muratbeyim
New member
- Katılım
- 4 Ağu 2007
- Mesajlar
- 354
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Bir arkadaşımım başından geçen olay. Aynen aşağıdaki gibi gelişir.
Pazarlamacılık yapan arkadaş hacı olan il toptancısına malın tümünü bırakmaya onbeş gün sonrada para tahsiline gelir. Satıcı ile alıcı hacı baba ile aralarında o kadar dostluk oluşur ki... Hacı baba düşkün olduğunu itiraf ader karşı cinse ama.
-Ben asla harama uçkur çözmem...diye yöre diliyle her defasında belirtir.arkadaşda 'adam hacı yahu tabiiki harama uçkur çözmek ne demek!'diye düşünür. Alış veriş aylarca devam eder, birgün akşamüstü gelir pazarlamacı hacıbabanın yanına,
-Kal babam der hacı yemeğe gider eğleniriz.
reddetmek olmaz kalır, dükkanı kapatırlar bir ciğercide yemeklerini yerler,akşam epey olmuştur.Hacı baba pazarlamacı olan arkadaşa
-Gel biraz eğlenek. der gazinoya götürür.Bizimki şaşkındır.Ama hacı baba belirtmeden edemez.
-Ben harama uçkur çözmem.. diye.
Gazinoya girer girmez kızlar etrafını kuşatır bunların.'Hacı baba geldiii.. hacı baba geldiii... diye. Arkadaş der:
-Hacı baba bu ne.. hani sen harama uççç.
Hacı baba bizimkinin sözünü keser.
-Evlat. Ben... her .ma uçkur çözmem bunu bil..
askerden yeni dönmüş bir adam evde balkonda karısıyla otururken uyanık imam minareden onlara seslenerek hey hop ne yapıyorsunuz der:adam ne yapıyoruz ki der imam:ya çok ayıp şeyler insan evin içinde yapar der.adam kötü bir sey yaptıgımız yok der.imam:burdan oyle gorunmuyo der istiyosan gelde bak adam mınareye cıkar ve bakar o arad imam karısını üstüne cıkmış tepiniyor.adam he valla doğru söylüyo imam der haklısın imam efendi bi daha olmaz der hahahhahah
Yargıç:
- Altı kadın, sekiz çocuk olmak üzere toplam ondört kişiye tecavüz etmekle suçlanıyorsun. Bir diyeceğin var mı?
Suçlu:
- İnsanları seviyorum, sayın yargıç.
Vaktiyle şehir kapısında dükkanı olan bir terzi vardı. Bu terzi çiviye bir testi asmıştı. Huy bu ya; ne zaman şehirden bir cenaze çıkarılsa, terzi o testiye bir taş atar ve her ay sonunda testideki taşları çıkarıp sayar, böylece o ay kaç kişinin öldüğünü hesaplardı. İşi bitince testiyi bir ay sonra boşaltmak üzere tekrar çivisine asardı.
Aradan bir süre geçti ve tesadüfen terzi ölüverdi. Bir müşteri terzinin dükkanına geldi ama onun ölümünden haberi yoktu. Komşusuna terzinin nerede olduğunu sordu.
Komşusu soğukkanlı cevap verdi:
- Terzi testiye düştü!
Cezaevinde cimo dayı adlı bir mahkum yaşarmış.cimo dayının yemedigi halt işlemedigi şuç yatmadıgı cezaevi kalmamış.sonunda cimo dayının tahliye zamanı gelmiş.her kez çıkarken cimo dayının elini öpmeye baslamış cimo dayı biraz sinirli heybetli bir çıkış yaparak:benim yatagımı sakın toplamayın!içlerinden biri:niye cimo dayı'diye sorar.cimo dayı:'2 güne kadar gelecegim gardaşlar!oradakiler hep beraber:niyee cimo dayı diye sorarlar.oda gardaşlarım 20 yıl önce dışarıda bir namussuz bırakmıştım onuda temizleyip geri dönecegim.aradan 2 gün geçer 3 gün gecer 1hafta gecer cimo dayı yok.1 ay sonra cimo dayı çıkar gelir ve derki:geri verin lan benim yatagımı gavşaklar!herkes şaşkın bir şekilde :cimo dayı hani sen bu adamı temizleyip aramıza gelecektin şimdi yanmı çiziyosun der.cimo dayı heybetli bi şekilde cevap verir:hadi lan dürzüler 20 sene önce dışarıda 1 namussuz vardı şimdi heryer namussuz dolmuş!!!
Afrika yolculuğundan dönen bayan, arkadaşına anlatıyormuş:
- Sorma şekerim... Ormanda gezerken yamyamlar beni yakalamaz mı!
- Deme! Vallahi ölürüm! Sonra ne yaptılar?
- Reislerine götürdüler. Reis bana "Ya kazana girmeyi kabul edersin, ya benimle yatmayı." dedi. Ne yapayım? Ben de çorba olmaktansa yatmayı tercih ettim.
- Kim bilir ne acı çekmişsindir.
- Çekmez olur muyum şekerim. Herifin yatağı öyle rahatsızdı ki
Okuldan bir gözü şiş olarak dönünce, annesi telaşlandı:
- Oğlum ne oldu gözüne? Düştün mü yoksa?
- Hayır düşmedim. Arkadaşım Orhan'la dövüştük. Ben de yarın onun gözünü şişireceğim! Annesi yatıştırmaya çalıştı:
- Sakın ha! Dövüşmek iyi birşey değil. Ben sana yarın pasta çörek vereyim. Arkadaşına da ver, barışın. Güzel güzel oynayın olmaz mı?
- Olur anneciğim, barışırız. Ertesi gün, çocuk öteki gözü de şişmiş olarak döndü.
Annesi merakla sordu:
- Yine ne oldu?
- Arkadaşım yaptı, daha çok pasta, çörek istiyor!
Çocugun biri okuldan gelmiş. Dersini yapmiş, yemeğini yemiş, televizyona bakmış ve sıra uykuya gelmiş.
Annesi bunu yataga yatirmis. CÇocuk:
- Anneciğim uyuyana kadar kitab okuyabilir miyim?
Anne:
- Tamam oku, ama uyuduktan sonra okumak yok.
40 yaşlarındaki kadın kalp krizi nedeniyle hastaneye yatırılmıştı.Kendinden geçmis durumdaydı. Doktorlar kurtarmak için çilgınlar gibi uğraşıyordu..Tam bu sırada Tanrı kadına göründü.
-"Yanına geliyorum Tanrım," diye inledi kadın.
-"Hayır," diye cevap geldi yücelerden,"daha önünde 35 yıl, 2 ay, 8 gün var..."
Kadın nihayet kendine gelmişti. Doktorlar mutluydu. Kadın daha da mutluydu.
Biraz iyileşince kesenin ağzını açtı.
Yüzünü gerdirdi.Liposuction yaptırdı.Göğüserini silikonla dikleşirildi.Kadının ısrarlarına dayanamayan hastane yönetimi bir kuaförün gelip saçlarını platine boyamasına izin vermişti.Artık bomba gibiydi kadın. Kendini çok iyi hissediyordu.
Hayatının kalan bölümünü mutlu bir biçimde geçirmeye hazırdı.Nihayet taburcu oldu.
Dışarıya çıkıp temiz havayı içine çekti.
Taksiye binmek üzere caddenin karşısına geçerken bir ambulans çarptı kadına.
Vahimdi durumu. Derin karanlığa doğru kayarken sordu:
-"Ulu Tanrım, sen her şeyi daha iyi bilirsin, ama hani önümde daha 35 yıl vardı?"
Tanrı'nin cevabı şöyle oldu:
-"Tanıyamadım..."
Yıl 1994 temmuz ayı cumartesi akşamı.. Ben ve kardeşim o akşam yemek yiyorduk ve aniden zil çaldı, kapıyı annem açtı.Kapıda olan kişiler arkadaşlarımdı ve bizi aşağıya çağırıyorlardı saat 10.00'na geliyordu sofradan kalkar kalkmaz aşağıya indik arkadaşlarımızla her gece korkunç hikayeler anlatırdık, (Gece dedim çünkü sabahlara kadar oturur hikayeler anlatır oyun oynardık) her kafadan bir hikaye çıkardı ortaya ama birbirimizi korkutmak için yarış yapardık.O akşam herkez hikayesini anlattıktan sonra oyun oynamaya karar verdik, o zamanlar 11 yaşındaydım ve saklanbaç oynamayı çok seviyordum. Ebe saymaya başladığında herkes yerini almıştı ve bende, tabiki ben o anki olacak olaylardan haberdar değildim, kim bilirdiki şeytanı karşımda göreceğimi neyse konuya geçelim ben yerimde ebenin saymayı bitirmesini bekliyordum ebenin saydığı binanın yan tarafındaydım ebebin sayması bitmediği için sıkıntıya girmiştim o, an arkamı dönmemle dona kalmam bir olmuştu şimdi şeytanla karşıkarşıyaydım o herkesin bildiği gördüğü bir tipten değildi (tabii ki görenler için..) 2 metre boyu,yumruğum kadar iri ve kıpkırmızı gözleri çatal biçiminde uzun asası 2 adet iri buynuzları ve üstünde siyah birşeyi vardı ama ayakları yoktu evet yanlış okumadınız ayakları yoktu adeta uçuyordu o, anda vücudum çözülü vermişti hemen bahçenin ortasındaki kuyunun arkasına saklanmıştım ebe ağladığımı duyunca hemen arkadaşlara haber verdi bu şeytanı yakın arkadaşımda görmüş ve oda çok korkmuştu. (ismini vermeyeceğim.) Ve bu olaylardan sonra her pisliğin yanında cinlerin olduğuna şaitlik ettim. Ertesi sabah şeytanı gördüğüm yere geldik orada bulunan ev bomboştu evin içinde bir el vardı ve sanki el bizi seyrdiyordu önce inanmadık sonrada banyoda gördük ev zemin kattaydı banyonun penceresinden içeri yumurta kartonu attık ve karton geri geldi ve bu olay bi kaç defa gerçekleşti ne zaman oraya gitsek üst kattakilerin kızını yerde baygın buluyorduk ve bu olaydan sonra bişey farkettimki ne zaman korkunç hikayeler anlatsak ozaman kötü şeyler oluyordu ama anlatmayıda seviyorduk. Bu yüzden siz siz olun sakın korkunç şeylerden bahsetmeyin eğer cinlerden bahsedecekseniz kötü varlıklar diye konuşun, bunu sakın unutmayın..
Uzun cabalar sonucunda Alman vatandasligina kabul edilen genc,
babasina surpriz yapmak icin sevinc icinde eve kosmus:
- Babaaa, bak Alman vatandasiyim artik...
Birinci kusak milliyetcilerden olan baba cok sinirlenir:
- Ulan soysuz, hangi yuzle gider de Alman vatandasi olursun, diye
gurlerken oglunun suratina bir de Osmanli tokadi askeder... Kosa kosa geri donen oglan bir yandan da soyle soyleniyormus:
- Su hale bak yaa, Alman vatandasi olali bir saat gecmedi Turklerle basim belaya girdi...
Köye tayin olan cami imamı kadınlara düşkünlüğü ile hemen tanınır. Amacı öncelikle muhtarın şuh karısını becermektir, ama ne yaptıysa bir türlü başaramaz. Sonunda muhtarın karısının da hoşuna gider bu durum yardımcı olur imama, derki:
- Yarın tarlaya gideceğiz sen akşam vakti oralarda ol ben dönüşte traktörün ön koltuklarına torba yüklerim benim bey seni camiye yetişsin diye mutlaka alır sende ön tarafın dolu olduğunu söyleyip remorka binersin köye varana kadar birlikte oluruz.
Bu teklif imamın çok hoşuna gider, akşamüstü tarla civarındadır.
Dönüşte muhtar görür imamı karısının düşündüğü gibi alır remorka 'Hoca adam becerecek değil ya' düşüncesiyle. Ama içine kurt düşer ya becerirse.... ya becerirse diye düşünürken traktörü devirir, lastiklerin altında kalır ayakları. Köylü olayı uzaktan görür koşar yardıma. Muhtarı kurtarırlar acı içinde kıvranan muhtarın birden aklına remorktaki karısı ile imam gelir. Yardıma gelenlere:
- Arkada hatun ile imam efendi vardı ses soluk çıkmıyor bir bakın der. Römorkun arkasına gelen gruba iş üstünde yakalanan imam pişkin pişkin:
- Rabbim korudu.... ya gözüne kulağına filan gitseydi...
Bir zamanlar, birbirine bitişik iki çiftlikte yasayan iki erkek kardeş vardı. Günlerden bir gün bu iki kardeş arasında bir anlaşmazlık baş gösterdi. İki kardeş arasında o zamana değin ilk kez görülen anlaşmazlık, giderek büyüdü ve kardeşler arasında ayrılığa neden oldu. İki kardeş, birbirlerine yalnızca küsmekle kalmadılar, yıllardır ortaklasa kullandıkları tarım makinelerine değin sahip oldukları tüm araç gereçlerini ve mal varlıklarını da ayırdılar. Küçük bir yanlış anlama sonucu başlayan anlaşmazlığı izleyen ayrılık, giderek büyüyen bir uçuruma dönüştü ve en sonunda yerini, karşılıklı kullanılan hoş olmayan sözlere bıraktı.Bunun arkasından da beklenenler oldu ve kardeşler arasında önce şiddetli bir kavga, sonra da ürkütücü bir sessizlik yaşanmaya başladı. Bir sabah, bu iki kardeşten büyüğünün kapısına bir usta geldi. Elinde büyük bir marangoz çantası vardı.
Ev sahibinden geçici bir is istedi:
-Yapılacak ufak tefek bir işiniz varsa, size yardımcı olmak isterim, dedi.
-Elimden hemen her iş gelir. Birkaç gün çalışırım, işi bitiririm.Büyük kardeşin aklına o an bir iş geldi.
-Evet, sana göre bir işim var, dedi ve küçük kardeşinin çiftliğini işaret etti.
-Şu derenin karsısındaki çiftlik, komşumundur. Daha doğrusu, benim küçük kardeşime aittir o çiftlik. Geçen haftaya dek benim çiftliğimle onun çiftliği arasında bir otlak vardı.Sonra
o, buldozeriyle oraya ırmak bendi
yaptı ve simdi aramızda, otlak yerine, çiftliklerimizi birbirinden ayran bir dere var. İş isteyen adam, büyük kardeşin söylediklerini dikkatle dinledikten sonra sordu:
-Benden ne yapmamı istiyorsunuz? dedi.
Büyük kardeş önce kuskusunu, sonra da kararını açıkladı:
-Kardeşim bunu, bana acı vermek için yapmış olabilir,dedi.
-Fakat şimdi ben, onun yaptığından daha büyük bir şey yapacağım. Bunları söyledikten sonra adamı aldı, ahırların olduğu yere götürdü ve duvarın dibinde yığılı duran kütükleri gösterdi:
-Senden, bu kütükleri kullanarak, iki çiftlik arasında üç metre yükseklikte bir çit yapmanı istiyorum , dedi.
-Kaç gün çalışırsan çalış, nasıl yaparsan yap ama bana öyle bir çit yap ki, gözlerim kardeşimin çiftliğini artık görmek zorunda kalmasın.
İş arayan usta, başını salladı:
-Sanırım durumu anladım, efendim, dedi.
-Simdi bana çivilerin, kazma küreğin yerini gösterin ki hemen işime başlayayım.
Büyük kardeş ustaya kazma, küreğin ve çivilerin olduğu yeri gösterdikten sonra, alışveriş yapmak için kasabaya gitti. Usta ise, tüm gün boyunca ölçerek, keserek, çivileyerek sıkı bir biçimde çalışmaya koyuldu. Akşam güneş batarken o işini bitirmiş, çiftlik sahibi büyük kardeş ise alışverişini tamamlamış, kasabadan dönüyordu. Çiftliğe gelir gelmez ustanın yaptıklarına baktı ve şaşkınlıktan gözleri, yuvalarından fırlayacakmış gibi açıldı. Karsısında, yapılmasını istediği çit yoktu ama, derenin bir yakasından öteki yakasına uzanan görkemli bir köprü vardı. Biri kendi çiftliğinin toprağına, öteki küçük kardeşinin çiftliğinin toprağına oturtulmuş sağlam iki ayak üzerinde, yanlarındaki korkuluklarına varıncaya dek tüm ayrıntılarıyla yapılmış ve tam anlamıyla "usta işi" denilecek kusursuzlukta bir köprü uzanıyordu. Büyük kardeş, hala geçmeyen şaşkınlığıyla bu köprüyü seyrederken, karşıdan birinin geldiğini gördü. Dikkatle baktığında gelen kişinin, komşusu, yani küçük kardeşi olduğunu anladı. Kardeşi, kollarını iki yana açmış olarak köprünün karsı ucundan kendisine doğru yürüyordu.
-Benim sana karsı yaptığım bunca haksızlığa ve söylediğim bunca kötü sözlere karşın sen, bu köprüyü yaptırarak ne denli iyi ve ne denli büyük bir insan olduğunu gösterdin, dedi ağabeyine.
-Simdi bir büyüklük daha yap ve sen de kollarını açarak bana gel...
Köprünün iki ucundan ortaya doğru yürüyen kardeşler, köprünün ortasında bir araya geldiler ve özlemle kucaklaştılar. Büyük kardeş bir ara arkasına baktığında, çantasını toplayıp, oradan ayrılmakta olan ustayı gördü.
-Gitme, dur, bekle, diye seslendi, ona.
-Sana yaptıracağım birkaç iş daha var, çiftliğimde...
Usta gülümsedi;
-Ben buradaki işimi tamamladım, gitmem gerek, dedi ve ekledi:
-Yapmam gereken daha çok köprü var. Köprüleri kurabilecek gücünüz hiç eksik olmasın, Köprüleri kurduktan sonra da, yıkılmaması için sık sık bakımını yapın, yani sevdiklerinize zaman ayırın, o köprü yoluyla sık sık gönüllerini ziyaret edin.
Adam elindeki son 500 dolarla kumar oynamaya karar verir ve LasVegas'in yolunu tutar... Ve inanılmaz bir talih; tam 3 milyon dolar kazanır. Hemen otel yönetiminin kendisine tahsis ettiği kral dairesine çıkar ve karısına telefon eder: * "Hayatim, evde misin?" * "Evet kocacığım." * "İyi. Hemen hazırlan o zaman. Çabuk bavulunu hazırla. Kumarhanede tam 3 milyon dolar kazandım." Kadın sevinç dolu bir çığlık atar: * "Ayyyyyyyyyyy harikasın!! Hemen hazırlanıyorum.. Peki ama nereye?? Paris?; Karayipler?; Acapulco?; Guney Amerika?..." Adam cevap verir:"Umurumda değil. Sadece eve döndüğümde çoktan gitmiş ol.
İlkokul 5. sinifta resim dersinde ogretmen "cocuklar
konu serbest, hayvan
resimleri çizin bakayim"dedi. 10 dakika sonra küçük
Ahmet el kaldirdi.Ogretmen
yanina geldi.Resim kagidinin
üzerinde bir sinek duruyordu.Çocugun bu sinekten
sikayetci oldugunu zanneden
ögretmen eliyle sinegi kovaladi ama hayvan hiç hareket
etmedi. Biraz daha
dikkatli bakinca da sinegin gerçek olmadigini
farketti. bu bir sinek resmiydi.
Ögretmen saskinlikla sordu:
-Senmi yaptin oglum bu resmi?
-Evet ögretmenim.
-Peki bir de at resmi yap bakayim. Küçük Ahmet öyle
bir at resmi çizdi ki, at,
sanki kagittan firlayip çikacak.O kadar canli. Sasiran
ögretmen: -Yavrum beni
hemen babana götür.Sen müthis bir yeteneksin. Burada
harcanmaman
gerekir.Derhal güzel sanatlara transfer olman lazim.
Babanla konusmaliyim, dedi.
Son dersten sonra Ahmetle beraber yola koyuldular. Dar
bir patikadan bir
gecekonduya geldiler.Içerde, yatakta, dizlerini
karnina çekmis, üzerinde yorgani
bir adam yatiyordu.ögretmen konusmaya basladi: -Geçmis
olsun efendim.
-Tesekkürler.
-Ben oglunuzun...
-Allah kahretsin oglumu.
-Aman böyle söylemeyin, yaptigi resimler...
-Onun yaptigi resimler yerin dibine batsin.
-Ama beyefendi böyle yetenekli bir cocugun...
-Yetenegine baslatmayin simdi.
-Peki ne oldu, niçin böyle kizginsiniz oglunuza?
-Neden olacak, dün gece eve biraz çakirkeyif geldim.Bu
essoglu sobanin üzerine
çiplak kadin resmi çiziktirmis.
Adamın biri sinemaya gitmiş. Gişeden bilet almış ve içeri girmiş. Çıkmış, tekrar almış, içeri girmiş, biraz sonra tekrar çıkmış ve bilet almak gişeye gelmiş.
Gişedeki adam dayanamayıp sonunda sormuş :
- Bu kaçıncı biletiniz beyefendi?
Adam cevap vermiş :
- İçerde bir deli var biletimi durmadan yırtıyor!..
Bir çocuk babasına sormuş:
-Baba! İnsanları yapmadığı bir şey için suçlamak dorumu. Babası:
-Elbette hayır! Demiş. Çocuk kararlı bir şekilde şunu demiş:
-İyi o zaman ben ödevimi yapmadım
Bir avcı ormanda bir oduncuya rastlayıp sordu:
- Arslanın ayak izini gösterebilir misin bana? Avlayacağım da.
- Buralarda bir arslan gördüm. Çabuk ol, yetişirsin ona.
Zavallı avcının rengi uçtu yüzünden; titremeye başladı:
- Ben arslanın ayak izini sordum ; arslanı değil!
Horasanlı biri kervanda eşeğini kaybedince, başka bir eşek bulup yükünü yükledi. Ama asıl sahibi çıkıp eşeği yularından tuttu ve Horasanlının yükünü yere attı. Horasanlı eşeğin sahibiyle kavgaya tutuştu. Etraftan yetişenler Horasanlıya sordular:
- Senin eşek erkek miydi dişi miydi?
- Erkekti.
- Baksana bu eşek dişi!
- Canım erkek dedikse, o kadar da erkek değildi!
Modern bir hapishaneyi gezen gazeteci çığlıkların geldiği bir odanın önünde durdu:
"Bu çığlık da ne?"
Hapishane yetkilisi:
"Burası elektrikli sandalye odası. Bir zenciyi idam ediyoruz."
-Peki niye çığlık atıyor
-Eletrikler kesildi de mumla idare ediyoruz.
Pazarlamacılık yapan arkadaş hacı olan il toptancısına malın tümünü bırakmaya onbeş gün sonrada para tahsiline gelir. Satıcı ile alıcı hacı baba ile aralarında o kadar dostluk oluşur ki... Hacı baba düşkün olduğunu itiraf ader karşı cinse ama.
-Ben asla harama uçkur çözmem...diye yöre diliyle her defasında belirtir.arkadaşda 'adam hacı yahu tabiiki harama uçkur çözmek ne demek!'diye düşünür. Alış veriş aylarca devam eder, birgün akşamüstü gelir pazarlamacı hacıbabanın yanına,
-Kal babam der hacı yemeğe gider eğleniriz.
reddetmek olmaz kalır, dükkanı kapatırlar bir ciğercide yemeklerini yerler,akşam epey olmuştur.Hacı baba pazarlamacı olan arkadaşa
-Gel biraz eğlenek. der gazinoya götürür.Bizimki şaşkındır.Ama hacı baba belirtmeden edemez.
-Ben harama uçkur çözmem.. diye.
Gazinoya girer girmez kızlar etrafını kuşatır bunların.'Hacı baba geldiii.. hacı baba geldiii... diye. Arkadaş der:
-Hacı baba bu ne.. hani sen harama uççç.
Hacı baba bizimkinin sözünü keser.
-Evlat. Ben... her .ma uçkur çözmem bunu bil..
askerden yeni dönmüş bir adam evde balkonda karısıyla otururken uyanık imam minareden onlara seslenerek hey hop ne yapıyorsunuz der:adam ne yapıyoruz ki der imam:ya çok ayıp şeyler insan evin içinde yapar der.adam kötü bir sey yaptıgımız yok der.imam:burdan oyle gorunmuyo der istiyosan gelde bak adam mınareye cıkar ve bakar o arad imam karısını üstüne cıkmış tepiniyor.adam he valla doğru söylüyo imam der haklısın imam efendi bi daha olmaz der hahahhahah
Yargıç:
- Altı kadın, sekiz çocuk olmak üzere toplam ondört kişiye tecavüz etmekle suçlanıyorsun. Bir diyeceğin var mı?
Suçlu:
- İnsanları seviyorum, sayın yargıç.
Vaktiyle şehir kapısında dükkanı olan bir terzi vardı. Bu terzi çiviye bir testi asmıştı. Huy bu ya; ne zaman şehirden bir cenaze çıkarılsa, terzi o testiye bir taş atar ve her ay sonunda testideki taşları çıkarıp sayar, böylece o ay kaç kişinin öldüğünü hesaplardı. İşi bitince testiyi bir ay sonra boşaltmak üzere tekrar çivisine asardı.
Aradan bir süre geçti ve tesadüfen terzi ölüverdi. Bir müşteri terzinin dükkanına geldi ama onun ölümünden haberi yoktu. Komşusuna terzinin nerede olduğunu sordu.
Komşusu soğukkanlı cevap verdi:
- Terzi testiye düştü!
Cezaevinde cimo dayı adlı bir mahkum yaşarmış.cimo dayının yemedigi halt işlemedigi şuç yatmadıgı cezaevi kalmamış.sonunda cimo dayının tahliye zamanı gelmiş.her kez çıkarken cimo dayının elini öpmeye baslamış cimo dayı biraz sinirli heybetli bir çıkış yaparak:benim yatagımı sakın toplamayın!içlerinden biri:niye cimo dayı'diye sorar.cimo dayı:'2 güne kadar gelecegim gardaşlar!oradakiler hep beraber:niyee cimo dayı diye sorarlar.oda gardaşlarım 20 yıl önce dışarıda bir namussuz bırakmıştım onuda temizleyip geri dönecegim.aradan 2 gün geçer 3 gün gecer 1hafta gecer cimo dayı yok.1 ay sonra cimo dayı çıkar gelir ve derki:geri verin lan benim yatagımı gavşaklar!herkes şaşkın bir şekilde :cimo dayı hani sen bu adamı temizleyip aramıza gelecektin şimdi yanmı çiziyosun der.cimo dayı heybetli bi şekilde cevap verir:hadi lan dürzüler 20 sene önce dışarıda 1 namussuz vardı şimdi heryer namussuz dolmuş!!!
Afrika yolculuğundan dönen bayan, arkadaşına anlatıyormuş:
- Sorma şekerim... Ormanda gezerken yamyamlar beni yakalamaz mı!
- Deme! Vallahi ölürüm! Sonra ne yaptılar?
- Reislerine götürdüler. Reis bana "Ya kazana girmeyi kabul edersin, ya benimle yatmayı." dedi. Ne yapayım? Ben de çorba olmaktansa yatmayı tercih ettim.
- Kim bilir ne acı çekmişsindir.
- Çekmez olur muyum şekerim. Herifin yatağı öyle rahatsızdı ki
Okuldan bir gözü şiş olarak dönünce, annesi telaşlandı:
- Oğlum ne oldu gözüne? Düştün mü yoksa?
- Hayır düşmedim. Arkadaşım Orhan'la dövüştük. Ben de yarın onun gözünü şişireceğim! Annesi yatıştırmaya çalıştı:
- Sakın ha! Dövüşmek iyi birşey değil. Ben sana yarın pasta çörek vereyim. Arkadaşına da ver, barışın. Güzel güzel oynayın olmaz mı?
- Olur anneciğim, barışırız. Ertesi gün, çocuk öteki gözü de şişmiş olarak döndü.
Annesi merakla sordu:
- Yine ne oldu?
- Arkadaşım yaptı, daha çok pasta, çörek istiyor!
Çocugun biri okuldan gelmiş. Dersini yapmiş, yemeğini yemiş, televizyona bakmış ve sıra uykuya gelmiş.
Annesi bunu yataga yatirmis. CÇocuk:
- Anneciğim uyuyana kadar kitab okuyabilir miyim?
Anne:
- Tamam oku, ama uyuduktan sonra okumak yok.
40 yaşlarındaki kadın kalp krizi nedeniyle hastaneye yatırılmıştı.Kendinden geçmis durumdaydı. Doktorlar kurtarmak için çilgınlar gibi uğraşıyordu..Tam bu sırada Tanrı kadına göründü.
-"Yanına geliyorum Tanrım," diye inledi kadın.
-"Hayır," diye cevap geldi yücelerden,"daha önünde 35 yıl, 2 ay, 8 gün var..."
Kadın nihayet kendine gelmişti. Doktorlar mutluydu. Kadın daha da mutluydu.
Biraz iyileşince kesenin ağzını açtı.
Yüzünü gerdirdi.Liposuction yaptırdı.Göğüserini silikonla dikleşirildi.Kadının ısrarlarına dayanamayan hastane yönetimi bir kuaförün gelip saçlarını platine boyamasına izin vermişti.Artık bomba gibiydi kadın. Kendini çok iyi hissediyordu.
Hayatının kalan bölümünü mutlu bir biçimde geçirmeye hazırdı.Nihayet taburcu oldu.
Dışarıya çıkıp temiz havayı içine çekti.
Taksiye binmek üzere caddenin karşısına geçerken bir ambulans çarptı kadına.
Vahimdi durumu. Derin karanlığa doğru kayarken sordu:
-"Ulu Tanrım, sen her şeyi daha iyi bilirsin, ama hani önümde daha 35 yıl vardı?"
Tanrı'nin cevabı şöyle oldu:
-"Tanıyamadım..."
Yıl 1994 temmuz ayı cumartesi akşamı.. Ben ve kardeşim o akşam yemek yiyorduk ve aniden zil çaldı, kapıyı annem açtı.Kapıda olan kişiler arkadaşlarımdı ve bizi aşağıya çağırıyorlardı saat 10.00'na geliyordu sofradan kalkar kalkmaz aşağıya indik arkadaşlarımızla her gece korkunç hikayeler anlatırdık, (Gece dedim çünkü sabahlara kadar oturur hikayeler anlatır oyun oynardık) her kafadan bir hikaye çıkardı ortaya ama birbirimizi korkutmak için yarış yapardık.O akşam herkez hikayesini anlattıktan sonra oyun oynamaya karar verdik, o zamanlar 11 yaşındaydım ve saklanbaç oynamayı çok seviyordum. Ebe saymaya başladığında herkes yerini almıştı ve bende, tabiki ben o anki olacak olaylardan haberdar değildim, kim bilirdiki şeytanı karşımda göreceğimi neyse konuya geçelim ben yerimde ebenin saymayı bitirmesini bekliyordum ebenin saydığı binanın yan tarafındaydım ebebin sayması bitmediği için sıkıntıya girmiştim o, an arkamı dönmemle dona kalmam bir olmuştu şimdi şeytanla karşıkarşıyaydım o herkesin bildiği gördüğü bir tipten değildi (tabii ki görenler için..) 2 metre boyu,yumruğum kadar iri ve kıpkırmızı gözleri çatal biçiminde uzun asası 2 adet iri buynuzları ve üstünde siyah birşeyi vardı ama ayakları yoktu evet yanlış okumadınız ayakları yoktu adeta uçuyordu o, anda vücudum çözülü vermişti hemen bahçenin ortasındaki kuyunun arkasına saklanmıştım ebe ağladığımı duyunca hemen arkadaşlara haber verdi bu şeytanı yakın arkadaşımda görmüş ve oda çok korkmuştu. (ismini vermeyeceğim.) Ve bu olaylardan sonra her pisliğin yanında cinlerin olduğuna şaitlik ettim. Ertesi sabah şeytanı gördüğüm yere geldik orada bulunan ev bomboştu evin içinde bir el vardı ve sanki el bizi seyrdiyordu önce inanmadık sonrada banyoda gördük ev zemin kattaydı banyonun penceresinden içeri yumurta kartonu attık ve karton geri geldi ve bu olay bi kaç defa gerçekleşti ne zaman oraya gitsek üst kattakilerin kızını yerde baygın buluyorduk ve bu olaydan sonra bişey farkettimki ne zaman korkunç hikayeler anlatsak ozaman kötü şeyler oluyordu ama anlatmayıda seviyorduk. Bu yüzden siz siz olun sakın korkunç şeylerden bahsetmeyin eğer cinlerden bahsedecekseniz kötü varlıklar diye konuşun, bunu sakın unutmayın..
Uzun cabalar sonucunda Alman vatandasligina kabul edilen genc,
babasina surpriz yapmak icin sevinc icinde eve kosmus:
- Babaaa, bak Alman vatandasiyim artik...
Birinci kusak milliyetcilerden olan baba cok sinirlenir:
- Ulan soysuz, hangi yuzle gider de Alman vatandasi olursun, diye
gurlerken oglunun suratina bir de Osmanli tokadi askeder... Kosa kosa geri donen oglan bir yandan da soyle soyleniyormus:
- Su hale bak yaa, Alman vatandasi olali bir saat gecmedi Turklerle basim belaya girdi...
Köye tayin olan cami imamı kadınlara düşkünlüğü ile hemen tanınır. Amacı öncelikle muhtarın şuh karısını becermektir, ama ne yaptıysa bir türlü başaramaz. Sonunda muhtarın karısının da hoşuna gider bu durum yardımcı olur imama, derki:
- Yarın tarlaya gideceğiz sen akşam vakti oralarda ol ben dönüşte traktörün ön koltuklarına torba yüklerim benim bey seni camiye yetişsin diye mutlaka alır sende ön tarafın dolu olduğunu söyleyip remorka binersin köye varana kadar birlikte oluruz.
Bu teklif imamın çok hoşuna gider, akşamüstü tarla civarındadır.
Dönüşte muhtar görür imamı karısının düşündüğü gibi alır remorka 'Hoca adam becerecek değil ya' düşüncesiyle. Ama içine kurt düşer ya becerirse.... ya becerirse diye düşünürken traktörü devirir, lastiklerin altında kalır ayakları. Köylü olayı uzaktan görür koşar yardıma. Muhtarı kurtarırlar acı içinde kıvranan muhtarın birden aklına remorktaki karısı ile imam gelir. Yardıma gelenlere:
- Arkada hatun ile imam efendi vardı ses soluk çıkmıyor bir bakın der. Römorkun arkasına gelen gruba iş üstünde yakalanan imam pişkin pişkin:
- Rabbim korudu.... ya gözüne kulağına filan gitseydi...
Bir zamanlar, birbirine bitişik iki çiftlikte yasayan iki erkek kardeş vardı. Günlerden bir gün bu iki kardeş arasında bir anlaşmazlık baş gösterdi. İki kardeş arasında o zamana değin ilk kez görülen anlaşmazlık, giderek büyüdü ve kardeşler arasında ayrılığa neden oldu. İki kardeş, birbirlerine yalnızca küsmekle kalmadılar, yıllardır ortaklasa kullandıkları tarım makinelerine değin sahip oldukları tüm araç gereçlerini ve mal varlıklarını da ayırdılar. Küçük bir yanlış anlama sonucu başlayan anlaşmazlığı izleyen ayrılık, giderek büyüyen bir uçuruma dönüştü ve en sonunda yerini, karşılıklı kullanılan hoş olmayan sözlere bıraktı.Bunun arkasından da beklenenler oldu ve kardeşler arasında önce şiddetli bir kavga, sonra da ürkütücü bir sessizlik yaşanmaya başladı. Bir sabah, bu iki kardeşten büyüğünün kapısına bir usta geldi. Elinde büyük bir marangoz çantası vardı.
Ev sahibinden geçici bir is istedi:
-Yapılacak ufak tefek bir işiniz varsa, size yardımcı olmak isterim, dedi.
-Elimden hemen her iş gelir. Birkaç gün çalışırım, işi bitiririm.Büyük kardeşin aklına o an bir iş geldi.
-Evet, sana göre bir işim var, dedi ve küçük kardeşinin çiftliğini işaret etti.
-Şu derenin karsısındaki çiftlik, komşumundur. Daha doğrusu, benim küçük kardeşime aittir o çiftlik. Geçen haftaya dek benim çiftliğimle onun çiftliği arasında bir otlak vardı.Sonra
o, buldozeriyle oraya ırmak bendi
yaptı ve simdi aramızda, otlak yerine, çiftliklerimizi birbirinden ayran bir dere var. İş isteyen adam, büyük kardeşin söylediklerini dikkatle dinledikten sonra sordu:
-Benden ne yapmamı istiyorsunuz? dedi.
Büyük kardeş önce kuskusunu, sonra da kararını açıkladı:
-Kardeşim bunu, bana acı vermek için yapmış olabilir,dedi.
-Fakat şimdi ben, onun yaptığından daha büyük bir şey yapacağım. Bunları söyledikten sonra adamı aldı, ahırların olduğu yere götürdü ve duvarın dibinde yığılı duran kütükleri gösterdi:
-Senden, bu kütükleri kullanarak, iki çiftlik arasında üç metre yükseklikte bir çit yapmanı istiyorum , dedi.
-Kaç gün çalışırsan çalış, nasıl yaparsan yap ama bana öyle bir çit yap ki, gözlerim kardeşimin çiftliğini artık görmek zorunda kalmasın.
İş arayan usta, başını salladı:
-Sanırım durumu anladım, efendim, dedi.
-Simdi bana çivilerin, kazma küreğin yerini gösterin ki hemen işime başlayayım.
Büyük kardeş ustaya kazma, küreğin ve çivilerin olduğu yeri gösterdikten sonra, alışveriş yapmak için kasabaya gitti. Usta ise, tüm gün boyunca ölçerek, keserek, çivileyerek sıkı bir biçimde çalışmaya koyuldu. Akşam güneş batarken o işini bitirmiş, çiftlik sahibi büyük kardeş ise alışverişini tamamlamış, kasabadan dönüyordu. Çiftliğe gelir gelmez ustanın yaptıklarına baktı ve şaşkınlıktan gözleri, yuvalarından fırlayacakmış gibi açıldı. Karsısında, yapılmasını istediği çit yoktu ama, derenin bir yakasından öteki yakasına uzanan görkemli bir köprü vardı. Biri kendi çiftliğinin toprağına, öteki küçük kardeşinin çiftliğinin toprağına oturtulmuş sağlam iki ayak üzerinde, yanlarındaki korkuluklarına varıncaya dek tüm ayrıntılarıyla yapılmış ve tam anlamıyla "usta işi" denilecek kusursuzlukta bir köprü uzanıyordu. Büyük kardeş, hala geçmeyen şaşkınlığıyla bu köprüyü seyrederken, karşıdan birinin geldiğini gördü. Dikkatle baktığında gelen kişinin, komşusu, yani küçük kardeşi olduğunu anladı. Kardeşi, kollarını iki yana açmış olarak köprünün karsı ucundan kendisine doğru yürüyordu.
-Benim sana karsı yaptığım bunca haksızlığa ve söylediğim bunca kötü sözlere karşın sen, bu köprüyü yaptırarak ne denli iyi ve ne denli büyük bir insan olduğunu gösterdin, dedi ağabeyine.
-Simdi bir büyüklük daha yap ve sen de kollarını açarak bana gel...
Köprünün iki ucundan ortaya doğru yürüyen kardeşler, köprünün ortasında bir araya geldiler ve özlemle kucaklaştılar. Büyük kardeş bir ara arkasına baktığında, çantasını toplayıp, oradan ayrılmakta olan ustayı gördü.
-Gitme, dur, bekle, diye seslendi, ona.
-Sana yaptıracağım birkaç iş daha var, çiftliğimde...
Usta gülümsedi;
-Ben buradaki işimi tamamladım, gitmem gerek, dedi ve ekledi:
-Yapmam gereken daha çok köprü var. Köprüleri kurabilecek gücünüz hiç eksik olmasın, Köprüleri kurduktan sonra da, yıkılmaması için sık sık bakımını yapın, yani sevdiklerinize zaman ayırın, o köprü yoluyla sık sık gönüllerini ziyaret edin.
Adam elindeki son 500 dolarla kumar oynamaya karar verir ve LasVegas'in yolunu tutar... Ve inanılmaz bir talih; tam 3 milyon dolar kazanır. Hemen otel yönetiminin kendisine tahsis ettiği kral dairesine çıkar ve karısına telefon eder: * "Hayatim, evde misin?" * "Evet kocacığım." * "İyi. Hemen hazırlan o zaman. Çabuk bavulunu hazırla. Kumarhanede tam 3 milyon dolar kazandım." Kadın sevinç dolu bir çığlık atar: * "Ayyyyyyyyyyy harikasın!! Hemen hazırlanıyorum.. Peki ama nereye?? Paris?; Karayipler?; Acapulco?; Guney Amerika?..." Adam cevap verir:"Umurumda değil. Sadece eve döndüğümde çoktan gitmiş ol.
İlkokul 5. sinifta resim dersinde ogretmen "cocuklar
konu serbest, hayvan
resimleri çizin bakayim"dedi. 10 dakika sonra küçük
Ahmet el kaldirdi.Ogretmen
yanina geldi.Resim kagidinin
üzerinde bir sinek duruyordu.Çocugun bu sinekten
sikayetci oldugunu zanneden
ögretmen eliyle sinegi kovaladi ama hayvan hiç hareket
etmedi. Biraz daha
dikkatli bakinca da sinegin gerçek olmadigini
farketti. bu bir sinek resmiydi.
Ögretmen saskinlikla sordu:
-Senmi yaptin oglum bu resmi?
-Evet ögretmenim.
-Peki bir de at resmi yap bakayim. Küçük Ahmet öyle
bir at resmi çizdi ki, at,
sanki kagittan firlayip çikacak.O kadar canli. Sasiran
ögretmen: -Yavrum beni
hemen babana götür.Sen müthis bir yeteneksin. Burada
harcanmaman
gerekir.Derhal güzel sanatlara transfer olman lazim.
Babanla konusmaliyim, dedi.
Son dersten sonra Ahmetle beraber yola koyuldular. Dar
bir patikadan bir
gecekonduya geldiler.Içerde, yatakta, dizlerini
karnina çekmis, üzerinde yorgani
bir adam yatiyordu.ögretmen konusmaya basladi: -Geçmis
olsun efendim.
-Tesekkürler.
-Ben oglunuzun...
-Allah kahretsin oglumu.
-Aman böyle söylemeyin, yaptigi resimler...
-Onun yaptigi resimler yerin dibine batsin.
-Ama beyefendi böyle yetenekli bir cocugun...
-Yetenegine baslatmayin simdi.
-Peki ne oldu, niçin böyle kizginsiniz oglunuza?
-Neden olacak, dün gece eve biraz çakirkeyif geldim.Bu
essoglu sobanin üzerine
çiplak kadin resmi çiziktirmis.
Adamın biri sinemaya gitmiş. Gişeden bilet almış ve içeri girmiş. Çıkmış, tekrar almış, içeri girmiş, biraz sonra tekrar çıkmış ve bilet almak gişeye gelmiş.
Gişedeki adam dayanamayıp sonunda sormuş :
- Bu kaçıncı biletiniz beyefendi?
Adam cevap vermiş :
- İçerde bir deli var biletimi durmadan yırtıyor!..
Bir çocuk babasına sormuş:
-Baba! İnsanları yapmadığı bir şey için suçlamak dorumu. Babası:
-Elbette hayır! Demiş. Çocuk kararlı bir şekilde şunu demiş:
-İyi o zaman ben ödevimi yapmadım
Bir avcı ormanda bir oduncuya rastlayıp sordu:
- Arslanın ayak izini gösterebilir misin bana? Avlayacağım da.
- Buralarda bir arslan gördüm. Çabuk ol, yetişirsin ona.
Zavallı avcının rengi uçtu yüzünden; titremeye başladı:
- Ben arslanın ayak izini sordum ; arslanı değil!
Horasanlı biri kervanda eşeğini kaybedince, başka bir eşek bulup yükünü yükledi. Ama asıl sahibi çıkıp eşeği yularından tuttu ve Horasanlının yükünü yere attı. Horasanlı eşeğin sahibiyle kavgaya tutuştu. Etraftan yetişenler Horasanlıya sordular:
- Senin eşek erkek miydi dişi miydi?
- Erkekti.
- Baksana bu eşek dişi!
- Canım erkek dedikse, o kadar da erkek değildi!
Modern bir hapishaneyi gezen gazeteci çığlıkların geldiği bir odanın önünde durdu:
"Bu çığlık da ne?"
Hapishane yetkilisi:
"Burası elektrikli sandalye odası. Bir zenciyi idam ediyoruz."
-Peki niye çığlık atıyor
-Eletrikler kesildi de mumla idare ediyoruz.