- Katılım
- 23 May 2010
- Mesajlar
- 10,583
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Arıza Babaların Çatlak Kızları | Bircan Polat
Bir kitap var elimde, Arıza Babaların Çatlak Kızları diye. Adını seçerken ne kadar varsıl davransa da yazarı, kapak fotoğrafına kayar kaymaz bakışlarınız, fakirliğin Kar, Kömür ve Keder kokusunu alacağınızı biliyorsunuz sayfaları çevirdikçe. Ev sahibi Ayten Kaya Görgünün evi olmuş kapak. Mamakın Ege Mahallesi belki, belki Maltepenin Gülsuyu, Kartalın Taşlıbayırı hoşgeldin diyor bize.
Mahalleden saatte bir kalkan, annelerin yün yelekleriyle hanımına gittiği, abilerin tekstil konfeksiyonuna, belki iki film birdene gittiği otobüsle geliyoruz mahalleye. Yabancı değil bize, tanıyoruz mahalleliyi. O mahallede kızların saçlarını, kapının önünde güneşi karşılayarak tarar anneler. Çok sinirlenirlerse tarakla vururlar kafalarına. Toka alamazlar elbet, beyaz don lastiğiyle bağlayacaklar kızların saçlarını. Öyle sıkacaklar ki lastikleri, açtıklarında bile dağılmasın ne saçları ne düşünceleri. Elinde kitaplarıyla zenginden alıp fakire vermek için giden abileri ablaları gibi bırakırlar analarını.
Gidemeyen kızlarımızla karşılaşıyoruz önce. Gülüşüp aralarında konuşuyorlar, nereden çıktı bunlar? dercesine. Sakine var, Sevgi var, Eylem var; Figen, Aysel, Binnaz var. Külkedisi masalı onlara prense eş olabileceklerini düşlesinler diye değil, geceleri dışarı çıkmamaları gerektiğini bilsinler diye anlatıldı. Annelerine patiklik ip, babalarına Samsun almak için körüklü otobüslerle işlerine gittiler. Kızılayda vitrinlere bakıp, içeri girmeye utandılar. Yeğenleri Taylanlara, Ulaşlara, altgeçit çarşılarından aldıkları oyuncaklarla döndüler.
Çamura bata çıka ilerliyoruz yokuştan. Hıdır amca kapıda ayakkabılarını topuklarına basarken görüyor bizi. Hoşgeldiniz sayın hemşehrim çekip, gidiyor kahveye pişpiriğe. Köyden dürüm yapıp yüklendikleri döşeklerle geldiler Samsun asfaltlarından bu mahalleye. İnşaatlarda çalıştılar sigortasız ilk geldiklerinde. Kızlarını istemeye gelenlere ondan sordular önce Sigortan var mı? diye. Bu kahveye geliyorlar şimdi, köydeki hergele meydanının yerine. Demli çayları, tütün dumanları bıyıklarını sarartırken Ali Ekber Çiçeki, Mahsuniyi dinliyorlar. Gözelerinde karpuz soğutup güneşinde kavrulamayacakları köylerine, kefenleriyle dönmenin umudunu saklıyorlar içlerinde.
Fincan teyze çıkıyor evden. Bugün izin vermiş hanımı. Kazanı kaynatıp çamaşırları yıkayacak daha. Paşa amcanın gidişini fırsat bilip Nafiye teyze ile laflayacak, dizlerinin altına yuvarlıyor tombul baldırını sıkan lastik çoraplarını. Torunu Umuta vermek için ekmek parasını saklıyor sütyeninin arasına.
Hamdullah abiler var daha. Babaevinin üstüne kat çıkıp, tuğlaya sıva çektiremeden oturan. Zöhreler var on beşinde iyi bir kısmet çıkınca evlendirilen. Gülten yengeler var, soğan filesi iyi köpürüyor diye evlerin önünde onlarla halı yıkayan.
Biz bu mahallelileri tanıyoruz. Çalıştığı yerde tokat yiyen, işten çıkıp eve gitmediği için parkta kafasına sürülen dışkıyı kendisine reva gören, son otobüsü kaçırıp gece sokakta yürüdüğü için orospu damgası yiyen, dayak yemesinler diye annelerin açık bıraktığı camlardan eve giren çatlak kızların, babalarından öyle gördükleri için kızlarına dayak atan, yatağında acısını duyan arıza babaların mahallesi.
Ayten Kaya Görgün, uzaktan görenlerin acıyıp belki tekinsiz buldukları bu mahalleyi hiç ajite etmeden, üstelik oldukça mizahi bir üslupla yazmış. Çamaşırları isten, pustan, kömürden kirlenip grileşse de içleri kentsel dönüşüm yüzünden kararmadan mahalleliyle tanışın.

Mahalleden saatte bir kalkan, annelerin yün yelekleriyle hanımına gittiği, abilerin tekstil konfeksiyonuna, belki iki film birdene gittiği otobüsle geliyoruz mahalleye. Yabancı değil bize, tanıyoruz mahalleliyi. O mahallede kızların saçlarını, kapının önünde güneşi karşılayarak tarar anneler. Çok sinirlenirlerse tarakla vururlar kafalarına. Toka alamazlar elbet, beyaz don lastiğiyle bağlayacaklar kızların saçlarını. Öyle sıkacaklar ki lastikleri, açtıklarında bile dağılmasın ne saçları ne düşünceleri. Elinde kitaplarıyla zenginden alıp fakire vermek için giden abileri ablaları gibi bırakırlar analarını.
Gidemeyen kızlarımızla karşılaşıyoruz önce. Gülüşüp aralarında konuşuyorlar, nereden çıktı bunlar? dercesine. Sakine var, Sevgi var, Eylem var; Figen, Aysel, Binnaz var. Külkedisi masalı onlara prense eş olabileceklerini düşlesinler diye değil, geceleri dışarı çıkmamaları gerektiğini bilsinler diye anlatıldı. Annelerine patiklik ip, babalarına Samsun almak için körüklü otobüslerle işlerine gittiler. Kızılayda vitrinlere bakıp, içeri girmeye utandılar. Yeğenleri Taylanlara, Ulaşlara, altgeçit çarşılarından aldıkları oyuncaklarla döndüler.
Çamura bata çıka ilerliyoruz yokuştan. Hıdır amca kapıda ayakkabılarını topuklarına basarken görüyor bizi. Hoşgeldiniz sayın hemşehrim çekip, gidiyor kahveye pişpiriğe. Köyden dürüm yapıp yüklendikleri döşeklerle geldiler Samsun asfaltlarından bu mahalleye. İnşaatlarda çalıştılar sigortasız ilk geldiklerinde. Kızlarını istemeye gelenlere ondan sordular önce Sigortan var mı? diye. Bu kahveye geliyorlar şimdi, köydeki hergele meydanının yerine. Demli çayları, tütün dumanları bıyıklarını sarartırken Ali Ekber Çiçeki, Mahsuniyi dinliyorlar. Gözelerinde karpuz soğutup güneşinde kavrulamayacakları köylerine, kefenleriyle dönmenin umudunu saklıyorlar içlerinde.
Fincan teyze çıkıyor evden. Bugün izin vermiş hanımı. Kazanı kaynatıp çamaşırları yıkayacak daha. Paşa amcanın gidişini fırsat bilip Nafiye teyze ile laflayacak, dizlerinin altına yuvarlıyor tombul baldırını sıkan lastik çoraplarını. Torunu Umuta vermek için ekmek parasını saklıyor sütyeninin arasına.
Hamdullah abiler var daha. Babaevinin üstüne kat çıkıp, tuğlaya sıva çektiremeden oturan. Zöhreler var on beşinde iyi bir kısmet çıkınca evlendirilen. Gülten yengeler var, soğan filesi iyi köpürüyor diye evlerin önünde onlarla halı yıkayan.
Biz bu mahallelileri tanıyoruz. Çalıştığı yerde tokat yiyen, işten çıkıp eve gitmediği için parkta kafasına sürülen dışkıyı kendisine reva gören, son otobüsü kaçırıp gece sokakta yürüdüğü için orospu damgası yiyen, dayak yemesinler diye annelerin açık bıraktığı camlardan eve giren çatlak kızların, babalarından öyle gördükleri için kızlarına dayak atan, yatağında acısını duyan arıza babaların mahallesi.
Ayten Kaya Görgün, uzaktan görenlerin acıyıp belki tekinsiz buldukları bu mahalleyi hiç ajite etmeden, üstelik oldukça mizahi bir üslupla yazmış. Çamaşırları isten, pustan, kömürden kirlenip grileşse de içleri kentsel dönüşüm yüzünden kararmadan mahalleliyle tanışın.