bosver
New member
- Katılım
- 26 Ağu 2006
- Mesajlar
- 1,197
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Misyonerlik Suç Değil Ama Nedense Tehdit
Trabzon'da rahip Andrea Santoro öldürüldü, Malatya'da Zirve Yayınevi'ne saldıran gençler üç kişiyi öldürdü, Mardin'in Midyat ilçesine bağlı Barıştepe köyünde ikamet eden rahip Edip Daniel Savcı kaçırıldı, Meryemana Kilisesi'nin İtalyan rahibi Adriano Tranchini İzmir Bayraklı'daki Saint Antonio Kilisesi'ndeki ayin sırasında bıçaklı saldırıya uğradı...
Gazeteci Hrant Dink'in uğradığı saldırı da gayri müslimlere yönelik bakış açısının önemli göstergelerinden oldu. Zanlıların profillerindeki benzerliğe ve Avrupa'dan gelen eleştirilere karşın, olayları 'münferit' olarak niteleyen devletin de misyonerlik konusundaki tavrı tartışmalı.
Türkiye'nin MİT, TSK ve Emniyet gibi güvenlik kurumları son yedi yılda misyonerlik sorununu defalarca masaya yatırdı ve bu girişimler medyaya yansıtılırken gayrimüslimler misyonerler olarak hedef haline geldi. Oysa, devletin kurumlarının sıkı takip ve denetime tabi tutarak raporlara konu ettiği misyonerlik, mevcut yasalara göre suç olmak şöyle dursun, 'kabahat' bile değil.
MİT'in vakıf ve kilise uyarısı
Raporlardan ilki MİT tarafından hazırlandı ve 24 Nisan 2001'deki MGK'ya sunuldu. Raporda, 1800'lerin başından itibaren bazı vakıf ve okulların Türkiye'de misyonerlik faaliyeti yürüttüğü savunulmuştu. Raporda, Osmanlı döneminde kurulan çeşitli vakıfların okul ve hastane faaliyetlerini günümüzde de sürdürdüğü belirtilmişti.
Misyonerlerin, 19. yüzyıl boyunca sürdürdüklerine benzer bölücü amaçları olduğu uyarısına yer verilen raporda; Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerinin, birçok ülkede faaliyette bulunan Ermeni Toprakları Merkezi, Avrupa Kiliseler Birliği, Ortodoks Kiliseler Birliği, Dünya Kiliseler Birliği üyesi kişiler tarafından sürdürüldüğü kaydedildi.
Türklerin sempati duyduğu Güney Kore vatandaşlarının da misyonerlik için kullanıldığına dikkat çekilen raporda, misyonerlerin insanları etkilemek ve taraftar bulmak için Güneydoğu'da Yezidilik, Keldanilik ve Hıristiyan Kürtler, Doğu Anadolu'da Ermenilik, Karadeniz'de Pontus, Ege ve İstanbul'da ise Hıristiyanlığın 'eski toprakları' söylemini kullanıldığı vurgulandı.
Üç yılda 8 milyon İncil dağıtıldı
Raporda misyonerlerin Türkiye'deki şüphe çeken faaliyetleri şöyle sıralanmıştı:
"1998 yılından bu yana (2001'e kadar) ücretsiz dağıtılan İncil sayısı 8 milyonu aştı. İstanbul'da bazı radyo istasyonlarından Türkçe Hıristiyanlık propagandası yapıyorlar. Bazı yayınevlerinin sahibi oldular. Bu yayınevleri bölücü nitelikli Türkiye haritaları yayımladıkları halde haklarında herhangi bir işlem yapılmadı. Kiliseler aracılığıyla dağıtılan yayınlar arasında bulunan 'Kapsam' adlı aylık gazete de İslamiyet aleyhinde bir yayın.
Son bir yıl içinde sadece İstanbul'da 19 kilise açıldı. Üstelik bu kiliselerin açıldığı yerlerde halihazırdaki Hıristiyan cemaatlerden hiçbirinin üyesi de yaşamıyor. Propaganda faaliyetleri özellikle lise son sınıf ve üniversite öğrencileri üzerinde yoğunlaştırılıyor.
Ekonomik sıkıntı yaşayan vatandaşlar iş ve para vaadiyle Hıristiyanlaştırılıyor. Her sorun 'fırsat' olarak değerlendiriliyor. Örneğin Kürtler misyonerlerin hedef kitleleri arasında."
Emniyet Genel Müdürlüğü de, Şubat 2005'te Milli Güvenlik Kurulu'na sunulmak üzere misyonerlik faaliyetlerine ilişkin bir rapor hazırladı. Türkiye'deki 'apartmanaltı kilise' olarak bilinen korsan kiliselerin istatistiğine yer verilen çalışmada, söz konusu kiliselerin sayısının son yıllarda hızla arttığı vurgulandı.
Asker de misyonerlik faaliyetlerini devlet için tehdit olarak algılayarak bir rapor hazırladı. 20 Eylül 2006 tarihli 'Türk Silahlı Kuvvetleri Misyonerlik Raporu' başlıklı rapor ile AKP hükümeti uyarıldı. Raporda, misyonerlik faaliyetlerinin önlenmesi için yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu vurgulandı.
Kürtler ve Alevilere yönelik
Aylık siyasi bir dergide yayınlanan TSK'nın 'Ülkemizde ve Dünyadaki Misyonerlik Faaliyetleri' başlıklı raporda da, misyonerliğin sadece Türkleri Hıristiyanlaştırma çabalarıyla sınırlı olmadığı, Türkiye'nin jeopolitik konumunun misyonerlik faaliyetlerinde etkin bir rol oynadığı da savunuldu. Raporda, özetle şu bilgilere yer verilmişti:
"Özellikle Irak savaşının ardından dünya, Ortadoğu ve Asya'nın anahtarının Türkiye olduğunu bir kez daha görmüştür. Kürtlere ve Alevi vatandaşlara yönelik misyonerlik faaliyetleri de dikkat çekicidir. Misyonerler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da şube sayısını artırarak Türkiye'nin doğusunda kiliseler oluşturmak istiyorlar.
2020'de Türkiye nüfusunun yüzde 10'unu Hıristiyanlaştırmayı, 2005 sonu itibarıyla 50 bin Müslüman Türkün dinini değiştirmeyi hedefliyorlar. Hedef kitlelerinde öğrenciler, kimsesiz ve yoksul ailelerin çocukları ile işsiz ve reşit olmayan gençler bulunuyor.
Dini bilgilerden yoksun, sosyal ve ekonomik yaşantıları nedeniyle dini açıdan tereddüde düşmüş ve kendilerini boşlukta hisseden gençler de misyonerlerin yakın markajında. Etkin ya da kültürel açıdan azınlık statüsünde görünenler veya kendilerini böyle tanımlayanlar, iç çatışma ve terör ortamında yaşayanlar ve deprem, sel felaketi gibi doğal afetlere maruz kalan insanlar, misyonerlerin hedef kitlesi içinde yer almaktadır."
Raporda, misyonerlik faaliyetlerinin özellikle Doğu ve Güneydoğu insanı üzerinde yoğunlaşmış olması 'düşündürücü bir durum' olarak değerlendirildi.
'Beyin yıkıyorlar'
Apartman katındaki kiliselere de dikkat çekilirken, bu kiliselerin beyin yıkamak için kullanıldığı ifade edildi. TSK raporunda şöyle denildi:
"Ülkemizdeki farklı din mensuplarının çoğunluğunu oluşturan, Lozan Antlaşması'nda hukuki statüleri belirlenen Ermeni, Rum ve Yahudi azınlıklarıyla diğer yerleşik Hıristiyan vatandaşlarımıza ait resmen ibadete açık 269 adet kilise ve 34 adet havra bulunmaktadır.
Bu sayılar dikkate alındığında, gayrimüslim vatandaşlarımızın ibadetlerini ve dini ayinlerini ibadethanelerinde yapmalarında herhangi bir sorun yok. Buna rağmen misyonerlerin tanınmış ibadet yerleri dışında apartman katları, işyerleri kiralamak ve satın almak yoluyla ibadet, ayin, dini tören ve beyin yıkama merkezleri olarak kullandıkları gözlemleniyor."
Tolga Akıner/Radikal
Trabzon'da rahip Andrea Santoro öldürüldü, Malatya'da Zirve Yayınevi'ne saldıran gençler üç kişiyi öldürdü, Mardin'in Midyat ilçesine bağlı Barıştepe köyünde ikamet eden rahip Edip Daniel Savcı kaçırıldı, Meryemana Kilisesi'nin İtalyan rahibi Adriano Tranchini İzmir Bayraklı'daki Saint Antonio Kilisesi'ndeki ayin sırasında bıçaklı saldırıya uğradı...
Gazeteci Hrant Dink'in uğradığı saldırı da gayri müslimlere yönelik bakış açısının önemli göstergelerinden oldu. Zanlıların profillerindeki benzerliğe ve Avrupa'dan gelen eleştirilere karşın, olayları 'münferit' olarak niteleyen devletin de misyonerlik konusundaki tavrı tartışmalı.
Türkiye'nin MİT, TSK ve Emniyet gibi güvenlik kurumları son yedi yılda misyonerlik sorununu defalarca masaya yatırdı ve bu girişimler medyaya yansıtılırken gayrimüslimler misyonerler olarak hedef haline geldi. Oysa, devletin kurumlarının sıkı takip ve denetime tabi tutarak raporlara konu ettiği misyonerlik, mevcut yasalara göre suç olmak şöyle dursun, 'kabahat' bile değil.
MİT'in vakıf ve kilise uyarısı
Raporlardan ilki MİT tarafından hazırlandı ve 24 Nisan 2001'deki MGK'ya sunuldu. Raporda, 1800'lerin başından itibaren bazı vakıf ve okulların Türkiye'de misyonerlik faaliyeti yürüttüğü savunulmuştu. Raporda, Osmanlı döneminde kurulan çeşitli vakıfların okul ve hastane faaliyetlerini günümüzde de sürdürdüğü belirtilmişti.
Misyonerlerin, 19. yüzyıl boyunca sürdürdüklerine benzer bölücü amaçları olduğu uyarısına yer verilen raporda; Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerinin, birçok ülkede faaliyette bulunan Ermeni Toprakları Merkezi, Avrupa Kiliseler Birliği, Ortodoks Kiliseler Birliği, Dünya Kiliseler Birliği üyesi kişiler tarafından sürdürüldüğü kaydedildi.
Türklerin sempati duyduğu Güney Kore vatandaşlarının da misyonerlik için kullanıldığına dikkat çekilen raporda, misyonerlerin insanları etkilemek ve taraftar bulmak için Güneydoğu'da Yezidilik, Keldanilik ve Hıristiyan Kürtler, Doğu Anadolu'da Ermenilik, Karadeniz'de Pontus, Ege ve İstanbul'da ise Hıristiyanlığın 'eski toprakları' söylemini kullanıldığı vurgulandı.
Üç yılda 8 milyon İncil dağıtıldı
Raporda misyonerlerin Türkiye'deki şüphe çeken faaliyetleri şöyle sıralanmıştı:
"1998 yılından bu yana (2001'e kadar) ücretsiz dağıtılan İncil sayısı 8 milyonu aştı. İstanbul'da bazı radyo istasyonlarından Türkçe Hıristiyanlık propagandası yapıyorlar. Bazı yayınevlerinin sahibi oldular. Bu yayınevleri bölücü nitelikli Türkiye haritaları yayımladıkları halde haklarında herhangi bir işlem yapılmadı. Kiliseler aracılığıyla dağıtılan yayınlar arasında bulunan 'Kapsam' adlı aylık gazete de İslamiyet aleyhinde bir yayın.
Son bir yıl içinde sadece İstanbul'da 19 kilise açıldı. Üstelik bu kiliselerin açıldığı yerlerde halihazırdaki Hıristiyan cemaatlerden hiçbirinin üyesi de yaşamıyor. Propaganda faaliyetleri özellikle lise son sınıf ve üniversite öğrencileri üzerinde yoğunlaştırılıyor.
Ekonomik sıkıntı yaşayan vatandaşlar iş ve para vaadiyle Hıristiyanlaştırılıyor. Her sorun 'fırsat' olarak değerlendiriliyor. Örneğin Kürtler misyonerlerin hedef kitleleri arasında."
Emniyet Genel Müdürlüğü de, Şubat 2005'te Milli Güvenlik Kurulu'na sunulmak üzere misyonerlik faaliyetlerine ilişkin bir rapor hazırladı. Türkiye'deki 'apartmanaltı kilise' olarak bilinen korsan kiliselerin istatistiğine yer verilen çalışmada, söz konusu kiliselerin sayısının son yıllarda hızla arttığı vurgulandı.
Asker de misyonerlik faaliyetlerini devlet için tehdit olarak algılayarak bir rapor hazırladı. 20 Eylül 2006 tarihli 'Türk Silahlı Kuvvetleri Misyonerlik Raporu' başlıklı rapor ile AKP hükümeti uyarıldı. Raporda, misyonerlik faaliyetlerinin önlenmesi için yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu vurgulandı.
Kürtler ve Alevilere yönelik
Aylık siyasi bir dergide yayınlanan TSK'nın 'Ülkemizde ve Dünyadaki Misyonerlik Faaliyetleri' başlıklı raporda da, misyonerliğin sadece Türkleri Hıristiyanlaştırma çabalarıyla sınırlı olmadığı, Türkiye'nin jeopolitik konumunun misyonerlik faaliyetlerinde etkin bir rol oynadığı da savunuldu. Raporda, özetle şu bilgilere yer verilmişti:
"Özellikle Irak savaşının ardından dünya, Ortadoğu ve Asya'nın anahtarının Türkiye olduğunu bir kez daha görmüştür. Kürtlere ve Alevi vatandaşlara yönelik misyonerlik faaliyetleri de dikkat çekicidir. Misyonerler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da şube sayısını artırarak Türkiye'nin doğusunda kiliseler oluşturmak istiyorlar.
2020'de Türkiye nüfusunun yüzde 10'unu Hıristiyanlaştırmayı, 2005 sonu itibarıyla 50 bin Müslüman Türkün dinini değiştirmeyi hedefliyorlar. Hedef kitlelerinde öğrenciler, kimsesiz ve yoksul ailelerin çocukları ile işsiz ve reşit olmayan gençler bulunuyor.
Dini bilgilerden yoksun, sosyal ve ekonomik yaşantıları nedeniyle dini açıdan tereddüde düşmüş ve kendilerini boşlukta hisseden gençler de misyonerlerin yakın markajında. Etkin ya da kültürel açıdan azınlık statüsünde görünenler veya kendilerini böyle tanımlayanlar, iç çatışma ve terör ortamında yaşayanlar ve deprem, sel felaketi gibi doğal afetlere maruz kalan insanlar, misyonerlerin hedef kitlesi içinde yer almaktadır."
Raporda, misyonerlik faaliyetlerinin özellikle Doğu ve Güneydoğu insanı üzerinde yoğunlaşmış olması 'düşündürücü bir durum' olarak değerlendirildi.
'Beyin yıkıyorlar'
Apartman katındaki kiliselere de dikkat çekilirken, bu kiliselerin beyin yıkamak için kullanıldığı ifade edildi. TSK raporunda şöyle denildi:
"Ülkemizdeki farklı din mensuplarının çoğunluğunu oluşturan, Lozan Antlaşması'nda hukuki statüleri belirlenen Ermeni, Rum ve Yahudi azınlıklarıyla diğer yerleşik Hıristiyan vatandaşlarımıza ait resmen ibadete açık 269 adet kilise ve 34 adet havra bulunmaktadır.
Bu sayılar dikkate alındığında, gayrimüslim vatandaşlarımızın ibadetlerini ve dini ayinlerini ibadethanelerinde yapmalarında herhangi bir sorun yok. Buna rağmen misyonerlerin tanınmış ibadet yerleri dışında apartman katları, işyerleri kiralamak ve satın almak yoluyla ibadet, ayin, dini tören ve beyin yıkama merkezleri olarak kullandıkları gözlemleniyor."
Tolga Akıner/Radikal