foton12
New member
- Katılım
- 5 Kas 2009
- Mesajlar
- 75
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Allah, Rızasına Uyanları Rahmetiyle Kuşatır
“Güzel bir hayat” kavramı, insanlara çoğu zaman yabancı ve uzak gelir. Insanların büyük bir çoğunluğu, hiçbir sıkıntı, üzüntü, korku, endişe duymayacakları bir hayatı, erişilmesi imkansız gibi görürler. Nitekim, “güzel, huzur dolu bir hayat yaşamak”, iman etmeyen insanlar için din ahlakına uymadıkları sürece erişilmesi mümkün olmayan bir hayal olarak kalır. Oysa Yüce Rabbimiz Kuran’da, dünyada ve ahirette Allah’ın rahmetine kavuşmanın sırrını bildirmiştir. Allah hayatının her anında O’nun rızasını kazanacak güzel davranışlarda bulunan kişiyi “güzel bir hayatla yaşatacağını” vadetmiştir:
“Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl Suresi, 97)
ALLAH, RIZASINA UYANLARI RAHMETİYLE KUŞATIR
Müslümanlar Allah’ın varlığının ve büyüklüğünün farkına varan, O’ndan “korkup-sakınan” ve hayatlarını bu büyük gerçeğe göre düzenleyen insanlardır. Din ahlakından uzak yaşayan insanlar ise, ya Allah’ı inkar ederler (Allah’ı tenzih ederiz), ya da Allah’ın varlığını bilmelerine rağmen Allah’tan “gereği gibi” korkup-sakınmazlar. Bu özellikteki insanların büyük çoğunluğu yaşamlarını, kendilerini yaratmış olan Yüce Allah’ın varlığını ve kendi yaratılış gayelerini düşünmeden geçirirler, hayatlarının kim tarafından, nasıl ve neden başlatıldığını göz ardı ederler. Böyle bir yaşamın boş ve çürük bir temele dayandığını, yıkımla bitmeye mahkum olduğunu Rabbimiz Kuran’da şu hikmetli benzetmeyle bildirmiştir:
“Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yar›n kenar›na kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.“ (Tevbe Suresi, 109)
Oysa mümin herşeyi hakkıyla bilen Yüce Allah’ın varlığının ve gücünün farkındadır. Allah’ın onu niçin yarattığını ve ondan neler istediğini bilir. Bu nedenle de dünyadaki asıl amacı Allah’ın razı olacağı bir kul olmak için çalışmaktır. Bu amaç için Kuran’da bildirilen her ibadeti yerine getirir, tüm yaşamı boyunca bunun için ciddi bir çaba gösterir. Bu çabasına karşılık da Allah onu doğru yola iletir, karanlık ve zorluklardan aydınlığa çıkarır.
Müminler Tüm Hayatlarını Allah’ın Rızasına Göre Yaşarlar
Allah kullarına yol gösterici olarak indirdiği hikmet dolu Yüce Kuran’da insanın gerçek yaratılış amacını bildirmiştir. Bu amaç, insanın kendisini yaratan ve yaşatan Rabbimiz’e kulluk etmesidir. Yüce Allah bu amacı Kuran’da “…insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi, 56) ayetiyle bildirmiştir.
Ne var ki Allah’tan gereği gibi korkup sakınmadıkları için iman ettiklerini söyledikleri halde gaflet içinde olan ve inandıkları gerçekleri hayatlarına geçirip yaşamayan bazı insanlar vardır. Bu kimselerin, genellikle din ahlakından uzak, Kuran hükümlerine uymayan tavır ve düşünceler içinde olduklarını görürüz. Gaflet içindeki bu insanlar, kıyametin kopacağından, cennet ve cehennemin varlığından da emindirler. Ancak bu durum onlarda “vakit varken harekete geçip bir an önce hayatlarını Allah rızası için yaşama” düşüncesini uyandırmaz, sanki o gün hiç gelmeyecekmiş ya da çok uzakmış gibi günlerini tüketirler ve yine ayette buyrulduğu üzere “...önlerinde bulunan ağır bir günü” (İnsan Suresi, 27) bırakırlar.
Allah’ın sonsuz kudretinin farkında olmak ise, yalnızca, bir Yaratıcı’nın var olduğunu sözle tasdik etmek demek değildir. Kuran’da yalnızca Allah’ın varlığını tasdik etmenin yeterli olmadığı, aynı zamanda Rabbimiz’den “korkup-sakınmak” gerektiği şöyle haber verilmiştir:
“De ki: “Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri evirip-çeviren kimdir?” Onlar: “Allah” diyeceklerdir. Öyleyse de ki: “Peki siz yine de korkup- sakınmayacak mısınız? İşte bu, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah’tır. Öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var? Peki, nasıl hala çevriliyorsunuz?”” (Yunus Suresi, 31-32)
Açıktır ki Müslümanları diğer insanlardan ayıran temel fark, onların Allah’ın sonsuz kudretinin farkında olan, O’ndan “korkup-sakınan” ve bunun sonucunda hayatlarını, farkına vardıkları bu önemli gerçeğe göre düzenleyen insanlar olmalarıdır.
Allah Rızasını Bilmenin Anahtarı: Vicdan
Mümin, hayatının her aşamasında, karşısındaki alternatifler arasından Allah’ın rızasının en çoğunu seçmek durumundadır. Allah’ın rızasının en çok hangi alternatifte olduğunu tespit etmek için elinde olan en önemli değerlerden biri vicdanıdır.
Müminleri diğer insanlardan ayıran farklardan bir diğeri, müminlerin vicdanlarına, iman etmeyenlerin ise nefislerinin emrettiği kötülüklere tabi olmalarıdır. Dolayısıyla müminin doğal hali, vicdanı ile düşündüğü zamanki halidir.
Ama bu, nefsin müminin üzerinde etkisi olmadığı anlamına gelmez. Bir ayette bildirildiği üzere “gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir”. (Yusuf Suresi, 53) Bu nedenle nefs mümine de Allah’ın rızasına uygun olmayan alternatifleri emredecektir. İşte mümin, nefsin bu oyunlarından vicdanı ile kurtulur. Müminin bir seçim durumunda ilk düşünüp-yöneldiği, Allah’ın rızasının en çoğudur. Aksi takdirde nefs devreye girerek diğer alternatifleri süslü göstermeye, bazı “tevil”lerle (bahane tarzı açıklamalarla) bu alternatifleri meşrulaştırmaya çalışacaktır. Mümin, bu tevillere fırsat vermeden, vicdanının ona gösterdiği ilk ve kesin doğruyu uygulamalıdır.
İlmi Araştırma Dergisi 62. sayı
“Güzel bir hayat” kavramı, insanlara çoğu zaman yabancı ve uzak gelir. Insanların büyük bir çoğunluğu, hiçbir sıkıntı, üzüntü, korku, endişe duymayacakları bir hayatı, erişilmesi imkansız gibi görürler. Nitekim, “güzel, huzur dolu bir hayat yaşamak”, iman etmeyen insanlar için din ahlakına uymadıkları sürece erişilmesi mümkün olmayan bir hayal olarak kalır. Oysa Yüce Rabbimiz Kuran’da, dünyada ve ahirette Allah’ın rahmetine kavuşmanın sırrını bildirmiştir. Allah hayatının her anında O’nun rızasını kazanacak güzel davranışlarda bulunan kişiyi “güzel bir hayatla yaşatacağını” vadetmiştir:
“Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl Suresi, 97)
ALLAH, RIZASINA UYANLARI RAHMETİYLE KUŞATIR
Müslümanlar Allah’ın varlığının ve büyüklüğünün farkına varan, O’ndan “korkup-sakınan” ve hayatlarını bu büyük gerçeğe göre düzenleyen insanlardır. Din ahlakından uzak yaşayan insanlar ise, ya Allah’ı inkar ederler (Allah’ı tenzih ederiz), ya da Allah’ın varlığını bilmelerine rağmen Allah’tan “gereği gibi” korkup-sakınmazlar. Bu özellikteki insanların büyük çoğunluğu yaşamlarını, kendilerini yaratmış olan Yüce Allah’ın varlığını ve kendi yaratılış gayelerini düşünmeden geçirirler, hayatlarının kim tarafından, nasıl ve neden başlatıldığını göz ardı ederler. Böyle bir yaşamın boş ve çürük bir temele dayandığını, yıkımla bitmeye mahkum olduğunu Rabbimiz Kuran’da şu hikmetli benzetmeyle bildirmiştir:
“Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yar›n kenar›na kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.“ (Tevbe Suresi, 109)
Oysa mümin herşeyi hakkıyla bilen Yüce Allah’ın varlığının ve gücünün farkındadır. Allah’ın onu niçin yarattığını ve ondan neler istediğini bilir. Bu nedenle de dünyadaki asıl amacı Allah’ın razı olacağı bir kul olmak için çalışmaktır. Bu amaç için Kuran’da bildirilen her ibadeti yerine getirir, tüm yaşamı boyunca bunun için ciddi bir çaba gösterir. Bu çabasına karşılık da Allah onu doğru yola iletir, karanlık ve zorluklardan aydınlığa çıkarır.
Müminler Tüm Hayatlarını Allah’ın Rızasına Göre Yaşarlar
Allah kullarına yol gösterici olarak indirdiği hikmet dolu Yüce Kuran’da insanın gerçek yaratılış amacını bildirmiştir. Bu amaç, insanın kendisini yaratan ve yaşatan Rabbimiz’e kulluk etmesidir. Yüce Allah bu amacı Kuran’da “…insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi, 56) ayetiyle bildirmiştir.
Ne var ki Allah’tan gereği gibi korkup sakınmadıkları için iman ettiklerini söyledikleri halde gaflet içinde olan ve inandıkları gerçekleri hayatlarına geçirip yaşamayan bazı insanlar vardır. Bu kimselerin, genellikle din ahlakından uzak, Kuran hükümlerine uymayan tavır ve düşünceler içinde olduklarını görürüz. Gaflet içindeki bu insanlar, kıyametin kopacağından, cennet ve cehennemin varlığından da emindirler. Ancak bu durum onlarda “vakit varken harekete geçip bir an önce hayatlarını Allah rızası için yaşama” düşüncesini uyandırmaz, sanki o gün hiç gelmeyecekmiş ya da çok uzakmış gibi günlerini tüketirler ve yine ayette buyrulduğu üzere “...önlerinde bulunan ağır bir günü” (İnsan Suresi, 27) bırakırlar.
Allah’ın sonsuz kudretinin farkında olmak ise, yalnızca, bir Yaratıcı’nın var olduğunu sözle tasdik etmek demek değildir. Kuran’da yalnızca Allah’ın varlığını tasdik etmenin yeterli olmadığı, aynı zamanda Rabbimiz’den “korkup-sakınmak” gerektiği şöyle haber verilmiştir:
“De ki: “Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri evirip-çeviren kimdir?” Onlar: “Allah” diyeceklerdir. Öyleyse de ki: “Peki siz yine de korkup- sakınmayacak mısınız? İşte bu, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah’tır. Öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var? Peki, nasıl hala çevriliyorsunuz?”” (Yunus Suresi, 31-32)
Açıktır ki Müslümanları diğer insanlardan ayıran temel fark, onların Allah’ın sonsuz kudretinin farkında olan, O’ndan “korkup-sakınan” ve bunun sonucunda hayatlarını, farkına vardıkları bu önemli gerçeğe göre düzenleyen insanlar olmalarıdır.
Allah Rızasını Bilmenin Anahtarı: Vicdan
Mümin, hayatının her aşamasında, karşısındaki alternatifler arasından Allah’ın rızasının en çoğunu seçmek durumundadır. Allah’ın rızasının en çok hangi alternatifte olduğunu tespit etmek için elinde olan en önemli değerlerden biri vicdanıdır.
Müminleri diğer insanlardan ayıran farklardan bir diğeri, müminlerin vicdanlarına, iman etmeyenlerin ise nefislerinin emrettiği kötülüklere tabi olmalarıdır. Dolayısıyla müminin doğal hali, vicdanı ile düşündüğü zamanki halidir.
Ama bu, nefsin müminin üzerinde etkisi olmadığı anlamına gelmez. Bir ayette bildirildiği üzere “gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir”. (Yusuf Suresi, 53) Bu nedenle nefs mümine de Allah’ın rızasına uygun olmayan alternatifleri emredecektir. İşte mümin, nefsin bu oyunlarından vicdanı ile kurtulur. Müminin bir seçim durumunda ilk düşünüp-yöneldiği, Allah’ın rızasının en çoğudur. Aksi takdirde nefs devreye girerek diğer alternatifleri süslü göstermeye, bazı “tevil”lerle (bahane tarzı açıklamalarla) bu alternatifleri meşrulaştırmaya çalışacaktır. Mümin, bu tevillere fırsat vermeden, vicdanının ona gösterdiği ilk ve kesin doğruyu uygulamalıdır.
İlmi Araştırma Dergisi 62. sayı