Mr.Ram
New member
Allah’ın Mü’minlere Cennette Hazırladığı Nimetler (1)
Bu bölümdeki dört ayet ve onyedi hadis-i şeriften, Allah’ın iman eden kulları için cennette hazırladığı pınarları, kalplerden kin ve öfkenin orada sökülüp atılacağını, yorgunluğun da orada olmayacağını, korku ve üzüntüsüz bir hayat olacağını, altın tepsi, tabak ve kadehlerle yiyecek ve içecekler ikram edileceğini, ebedi kalınacak cennetlerde her türlü meyveden yenebileceğini, ipek veatlas elbiseler içinde karşılıklı sohbetler edileceğini ve iri gözlü huriler verileceğini, cenneti elde edebilmek için insanların dünyada orayı kazanmak için yarış etmeleri gerektiğini,
cennette her türlü yeme içmenin olup, idrar ve dışkının olmadığını, oradaki nimetlerin hiçbir göz tarafından görülmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir insanın hatırından geçiremediği ve hayal edemediği nimetler olduğunu, tarakların altından olup her tarafın güzel kokularla donatıldığını, cennetteki en aşağı seviyede olan kimseye dünyanın on misli büyüklüğünde yer verileceğini, altmış mil yüksekliğinde inciden yapılma çadırlar olduğunu, çok büyük ağaçlar olup bir ucundan diğer ucuna yüz senede varılamayacağını, köşklerdeki mü’minlerin birbirlerini semadaki yıldızlar gibi seyredeceğini, esen rüzgarın bile orada insanların güzelliklerine güzellik katacağını ve cennette ölüm, hastalık, ihtiyarlık olmayacağını, keder ve sıkıntı çekilmeyeceğini, cennetteki tüm nimetlerin en üstünü olarak da Allah’ın razı olduğunu kullarına bildireceğini, şu anda gökteki ayı nasıl görüyorsak orada da Rabbimizi öylece göreceğimizi ve en değerli şeyin de bu olduğunu öğreneceğiz. [1]
“Muhakkak ki, yolunu Allah ve kitabıyla bulanlar, cennetlerde ve ırmak başlarındadırlar. Esenlik ve güvenlik içerisinde girin oraya! diyerek karşılanacaklar orada. Gönüllerindeki kini, hasedi kökünden söküp attık onların; Onlar mutluluk divanları üzerinde, karşı karşıya oturmuş kardeştirler. O cennetlerde onlara, hiçbir yorgunluk ve bitkinlik erişmez ve oradan çıkarılacak da değillerdir.” (Hıcr: 15/45-48)
“O gün Allah onlara: “Ey benim kullarım bugün ne korkacaksınız, ne de üzüleceksiniz!” diyecek. O kullarım ki, ayetlerime inanmışlar ve müslüman olmuşlardır. Ey kullarım! Siz ve mü’min eşleriniz girin cennete, orada ağırlanıp sevindirileceksiniz. Orada altın tepsiler ve kadehlerle onların etrafında dolaşılır. Orada canlarının çektiği, gözlerinin hoşlandığı herşey var. Ve sizler orada ebedi kalacaksınız. Dünyada yaptığınız doğru dürüst işler sayesinde, elde edeceğiniz cennet işte böyledir. Size orada pekçok meyveler de var, onlardan yersiniz.” (Zuhruf: 43/68-73)
“Buna karşılık yollarını Allah ve kitabıyla bulanlar, gerçekten güvenilir bir konumdadırlar. Bahçeler ve pınarlar arasında, ince ve kalın ipekten elbiseler giyerler ve karşı karşıya otururlar. İşte böyle olacak, biz o mü’minleri siyah iri gözlü hurilerle de evlendiririz. Orada güven içinde canlarının çektiği her türlü meyveyi isteyip getirtirler. Ve orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmayacaklar ve böylece Allah onları yakıcı ateşin azabından korumuş olacaktır. Bu Rabbinin bir lütfudur ve en büyük zafer de budur.” (Duhan: 44/51-57)
“Şüphesiz ki erdem sahipleri ve iyi kişiler cennet nimetleri içindedirler. Koltuklara yaslanarak seyrederler. Onların yüzlerinde nimetin ve mutluluğun sevincini görürsün. Onlara ağızları mühürlenmiş yani bozulmama ve lezzetinin kaçmaması için vakumlanmış, sadece, içecek kimsenin yanında halis sarhoşluk vermeyen şaraplardan sunulur ve içirilir, dünyadaki içkilerin tersine bunların içiminden sonra etrafa kötü kokular değil, misk kokusu yayılır. Öyleyse bu değerli şeylere ulaşmak için can atanlar, yarışanlar bu nimetlerin bulunduğu cennete girmek için yarışsınlar. Ve bu şaraba tesnim pınarının suyu karıştırılmıştır. Bu su öyle bir kaynaktır ki, Allah’a yakın olma şerefine erişenler ondan içerler.” (Mutaffifin: 83/22-28)
[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 553.,
Allah’ın Mü’minlere Cennette Hazırladığı Nimetler (2)
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ, ‘Ben sâlih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir insanın hatır ve hayal edemediği nimetler hazırladım’ buyurdu.”
Ebû Hüreyre, isterseniz şu âyeti okuyunuz, dedi:
“Mü’minlerin yaptıkları ibadet ve iyiliklere karşılık olarak onlara ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez” (Secde: 32/17).[3]
Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennetlikler cennette yiyip içerler, ama büyük, küçük abdeste çıkmaz ve sümkürmezler. Sadece hoş kokulu bir geğirti ve ter çıkarırlar. İnsanın kendiliğinden nefes alması gibi, onlar da kendiliklerinden Cenâb–ı Hakk’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder, tekbir getirirler.”[2]
Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennete ilk girecek kimselerin yüzleri, dolunay gibi parlak olacak. Onların ardından gireceklerin yüzleri, gökyüzündeki en parlak yıldız gibi aydınlık olacak. Orada insanlar ne küçük ne büyük abdest bozarlar ve ne de tükürüp sümkürürler. Onların tarakları altındandır. Kokuları mis gibidir. Buhurdanlıklarında tüten hoş koku, cennetin hoş kokulu ağacındandır. Eşleri hûrilerdir.
Cennetliklerin hepsi de babaları Âdem’in şeklinde yaratılmış olup boyları altmış arşındır.”[4]
Buhârî ve Müslim’in diğer bir rivayetine göre Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:
“Onların cennetteki kapları altındandır. Orada terleri mis gibi güzel kokacaktır. Orada her birine, baldırının iliği etinin üstünden görünecek kadar güzel ikişer kadın verilecektir. Onların kalpleri tek bir adamın kalbi gibi aynı duyguları taşıdığından, aralarında ne anlaşmazlık ne de çekişme meydana gelecektir. Akşam sabah Allah Teâlâ’yı ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzih edeceklerdir.”[5]
Muğîre İbni Şu‘be radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Mûsâ sallallahu aleyhi ve sellem Rabbine:
– Cennetliklerin en aşağı derecesi nedir? Diye sordu. Allah Teâlâ da şöyle buyurdu:
– O, cennetlikler cennete girdikten sonra çıkagelen bir adamın derecesi olup kendisine:
– Cennete gir! denir.
– Yâ Rabbî! Herkes yerine yerleşmiş ve alacağını almışken ben nereye gideceğim? der. Ona:
– Sana dünya hükümdarlarından birinin mülkü kadar yer verilse razı olur musun? diye sorulur. O
da:
– Razıyım yâ Rabbî! der. Bunun üzerine Allah Teâlâ ona:
– İşte öyle bir mülk senindir. Bir o kadar daha, bir o kadar daha, bir o kadar daha, bir o kadar daha buyurur. Beşincisinde o adam:
– Razı oldum yâ Rabbî! der. Allah Teâlâ ona:
– İşte bu kadar şey hep senindir. Onun on misli de senindir. Bir de neyi arzu ediyorsan, gözün neden hoşlanıyorsa hepsi senindir, buyurunca adam:
– Razı oldum yâ Rabbî! diyecek.
Daha sonra Mûsâ aleyhisselâm :
– Yâ Rabbî! Cennetliklerin en üstün derecesi nedir? diye sordu. Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
– Onlar benim seçtiğim kullardır. Onların kerâmet fidanlarını kudret elimle ben dikip mühür altına aldım. Onlara hazırladığım nimetleri ne bir göz görmüş, ne bir kulak duymuş, ne de bir kimsenin hatır ve hayalinden geçmiştir.”[6]
İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ben cehennemden en son çıkacak (veya cennete en son girecek) kimseyi biliyorum. O adam cehennemden emekleye emekleye çıkar. Allah Teâlâ ona:
– Haydi git, cennete gir, buyurur. Adam cennete gider, fakat ona cennet doluymuş gibi gelir. Geri dönüp Allah Teâlâ’ya:
– Yâ Rabbî! Cennet ağzına kadar dolmuş! der. Allah Teâlâ ona:
– Git, cennete gir, buyurur. Tekrar oraya gider, yine cennetin dolu olduğunu zanneder. Bir daha geri dönüp Allah Teâlâ’ya:
– Yâ Rabbî! Orası dopdolu! der. Allah Teâlâ ona yine:
– Git, cennete gir, orada senin dünya kadar ve dünyanın on misli (veya dünyanın on misli büyüklüğünde) yerin var, buyurur. O Adam:
– Yâ Rabbî! Sen kâinâtın hükümdarı olduğun halde benimle alay mı ediyorsun? (veya benim halime mi gülüyorsun?) der.”
Hadisin râvisi İbni Mes’ûd şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gerideki dişleri belirinceye kadar tebessüm ettiğini gördüm. Sonra şöyle buyurdu:
“İşte cennetliklerin en aşağı seviyesinde bulunan adamın derecesi budur.”[7]
Bu bölümdeki dört ayet ve onyedi hadis-i şeriften, Allah’ın iman eden kulları için cennette hazırladığı pınarları, kalplerden kin ve öfkenin orada sökülüp atılacağını, yorgunluğun da orada olmayacağını, korku ve üzüntüsüz bir hayat olacağını, altın tepsi, tabak ve kadehlerle yiyecek ve içecekler ikram edileceğini, ebedi kalınacak cennetlerde her türlü meyveden yenebileceğini, ipek veatlas elbiseler içinde karşılıklı sohbetler edileceğini ve iri gözlü huriler verileceğini, cenneti elde edebilmek için insanların dünyada orayı kazanmak için yarış etmeleri gerektiğini,
cennette her türlü yeme içmenin olup, idrar ve dışkının olmadığını, oradaki nimetlerin hiçbir göz tarafından görülmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir insanın hatırından geçiremediği ve hayal edemediği nimetler olduğunu, tarakların altından olup her tarafın güzel kokularla donatıldığını, cennetteki en aşağı seviyede olan kimseye dünyanın on misli büyüklüğünde yer verileceğini, altmış mil yüksekliğinde inciden yapılma çadırlar olduğunu, çok büyük ağaçlar olup bir ucundan diğer ucuna yüz senede varılamayacağını, köşklerdeki mü’minlerin birbirlerini semadaki yıldızlar gibi seyredeceğini, esen rüzgarın bile orada insanların güzelliklerine güzellik katacağını ve cennette ölüm, hastalık, ihtiyarlık olmayacağını, keder ve sıkıntı çekilmeyeceğini, cennetteki tüm nimetlerin en üstünü olarak da Allah’ın razı olduğunu kullarına bildireceğini, şu anda gökteki ayı nasıl görüyorsak orada da Rabbimizi öylece göreceğimizi ve en değerli şeyin de bu olduğunu öğreneceğiz. [1]
“Muhakkak ki, yolunu Allah ve kitabıyla bulanlar, cennetlerde ve ırmak başlarındadırlar. Esenlik ve güvenlik içerisinde girin oraya! diyerek karşılanacaklar orada. Gönüllerindeki kini, hasedi kökünden söküp attık onların; Onlar mutluluk divanları üzerinde, karşı karşıya oturmuş kardeştirler. O cennetlerde onlara, hiçbir yorgunluk ve bitkinlik erişmez ve oradan çıkarılacak da değillerdir.” (Hıcr: 15/45-48)
“O gün Allah onlara: “Ey benim kullarım bugün ne korkacaksınız, ne de üzüleceksiniz!” diyecek. O kullarım ki, ayetlerime inanmışlar ve müslüman olmuşlardır. Ey kullarım! Siz ve mü’min eşleriniz girin cennete, orada ağırlanıp sevindirileceksiniz. Orada altın tepsiler ve kadehlerle onların etrafında dolaşılır. Orada canlarının çektiği, gözlerinin hoşlandığı herşey var. Ve sizler orada ebedi kalacaksınız. Dünyada yaptığınız doğru dürüst işler sayesinde, elde edeceğiniz cennet işte böyledir. Size orada pekçok meyveler de var, onlardan yersiniz.” (Zuhruf: 43/68-73)
“Buna karşılık yollarını Allah ve kitabıyla bulanlar, gerçekten güvenilir bir konumdadırlar. Bahçeler ve pınarlar arasında, ince ve kalın ipekten elbiseler giyerler ve karşı karşıya otururlar. İşte böyle olacak, biz o mü’minleri siyah iri gözlü hurilerle de evlendiririz. Orada güven içinde canlarının çektiği her türlü meyveyi isteyip getirtirler. Ve orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmayacaklar ve böylece Allah onları yakıcı ateşin azabından korumuş olacaktır. Bu Rabbinin bir lütfudur ve en büyük zafer de budur.” (Duhan: 44/51-57)
“Şüphesiz ki erdem sahipleri ve iyi kişiler cennet nimetleri içindedirler. Koltuklara yaslanarak seyrederler. Onların yüzlerinde nimetin ve mutluluğun sevincini görürsün. Onlara ağızları mühürlenmiş yani bozulmama ve lezzetinin kaçmaması için vakumlanmış, sadece, içecek kimsenin yanında halis sarhoşluk vermeyen şaraplardan sunulur ve içirilir, dünyadaki içkilerin tersine bunların içiminden sonra etrafa kötü kokular değil, misk kokusu yayılır. Öyleyse bu değerli şeylere ulaşmak için can atanlar, yarışanlar bu nimetlerin bulunduğu cennete girmek için yarışsınlar. Ve bu şaraba tesnim pınarının suyu karıştırılmıştır. Bu su öyle bir kaynaktır ki, Allah’a yakın olma şerefine erişenler ondan içerler.” (Mutaffifin: 83/22-28)
[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 553.,
Allah’ın Mü’minlere Cennette Hazırladığı Nimetler (2)
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ, ‘Ben sâlih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir insanın hatır ve hayal edemediği nimetler hazırladım’ buyurdu.”
Ebû Hüreyre, isterseniz şu âyeti okuyunuz, dedi:
“Mü’minlerin yaptıkları ibadet ve iyiliklere karşılık olarak onlara ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez” (Secde: 32/17).[3]
Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennetlikler cennette yiyip içerler, ama büyük, küçük abdeste çıkmaz ve sümkürmezler. Sadece hoş kokulu bir geğirti ve ter çıkarırlar. İnsanın kendiliğinden nefes alması gibi, onlar da kendiliklerinden Cenâb–ı Hakk’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder, tekbir getirirler.”[2]
Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennete ilk girecek kimselerin yüzleri, dolunay gibi parlak olacak. Onların ardından gireceklerin yüzleri, gökyüzündeki en parlak yıldız gibi aydınlık olacak. Orada insanlar ne küçük ne büyük abdest bozarlar ve ne de tükürüp sümkürürler. Onların tarakları altındandır. Kokuları mis gibidir. Buhurdanlıklarında tüten hoş koku, cennetin hoş kokulu ağacındandır. Eşleri hûrilerdir.
Cennetliklerin hepsi de babaları Âdem’in şeklinde yaratılmış olup boyları altmış arşındır.”[4]
Buhârî ve Müslim’in diğer bir rivayetine göre Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:
“Onların cennetteki kapları altındandır. Orada terleri mis gibi güzel kokacaktır. Orada her birine, baldırının iliği etinin üstünden görünecek kadar güzel ikişer kadın verilecektir. Onların kalpleri tek bir adamın kalbi gibi aynı duyguları taşıdığından, aralarında ne anlaşmazlık ne de çekişme meydana gelecektir. Akşam sabah Allah Teâlâ’yı ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzih edeceklerdir.”[5]
Muğîre İbni Şu‘be radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Mûsâ sallallahu aleyhi ve sellem Rabbine:
– Cennetliklerin en aşağı derecesi nedir? Diye sordu. Allah Teâlâ da şöyle buyurdu:
– O, cennetlikler cennete girdikten sonra çıkagelen bir adamın derecesi olup kendisine:
– Cennete gir! denir.
– Yâ Rabbî! Herkes yerine yerleşmiş ve alacağını almışken ben nereye gideceğim? der. Ona:
– Sana dünya hükümdarlarından birinin mülkü kadar yer verilse razı olur musun? diye sorulur. O
da:
– Razıyım yâ Rabbî! der. Bunun üzerine Allah Teâlâ ona:
– İşte öyle bir mülk senindir. Bir o kadar daha, bir o kadar daha, bir o kadar daha, bir o kadar daha buyurur. Beşincisinde o adam:
– Razı oldum yâ Rabbî! der. Allah Teâlâ ona:
– İşte bu kadar şey hep senindir. Onun on misli de senindir. Bir de neyi arzu ediyorsan, gözün neden hoşlanıyorsa hepsi senindir, buyurunca adam:
– Razı oldum yâ Rabbî! diyecek.
Daha sonra Mûsâ aleyhisselâm :
– Yâ Rabbî! Cennetliklerin en üstün derecesi nedir? diye sordu. Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
– Onlar benim seçtiğim kullardır. Onların kerâmet fidanlarını kudret elimle ben dikip mühür altına aldım. Onlara hazırladığım nimetleri ne bir göz görmüş, ne bir kulak duymuş, ne de bir kimsenin hatır ve hayalinden geçmiştir.”[6]
İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ben cehennemden en son çıkacak (veya cennete en son girecek) kimseyi biliyorum. O adam cehennemden emekleye emekleye çıkar. Allah Teâlâ ona:
– Haydi git, cennete gir, buyurur. Adam cennete gider, fakat ona cennet doluymuş gibi gelir. Geri dönüp Allah Teâlâ’ya:
– Yâ Rabbî! Cennet ağzına kadar dolmuş! der. Allah Teâlâ ona:
– Git, cennete gir, buyurur. Tekrar oraya gider, yine cennetin dolu olduğunu zanneder. Bir daha geri dönüp Allah Teâlâ’ya:
– Yâ Rabbî! Orası dopdolu! der. Allah Teâlâ ona yine:
– Git, cennete gir, orada senin dünya kadar ve dünyanın on misli (veya dünyanın on misli büyüklüğünde) yerin var, buyurur. O Adam:
– Yâ Rabbî! Sen kâinâtın hükümdarı olduğun halde benimle alay mı ediyorsun? (veya benim halime mi gülüyorsun?) der.”
Hadisin râvisi İbni Mes’ûd şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gerideki dişleri belirinceye kadar tebessüm ettiğini gördüm. Sonra şöyle buyurdu:
“İşte cennetliklerin en aşağı seviyesinde bulunan adamın derecesi budur.”[7]