AKP çekirdek kadrosu

Kara Kartal

Banned
Katılım
4 Nis 2007
Mesajlar
1,531
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Yaşasın Yobazlar ve Kahpeler için İstiklal Mahkeme
AKP çekirdek kadrosu

AK PARTİ ÇEKİRDEK KADROSU

Çok daha eskilere dayanan ve oldukça derinlere kök salmış bir oluşum
olmasına rağmen konuyu basitleştirip biraz daha anlaşılır kılabilmek
için başlangıç noktası olarak Korkut ÖZAL'ı referans almak istiyorum.
Bildiğimiz gibi Milli Görüş içindeki ilk ayrılış (daha sonra
"yenilikçi" grup olarak adlandırılacaktır.) MSP döneminde Korkut ÖZAL
ile başlamıştır.

KORKUT ÖZAL:

Korkut ÖZAL 1977 MSP kongresinde Erbakan'a karşı aday olmuştu.
Kendisini o dönemde en çok destekleyenler arasında ilk göze çarpan
isimler de Recep Tayip ERDOĞAN ve Bülent ARINÇ olmuştu. En somut
haliyle o dönemde filizlenmeye başlayan AK Parti ideolojisi zaman
içinde "Yenilikçiler" diye kutuplaşmaya başlamış ve nihayetinde de
fikir babalarından Korkut ÖZAL önderliğinde şimdiki halini almıştır.
Yazımızın devamında AK Parti zihniyetinin diğer fikir önderlerini de
irdeleyeceğiz.

Arşivlerden de doğruluğunu teyit edebileceğimiz Korkut ÖZAL' ın Star
TV'nin Kırmızı Koltuk programında sarf ettiği şu sözlerle Adalet ve
Kalkınma Partisi ismiyle bilinen oluşumun temel zihniyetini ve
hedeflerini daha iyi anlayabilmekteyiz:

" Türkiye, İsrail'in liderliğinde oluşacak bir Orta Doğu pazarına
girmelidir."


FETHULLAH GÜLEN:

Bu oluşumun bir başka ayağı ise faaliyetleri herkes tarafından gayet
iyi bilinen,
· New York'ta Müslüman çocukları toplayıp Hıristiyan korolarında şarkı
söyletip alkışlayan,

· Siyonist sömürge düşüncesinin Büyük Orta Doğu ve "ılımlı İslam"
fikrinin en büyük taşeronluğunu yapan,

· Musevi işadamlarına ödüller dağıtan meşhur "Abant toplantıları" nın
onursal başkanı olan,

· Siyonist Moon tarikatının adeta bir temsilcisi gibi davranıp siyasi
zihniyet ve şahsiyetleri eğiten,

· " başörtüsü bir teferruattır" diyebilen fakat her fırsatta
başörtüsü yasağından kaynaklanan bir mağduriyet nedeniyle kızlarını,
oğullarını, gelinlerini Mason zenginleri tarafından karşılıksız olarak
verilen burslarla okumalarını sağlayan,

· Amerika'ya sığınmasını " Hicret" olarak gösteren Fethullah
GÜLEN'dir.

Hatırlayalım:

Korkut ÖZAL İsrail önderliğini savunmaktaydı.
Fethullah GÜLEN de " başörtüsü bir teferruattır" deyip Mason ve
Siyonist Emperyalist zihniyetin taşeronluğuna soyunmuştu.

Devam edelim...

CÜNEYT ZAPSU:

Hükümet üzerinde en etkili isimlerden biri de Cüneyt ZAPSU' dur. (Onun
da bu kadar etkili olmasına karşın neden aynen Korkut ÖZAL gibi ön
planda olmayışı sanırım çok basit bir mantık yürütmeyle
açıklanabilir). Peki kimdir bu Cüneyt ZAPSU?
· Gülen-Erdoğan bağlantısının önemli ayağı,
· Azizler Holding A.Ş.' nin başkanı,
· BİM marketler zincirinin ortağı,
· Üst düzey Mason ve
· TÜSİAD üyesi

Kendisini meşhur kadınlı-erkekli Cuma Namazı olayı ile hatırlamaktayız
(Allah'ımızı, Dinimizi, örf ve adetlerimizi yeniden tanımlamak isteyen
"ılımlı İslam" modelini sürekli önümüze süren, dış güçlerin yüzlerce
girişimlerinden bir tanesi).

*Masonik merkezlerin "ılımlı İslam" modeli Siyonizmin sömürü
politikasının taşeronudur, Kuran'ın adalet ve asaleti öngören
kavramlarını teferruat sayıp yozlaştıracaktır.


ALİ RIZA BOZKURT:

AKP çekirdek kadrosunun bir diğer ismi Ali Rıza BOZKURT' tur.
Kendisi :
· Dünya Mason localarının en gözde siması
· ABD li Siyonist şirketlerin Orta Doğu' daki en önemli simsarıdır.


Kendisini en son ABD şirketlerini Orta Asya petrollerini Akdeniz'e
taşınması konusunda BOTAŞ 'ın karşısında savunurken hatırlamaktayız.
Bozkurt, Erdoğan tarafından ayakta alkışlanmış ve ayağının tozuyla
AKP' ye katılmıştır.

ABDULKADİR AKSU:

Bu kişi hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki işimizi
kolaylaştırması açısından maddeler halinde sıralamayı uygun görüyoruz.

1. ANAP döneminde yine İçişleri Bakanı iken basına yansıyan PKK
finansörü Behçet CANTÜRK, kürt İdris ve Sava BULDAN gibi hain
kişilerle birlikte çekilmiş fotoğraflar
2. Bizzat verdiği talimatlarla PKK yı mafyalaştırıp özellikle
Karadeniz mafyasını ortadan kaldırıp ( hapiste olan mafya liderlerini
hatırlayalım) Türkiye'nin "kaymağını" tamamen Kürtlere yedirten tüm
ihaleleri "kürt-PKK" mafyasına aldırtan kişi
3. ABD güdümüyle, Milli ve güçlü orduya karşı alternatif bir polis
teşkilatı kurmayı bunu ılımlı amerikancı İslamcılarla ve Kürtlerle
doldurmayı böylece ordu -polis çatışması gibi kaos ve kavgayı
başlatmayı amaçlayan kişi
4. Gizli Kırıkkale Toplantısı: Dönemin Gaziantep Valisi AKSU, İzmir
Valisi Vecdi GÖNÜL ve Emniyet Müdürü Saffet ARIKAN BEDÜK vb kişilerle
21 Ocak 1987' de toplanarak TSK'ne karşı tehlikeli bir oluşum
yapılandırmışlardır. Ancak bu girişim fark edilerek etkisiz hale
getirilmiştir.

5. Abdulkadir AKSU dönemindeki siyasi cinayetleri hatırlayalım:

· (31 Ocak 1990) Atatürkçü Düşünce Derneği kurucusu Muammer AKSOY.
· (7 Mart 1990) Çetin EMEÇ
· (6 Eylül 1990) Turan DURSUN
· (26 Eylül 1990) MİT Müsteşar yardımcısı Hiram ABAS
· (6 Ekim 1990) İlahiyatçı Bahriye ÜÇOK
ASKERLER
· (9 Ocak 1991) Emekli Yarbay Ata BURCU
· (30 Ocak 1991) Emekli Korgeneral Hulusi SAYIN
· (7 Nisan 1991) Emekli Tümgeneral Memduh ÜNLÜTÜRK
· (23 Nisan 1991) Emekli Korgeneral İsmail SELEN
· (23 Nisan 1991) Adana Bölge jandarma Komutanı Tuğgeneral Temel
CİNGÖZ
· (13 Ekim 1991) Emekli Orgeneral Adnan ERSÖZ
VE YİNE AYNI DÖNEMDE
· SHP Milletvekili Erol GÜNGÖR'ün oğlu Mustafa GÜNGÖR

Abdülkadir AKSU yine İçişleri Bakanı ve yine cinayetler:
· (18 Aralık 2002) Yaptığı araştırmalarla batılı güçlerin tepkisini
çeken Doç. Dr. HABLEMİTOĞLU öldürüldü
· (17 Mayıs 2006) Danıştay cinayetleri ( Rejime karşı planlı bir
saldırı olan bu olayı gerçekleştiren şahıs Fethullah GÜLEN'in
Türkiye'deki bir vekilinden icazet almıştır. Vakit gazetesi ise
hatırladığımız üzere Danıştay üyelerinin fotoğraflarını manşette verip
işte hainler deyip direkt hedef göstermiştir. Fethullah GÜLEN' e
yakınlığıyla tanınan Samanyolu ve Kanal 7 ise cinayetler sonrasında
hedef şaşırtma politikası izlemiş hatta Kuvay-i Milliye'cileri bile
suçlayabilmiştir.)


KEMAL UNAKITAN:

Sinir bozucu "babalar gibi satarım" vecizeleriyle tanınan Maliye
Bakanı UNAKITAN hakkında yazımızın sonuna özel bir ek koymayı uygun
görüyoruz ve şimdilik kısa notlar vermekle yetiniyoruz..

· Kaçak villa olayı
· Mısır ithalatı
· Galataport ( İsrail'e devredilmiştir)
· Tüpraş
· Mersin Limanı
· Ege Denizi'nin tamamının kiraya verilmesi
· Vatanın tüm stratejik noktalarının ezeli düşmanlarımıza satılması ve
satılmaya devam edilmesi

BÜLENT ARINÇ:

" Dindar bir Cumhurbaşkanı seçilecek"
( kimin dindar olup olmadığına karar vermek kendi elindeymiş gibi ve
önceki tüm Cumhurbaşkanlarını dinsizlikle suçlayarak) sözünü
tanımlaması güç ve hınç dolu bir yüz ifadesiyle sarf eden kişi daha
sonra da yine benzer bir " göreceksiniz" yüz ifadesiyle aynen şunları
söylemiştir:

"görüşeceğiz, 27 Nisan'da (Abdullah GÜL'ün Cumhurbaşkanı seçileceğini
ima ederek, zannederek) görüşeceğiz" (neyi göreceğiz? Kimden neden
intikam alacaksın? Neden şimdi görüşmüyoruz? GÜL Cumhurbaşkanı
seçilirse mi meydan senin olacak? gibi soruları bu noktada düşünmeden
edemiyoruz.)
Bülent ARINÇ'ı biraz daha iyi tanıyabilmemiz için bir gerçeği
anlatmadan geçemeyeceğiz. Bu olaydan dolayı kendisini suçlayamasak
dahi sosyo - kültürel silsileyi ve ardındaki olası zihniyeti
anlayabilmemiz açısından anlatmakta fayda görmekteyiz.:

MENEMEN OLAYI: İşgal yıllarında düşmana karşı tek bir kurşun bile
sıkmayan ancak kurtuluş güçlerine karşı çeteleşip kirli bir fitne ve
kışkırtmayla bazı cahil kişileri etraflarına toplayarak genç bir
Asteğmen'in (Kubilay) kafasını testereyle kesen Şeyh ESAT ve Derviş
Mehmet Giritli HÜSNİYADİS (1922'de Yunanistan'a yerleşti ve Hıristiyan
oldu). Menemen isyancısı Derviş Mehmet'in 2. eşinden torunu, babadan
Girit Rum'u, anadan Mısırlı Arap olan kişi Bülent ARINÇ'ın dedesidir.


ŞÜKRÜ KARATEPE:

Eski Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı, " 10 Kasım'a içim kan
ağlayarak katılıyorum." sözlerinin sahibi 28 Şubat yasaklısıdır.
Abdullah GÜL'ün konuşmalarını hazırlayan kişi şimdi yine AKP
milletvekili adayıdır.

Ve tabiî ki en kilit isimlerden biri:

RECEP TAYYİP ERDOĞAN:

Erdoğan'ı tanımaya çalışırken eski ABD Ankara Büyükelçisi Siyonist
Yahudi ABRAMOWİTZ'in Beyoğlu Belediye Başkanı Erdoğan'ı keşfettikten
sonra Başbakanlığa kadar uzanan süreci mutlaka iyi incelemek lazım.
Makam ve menfaat düşkünlerini bulup kullanmakta usta Siyonistlerin
Erdoğan'la ilk yakınlaşmaları Belediye Başkanlığı dönemine denk
gelmektedir. Özellikle bu tarihlerde ki (cezaevi öncesi ve sonrası)
Amerika gezilerini hatırlamakta fayda var.( 17-21 Nisan 1995, 17-22
Kasım 1996, 20-23 aralık 1996, 1 Mart 1998 ve 16 Temmuz 2000) .
Amerika' da okuyan oğlunu ve Fethullah Gülen bağlantılarını burada
tekrar ele almıyoruz. Erdoğan, ABRAMOWİTZ ziyaretlerinden sonra "Milli
Görüş" düşüncesiyle tanınan Erbakan'dan neden uzaklaştı?

"Adil düzen, faizsiz sistem, İslam Birliği gibi içi doldurulamamış
kavramları terk etmişiz, değişmişiz...."

"Milli Görüş markasıyla alakamızı kesmişiz."

gibi sözleri nasıl sarf edebildi?

Siyonistlerin lehine olan ilk ayrılık zamanını Korkut ÖZAL'ı
anlatırken biraz da olsun tarif etmeye çalışmıştık.
Nasıl oldu da en temel kavramlarından bu kadar çabuk dönebildi?
ABRAMOWİTZ'in yanı sıra aynı zihniyetteki başka isimlerle de o dönemde
sık sık görüşülmekteydi. Yahudi CIA Orta Doğu sorumlusu Graham FULLER
sıkı bir Erdoğan savunucusu oluvermişti ve açık açık demeçler
vermekteydi:

"Türkiye'de Kemalizm'in modası geçti, ılımlı İslam öncülük etmeli"

"Fazilet Partisi çöktü Yenilikçiler ılımlı İslama öncülük edecek"

gibi akıl almaz sözler sarf edebilen kişi sadece FULLER değildi.
Erdoğan'ın yargılanma sürecinde sıkça görüştüğü eski ABD İstanbul
Başkonsolosu Caroline HAGINS :

" Bu tür gelişmeler Türkiye Demokrasisine olan güveni azaltır" (28
Eylül 1998) diyerek Erdoğan'a olan desteğini açıkça göstermekteydi. Bu
açıklamaların sonu ( Türk halkını salak zannedecekler ki) bir türlü
gelmemekteydi:
AK Partiyi oluştururken Erdoğan ve İsrail Büyükelçisi David SULTAN
buluşması:

Erdoğan: " partimiz İsrail ve ABD politikalarına asla ters
düşmeyecektir" (18 Temmuz 2001)


David SULTAN uzun yıllar İsrail ordusunda görev yapmış azılı bir İslam
düşmanıdır. Ne ilginç rastlantı: Erbakan' a "İsrail ve ABD karşıtı
politikaları terk edelim" teklifini getiren Korkut ÖZAL hatırlayalım
AKP nin fikir babalarındandı.
· AKP yi kurma aşamasında neden sık sık üst düzey Mason, müsteşar
LAWRENCE ve İngiltere Büyükelçisi Sir David LOGAN ile görüşüldü?
· Ülkemize yapmadığını bırakmayan eski AB Türkiye Temsilcisi Karen
FOGG nasıl oldu da şiddetli bir AKP savunucusu oldu?
· Daha önce de bahsettiğimiz meşhur "Siyonist Abant Toplantıları" na
ARINÇ, Cemil ÇİÇEK vb. AKPliler neden düzenli olarak katılıyorlardı?
· Peki, 1998' de USIP in Londra'da düzenlediği olağanüstü ve özel
toplantı da Abdullah Gül'ün ne işi vardı?
· Erdoğan aynı tarihte neden Londra'daydı?
(USIP: CIA ve Pentagonla bağlantılı, başka ülkelerde ve özellikle
Türkiye'de iktidara gelecek kişilerin İsrail ve ABD ye sadık kalıp
kalmayacaklarını araştıran ve garantiye alan kuruluş) Peki bu
toplantıların mimarları kimdi? ABRAMOWİTZ ve GROSSMANN ! Bir şey
çağrıştırdı mı?

- Ya 312 mağdurlarının engellendiği bir uygulamaya AKP liler neden
razı oldu? (Erdoğan 312'den yargılanmıştır)
- Bu durum bir çelişki değil midir?
- Yoksa toplantılarda AKP yi seçime sokmayarak "mağduriyet" kozunu
oynaması kararı mı alındı?
- Tıpkı devletimizi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine şikayet edenlerin
" başörtüsü" kozunu oynaması gibi...( ne ilginçtir ki işlerine
geldiğinde mağdurlardır, çocuklarını Amerika'da okutmak zorundadırlar
ama bu konuda iktidar olmalarına rağmen hiçbir girişimde de
bulunmamaktadırlar).

Asıl hedefleri Eski Ahit'in ilk sayfasında da gösterilen, kıyamet
gününde tüm "inananların" huzur içinde yaşayacakları "yeryüzündeki
cennet (garden of eden)" olarak tanımladıkları bölge Fırat
Havzası'ndan başka bir yer değildir yani Türkiye'dir. Büyük İsrail
hayali budur...Bakın İsrail Cumhurbaşkanı Moshe KATSAV ne diyor:

"Türk halkının, 3 Kasım seçimlerinde en doğru kararı verdiği her geçen
gün daha iyi anlaşılmaktadır"

- BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) bu hedefin en büyük atılımlarından
biri değil midir?
- Erdoğan ve Gülen BOP un eşbaşkanlığını yapmıyor mu?
- Korkut ÖZAL'ın demeçleri buna işaret etmiyor mu?
- Misyonerlik faaliyetlerini Anadolu'nun her yerinde devam ettirenler
kimler?
- İncil basan yayınevi ZİRVE yayıncılık bir GÜLEN kuruluşu değil
midir?

- Apartman kiliseleri oluşturmak için özel kanunlar çıkartan AKP
Hükümeti değil midir?

- Azınlık raporları oluşturanlar, ruhban okullarını yeniden gündeme
getirenler aynı kişiler değil mi?


- Son Yargıtay kararına göre hayal ürünü olarak nitelendirilen
Şemdinli komplosu TSK ne karşı açıkça bir saldırı değil midir?
- Müstakbel Genelkurmay Başkanı'na Masondur, Yahudi'dir diyenlerin işi
değil midir?
- Bunlar siyasetteki ve emniyetteki Fethullahçılar değil midir?
- Kendi dergilerinde Türk Silahlı Kuvvetleri'ne saldıran, asılsız
darbe iddialarını gündeme oturtan, Genelkurmay'ın bilgisayar sistemini
ta Utah'tan hack'leyenler de bu kişiler değil midir?
- Siyonist odaklarda prim yapan TSK düşmanlığıyla amansız ve küstahça
saldırılmıyor mu ordumuza?
- Niye? Peki niye?
- Bu oyunun en büyük engeli olarak TSK mi görülüyor?
- En son AKP ye övgüler yağdıran, ordumuzu eleştiren 50'ye yakın sözde
Avrupa aydınları tarafından hazırlanan mektup bu ardı arkası gelmeyen
küstah saldırılara en güncel örnek değil midir?
- Her fırsatta konuşan bu kişilere göre, Türkiye'de en olmadık
kişilerin konuşması olağan, hatta ve hatta Abdullah Öcalan'ın bile
düzenli olarak demeçler vermesi demokratik, ancak TSK'nin en ufak
yorumu anti-demokratik ve ülke çıkarlarına zarar vericidir. Bunun
ardında yatan zihniyet nedir?
- Güneydoğu Anadolu'da düzinelerce PKK li belediye başkanının
tarihimizde görülmemiş arsızlıkları, kabadayılıkları ve Türkiye
Cumhuriyeti'ne küfür etmeleri neden cezasız kalmaktadır?
- Neden?
- Yoksa Sevr hayalinin bir parçası mıdır bu?
- Dünkü çocuk BARZANİ koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni nasıl tehdit
edebilmektedir?
- Çuval geçirme utancı Yüce Türk Milleti'ne nasıl
yaşatılabilmektedir?

- Küstah ABD ordusunun bize posta koyması, "Türk Ordusu bir hiçtir,
ABD olmadan sıfırdır" anlamına gelen karargâh baskını üzerine kraldan
daha kralcı bir ağızla Abdullah GÜL:

"Bu baskın lokal bir davranıştır. ABD üst yönetiminin bu gelişmeden
haberi olmamıştır."

Türk Halkı'nın bu utanç verici olayın üzerine duymak istediği en son
sözdür bu!

-2. tezkere meclisten çıkmayınca gizli anlaşmalarla, ülkeyi
komşularımızı bombalayabilsinler diye ABD ordusunun hizmetine sunan bu
hükümet değil midir?
-Bu ülke İslam'a daha büyük zarar veren başka bir hükümet görmüş
müdür?

AKP den istifa eden Turhan ÇÖMEZ:

"Benim gördüklerimi görseydiniz, benim duyduklarımı duysaydınız
vatanseverlik duygularınızın size yaptıramayacağı hiçbir şey olmazdı?"
cümlesini neden sarf etmiştir?

-Kıbrıs'ı feda etmediler mi?
-Kıbrıs'taki okullarda sistematik olarak Türk Tarihi'nin yerini Rum
tarihi alması düşündürücü değil midir?

Anlatacaklarımızın sonu gelmez!

Daha önce de belirttiğimiz üzere ekonomik bilânçoyla ilgili bir ekimiz
olacaktır. Bazı notlarla yazımıza son vermek istiyoruz!

AKP hükümetinin bazı önemli yanlışları özetle şunlardır:
· Ermeni sorunu
· Yunan politikası
· Kıbrıs Rum ve Türk sorunu
· Komşu ülkelerdeki gelişmelere olan kayıtsızlık
· Türk-kürt çatışması
· Meclisteki ve yerel yönetimdeki PKK lılar
· Asker -Hükümet çatışması
· Cumhurbaşkanlığı sorunu
· Yabancıların arsa alımı ve finans kontrolü
· Parsel parsel satılan Vatan ve onun can damarları
· Atatürkçü-İslam çatışması
· İrtica
· Kürtçüler, Ermeniciler, ciler, cüler........
· Büyük Ortadoğu Projesi
· Ilımlı İslam modeli ( bize ait olanın başkaları tarafından yeniden
tanımlanması)
· Soysuzlaşma politikası (Türk üst kimliğinin reddi)
· Yolsuzluk ( Bkz. Ek )
· Kendi zümrelerini kalkındırma politikası
· Ekonomik kandırmaca
· Sanata saygısızlık
· Siyasi cinayetler
· Dini siyasete alet etme
· Türbanı siyasi simge haline getirme
· Cemaat oluşturma
· Önemli konumlara kendi yandaşlarını yerleştirme
· Zengini kollayan siyaset
· Gelir dağılımı adaletsizliği bunun sonucunda can ve mal güvenliği
eksikliği ve asayiş problemleri
· İşsizlik
· Siyaset nezaketine aykırı yakışıksız argo dilin kullanılması ( Ananı
al da git ulan! vb.)
· Yüksek faiz ve ucuz döviz politikasıyla yerli yatırımın ve üretimin
rekabet gücünün yok edilmesi
· İMF
· Kapitülasyonlar
· ABD
· AB
· GAP'ın ihmali
· Milli kalkınmanın reddi
· Anti-demokratik miting engellemeleri (otobüslerin engellenmesi,
elektriklerin kesilmesi)
· SABAH, ATV ve STAR'a el koyulması ve GÖZCÜ gazetesinin kapatılması
· Vb. vb vb..........

AKP'yi destekleyen odaklar:

· Siyonist lobiler
· TÜSİAD üyeleri
· Mason locaları
· ABD
· İsrail
· Yunan Hükümeti
· Sevr'ci batılı aydınlar
· Zenginler


http://newsgroups.derkeiler.com/Archive/Soc/soc.culture.turkish/2007-05/msg01105.html
 
on numara yazı...

sicillerinin temizliği gözlerimi kamaştırdı. bunları kireçe gömsen zehirleri yayılır.
 
Abdülkadir aksu ve ahmet özalı bizzat tanıdım orası uzun hikayede cemil çiçeği unutmuşsun : )
 
Bu iddalara katılmıyorum bi kısmı doğru olabilir ama geneli yalan eminim.
 
BÜLENT ARINÇIN siciline dikkat ettinmii???

onu bilmez miyim? kavakçı :D

aksunun sicili az bile olmuş... gözüm ona çarptı.

sömürülürken sömürmeye çalışmayı da bunlardan gördük.

Abdülkadir aksu ve ahmet özalı bizzat tanıdım orası uzun hikayede cemil çiçeği unutmuşsun : )

evet çiçek ile böcek amaaaaaan çelikin dosyaları da bunlardan kalır yanı yoktur. :biggrin

Bu iddalara katılmıyorum bi kısmı doğru olabilir ama geneli yalan eminim.

sana yanlışı gösterme fırsatını vermek geldi içimden bakalım ne kadar başarılı olcaksın???
 
Menemen Olayı - Bülent Arınç

Menemen Olayı - Bülent Arınç


KUBİLAY OLAYI

Manisa’da, Menemen’de ve daha bir çok yerde işgalcilere karşı bir örgütlenme içerisinde yer almayanlar, cumhuriyetin ilanından sonra “din elden gidiyor” söylemi ile Hüsnüyadis namlı, Manisa Mutasarrıf Nakşibendi tarikatı mensubu Giritli Hüsnü Bey’in kardeş çocuğu olan sözde Giritli mehdi Derviş Mehmet önderliğinde çoğu cahil insanlar bir araya geldiler…

Bu grup 23 Aralık 1930 günü Menemen’de yaptıkları isyan girişimi sırasında kendilerine engellemeye çalışan 43. Piyade Alayı’ndan Piyade Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ile karşı karşıya geldiler. Kubilay ve beraberindeki askerler gruba uyarı ateş açtı. Fakat, “silahlarında manevra mermisi bulunduğundan dolayı etkili” olamadılar… Bunu fırsat bilen Giritli mehdi Derviş Mehmet ise, “bakın bana mermi işlemiyor” diyerek kendince kutsallık zırhına büründü. Olaylar sırasında ağır bir şekilde yaralanan Kubilay, yaralı olarak meydandaki hükümet binasına girmek istedi. Ama binanın giriş kapısı kapalı olduğu için giremedi… Bu nedenle, hükümet binasının hemen yanındaki Kazez Camii bahçesine yöneldi. Giritli mehdi Derviş Mehmet, Giritli Şamdan Mehmet ile birlikte Kazez Camii bahçesinde bitkin bir vaziyette bulunan Kubilay’ın başını bağ testeresi ile canlı canlı gövdesinden ayırdılar.
Sonrada, asteğmen Kubilay’ın başını yeşil bir bayrağın tepesine takarak Menemen sokaklarında dolaştırmaya başladılar. Bu sırada, kendilerine müdahale eden Şevki ve Hasan adlı kahraman iki bekçiyi de öldürdüler. Olay yerinde toplanan 250 – 300 kişilik ahali ise Kubilay’ın şehit edilmesi esnasında olaylara hissiz ve seyirci kaldı. Hatta bir kısmı, olayı tasvip edercesine alkış tuttu. O sırada sözde mehdi Giritli Derviş Mehmet, Yüzbaşı Fahri’ye “ben mehdiyim, şeriatı ilan ediyorum. Bana kimse mukavemet edemez. Karşımdan çekil!” dedi…

Sonunda isyan bastırıldı. Kurşun işlemeyen sözde Giritli mehdi Derviş Mehmet’e ateş açıldı. Ve bu ateş esnasında Kubilay’ı şehit eden sözde Giritli mehdi Derviş Mehmet ile birlikte Giritli Sütçü Mehmet ve Giritli Şamdan Mehmet öldürüldü. Aralarında önceden Şeyh Sükuti’nin Menemen belediye başkanlığı yaptığı sırada yönetimde birlikte olduğu bilinen Hayımoğlu Yahudi Jozef, Erbilli Şeyh Esad’ın oğlu Mehmet Ali ve 37 kişinin idamına karar verildi. Nakşibendi Şeyhi Esad Efendi ise ilerlemiş yaşından dolayı 24 yıla hapis oldu. Fakat tutuklu bulunduğu sırada hastalığından dolayı öldü.
Şeyh Esat ve tarikatının amacı Cumhuriyet kayıtlarına, “Hükümeti yıkmak, ATATÜRK ilke ve inkılaplarına aykırı olarak saltanat ve şeriatı getirmek, tekke ve zaviyeleri açmak, şapkayı yasaklayıp yeniden fesin kullanılmasını” sağlamak olarak geçti.

Menemen olayının hazırlayıcılarından olan Nakşibendi tarikatı lideri Şeyh Esat’ın yurt dışı bağlantısı ile ilgili olarak Askeri Mahkeme Başkanı General Mustafa MUĞLALI, verdiği beyanatta (Cumhuriyet Gazetesi; 01 Şubat 1931 Tarihli nüshası), “Şeyh Esat, hilafet komitesiyle alakasına dair bir itirafname hazırlıyordu. Bu münasebetle İngiliz casusu Lavrens ile münasebette bulunduğunu da doğrulamaktaydı. Fakat, hastalığı bunu yazıp bitirmesine mani” olduğunu belirmiştir.

İşte size, “bir - iki sarhoş ve esrarkeşin gerçekleştirdiği olayların insafsızca inançlı bir kesime mal edilmek” istendi denilen Menemen isyanı. Bu isyanın gerçeklerini yıllar sonra Nedim ÇAKMAK’ın yazdığı “İşgal Günlerinin İşbirlikçileri Hüsnüyadis Hortladı” isimli kitabı (Kumsaati Yayınları [Kitabın 5. baskısı yayına hazırlanıyor!]) sayesinde öğrendik… Kitapta, Menemen isyanını Giritli Hüsnü Bey’in Türk Milletine ve Cumhuriyete karşı düşmanlığı sonucu Yunanistan’a gittikten sonra buradan idare ettiği yazılıydı!!!

Olayların tertipleyicileri ise Nakşibendi tarikatı lider Erbilli Şeyh Esat, işgal dönemin Manisa Valisi Giritli Hüsnüyadis (1922’de Yunanistan’a yerleşti ve Hristiyan oldu) ve onun kardeş çocuğu Giritli Derviş Mehmet, Menemen Belediye Başkanı Şeyh Sükuti ve akın akın Manisa’dan Menemene gelen diğerleri…

Hüsnüyadis namlı Manisa Mutasarrıfı, Nakşibendi tarikatı mensubu Menemen isyanının tertipleyicisi, Nakşibendi tarikatı lideri Erbilli Şeyh Esat ve Derviş Mehmet, işgal yıllarında yurdunu savunmak için çete kurmadı, işgal güçlerine karşı kurşun sıkmadı!… Fakat, genç Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı çete kurarak, asker ve iki bekçisine kurşun sıkmakta ve kurşun sıktığı asteğmen Kubilay’ın başını bağ testeresi ile kesme konusunda hiç tereddüt etmedi.


“Menemen isyancısı Derviş Mehmet’in (Menemen-Sümbüller Köyü) ikinci eşinden torunu, babadan Girit Rum’u, anadan Mısırlı Arap olan zat şimdi Meclis başkanlığı yapan (Bülent ARINÇ) ın dedesidir…

http://vatanhainleri.wordpress.com/2007/03/20/menemen-olayi-bulent-arinc/



8288.jpg

Bülent Arınç Diyor ki..?
“60 Milyon insanı kardeş yapan laiklik değildir.”

1923Te Mars’tan düşmüş gibi bir devlet kurduk… Sapık ilkelerini tabu haline getirdiler… Arkasına saklanıyorlar… Ama hiçbir şey kar etmez… Ne tank, ne top… Takdiri Hüda’nın karşısında hiçbir beşeri sistem duramaz… Barajlar, barikatlar sökmüyor artık… 1 cm bile gerilememiz olmayacak… Bir ot halindeyiz… İçte dindar, dışta laik olduk… İki yüzlü olmaya mecbursunuz…” (Konya)

“Totemler çıkarıyorlar… Kendi sapık ilkelerini tabu haline getirmişler, arkasına saklanıyorlar ama çatarsan mahvolursun ha diyorlar…”

“Optimistler Derneğinden Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği mensuplarına varıncaya kadar bir kısım evde kalmışar ve ya bir kısım konken partilerinin müdavimleri sokakta filana bağlılık filana saygı yürüyüşü yapıyorlar…“

==========================================================
cevaben:

Kusura bakma bülent bey… senin deden Türkiye Cumhuriyet’ini kuranlarla çatışırken bizim dedelerimiz Yemen’de Çanakkale’de Sakarya’da bu vatan için öldüler! Menemen’de dedenin öldürdüğü Kubilay’ı unutmadık… Yapılanların hepsi dün gibi gözümüz önünde! Sapık ilke dediğin şu anda oturduğun koltuğu sana armağan eden mücadeledir! Yaşamanın yegane sebebi Atatürk ve Kemalizm iken sen deden gibi yobaz ol! Zaten sen ve senin gibilerden ancak bu beklenir nankör herif!

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
http://vatanhainleri.wordpress.com/2007/03/20/bulent-arinc-diyor-ki/
 
ya menem olayını gerçeği açıklandı siz hala işinize gelen halini burda yayınlıyorsunuz.ee gözünüzü ne zaman açıcaksınız bilmiyorum ki.hemde nieye açasınız ki ne güsel proveke edilmiş hatta bizzat provakasyon olan bi olayı öle anlatın gitsin

buyrun gerçeği:

Genelkurmay Başkanlığı'nın arşivine göre Kubilay'ın katilleri esrarkeş
'İrticaî kalkışma' şeklinde sunulan Menemen Olayı ile ilgili önemli belgelere ulaşıldı. Genelkurmay ve Emniyet arşivi, Kubilay'ı katledenlerin esrarkeş olduğunu ortaya koyuyor.


Genelkurmay, ayrıca dönemin yerel idarecilerini, haberdar olmasına rağ-men olaylara seyirci kalmakla suçluyor.

Tarihe 'Menemen Olayı' olarak geçen Asteğmen Kubilay'ın katledilmesinin üzerinden 76 yıl geçti. Ancak 'irticaî kalkışma' olarak sunulan hadiseyle ilgili şüpheler zihinlerden hiç çıkmadı. Gerek Mehdiliğini ilan edip topladığı bir avuç müridini esrar içirerek kendisine bağlayan Derviş Mehmet'in kimliği, gerekse resmî makamların olay sırasındaki ihmalleri, resmî teze karşı çıkan araştırmacıların "komplo" iddiasına yol açtı. Bu tartışma her 23 Aralık'ta yeniden gündeme gelirken, Zaman olayın perde arkasıyla ilgili önemli bir belgeye ulaştı.




1. Kolordu Komutan Vekili Mustafa Paşa'nın hazırladığı Menemen Raporu, 26 Aralık 1930 tarihini taşıyor.



Emniyet raporu: Esrarlı sigarayla tasarrufunu artırıyormuş

Kubilay'ı öldüren Derviş Mehmet'in çevresindeki insanları esrarla etki altına aldığına ilişkin bir başka resmî bilgi de Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarında yer alıyor. Dönemin İçişleri Bakanlığı'na 25 Aralık 1930'da "Vali Kazım" imzasıyla gönderilen 7 maddelik raporun 4. maddesinde şunlar yazılı: "Bunların hepsinde esrar ve esrarlı sigara olup, Derviş Mehmet bunları Manisa'da alıştırmış ve bununla da tasarrufunu artırıyormuş."
O dönemde Büyük Erkan-ı Harbiye Riyaseti olarak adlandırılan Genelkurmay Başkanlığı'na ait 26 Aralık 1930 tarihli bir belge, hükümet yetkililerinin ihmallerine dikkat çekiyor. Genelkurmay tarafından Menemen'e gönderilen 1. Kolordu Komutanı Vekili Muğlalı Mustafa Paşa (Mustafa Muğlalı) hadiseden üç gün sonra Ankara'ya ilettiği raporda Derviş Mehmet'in şüpheli hareketlerinin yetkili mercilerce bilindiğine işaret ediyor. Buna rağmen gerekli takibatın yapılmadığı; uzaktan seyirci kalınarak adeta "olay çıkmasına göz yumulduğu" ima ediliyor. Emniyet arşivlerindeki bir belgede ise Derviş Mehmet'in etrafındaki insanları esrara alıştırıp, istediğini yaptırdığı belirtiliyor. Dokuz maddeden oluşan dört sayfalık Genelkurmay raporunda da kendisini 'Mehdi' ilan eden Derviş Mehmet'in Manisa'da bir esrarkeş kahvesini mekan edindiği ve çevresindeki insanlarla uzun süre şüphe uyandıracak fiiller içinde bulunduğu kaydediliyor. Derviş Mehmet'in bu şüpheli halinin bilinmesine rağmen ortadan kaybolduğuna dikkat çekilen raporda, "Kayboluşları Manisa hükümetine bildirilmesine rağmen, Menemen'e gelene kadar 15 gün boyunca gezdikleri civar köylerde ahaliye telkinatta bulunmalarına rağmen bundan haberdar olunmaması ve hükümet konağı önüne gelene kadar Menemen hükümetinin bundan hiçbir suretle malumat almaması" eleştiriliyor.

Genelkurmay raporunda Menemen kaymakamı ve ilçe jandarma komutanı hakkında da ağır suçlamalar var. Kaymakamın hükümet konağına çok sonradan geldiği ve olan bitene uzaktan seyirci kaldığı kaydedilirken, jandarma kumandanı için, "Hükümet konağı içerisine dört neferiyle birlikte girerek kadın gibi saklandı." ifadeleri kullanılıyor.

"Büyük Erkan-ı Harbiye Riyaseti'nin 26/12/1930 tarihli ve 6747 No'lu tezkeresinin suretidir" üst başlığı bulunan dokuz maddelik raporun 6. maddesinden bazı satırbaşları şöyle: "Şu mes'elede çok şayan-ı dikkat ve mühim gördüğüm noktalar Manisa'da ilk önayak olarak ortaya atılan bu şerirlerin Manisa'da iken bir esrarkeş kahvesinde daimi surette içtima ederek orasını tekke haline getirdikleri ve son zamanlarda hepsinin sakal bırakmak suretiyle bütün bütün calib-i şüphe vaziyet aldıkları ve bu hal Manisa zabıtasınca da malum olduğu halde Manisa'dan birdenbire gaybiyetleri ve hatta bu gaybiyetlerin aileleri tarafından hükümete malumat verilmesi üzerine Manisa hükümetinin bunlar için hiçbir teşebbüste bulunmaması ve civar kazaların nazar-ı dikkatleri celbedilmemesi gerek Manisa'da gerekse haricinde teşkilatların olup olmadığı hakkında tahkikat ve tetkikat yapılmayarak işin tesadüfe bırakılması Manisa'dan ayrıldıktan sonra Paşaköy, Yağcılar, Bozalan, Çukurköy ve civarlarında on beş gün dolaşarak ahaliye birtakım telkinatta bulunmalarından hiç kimsenin haberdar olmaması 23/12/1930 günü sabah namazına doğru musellahan ve birlikte sabah namazını kılarak ve camiden ellerine bir de bayrak alarak yine ahali ile camiden çıkışlarından ve sabahleyin hükümet konağı önüne kadar gelişlerinden Menemen hükümetinin hiçbir suretle malumat almaması..." Aynı maddenin sonunda kaymakamlık ve jandarma komutanının tavrı da şu sözlerle eleştiriliyor: "Menemen kaymakamı beyin, hükümet konağı cihet-i askeriye tarafından işgal edildikten sonra ancak hükümete gelmesi ve bu zamana kadar adeta seyirci vaziyetinde kalması ve bir silah arkadaşı koyun gibi karşısında boğazlanırken Menemen jandarma kumandanının dört neferi ile hükümet konağı içerisine girerek kadın gibi saklanması..."

Raporun 7. maddesinde ise Kubilay'ın askerlerinin neden cephanesiz olduğu sorgulanıyor: "Sevk u idare hatalarına alaydan telefonla kuvvet talep eden jandarma kumandanı şu kuvvetin ne için ne maksatla ve ne gibi bir vaziyet karşısında talep edildiği hakkında alayı tenvir etmemiştir. Jandarma kumandanının noksan olarak verdiği bu malumat alayca gönderilen ilk bölüğün cephanesiz olarak yola çıkarılması kuvvetlerin vaziyeti hakim olmasına sebep olmuştur."

Emniyet raporu: Esrarlı sigarayla tasarrufunu artırıyormuş

Kubilay'ı öldüren Derviş Mehmet'in çevresindeki insanları esrarla etki altına aldığına ilişkin bir başka resmî bilgi de Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarında yer alıyor. Dönemin İçişleri Bakanlığı'na 25 Aralık 1930'da "Vali Kazım" imzasıyla gönderilen 7 maddelik raporun 4. maddesinde şunlar yazılı: "Bunların hepsinde esrar ve esrarlı sigara olup, Derviş Mehmet bunları Manisa'da alıştırmış ve bununla da tasarrufunu artırıyormuş."

23 Aralık 1930'da Menemen'de neler yaşandı?

Mustafa Fehmi Kubilay, Giritli Hüseyin ve Zeynep çiftinin çocuğu olarak dünyaya geldi. 1906 doğumlu Kubilay'ın asıl mesleği öğretmenlikti. 23 Aralık 1930'da İzmir'in Menemen ilçesinde meydana gelen olay sırasında askerlik görevini yapıyordu. 'Mehdi" olduğunu iddia eden Giritli Mehmet (Derviş Mehmet) 7 Aralık'ta, 6 müridiyle Manisa'dan yola çıkarak, civardaki Paşa köyünde yaptıkları hazırlık ve propagandalardan sonra 23 Aralık sabahı, gün doğarken tekbirlerle Menemen'e girdi. Belediye meydanında çevresine topladığı yaklaşık yüz kişiyle hükümet karşıtı sloganlar atmaya başladı. Silahlı olan asiler bir müfrezenin başında olaya müdahale eden Asteğmen Kubilay'ı, hemen ardından da Hasan ve Şevki adındaki iki mahalle bekçisini öldürdü. Olay, arkadan yetişen askerî birlikler tarafından şiddetle bastırılırken, Derviş Mehmet ve iki müridi öldürüldü. 31 Aralık 1930'da toplanan bakanlar kurulu, Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir merkez ilçelerinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilan edilmesine karar verdi. Sıkıyönetim komutanlığına 2. Ordu Kumandanı Fahrettin Paşa (Altay), Divan-ı Harp Reisliği'ne 1. Kolordu Komutan Vekili Muğlalı Mustafa Paşa atandı. Olay 1 Ocak 1931'de Denizli Milletvekili Mazhar Müfit (Kansu) ve arkadaşlarınca verilen soru önergesiyle TBMM gündemine getirildi. Soru önergesini Başbakan İsmet Paşa (İnönü) cevaplandırdı. Daha sonra sıkıyönetim ilanına ilişkin önerge tartışıldı ve oybirliğiyle kabul edildi.

kaynak

Erdal Şen - Politika Muhabiri
24 Aralık 2006, Pazar

Kusura bakma bülent bey… senin deden Türkiye Cumhuriyet’ini kuranlarla çatışırken bizim dedelerimiz Yemen’de Çanakkale’de Sakarya’da bu vatan için öldüler! Menemen’de dedenin öldürdüğü Kubilay’ı unutmadık… Yapılanların hepsi dün gibi gözümüz önünde! Sapık ilke dediğin şu anda oturduğun koltuğu sana armağan eden mücadeledir! Yaşamanın yegane sebebi Atatürk ve Kemalizm iken sen deden gibi yobaz ol! Zaten sen ve senin gibilerden ancak bu beklenir nankör herif!

seni bilmem ama benim ve sayısı sizden fazla olan bir topluluğun yaşama gayesi bunun gibi boş işlerden daha önemli şeyler. bizimkisi insan kurgusu olan bir ideoloji değil, tam tersine insanı yaratmış, onun bütün özellikleri en iyi bilenin bize sunduğu ideolojidir.oda pek tabiki İSLAMİYET.. zalimler için yaşasın cehennem...

"Genelkurmay ve Emniyet arşivleri dayanak olarak gösterilerek, özetle şu iddialara yer verildi: O dönemde Büyük Erkan-ı Harbiye Riyaseti olarak adlandırılan Genelkurmay Başkanlığı'na ait 26 Aralık 1930 tarihli bir belge, hükümet yetkililerinin ihmallerine dikkat çekiyor. Genelkurmay tarafından Menemen'e gönderilen 1. Kolordu Komutanı Vekili Muğlalı Mustafa Paşa (Mustafa Muğlalı) hadiseden 3 gün sonra Ankara'ya ilettiği raporda, Derviş Mehmet'in şüpheli hareketlerinin yetkili mercilerce bilindiğine işaret ediyor. Buna rağmen gerekli takibatın yapılmadığı, uzaktan seyirci kalınarak adeta 'olay çıkmasına göz yumulduğu' ima ediliyor. Genelkurmay raporunda kendisini 'Mehdi' ilan eden Derviş Mehmet'in Manisa'da bir esrarkeş kahvesini mekan edindiği ve çevresindeki insanlarla uzun süre şüphe uyandıracak fiiller içinde bulunduğu kaydediliyor. Kubilay'ı öldüren Derviş Mehmet'in çevresindeki insanları esrarla etki altına aldığına ilişkin bir başka resmi bilgi de Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarında yer alıyor. Genelkurmay neden açıkladı? Ankara kulislerinde bir süredir, Genelkurmay Başkanlığı'nın 76 yıl önce meydana gelen Menemen olayları konusundaki belgeleri kamuoyuyla paylaşma olasılığı konuşuluyordu. Genelkurmay'ın tutumu, dün saat 09.00 sıralarında açıklığa kavuştu. Çünkü bu saatte, arşivdeki bazı bilgi ve dokümanlar Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinden kamuoyuyla paylaşıldı. Anadolu Ajansı'nın 12.28'den itibaren içeriğini abonelerine geçmeye başladığı belgeler konusundaki yeni soru, "Genelkurmay'ın bu paylaşıma neden gerek duyduğu" oldu. Kısa bir süre sonra kulislerde bu soru da yanıtını buldu. Zaman gazetesi, Kubilay'ın katledilmesinin 76. yıldönümünden 1 gün sonra, 24 Aralık 2006'da manşetini ve birinci sayfasının önemli bir bölümünü, olayın faillerinin "bir avuç esrarkeş olduğu" iddiasına ayırması Genelkurmay Karargâhı'nda not edilmişti. Gazetenin manşetine "Zaman, tarihi sırrın belgesini yayımlıyor - Devletin arşivine göre Kubilay'ın katilleri esrarkeş" başlığıyla yansıyan iddialar, 25 Aralık'ta daha çok Nur cemaati üyelerince takip edilen Yeni Asya'da, 26 Aralık'ta Yeni Şafak'ta, 1 Ocak 2007'de Zaman grubuna bağlı haftalık Aksiyon dergisinde de yer bulmuştu. Kulislerde konuşulan duyumlara göre, Genelkurmay, "esrarkeşlerin değil Nakşibendi tarikatı mensuplarının işlediği bir cinayete işaret eden" Menemen belgelerini bu yayınlar üzerine paylaşmaya karar vermişti."

kaynak
 
ya menem olayını gerçeği açıklandı siz hala işinize gelen halini burda yayınlıyorsunuz.ee gözünüzü ne zaman açıcaksınız bilmiyorum ki.hemde nieye açasınız ki ne güsel proveke edilmiş hatta bizzat provakasyon olan bi olayı öle anlatın gitsin

buyrun gerçeği:

Genelkurmay Başkanlığı'nın arşivine göre Kubilay'ın katilleri esrarkeş
'İrticaî kalkışma' şeklinde sunulan Menemen Olayı ile ilgili önemli belgelere ulaşıldı. Genelkurmay ve Emniyet arşivi, Kubilay'ı katledenlerin esrarkeş olduğunu ortaya koyuyor.


Genelkurmay, ayrıca dönemin yerel idarecilerini, haberdar olmasına rağ-men olaylara seyirci kalmakla suçluyor.

Tarihe 'Menemen Olayı' olarak geçen Asteğmen Kubilay'ın katledilmesinin üzerinden 76 yıl geçti. Ancak 'irticaî kalkışma' olarak sunulan hadiseyle ilgili şüpheler zihinlerden hiç çıkmadı. Gerek Mehdiliğini ilan edip topladığı bir avuç müridini esrar içirerek kendisine bağlayan Derviş Mehmet'in kimliği, gerekse resmî makamların olay sırasındaki ihmalleri, resmî teze karşı çıkan araştırmacıların "komplo" iddiasına yol açtı. Bu tartışma her 23 Aralık'ta yeniden gündeme gelirken, Zaman olayın perde arkasıyla ilgili önemli bir belgeye ulaştı.




1. Kolordu Komutan Vekili Mustafa Paşa'nın hazırladığı Menemen Raporu, 26 Aralık 1930 tarihini taşıyor.



Emniyet raporu: Esrarlı sigarayla tasarrufunu artırıyormuş

Kubilay'ı öldüren Derviş Mehmet'in çevresindeki insanları esrarla etki altına aldığına ilişkin bir başka resmî bilgi de Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarında yer alıyor. Dönemin İçişleri Bakanlığı'na 25 Aralık 1930'da "Vali Kazım" imzasıyla gönderilen 7 maddelik raporun 4. maddesinde şunlar yazılı: "Bunların hepsinde esrar ve esrarlı sigara olup, Derviş Mehmet bunları Manisa'da alıştırmış ve bununla da tasarrufunu artırıyormuş."
O dönemde Büyük Erkan-ı Harbiye Riyaseti olarak adlandırılan Genelkurmay Başkanlığı'na ait 26 Aralık 1930 tarihli bir belge, hükümet yetkililerinin ihmallerine dikkat çekiyor. Genelkurmay tarafından Menemen'e gönderilen 1. Kolordu Komutanı Vekili Muğlalı Mustafa Paşa (Mustafa Muğlalı) hadiseden üç gün sonra Ankara'ya ilettiği raporda Derviş Mehmet'in şüpheli hareketlerinin yetkili mercilerce bilindiğine işaret ediyor. Buna rağmen gerekli takibatın yapılmadığı; uzaktan seyirci kalınarak adeta "olay çıkmasına göz yumulduğu" ima ediliyor. Emniyet arşivlerindeki bir belgede ise Derviş Mehmet'in etrafındaki insanları esrara alıştırıp, istediğini yaptırdığı belirtiliyor. Dokuz maddeden oluşan dört sayfalık Genelkurmay raporunda da kendisini 'Mehdi' ilan eden Derviş Mehmet'in Manisa'da bir esrarkeş kahvesini mekan edindiği ve çevresindeki insanlarla uzun süre şüphe uyandıracak fiiller içinde bulunduğu kaydediliyor. Derviş Mehmet'in bu şüpheli halinin bilinmesine rağmen ortadan kaybolduğuna dikkat çekilen raporda, "Kayboluşları Manisa hükümetine bildirilmesine rağmen, Menemen'e gelene kadar 15 gün boyunca gezdikleri civar köylerde ahaliye telkinatta bulunmalarına rağmen bundan haberdar olunmaması ve hükümet konağı önüne gelene kadar Menemen hükümetinin bundan hiçbir suretle malumat almaması" eleştiriliyor.

Genelkurmay raporunda Menemen kaymakamı ve ilçe jandarma komutanı hakkında da ağır suçlamalar var. Kaymakamın hükümet konağına çok sonradan geldiği ve olan bitene uzaktan seyirci kaldığı kaydedilirken, jandarma kumandanı için, "Hükümet konağı içerisine dört neferiyle birlikte girerek kadın gibi saklandı." ifadeleri kullanılıyor.

"Büyük Erkan-ı Harbiye Riyaseti'nin 26/12/1930 tarihli ve 6747 No'lu tezkeresinin suretidir" üst başlığı bulunan dokuz maddelik raporun 6. maddesinden bazı satırbaşları şöyle: "Şu mes'elede çok şayan-ı dikkat ve mühim gördüğüm noktalar Manisa'da ilk önayak olarak ortaya atılan bu şerirlerin Manisa'da iken bir esrarkeş kahvesinde daimi surette içtima ederek orasını tekke haline getirdikleri ve son zamanlarda hepsinin sakal bırakmak suretiyle bütün bütün calib-i şüphe vaziyet aldıkları ve bu hal Manisa zabıtasınca da malum olduğu halde Manisa'dan birdenbire gaybiyetleri ve hatta bu gaybiyetlerin aileleri tarafından hükümete malumat verilmesi üzerine Manisa hükümetinin bunlar için hiçbir teşebbüste bulunmaması ve civar kazaların nazar-ı dikkatleri celbedilmemesi gerek Manisa'da gerekse haricinde teşkilatların olup olmadığı hakkında tahkikat ve tetkikat yapılmayarak işin tesadüfe bırakılması Manisa'dan ayrıldıktan sonra Paşaköy, Yağcılar, Bozalan, Çukurköy ve civarlarında on beş gün dolaşarak ahaliye birtakım telkinatta bulunmalarından hiç kimsenin haberdar olmaması 23/12/1930 günü sabah namazına doğru musellahan ve birlikte sabah namazını kılarak ve camiden ellerine bir de bayrak alarak yine ahali ile camiden çıkışlarından ve sabahleyin hükümet konağı önüne kadar gelişlerinden Menemen hükümetinin hiçbir suretle malumat almaması..." Aynı maddenin sonunda kaymakamlık ve jandarma komutanının tavrı da şu sözlerle eleştiriliyor: "Menemen kaymakamı beyin, hükümet konağı cihet-i askeriye tarafından işgal edildikten sonra ancak hükümete gelmesi ve bu zamana kadar adeta seyirci vaziyetinde kalması ve bir silah arkadaşı koyun gibi karşısında boğazlanırken Menemen jandarma kumandanının dört neferi ile hükümet konağı içerisine girerek kadın gibi saklanması..."

Raporun 7. maddesinde ise Kubilay'ın askerlerinin neden cephanesiz olduğu sorgulanıyor: "Sevk u idare hatalarına alaydan telefonla kuvvet talep eden jandarma kumandanı şu kuvvetin ne için ne maksatla ve ne gibi bir vaziyet karşısında talep edildiği hakkında alayı tenvir etmemiştir. Jandarma kumandanının noksan olarak verdiği bu malumat alayca gönderilen ilk bölüğün cephanesiz olarak yola çıkarılması kuvvetlerin vaziyeti hakim olmasına sebep olmuştur."

Emniyet raporu: Esrarlı sigarayla tasarrufunu artırıyormuş

Kubilay'ı öldüren Derviş Mehmet'in çevresindeki insanları esrarla etki altına aldığına ilişkin bir başka resmî bilgi de Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarında yer alıyor. Dönemin İçişleri Bakanlığı'na 25 Aralık 1930'da "Vali Kazım" imzasıyla gönderilen 7 maddelik raporun 4. maddesinde şunlar yazılı: "Bunların hepsinde esrar ve esrarlı sigara olup, Derviş Mehmet bunları Manisa'da alıştırmış ve bununla da tasarrufunu artırıyormuş."

23 Aralık 1930'da Menemen'de neler yaşandı?

Mustafa Fehmi Kubilay, Giritli Hüseyin ve Zeynep çiftinin çocuğu olarak dünyaya geldi. 1906 doğumlu Kubilay'ın asıl mesleği öğretmenlikti. 23 Aralık 1930'da İzmir'in Menemen ilçesinde meydana gelen olay sırasında askerlik görevini yapıyordu. 'Mehdi" olduğunu iddia eden Giritli Mehmet (Derviş Mehmet) 7 Aralık'ta, 6 müridiyle Manisa'dan yola çıkarak, civardaki Paşa köyünde yaptıkları hazırlık ve propagandalardan sonra 23 Aralık sabahı, gün doğarken tekbirlerle Menemen'e girdi. Belediye meydanında çevresine topladığı yaklaşık yüz kişiyle hükümet karşıtı sloganlar atmaya başladı. Silahlı olan asiler bir müfrezenin başında olaya müdahale eden Asteğmen Kubilay'ı, hemen ardından da Hasan ve Şevki adındaki iki mahalle bekçisini öldürdü. Olay, arkadan yetişen askerî birlikler tarafından şiddetle bastırılırken, Derviş Mehmet ve iki müridi öldürüldü. 31 Aralık 1930'da toplanan bakanlar kurulu, Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir merkez ilçelerinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilan edilmesine karar verdi. Sıkıyönetim komutanlığına 2. Ordu Kumandanı Fahrettin Paşa (Altay), Divan-ı Harp Reisliği'ne 1. Kolordu Komutan Vekili Muğlalı Mustafa Paşa atandı. Olay 1 Ocak 1931'de Denizli Milletvekili Mazhar Müfit (Kansu) ve arkadaşlarınca verilen soru önergesiyle TBMM gündemine getirildi. Soru önergesini Başbakan İsmet Paşa (İnönü) cevaplandırdı. Daha sonra sıkıyönetim ilanına ilişkin önerge tartışıldı ve oybirliğiyle kabul edildi.

kaynak

Erdal Şen - Politika Muhabiri
24 Aralık 2006, Pazar



seni bilmem ama benim ve sayısı sizden fazla olan bir topluluğun yaşama gayesi bunun gibi boş işlerden daha önemli şeyler. bizimkisi insan kurgusu olan bir ideoloji değil, tam tersine insanı yaratmış, onun bütün özellikleri en iyi bilenin bize sunduğu ideolojidir.oda pek tabiki İSLAMİYET.. zalimler için yaşasın cehennem...

"Genelkurmay ve Emniyet arşivleri dayanak olarak gösterilerek, özetle şu iddialara yer verildi: O dönemde Büyük Erkan-ı Harbiye Riyaseti olarak adlandırılan Genelkurmay Başkanlığı'na ait 26 Aralık 1930 tarihli bir belge, hükümet yetkililerinin ihmallerine dikkat çekiyor. Genelkurmay tarafından Menemen'e gönderilen 1. Kolordu Komutanı Vekili Muğlalı Mustafa Paşa (Mustafa Muğlalı) hadiseden 3 gün sonra Ankara'ya ilettiği raporda, Derviş Mehmet'in şüpheli hareketlerinin yetkili mercilerce bilindiğine işaret ediyor. Buna rağmen gerekli takibatın yapılmadığı, uzaktan seyirci kalınarak adeta 'olay çıkmasına göz yumulduğu' ima ediliyor. Genelkurmay raporunda kendisini 'Mehdi' ilan eden Derviş Mehmet'in Manisa'da bir esrarkeş kahvesini mekan edindiği ve çevresindeki insanlarla uzun süre şüphe uyandıracak fiiller içinde bulunduğu kaydediliyor. Kubilay'ı öldüren Derviş Mehmet'in çevresindeki insanları esrarla etki altına aldığına ilişkin bir başka resmi bilgi de Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarında yer alıyor. Genelkurmay neden açıkladı? Ankara kulislerinde bir süredir, Genelkurmay Başkanlığı'nın 76 yıl önce meydana gelen Menemen olayları konusundaki belgeleri kamuoyuyla paylaşma olasılığı konuşuluyordu. Genelkurmay'ın tutumu, dün saat 09.00 sıralarında açıklığa kavuştu. Çünkü bu saatte, arşivdeki bazı bilgi ve dokümanlar Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinden kamuoyuyla paylaşıldı. Anadolu Ajansı'nın 12.28'den itibaren içeriğini abonelerine geçmeye başladığı belgeler konusundaki yeni soru, "Genelkurmay'ın bu paylaşıma neden gerek duyduğu" oldu. Kısa bir süre sonra kulislerde bu soru da yanıtını buldu. Zaman gazetesi, Kubilay'ın katledilmesinin 76. yıldönümünden 1 gün sonra, 24 Aralık 2006'da manşetini ve birinci sayfasının önemli bir bölümünü, olayın faillerinin "bir avuç esrarkeş olduğu" iddiasına ayırması Genelkurmay Karargâhı'nda not edilmişti. Gazetenin manşetine "Zaman, tarihi sırrın belgesini yayımlıyor - Devletin arşivine göre Kubilay'ın katilleri esrarkeş" başlığıyla yansıyan iddialar, 25 Aralık'ta daha çok Nur cemaati üyelerince takip edilen Yeni Asya'da, 26 Aralık'ta Yeni Şafak'ta, 1 Ocak 2007'de Zaman grubuna bağlı haftalık Aksiyon dergisinde de yer bulmuştu. Kulislerde konuşulan duyumlara göre, Genelkurmay, "esrarkeşlerin değil Nakşibendi tarikatı mensuplarının işlediği bir cinayete işaret eden" Menemen belgelerini bu yayınlar üzerine paylaşmaya karar vermişti."

kaynak








Genelkurmay Başkanlığı, Yedek Subay Mustafa Fehmi Kubilay 'ın Menemen'de gerici yobazlar tarafından katledilmesinin "sıradan bir cinayet değil, bilinçli bir hareket olarak uygulamaya geçirildiğini" açıkladı. Genelkurmay'ın arşiv belgelerinde yer alan, olaylara karışanların birbirlerine yazdığı mektuplar, görgü tanıklarının ifadeleri de kalkışmanın Nakşi tarikatı üyelerince gerçekleştirildiğini ortaya koyuyor.
Genelkurmay'ın internet sitesinden açıkladığı arşiv belgeleri, Menemen olayını "esrarkeşlerin eylemi" ne indirgemeye çalışan dinci basını yalanlıyor. Belgeler arasında olaydan sonra alınan ifadeler, resmi yazışmalar, olay yeri keşif belgesi ve olayı yönlendirenlerin hazırlık aşamasında birbirlerine yazdıkları mektupların tıpkıbasımı yer alıyor.



NAKÞİ BAĞLANTISI



Genelkurmay arşiv belgelerine göre, İstanbul'da yaşayan ve yaklaşık 20 bin müridi bulunan Nakşi Þeyhi Esat' a bağlı olan Manisa Asker Hastanesi'nden ayrılma İbrahim Hoca olayı yönlendirdi. İbrahim Hoca'nın Þeyh Esat ile ilişkileri, tarikattaki diğer müritlerin ifadeleriyle de doğrulanıyor. Belgelere göre, olayın ardından yetkililerce hazırlanan raporda olay yeri şöyle anlatılıyor:

"Gazez Camisi girişinin sol tarafındaki bahçede arkası üstü yatık, sağ tarafında kasaturası kınından çekik bir halde, elbiseleri kanlı, başı boynundan ayrılmış ve etrafındaki toprakta çok fazla kan lekeleri bulunan, tahminen 25 yaşlarında, üzerinde haki renkte askeri elbise olan; orta boylu, kumral benizli, saçları az ağarmış cesedin, Menemen'de 43'üncü Alay 1'inci Tabur 3'üncü Bölük Takım Komutanı Yedek Subay İzmirli Hüseyin oğlu Kubilay olduğu anlaşılmıştır.''



'ARKADAN VURDULAR'



Tanıklardan telgraf memuru Nail Bey , Kubilay'ın nasıl öldürüldüğünü şöyle anlatıyor: "Kubilay Bey'in kumandasında bir müfreze geldi. Müfreze komutanı evkaf kahvesi önünde askeri durdurup 'Süngü tak' emrini vererek kendisi Þakilerin yakasını tuttu. Asker süngü taktı. Onlar dönmelerine devam ediyorlardı. Maarif kahvesinin önündeki büyük ağacın hizasına geldiler. Diğer arkadaşı bunları o vaziyette görünce, Kubilay Bey'i arkasından bir silahla vurdu. O anda yere düştü. On beş saniye kadar yerde kaldıktan sonra, kalkıp doğruca cami tarafına koştu. Bir kısım halk bunu görünce dağıldı. Telgrafhaneye de bir kısmı girdi. Onları dışarı çıkarttım. Bu sırada adamlardan ikisi kayboldu. Biz kaçtıklarını zannettik. Biraz sonra saçından tutulu olduğu halde, zavallı Kubilay Bey'in kesik kafasını getirdiklerini gördük. Ellerinde sancağın ucuna kafayı geçirirlerken bir şeyler söyleyerek eğildiler. Kesik başın, elektrik direğine bir kırmızı kuşakla bağlandığını gördüm. Kubilay Bey'in başı asılı olduğu halde meydanda dönüyorlardı.''



BİLİNÇLİ BİR HAREKET



Genelkurmay'ın değerlendirmesinde, eylemin, "sıradan bir cinayet değil, bilinçli bir hareket olarak uygulamaya geçirildiğinin'' yapılan araştırmalarla ortaya çıkarıldığı belirtilerek şunlar kaydedildi:

"Eylemciler bir hazırlık safhasından sonra eylemi gerçekleştirmişlerdir. Eylemin elebaşı ve Yedek Subay Mustafa Kubilay'ın başını keserek öldüren Giritli Hasan oğlu Mehmet , Osman oğlu Þamdan Mehmet, Hasan oğlu Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet, Nalıncı Hasan ve Çakır oğlu Ramazan , eylemci grubunu oluşturmaktadır. Eylemcilerin hepsi Manisa'da ikamet etmektedirler ve Nakşi tarikatıyla bağlantıları vardır. Onları bu tarikata sokan ve eğiten, Manisa Askeri Hastahanesi imamlığından emekli İbrahim Hoca'dır. İbrahim Hoca da İstanbul Erenköy'de Þevki Paşa Köşkü'nde oturan Þeyh Esat'a bağlıdır. İbrahim Hoca, halifeler halifesi olarak, tarikatın etki alanının genişletilmesinden ve yaygınlaştırılmasından sorumludur.''

Belgeler arasında yer alan ve olaya karışanlardan İbrahim Hoca'nın ifadesi ise şöyle:

"İlk tarikata intisabım on iki sene evveldir. Nakşibendidir. Þeyhim İsmail Necati 'ydi. Babıâli'de oturuyordu. Tekkesi vardı. Ölmüştür. Ondan bir sene sonra, tahminen o zaman Çapa'da tekkesi bulunan Þeyh Esat Efendi'nin zikrine gittim ve ona bağlandım. Yani benim hocam oldu. Yirmi bir senedir tarikatın imamıdır.'' Belgelerde Þeyh Esat'ın müritlerinden Hüsnü Efendi'nin, "daima sözünden ve nasihatından ilham alarak kendisini şeyhe bende (kul) eden kişileri" sayarken ilk isim olarak İbrahim Hoca'yı belirttiğine dikkat çekiliyor. Hüsnü Efendi'nin anlatımı şöyle:



CUMHURİYET KARÞITLIĞI


"İbrahim Hoca'nın Manisa'da görevli iken merkeze bağlı Horosköy'de yoğun faaliyetleri vardır. Burada ikamet eder, cami yaptırır, tarikata adam kazandırma çalışmalarını sürdürür, vaaz verir. 'Hoca köyümüzde oturduğu sırada cuma günleri ve bazen hafta aralarında ve bazen de kendisi ne zaman isterse o vakit köy camisinde vaaz verirdi. Köyde bulunduğu bir gün ikindi namazı sırasında camide vaaz etmeye başladı.' Hoca, 'Þapka giyen gâvurdur.

Biz gâvur olamayız. Rakı içen ve yalan söyleyenler de gâvurdur' diye söyleniyordu.''

Belgelere dayandırılan değerlendirmede, olayın gelişimi, cumhuriyet karşıtlığı şöyle anlatılıyor: "İbrahim Hoca, Manisa'ya geldiği zaman birçok kişi onu ziyaret eder. İbrahim Hoca'nın çok yakını olan Osman Çavuş 'İnşaallah reis-i cumhuru gebertirler de rahat yüzü görürüz, fes giyeriz' demekten çekinmez. İbrahim Hoca, Osman Çavuş'un kendisiyle olan bağlantısını ifadesinde teyit eder. 'Tekaüt (emekli) edildikten sonra İstanbul'a gittim. Orada ikamet etmeye başladım ve İstanbul'da iken bir defa Cemal ve bir defa Osman ve bir defa da tabur imamı İlyas Efendi' den mektup aldım' .''


ÞERİAT İSTİYORLARDI



Eylemcilerin, olay öncesindeki çalışmalarına belgeleriyle ayrıntılı yer verilen değerlendirmede, 23 Aralık 1930 günkü olaylar ve Mehdi Mehmet 'in konuşmaları şöyle anlatıldı:

"Camide bulunan sancağı alıp Mehdi, halkı kendilerine katılmaya davet eder ve şunları söyler. 'Taraf-ı ilahiden geliyoruz. Þeriat istiyoruz. Askerin kılıç ve kurşunu bize işlemez. Herkes bu bayrağın altından geçecektir. Geçmeyenleri kılıçtan geçireceğiz. Bugün zeval (öğle) vakti yetmiş bin kişi bize yardıma gelecektir' ."

Kubilay'ın katledilmesinin ardından alaydan gönderilen birliklerin eylemcilerle çatıştığı, bekçiler Hasan ve Þevki'nin şehit olduğu, Mehdi Mehmet, Þamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet'in ölü, Emrullah oğlu Mehmet Emin'in yaralı ele geçirildiği anımsatılan değerlendirmede, kargaşa nedeniyle kaçan Nalıncı Hasan ile Ali oğlu Hasan'ın ertesi gün yakalandıkları vurgulandı.



'ANAYASAYI ZORLA KALDIRMAYA TEÞEBBÜS'



Değerlendirmede şöyle dendi: "Eylemle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı zorla kaldırmaya teşebbüs ve yardım edenlerden, yargılamalar sonucu 32 kişi idam, 73 kişi de çeşitli hapis cezalarına çarptırılır." Menemen'de gerçekleştirilen eylemin sıradan bir olay olarak geçiştirilemeyeceğinin en önemli kanıtının da Atatürk'ün 28 Aralık 1930 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri'ne (TSK) gönderdiği başsağlığı mesajı olduğu vurgulandı. Değerlendirmede yer verilen Atatürk'ün başsağlığı mesajı ise şöyle:

"Menemen'de yakınlarda meydana gelen gericilik girişimi sırasında Yedek Subay Kubilay Bey'in görevini yaparken öldürülmüş olmasından dolayı Cumhuriyet ordusuna başsağlığı dilerim. Kubilay Bey'in şehit edilmesinde gericilerin gösterdiği vahşilik karşısında Menemen'deki halktan bazılarının alkışla onaylamaları, bütün Cumhuriyetçi ve vatanseverler için utanılacak bir olaydır. Vatanı savunmak için yetiştirilen, içteki her politika ve ayrılığın dışında ve üstünde saygın bir konumda bulunan Türk subayının, gericiler karşısındaki yüksek görevinin yurttaşlar tarafından yalnız saygıyla karşılandığına kuşku yoktur.

Menemen'de halktan bazılarının hataları bütün millette acıya sebep olmuştur. Saldırının acılığını tatmış bir kesime

genç ve kahraman yedek subayın uğradığı saldırıyı, milletin bizzat Cumhuriyete karşı bir öldürme girişimi olarak kabul ettiği ve cüretkârlarla destekçileri, ona göre takip edeceği kesindir. Hepimizin dikkati bu sorundaki görevlerimizin gereklerini duyarlılıkla ve gerektiği biçimde yerine getirmeye yöneliktir. Büyük ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetin idealist öğretmenler topluluğunun değerli üyesi Kubilay'ın temiz kanı ile Cumhu riyet, hayatını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.''

http://www.hakimiyetimilliye.org/index.php?news=530



hadi bakalım burdan yak :saskin









Menemen Olayı'nı Nakşiler yaptı

Belgelere göre, Menemen Olayı bilinçli bir hareketti, eylemi gerçekleştirenlerin tümü Manisa'da ikamet ediyordu ve Nakşi tarikatıyla bağlantıları bulunuyordu

ANKARA Milliyet

Genelkurmay Başkanlığı, arşiv belgelerine dayanarak Menemen Olayı'nın "bilinçli bir hareket olduğunu, eylemi gerçekleştirenlerin tümünün Manisa'da ikamet ettiklerini ve Nakşi tarikatıyla bağlantıları bulunduğunu" duyurdu.
Genelkurmay Başkanlığı, 23 Aralık 1930'da Menemen'de katledilen Devrim Şehidi Yedek Subay Mustafa Kubilay ile ilgili olarak Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı arşivlerinde bulunan belgeleri yayımladı.
Belgeler arasında "Kubilay'ın ölümüne ilişkin keşif raporu, İbrahim Hoca'nın ifadeleri, eylemcilere yardım eden Yunus oğlu Kamil'in ifadesi, Menemen Telgraf Memuru Nail Bey'in tanık ifadesi, eylemcilerin bağlı oldukları tarikat mensuplarına ilişkin belge, Şeyh Esat'ın İbrahim Hoca'yla ilişkisini anlattığı mektuplar" yer alıyor.

Kubilay'ın bedeni
Menemen Cumhuriyet Savcısı, Savcı Yardımcısı ve Hükümet Tabip Vekili'nin hazırladıkları raporda, Kubilay'ın Gazez Camii'nde bulunan bedeni, şöyle tasvir ediliyor: "Gazez Camii girişinin sol tarafındaki bahçede arkası üstü yatık, sağ tarafında kasaturası kınından çekik halde, elbiseleri kanlı, başı boynundan ayrılmış ve etrafındaki toprakta çok fazla kan lekeleri bulunan, tahminen 25 yaşlarında, üzerinde haki renkte askeri elbise olan; orta boylu, kumral benizli, saçları az ağarmış cesedin, Menemen'de 43'ncü Alay 1'nci Tabur 3'ncü Bölük Takım Komutanı Yedek Subay İzmirli Hüseyin oğlu Kubilay olduğu anlaşılmıştır."
Genelkurmay Başkanlığı'nın değerlendirmesinde şunlar kaydedildi:
"Eylemciler bir hazırlık safhasından sonra eylemi gerçekleştirmişlerdir. Eylemin elebaşı ve Kubilay'ın başını keserek öldüren Giritli Hasan oğlu Mehmet, Osman oğlu Şamdan Mehmet, Hasan oğlu Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet, Nalıncı Hasan ve Çakır oğlu Ramazan, eylemci grubunu oluşturmaktadır. Eylemcilerin hepsi Manisa'da ikamet etmektedirler ve Nakşi tarikatıyla bağlantıları vardır. Onları bu tarikata sokan ve eğiten, Manisa Askeri Hastahanesi imamlığından emekli İbrahim Hoca'dır. İbrahim Hoca da Şeyh Esat'a bağlıdır."

'Esrarkeş kahvesi tekke oldu'
Belgelerde, eylemcilerin "bir esrarkeş kahvesinde daimi surette toplanarak tekke haline getirdikleri", başlarında "mehdi Mehmet olmak üzere Menemen'e sabah ezanı sırasında gelerek Müftü Camii'ne girdikleri" belirterek, şöyle denildi:
"Mehdi, halkı kendilerine katılmaya davet eder ve 'Taraf-ı ilahiden geliyoruz. Şeriat istiyoruz. Askerin kılıç ve kurşunu bize işlemez. Herkes bu bayrağın altından geçecektir. Geçmeyenleri kılıçtan geçireceğiz' diye konuşur."
Olaylar üzerine jandarmanın takviye kuvvet istediği ve bunun üzerine Kubilay'ın "cephanesiz" bir müfrezeyle olay yerine gittiği belirtilen belgelerde, olay anı şöyle anlatıldı: "Kubilay, Mehdi Mehmet'in yakasından tutarak silahını teslim etmesini ister. Eylemcilerin arasından ateş açılır ve Kubilay yaralanır. Kubilay, yakındaki caminin avlusuna doğru koşarken, bir el daha ateş edilir ve avluda yere düşer. Mustafa Kubilay'ın düştüğünü gören mehdi Mehmet, yanındakilerden birisinin bıçağını alır, Kubilay'ı sürükleyip, bir ayağı ile vücuduna basarak yüzüstü yatırıp bıçakla boynundan keserek başı alır ve saçlarından tutarak taşa vurduktan sonra meydana tekrar dönüp, sancağın ucuna geçirir."


Telgraf Memuru Nail anlatıyor

Belgelere göre, olayın görgü tanıklarından, Menemen'deki telgraf memuru Nail Bey, Kubilay'ın nasıl öldürüldüğünü şöyle anlatıyor:
"Kubilay Bey'in kumandasında bir müfreze geldi. Müfreze komutanı evkaf kahvesi önünde askeri durdurup 'süngü tak' emrini vererek, kendisi şakilerin yakasını tuttu. Asker süngü taktı. Onlar dönmelerine devam ediyorlardı. Kubilay Bey'i arkasından bir silahla vurdu. O anda yere düştü. Onbeş saniye kadar yerde kaldıktan sonra, kalkıp cami tarafına koştu. Bir kısım halk bunu görünce dağıldı. Bu sırada adamlardan ikisi kayboldu. Biz kaçtıklarını zannettik. Biraz sonra saçından tutulu olduğu halde, zavallı Kubilay Bey'in kesik kafasını getirdiklerini gördük."

İşte Zaman gazetesinin iddiaları

Zaman gazetesinin haberinde, Genelkurmay ve Emniyet arşivleri dayanak olarak gösterilerek, özetle şu iddialara yer verildi:

O dönemde Büyük Erkan-ı Harbiye Riyaseti olarak adlandırılan Genelkurmay Başkanlığı'na ait 26 Aralık 1930 tarihli bir belge, hükümet yetkililerinin ihmallerine dikkat çekiyor. Genelkurmay tarafından Menemen'e gönderilen 1. Kolordu Komutanı Vekili Muğlalı Mustafa Paşa (Mustafa Muğlalı) hadiseden 3 gün sonra Ankara'ya ilettiği raporda, Derviş Mehmet'in şüpheli hareketlerinin yetkili mercilerce bilindiğine işaret ediyor. Buna rağmen gerekli takibatın yapılmadığı, uzaktan seyirci kalınarak adeta 'olay çıkmasına göz yumulduğu' ima ediliyor.
Genelkurmay raporunda kendisini 'Mehdi' ilan eden Derviş Mehmet'in Manisa'da bir esrarkeş kahvesini mekan edindiği ve çevresindeki insanlarla uzun süre şüphe uyandıracak fiiller içinde bulunduğu kaydediliyor.
Kubilay'ı öldüren Derviş Mehmet'in çevresindeki insanları esrarla etki altına aldığına ilişkin bir başka resmi bilgi de Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarında yer alıyor
http://www.milliyet.com.tr/2007/01/17/guncel/agun.html



hatta burdanda yakabilirsin
 
vallahi genelkurmay başkanlığı nın yalancısıyım(eger yalansa). ama o zamanın tarihini birazcık araştırtım. sana anlatmayı isterdim ama neyse. benim söylediğim daha mantıklı geliyor.çünkü menemen olayının akabinde istiklal mahkemeleri kurulmuştur.ve binlerce insan asılmıştır. yani menenmen provakasyonunda amaç hilafeti isteyenlerin üzerine bir olayı yıkmak ve eeee yeter ulan siz çok oldunuz diyerek ortalığı kasıp kavurmaktı. dikkatini çekerim atatürkün kurduğu parti menemde kazanamamıştı.


al bak sen burdan hem yak hem kavur ne istersen yap:

DEVLET GÖREVLİLERİ NEDEN SAKLANDI?


Genelkurmay raporunda Menemen kaymakamı ve ilçe jandarma komutanı hakkında da ağır suçlamalar yer almış. Kaymakamın hükümet konağına çok sonradan geldiği ve olan bitene uzaktan seyirci kaldığı kaydedilirken, jandarma kumandanı için, “Hükümet konağı içerisine dört neferiyle birlikte girerek kadın gibi saklandı. ifadeleri bile kullanılmış.

Büyük Erkan-ı Harbiye Riyasetinin 26/12/1930 tarihli ve 6747 Nolu tezkeresinin suretidir üst başlığı bulunan dokuz maddelik ilk raporun 6. maddesinde şöyle denilmiş: Şu meselede çok şayan-ı dikkat ve mühim gördüğüm noktalar Manisada ilk önayak olarak ortaya atılan bu şerirlerin Manisada iken bir esrarkeş kahvesinde daimi surette içtima ederek orasını tekke haline getirdikleri ve son zamanlarda hepsinin sakal bırakmak suretiyle bütün bütün calib-i şüphe vaziyet aldıkları ve bu hal Manisa zabıtasınca da malum olduğu halde Manisadan birdenbire gaybiyetleri ve hatta bu gaybiyetlerin aileleri tarafından hükümete malumat verilmesi üzerine Manisa hükümetinin bunlar için hiçbir teşebbüste bulunmaması ve civar kazaların nazar-ı dikkatleri celbedilmemesi gerek Manisada gerekse haricinde teşkilatların olup olmadığı hakkında tahkikat ve tetkikat yapılmayarak işin tesadüfe bırakılması Manisadan ayrıldıktan sonra Paşaköy, Yağcılar, Bozalan, Çukurköy ve civarlarında on beş gün dolaşarak ahaliye birtakım telkinat

a bulunmalarından hiç kimsenin haberdar olmaması 23/12/1930 günü sabah namazına doğru müsellehan ve birlikte sabah namazını kılarak ve camiden ellerine bir de bayrak alarak yine ahali ile camiden çıkışlarından ve sabahleyin hükümet konağı önüne kadar gelişlerinden Menemen hükümetinin hiçbir suretle malumat almaması...

Aynı maddenin sonunda kaymakamın ve jandarma komutanının tavrı da şu sözlerle eleştirilmiş: Menemen kaymakamı beyin, hükümet konağı cihet-i askeriye tarafından işgal edildikten sonra ancak hükümete gelmesi ve bu zamana kadar adeta seyirci vaziyetinde kalması ve bir silah arkadaşı koyun gibi karşısında boğazlanırken Menemen jandarma kumandanının dört neferi ile hükümet konağı içerisine girerek kadın gibi saklanması...

KUBİLAY VE ERLERİ NEDEN MERMİSİZDİ?



Menemen Olayı ile ilgili sorgulanmayan noktalardan biri talim için giden Kubilay ve erlerinin Menemen hükümet konağına gittiklerinde mermisiz oluşlarıydı. Genelkurmay raporu bu konuya da açıklık getiriyor. Raporun 7. maddesinde Kubilayın askerlerinin neden cephanesiz olduğu sorgulanıyor:Sevk-u idare hatalarına alaydan telefonla kuvvet talep eden jandarma kumandanı şu kuvvetin ne için ne maksatla ve ne gibi bir vaziyet karşısında talep edildiği hakkında alayı tenvir etmemiştir. Jandarma kumandanının noksan olarak verdiği bu malumat alayca gönderilen ilk bölüğün cephanesiz olarak yola çıkarılması kuvvetlerin vaziyeti hakim olmasına sebep olmuştur.

Kubilayı öldüren Derviş Mehmedin çevresindeki insanları esrarla etki altına aldığına ilişkin bir başka resmî bilgi de Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarında yer almış. Dönemin İçişleri Bakanlığına 25 Aralık 1930da Vali Kazım imzasıyla gönderilen iki sayfalık raporun 4. maddesinde de Bunların hepsinde esrar ve esrarlı sigara olup, Derviş Mehmed bunları Manisada alıştırmış ve bununla da tasarrufunu artırıyormuş. yazıyor.

Belgeler bununla da sınırlı değil. Kubilayın ölüm raporu, Ocak 1931 tarihli sıkıyönetim kararları ve gerekçeleri de belgeler arasında yer almış. Resmî tarihin tezlerini tavzih eden belgeler irticai kalkışma yakıştırmalarının haksızlığı kadar, Menemen Olayı özelinde Derviş Mehmed ve esrarkeş yandaşlarının da araştırılmasını gerekli kılıyor. Her yeni bilgi ile tarih belki de yeniden yazılıyor.

(Aksiyon dergisi, 630)
Amerikan kütüphanesindeki''The Sleeping Giant of Anadolia''(Anadolunun Uyuyan Devi) adlı kitaptan bir alıntı;
Türkiye Anadolu'nun bir devidir.Onu uyutmak bize pahalıya mal oldu,ama değdi.Onu uyutmayı başaran bizler uyanmaması içinde hiçbir tedbiri elden bırakmamalıyız.Uyanmasına vesile olacak en küçük bir kıpırdanmayı zamanında basıtmalıyız,onu uyandıracak tek güç ''İSLAMDIR!...''

Menemen olayı kimin işine yaradı?



Bir kesimin ısrarla 'irtica kalkışması' diye sunduğu, Menemen olayları vesile kılınarak dindar halk üzerinde baskı oluşturulmasına uzmanlar karşı çıkıyor.

Tarihçiler, Genelkurmay ve Emniyet arşivine dayanılarak ortaya çıkarılan gerçekler ışığında menfur hadisenin yeniden tanımlanması gerektiğini ifade ediyor. Bir kesimin ısrarla 'irtica kalkışması' diye sunduğu olayların faillerinin İslami değerlerle ilgisinin bulunmadığını vurgulayan uzmanlar, Menemen vesile kılınarak dindar halk üzerinde baskı oluşturulmasına karşı çıkıyor. Araştırmacı-yazar Mustafa Armağan, Derviş Mehmet'in dindarlıkla ilgisinin olmadığını ifade ederken, olayın CHP örgütünün iktidarını kuvvetlendirmeye yaradığına dikkat çekiyor. Tarihçi İsmet Bozdağ da katillerin esrarkeş olduğu yönündeki bilgilerin delillendirilmesinin büyük önem taşıdığını kaydediyor. Tarihçi Caner Arabacı ise Menemen'in içyüzünün akademik çevrelerde bilinmesine rağmen yüksek sesle ifade edilmediğinin altını çiziyor.

Araştırmacı-yazar Mustafa Armağan, Derviş Mehmet olarak anılan kişinin dindarlıkla ilgisi olmadığını vurguladı. "Menemen olayı kimin işine yaramıştır?" diye soran Armağan şu tespitleri yaptı: "Komplo olup olmadığından emin değilim. Ancak ben meselenin bir başka boyutuna dikkat çekmek istiyorum. Menemen olayı, CHP örgütünün iktidarını kuvvetlendirmeye yaramış ve onu 'eleştirilemez bir konuma' taşımıştır. İnönü ve CHP'nin devlete hakim olma sürecinde bir dönüm noktası teşkil eder. Ve partinin devletle bütünleşme süreci hızlanır." Derviş Mehmet'e ilişkin ilginç bilgiler veren Armağan, Cumhuriyet gazetesini kaynak göstererek şunları dile getirdi: "Olayın sanıkları içinde esrar içenler olabilir; fakat bir başka belgeden (O tarihlerde Cumhuriyet'te çıkan bir yazı) aslında Derviş Mehmet'in Çerkez Ethem'in arkadaşı olduğunu ve onunla beraber çalıştığını öğreniyoruz. Çerkez Ethem'le birlikte Yunanistan'a kaçmış ve 150'liklerden olmadığı için 1930'lara doğru tekrar Yunanistan'dan Türkiye'ye geliyor. Bu olay, bu kişilerin kullanılmış olabileceği izlenimi veriyor."

Tarihçi İsmet Bozdağ, tozlu arvişlerde bekleyen belgelerin irdelenmesiyle bu tür tartışmalı konuların derinlemesine incelenme imkanı bulunduğunu belirtti. Menemen olayıyla ilgili gerek hükümet temsilcilerinin ihmalleri, gerekse olayın faillerinin esrarkeş olduğu yönündeki iddiaların söylenegeldiğini hatırlatan Bozdağ, "Bu tür belgelerle bunlar delillendirilmiş oluyor." dedi. Dönemin hükümeti tarafından olayın kendi lehine kullanıldığını ifade eden Bozdağ, "Bu konuda çok detaylı ve bilimsel çalışmalarım olmadı. Ancak, aktarabileceğim şudur: Olay meydana geldiği zaman aslında çok küçük bir olay gibi göründü. Ama birdenbire patladı. Hükümet bu hadiseyi kendi lehine kullanmak istedi." değerlendirmesinde bulundu.

İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Toktamış Ateş ise Derviş Mehmet'in esrarkeş olduğunun aslında 'sır' olmadığını kaydetti. Tarihçiler tarafından bilinen gerçeğin bu olaylar hakkında ciddi ipuçları verdiğini belirten Ateş, "Derviş Mehmet ve adamlarının esrar içerek şehre indiği ve bu olaylarla Menemen halkının hiçbir ilgisi olmadığı biliniyordu. Zaten zaman içinde o halkın kendi halinde mütedeyyin Müslümanlar olduğu görülmüştür." diye konuştu. Ateş, bu yıl Menemen olaylarının yoğun bir şekilde gündemi meşgul etmesinin nedenini de 'Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasal ortam'a bağladı.

Mustafa Armağan: Menemen olayı, CHP örgütünün iktidarını kuvvetlendirmeye yaramış ve onu 'eleştirilemez bir konuma' taşımıştır.

İsmet Bozdağ: Bu tür belgelerle yıllardır ileri sürülen iddialar delillendirilmiş oluyor. Dönemin hükümeti hadiseyi kendi lehine kullandı.

Toktamış Ateş: Kubilay'ı şehit eden kişilerin esrarkeş olduğunu tarihçiler biliyordu. İlçe halkının olayla hiçbir ilgisi olmadığı da zamanla anlaşıldı.

'Bugünkü komploları daha iyi anlıyoruz'

Selçuk Üniversitesi'nden Yard. Doç. Caner Arabacı, belgelerin Menemen olaylarının arkasındaki gerçeklere ışık tuttuğunu söyledi. Bu olayların akademik çevrede yıllardır bilinmesine rağmen yeterince dile getirilemediğine dikkat çeken Arabacı, "Derviş Mehmet geceleri çevresindekilerle esrar içerek her türlü ahlaksızlığı yapan bir insandı. Bu insanlar gündüz de başlarına yeşil sarık sararak halka çok farklı görünüyordu." diye konuştu. Olayların tam anlamıyla açığa çıkması halinde yıllardır yapılan hataların önüne geçilebileceğini vurgulayan Arabacı, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yıllarca inançlı insanlar bu olay nedeniyle baskı gördü ve dışlandı. Gerçeklerin açığa çıkması bugün yapılan komploları anlamada büyük önem taşıyor. Çünkü bu olayların arkasında yer alan planları ne halk biliyor ne de kendini aydın kabul eden kişiler." Nergihan Çelen, İstanbul

Menemen neleri örtüyor?



Yakın tarihimizdeki pek çok olayda olduğu gibi, Menemen olayını ya bir irtica ayaklanması ya da düpedüz bir komplo suretinde ele almak ortak alışkanlığımız oldu galiba.
Peki Menemen olayına bir de İsmet İnönü ve CHP örgütü açısından bakmaya ne dersiniz? İşte o zamanki adıyla Başvekil İsmet Beyin, Menemen olayı üzerine TBMMde yaptığı 1 Ocak 1931 tarihli konuşmadan bir pasaj:
Bizim çektiğimiz sıkıntı nedir? Muhalefet havasında, tenkidatta, muhalif neşriyatta memleketin ve devlet otoritesinin çektiği sıkıntı, memleket alınganlığının suistimal edilmesidir. Nasıl mevkii iktidar sahibi, memleketin tahammülü yoktur vesilesini siper ittihaz ederek kendisini lâyuhtî mevkiinde göstermeğe istidatlı ise fırsat ve imkanı bulunca tenkit etmek vaziyetini takınmış olan adam da bütün şahsiyetleri, devletin bütün kanun ve kuvvetlerini ayak altına almak için hiçbir hudut tanımamaktadır (Doğru sesleri, bravo sesleri).
Şimdi ne anlamalıyız bu konuşmadan? Öncelikle itiraf edilmeyen bir sıkıntı olduğunu kabul etmektedir. Ancak sıkıntı tek taraflı değildir.
İnönüye göre devlet otoritesi sıkıntılıdır, çünkü Muhalefet havasında, tenkidatta, muhalif neşriyatta, yani Fethi Okyara kurdurtulan Serbest Fırkanın getirdiği hürriyet ortamında hükümete yönelik eleştiriler memleket alınganlığınısuistimal etmekte, kötüye kullanmaktadır. Bu memleket alınganlığı meselesi çok mühim. Ülke CHPnin icraatından neden alınmakta olsun? Çünkü CHPyi istemediğini,yiyiciliğini, kendisine yabancılaştığını Fethi Beyin İzmir mitinginde en açık biçimde göstermiştir. Seçimlerde Ege Bölgesi silme Serbest Fırkaya oy vermiştir. Menemen CHPnin değil, Serbest Fırkanın adayını seçmiştir. (Tabii Samsun ve Silifke de. Silifke o tarihte il merkeziydi. Seçimde muhalif partiye oy verdiği için cezalandırılacak ve ilçe yapılacaktır.)
İşte bu serbestlik ortamından ve Yarın Son Posta gibi muhalif gazetelerin eleştirilerinden fena halde rahatsız olan İnönü, fırsat ve imkanı bulunca tenkit etmek vaziyetini takınmış olan adam dediği Fethi Okyarın Meclisteki yaylım ateşinden şikayet etmektedir. Menemen olayından 3 gün önce Okyarın Meclise bir soru önergesi verdiğini bilirsek CHP;nin nasıl köşeye sıkışmış olduğunu daha iyi anlarız. Bu soru önergesinden, İzmir basınında çıkan haberlerde Değirmendere bucağında, Ahmetli köyünde halkın sefaletinden bahsedildiğini, halkın açlık yüzünden sadece ahlat ve otla beslendiğini öğreniyoruz. Dikkat buyrulsun, Orta ve Doğu Anadoludan bahsetmiyoruz, nispeten müreffeh bir bölgede, İZMİRİN KÖYLERİNDE 1930LARDA İNSANLAR OT YİYORDU ve bu haberler, CHP;nin bütün baskılarına rağmen basına taşabiliyordu.
Fethi Okyarın uyarıları devam ediyordu. Mesela Adananın eski ve yeni belediye başkan ve üyelerinin yiyicilikten suçlu oldukları halde ve Danıştay da suçlarını kabul ettiği halde CHP tarafından neden korunduğunu ve mahkemeye sevk edilmediklerini soruyordu. Öte yandan Arif Oruç,Yarın gazetesinde İnönü ile bu işin yürümeyeceğini ve Atatürkün Cumhurbaşkanlığından istifa edip Başbakanlığa geçmesini, Fevzi Çakmakın Cumhurbaşkanı olması gerektiğini yazabiliyordu.
İşte 23 Aralık 1930daki Menemen olayı, CHPnin bu sıkışık konumunda, ona bir nefes alma imkânı sağladığı gibi, ülkede yavaş yavaş serbestleşen tartışma ortamını boğmak için de eline altın bir fırsatı tepsiyle sunmuş oluyordu. Nitekim Menemen olayının ardından yapılan tutuklamalar ve sindirme siyasetiyle, yine İnönü’nün baskısıyla kapanmış ama yine de kökü temizlenmemiş olan Serbest Fırkanın bütün tortularının kazındığına ve CHPnin kendisine çekidüzen verdiğine şahit olacağızdır.
Ama nasıl bir çekidüzen?
CHPnin halktan koptuğunun ayan beyan ortaya çıktığını görünce Atatürk 17 Kasım 1930-2 Mart 1931 tarihlerinde iki büyük yurt gezisi düzenleyecek ve böylece halkın nabzını tutmak ihtiyacını hissedecekti. İşte Menemen olayı tam da bu gezinin ilk kısmındayken patlak vermişti.
Gezi notlarında Atatürkün bazı itirafları dikkat çekicidir. Mesela halkın şikayetlerinden söz etmektedir. Beraberce okuyalım:
Bu seyahattaki temaslar bize halk şikayetlerinden devlet işlerinin nasıl yürüdüğünü anlamak faydasının çıkarılabileceğini gösterdi.

ŞİKAYETLER... BÜYÜK HALK TABAKALARININ HANGİ IZDIRAPLARLA MAHMUL OLDUĞUNU GÖSTERİYOR.

Şaşırtıcı görünüyor, değil mi? Atatürk, halkın şikayetlerini dinliyor ve ızdırap içinde kıvrandığını tespit ediyor. Bu metin ise 6 Ocak 1931de, yani Menemen olayından 14 gün sonra biten gezisinin ilk kısmının sonunda yazılıyor. Ama tabii daha şaşırtıcı olan nokta, gezisi sırasında sık sık Atatürkün önüne çıkıp bağıran köylülerin varlığıdır. Alpullu İstasyonunda köylünün ihmal edildiğini, gırtlağına kadar borca battığını, parasızlıktan hayvanlarını sattığını bağıranı mı istersiniz, yoksa Edirnenin bir köyünde hayvanlarının suya gidecek yolunun bulunmadığını söyleyeni mi?
İşte bence Menemenin gerçek sebebini komploda veya irticada değil, burada, yani halkın içerisine düştüğü memnuniyetsizlik ve ilgisizlikte aramak lazım. İnönünün Meclis konuşmasında Kubilayın öldürülmesine Menemen halkının seyirci kalmasına, hatta alkış tutmasına inanamayışı, onun halktan kopuşunun en çarpıcı itirafını oluşturmaktadır. Eğer o da Atatürk gibi Anadolu halkının dünyasına eğilmek lütfunu gösterseydi, karşılaşacağı manzaranın çok daha feci olacağını, Gaziye bu kadarını söyleyenlerin, onun yüzüne kimbilir hangi acı hakikatleri haykıracağını bilmek için kâhin olmaya gerek yok.
Ancak Mecliste İsmet Paşaya cevap vermek için kürsüye gelen Serbest Fırkanın kurucularından Ağaoğlu Ahmet Beyin sert tespiti bile uyandırmaya yetmemiştir CHPyi. 1935e giden yolda partiyi devletle bütünleştirmek için CHP Genel Sekreteri Recep Peker tarafından faşistçe bir program hazırlanmış ve Meclisin devre dışı bırakılması öngörülmüştür. Hasan Rıza Soyakın aktardığına göre bu girişim karşısında Atatürk, kendisinin de tasfiye edilmek istendiğini fark ederek bu tam bir faşizm diye isyan edecekti. Ancak 1935ten sonra zaten Atatürk, ahtapotlaşan CHP örgütüyle başa çıkacak kudretten yoksun durumdadır. İşte Menemen, şu bu değil, bu ahtapotu harekete geçiren olaydır. [email protected]
Sayı:
4
Bölüm:
Aktüel

MUSTAFA ARMAĞAN

daha fazlasını istersen
http://www.bilgimekani.com/forum/viewthread.php?thread_id=6694&pid=14864
 
vallahi genelkurmay başkanlığı nın yalancısıyım(eger yalansa). ama o zamanın tarihini birazcık araştırtım. sana anlatmayı isterdim ama neyse. benim söylediğim daha mantıklı geliyor.çünkü menemen olayının akabinde istiklal mahkemeleri kurulmuştur.ve binlerce insan asılmıştır. yani menenmen provakasyonunda amaç hilafeti isteyenlerin üzerine bir olayı yıkmak ve eeee yeter ulan siz çok oldunuz diyerek ortalığı kasıp kavurmaktı. dikkatini çekerim atatürkün kurduğu parti menemde kazanamamıştı.


al bak sen burdan hem yak hem kavur ne istersen yap:

DEVLET GÖREVLİLERİ NEDEN SAKLANDI?


Genelkurmay raporunda Menemen kaymakamı ve ilçe jandarma komutanı hakkında da ağır suçlamalar yer almış. Kaymakamın hükümet konağına çok sonradan geldiği ve olan bitene uzaktan seyirci kaldığı kaydedilirken, jandarma kumandanı için, “Hükümet konağı içerisine dört neferiyle birlikte girerek kadın gibi saklandı. ifadeleri bile kullanılmış.

Büyük Erkan-ı Harbiye Riyasetinin 26/12/1930 tarihli ve 6747 Nolu tezkeresinin suretidir üst başlığı bulunan dokuz maddelik ilk raporun 6. maddesinde şöyle denilmiş: Şu meselede çok şayan-ı dikkat ve mühim gördüğüm noktalar Manisada ilk önayak olarak ortaya atılan bu şerirlerin Manisada iken bir esrarkeş kahvesinde daimi surette içtima ederek orasını tekke haline getirdikleri ve son zamanlarda hepsinin sakal bırakmak suretiyle bütün bütün calib-i şüphe vaziyet aldıkları ve bu hal Manisa zabıtasınca da malum olduğu halde Manisadan birdenbire gaybiyetleri ve hatta bu gaybiyetlerin aileleri tarafından hükümete malumat verilmesi üzerine Manisa hükümetinin bunlar için hiçbir teşebbüste bulunmaması ve civar kazaların nazar-ı dikkatleri celbedilmemesi gerek Manisada gerekse haricinde teşkilatların olup olmadığı hakkında tahkikat ve tetkikat yapılmayarak işin tesadüfe bırakılması Manisadan ayrıldıktan sonra Paşaköy, Yağcılar, Bozalan, Çukurköy ve civarlarında on beş gün dolaşarak ahaliye birtakım telkinat

a bulunmalarından hiç kimsenin haberdar olmaması 23/12/1930 günü sabah namazına doğru müsellehan ve birlikte sabah namazını kılarak ve camiden ellerine bir de bayrak alarak yine ahali ile camiden çıkışlarından ve sabahleyin hükümet konağı önüne kadar gelişlerinden Menemen hükümetinin hiçbir suretle malumat almaması...

Aynı maddenin sonunda kaymakamın ve jandarma komutanının tavrı da şu sözlerle eleştirilmiş: Menemen kaymakamı beyin, hükümet konağı cihet-i askeriye tarafından işgal edildikten sonra ancak hükümete gelmesi ve bu zamana kadar adeta seyirci vaziyetinde kalması ve bir silah arkadaşı koyun gibi karşısında boğazlanırken Menemen jandarma kumandanının dört neferi ile hükümet konağı içerisine girerek kadın gibi saklanması...

KUBİLAY VE ERLERİ NEDEN MERMİSİZDİ?



Menemen Olayı ile ilgili sorgulanmayan noktalardan biri talim için giden Kubilay ve erlerinin Menemen hükümet konağına gittiklerinde mermisiz oluşlarıydı. Genelkurmay raporu bu konuya da açıklık getiriyor. Raporun 7. maddesinde Kubilayın askerlerinin neden cephanesiz olduğu sorgulanıyor:Sevk-u idare hatalarına alaydan telefonla kuvvet talep eden jandarma kumandanı şu kuvvetin ne için ne maksatla ve ne gibi bir vaziyet karşısında talep edildiği hakkında alayı tenvir etmemiştir. Jandarma kumandanının noksan olarak verdiği bu malumat alayca gönderilen ilk bölüğün cephanesiz olarak yola çıkarılması kuvvetlerin vaziyeti hakim olmasına sebep olmuştur.

Kubilayı öldüren Derviş Mehmedin çevresindeki insanları esrarla etki altına aldığına ilişkin bir başka resmî bilgi de Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarında yer almış. Dönemin İçişleri Bakanlığına 25 Aralık 1930da Vali Kazım imzasıyla gönderilen iki sayfalık raporun 4. maddesinde de Bunların hepsinde esrar ve esrarlı sigara olup, Derviş Mehmed bunları Manisada alıştırmış ve bununla da tasarrufunu artırıyormuş. yazıyor.

Belgeler bununla da sınırlı değil. Kubilayın ölüm raporu, Ocak 1931 tarihli sıkıyönetim kararları ve gerekçeleri de belgeler arasında yer almış. Resmî tarihin tezlerini tavzih eden belgeler irticai kalkışma yakıştırmalarının haksızlığı kadar, Menemen Olayı özelinde Derviş Mehmed ve esrarkeş yandaşlarının da araştırılmasını gerekli kılıyor. Her yeni bilgi ile tarih belki de yeniden yazılıyor.

(Aksiyon dergisi, 630)
Amerikan kütüphanesindeki''The Sleeping Giant of Anadolia''(Anadolunun Uyuyan Devi) adlı kitaptan bir alıntı;
Türkiye Anadolu'nun bir devidir.Onu uyutmak bize pahalıya mal oldu,ama değdi.Onu uyutmayı başaran bizler uyanmaması içinde hiçbir tedbiri elden bırakmamalıyız.Uyanmasına vesile olacak en küçük bir kıpırdanmayı zamanında basıtmalıyız,onu uyandıracak tek güç ''İSLAMDIR!...''

Menemen olayı kimin işine yaradı?



Bir kesimin ısrarla 'irtica kalkışması' diye sunduğu, Menemen olayları vesile kılınarak dindar halk üzerinde baskı oluşturulmasına uzmanlar karşı çıkıyor.

Tarihçiler, Genelkurmay ve Emniyet arşivine dayanılarak ortaya çıkarılan gerçekler ışığında menfur hadisenin yeniden tanımlanması gerektiğini ifade ediyor. Bir kesimin ısrarla 'irtica kalkışması' diye sunduğu olayların faillerinin İslami değerlerle ilgisinin bulunmadığını vurgulayan uzmanlar, Menemen vesile kılınarak dindar halk üzerinde baskı oluşturulmasına karşı çıkıyor. Araştırmacı-yazar Mustafa Armağan, Derviş Mehmet'in dindarlıkla ilgisinin olmadığını ifade ederken, olayın CHP örgütünün iktidarını kuvvetlendirmeye yaradığına dikkat çekiyor. Tarihçi İsmet Bozdağ da katillerin esrarkeş olduğu yönündeki bilgilerin delillendirilmesinin büyük önem taşıdığını kaydediyor. Tarihçi Caner Arabacı ise Menemen'in içyüzünün akademik çevrelerde bilinmesine rağmen yüksek sesle ifade edilmediğinin altını çiziyor.

Araştırmacı-yazar Mustafa Armağan, Derviş Mehmet olarak anılan kişinin dindarlıkla ilgisi olmadığını vurguladı. "Menemen olayı kimin işine yaramıştır?" diye soran Armağan şu tespitleri yaptı: "Komplo olup olmadığından emin değilim. Ancak ben meselenin bir başka boyutuna dikkat çekmek istiyorum. Menemen olayı, CHP örgütünün iktidarını kuvvetlendirmeye yaramış ve onu 'eleştirilemez bir konuma' taşımıştır. İnönü ve CHP'nin devlete hakim olma sürecinde bir dönüm noktası teşkil eder. Ve partinin devletle bütünleşme süreci hızlanır." Derviş Mehmet'e ilişkin ilginç bilgiler veren Armağan, Cumhuriyet gazetesini kaynak göstererek şunları dile getirdi: "Olayın sanıkları içinde esrar içenler olabilir; fakat bir başka belgeden (O tarihlerde Cumhuriyet'te çıkan bir yazı) aslında Derviş Mehmet'in Çerkez Ethem'in arkadaşı olduğunu ve onunla beraber çalıştığını öğreniyoruz. Çerkez Ethem'le birlikte Yunanistan'a kaçmış ve 150'liklerden olmadığı için 1930'lara doğru tekrar Yunanistan'dan Türkiye'ye geliyor. Bu olay, bu kişilerin kullanılmış olabileceği izlenimi veriyor."

Tarihçi İsmet Bozdağ, tozlu arvişlerde bekleyen belgelerin irdelenmesiyle bu tür tartışmalı konuların derinlemesine incelenme imkanı bulunduğunu belirtti. Menemen olayıyla ilgili gerek hükümet temsilcilerinin ihmalleri, gerekse olayın faillerinin esrarkeş olduğu yönündeki iddiaların söylenegeldiğini hatırlatan Bozdağ, "Bu tür belgelerle bunlar delillendirilmiş oluyor." dedi. Dönemin hükümeti tarafından olayın kendi lehine kullanıldığını ifade eden Bozdağ, "Bu konuda çok detaylı ve bilimsel çalışmalarım olmadı. Ancak, aktarabileceğim şudur: Olay meydana geldiği zaman aslında çok küçük bir olay gibi göründü. Ama birdenbire patladı. Hükümet bu hadiseyi kendi lehine kullanmak istedi." değerlendirmesinde bulundu.

İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Toktamış Ateş ise Derviş Mehmet'in esrarkeş olduğunun aslında 'sır' olmadığını kaydetti. Tarihçiler tarafından bilinen gerçeğin bu olaylar hakkında ciddi ipuçları verdiğini belirten Ateş, "Derviş Mehmet ve adamlarının esrar içerek şehre indiği ve bu olaylarla Menemen halkının hiçbir ilgisi olmadığı biliniyordu. Zaten zaman içinde o halkın kendi halinde mütedeyyin Müslümanlar olduğu görülmüştür." diye konuştu. Ateş, bu yıl Menemen olaylarının yoğun bir şekilde gündemi meşgul etmesinin nedenini de 'Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasal ortam'a bağladı.

Mustafa Armağan: Menemen olayı, CHP örgütünün iktidarını kuvvetlendirmeye yaramış ve onu 'eleştirilemez bir konuma' taşımıştır.

İsmet Bozdağ: Bu tür belgelerle yıllardır ileri sürülen iddialar delillendirilmiş oluyor. Dönemin hükümeti hadiseyi kendi lehine kullandı.

Toktamış Ateş: Kubilay'ı şehit eden kişilerin esrarkeş olduğunu tarihçiler biliyordu. İlçe halkının olayla hiçbir ilgisi olmadığı da zamanla anlaşıldı.

'Bugünkü komploları daha iyi anlıyoruz'

Selçuk Üniversitesi'nden Yard. Doç. Caner Arabacı, belgelerin Menemen olaylarının arkasındaki gerçeklere ışık tuttuğunu söyledi. Bu olayların akademik çevrede yıllardır bilinmesine rağmen yeterince dile getirilemediğine dikkat çeken Arabacı, "Derviş Mehmet geceleri çevresindekilerle esrar içerek her türlü ahlaksızlığı yapan bir insandı. Bu insanlar gündüz de başlarına yeşil sarık sararak halka çok farklı görünüyordu." diye konuştu. Olayların tam anlamıyla açığa çıkması halinde yıllardır yapılan hataların önüne geçilebileceğini vurgulayan Arabacı, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yıllarca inançlı insanlar bu olay nedeniyle baskı gördü ve dışlandı. Gerçeklerin açığa çıkması bugün yapılan komploları anlamada büyük önem taşıyor. Çünkü bu olayların arkasında yer alan planları ne halk biliyor ne de kendini aydın kabul eden kişiler." Nergihan Çelen, İstanbul

Menemen neleri örtüyor?



Yakın tarihimizdeki pek çok olayda olduğu gibi, Menemen olayını ya bir irtica ayaklanması ya da düpedüz bir komplo suretinde ele almak ortak alışkanlığımız oldu galiba.
Peki Menemen olayına bir de İsmet İnönü ve CHP örgütü açısından bakmaya ne dersiniz? İşte o zamanki adıyla Başvekil İsmet Beyin, Menemen olayı üzerine TBMMde yaptığı 1 Ocak 1931 tarihli konuşmadan bir pasaj:
Bizim çektiğimiz sıkıntı nedir? Muhalefet havasında, tenkidatta, muhalif neşriyatta memleketin ve devlet otoritesinin çektiği sıkıntı, memleket alınganlığının suistimal edilmesidir. Nasıl mevkii iktidar sahibi, memleketin tahammülü yoktur vesilesini siper ittihaz ederek kendisini lâyuhtî mevkiinde göstermeğe istidatlı ise fırsat ve imkanı bulunca tenkit etmek vaziyetini takınmış olan adam da bütün şahsiyetleri, devletin bütün kanun ve kuvvetlerini ayak altına almak için hiçbir hudut tanımamaktadır (Doğru sesleri, bravo sesleri).
Şimdi ne anlamalıyız bu konuşmadan? Öncelikle itiraf edilmeyen bir sıkıntı olduğunu kabul etmektedir. Ancak sıkıntı tek taraflı değildir.
İnönüye göre devlet otoritesi sıkıntılıdır, çünkü Muhalefet havasında, tenkidatta, muhalif neşriyatta, yani Fethi Okyara kurdurtulan Serbest Fırkanın getirdiği hürriyet ortamında hükümete yönelik eleştiriler memleket alınganlığınısuistimal etmekte, kötüye kullanmaktadır. Bu memleket alınganlığı meselesi çok mühim. Ülke CHPnin icraatından neden alınmakta olsun? Çünkü CHPyi istemediğini,yiyiciliğini, kendisine yabancılaştığını Fethi Beyin İzmir mitinginde en açık biçimde göstermiştir. Seçimlerde Ege Bölgesi silme Serbest Fırkaya oy vermiştir. Menemen CHPnin değil, Serbest Fırkanın adayını seçmiştir. (Tabii Samsun ve Silifke de. Silifke o tarihte il merkeziydi. Seçimde muhalif partiye oy verdiği için cezalandırılacak ve ilçe yapılacaktır.)
İşte bu serbestlik ortamından ve Yarın Son Posta gibi muhalif gazetelerin eleştirilerinden fena halde rahatsız olan İnönü, fırsat ve imkanı bulunca tenkit etmek vaziyetini takınmış olan adam dediği Fethi Okyarın Meclisteki yaylım ateşinden şikayet etmektedir. Menemen olayından 3 gün önce Okyarın Meclise bir soru önergesi verdiğini bilirsek CHP;nin nasıl köşeye sıkışmış olduğunu daha iyi anlarız. Bu soru önergesinden, İzmir basınında çıkan haberlerde Değirmendere bucağında, Ahmetli köyünde halkın sefaletinden bahsedildiğini, halkın açlık yüzünden sadece ahlat ve otla beslendiğini öğreniyoruz. Dikkat buyrulsun, Orta ve Doğu Anadoludan bahsetmiyoruz, nispeten müreffeh bir bölgede, İZMİRİN KÖYLERİNDE 1930LARDA İNSANLAR OT YİYORDU ve bu haberler, CHP;nin bütün baskılarına rağmen basına taşabiliyordu.
Fethi Okyarın uyarıları devam ediyordu. Mesela Adananın eski ve yeni belediye başkan ve üyelerinin yiyicilikten suçlu oldukları halde ve Danıştay da suçlarını kabul ettiği halde CHP tarafından neden korunduğunu ve mahkemeye sevk edilmediklerini soruyordu. Öte yandan Arif Oruç,Yarın gazetesinde İnönü ile bu işin yürümeyeceğini ve Atatürkün Cumhurbaşkanlığından istifa edip Başbakanlığa geçmesini, Fevzi Çakmakın Cumhurbaşkanı olması gerektiğini yazabiliyordu.
İşte 23 Aralık 1930daki Menemen olayı, CHPnin bu sıkışık konumunda, ona bir nefes alma imkânı sağladığı gibi, ülkede yavaş yavaş serbestleşen tartışma ortamını boğmak için de eline altın bir fırsatı tepsiyle sunmuş oluyordu. Nitekim Menemen olayının ardından yapılan tutuklamalar ve sindirme siyasetiyle, yine İnönü’nün baskısıyla kapanmış ama yine de kökü temizlenmemiş olan Serbest Fırkanın bütün tortularının kazındığına ve CHPnin kendisine çekidüzen verdiğine şahit olacağızdır.
Ama nasıl bir çekidüzen?
CHPnin halktan koptuğunun ayan beyan ortaya çıktığını görünce Atatürk 17 Kasım 1930-2 Mart 1931 tarihlerinde iki büyük yurt gezisi düzenleyecek ve böylece halkın nabzını tutmak ihtiyacını hissedecekti. İşte Menemen olayı tam da bu gezinin ilk kısmındayken patlak vermişti.
Gezi notlarında Atatürkün bazı itirafları dikkat çekicidir. Mesela halkın şikayetlerinden söz etmektedir. Beraberce okuyalım:
Bu seyahattaki temaslar bize halk şikayetlerinden devlet işlerinin nasıl yürüdüğünü anlamak faydasının çıkarılabileceğini gösterdi.

ŞİKAYETLER... BÜYÜK HALK TABAKALARININ HANGİ IZDIRAPLARLA MAHMUL OLDUĞUNU GÖSTERİYOR.

Şaşırtıcı görünüyor, değil mi? Atatürk, halkın şikayetlerini dinliyor ve ızdırap içinde kıvrandığını tespit ediyor. Bu metin ise 6 Ocak 1931de, yani Menemen olayından 14 gün sonra biten gezisinin ilk kısmının sonunda yazılıyor. Ama tabii daha şaşırtıcı olan nokta, gezisi sırasında sık sık Atatürkün önüne çıkıp bağıran köylülerin varlığıdır. Alpullu İstasyonunda köylünün ihmal edildiğini, gırtlağına kadar borca battığını, parasızlıktan hayvanlarını sattığını bağıranı mı istersiniz, yoksa Edirnenin bir köyünde hayvanlarının suya gidecek yolunun bulunmadığını söyleyeni mi?
İşte bence Menemenin gerçek sebebini komploda veya irticada değil, burada, yani halkın içerisine düştüğü memnuniyetsizlik ve ilgisizlikte aramak lazım. İnönünün Meclis konuşmasında Kubilayın öldürülmesine Menemen halkının seyirci kalmasına, hatta alkış tutmasına inanamayışı, onun halktan kopuşunun en çarpıcı itirafını oluşturmaktadır. Eğer o da Atatürk gibi Anadolu halkının dünyasına eğilmek lütfunu gösterseydi, karşılaşacağı manzaranın çok daha feci olacağını, Gaziye bu kadarını söyleyenlerin, onun yüzüne kimbilir hangi acı hakikatleri haykıracağını bilmek için kâhin olmaya gerek yok.
Ancak Mecliste İsmet Paşaya cevap vermek için kürsüye gelen Serbest Fırkanın kurucularından Ağaoğlu Ahmet Beyin sert tespiti bile uyandırmaya yetmemiştir CHPyi. 1935e giden yolda partiyi devletle bütünleştirmek için CHP Genel Sekreteri Recep Peker tarafından faşistçe bir program hazırlanmış ve Meclisin devre dışı bırakılması öngörülmüştür. Hasan Rıza Soyakın aktardığına göre bu girişim karşısında Atatürk, kendisinin de tasfiye edilmek istendiğini fark ederek bu tam bir faşizm diye isyan edecekti. Ancak 1935ten sonra zaten Atatürk, ahtapotlaşan CHP örgütüyle başa çıkacak kudretten yoksun durumdadır. İşte Menemen, şu bu değil, bu ahtapotu harekete geçiren olaydır. [email protected]
Sayı:
4
Bölüm:
Aktüel

MUSTAFA ARMAĞAN

daha fazlasını istersen
http://www.bilgimekani.com/forum/viewthread.php?thread_id=6694&pid=14864




Menemen Olayı'nı Nakşiler yaptı

Belgelere göre, Menemen Olayı bilinçli bir hareketti, eylemi gerçekleştirenlerin tümü Manisa'da ikamet ediyordu ve Nakşi tarikatıyla bağlantıları bulunuyordu


ANKARA Milliyet

Genelkurmay Başkanlığı, arşiv belgelerine dayanarak Menemen Olayı'nın "bilinçli bir hareket olduğunu, eylemi gerçekleştirenlerin tümünün Manisa'da ikamet ettiklerini ve Nakşi tarikatıyla bağlantıları bulunduğunu" duyurdu.
Genelkurmay Başkanlığı, 23 Aralık 1930'da Menemen'de katledilen Devrim Şehidi Yedek Subay Mustafa Kubilay ile ilgili olarak Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı arşivlerinde bulunan belgeleri yayımladı.
Belgeler arasında "Kubilay'ın ölümüne ilişkin keşif raporu, İbrahim Hoca'nın ifadeleri, eylemcilere yardım eden Yunus oğlu Kamil'in ifadesi, Menemen Telgraf Memuru Nail Bey'in tanık ifadesi, eylemcilerin bağlı oldukları tarikat mensuplarına ilişkin belge, Şeyh Esat'ın İbrahim Hoca'yla ilişkisini anlattığı mektuplar" yer alıyor.

Kubilay'ın bedeni
Menemen Cumhuriyet Savcısı, Savcı Yardımcısı ve Hükümet Tabip Vekili'nin hazırladıkları raporda, Kubilay'ın Gazez Camii'nde bulunan bedeni, şöyle tasvir ediliyor: "Gazez Camii girişinin sol tarafındaki bahçede arkası üstü yatık, sağ tarafında kasaturası kınından çekik halde, elbiseleri kanlı, başı boynundan ayrılmış ve etrafındaki toprakta çok fazla kan lekeleri bulunan, tahminen 25 yaşlarında, üzerinde haki renkte askeri elbise olan; orta boylu, kumral benizli, saçları az ağarmış cesedin, Menemen'de 43'ncü Alay 1'nci Tabur 3'ncü Bölük Takım Komutanı Yedek Subay İzmirli Hüseyin oğlu Kubilay olduğu anlaşılmıştır."
Genelkurmay Başkanlığı'nın değerlendirmesinde şunlar kaydedildi:
"Eylemciler bir hazırlık safhasından sonra eylemi gerçekleştirmişlerdir. Eylemin elebaşı ve Kubilay'ın başını keserek öldüren Giritli Hasan oğlu Mehmet, Osman oğlu Şamdan Mehmet, Hasan oğlu Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet, Nalıncı Hasan ve Çakır oğlu Ramazan, eylemci grubunu oluşturmaktadır. Eylemcilerin hepsi Manisa'da ikamet etmektedirler ve Nakşi tarikatıyla bağlantıları vardır. Onları bu tarikata sokan ve eğiten, Manisa Askeri Hastahanesi imamlığından emekli İbrahim Hoca'dır. İbrahim Hoca da Şeyh Esat'a bağlıdır."


'Esrarkeş kahvesi tekke oldu'

Belgelerde, eylemcilerin "bir esrarkeş kahvesinde daimi surette toplanarak tekke haline getirdikleri", başlarında "mehdi Mehmet olmak üzere Menemen'e sabah ezanı sırasında gelerek Müftü Camii'ne girdikleri" belirterek, şöyle denildi:
"Mehdi, halkı kendilerine katılmaya davet eder ve 'Taraf-ı ilahiden geliyoruz. Şeriat istiyoruz. Askerin kılıç ve kurşunu bize işlemez. Herkes bu bayrağın altından geçecektir. Geçmeyenleri kılıçtan geçireceğiz' diye konuşur."

Olaylar üzerine jandarmanın takviye kuvvet istediği ve bunun üzerine Kubilay'ın "cephanesiz" bir müfrezeyle olay yerine gittiği belirtilen belgelerde, olay anı şöyle anlatıldı: "Kubilay, Mehdi Mehmet'in yakasından tutarak silahını teslim etmesini ister. Eylemcilerin arasından ateş açılır ve Kubilay yaralanır. Kubilay, yakındaki caminin avlusuna doğru koşarken, bir el daha ateş edilir ve avluda yere düşer. Mustafa Kubilay'ın düştüğünü gören mehdi Mehmet, yanındakilerden birisinin bıçağını alır, Kubilay'ı sürükleyip, bir ayağı ile vücuduna basarak yüzüstü yatırıp bıçakla boynundan keserek başı alır ve saçlarından tutarak taşa vurduktan sonra meydana tekrar dönüp, sancağın ucuna geçirir."


Telgraf Memuru Nail anlatıyor

Belgelere göre, olayın görgü tanıklarından, Menemen'deki telgraf memuru Nail Bey, Kubilay'ın nasıl öldürüldüğünü şöyle anlatıyor:
"Kubilay Bey'in kumandasında bir müfreze geldi. Müfreze komutanı evkaf kahvesi önünde askeri durdurup 'süngü tak' emrini vererek, kendisi şakilerin yakasını tuttu. Asker süngü taktı. Onlar dönmelerine devam ediyorlardı. Kubilay Bey'i arkasından bir silahla vurdu. O anda yere düştü. Onbeş saniye kadar yerde kaldıktan sonra, kalkıp cami tarafına koştu. Bir kısım halk bunu görünce dağıldı. Bu sırada adamlardan ikisi kayboldu. Biz kaçtıklarını zannettik. Biraz sonra saçından tutulu olduğu halde, zavallı Kubilay Bey'in kesik kafasını getirdiklerini gördük."

İşte Zaman gazetesinin iddiaları

Zaman gazetesinin haberinde, Genelkurmay ve Emniyet arşivleri dayanak olarak gösterilerek, özetle şu iddialara yer verildi:

O dönemde Büyük Erkan-ı Harbiye Riyaseti olarak adlandırılan Genelkurmay Başkanlığı'na ait 26 Aralık 1930 tarihli bir belge, hükümet yetkililerinin ihmallerine dikkat çekiyor. Genelkurmay tarafından Menemen'e gönderilen 1. Kolordu Komutanı Vekili Muğlalı Mustafa Paşa (Mustafa Muğlalı) hadiseden 3 gün sonra Ankara'ya ilettiği raporda, Derviş Mehmet'in şüpheli hareketlerinin yetkili mercilerce bilindiğine işaret ediyor. Buna rağmen gerekli takibatın yapılmadığı, uzaktan seyirci kalınarak adeta 'olay çıkmasına göz yumulduğu' ima ediliyor.
Genelkurmay raporunda kendisini 'Mehdi' ilan eden Derviş Mehmet'in Manisa'da bir esrarkeş kahvesini mekan edindiği ve çevresindeki insanlarla uzun süre şüphe uyandıracak fiiller içinde bulunduğu kaydediliyor.
Kubilay'ı öldüren Derviş Mehmet'in çevresindeki insanları esrarla etki altına aldığına ilişkin bir başka resmi bilgi de Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarında yer alıyor





genelkurmayın değil zamanın yalancısısın :goz:

suç zamanın senin değil ...
zamandan yada aksiyondan yada genel olarak fethullahın sitelerinde olay öyle .bu onların suçu senin değil . onlar olayı çarpıtmış biraz

tabiki devletin içinden de adam bulmuşturlar ama olay yobazların işi
 
sana birşey söliyimmi olay hiçte öyle değil.ama bunu burda tartışmanın bi gereği ve manası ve faydası yok. Şunu bil gerçeğin kötü bir huyu vardır: er yada geç ortaya çıkar. biraz mantıklı olursak zaten bir imparatorluk çökmüş yerine herşeyiyle (diliyle alfabesiyle giyinişiyle) farklı bir millet planlanmıştır. tutmuş yada tutmamış orası ayrı. o karanlık dönemlerde halka bunu kabul ettirmek oldukça zordur kesin. zaten herşey adım adım yapılmıştır. mesela 1921 anayassasında devletin dini islamiyettir. ve meclis kur'an ve dualarla açılmıştır. ve mebuslar sarıklı cübbelidir. ama zeki olan mustafa kemal için bu çok basit bir işmiş. halk koyun gibidir önüne ne koyarsan kabullenir. işte menemen de istiklal mahkemelerini kurmak ve tabiri caiz se islamla alakası olanları yok etmektir. (bkz: iskilipli atıf hoca örneği) fln fln fln boşver biz şimdiye bakalım şeriatı getirebilecekmiyiz yoksa bu laik düzen içinde 2. sınıf muamele gören müslümanlar olarak mı kalcağız.(cumhuriyet islami devlet yönetimine uygundur şu laiklik altında yapılanları kaldıralım gerisi kolay) :goz::goz::goz::biggrin

zalimler için yaşasın cehennem
 
Geri
Üst