İlk Türk Otomobili Devrim

-HaKiKaT-

Altın Üye
Katılım
22 Haz 2007
Mesajlar
10,386
Reaction score
0
Puanları
0
Devrim

nd7gb9.jpg


İmal Tarihi: 1961
Ağırlık: 1250 kg.
Uzunluk: 4500 mm.
Genişlik: 1800 mm.
Yükseklik: 1550 mm.
İmal Yeri: Eskişehir Demiryolu Fabrikası
İmal Süresi: 4,5 ay
Üretim Sayısı: 4 Adet Binek Otomobili
10 Adet Motor: 4 adet A4L tipi 3 adet A4T tipi 3 adet B3T tipi
7 Adet Şanzuman: 3 adet A tipi 4 adet B tipi
Silindir Sayısı: 4
Silindir Çapı: 81 mm.
Silindir Hacmi: 20 70 cm
Strok: 100 mm.
Kompresyon: 6,8 : 1
Güç: 50 HP
Devir: 3600 d/d
eKarakteristik: Dört zamanlı

16 Haziran 1961 TCDD Fabrikalar ve Cer Daireleri Yönetici ve Mühendisleri ile toplantıda Ulaştırma Bakanlığının yazısı okunarak, 29 Ekim 1961 tarihine kadar binek otomobili tipinin geliştirilmesi görevinin TCCD işletmesine verildiği bildirilir.

Bu iş için 1.400.000 TL. ödenek ayrıldığı belirtilir. Süre 4,5 aydır!. Bu süre içinde bu çapta bir geliştirme çalışması yapılabilir mi ki? Bırakınız geliştirmeyi hiçten yola çıkarak çalışabilecek bir otomobil yapılabilir miydi?

Tüm ülkede Üniversiteden Basınına, bir avuç sanayicisinden politikacısına, sesi duyulabilen kimse ne otomobil ne de motor yapılabileceğine inanıyor, özel sohbetlerde, röportajlarda, film gösterili konferanslarda bu görüş vurgulanıyordu.

Fakat bu inanılmaz şey gerçekleşiyor ve 28 Ekim 1961 sabahı Türkiye’de yapılan bir otomobil, kaportası pürüzsüz olmasa da, kendi tekerlekleri üzerinde ve yine Türkiye’de yapılan kendi motorunun gücüyle Büyük Millet Meclisi Binası önüne götürülerek Devlet Başkanı Cemal GÜRSEL paşaya sunulabiliyor, bir ikincisi paşayı Anıtkabir’e götürüyor, sonra da Hipodrom'daki geçit resmine katılıyordu.

Bu nasıl gerçekleşmişti? Ne getirmiş, ne götürmüştü?

Projeyle başka bir kuruluşun değil de TCDD’nin görevlendirilmiş olması, o tarihlerde TCDD’nin onarım amacıyla kurulmuş fakat geniş ölçüde yedek parça imal eden Ankara, Eskişehir, Sivas ve Adapazarı’ndaki fabrikaları ile önemli bir teknik potansiyeli ve yetişmiş işçisinden mühendisine kadar güçlü bir teknik kadrosunun bulunmasıydı.

Yüksek Mühendis Emin BOZOĞLU yönetim grubunun (Necmettin Erbakan'da gruptadır) başı olarak 20 mühendisin olağanüstü bir tempoyla fakat gönül rahatlığı içinde çalışmasını sağlayıp eşyöneltmek suretiyle birinci derecede rol oynamıştı.

Zamana karşı yapılan yarışın kazanılmasında ikinci etken, görevalan mühendislerin, proje süresince hafta sonları da dahil her gün, en az 12’şer saat, gerektiğinde bazı geceleri, sökülmüş bir otomobil sedirinin üzerinde birkaç saat kestirerek işbaşında kalmayı yüksünmeyecek ölçüde davaya gönül vermiş olmalarıydı.

Çalışmalar için, Eskişehir Demiryol Fabrikalarında dökümhane olarak yapılıp kullanılmayan bir bina seçildi. Elden geldiğince çeşitli tipte otomobil yapısını yakından inceleyerek fikir edindikten sonra yapılacak tipin boyutları, motor, şanzıman vb. öteki grup ve parçaların nasıl tasarlanıp imal edileceği üzerinde durulması sonucuna varıldı.

Önce otomobilin ana hatları belirlendi. Dört ile beş kişilik, toplam 1000-1100 kg. ağırlığında ortaboy denilebilecek bir tip üzerinde uzlaşıldı. Motor 4 zamanlı ve 4 silindirli olarak, 50-60 BG. vermeliydi.

Karoser için hazırlanan 1/10 ölçekli maketlerden seçilen 1/1 ölçekli alçı modeli yapıldı. Kroserin damı, kaput ve benzeri saçları, sonra bu modelden alınan kalıplarla yapılmış beton bloklara çekilmek ve çekiçle düzeltilmek suretiyle tek tek imal edildi.

Karar verilen yandan subablı bir 4 silindirli motorun, gövde ve başlığı Sivas Demiryol Fabrikalarında dökülüp, Ankara Fabrikasında işlendi. Piston, segman ve kolları Eskişehir’de yapıldı. Motor Ankara Fabrikasında monte edildi. Frenlemede 40 BG.’den fazla güç alınamayan bu motora alternatif olarak Ankara Fabrikası aynı gövde ve krank milinden yola çıkarak başka bir tip geliştirdi.

B Tipi adı verilen üstten subablı bir üçüncü motorda bu kez tanınmış bir 6 silindirli otomobil motorundan esinlenerek, fakat krank ve eksantrik milleri yeni baştan çizilip, hesaplanmak suretiyle Eskişehir’de imal edildi. Bu motor frenleme de 60 BG.’ye ulaşmış ve daha sonra Diesel’e çevrilerek istasyon aydınlatılmasında kullanılmak üzere yapılan elektrojen gruplarına uygulanmıştır.

Süspansiyon grubu ön takımları için “Mc Phearson” sistemi önerilmişti. Bu gün çok yaygın kullanılan bu sistem, o tarihte bulduğumuz kadarıyla bir tek firma tarafından uygulanıyordu. Benimsendi ve Eskişehir’de yeniden imal edildi.

Eylül sonuna doğru, ön ve arka camları, piyasada bulunabilenlere uydurmak zorunluluğuyla modele göre biraz değiştirilmiş iki gövde çatılmış ve biri A diğeri B tipinden iki ayrı motor hazırlanmış bulunuyordu.

Şanzumanlar, Ankara Fabrikasınca tümü yerli olarak yapılmıştı.

Montaja geçildiğinde karşılaşılan en büyük sorunlardan biri de gövde-motor uyumunu sağlamak, debriyaj, gaz ve fren kumanda mekanizmalarını yerleştirmek ve direksiyonun en uygun konumunu bulmaktı. Ayarlı direksiyon önerisi kabul edilmedi. İki yıl sonra Cadillac bunu bir yenilik olarak getiriyordu.

fnhdhy.jpg


Nihayet Ekim ortalarında Devrim otomobillerinden ilki tecrubeye hazır duruma gelebildi. Elektrik donanımı, diferansiyel dişlileri, kardan istavrozları ve motor yatakları ile cam ve lastikleri dışında tüm parçalar yerli idi.

Bir yandan bu ilk otomobilin yol tecrübeleri sürdürülürken bir yandan da ikinci otomobilin yetiştirilmesine çalışılıyordu. Siyah renkteki bu iki numaralı Devrim’in son kat boyası ancak 28 Ekim akşamı vurulabilmişti. Pasta ve cilası Ankara’ya sevkedilmek üzere yüklendiği trende, gece yol alırken yapıldı. Buharlı lokomotiflerde, çekilen trende bacadan sıçraması olası kıvılcımlardan ötürü güvenlik önlemi olarak benzin depoları boşaltılmıştı.

Tren sabaha karşı Ankara’ya geldi. İki Devrim o zamanlar Sıhhıye semtinde, şimdiki Adliye Sarayı’nın yerindeki Ankara Demiryol Fabrikasına indirildi. Manevra imkânı sağlamak için depolarına yalnızca birkaç litre benzin kondu. Asıl ikmal, sabahleyin Sıhhıye’deki Mobil Benzin İstasyonundan yapılacak, sonra da Meclis’e gidilecekti. 29 Ekim sabahı Fabrikaya gelen otomobilli, motosikletli oldukça kalabalık bir trafik ekibinden oluşan eskordun arasında Devrim’ler yola çıktı. Çıktı ama, eskorttakiler, benzin alma işinden haberleri olmadığı için Mobil’e uğramadan yola devam ettiler. Meclis’in önüne gelindiğinde durum anlaşıldı, acele getirilen benzin 1. arabaya kondu, 2 numaraya konacağı sırada Cemal Paşa Meclis’in önüne gelmiş ve Anıtkabir’e gitmek üzere 2 numaralı Devrim otomobiline binmişti. Yola çıkıldı fakat, 100 metre kadar sonra motor öksürerek durdu. Cemal Paşa’nın “Ne oluyor?” sorusuna direksiyondaki Y. Muh. Rıfat SERDAROĞLU “Paşam, benzin bitti.” cevabını verdi. Paşa’dan özür dilenerek 1 numaralı Devrim’e geçmesi rica edildi. Büyük bir hoşgörü ile buna uyan Cemal Paşa Anıtkabir’e bu otomobil ile gitti, inerken ünlü “Batı kafasıyla otomobili yaptınız ama doğu kafasıyla ikmali unuttunuz.” sözlerini söyledi.

Ertesi gün bütün gazetelerin sözbirliği etmişçesine “100 metre gidip bozuldu” başlığını attıkları 2 numaralı Devrim aynı gün Hipodrom’daki geçit törenine katılıyor, basınımız ne bunu, ne de Cemal Paşa’nın Anıtkabir’e bir başka Devrim otomobili ile gittiğini yazmıyor, yalnızca haber, yorum ve fıkralarda harcanan bunca paranın boşa gittiğinden dem vuruyorlardı. Oysa aynı yıl Tarım Bakanlığı bütçesine konmuş bulunan “At neslinin ıslahı” için 25 milyon TL ödenekten ve sonucundan kimse söz etmiyordu. Hala merak eder sorarım at neslinde o günden buyana bir gelişme sağlanmış mıdır diye...

291grrb.jpg


DEVRİM İLE İLGİLİ BELGESEL

İzlemek İçin Tıkla


Efsane otomobil'e dokunmak

Yeryüzündeki hiçbir otomobil onun kadar yanlış tanıtılmadı, onun kadar aşağılanmadı. 40 yıla yakın bir süre boyunca -olanca masumiyetine karşın- 27 Mayıs darbesinin simgesi gibi görüldü ve gösterildi.

Kimileri "modeli çalıntı" dedi, kimileri ise "Türk mühendislerinin yetersizliğinin simgesi" olduğunu ileri sürdü. Ancak gerçek o kadar farklıydı ki...Türkiye, destansı filmlere konu olabilecek "büyük cesaret öyküleri"nin öyle pek sık yaşanmadığı bir ülke. Gündelik hayatında "kira ve fatura ödeme" çemberinin içine sıkıştırılmış olan bir toplumun mensupları, bu kısır döngüden sıyrılıp kendilerini nasıl aşabilirler ki? Bizlere dayatılan tek boyutlu hayat ve buna bağlı olarak gelişen köşeye sıkışmışlık duygusu, sadece ilginç ve sıradışı toplumsal portreler üretmedeki kabızlığımızın değil, edebiyatımızda polisiye, bilim-kurgu ya da gerilim gibi popüler türlerin güdük kalışının da temel nedeni kanımca.

Türk milletinin mensupları boylarını aşan işlerle uğraşmayıp sürekli "ekmek" peşinde koşmalı, öyle değil mi ya! İşte "Devrim", bundan tamı tamına 42 yıl önce, hayâl kurması şiddetle yasaklanmış olan böyle bir toplumda doğdu.
Türkiye'nin ilk gerçek yerli otomobil prototipiydi o. Koç topluluğunun resmî tarihe göre "ilk" sayılan "Anadol"undan daha önce doğmuştu. Ancak, dedik ya, bu sıkıştırılmış toplum için haddi fazlasıyla aşan bir çabanın, cüretkâr bir
hayâl gücünün ürünüydü "Devrim".

Nitekim, anında cezalandırıldı. Bir daha da yıllar boyunca kimseler adını bile anmayacaktı. Anmamak şöyle dursun, üç tane gıcır gıcır "Devrim"den ikisinin karanlık güçler tarafından preslenerek yok edildiğini biliyoruz bugün.
Sonuncu otomobili ise ona emek veren Eskişehirli işçiler güç bela kurtardılar hayâl düşmanlarının ellerinden...

nppfv6.jpg


"Bana bir otomobil yapın"

Yıl 1961... Cemal Gürsel cuntası işbaşındadır ve Menderes'in idamının üzerinden henüz çok kısa süre geçmiştir.Çeşitli firmalarda çalışan 23 tecrübeli Türk mühendisi, kendilerine gönderilen ayrı ayrı mektuplarla "mühim bir konuyu istişare etmek üzere" Ulaştırma Bakanlığı'na davet edilirler.
Bu insanların bazıları yurt dışında görev yapmaktadır; ancak mesajı alan herkes "devletin isteği başımız üstüne" diyerek işini gücünü bırakıp Ankara'ya gelir.

O yılın 16 Haziran'ında bakanlıkta biraraya gelen mühendislere, bizzat Cemal Gürsel'den gelen "çok gizli" damgalı bir emir okunacaktır: "Bu yılın Cumhuriyet Bayramı törenlerinde halkımızın görüş ve takdirlerine sunulmak üzere, hem tasarımı hem de malzeme olarak tamamen yerli malı bir otomobil üretmenizi istiyorum."

O gün orada bulunan 23 mühendis bu emri "Türk insanının makûs talihine karşı bir meydan okuma" olarak algılarlar. En küçük bir tereddüt ya da endişe sergilenmeksizin derhal işe başlanır. Çalışma mekanı olarak Devlet Demiryolları'nın Eskişehir'deki Cer Atelyesi seçilir. Zaman müthiş dardır, Cumhuriyet Bayramı'na kadar yalnızca 129 günü vardır ekibin...

Günde birkaç saat uyuyarak ve bu süre zarfında tesislerden hiç ayrılmaksızın, modeli tümüyle kendilerine ait olan, tüm parçaları el işçiliğiyle üretilmiş, 4 silindirli ve direksiyondan vitesli harika bir "aile otomobili" üretir kahramanlarımız.

309hdgp.jpg



Hem de bir tane değil, tam üç tane!

Üç araç da insanüstü bir çabanın sonucunda 28 Ekim akşam saatlerinde
tamamlanmıştır. Araçlara "Devrim 1","Devrim 2" ve "Devrim 3" adı verilir. Mühendislerden biri Cumhurbaşkanı'nın alternatif bir renk isteyebileceğini
düşünerek, araçlardan birinin siyah olmasını teklif eder.Böylelikle, iki araç krem rengi kalırken, üçüncüsü ise onu 29 Ekim geceyarısı Ankara'ya götüren "Karakurt" treninde binbir güçlük içinde siyaha boyanır.

Depolarında, trendeki güvenlik kuralları gereği hiç benzin bulunmayan "Devrim"ler, 29 Ekim törenlerinde Cemal Gürsel'e hipodrom önünde kılpayı yetiştirilir. Çevresinde yarattığı panik ortamıyla araçlara doğru düzgün bir benzin ikmali yapılma şansı dahi tanımayan Gürsel, bindiği krem renkli "Devrim"den inip siyah "Devrim"e geçince, aracın zaten az miktarda olan benzini de biraz sonra biter.
Ve siyah "Devrim" yarı yolda durur. Gürsel'in, şoför koltuğundaki
mühendise sorusu kısa ve nettir: "Ne oldu?" Şoför, "Benzin bitti Paşam" der korkarak. Bunun üzerine "Garp kafasıyla araba yapıyorsunuz, ama Şarklı olduğunuz için benzin koymayı unutuyorsunuz" diyerek hışımla aracı terkeder Gürsel. Oysa, o aracı yapmayı başaranlar deposuna benzin koymayı da
bilmektedirler elbette. Fakat, kimse aksiliğin yaşanan panikten kaynaklandığını cunta liderine anlatamaz ve "Devrim'ler" daha doğdukları gün bizzat devlet eliyle öldürülürler. Arkalarında, kendilerine doğru düzgün bir teşekkür bile edilmemiş 23 tane gözüpek mühendisi bırakarak...

hrixlh.jpg


'Devrim' koruma altında...

Aradan geçen yıllarda Eskişehir DDY tesislerinin, hem yurt içi hem de yurt dışı pazarlara vagon ve makine üreten dev bir devlet şirketine dönüştüğünü görüyoruz. "Tülomsaş" adını alan bu şirketin hangarlarından birinde, tamamen orada çalışan insanların özverisiyle korunmaya çalışılan iki numaralı "Devrim",
hakkında sarfedilen onca hakaret cümlesine inat, adetâ akıllı bir varlık gibi yokoluşa direndi. Zaman zaman test sürüşleri için çalıştırılması dışında, işçiler bu eşsiz yadigârı yıpratmamaya azami özen gösterdiler.

"Efsane otomobil" ile ilk kez bundan bir kaç yıl önce Tülomsaş'ı ziyarete gittiğimde tanışmıştım. Orijinal jantların göbeklerinde ve kaputunda "Devrim" yazısını görünce içimin fena olduğunu hatırlıyorum.
Ama beni en çok "Devrim"in ön paneli etkilemişti o zaman. Kadranlarındaki bütün ibareler Türkçeydi. "Hararet","benzin", "yağ" gibi sözcükleri görünce kendimi bir an için Alman gibi hissettim. Diyeceksiniz ki bu ne demek şimdi?

Hani Almanlar'ın yüzde yüz kendi üretimleri olan BMW, Mercedes, Opel gibi dünya markası olmuş otomobillerine bindiklerinde yüzlerine yayılan mağrur bir ifade vardır ya, "Devrim"in milliyetçi kadranı da bana bir an için ona benzer bir gurur duygusu vermişti işte. Bu karşılaşmadan önce ve sonra bir daha hiç
yaşayamadığım türden bir gurur...

Geçtiğimiz günlerde, "Devrim"in son durumunu öğrenmek üzere, uzun bir aradan sonra yeniden Tülomsaş'ı aradım ve Basın-Halkla İlişkiler Müdiresi Semiha Ünal ile görüştüm. Ünal, bu görüşmemizde bana sevindirici bir haber verdi. Geçtiğimiz aylarda Tülomsaş Genel Müdürü Dilaver Zeki Daloğlu'nun
direktifleriyle tesisin bahçesinde bir "mini müze" oluşturulmuş ve "Devrim" bu müzede yıpratıcı iklim koşullardan etkilenmeyeceği camekanlı bir bölüme konulmuş.
Ne güzel! Birileri yıkmaya çalışırken, birileri de herşeye rağmen direniyor ve bir kentin onuru olan bu eşsiz eseri koruma altına alıyor. Tülomsaş ailesine buradan içten bir selam gönderirken, yolu bundan sonra Eskişehir'e düşecek okurlarımıza da ısrarla sesleniyorum: Gidin ve Tülomsaş'ın ahçesindeki "Devrim"i mutlaka görün. Onu, bu ülkede toplu iğne bile üretilemediği bir dönemde Türk mühendisleri yaptı. Ve birçoğu o günlerde henüz otomobil kullanmayı dahi bilmiyordu.

Bunlarıda Eğer Verilmişse Konu Kpanmasın Diye veriyorum:

n3w8ds.jpg


ifbjsy.jpg


358x7pw.jpg


1zxmvqb.jpg
 
belgeseli izledim eline sağlık
 
eline sağlık belgeselide izledim
keşke benzini unutmasalardıda bizde otomobil sektöründe iyi bi yerlerde olsaydıkkısmet
eline sağlık,
paylaşım için teşekkürller
 
keşke benzini unutmasalardıda bizde otomobil sektöründe iyi bi yerlerde olsaydık
inan benzin bitmeseydi başka bir problem mutlaka çıkartılırdı.kimbilir belki de havaya uçururlardı.
düşünsenize biz daha bir topluiğne bile yapamayacak bir ülkeyiz(?).yedirirlermi anadolu çocuğuna
 
emeğine sağlık
 
ben bunun canlı tanığı yani o zamanlarda yaşamış birinin ağzından duydum bizim devrim kapitalistlerin emperyalistlerin kurbanı olmuş depoya şeker atmışlar sonra benzin koymayı unuttuk diye colpayı yaymışlar hangisi doğrudur bilemem ama emperyalist sermayenin altında koskoca bir gelecek hiç edildi ya neyse paylaşımı yapan -HaKiKaT-'a teşekkürler...(bu arada Necmettin Erbakan'ın tanklar üzerindeki mühendislik zekasını bilirdim ama Devrim'de payı olduğunu bilmiyordum)
 
İLk Türk Arabası.. [Bir Devrimin Hikayesi]

devrim_araci_motoru.jpg


ÜRETİM TARİHİ : 1961 (TCDD Eskişehir Cer Atölyesi)
ÜRETİM YERİ : TÜLOMSAŞ Türk Lokomotiv ve Motor Sanayi A.Ş.


Motorun ÖzellikleriTipi : A 4L
Dört Zamanlı, Su Soğutmalı, Yandan Sübaplı, Basınçlı Yağlamalı
Silindir sayısı : 4
Silindir çapı : 81 mm
Strok boyu: 100 mm
Silindir hacmi : 2070 cm 3
Sıkıştırma oranı : 6,8
Güç : 50 HP
Devir : 3600 d/d


DEVRİMİN HİKAYESİ

Bundan 24 yıl önce, 16 Haziran 1961 günü Devlet Demiryolları Fabrikalar ve Cer Daireleri ile Fabrikalarının yönetici ve mühendislerinden 20 kadarı Ankara'da bir toplantıya çağırıldılar. Toplantıya başkanlık eden Genel Müdür Yardımcısı Emin Bozoğlu Ulaştırma Bakanlığı'ndan alınan bir yazıyı okudu. Yazıda" Ordunun cadde binek ihtiyacını karşılayacak bir otomobil tipinin geliştirilmesi" görevinin TCDD işletmesine verildiği ve bu amaçla 1.400.000 TL ödenek ayrıldığı belirtiliyordu. Verilen termin 29 Ekim 1961, yani tanınan süre 4,5 aydı.

Bu süre içinde bu çapta bir geliştirme çalışması yapılabilir miydi? Bırakınız geliştirmeyi, hiçten yola çıkarak çalışabilecek bir otomobil yapılabilir, böyle bir mucize gerçekleştirilebilir miydi?

Sanırım o toplantıya katılanlardan konu hakkında fikri olan hiçbiri buna içtenlikle olumlu yanıt veremezdi. Nitekim söz alanların çoğu böyle bir projede seve seve çalışmaya hazır olduklarını, fakat böylesine kısa bir sürede sonuç alınabileceğini sanmadıklarını dile getirmeye çalısmıs, bir kısmı da "hayır" demişlerdi.

Tüm ülkede ise üniversitesinden basınına, bir avuç sanayicisinden politikacısına, sesi duyulabilen kimse Türkiye'de ne otomobil, ne de motor yapılabileceğine inanıyor, özel sohbetlerde, röportajlarda, hatta film gösterili konferanslarda bu görüş vurgulanıyordu.

Fakat bu inanılmaz şey gerçekleşiyor ve 29 Ekim 1961 sabahı Türkiye'de yapılan bir otomobil, kaportası pürüzsüz olmasa da, kendi tekerlekleri üstünde ve yine Türkiye'de yapılan kendi motorunun gücüyle Büyük Millet Meclisi binasının önüne götürülerek Devlet Başkanı Cemal Gürsel Paşa'ya sunulabiliyor, bir ikincisi Paşa'yı Anıtkabir'e götürüyor, sonra da Hipodrom'daki geçit resmine katılıyordu.

Nasıl gerçekleşmişti bu? Ne getirmiş, ne götürmüştü? Varsa sevap ya da günahı kimlerindi? Bu soruları projede görev almış mühendislerden biri olarak cevaplamaya çalışacağım.

Y.Müh.Emin Bozoğlu yönetim grubunun başı olarak, projenin yürütülmesi ve sonuca ulaştırılmasında da gruptaki öteki yöneticiler gibi bütün bürokratik engelleri cesaretle aşarak her türlü imkanı sağlamak ve kimi kişisel sorunlar, kimi görevin çok yanlılığı ve ivediliği gibi nedenlerle büyük gerilim altında bulunan 20 mühendisin olağanüstü bir tempoyla fakat gönül rahatlığı içinde çalışmalarını sağlayıp eş yöneltmek suretiyle de birinci derecede rol oynamıştı.

Sırası gelmişken şunu da belirtelim ki 19 Eylül 1985 tarihli Hürriyet Gazetesi'nin 4.sayfasında EKONOMİ bölümünde yer alan "İlk Yerli Otomobil 'Devrim'i Erbakan Yapmıştı" başlıklı haberin aksine Prof. Erbakan'ın bu projeyle uzaktan yakından bir ilgisi ve katkısı olmamıştır.

Zamana karşı yapılan yarışın kazanılmasında ikinci etken, görev alan mühendis arkadaşların proje süresince hafta sonları da dahil her gün, en az 2'şer saat, gerektiğinde bazı geceleri sökülmüş bir otomobil sedirinin üzerinde birkaç saat kestirmek suretiyle işbaşında kalmayı yüksünmeyecek ölçüde davaya gönül vermiş olmalarıydı.

Bunlardan bazıları aynı heyecanı 'yıllar sonra da yitirmemişlerdi. Y.Müh.Samim Özgür'ün 1978 yılında Adapazarı Demiryolu Fabrikası'nda yapılan ilk elektrikli tren dizisinin deneme seferine çıkarken hareket düdüğü çalışı sırasında gözlerine yaşlar dolacak kadar duygulandığını bugün gibi anımsıyorum.

16 Haziran 1961 toplantısında çalısmalar için en uygun yerin Eskişehir Demiryolu Fabrikalarında dökümhane olarak yapılıp kullanılmayan bir bina, en uygun yöntemin de elden geldiğince çesitli tipten otomobilin yapısını yakından inceleyerek fikir edindikten sonra yapılacak tipin boyutları, motor, şanzıjman vb. öteki grup ve parçalarının nasıl tasarımlanıp imal edileceği üzerinde durulması olduğu sonucuna varıldı. İşyeri olarak seçilen atölyenin hazırlanması için Eskişehir'e talimat verildi ve otomobili olanların 19 Haziran'da arabayla birlikte Eskişehir'de bulunmaları istendi. Motoru sökülmüş bulunan arabamı tekrar yürür duruma getirmek için üç gün gecikmeyle 22.6.1961 günü Eskişehir'e geldiğimde atölye hazırdı. Dökümhane binası olarak yapıldığı için kaplaması olmayan zemine lokomotif kazanlarında kullanılmak üzere mağazada bulunan saç levhalar döşenmişti. Kapının üstünde kocaman rakamlarla "129" yazılıydı. Projenin bitimine kaç gün kaldığını gösteren bu levha her gün bir azalarak sonuna kadar ora- da kaldı. Atölyede bir baş üstü gezer vinç, çesitli bankolar ve bir toplantı masası vardı. Yakınında bir de çay ocağı bulunan bu masayı döı1 ay süreyle hem toplantılar, hem dinlenme, hem de gerektiğinde çalisma masası olarak kullandık.
Atölyede yaptığımız ilk toplantıda Emin Bey'in "Management Group" dediği Yönetim Grubu açıklandı: Genel Müdür Yardımcısı Emin Bozoğlu başkanlığında, Fabrikalar Dairesi Başkanı Merhum Orhan Alp, Cer Dairesi Başkanı merhum Hakkı Tonsu, Cer Dairesi Başkan Yardımcısı Nurettin Erguvanlı, Eskişehir Demiryolu Fabrikaları Müdürü merhum Mustafa Ersoy, Adapazarı Demiryol Fabrikası Müdürü merhum Celal Taner ile Ankara Demiryol Fabrikası Müdürü Mehmet Nöker'den oluşan grupta iki de emekli subay vardı. Genel Müdürlük Müşaviri Hüsnü Kayaoğlu ve Necati Peköz. Arkasından çalışma grupları şöyle belirlendi:

Styling Grubu: Y.Müh.Nurettin Erguvanlı, Y.- Müh.merhum Özcan Türer ve Y.Mimar Kemal Elagöz.
Motor-Şanzıman Grubu: Y.Müh.Mehmet Nöker, Y.Müh.Merhum Gültekin Sabuncuoğlu, Y.Müh.Salih Kaya Sağın, Y.Müh. Rifat Serdaroğlu, Y.Müh. Şecaattin Sevgen, Y.Müh.Kemalettin Vardar.
Karoseri Grubu: Mak.Müh.merhum Celal Taner, Y.Müh.Faruk Akyol, Y.Müh. Samim Özgür, Y.- Müh.Salih Kaya Sağın, Y.Müh. Hamdi Tahıllıoğlu.
Süspansiyon ve Fren Grubu: Mak.Müh.Hamit İşeri,
Y.Müh.İsmet Özkan, Y.Müh.Mustafa Seyrek.
Elektrik Donanımı: Y.Müh.Hasan Dinçer.
Döküm İşleri: Metaralurjist İsmail Sıdal.
Satın alma İşleri ve Maliyet Hesapları: Y.Müh. Yavuz Yücel.
Bu grupların kendi aralarında oluşturdukları öneriler bir kez daha toplu olarak görüşüldükten sonra karara bağlanıyor ve imalatı ilgili grupça bazen alelacele hazırlanan krokilere, bazen numuneye, bazen de tarife göre sağlanıyordu. Toplama, montaj ve deneme işlerini de çogu zaman grup üyeleri vakit kazanmak için bizzat yapıyorlardı.

Önce otomobilin ana hatları saptandı: Dört ila beş kişilik, toplam 1000-1100 kg. ağırlığında, orta boy denilebilecek bir tip üzerinde mutabık kalındı. Motor 4 zamanlı ve 4 silindirli olmalı, 50-60 BG vermeliydi.
Karoseri için hazırlanan 1: 10 ölçekli maketlerden seçilen birinin 1:1 ölçekli alçı modeli yapıldı. Karoserinin damı, kaput ve benzeri sacları sonra bu modelden alınan kalıplarla yapılmış beton bloklara çekilmek ve çekiçle düzeltilmek suretiyle tek tek imal edildi.

Bir yandan da Willy's Jeep, Warswa, Chevrolet, Ford Consul, Fiat 1400ve 1100 motorlarının incelenmesinden sonra en basit gibi görünen Warswa motoru örnek alınarak yandan supaplı bir 4 silindirli motorun gövde ve başlığı Sivas Demiryol Fabrikalarında dökülüp Ankara Fabrikası'nda işlendi. Piston, segman ve konan Eskişehir' de yapıldı. Motor Ankara Fabrikası'nda monte edildi. Frenlemede 40 BG'den fazla güç alamadığımız bu motora alternatif olarak Ankara Fabrikası aynı gövde ve krank milinden yola çıkarak başka bir tip geliştirildi.

B-tipi adını verdiğimiz, üstten supaplı bir üçüncü motor da, bu kez tanınmış bir 6 silindirli otomobil motorundan esinlenmek fakat krank ve eksantrik milleri yeni baştan çizilip hesaplanmak suretiyle Eskişehir'de imal edildi. Bu motor, frenlemede 60 BG'ye ulaşmış ve daha sonra Diesel'e çevrilerek istasyon aydınlatılmasında kullanılmak üzere yapılan elektrojen gruplarına uygulanmıştır. Süspansiyon grubu ön takımlar için "Mc Phearson" sistemini önermisti. Bu gün çok yaygın olarak kullanılan bu sistem o tarihte, bildiğimiz kadarıyla, yalnız bir tek firma tarafından uygulanmakta idi. Benimsendi ve numuneye göre Eskişehir'de yeniden imal edildi.

Eylül sonlarına doğru ön ve arka camları piyasada bulunabilenlere intibak ettirme zorunluluğu nedeniyle modele göre biraz değiştirilmiş iki gövde çatilmis ve biri A ve öteki B tipinden iki ayrı motor hazırlanmış bulunuyordu. Şanzımanlarda Ankara Fabrikası'nca tümü yerli olarak yapılmıştı.

Montaja geçildiğinde karşılaştığımız en büyük sorunlardan biri, gövde-motor uyumunu sağlamak, debriyaj, gaz ve fren kumanda mekanizmalarını yerleştirmek ve direksiyonun en uygun konumunu bulmaktı. Ayarlı direksiyon önerisi kabul edilmedi. İki yıl sonra Cadillac bunu bir yenilik olarak getiriyordu.

Nihayet Ekim ortalarında Devrim otomobillerinden ilki tercübeye hazır duruma gelebildi. Elektrik donanımı ile diferansiyel dişlileri, kardan istavrozları ve motor yatakları ile cam ve lastikleri dışında tüm parçalan yerli idi.

Bir yandan bu ilk otomobilin yol tecrübeleri sürdürülürken bir yandan da Devlet Başkanı'na sunulmak üzere B motoru ile donatılan ikinci otomobilin yetiştirilmesine çalışılıyordu. Siyah renkteki bu 2 numaralı Devrim'in son kat boyası ancak 28 Ekim akşamı vurulabildi. Pasta ve cilası Ankara 'ya sevk edilmek üzere yüklendiği trende gece yol alırken yapıldı. Buharlı lokomotiflerle çekilen trende bacadan sıçraması olası kıvılcımlardan ötürü güvenlik önlemi olarak benzin depoları boşaltılmıştı.

Tren sabaha karşı Ankara'ya geldi. İki Devrim otomobili o zamanlar Sıhhiye semtinde, halen inşaatı süren Adliye Sarayı'nın yerindeki Ankara Demiryolu Fabrikası'na indirildi. Manevra imkanı sağlamak için depolarına yalnızca birkaç litre benzin kondu. Asıl ikmal sabahleyin Sıhhiye'deki Mobil benzin istasyonundan yapılacak, sonra da Meclis'e gidilecekti.

29 Ekim sabahı fabrikaya gelen otomobili, motosikletli, oldukça kalabalık bir trafik ekibinden oluşan eskortun arasında Devrim'ler yola çıktı. Çıktı ama eskorttakiler, benzin alma işinden haberleri olmadığı için, Mobil'e uğramadan yola devam ettiler. Meclis'in önüne gelindiğinde durum anlaşıldı, acele getirtilen benzin 1.arabaya kondu, 2 numaraya konacağı sırada Cemal Paşa Meclis'in önüne gelmiş ve Anıtkabir' e gitmek üzere 2 numaralı Devrim otomobiline binmişti. Yola çıkıldı fakat 100 m. kadar sonra motor öksürerek durdu. Cemal Paşa'nın "Ne oluyor?" sorusuna direksiyondaki Y.Müh.Rifat Serdaroğlu "Paşam, benzin bitti" cevabını verdi. Paşa'dan özür dilenerek "1 numaralı Devrim'e geçmesi rica edildi. Büyük bir hoşgörü ile buna uyan Cemal Paşa Anıtkabir'e bu otomobil ile gitti. İnerken ünlü "Batı kafasıyla otomobili yaptınız ama doğu kafasıyla ikmali unuttunuz!" sözlerini söyledi.

Ertesi gün bütün gazetelerin söz birliği etmişcesine "100 metre gidip bozuldu" başlığını attıkları 2 numaralı Devrim aynı gün Hipodromdaki geçit törenine katılıyor, fakat basınımız ne bunu, ne de Cemal Paşa'nın Anıtkabir' e bir başka Devrim otomobili ile gittiğini yazmıyor, yalnızca,haber, yorum ve fıkralarda harcanan bunca paranın boşa gittiğinden dem vuruyorlardı. Oysa aynı yıl tarım bakanlığı bütçesine konmuş bulunan "At neslinin ıslahı" için 25 milyon TL ödenekten ve sonucundan kimse söz etmiyordu. Hala merak ederim, at neslinde o günden bu yana bir gelişme sağlanmış mıdır diye...
Bir de otomotiv sanayimize bakalım: Ekonominin gerekleri uyarınca montaj biçiminde başlayıp bugün büyük birer sanayi kuruluşu durumuna gelmiş bulunan kamyon ve otobüs sanayiinin dışında üç firma yılda 75.000 binek otomobili üretebiliyor. Ve bunlar ithal yollan açıldıktan sonra da satışlarını sürdürebiliyorlar.
Acaba bugüne kadar basınımızdan en küçük bir olumlu yankı almamış olan Devrim otomobilleri yapılmasaydı Türkiye'de bir otomotiv sanayii oluşabilir miydi? Hiç sanmıyorum. Çünkü, Devrim otomobillerinin ortaya çıkmasıdır ki "Türkiye'de otomobil ve motor yapılamaz" görüşünü yıkmış, tartışmaların yönünü değiştirmişti: Eylül başında bir Pazar günü ilk Devrim motoru Ankara Demiryol Fabrikası'nda boşta çalısmak üzere denemeye hazır duruma getirilmişti. Y.Müh.Şecaattin Sevgen besmele çekerek marşa bastı. Motor çalısmaya başladı. Hepimiz mutlu idik. Daire Başkanı Orhan Alp bu mutluluğu Ulaştırma Bakanı ile de paylaşmak istemiş olacak telefona haber vermiş. O da, Devlet Başkanı'na duyurmuş. Orhan Bey "Çocuklar, Cemal Paşa yarım saate kadar buraya gelecek" dediği zaman ne yapacağımızı şaşırmıştık. Öyle ya, motorun, 5-10 dakika çalıstıktan sonra durdurulup yağının değiştirilmesi gerekiyordu. Bu da, tezgahtan sökülmesi, yani en az birkaç saat demekti. Üstelik durdursak tekrar çalısır mıydı? İnşallah bir şey olmaz duasıyla beklemekten başka çare yoktu. Gerçekten de Cemal Paşa biraz sonra bazı Bakanlar ile birlikte Fabrikaya geldi. Arkadaşları kutladı ve motor hakkında yakın bilgi almaya başladı. Beri yanda, kabine üyelerinden Nasır Zeytinoğlu "Motor yapmak önemli değil, asıl iktisadi olup olmadığını incelemek lazım!" anlamında bir şey söyledi, Kemal Kurdaş da bu görüşü destekledi. Neyse ki Fahri Özdilek Paşa bunun küçümsenmemesi gereken bir ilk adım olduğu mealindeki müdahalesi ile yıkılmak üzere olan moralimizi ve kendimizce haklı infialimizi yatıştırmıştı. Bu infialde haklıydık, çünkü o güne kadar tartışılan ve hakim olan "Türkiye'de motor yapılamaz" görüşü iken daha ilk motorun ilk çalısmasında tartışma teknik alandan ekonomik arenaya kaydırılıyordu.
Ekonomik koşullar olgunlaşınca da, otomotiv sanayi kuruluşlar başlangıçta montaj biçiminde de olsa birbiri ardından faaliyete geçmiş ve sonunda bugünkü düzeye gelebilmişlerdir.
Bu açıdan bakınca, Devrim otomobillerinin bir fiyasko, bir kayıp değil, ülke çapında olumlu sonuç vermiş bir girişim ve bugünkü otomotiv sanayiinin öncüsü olduğunu kabul etmek gerekir, Kaldı ki, Demir Yolları da bu projeden sonra yolcu vagonu ve diesel lokomotif yapımına geçme cesaretini bulmuştur. 1962 yılında yolcu vagonu, 1965 yılında diesel manevra lokomotif yapımına girişilmiş, Adapazarı'nda yılda 100 yolcu vagonu yapacak kapasite oluşmuş, Eskişehir'de ise 1970'li yıllarda başlayan diesel anahat lokomotifi yapımı aynı on yılın ikinci yarısında yılda 50 adet ile Avrupa' da ikinci sıraya yükselmiştir.
Gönül isterdi ki, ülkemizde gerek demiryolu gerekse karayolu taşıtlarının lisans altında yürütülen imalatı sürerken bir yandan da özgün tiplerin geliştirilmesine çaba gösterilsin,
 
€rd@ls10;4687259' Alıntı:

Devrim'in deposu 48 yıldır tam dolmadı Eskişehir'de üretimi yapılıp test edilmesi amacıyla götürüldüğü Ankara'da, dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in kullandığı sırada benzini bittiği için stop eden ilk Türk yapımı otomobil "Devrim"in deposu, 48 yıldır tam doldurulmadı.


fileCA0NZJO2.jpg


fileCA821I2Y.jpg


fileCAFWB2Z4.jpg


fileCAQC4VBR.jpg


fileCAZTTGZH.jpg






bu da benden olsun.
 
ErdaL Karde$im.. ResimLerLe PayLa$ımı DestekLediqin icin Sana Te$ekkürLerimi Sunarım :) SaoLasın
 
böyLe nostaLji arabaLara bayıLıyorum...
 
biLgiLer için teşekkürLer..
 
Erbakan'ın uzaktan yakından ilgisi yokmu? Kör cahillik heralde bunu söylemek. yazıyı kim yazmışsa araştırsın bence. Sadece filmini izleyip ordan esinlenerek o yazıyı yazdığını ya da kopyala yapıştır yaptığın çok belli.
 
Geri
Üst