KorsanhabeR
Editör
- Katılım
- 30 Eyl 2009
- Mesajlar
- 2,027
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0

İşin parasal yönü beni hiç ilgilendirmez. Ama mimari, İstanbul'un sınıf atlaması ve Frank Gehry üzerine söyleyecek birkaç sözüm var....
Hürriyet'in 'muhafazakâr' yazarı Eyüp Can şöyle diyor:
'İnan Kıraç'ı şahsen tanımam, ne o yazıdan önce ne de sonra görüştüm(...) Benim derdim Frank Gehry gibi dünyaca ünlü bir mimarın tasarladığı, İstanbul'a sınıf atlatacak bir projenin bürokratik sebeplerle akamete uğraması.'
Konunun özü şu: TRT'nin kullandığı tepebaşında bir bina var. O binanın yüzde 80'i İstanbul Belediyesi'ne ait. Yüzde 20'si TRT'ye. İnan Kıraç burayı yap işlet devret modeliyle 200 milyon dolara almak ve üzerine bir Suna Kıraç Kültür Merkezi inşa ettirmek istyor. TRT ise, ben hissemi bu paraya vermem, diyor...
Hürriyet'in İstanbul'a sınıf atlatacak yazarı Eyüp Can da mealen diyor ki:
Ver, çünkü oraya dünyaca ünlü mimar Frank Gehry'e bina yaptırılacak. Adam Bilbao'ya Guggenheim Müzesi'ni yaptı; Bilbao konuşulur oldu. Müzenin arazisini Bilbao'da belediye bedava verdi.
Eyüp Can kararlı... İstanbul'a sınıf atlatacak.
Bakın, işin parasal yönü beni hiç ilgilendirmez. Ama mimari, İstanbul'un sınıf atlaması ve Frank Gehry üzerine söyleyecek birkaç sözüm var.
Evvela; Frank Gehry'nin bir dekonstrüktivist (yapıçözümcü) olduğunu. Eğri büğrü, yamuk yumuk binaları bilgisayar programlarıyla hesaplayabildiğini, ama bunu artık çocukların da yapabildiğini belirtelim.
Saniyen; bir süre bu tür binaların dünyada dikkat çektiğini, örneğin Bilbao gibi küçük, 350 bin nüfuslu bir Bask şehrinde anlamlı olabi ldiğini, ama örneğin Viyana gibi bir dünya şehrinin merkezine böyle binaların katiyen yaptırılmadığını söyleyelim.
Salisen; artık mimaride bu egzantriklik işlerinin modasının geçtiğini, dünya mimarlığının insanların rahat yaşayacakları, doğal mimariye uygun kamusal yapılara yoğunlaştığını ilave edelim.
Rabian; İstanbul gibi bir şehrin merkezine Frank Gehry yapıtı koymanın, İstanbul'un mimari dokusu sorunlu olsa bile, ruhunu tamamen parçalayacak bir iş olduğunu not edelim.
Hamisen ise; şu 'İstanbul'a sınıf atlatma' meselesine gelelim ve özünü tartışalım:
Eyüp Can nereden yola çıkarak İstanbul'un sınıf atlamaya ihtiyacı olduğu teşhisini yaptı bilemiyorum. Benim bildiğim kadarıyla İstanbul dünya başkentlerinden biri.
Dikkat çekmek için, yamuk yumuk Frank Gehry binalarına, Dubai'deki sahte plajlar gibi oyuncaklara, yelkenli otel gibi zıpçıktılıklara ihtiyacı yok.
Bunlar, minik, anlamsız, yeni ve suni şehirleri popülerleştirebilir. Ama İstanbul gibi bir şehre ancak tüy diyer.
Bırakın yeni binaları, İstanbul'da var olan mimari miras restore edilse bile yeter.
Ama illa da yeni bina yapılacaksa, modası geçmiş, alay konusu olmuş dekonstrüktivzm mecburi midir?
Bırakın dekonstrüktivizmi İstanbul'un Kartal semti gibi yeni şehirleşen yerler tercih etsin.
Ki zaten öyle oluyor ve Kartal ünlü dekonstüktivist Zaha Hadid'e proje yaptırıyor.
İstanbul'un göbeğine Te pebaşı'na proje yapabilecek, bu toprakların ruhunu taşıyan hiç mi Türk mimarı yok?
TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin'e, İstanbul'un ortasına dekonstrüktivist ideolojinin bir anıtının yerleştirilmesine o veya bu sebepten dolayı mani olduğu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne rağmen İstanbul'un şehir merkezini koruduğu, ona Bilbao muamelesi çekilmesine izin vermediği için teşekkür ederim.
Bu sayfada Bilbao'ya yapılan yamuk yumuk eserin resmini görüyorsunuz. Ben şahsen böyle bir karikatürü istanbul'un göbeğinde istemiyorum.
İstanbul'a sınıf atlatacak Eyüp Can'a da küçük iki notum var:
Frank Gehry'nin temsil ettiği dekonstrüktivizm (yapıbozumculuk) akımının politik ve dinsel-kültürel anlamını bir yakınına sorup öğrensin. Fehmi Koru olabilir örneğin... Veyahut eşi hanımefendi Elif Şafak da olabilir... Sanırım ona yapıbozumculuğun ideolojik vechesini anlatabilirler.
Acaba AK Parti yerel yönetimi böyle ideolojik bir yükün altına girmek ister mi? Global ölçekte minareyi savunmak görevini üstlenmiş bir siyasal iktidar, mimaride yapıbozumculuğa destek verebilir mi?
Artık, 'İstanbul'a sınıf atlatma' sözlerini ise bir 'lapsus,' bir zihin sürçmesi olarak kabul edelim isterseniz.
Yoksa, Hürriyet dizisinin sit-com'dan trajediye döndüğünü söylemek zorunda kalacağız... Büyük usta Turgut Cansever (Allah mekânını cennet kılsın), böyle bir girişime seyirci kalır mıydı, dersiniz? ...