2011’in en iyi 15 yerli filmi

kent55

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
31,409
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
ѕαмѕυηѕρσя




Bir ülke sinemasının sektör olabilmesi için kuşkusuz niceliğin yanında ona bağlı olarak salgılanan çeşitlilik de değerli. Bu durum bizde Amerikan ana akım hikaye anlatma sinemasının gereklerini yerine getiren yönetmenleri fazlalaştırırken, postmodern denemeleri ve modern sinema algısını da işlevsel hale getirdi. Bu noktada karşımıza beklenen bir sektör dönüşü olarak bu yıl sayısı 12’yi bulan ‘çöp’ dediğimiz ürün çıktı belki. Ancak bu da gerçek bir ‘sürecin devamı’ durumu olarak anılabilir.

Kanımca bu cümlelerin ışığında özellikle cesaretle film çeken yönetmenlerin ‘minimalist sanat sineması’ veya ‘festival zorunluluğu’ ezberlerinin peşine takılmayıp gerçek bir olgunluk sınavından geçtiğini öne çıkarmalıyız. Zira listemize girmeyi az farkla kaçırsalar da “İncir Reçeli”, “Öfkeli Çılgınlık Karamsar Çile”, “Mavi Pansiyon”, “İz” ve “Kaledeki Yalnızlık” gibi son derece saygıdeğer ilk filmler izledik bu yıl. Bunların yönetmenleri de muhtemelen kendi yollarında işlevsel işlere soyunacaklardır ilerleyen dönemde. Önemli olan ise artan film oranıyla böylesi yeteneklere alan açmak esasen.

Bu doğrultuda 2011’in listesinin beş ilk film içermesi şaşırtmazken, popüler sinemamızın saygınlaşan ismi Tolga Örnek’in sektörden kazandığı para ile yıl içinde ikinci filmini üretmesi de bir başka önemli gösterge. Son bir not olarak Özcan Alper ve Çağan Irmak’ın son yapıtları “Gelecek Uzun Sürer” ve “Dedemin İnsanları”nın bu toplama girmeyi burun farkıyla kaçırdıklarını da ekleyelim.

ccc84d10063fd49eaaefe8c1964bb37a_k.jpg


1-Saç (2010) Minimalist sinemamızın ustalık seviyesine gelen isimlerinden Tayfun Pirselimoğlu’nun “Rıza” ve “Pus”u içeren üçlemesinin son halkası. Aynı zamanda en stil ve renk yüklü şubesi denebilir. Hiç kuşkusuz yönetmen burada bir perukçunun hikayesini ‘saçın kılları’ seviyesinde alt sınıf analiziyle masaya yatırabilmesiyle kendine özgü soyut bir sinema dili dokumuştur. Şairane, dopdolu ve ustalıklı dokunun da ana kaynağı budur. ‘Bir perukçunun, bir Tarlabaşılı’nın hikayesi nasıl sinemalaştırılır?’ sorusunun cevabıdır karşımızda duran.

9a8adbb8b608771268777e732392fa97_k.jpg


2-Kaybedenler Kulübü (2011) Kültürel zenginliğimizin önemli süslerinden ‘karikatür’ün ya da ‘duvar yazısı’nın estetiğini yapan çığır açıcı bir yapıt. Türk sinemasının çizgi roman uyarlamalarına cevabı diyebiliriz. Tolga Örnek’in böylesi bir yapı tuttururken cinsellik ve küfür dozajı konusunda doruklara giden diyalog egzersizi ile bu duruştan türeyen dünyaya uygun karakter yetisiyle de dikkat çektiği kesin. Aradığımız yenilikçi postmodern denemelerden.


5c83b6d03be3ce8783095fad6eb04dc4_k.jpg


3-Bir Zamanlar Anadolu’da (2011) Minimalist sinemamızın en kilit isimlerinden Nuri Bilge Ceylan, bu sefer Antonioni ile yoğurduğu bir film modeli servis etmiş. Türk halkının şapşallığı üzerinden yürüyen dramatik yapısı, yabancılaştırıcı dünyası ve nitelikli metinlerle dikkat çekici bir polisiye formülü sunmuş. İz bırakıyor, tarihe geçiyor ve uluslararası alanımızı genişletiyor.

5c3faac6093bce7834d9e13a7a064335_k.jpg


4-Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi (2011) Bir tutam Wes Anderson, bir tutam Ulrich Siedl, bir tutam François Ozon, bir tutam Bertrand Blier aşılayan, ama en önemlisi de bunların ‘Türk’ formülünü çıkartmak için ant içen bir yapıt. TV ile alışkanlıklara ve toplu tüketime kayan toplumsal yapımıza özel üslubuyla dikkat çeken, röntgenci sitcom estetiğiyle taçlandırılmış bir kara komedi. “Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi”, Onur Ünlü’nün sinemamız için ne kadar şart bir isim olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.


e188aece1be8be425c2bf82d1ad1f8e7_k.jpg


5-Kağıt (2010) Yeşilçam’ın eskimiş dokusunu estetize eden, buradan da “Taksi Şoförü”vari (“Taxi Driver”, 1976) modern bir kara film çıkaran özel bir deneme. Öner Erkan ve Asuman Dabak’ın karşılıklı döktürmesi ve Sinan Çetin’in yönetmenlik konusunda sınıf atlamasıyla yoğrulmuş, gittiği noktalarla akıl sır erdirilemeyecek bir eser. Elbette ki bizim son 10 yılda artan postmodern filmlerimizin en özgün ve evrenselleri arasında. Filmin tabanındaki bürokrasi eleştirisini de unutmayalım.


71c923b3bc8bd0922ec4f18f7eb46303_k.jpg


6-Gişe Memuru (2010) Sosyal yapının arasından fışkıran bir gişe memurunun ruhsal dünyasına girmesiyle nitelikli hale gelen, nev-i şahsına münhasır gerçeküstücü bir kara komedi. Düşsel ile gerçek dünya arasındaki ayrımları, yönetmenliği, alt metinleri ve özündeki Coen Kardeşler etkisiyle dikkat çeken “Gişe Memuru”, yılın en önemli ilk filmlerinden.

af4d40e910d4c7bec17fc959cf3c5e8a_k.jpg


7-Kar Beyaz (2010) Selim Güneş’in yüksek ‘Tarkovsky’ yetisiyle donattığı aykırı açılar, hipnotize edici sesler, sarsıcı metaforlar ve mistik atmosferle örülü, Türk filmi olduğunu anlayamayacağınız bir eser. Alışık olduğumuz ‘köy filmi’ konseptinin yerle bir edildiği, sinemamızın boyut değiştirdiğini ispatlayan özel bir ürün.


d9994f1433c7d41bceee4e459fdc6a30_k.jpg


8-Nar (2011) Joseph Losey’vari bir ahlaki hesaplaşmanın Türkiye’nin sosyal yapısına uyarlanmış hali. İncelikli paralel evren duygusuyla da dikkat çeken albenisi yüksek bir yapım “Nar”. Filmin isminin anlamından adaletsizlik depolayan yapısı ve Ümit Ünal’ın modern sinemaya hakim haliyle ‘yedinci sanat’ kat sayısını arttırdığı şüphesiz.


679dbf1ef31267b26576776875279b68_k.jpg


9-Atlıkarınca (2010) İlksen Başarır’ın Michael Haneke’ye öykündüğü bir aile trajedisinin öyküsü. Ensest meselesine dingin, soğukkanlı ve durağan yaklaşımıyla üslup yaratan, aslında tam da bu sebeplerle vurucu bir film. “Atlıkarınca”, Türk orta sınıf ailesinin işlevsizliğini tedirgin edici bir sinemayla peliküle transfer ediyor.


00096740ba649fdeb20d99729c91c6d4_k.jpg


10-Küçük Günahlar (2010) Bernardo Bertolucci ile Ömer Kavur etkisini hissettirerek siyasi ruh halinin ve kuşak çatışmasının sinemasını yapan Rıza Kıraç’ın başarılı denemesi. Solcusunu da Kürt’ünü de apolitiğini de aynı çatı altında buluşturan soyut bir üçlü ilişki filmi denebilir. “Küçük Günahlar”, renklerden güç alan anlatısıyla dikkat çekici bir yol izliyor.


994be4beba926eba88eceeca7cee51a8_k.jpg


11-40 (2009) Alejandro Gonzalez Innaritu ile Guy Ritchie’nin geleneklerini bir araya getiren bir kara komedi diyebiliriz. Türkiye’nin göçmeniyle, suçlusuyla, sıradan insanıyla oluşan sosyal düzeninin içindeki maddi sorunları masaya yatıran eserin, Emre Şahin’in yüksek yönetmenlik becerisiyle ulaştığı noktalara parmak basmak lazım. 2.35:1’de pamuk ipliğine bağlı hayatları ‘çanta’ üzerinden ele almasıyla sürükleyici, iz bırakan, tempolu bir eser.

c7c6cd0f5d308de0eb7e2c355c39b590_k.jpg


12-Aşk Tesadüfleri Sever (2011) Modern aşk filmlerimizin en başarılılarından. Özellikle Ömer Faruk Sorak’ın tesadüflerle karakterlerin hikayelerini birleştirme aritmetiğini iyi ayarlayarak, hem yürekleri hem de sinemaseverleri tatmin etme yetisini öne çıkartmak şart. Zira Belçim Bilgin-Mehmet Günsur ikilisinin samimiyetiyle ve geçmiş-günümüz arasındaki bağlarla yakalanan ilgiyi, iki saat süresince yitirmemek marifet ister.

2dc7e6464c79e3f252252e4d9fff0d17_k.jpg


13-Karadedeler Olayı (2011) Yalancı belgesel formatında çekilmiş “Blair Cadısı”lık (“The Blair Witch Project”, 1999) oynayan bir Türk korkusu. Cin filmi kavramından bolca güç depolayan ve yola çıktığı noktayı; amatör oyunculuklar, video formatını kullanma profesyonelliği, şaşırtıcı araya giriş teknikleri ve röportajlarla saran ilginç bir film. Senenin kayda değer ilk filmlerinden olan eserin Bağbakan Kardeşler etiketini Türkiye’ye armağan etmesi ve belli oranda bir hasılat rakamına ulaşması da sevindirici.


2e30278b50ba0669c4c214f206b8ca10_k.jpg


14-Labirent (2011) Tolga Örnek etiketli bir terör gerilimi. El kamerasına yaslanan görsel yapısı, hızlı kurgu teknikleri ve oyunculuklarıyla öne çıkan, “New York’ta Beş Minare” kadar çığır açıcı olmasa da Türkiye standartlarında başarılı bir eser. Ancak yönetmenin kariyerinde “Kaybedenler Kulübü” ve “Devrim Arabaları”nın gerisinde.


6e21c508143d44ae9c30fd9ff6027cec_k.jpg


15-Görünmeyen (2011) Ünlü klasik müzik bestecisi Macar Béla Bartók’un 1930’larda Türkiye’ye geldiği dönem ile günümüz arasında bağlar kuran, buradan da fazlaca hikaye anlatma sinemasının derinliklerine uzanabilen bir tarihi-dram. Ali Özgentürk’ün yıllardır verdiği bu en sinemasal iş, özellikle geçmiş-günümüz arasında kurduğu bağlarla ve bunları temposuna ayarlamasıyla öne çıkıyor. Udo Kier de ilginçtir besteci rolüne uyumuyla şaşırtıyor.







 
Geri
Üst