matrix_27
New member
- Katılım
- 4 Nis 2007
- Mesajlar
- 993
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Allahû Teâlâ’nın güzel isimlerinden biri de “El*Mûcib”dir. O, kendisine yönelip yalvaranların isteklerini verendir. Ne kadar ve neler bağışlarsa bağışlasın hiçbir şeyi eksilmeyen, sonsuz zenginlik sahibidir.
Allah kuluna kulundan daha yakındır. Allah’ın her zerreye, her noktaya yakınlığı birdir. Onun için ne kadar içten olursa olsun kendisine yalvaranları bilir ve yalvarmalarını işitir. “Sözünüzü ister içinizde tutun, ister açıklayın, hepsi birdir. Kalplerdekini O bilir. Hiç bilmez mi onu yaratan? O latif olarak haberdardır her şeyden.” (Mülk, 13*14)
Allah isteyeni, istediği şeyi bilir, dilerse lâhza içinde verir, dilerse bir zaman sonra verir, dilerse hiç vermez. Bazen ihtiyaçlarının giderilmesi için şuna buna müracaat etmek niyetinde bulunan bir kulunun ihtiyaçlarını, onun müracaat etmek istediği yerlerin dışından gönderir. Bu sûretle o kulunu isteme zilletinden saklar. Bazen de bir insanın dostları, akrabaları, sevdikleri birleşir, onun pürüzlü işlerini düzeltmek, yoluna koymak için elbirliğiyle çalışırlar da hiçbir şeye muvaffak olamazlar. Sonra Allah o işleri başka yollarla halleder, kulunu minnet yükü altında kalmaktan kurtarır. Velhasıl Allah’ın her kuluna ayrı bir muamelesi vardır. Bize yaraşan istemektir. Ondan sonra da hakkımızda Hak’tan ne muamele zuhûr ederse ona memnunlukla râzı ve teslim olmaktır.
Vermiyorsa bir hikmeti vardır İyiden, kötüden birçok isteklerimiz vardır ki, biri bitmeden diğerleri belirir. Yaşadığımız müddetçe bunlar ne biter, ne tükenir.
Biz de bu isteklerimizi gerçekleştirmek için çalışır dururuz (ki bu da fiilî duadır) Her arzumuz birtakım sebeplere, sebepler de Mânî ve Mu’tî olan Allahû Tealâ’nın iradesine bağlıdır. Allah isteyenlerin isteklerini dilerse verir, o zaman isteyenin tuttuğu sebepler çabucak birbirine eklenir, kenetlenir, maksat da meydana geliverir.
Allahû Tealâ bazen de isteklerin gerçekleşmesine izin vermez, o zaman isteyenin tuttuğu sebepler kısır kalır, mahsul vermez. Allahû Teâlâ kendisinden bir şey isteyenlerin en zengini, en merhametlisi, en cömerdi, en kuvvetlisi olduğu gibi en hakîmidir de. Her işinde birçok hikmetleri vardır. Bu hikmetlerin bazısı anlaşılsa bile, birçokları karşısında insan anlayışı acizdir. Öyleyse vermediği zaman muhakkak ki bir hikmeti vardır. Zira dünya, hikmet yurdudur, imtihan yurdudur. Örneğin, duâ ettiğimiz, istediğimiz husus gerçekleşmiyorsa, belki de onun verilmemesi bizim yararımızadır. Zira, Kur’an*ı Kerim’de belirtildiği gibi: “Hoşunuza gitmeyen nice şeyler vardır ki sizin için onlar hayırlıdır. Size hoş gelen nice şeyler vardır ki sizin için şerdir. Allâh bilir, siz bilemezsiniz.” (Bakara, 216) Veyahut dua ederken âdaba riayet etmede kusur etmiş olabiliriz. Resûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz buyuruyor ki: “Şüpheli şeyleri yiyenin dini örtülü, kalbi kara olur. Haram yiyenin kalbi ölür, dini köhne olur, duâsı perdelenmiş olur.” Demek ki haram lokma duânın kabul olmasına engel teşkil etmektedir.
Benim duam kabul olmuyor, neden?
Duâlarımızın kabul olmasında en önemli faktörlerden biri de bâtınî dünyamızın temizliğidir. Bunlar hepimizin de bildiği, lâkin hayatımıza geçirmede kusur ettiğimiz hususlardır: Günahlara tövbe etmek, tövbede azimli olmak, kalbimizde hiçbir Müslüman’a karşı kin, hased, kibir, gurur, öfke, hile beslememek, dilimizi yalandan, gıybetten, kalp kırmaktan, koğuculuktan (laf taşımadan) korumak, ahde vefa göstermek, üzerimizde kul hakkı bulundurmamak, tüm insanlara karşı affedici, kusurları örtücü, merhametli davranmak...
“Bana dua edin, cevap vereyim
“Kullarım, sana Benden sordukları zaman bilsinler ki şüphesiz Ben onlara yakınım. Benden isteyenin, duâ ettiğinde duâsını kabul ederim. Artık onlar da benim dâvetime icabet etsinler.” (Bakara, 186)
“Ve Rabbiniz, Bana duâ edin, Ben de sizin dâvetinize icabet edeyim buyurdu.” (Mü’min, 60)
“Rabbinize gönülden ve gizlice yalvarın.” (A’raf, 55)
“İster Allâh diye duâ et, ister Rahman diye duâ et. İkisi de Allahû Teâlâ’nın esmâ–i hüsnasındandır.” (İsrâ, 110)
“O, kullarının tövbesini kabul edip, onların kusurlarını affeden ve ne yaptıklarını bilendir... İman edip yararlı işler yapanların duâlarını kabul eder...
Onlara kendi fazlından fazlasını da bağışlar.” (Şûrâ, 25, 26)
Alıntı
Allah kuluna kulundan daha yakındır. Allah’ın her zerreye, her noktaya yakınlığı birdir. Onun için ne kadar içten olursa olsun kendisine yalvaranları bilir ve yalvarmalarını işitir. “Sözünüzü ister içinizde tutun, ister açıklayın, hepsi birdir. Kalplerdekini O bilir. Hiç bilmez mi onu yaratan? O latif olarak haberdardır her şeyden.” (Mülk, 13*14)
Allah isteyeni, istediği şeyi bilir, dilerse lâhza içinde verir, dilerse bir zaman sonra verir, dilerse hiç vermez. Bazen ihtiyaçlarının giderilmesi için şuna buna müracaat etmek niyetinde bulunan bir kulunun ihtiyaçlarını, onun müracaat etmek istediği yerlerin dışından gönderir. Bu sûretle o kulunu isteme zilletinden saklar. Bazen de bir insanın dostları, akrabaları, sevdikleri birleşir, onun pürüzlü işlerini düzeltmek, yoluna koymak için elbirliğiyle çalışırlar da hiçbir şeye muvaffak olamazlar. Sonra Allah o işleri başka yollarla halleder, kulunu minnet yükü altında kalmaktan kurtarır. Velhasıl Allah’ın her kuluna ayrı bir muamelesi vardır. Bize yaraşan istemektir. Ondan sonra da hakkımızda Hak’tan ne muamele zuhûr ederse ona memnunlukla râzı ve teslim olmaktır.
Vermiyorsa bir hikmeti vardır İyiden, kötüden birçok isteklerimiz vardır ki, biri bitmeden diğerleri belirir. Yaşadığımız müddetçe bunlar ne biter, ne tükenir.
Biz de bu isteklerimizi gerçekleştirmek için çalışır dururuz (ki bu da fiilî duadır) Her arzumuz birtakım sebeplere, sebepler de Mânî ve Mu’tî olan Allahû Tealâ’nın iradesine bağlıdır. Allah isteyenlerin isteklerini dilerse verir, o zaman isteyenin tuttuğu sebepler çabucak birbirine eklenir, kenetlenir, maksat da meydana geliverir.
Allahû Tealâ bazen de isteklerin gerçekleşmesine izin vermez, o zaman isteyenin tuttuğu sebepler kısır kalır, mahsul vermez. Allahû Teâlâ kendisinden bir şey isteyenlerin en zengini, en merhametlisi, en cömerdi, en kuvvetlisi olduğu gibi en hakîmidir de. Her işinde birçok hikmetleri vardır. Bu hikmetlerin bazısı anlaşılsa bile, birçokları karşısında insan anlayışı acizdir. Öyleyse vermediği zaman muhakkak ki bir hikmeti vardır. Zira dünya, hikmet yurdudur, imtihan yurdudur. Örneğin, duâ ettiğimiz, istediğimiz husus gerçekleşmiyorsa, belki de onun verilmemesi bizim yararımızadır. Zira, Kur’an*ı Kerim’de belirtildiği gibi: “Hoşunuza gitmeyen nice şeyler vardır ki sizin için onlar hayırlıdır. Size hoş gelen nice şeyler vardır ki sizin için şerdir. Allâh bilir, siz bilemezsiniz.” (Bakara, 216) Veyahut dua ederken âdaba riayet etmede kusur etmiş olabiliriz. Resûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz buyuruyor ki: “Şüpheli şeyleri yiyenin dini örtülü, kalbi kara olur. Haram yiyenin kalbi ölür, dini köhne olur, duâsı perdelenmiş olur.” Demek ki haram lokma duânın kabul olmasına engel teşkil etmektedir.
Benim duam kabul olmuyor, neden?
Duâlarımızın kabul olmasında en önemli faktörlerden biri de bâtınî dünyamızın temizliğidir. Bunlar hepimizin de bildiği, lâkin hayatımıza geçirmede kusur ettiğimiz hususlardır: Günahlara tövbe etmek, tövbede azimli olmak, kalbimizde hiçbir Müslüman’a karşı kin, hased, kibir, gurur, öfke, hile beslememek, dilimizi yalandan, gıybetten, kalp kırmaktan, koğuculuktan (laf taşımadan) korumak, ahde vefa göstermek, üzerimizde kul hakkı bulundurmamak, tüm insanlara karşı affedici, kusurları örtücü, merhametli davranmak...
“Bana dua edin, cevap vereyim
“Kullarım, sana Benden sordukları zaman bilsinler ki şüphesiz Ben onlara yakınım. Benden isteyenin, duâ ettiğinde duâsını kabul ederim. Artık onlar da benim dâvetime icabet etsinler.” (Bakara, 186)
“Ve Rabbiniz, Bana duâ edin, Ben de sizin dâvetinize icabet edeyim buyurdu.” (Mü’min, 60)
“Rabbinize gönülden ve gizlice yalvarın.” (A’raf, 55)
“İster Allâh diye duâ et, ister Rahman diye duâ et. İkisi de Allahû Teâlâ’nın esmâ–i hüsnasındandır.” (İsrâ, 110)
“O, kullarının tövbesini kabul edip, onların kusurlarını affeden ve ne yaptıklarını bilendir... İman edip yararlı işler yapanların duâlarını kabul eder...
Onlara kendi fazlından fazlasını da bağışlar.” (Şûrâ, 25, 26)
Alıntı