Assassin’s Creed: Revelations İncelemesi[İnceleme]

W.PiTToN

W.C.ConsuAllen
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
19,043
Reaction score
0
Puanları
0
Assassins-Creed-Revelations-475x356.jpg

Ubisoft, Assassin’s Creed ile bize muhteşem bir seri kazandırırken aynı zamanda önemli şehirlerin yüzyıllar önceki hallerini ekranlarımıza taşıyarak gözlerimizin pasını siliyordu. İlk oyunda Orta Doğu’da, serinin ikinci oyunlarında ise İtalya’da gezmiş ve özellikle Roma’nın tarihi günlerine tanıklık etmiştik. Brotherhood daha çıkmadan devam oyununu duyurmuştu yapımcılar ve detaylar yavaş yavaş ortaya dökülünce, dünyada en fazla biz heyecanlanmıştık. Ezio İstanbul’a geliyordu, olması gereken buydu, Roma’dan sonra ancak Kostantiniyye keserdi bünyeleri.
Merak ettiğimiz hangi dönemde geçeceğiydi hikayenin; kısa zamanda açığa çıktı o da. 1500’lü yıllarda Ezio’nun bugüne göre orta yaşlı, o günlere göre yaşlanmış haliyle oynayacaktık. Her yıl çıkarılan AC’den sıkılma aşamasına kadar gelen ben, Ubisoft’un bu sürpriziyle gafil avlandım. Lakin Ubisoft bir konuda bizi şaşırtmadı; önce konsollara çıkardı yapımı ve biz PC oyuncuları yine üvey evlat muamelesine maruz kalıp beklemeye koyulduk. Beklenen an geldi de çoktan geçti, oyunun etkisinden yeni kurtulan ben, ancak incelemeyi yazıyorum.
Elimizde büyüdü kerata

Ezio Auditore da Firenze… doğduğu ana şahitlik ettiğimiz, zengin ailenin şımarık çocuğu. Hayatı bir film şeridi gibi bizim gözümüzün önünden geçti, o şımarık genç ailesinin intikamı için mücadele eden bir savaşçı oldu, amacına ulaşmak için etrafında insanları toplayan bir lider oldu ve en sonunda görmüş geçirmiş bir usta, suikastçıların yol göstericisi görevini üstlendi. Onun bu yaşlanmış hali, ‘spoiler’ olacak ama söylemeden edemeyeceğim, Altair’in yaşlanmış hali kadar üzmedi ancak yine de duygulanıyor insan birlikte yol aldığı karakterin yaşlanmasına, tıpkı hayatınızda sevdiklerinize karşı hissettiğiniz gibi.

Altair’in kendi kütüphanesine kilitlediği nesneye ulaşmak için, anahtarların izini sürüyor Ezio ve yolu o zamanki adıyla Kostantiniyye’ye düşüyor. Yıl 1511, Osmanlı Devleti’nin başında Fatih’in oğlu, Yavuz Selim’in babası ve Kanuni’nin dedesi II.Bayezid bulunuyor. İstanbul’da bizi karşılayan Yusuf Tazim şehrin ve devletin durumunu anlatıyor; Bizans varisleri ve tapınakçılar hem suikastçılarla, hem de Osmanlı askerleriyle savaş halinde. Ayrıca tarihe az çok meraklı iseniz, biliyorsunuz ki Bayezid’in son dönemleri ve tahta yeni biri geçecektir.
Yeniçeriler ve bazı devlet büyüklerinin Yavuz Selim’i tahta uygun görmesine rağmen padişah, oğlu Ahmed ile daha yakındır. Haliyle şehirde dedikodular yayılmaya başlamış, kimin tahta geçeceği tartışma konusu olmuştur. Ve elbette henüz 17 yaşında olan Şehzade Süleyman da oyunda yerini almış, babası ve amcası arasındaki mücadeleden uzak durmaya özen gösterirken Ezio’nun hikayesine ortak oluyor.

Ezio’nun İstanbul’daki maceralarını sürdürürken, ara ara Altair’in de serüvenine ortak oluyoruz. İlk oyunun sonunda Altair, Rashid ad-Din Sinan’ı yani Al Muallim’i öldürüyordu. Sonrasını ise hayal gücümüze bırakmıştık, ancak Assassin’s Creed: Revelations’ta tüm parçalar bir araya geliyor geçmişle ilgili. Altair’le oynayacağınız bölümler çok az, ancak bana göre oyunun en sağlam yerleri. Hatta şöyle söyleyeyim; Revelations’ı bambaşka bir oyun yapıyor bu ‘geçmişe dönüş’ler.
Bu arada Ezio’nun 52 yaşında olması, eskiden yapabildiği hareketleri artık yapamayacağı anlamına gelmiyor. Hatta çok daha fazlasını yapıyor kendisi, ki daha sonra değineceğim yeniliklere. Yine düz duvarlara tırmanabiliyor, çatıdan çatıya atlayabiliyor, yüksek yerlerden aşağıdaki düşmanının tepesine binebiliyor. Brotherhood’la gelen ‘kardeşlik’ sisteminden de faydalanabiliyor, zor durumlarda yada elini kana bulaştırmak istemediği durumlarda emrindeki suikastçıları çağırıyor, karargahta her birini farklı farklı bölgelere ve görevlere gönderiyor. Tıpkı bir önceki oyunda olduğu gibi bu görevler suikastçılarınızın daha güçlü ve tecrübeli olmasını sağlıyor.

Serinin esas adamı Desmond hep geri plandaydı bu zamana kadar, Revelations’ta çok daha az iş düşüyor kendisine. Önceki oyunlarda olduğu gibi onu kontrol ederek geçtiğimiz görevler senaryoya gömülü değil, ayrı bir şekilde yer alıyor. Ve bu görevler FPS bakış açısıyla oynanıyor, tamamen bulmaca çözmeye dayalı.
Bir zamanlar teknoloji Osmanlı’dan sorulurdu

Normalde bu tür şeyler olay olurdu ülkemizde, ancak Revelations hakkında pek bir habere rastlamadım; ‘Osmanlı askerlerini öldürmeye teşvik eden oyun’ şeklinde. Yusuf Tazim, daha ilk dakikalarda uyarıyor Ezio’yu, İstanbul’un tehlikeli bir yer olduğu konusunda. Tapınakçılar asıl düşmanlarımız, ancak Osmanlı askerleri de ters bir hareketimizde gırtlağımıza sarılıyorlar. Aksi durumlarda oluyor, tapınakçılar sizi köşeye kıstırdıkları zamanlarda civardan geçen Osmanlı askerleri hemen yardıma koşuyorlar, düşmanımın düşmanı dostumdur diyerekten.

Ezio yaşlı haliyle bile düşmanların üstesinden gelebiliyor, ne de olsa büyük usta kendisi. Yakın mücadelelerde düşmanların yine kilitlendiği zamanlar oluyor, teker teker saldırıyorlar, hatta gereğinden fazla bekledikleri dahi oluyor. Dövüş sahneleri ve son vuruşlar, yine güzel animasyonlarla süslenmiş. Yeniçerilerin çok çok güçlü olduğunu söylemeliyim, hatta tüm Assassin’s Creed oyunlarındaki en güçlü askerler kesinlikle. Ne vurabiliyorsunuz, ne de yakalayabiliyorsunuz, ben genelde yardım çağırıyorum bu gibi durumlarda.
Tabi İstanbul tehlikelerle dolu olduğu kadar, güzellikleriyle de meşhur bir şehir. Ubisoft’un şehir tasarımları konusunda ne kadar mükemmel bir ekiple çalıştığını anladık geçtiğimiz oyunlarla. Roma, Kudüs, Venedik gibi incileri dönemin atmosferiyle birlikte mükemmel sunmuşlardı. Bu nedenle hiçbir şüphem yoktu harita konusunda, haklıymışım da. Şehir dört bölgeden oluşuyor; Kostantin, Galata, Beyazıt ve ‘Imperial’.

Imperial bölgesinde Ayasofya civarında gezerken, daha sonra Galata Kulesi’nin tepesine çıkmak, oradan genelde fakirlerin yaşadığı, derme çatma evlerin bulunduğu Kostantin bölgesine uğramak ve soluğu ordunun karargahlarının ve cephanelerin bulunduğu Beyazıt’ta almak, hikayeyi ilerletmek kadar keyif veriyor insana. Görevlerden ötürü yolunuz ayrıca Kapalı Çarşı’ya da düşecek, gitmişken esnafın durumuna bir bakarsınız.
Osmanlı halkının yabancı dile olan düşkünlüğü beni şaşırttı bu arada, kendileri genel olarak İngilizce konuşuyor. Tıpkı İtalya’da geçen konuşmalarda arada İtalyanca kelimelerin de kullanılması gibi bizimkiler de araya bir iki Türkçe kelime serpiştiriyor. Ancak yabancı aktörlerin ağzından çıktığı epey belli oluyor. İşin ilginç yanı; sıradan vatandaşların konuşmalarına denk geldiğinizde göreceksiniz, onların seslendirmelerini bizden birileri üstlenmiş, zaten Credits ekranında da görülüyor onlar.

Osmanlı’nın dönemin en gelişmiş devletlerinden biri olduğunu Yusuf Tazim gösteriyor çok güzel bir şekilde. Bu esnada oyundaki yenilikleri de görmüş oluyoruz elbette. Öncelikle ‘Hook Blade’ten bahsedeyim; bu zerzevat sayesinde çatılarda yada yollarda koşmaktan bıktığınız an iplere asılarak hızlıca istediğiniz yere ulaşabilirsiniz. Bunu yaparken aşağıda sizi rahatsız etmek için fırsat kollayan askerlere de saldırabilirsiniz. Ayrıca düşmanlarınızdan kaçarken, önünüzü kesenler olduğu zaman bu alet yardımıyla hemen üstlerinden atlayıveriyor Ezio. Ve duvarlara tırmanırken de büyük kolaylık sağlıyor ‘Hook Blade’.
Ezio, suikastçılığın yanında ek meslek ediniyor AC: Revelations’ta. Bomba mühendisi oluyor diyebiliriz, oyunda bulunan onlarca çeşit malzeme yardımıyla, birçok farklı bomba üretebiliyoruz. Tabi bombaya kattığınız malzemelere göre etkileri de değişiyor, kimisi uzak mesafelere de zarar verirken, kimisi yakındaki canlıları ve nesneleri toz haline getiriyor. Hatta şehrin dört bir yanında bomba hazırlamanız için tezgahlar bulunuyor.

Brotherhood’tan hatırlayacağınız Den sistemi burada da bulunuyor, yanında ek olarak ‘Den Defence’ sistemi de bulunuyor. Yine tapınakçıların elindeki bölgeleri alıp, oradaki dükkanları hizmete sunarak ek gelir elde edebiliyor Ezio. Ama düşmanlarımız artık boş durmuyor ve bizim karargahımıza saldırıyorlar. Bu noktada Ezio’nun artık bir usta olduğunu daha iyi anlıyoruz, kendisi sadece stratejik anlamda müdahale ediyor savaşa. Tapınakçıların dalga dalga gelen ataklarına karşı, çatılara okçu, tüfekli asker yerleştiriyor, uygun zamanlarda top atışı desteğine başvurabiliyoruz. Bir nevi ‘kule savunması’ oyunlarını andırıyor bu sahneler.
Bu dostlara veda etmek zor

Ne yalan söyleyeyim, Assassin’s Creed çok özgün bir seri olmasına rağmen, Ubisoft’un her sene yeni bir üye ekleme hevesi yüzünden yavaş yavaş soğumaya başlamıştım oyundan. Oyun mekaniği aynı kalıyor, görseller de pek bir gelişme olmuyordu. Sadece birkaç tane yenilik getiriliyor, bir süre sonra insan aynı görevleri yapmaktan sıkılıyordu. Ki yapay zeka sorunları da hala serinin en büyük eksilerinden biri.
Ancak Revelations benim yüzümü kızarttı, bir süre utanmama sebep oldu. Yine temelde her şey aynı, ancak bu sefer yeniliklerin oynanışa etkisi daha net hissediliyor. Ve elbette hikayenin sunumu çok daha başarılı olmuş bana göre, bunda Osmanlı’nın ve İstanbul’un da etkisi büyük kuşkusuz. Müzikler ve aksiyon sahneleri insanın nefesini kesmeye yetiyor. Genelde beni boğan, ana hikayeden uzaklaştıran, alakasız olduğu için sıkan yan görevler, aksine daha oynanabilir olmuş ve sayıca azalmış.
Ubisoft, Assassin’s Creed: Revelations’la serinin ikinci hikayesine muhteşem bir final yapmış. Geçmişteki karanlık kısımları açığa çıkarıyor, eski dost Altair’le tekrar birlikte savaşıyoruz. Ve Ezio… elimizde büyüdü kerata gerçekten, böyle büyük adam olduğunu görmek duygulandırdı beni. Oyunun final bölümünü de mutlaka izleyin, bitiremeyecek gibiyseniz bile bir yerden bulup izleyin, kaçırmayın. Revelations’ın mükemmelliği Ezio ve Altair’de saklı, bence serinin en iyi oyunu. Unutmadan ekleyeyim Süleyman’ın amcası, Yavuz’un ağabeyi Ahmed’in Ezio’ya söylediği sözleri; ‘Kardeşim geldiği zaman, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’…
 
Geri
Üst