Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
''Aşk'ın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır Aşk!
Ya tam ortasındadır,merkezinde...
Ya da dışındasındır,hasretinde!...''
*
*
*
''Zira her ne kadar başkaları aksini iddia etse de aşk dediğin bugün var yarın yok cici bir histen ibaret değildir...''
''Sen,sen ol kelimelere fazla takılma.Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir.Aşık dilsiz olur.''
*
*
*
''Peki ama o halde nedenn analyamadığım,açıklayamadığım bir boşluk var içimde?Öyle bir boşluk ki günbegün büyümekte.Fare gibi sinsice,sessizce,hırslı ve haris,bu eksiklik duygusu ruhumu kemirmekteçNereye igtsem içimdeki boşluk da benimle gelmekte.İnsan bu kadar tam iken gene de hala eksik hissedebilir mi?Ya da mutluyken kederli de olabilir mi?.''
*
*
*
''Ya aşkı öğret bana ya da aşkın yokluğuna üzülmemeyi.''
*
*
*
''İnanç aşk gibidir.İspat şstemez.Mantıksal bir açıklama beklemez.Ya vardır,ya da yok.
Beni dindar biri olarak saymışsın.Halbuki değilim.Dindar olmakla inançlı olmak aynı şey değil.!''
*
*
*
''Her hakiki aşk,umulmadık dönüşümlere yol açar.Aşk bir milad demektir.Şayet 'aşktan önce' ve 'aşktan sonra' aynı insan olarak kalmışsak,yeterince sevmemişiz demektir.Birini seviyorsanonun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir.O kadar çok değişmelisin ki sen,sen olmaktan çıkmalısın!..''
''
''Beni sevebilir misin?'' diye sordu.
''Seni zaten seviyorum.'' dedi Aziz gülümseyerek.
''Ama daha beni tanımıyorsun bile...''
''Seni tanıyorum.'' diye üsteledi Aziz emin bir sesle.
''Benimle ilgili bilmediğin o kadar çok şey var ki..''
''Seni tanımam için çok şey bilmeme gerek yok.Senin özünü görüyorum..'' dedi Aziz.
Ve Ella bu cümleyi bir yerden hatırladı.Sanki ağzından çıkan kallavi cümleler beklemediği anlarda ona geri dönüyordu.Çember gibiydi hayat.Ne verirsen aynen iade ediyordu.Çılgınlıktı bu.!.. ''
*
*
*
Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşindemi koşmalıyım mecazimi yoksa dünyevi semavi yada cismani mi diye sorma! ayrımlar ayrımları doğurur. Aşk ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
“Şimdi tek istediğim nefes alabilmek, ötesinde yok gözüm.
Kaçmak da mümkün buradan elbette ama benim istediğim kaçmak değil ki.
Ne varmayı arzuladığım bir öte diyar,
ne de bir yerlerde bıraktığım kayıp bir cennetim var.
Sadece çıkmak istiyorum.
Çıkmak da değil, çıkabilmek. Ben o ihtimali seviyorum.
Seçeneğim olmasını, kapının aralık kalmasını…
Durmuşum bir eşikte, ne bir adım geri, ne bir adım ileri, uzatmışım kafamı aralıktan dışarı, sırtımı dönmüşüm o cehennem sıcağına, mutlu mesut, çocuk çocuk soluklanıyorum serinlikten, ötesi gerisi ne gam.”
MedCezir~
*
*
*
Bir insani sevmek, onun zihninde bir türlü huzura erememis, tüm hikayeleri raflarindan çikartip, tek tek temize çekmek demektir..
Bit Palas
*
*
*
*
Akil çikarcidir, kolay kolay yikilmaz.
Ask ise ha bire kendini yipratir, harap düser.
Halbuki hazineler ve defineler yikintilar arasinda olur her zaman.
Ne varsa harap bir kalpte var !
Ask..
*
*
*
Içimin tünellerine girer girmez bir fener aliyorum elime.
Buralar çok karisik.Kaç defa geldim. Gene de hep kayboluyorum ..
S ö y l s e m b i l e h a t ı r l a n ı r m ı y ı m s a y f a b i t t i ğ i n d e
?
--Şehrin Aynaları--
*
*
*
Yaşadıkça düzelmiyordu hayat,
tıpkı y a ş l a n ma k l a b ü y ü m e d i ğ i gibi kişinin..
--Baba ve Piç--
*
*
*
Şeriat der ki:
‘Seninki senin, benimki benim.’
Tarikat der ki:
‘Seninki senin, benimki de senin.’
Marifet der ki:
‘Ne benimki var ne seninki.’
Hakikat der ki:
‘Ne sen varsın, ne ben.
--Aşk--
*
*
*
“Gayet iyi biliyordu ki, hüzün denilen şey tıpkı siyah, dalgalı bir saç teline benziyordu. Hüzün, kopardıkça çoğalıyor, çoğaldıkça arsızlaşıyordu.“
“Ve geçmişi sıla belleyenler ömür boyu gurbette yaşamaya mahkum olduklarına göre, ya hafızayı hatıralşardan uzaklaştırmak lazımdı, ya da hatıraları ait oldukları zamandan. Aksi takdirde, acıtırdı geçmiş; boş yere yaralanırdı insan.“
“Benim ışığım içimde!“
--Şehrin Aynaları---
*
*
*
“Görünenle yetinirsen eğer sadece tırtılı bilirsin. Çirkindir ya tırtıl, gönlünü çelmez. Görünenin ötesine geçmek istersen eğer, aradan örtüyü kaldırıp da gönül gözü ile bakarsan, kelebeği bulursun karşında. Güzeldir ya kelebek, gönlün ona akar. Lakin gönül gözünle görürsen eğer, kelebeğe değil tırtıla sevdalanırsın.“
Gidip te varamamaktan değil, varı ta dönüş yollarını kaybetmekten değil, dönüp te geride bıraktıklarını yerinde görememkten değil ; bir kendini bulmaktan, bulduğundan korkmaktan korktu.
-- Pinhan--
*
*
*
Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi o kadar ciddiye alır ki oyuncağını ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz kurcalar oyuncağı, kırar parçalar.
Ya aşırı k ı y m e t verir ya k ı y m e t bilmeyiz.
Elmas bir gözdür yürek. Ve çizilmeye görsün bir kere, artık hep sedefsi bir yırtıkla bakacaktır cümle aleme.
-Mahrem-
*
*
*
Belki aşk sevgiliyi kazanmayı değil, kendin onda kaybetmeyi gerektirir.
Kendini kaybettiğinde ve ego kuleni yıktığında, karşılığında sevilmişsin sevilmemişsin ne farkeder ?
-Araf-
*
*
*
Akıl çıkarcıdır, kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise ha bire kendini yıpratır, harap düşer.
Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur herzaman.
N e v a r s a h a r a p b i r k a l p t e v a r !
Akılcı kararlar alıp planlar yaparak hayatımızın akışını denetleyebileceğimizi zannediyoruz.
''Halbukibalık yüzdüğü denizi denetleyebilir mi ?''
--Aşk--
*
*
*
H a y a t ı m ı z b i r d e v r i d a i m .
İster devasa boyutlarda olsun, ister bir dirhemcik ağırlığında, yaşadığımız her zorluğun, çekilen her çilenin büyük resimde bir yeri bir işlevi var.
Mücadele etmek insan olmanın gereği.İlahi bir nizam olduğuna inanıyorsak eğer biliriz ki bunun içinde tesadüflere yer yok.
--Aşk--
*
*
*
Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir.
Güzergah bellidir, ama tüm dönemeçler ve sapaklar yolcuya aittir.
Ö
y
l
e
y
s
e
ne hayatın hakimisin ne de hayat karşısında çaresizsin.
Tanrı kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken ne bir saniye geç.
Her insan için bir a ş ı k olma zamanı vardır, bir de ö l m e k zamanı.
--Aşk--
*
*
*
Her şey eski haline dönüyordu. demek ki her şey geçmişe dönebiliyor, eski zannettiklerimiz bile eskimiyordu.
--Mahrem--
*
*
*
Devamlı geçmişi konuşup maziyi sıla belleyenler ömür boyu gurbette yaşamaya mahkumdur.
Acıtır geçmiş, boş yere yara alır insan.
“… bir gün bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında. Hayli merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir ‘yabancı'yı kendi kardeşlerine yeğlediklerini. Biri karga, biri leylek... O kadar farklıdır ki kuşlar, ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine.
Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle. Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Ta ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar. O zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar, beraber yaşamaları beklenenlerin yanında tutunamayanlar.”
...Bazen, hakikat bütün çirkinliği ve çirkefiyle karşıma dikildiğinde,
akibetimi allayıp pullamak, süsleyip püslemek gelmiyor içimden.
Böyle zamanlarda gözlerimi kapatıp, usulca arkama yaslanıyorum
ve küfre özenen kelimelerin dişlerimin arasında bıraktığı o kekremsi tatla oyalanıyorum.
...gitmek
kadere diş bileyenlerin,
varmaksa kadere inanmayanların tercihiydi. birinin kökleri geçmişte, haritası çok merkezli;
ötekininse kolları gelecekte,haritası tek merkezliydi.
bu sebepten, birinde ağır basan dişilik, ötekinde erkeklikti.
"denizin kıyısında durmuşuz. ayaklarımızı suya salmışız ethel. sen diyorsun ki ' şu ilerideki elli beşinci dalgaya yüzelim birlikte. bak o dalga ne kadar güzel! ' ben de ' hangisi? ' diye soruyorum. daha sorumu bitirmeden yer değiştirmiş oluyor senin işaret ettiğin dalga. bak artık söylediğin yerde değil. elli beşinci değil de otuzbeşinci olmuş şimdi. giderek yaklaşıyor. yani zaten o bu tarafa geliyor. gelirken de elbet bir şeyler getiriyor yanında. şimdi önünde iki seçenek var. ya atlayacaksın denize dalgaları filan unutup sen de bir katre olacaksın onun içinde. ya da kıyıda durup bekleyeceksin. dalgaların kıyıya vurup parçalanmasını seyreyleyeceksin. o zaman da onlar birer katre olacak gözlerinin önünde. iki türlü yaşanır hayat eğer bir şeye benzeyecekse. ya kendini yok edeceksin hayatın içinde ya da hayatı yok edeceksin kendinde. "
"kimseye kin tuttuğu yoktu.
sadece...
umursamıyordu;
hiçbir şeyi umursamıyordu.
artık her şeyi yapabileceğini hissediyordu.
madem ki her şeyi yapabilirdi,
en iyisi hiçbir şey yapmamaktı..."
"Söylesene" diyorum, "neden insanlar, bilhassa kadınlar kimi zaman ansızın melankoliğe yakalanırlar?
Biyolojik mi bunun sebebi?
Kültürel mi?
Mistik mi?
Ekonomik mi?
Hormonlarımız mı?
bunu yapan, toplumsal koşullanmışlıklarımız mı?
Nedir ansısızın kadınlara gelen hüzün dalgalarının sebebi?"
Diyor ki bana: "Erkek genellikle güneş gibidir. Ya batar ya çıkar. İktidar peşinde, ya kazanır ya tepetaklak yuvarlanır. Net, berrak, sade ve yalın.
Kadın ise ayın halleri gibidir. Parlarken bile bir yanı karanlıkta kalır. En görünür olduğu zamanlarda bile bir parçası bulutların ardında... Kadın muammadır."
İnsan ki eşrefi mahlukattır, içindeki semavi özü keşfetmekle yükümlüdür. Çıkacaksın yollara, kendine doğru git gidebildiğin kadar. Keşif boynumuzun borcudur.