1000 Ali Yıldırım: Bir hissizlik ve sorumsuzluk çehresi…

türk ocağı

serdengeçti
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
1,813
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Taceddin Dergahı
1000 Ali Yıldırım: Bir hissizlik ve sorumsuzluk çehresi…


1000 Ali Yıldırım.. AKP Hükümetinin Ulaştırma Bakanı…



Kendi hâlinde bir Anadolulu.. Geldiği yere kendisi bile inanamayan bakışlara sahip. CV’sindeki iki yabancı dil şaka gibi, Türkçe’yi tekellüm ederken bile zorlanıyor. Sâkin görünümü altında, bir zekâ parıltısından uzak, donuk, duygusuz bakışlara sâhip. Ne söylerse söylesin ses tonu değişmiyor, kızgınlığı, neşesi, üzüntüsü, şaşkınlığı hiçbir şekilde bir ses tonuna dönüşmüyor, tıpkı bir kaset kaydı gibi hep aynı tonda sesle konuşuyor. Tâne tâne, ama âhenksiz, sıkıcı.



Yıllar evvel otuz yedi(37) vatandaşımızın hayatını kaybettiği tren kazâsının vukû bulduğunda da Ulaştırma Bakanıydı kendileri. Kazâ ile alâkalı olarak defaatle kameralar karşısına geçti. Her defâsında aynı soğukkanlı, hissiz, sâkinlik adı altında bir umursamazlık vardı çehresinde. Ses tonu da aynıydı. Tâne tâne konuşuyordu.. Tâne tâne bir apathy yapışmıştı sesine, çehresine…



Çok demeçler verdi o kaza ile alâkalı olarak.. Otuz yedi(37) vatandaşımızın hayatını kaybettiği kazânın birinci derecede sorumlusu, Ulaştırma Bakanı olarak..



-“Valla fazla hızlandırmadık, sadece 16 km hızlandırdık sıfır kilometre araba bile alındığı gün kaza yapabilir…”



-“Ne alakası var, tren degil ki tek olay, o kadar trafik kazası da oluyor, istifa etmeyeceğim.."



O günlerde Milliyet Gazetesi’nden Önay Yılmaz’ın haberine göre, Ulaştırma Bakanı 1000 Ali Yıldırm, hızlandırılmış tren kazâsında ölü sayısı kendisine 139 kişi olarak bildirildiğinde istifâ etmeyi düşünür. Fakat ölü sayısı hakkında verilen farklı bilgiler kafasını karıştırır. O yüzden sükûnetini muhafaza eder, sâkinliğini korur, içindeki apathyc ses beklemesini söylemektedir, beklemeye karar verir. Sonra ölü sayısının 37 olduğu bilgisi kesinleşince:



-“Lokomotifin direksiyonunda ben mi vardım kardeşim, niye istifa edeyim..’ der, pervâsızca ve kazânın suçunu makinistlere atar.



Aslâ üzerine alınmaz. Kendisini aslâ sorumlu hissetmez... Bazen ölü sayısına göre tereddüt eder, ama sayı kendisini tatmin etmezse rahatlar, sükûnetinin faydalarına şükreder, fevrî istifa kararlarının yanlış olduğunu düşünmüştür hayatı boyunca, istifrâ ettirir bütün ülkeye, ama kendisi aslâ istifa etmez...



Ulaştırma Bakanı 1000 Ali Yıldırım’ın sorumluluğu ile ilgili bedel ödeme çizelgesi aşağı yukarı şöyledir:



“0-37 ölü : Canım, şimdi istifaya ne gerek vardır, böyle kazalar her yerde oluyordur!..”

“37-139 ölü : İstifa düşünülebilir, ayıp olma ihtimâli belirmiştir!..”

“140+ sonsuz: Kesin istifa edilmelidir, artık yemezler!..”



İstifâ etmez, ama bürokrat fedâ eder. Tren kazâsının makinistleri cezâevinin yolunu tutar 1000 Ali Yıldırım, evinin yolunu tutar. Evinde çoluğu çocuğu kendisini beklemektedir. Kazâda ölenlerin çocukları annesini, babasını kaybetmiştir, ya da bir üniversite öğrencisi hayatını kaybetmiştir, anne ve babası ise çocuklarının eve dönüşünü beklemektedirler, anne çocuğunun sevdiği yemeklerden yapmıştır. Ama çocuğu gelmez, çünkü 1000 Ali Yıldırım’ın Ulaştırma bakanı olduğu bir ülkede bir tren kazasında ölmüştür. Ama bütün bunlar 1000 Ali Yıldırım’ı etkilemez, o sükûnetini ve ses tonunu korur…



Çünkü ya makinist, ya kaptan ya da pilot hatasıdır kazâların sebebi.



Karada, denizde ve havada hangi tür araç kazâ yaparsa yapsın, Ulaştırma Bakanı eğer 1000 Ali Yıldırım ise eğer, Kazâ Soruşturma Komisyonu’nun vereceği raporun âkıbeti bellidir:



“Makinist hatası..”

“Kaptan hatası..”

“Pilotaj hatası…”



Başka ihtimâl yoktur…



Ne kadar tanıdık, ne kadar âşinâ bir cümle olarak geliyor değil mi kulağımıza:



“Pilotaj hatası!..”

“Pilotaj hatası!..”

“Pilotaj hatası!..”



25 Mart 2009 tarihinde Muhsin Yazıcoğlu ve arkadaşlarını taşıyan helikopter Maraş’ta düştü.. Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları ve pilot hayatını kaybetti.. Helikopterin enkâzına 48 saatten fazla bir süre ulaşılamadı.. Helikopterdeki altı kişinin üzerinde belki sekiz-on tane cep telefonu vardı. Hiç birinin sinyallerine ulaşılamadı. Gazeteci İsmail Güneş 25 dakika telefonla görüştü, buna rağmen ulaşılamadı enkâzın bulunduğu yere...



İnsanların yatak odalarını dinleyen teknoloji altı kişinin telefonlarının sinyallerine ulaşamadı. Belirlenen sinyaller ilgili yerlere zamanında ulaştırılmadı. Arama kurtarma faalietleri tam bir kepâzelikti...



Bütün televizyonlar günlerce yayın yaptı…



İşte o günlerin Ulaştırma Bakanı da 1000 Ali Yıldırım’dı. Yine çok sâkindi. Yine tâne tâne bir apathy ile demeçler verdi, devletin seferber olduğunu söyledi. Ölü sayısına baktı, altı(6) kişiydi, neyse Allah’tan, istifâ edecek bir durum yoktu…



Yayınlar uzayınca, karlar altında kalan devletin itibârını temsilen konuştu ve:



“Bu mesele gereğinden fazla konuşuldu” dedi.



Bu söylediği tarihe not edildi…



Bir Kaza Soruşturma Kurulu kendisi ve kurumu adına araştırmalar yaptı ve rapor yayınladı, neticesi çok tanıdıktı, bildikti:



“Pilotaj hatası..”

“Pilotaj hatası..”

“Pilotaj hatası..”



Bilgiler saklandı, kaza ile ilgili veriler değiştirildi, helikopterin tachizâtı yakıldı, kayboldu, çalındı, görgü tanıkları dinlenmedi, konuşmak isteyenler susturuldu ama helikopterin düşüş nedeni değişmedi:



“Pilotaj hatası..”

“Pilotaj hatası..”

“Pilotaj hatası..”





Kurtulmuştu bu “gereğinden çok konuşulan” meseleden…



Aradan bir zaman geçti…



Nereden çıkmıştı bu Cumhurbaşkanlığı “Devlet Denetleme Kurulu” da Allah aşkına?



Yayımladığı raporla devletin mehâbetini sarsıyordu bu kurul… Kendisini tekzip ediyordu…



Arama kurtarma faaliyetlerinde birinci derecede kusurlu buluyordu bakanlığının kurulunu, dolayısıyla kendisini.



Bu mesele yine “gereğinden fazla konuşulmaya” başlanmıştı…



Devlet Denetleme Kurulu’nun yayımladığı raporu sâkin sâkin yorumladı yine, kameralara bakmadan, kimse ile göz göze gelmeden:



“Kazalardan kaza çıkarmak bu ülkenin kurumlarına yakışmaz” dedi 1000 Ali Yıldırm…



Seyehat ettiği helikopteri memleket dâhilinde, memleketinin dağlarında düşmüş bir siyâsî parti genel başkanına 48 saatten fazla ulaşamamak devlete yakışırdı, kaza sonrası delilleri karartılması, bizzat bakanlık kurulunun raporunda kaza sonrası bilgilerin değiştirilmesi, oluşan hadiselerin saatlerinin bir saat geri alınması yani evrakta sahtecilik devlete yakışırdı ama bu kepâzeliği tespit etmek devlete yakışmazdı; 1000 Ali Yıldırım’a göre…



1000 Ali Yıldırım, Hükümetin Ulaştırma Bakanı..



1000 Ali Yıldırım, bir hissizlik, bir sorumsuzluk çehresi…



Bu hâdise er ya da geç açıklığa kavuşacaktır, işte o zaman sen de o helikopterin altında kalacaksın 1000 Ali Yıldırm, vicdanlarda şimdiden mahkûmsun zaten…

Adnan İSLAMOĞULLARI
Nizam-ı Alem Dergisi


K:1000 Ali Yıldırım: Bir hissizlik ve sorumsuzluk çehresi?
 
Adnan İSLAMOĞULLARI
Nizam-ı Alem Dergisi nin admış olduğu bu başlık cidden ayıp olmuş.daha kesin olarak kanıtlanmamış bir olayla ilgili bu sözlerin söylenmesi bu sözleri söyleyene zarar verir.Ayrıca Muhsin Yazıcı Oğlunu ilahlaştırmaya çalışmanında kimseye bir faydası yok.Bırakın o sevenleriyle birlikde gönüllerde yaşasın.
 
Adnan İSLAMOĞULLARI
Nizam-ı Alem Dergisi nin admış olduğu bu başlık cidden ayıp olmuş.daha kesin olarak kanıtlanmamış bir olayla ilgili bu sözlerin söylenmesi bu sözleri söyleyene zarar verir.Ayrıca Muhsin Yazıcı Oğlunu ilahlaştırmaya çalışmanında kimseye bir faydası yok.Bırakın o sevenleriyle birlikde gönüllerde yaşasın.

Arkadaşım laf ola beri gele yorum yazma bu yazının İlahlaştırmayla ne alakası var.İyice bi oku istersen...
 
Geri
Üst