Amerikan türbülansı

64general1

New member
Katılım
14 Haz 2007
Mesajlar
1,720
Reaction score
0
Puanları
0
Ferai TINÇ
[email protected]

Amerikan türbülansı


TUHAF şeyler oluyor. 11 Eylül’ün etkisi de diyebilirsiniz ama ABD dış politikası, ülke içindeki farklı çıkarların öncelikleri nedeniyle tehlikeli bir türbülansa girdi. Hata üstüne hata yapıyor.

’Bize ne’ diyebilirsiniz. Kendi hatalarının bedelini kendisi öder. Ama öyle olmuyor. Onun hataları herkesi etkiliyor.

Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin aldığı bu son karar, ABD’nin Kafkasya’daki çıkarlarını nasıl etkileyecek acaba?

Amerikan kamuoyu, izleyebildiğim kadarıyla Türkiye’nin vereceği tepkinin sonuçlarıyla meşgul şimdi.

İncirlik kapanırsa ne olur? Irak’a giden ve oradan gelecek olan silah ve diğer lojistik desteğin geçmesine izin verilmezse ne yapılır? Bunlar tartışılıyor.

Tasarının Kongre Genel Kurulu’na gelmemesi için çaba harcayanlar Irak’ta çok zor duruma düşüleceğini, savaş masraflarının misliyle artacağını söyleyerek Kongre üyelerini iknaya çalışıyorlar.

Ama bu adımın Kafkasya açısından etkisi ne olur? Meselenin bu yönüne kimse bakmıyor.

Oysa, geçen ay sonu CIA Başkanı bir günlüğüne Bakü’deydi.

Güney Kafkasya, önümüzdeki dönemde bölgesel çatışma ve savaşların gerilimini taşıyacak merkez olacak.

* * *

ABD’nin, İran gibi kontrol edilemeyen devletlere karşı Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne yerleştirmek istediği füze erken uyarı sistemi, Rusya Devlet Başkanı Putin’i uzun zamandan beri rahatsız ediyor ve "eğer gerçekten bize karşı değilseniz, buyrun Azerbaycan’da, Garbala’da bizim radar sistemimiz var onu birlikte kullanalım" diyor. Önerisi kabul görmüyor.

Amerikan Yönetimi, İran’a askeri müdahale düşünmediğini söylese de her geçen gün bu söylem inandırıcılıktan uzaklaşıyor. Rusya’nın tedirginliği buradan geliyor. ABD’nin planı belli değil, belki de Moskova için çok belli. ABD’de İran’a mutlaka askeri operasyon düzenlenmesini isteyen çevreler var. Etkili de olabilirler. İran’a müdahalenin hesapları onların bastırmasının sonucu değil mi zaten?

ABD’nin Azerbaycan’a ihtiyacı var. 1992 yılında Amerika’daki Ermeni lobisinin etkisiyle, Azerbaycan’a uygulanmaya başlanan ambargo da bu amaçla kaldırıldı. Azerbaycan 11 Eylül’den bu yana ABD’den 27 milyar dolarlık askeri yardım ve 14 milyar dolarlık silah aldı.

Azerbaycan, İran’a karşı üs olarak kullanılabilir.

* * *

AMERİKAN Kongresi’nin kararını kendi ulusal meclisinde ayakta alkışlayan Ermenistan ise Rusya’nın Kafkasya’daki en yakın müttefiki. Duma 1995’te, Rusya’da yaşayan Ermeni diasporasının etkisiyle soykırım kararı almıştı. Bu diaspora, Amerika’daki ile bazen aynı noktada birleşse bile Ermenistan’da Amerikan çıkarlarını savunacağını kimse beklemiyordur herhalde. O, Ermenistan’da Rusya’nın çıkarlarını savunur. Ve buradaki derinliği, Amerikan disporasınınkine göre daha fazladır.

ABD’nin Türkiye üzerindeki etkisini kaybettiğinin farkına varan bu lobinin bazı üyeleri Rusya’nın Türkiye ile Ermenistan arasında normalleşme sağlamak için devreye girmesini önermeye başladılar bile.

Bu arada Dış İlişkiler Komitesi’nin kararını kınayan yabancı devlet hangisiydi tahmin edersiniz. Azerbaycan tabii ki. Yapılan açıklamada Hocalı katliamı karşısındaki sessizlik sorgulanıyordu.

Amerika sadece Türkiye’yi kaybetmekle kalmıyor, Kafkasya’daki ittifaklarını da tehlikeye atıyor.

Hem de üst üste yaptığı hatalarla türbülanstan kurtulma yeteneğinin zayıfladığı bir zamanda.
 
ABD'de Din Bağnazlığı

Prof. Dr. Türkkaya Ataöv - Cumhuriyet Gazetesi

Yeryüzünde büyük dinsel bağnazlık merkezlerinden iki önde geleni ABD ve İsrail'dir.

İkisinin de durumu bölgemizdeki konumlarından ötürü bizi yakından ilgilendirir. Ancak, bu yazıda yalnız Amerika'nın sözünü edelim.

ABD'nin kuruluşundan bu yana, Massachusettes başta olmak üzere, "Yeni İngiltere" denen kuzey-doğu bölgesi ve "Yeryüzünde Tanrısal toplumu kuruyoruz" diyen Mormonların yoğunlaştığı Utah ilk eksenlerdendi.

N. Hawthorne 'un "Kızıl Harf" romanı ilk bağnazlıkların yazına yansımış güçlü örneğidir.

Ama ülke o kuruluş yıllarından günümüze genişledi, büyüdü.

Bir ucu ötekine benzemeyebilir ama din bağnazlığı bu kez başkente ve karar vericilerin beyinlerine, oradan da uluslararası sahneye taşındı. Bu arada, tekelci sermayeyle ve ABD silahlı kuvvetleriyle bağlar kurdu, ABD'nin küre egemenliği atılımları dinsel bağnazlık desteğine de kavuştu.



Bugün, Amerika'da milyonlarca kişi İsa 'nın yeryüzüne ikinci kez geleceğine ve (Evangelist mezhebi başta olmak üzere) yalnız Hıristiyan köktendinciliğ ine inananları çekip cennete götüreceğine, geri kalanların (yani, bizler gibilerinin) bir anda yok olup gideceklerine inanıyorlar.

İsa gerçekten yaşadı mı, kaç İsa vardı, Nasira'da mı yoksa Yemen'de mi doğdu, Hıristiyanlığı örgütleyip yayan Peter hangi yanlış yorumların ve yalanların farkına varıp da sustu oturdu, Muhammed 'in işittiği İsa çarmıha gerildiği söylenen miydi, yoksa milattan 400 yıl önce Yemen çevresinde yaşamış başka bir İsa mı?

Bunları tartışan Batı (bu arada, Amerikan) tarihçilerinin yazdıklarını okudum. Birkaç dilden, İncil'i de. Hiçbir Hıristiyanı aşağılamak gibi bir amacım olamaz.

Avrupa'daki din savaşlarının değil ama içinde İsa'nın ağır bastığı Rönesans resminin ve Bach ile benzerlerinin yarattığı müziğin de hayranıyım. Katolik kardinalleri gizlice alaya alan Roma'daki Sistine Kilisesi duvar süslemelerinin de.

Ancak, anlatı ve içerik yönlerinden İncil'in başarılı bir ürün olmadığı kanısındayım.

Öte yandan, Hıristiyan köktendincilere göre, tüm gerçeklerin işaretleri İncil'in içindedir.

İslamcılar da Hinducular da kendi kitapları için aynını söylerler. Oysa, gerçek bilimdedir.

Bilim dolaylı anlatmaz, dokundurmakla yetinmez, gizyazı kullanmaz; doğruyu açıkça söyler:

2X2=4, su 100 derecede kaynar gibi.

M. Kemal Atatürk 'ün dediği gibi, "Gerçek yol gösterici bilimdir" , usa dayalı Kemalist düşüncenin şaşmaz aydınlığıdır.

O aydınlıktan RTE ne denli uzaksa, ABD köktendinciliği de uzaktır.

Bu sonuncular kıyılara saldıran kasırgaları, ölümcül tsunamileri, kutuplarda buzların erimesini "kıyamet" in işaretleri olarak alıyorlar.

Onlara kalırsa, sellerin, yaygın hastalıkların, kıtlıkların, yer sarsıntılarının, gök cisimlerinin yeryüzüne çarpmalarının, hatta geçmişte Moğol-Tatar akımlarının ve Türklerin Avrupa'da ortaya çıkışlarının "kıyamet" işaretleri olarak Hıristiyan din kaynaklarında bilgileri vardır(!).

Kimi Avrupa ülkelerinde tahtta oturanlar ailece "ruh çağırıp" geleceğe ilişkin öğütler alma peşindeler.

Amerika'da ise elma tatlısı ya da hamburger bugün ne denli Amerikansa, aşırı din de ülke insanının içine o oranda işlemiştir.

Ülkenin kuzeyinde doğmuş olan Cumhuriyetçi Parti güneyi de kendine katarak oranın dinsel bağnazlığını da Beyaz Saray'a taşımıştır. Bu yayılışın karşısında Demokrat Parti de susup köşeye büzülmüştür.



Dinci sağ petrol avında tekelci sermaye ile el eledir.

Din yobazlarına göre, iklimi yapan da Tanrı'dır, Hıristiyanlık din kitapları inananlara "dünya zenginliklerini kullanın" diye buyurduğuna göre, ABD'nin Ortadoğu'da ve başka yerlerde yaptıkları bu buyruğu yerine getirmektir; o kadar!

Tanrı alınlarına "Muhteşem Yazgı" yazılmış olan seçilmiş Amerikan kullarını kuşkusuz yüzüstü bırakmayacaktır.

2004 başkanlık seçimlerinden sonra ABD'nde da yeni bir harita dağıtıldı.

Bu bir delinin değil, aşırı din çevrelerinin ürünüydü. Bush'a oy vermeyen kimi kuzey birlikteş devletleri Kanada'yı dahil etmişti.

Bush'u destekleyenlerden yeni bir devlet kurmuştu. Adı da (sıkı durun!) şu: "İsa Toprağı."

Bunları izleyince AKP ile bağlantılar daha iyi anlaşılır.
 
Amerika'nın Türkiye üzerindeki hayalleri nereyse 100 yıl önce şekillenmiş.Amerika'nın Türkiye sınırları içindeki illeri Ermenilere nasıl bölüştürdüğünü anlatan belgeler ilk kez
Milliyet gazetesinde yer almış.Daha sonra Uğur Mumcu tarafından kaleme alınan belgeleri içeren yazının tam metni:

Uğur Mumcu'dan ABD belgeleri

Uğur Mumcu, 1 Nisan 1984'te Cumhuriyet'teki köşesinde "Ermenilere daha 1900'lü yıllarda ABD desteğini" yansıtan belgeler yayımlamış.

"Ermeni kıyımı" iddiasını kongre kararı haline getirme çabalarının ipliğini pazara çıkarıyor.

Bakın, 23 yıl önce neler yazmış Uğur Mumcu...

'"........ eğer Ermeni sorununun dünü, önceki günü karıştırılırsa, Amerikalı dostlarımız bundan hiç hoşnut kalmazlar.
İsterseniz, bu konuda birkaç tarihsel belgenin satırbaşlarını aralayalım...
İngiliz Kraliyet matbaası tarafından basılan I. Dünya Savaşı ile ilgili gizli belgeler, Erol Ulubelen tarafından Türkçeye çevrilmiş, önce Doğan Avcıoğlu'nun yönetimindeki Yön Dergisi'nde yayımlanmış, daha sonra kitap olarak basılmıştır.
2. basımı Çağdaş Yayınları tarafından yapılan "İngiliz Belgeleriyle Türkiye" kitabında, I. Dünya Savaşı sırasında Ermenilerin Amerikalılar'ca nasıl desteklenip kışkırtıldıklarını gösteren belgelere yer verilmiştir.
Okuyalım:
......................

Gizli Belge: S/735, belge no: 492.
Amiral Webb'den Lord Curzon'a yazılan 19 Ağustos 1919 tarihli yazı:
"Amerika, Trabzon ve Erzurum'u içine alan bir Ermenistan'ı himaye edecek. Geri kalan 4 ili de Kürt devleti olarak İngilizlerin himayesine bırakıyor."
......................

Gizli Belge: S/60, belge no: 46.
5 Nisan 1920 günü Mr. Lindsay'ın Washington'dan Lord Curzon'a yazdığı yazı:
"Amerikan Senatosu, Ermenistan'ın mandası işini görüştü. 5 yılda 757 milyon dolar verecekler. Başlangıçta 50 bin kişilik bir ordu yollanacak, daha sonra 200 bin kişiye çıkarılacak. Amerika kuvvetlerinin başına General Zames G. Harbord getirilecek. Ayrıca bütün Türkiye'nin mandası için de görüşmeler yapılmaktadır."
........................

Gizli Belge: S/71, belge no: 63.
16 Mayıs 1920 günü Sir A. Gaddes'in Lord Curzon'a yazdığı yazı:
"Amerikan hükümeti, Ermenistan'ın Adana da dahil korunmasını istiyor. Silah, cephane, demir yolu ve her türlü malzemeyi buraya sevk edecekler.
... boşaltım, Karadeniz limanlarında Amerikan bahriyesi tarafından ve Amerikan donanmasının himayesinde yapılacak. Türklerin yapacağı en ufak bir hareket, Amerikalılar tarafından bastırılacaktır."
.........................

Gizli Belge: S/81, belge no: 10.
16 Şubat 1920 Londra Konferansı tutanaklarından bir başka parça:
"Ermenistan'a 6 ilden başka Trabzon ve Adana da verilmelidir. (Fransa ise Adana'yı kendisi için istiyor.)"
.........................

Gizli Belge: S/300, belge no: 38.
28 Şubat 1920 Londra Konferansı tutanaklarından bir parça:
"Mustafa Kemal, kendisini Erzurum Valisi ilan etmiş. Erzurum'un yeni kurulacak Ermeni devletine katılacağı bir sırada bu çok anlamlı bir harekettir.
Bu adam olmasaydı, Ermenilerin bir şansı olurdu..." '

...........................
Uğur Mumcu'nun satırları, hadiseyi sadece Ermeni diasporasının lobisi sanmak yanlışını ortaya koymakta.
Kökler derinlerde...
Türkiye'nin karşı tavır koyuşlarının ve bilgilendirme çabalarının daha geniş açılı olması gerekir.
Amerika'nın petrol zenginliğine sahip bölgeye küçük ve kendine bağlı devletlerle egemen olma politikasının çizgileri daha yüzyılın ilk çeyreğinde belirlenmiş.
"Irak'ı 3'e bölmek, Barzani öncülüğünde Kürt devleti, PKK kartlarını güçlendirmek, Ermenistan'ı himaye ve bu politika çizgisinde İsrail'den de yararlanmak" stratejisi artık sırıtıyor.
Keşke yanılıyor olsak...

KAYNAK:Habervakti.com
 
Geri
Üst