cuteftp
New member
Şu satırlar 2 Nisan 1934 tarihli Hakimiyet-i Milliye’den:
“Dün gazetemize Anadolu’nun saz şairlerinden biri geldi. Sivrialan köyünden olan bu yanık yüzlü adamın iki gözü de görmüyordu Bu saz şairinin yeni yazdığı koşmalar, inkılabın halkın en görgüsüz tabakalarına kadar nasıl
işlemiş, anlaşılmış ve sevilmiş olduğuna en büyük delildir.”
“Görgüsüz tabakadan Veysel”, 45 gün nafile beklemiş Ankara’da… sonra dönmüş yurduna…
Nice sonra İstanbul Radyosu’ndan bir davet almış.
Tokatlıyan Han’a gidip stüdyoya girmiş.
“İyi oku, bütün Türkiye duyacak seni” demişler. Yanlış anlamış; sesini Türkiye’ye duyurabilmek için avazı çıktığı kadar bağırarak okumuş türküsünü...
Çok beğenmiş dinleyiciler… Hatta bir tanesi yayın sonrası stüdyoya gelip Aşık’ı evine davet etmiş.
Veysel kırmamış hayranını… onun evine gitmiş, sabaha dek çalıp söylemiş.
O gece, hayatının fırsatını kaçırdığını sonradan öğrenmiş.
Meğer Gazi sofradayken radyoda onun yanık sesini duyunca “Bu Aşık’ı bulun getirin” diye talimat vermiş.
Dolmabahçe’dekiler radyoevini arayıp Veysel’i sormuşlar.
Her yer aranmış, Aşık bulunamamış.
Sabah haberi alınca hemen Saray’a koşmuş Veysel;
“Gazi’nin dün çağırttığı Aşık benim. İzin verin huzura gireyim” demiş.
“Olmaz” demişler; “O bir zevk zamanı idi. Şimdi çalışma zamanı… Sen adresini bırak, yeniden hatırlar da sorarsa biz seni buluruz.”
Boynunu büküp Sivrialan’a dönmüş Veysel…
Beklediği haber hiç gelmemiş.
* * *
O gün birkaç dakika daha Radyoevi’nde kalsa, hayatı nasıl değişirdi acaba…?
“Devlet sanatçısı” mı olurdu?
Gözlerini açtırırlar mıydı?
İyi mi olurdu bu?
Kimbilir.
TRT, arşivindeki Veysel görüntü ve seslerini Kalan Müzik’e açtı. Bizim ekipten Hacı Mehmet Duranoğlu da onlarla bir belgesel çekti. Dün TRT’de yayımlanan o belgeselde Veysel’in son ses kayıtlarından biri vardı. Aşık,ölüme giderken diyordu ki:
“Elden gelen bir şey yok; bu yola hepimiz uğrayacağız. Mümkün olsaydı, Atatürk’ü kurtarırlardı.”
“Dün gazetemize Anadolu’nun saz şairlerinden biri geldi. Sivrialan köyünden olan bu yanık yüzlü adamın iki gözü de görmüyordu Bu saz şairinin yeni yazdığı koşmalar, inkılabın halkın en görgüsüz tabakalarına kadar nasıl
işlemiş, anlaşılmış ve sevilmiş olduğuna en büyük delildir.”
“Görgüsüz tabakadan Veysel”, 45 gün nafile beklemiş Ankara’da… sonra dönmüş yurduna…
Nice sonra İstanbul Radyosu’ndan bir davet almış.
Tokatlıyan Han’a gidip stüdyoya girmiş.
“İyi oku, bütün Türkiye duyacak seni” demişler. Yanlış anlamış; sesini Türkiye’ye duyurabilmek için avazı çıktığı kadar bağırarak okumuş türküsünü...
Çok beğenmiş dinleyiciler… Hatta bir tanesi yayın sonrası stüdyoya gelip Aşık’ı evine davet etmiş.
Veysel kırmamış hayranını… onun evine gitmiş, sabaha dek çalıp söylemiş.
O gece, hayatının fırsatını kaçırdığını sonradan öğrenmiş.
Meğer Gazi sofradayken radyoda onun yanık sesini duyunca “Bu Aşık’ı bulun getirin” diye talimat vermiş.
Dolmabahçe’dekiler radyoevini arayıp Veysel’i sormuşlar.
Her yer aranmış, Aşık bulunamamış.
Sabah haberi alınca hemen Saray’a koşmuş Veysel;
“Gazi’nin dün çağırttığı Aşık benim. İzin verin huzura gireyim” demiş.
“Olmaz” demişler; “O bir zevk zamanı idi. Şimdi çalışma zamanı… Sen adresini bırak, yeniden hatırlar da sorarsa biz seni buluruz.”
Boynunu büküp Sivrialan’a dönmüş Veysel…
Beklediği haber hiç gelmemiş.
* * *
O gün birkaç dakika daha Radyoevi’nde kalsa, hayatı nasıl değişirdi acaba…?
“Devlet sanatçısı” mı olurdu?
Gözlerini açtırırlar mıydı?
İyi mi olurdu bu?
Kimbilir.
TRT, arşivindeki Veysel görüntü ve seslerini Kalan Müzik’e açtı. Bizim ekipten Hacı Mehmet Duranoğlu da onlarla bir belgesel çekti. Dün TRT’de yayımlanan o belgeselde Veysel’in son ses kayıtlarından biri vardı. Aşık,ölüme giderken diyordu ki:
“Elden gelen bir şey yok; bu yola hepimiz uğrayacağız. Mümkün olsaydı, Atatürk’ü kurtarırlardı.”