleştirilen özelleştirme ile 3.2 Milyar Dolar gelir elde edilmiştir. Özelleştirilen kuruluşlar, kimya, petro kimya, demir-çelik gibi sektörleri kapsamaktadır. Önümüzdeki yıllarda, bu uygulamaların, elektrik, telekomünikasyon ve petrol endüstrisinde de yayılması beklenmektedir.(Apak, 1983, s62)
YARARLANILAN KAYNAKLAR
1- AKTAN, Coşkun C., (Çev) (1986), “Yasal Kurumsal Serbestleşme ve Özelleştirme” (1986), Sermaye Piyasası Dergisi, Yıl:8, Sayı : 92, Ekim/1986, sç37-42
2- AKTAN, Coşkun C. (1993), “Posta ve Telekomünikasyon Hizmetlerinde Yeniden Yapılanma ve Özelleştirme Uygulamaları (ABD ve İngiltere Örnekleri), İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Yıl:8, Sayı: 92-93, Kasım- Aralık/1993
3- AKYÜZ Yılmaz (1994), “Ekonomide Liberalleşme ve Sanayileşme Latin Amerika Deneyimi”,İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Yıl:9, Sayı:96, s2-18
4- APAK Sudi (1993), Türkiye’de ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Ekonomik İstikrar Uygulamaları, İstanbul, Anahtar Yayınevi
5- BEESLEY, Micheal and LITTLECHILD Stephen (1983), “Privatization: Principles, Problems and Priorities”, Lloyds Bank Review, July-1983,p1-20
6- BERBEROĞLU İbrahim (1987), “Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Özelleştirilmesi ve İngiltere Uygulaması”, Maliye Yazıları Dergisi, Sayı:6, Nisan-Mayıs/1987, s.16-32
7- BIRCH Micheal L. (1988), “Özelleştirme”, Para ve Sermaye Piyasası Dergisi, Yıl:10, Sayı:108, Şubat-1998, s.25-26
8- CEYLAN Ali (1985), “Kitlerin Özelleştirmesinde Sorunlar”, Sermaye Piyasası Dergisi, Yıl:7, Sayı:74, Mayıs-1985, s.32-36
ÖZELLEŞTİRME NEDEN YAPILIR....
-verimlilik artışının sağlanması açısından yapılır.
- Özelleştirme kamu sektörünün borçlanma gereğini azaltmak için de yapılabilir.
- Özelleştirme üretken kurumların karar verme sürecini devlet tarafından müdahaleyi azaltmak için de yapılabilir.
- Özelleştirme, kamuda ücret düzeyinin tespitinde ortaya çıkan sorunlardan kurtulmak için de yapılabilir.
- Veya özelleştirme hisse senedi mülkiyetini tabana yaymak için de yapılabilir.
- Hatta özelleştirme bir üretici kamu kurumunda çalışanların hisse senedi mülkiyetini artırmak için de yapılabilir.
A-Özelleştirme Uygulamalarının Tarihi Gelişimi
Bir dünya sistemi olarak kapitalizmin, 20. yüzyılda, çeşitli devresel ve bölgesel krizler yanında, iki büyük ve kapsamlı bunalım yaşadığı ileri sürülmektedir. Bunlardan birincisi 1929’da. İkincisi ise 1970’li yılların ortasına doğru patlak vermiştir (Sayer, 1986, s.43). 1929 bunalımından şiddetle etkilenen sistemin yeniden inşasında, sistem içi bir çözüm olarak kamu girişimciliği savunulmuştur. Gerçekten de, 1929 ekonomik bunalımı, en aşırı liberal ekonomi yanlılarını bile, piyasa mekanizmasının ekonomiye kendiliğinden ve dengeli biçimde yön vereceği konusunda kuşkuya düşürmüştür (Kepenek, 1990, s.21).
Keynes’in bunalımdan çıkmak için, talep doğrucu kamu harcamalarının arttırılması yönündeki önerileri de, bu gelişmeleri teşvik etmiştir. Her ne kadar, bu teşviklere geçici bir çözüm olarak bakılmışsa da, ikinci dünya savaşından sonra kamu girişimciliği yine ön plana çıkmıştır. Savaş sonrasında, hemen hemen bütün Avrupa ülkelerinde yaygın bir şekilde uygulanan ekonomiyi devlet eliyle canlandırma girişimleri, devlet mekanizmasının toplumsal örgütlenme içindeki yerinin yeni baştan gözden geçirilmesine ve sosyal refah devleti kavramının yerleşmesine yol açmıştır (Berberoğlu, 1987, s.16). böylelikle, bütün yurttaşların refahının devlet tarafından üstlenildiği bir yapı söz konusu olmuş ve devletin ekonomik hayattaki yeri ve önemi artmıştır.
1970’li yılların ortalarında baş gösteren stagflasyon ile birlikte, uygulanan ekonomi politikaları ve bunların dayandığı teorik temeller hakkında ciddi tereddütlerin doğduğu (Savaş, 1984, s.173) ve 1929’da başlayan gelişmelerin tam tersi bir dalganın ortaya çıktığı görülmektedir. Verimli ve etkin çalışmayan, doğal monopol olmanın avantajlarını verimsiz bir yapılanma için gerekçe sayan, politik etkilenmeye açık bulunan ve en önemlisi de kamu açıklarının baş etkeni kabul edilen kamu teşebbüsleri, bunalımın suçlusu olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle, gelişmişlik düzeyi birbirinden çok farklı ekonomilerde faaliyet başlatılmıştır (Şener, 1986, s.43)
Kamu işletmelerinin özelleştirilmesi akımı, İngiltere’de,1970’li yılların sonlarından itibaren yaygınlaşmıştır. Yukarıdaki düşünceleri kabul eden ve devletin ana sanayi kollarındaki kontrolünün özel işletmeciliği sınırlandırdığını, piyasa hareketlerinde yapay hareketlere neden olduğunu, bütçe açıklarını ve dolayısıyla vergi artırımlarını zorunlu kıldığını kabul eden yaklaşımlar (Birch, 1988, s.25) bu harekete hız kazandırmıştır. Bu gelişmeler ile birlikte, 1989 yılında Berlin duvarının çökmesi, soğuk savaşı sona erişinin ve merkezi planlı ekonomiler ile kamu teşebbüslerinin,yerini piyasa ekonomisi ve özel teşebbüse devrettiği yeni bir ekonomik düzeninde başlangıç işareti olmuştur (Viravan,1991, s.45). daha sonrada, Doğu ve Batı Avrupa Ülkeleri,ABD,Güney Asya Ülkeleri ve diğer gelişmekte olan ülkeler bu sürece katılmışlardır.
B- Özelleştirme Uygulamaları Ve Sonuçları
Kamu sektörünün yükünü hafifletmeyi amaçlayan özelleştirme çalışmaları, ABD,Batı Avrupa Ülkeleri,Doğu Avrupa Ülkeleri ve gelişmekte olan ülkeler tarafından sorunları çözeceğine inanılan bir uygulama heyecanıyla yürürlüğe konulmuşlardır. Bu ülkelerden bazılarındaki özelleştirme uygulamaları ve sonuçları şöylece özetlenebilirler.
1-Amerika Birleşik devletlerindeki Özelleştirme Çalışmaları ve Sonuçları
Özelleştireme, ABD’de en belirgin biçimiyle devlet ve yerel düzeyde revaç bulmuştur. Federal hükümet, bütçe fonlarının azalması, yeni bono çıkartılması konusunun onaylanarak reddedilmesi ve arttırılmış vergilere karşı gelişen hoşnutsuzlukla karşılaşan devlet ve yerel politikacıları, birçok durumlarda, kamu altyapı yatırımları ve hizmetlerinin özel kesimce gerçekleştirmesi için zorlamıştır. Federal düzeyde özelleştirme, Başkan Reagan’ın kurduğu Federal Mülkiyeti İnceleme Teşkilatı (Federal Property Review Board) ile 1982 Şubat’ında başlamış bulunmaktadır. (Hanke, 1990, s28)
Şu anda A.B.D.’lerinde kamu hizmetlerinin önemli bir bölümü özelleştirilmiştir. Özellikle belediye hizmetleri, cankurtaran hizmetleri, hapishane hizmetleri, çöp toplama hizmetleri, itfaiye işleri, büyük oranda özel kesimce yürütülmektedir. Böylelikle, yerel yönetimlerde gerçekleşmiş olan büyük çaplı özelleştirmeler sayesinde, 40.000 nüfuslu beldelerde devlet memuru sayısı 55 civarına inmiştir. (Doğan, 1993, s.156) Merkezi yönetimde de benzeri bir özelleştirme hızı göze çarpmaktadır. Aslında, yapısal olarak da özel teşebbüse ağırlı veren A.B.D: ekonomisinde, büyük bir güze sahip bulunan haberleşme ve telekomünikasyon hizmetleri, öncü bir uygulama ile özelleştirmeye geçilmiş ve bu alanda rekabetçi bir piyasa yapısı oluşturulması yönünde ciddi adımlar atılarak yerel şebeke işlemcilerinin tamamı özelleştirilmiştir.(Aktan, 1993) Bunlardan ayrı olarak, havayolları, demiryolları, yük taşımacılığı ve otobüs hizmetleri yasal düzenleme ve müdahaleler dışında bırakılmış, yapılan değişikliklerle bu sektörlerde yasal-kurumsal serbestleşme süreci tamamlanmıştır. (Aktan, 1986)
A.B.D.lerinde yapılan ve merkezi hükümet il yerel yönetimler nezdindeki kuruluş ve hizmetlerin özelleştirilmesini sağlayan girişimler oldukça yararlı sonuçlar vermişler: bu sektörlerdeki rekabeti ve verimliliği arttırmışlardır (Doğan, 1993, s.156)2- Batı Avrupa Ülkelerindeki Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçlar
Batı Avrupa’daki özelleştirme çalışmaları, Thatcher Hükümetinin 1979 yılında iktidara gelmesiyle İngiltere’de başlamış ve boyutları, uygulamaları ve sonuçları ile, diğer ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler ülkelere modellik edecek bir düzeyde gerçekleşmiştir. Bu nedenler, İngiltere’de ki özelleştirme uygulamaları daha büyük dikkatle takip edilmektedir.
a-İngiltere’deki Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçları
İngiltere, özelleştirme tartışmalarına 1979 yılı seçim dönemi içerisinde girmiş ve Muhafazakar Partinin seçim bildirgesinin en önemli bölümü bu konuya ayrılmıştır. Britanya halkının, işçi partisinin milletleştirme planlarına ciddi bir biçimde karşı çıktığı, buna rağmen, konut, bankacılık, sigorta, ilaç sanayi ve ulaşım sektörlerinde çalışan firmaların millileştirilmesinin devam ettirildiği, bu millileştirilmelerin giderek hem yoksullaşmaya hem de özgürlüklerin azalmasına yol açacağı belirtilere (Şayer,1986, s.45) muhafazakar iktidarın bütün bu sektörleri özelleştireceği beyan edilmiştir.
İngiltere’de kamu sektörüne ait işletmelerin karlılıklarında 1965 yılından beri görülen devamlı düşme eğiliminin, özellikle 1970 lerin başından itibaren hızlanma eğilimi göstermesi (Duran, 1985a. S.47) özelleştirme konusundaki gelişmelerin başlangıcını oluşturmuştur.Bununla birlikte, İngiltere’deki muhafazakar partinin özelleştirme düşüncesi başlıca şu gerekçelere dayanmıştır.(Yaman, 1993, s.12):
i)Kamu sektörü borçlanma ihtiyacını azaltmak suretiyle para arzını kontrol altında tutmak ve böylece enflasyon oranını düşürmek,
ii) KİT’lerin tekel statüsünü kaldırmak ve serbest rekabet ortamında faaliyet göstermelerini sağlamak suretiyle ekonomideki rekabeti ve verimliliği arttırmak.
iii) Halkın daha büyük bir kesiminin tasarruflarını hisse senetlerine yönelterek sermaye mülkiyetini tabana yaymak.
iv) Borçlanma ve vergi gelirlerine alternatif olabilecek yeni bir gelir kalemi oluşturmak.
Muhafazakar Parti iktidara gelince, seçim öncesi vaat ettiklerinden daha fazlasını yapmıştır. Kamu kesiminin elindeki dev şirketlerin büyük kısmı özel sektöre devredilmiştir. 1991 yılı başı itibariyle, kamu kesiminin yarıdan fazlası özelleştirilmiş, 650 bin işçi sektör değiştirmiş, 1 milyon 250 bin belediye konutu satılmış ve 9 milyon insan özelleştirilen şirketlerin hisse senedine sahip olmuştur. 1993 yılı itibariyle sırada özelleştirmenin son halkasını oluşturacak olan demir yolları, kömür işletmeleri ve posta acentası bulunmaktadır. (Uyanık, 1993, s223-227) Yapılan özelleştirmeler sonucunda ise, sadece Margaret Thatcher’ın başbakanlığı döneminde 75 milyar Dolar özelleştirme geliri sağlanmıştır. (Viravan, 1991, s46)
İngiltere’nin başlattığı ve 3.012 adet hisse senedi ile halka satılma gibi (Ceylan,1985, s.33) büyük çaplı özelleştirme girişimi, diğer dünya ülkelerinde de gıpta ile izlenmiştir. Yaklaşık on yıl gibi bir zaman diliminde, kamunun ekonomideki varlığını yarıdan daha aza indirmek ve hazineye de azımsanmayacak bir gelir getirmek gerçek bir başarı kabul edilmiştir. Ancak, hükümetin hedeflediği özelleştirme amaçlarını yakalayabildiği konusunda da şüpheler bulunmaktadır. Özelleştirilen şirketlerin mali açıdan daha iyi bir performansa sahip oldukları (Aktan, 1993) , karlılık düzeylerinin arttığı ve sermayenin tabana yayılmasında belirgin bir aşama kaydedildiği (Kilci, 1994, s.53) gibi olumlu tespitlerin yanında karşıt düşüncelerde bulunmaktadır.
Buna göre, özelleştirilen kuruluşların gerçek anlamda rekabete açılmasının sağlayamadığı, kârlılık durumlarındaki iyileşmelerin özelleştirmeden kaynaklanmadığı, özelleştirmelerin sadece hazineye gelir sağlamak amacıyla yapıldığı (Tezer, 1987, s.63) pay senetleri satımı yoluyla gerçekleştirilmek istenilen sermaye mülkiyetinin tabana yayılma düşüncesinin gerçekleşmediği, örneğin, British Aerospace’deki 158.000 paydaşın sonunda azaldığı ve 143 pay sahibinin şirketin devlet dışındaki sermayesinin %63 sahip olduğu, yalnız kârlı durumlardaki şirketlerin özelleştirildiği (Duran, 1985, s49), etkinlik verimliliğin de olumlu konjonktürden kaynaklandığı ve gaz, telefon, su, havayolları gibi sektörlerde rekabet getirilmediği için etkinlik ve verimliliğin sınanamadığı(Uyanık, 1993, s.2279 belirtilmektedir. Özelleştirilen şirketlerin hemen fiyat yükselmelerine gitmeleri ise, tüketiciler tarafından eleştiri konusu olmuştur. (Uyanık, 1992, s225)
b- Fransa’daki Özelleştirme Uygulama ve Sonuçları
1979 petrol şokundan sonra bir çok diğer Batı Avrupa ülkesi gibi Fransa’da da ekonomi bunalımlı bir döneme girmiştir. Mauroy Başbakanlığındaki sosyalist hükümet döneminde fiyat ve ücretler geçici olarak dondurulmakla birlikte, tam anlamıyla bir istikrar politikası uygulanamamıştır. Bütçeden millileştirilmiş şirketlere yapılacak kaynak aktarımı kısıtlı kalmıştır.
Bütçe imkânlarının zorlanıyor olması millileştirmeyi gerçekleştirenler arasında farklı düşüncelerin doğmasına yol açmıştır. 1985 yılına gelindiğinde, artık özelleştirmeden yana olanlar çoğunluğa ulaşmışlardır. Chirac, Mart-1986 seçimlerinden sonra Başbakan olarak hükümet programını Parlamentoya sunarken, özelleştirme konusundaki hedeflerini de açıkça ortaya koymuştur. (Fransa’da, s.50)
Hükümetin bu konudaki iradesini ortaya koyması ile, toplam değeri 150 ila 300 milyar Ffr arasında tahmin edilen ve 800 bin işçinin çalıştığı 65 adet kamu kuruluşunun hisselerinin satışı kararlaştırılmıştır. Bu kuruluşlardan 12 adeti de 1986-1987 arasında özelleştirilmiştir (Doğan, 1996, s.155)
c- Almanya’da Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçları
Batı Almanya, özelleştirme uygulamasında il defa 1957 yılında başlamış ve başarılı özelleştirme örnekleri verilmiştir. Batı Almanya’da özelleştirmenin temel amacı, sosyal piyasa ekonomisini geliştirmek ve gelir dağılımındaki adaletsizliği bir ölçüde de olsa çözüme kavuşturmaktadır. Bu esaslar çerçevesinde, önce Preussap adlı maden sektöründe faaliyet gösteren bir anonim şirket özelleştirilmiştir. Hisse senetlerinin satışa sunulması sırasında bir kişiye en çok 5 adet hisse senedi satılması şeklinde bir sınırlama getirilerek, hisselerin daha çok kimse tarafından alınması sağlanmıştır. Nitekim 100.058.000 DM tutarındaki hisse senedi 26.119 kişiye satılarak başarılı bir özelleştirme uygulanması gerçekleştirilmiştir.(Doğan, 1993, s137)
Batı Almanya, Doğu Almanya ile birleştikten sonra özelleştirme konusu iki yönlü olarak yürütmektedir. Batı’nın klasik Alman kuruluşlarında, örneğin Luftansa’da, özel kesime açılan paylar büyürken ya da Weba grubunda aynı yönde gelişmeler olurken; Doğu Almanya’nın Devlet girişimleri, bütün batı alemine açılmaktadır. Almaya, 1990 yılı itibariyle 10 milyar DM’lık özelleştirme yapmayı planlamıştır. Bu oluşumun yanında, özellikle bir KİT olan Volkswagen’in , İspanya’da Seat’ın ve Çekoslavakya’da Skoda’nın yönetimlerinde etkili olacak paylar satın alınmıştır. Bu da çok uluslu bir özelleştirme türü ortaya çıkarmıştır.(Özmen, 1990, s8)
Batı Almanya, doğu ile birleştikten sonra, doğuya ait olan dev ve hantal yapıdaki işletmeleri, serbest piyasa ekonomisinin yapısına uyum sağlayabilecek ve Avrupa Topluluğu standartlarında işlev görebilecek seviyeye getirmek için farklı bir özelleştirme programı uygulamaya koymuştur. Bu uygulamalar ile, 1991 yılı Ekim ayının sonuna kadar, özelleştirilen devlet işletmelerinin sayısı 4337’yi bulmuştur. Bu satışlardan yaklaşık 15.1 milyar DM gelir elde edilmiştir. İşletmeleri satın alanların taahhüt ettikleri yatırımların tutarı 96,9 milyar DM’a ulaşmıştır. (Dartan, 1993, s58) Doğu Alman şirketlerinin içinde bulundukları yapılanmanın olumsuzluklarına rağmen, başarılı bir özelleştirme programı devam etmektedir.
4- Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçlar
İngiltere’de büyük çaplı olarak başlayan, Batı ve Doğu Avrupa, Amerika, Kanada, Japonya gibi ülkeleri etkileyen özelleştirme akımı, gelişmekte olan ülkelerde büyük yankı bulmuştur. Bu ekonomilerde, içinde bulundukları, özellikle, enflasyon ve kamu finansman dengesi sorunlarının, devletin ekonomi içerisindeki ağırlığından kaynaklandığını kabul etmişler ve özelleştirme çalışmalarına hız vermişlerdir.
Bu ülkelerden bazılarındaki özelleştirme uygulamaları ve sonuçları, özet itibari ile şöyle olmaktadır.
a-Meksika’daki Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçları
Yakın geçmişteki Meksika deneyimi, dikkatlice planlanarak uygulanan bir özelleştirme programının mükemmel bir örneği sayılmaktadır. Küçük çapta özelleştirmelerle başlayan bu program, kısa sürede, sık aralıklarla yapılan daha büyük ve karmaşık şirketlerin özelleştirilmeleriyle tam kapsamlı bir programa dönüşmüş ve kamuoyundan da destek görmüştür.
Meksika’daki özelleştirme programı, 1983 yılında bir IMF stabilizasyon programı çerçevesinde başlamıştır. 1988 yılına kadar ise, bütçe açıklarını kapatmak amacıyla, yalnızca küçük işletmelere dönük olarak ve bu işletmelerin tasfiyesini sağlamak şeklinde uygulanmıştır.ş
Özelleştirme faaliyetleri, 1989’da Salinas Hükümetleriyle birlikta ivme kazanarak devam etmiş ve özelleştirme programı, ticarette serbestleştirmeyi, dış borç ödemelerinin ertelenmesini ve iç pazarın serbestleştirilmesini de içeren yapısal bir reform paketinin bir parçası olarak uygulanmıştır. (Meksika, 1993, s.3.) Özelleştirmenin önemli bir bölümü doğrudan satış şeklinde yapımlı ve hizmet kesimlerindeki, havayolları, telefon şirketi gibi bazı devlet monopollerini de kapsamıştır. (Akyüz, 1994, s.5)
Meksika, özelleştirme uygulamaları ile, 1991 yılı sonuna kadar, hükümetin elindeki 1155 KİT’in 940 tanesini tasfiye etmiş, birleştirmiş veya satmıştır. Bunların toplam değeri ise Meksika GSMH’sının %6’sı olan 14 Milyar Dolara eşittir. (Özelleştirme…, 1993, s38) Özelleştirmeden elde edilen gelirler, önceleri, ekonomiyi beklenmedik şoklara karşı korumak amacıyla açılan özel bir hesapta tutulmuştur. Mali açıdan güçlü bir konuma gelindiğinde de, 1992 yılı başı itibariyle 14 trilyon Peso tutarında iç borç, sadece özelleştirme gelirleriyle ödenmiştir. Bu yolla, 1988 yılında GSYİH’nın %29.2 oluşturan yurtiçi kamu borçları, 1991 yılı itibariyle GSYİH’nın %17.5’una indirilmiştir. (Apak, 1993, s.90)
Görüldüğü gibi, Meksika, kapsamlı ve istikrarlı bir paketle hem kamunun ekonomideki ağrılığını azaltmış, hem de elde ettiği özelleştirme gelirleri ile enflasyon, faiz oranları ve kamu borç yüklerinde belirli gerileme sağlamıştır. Bu nedenle de, başarılı bir özelleştirme programına örnek olarak gösterilmektedir. (Meksika, 1993, s.3)
b- Brezilya’daki Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçları
Brezilya’da KİT’lerin özelleştirilmesi, 1983’ten sonra gündeme gelmiştir. 1983 yılında Askeri yönetim tarafından kurtarılan ve devletleştirilen şirketlerin 89 tanesi özelleştirme programına alınmıştır. Askeri yönetim iktidarda iken, bu şirketlerin 20 tanesi özelleştirilmiş, 42 şirket içinde, önceliği, stratejik önemi olmayan bazı petrol ve madencilik şirketleri almıştır.
Hükümet 1985 yılı sonunda, Petroban petrol şirketinin 5 milyar adet hissesini ülke çapındaki 15.000 banka şubesi ve aracı kuruluşlar eliyle satışa çıkarmıştır. 520 kamu şirketinden en az 100’ünün daha kapatılması veya kamu mülkiyetinden çıkarılması düşünülmektedir. (Doğan, 1993, s.159)
Brezilya’da belli bir süre duraklamış bulunan özelleştirme uygulamaları, 1991 Ekim’inden yeniden başlatılmıştır. 1992 sonuna kadar, 20 kamu kuruluşunda gerçekleştirilen özelleştirme ile 3.2 Milyar Dolar gelir elde edilmiştir. Özelleştirilen kuruluşlar, kimya, petro kimya, demir-çelik gibi sektörleri kapsamaktadır. Önümüzdeki yıllarda, bu uygulamaların, elektrik, telekomünikasyon ve petrol endüstrisinde de yayılması beklenmektedir.(Apak, 1983, s62)
YARARLANILAN KAYNAKLAR
1- AKTAN, Coşkun C., (Çev) (1986), “Yasal Kurumsal Serbestleşme ve Özelleştirme” (1986), Sermaye Piyasası Dergisi, Yıl:8, Sayı : 92, Ekim/1986, sç37-42
2- AKTAN, Coşkun C. (1993), “Posta ve Telekomünikasyon Hizmetlerinde Yeniden Yapılanma ve Özelleştirme Uygulamaları (ABD ve İngiltere Örnekleri), İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Yıl:8, Sayı: 92-93, Kasım- Aralık/1993
3- AKYÜZ Yılmaz (1994), “Ekonomide Liberalleşme ve Sanayileşme Latin Amerika Deneyimi”,İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Yıl:9, Sayı:96, s2-18
4- APAK Sudi (1993), Türkiye’de ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Ekonomik İstikrar Uygulamaları, İstanbul, Anahtar Yayınevi
5- BEESLEY, Micheal and LITTLECHILD Stephen (1983), “Privatization: Principles, Problems and Priorities”, Lloyds Bank Review, July-1983,p1-20
6- BERBEROĞLU İbrahim (1987), “Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Özelleştirilmesi ve İngiltere Uygulaması”, Maliye Yazıları Dergisi, Sayı:6, Nisan-Mayıs/1987, s.16-32
7- BIRCH Micheal L. (1988), “Özelleştirme”, Para ve Sermaye Piyasası Dergisi, Yıl:10, Sayı:108, Şubat-1998, s.25-26
8- CEYLAN Ali (1985), “Kitlerin Özelleştirmesinde Sorunlar”, Sermaye Piyasası Dergisi, Yıl:7, Sayı:74, Mayıs-1985, s.32-36