LLEHKCAH
Anarchist
Arkadaşlar yazanı dinsiz die yorumlayıp okumaktan vaz geçmeyin... Herkesin kendine pay çıkarabilecği bişiler var bu yazıda....
Tanrıya inanmaktan vazgeçtiğimde, ellerim ve pabuçlarım küçücüktü henüz ve ben, ne materyalizm ile tanışmıştım daha ne de Turan Dursun’ la. Küçücük ellerimi açıp başımı havaya kaldırarak ‘babam annemi dövmesin’ diye ettiğim dualar kabul görmeyince; çocuk öfkesiyle başlayan bu serzeniş, kutsal olan her şeyden arınarak yerini başka inanmalara bırakmıştı zamanla. Faşizmin de devrimin de ikili ilişkilerde başladığını anlamam da aynı yıllara denk düşer ki, babam teoride devrimci olmasına karşın iş anneme gelince bir nazi subayından farksız olurdu. Tuhaftır; ellerim ve pabuçlarım büyüdü ama, benim inanışlarımın ya da inanmayışlarımın temelinde kabul görmeyen çocuk dualarım yatmakta hala. Hiç namaz kılmadım mesela, hiç kuran kursuna gitmedim. Kurban bayramlarının bir katliamdan farksız olduğunu düşünenlerdenim. Dinin insanlar üzerinde bıraktığı ispirto etkisine hala şaşarak ve kahırla bakmakta birlikte, zihniyetiyle kapıdan içeri girenlerin sembolleriyle de içeri girebilmesi gerektiğine inanmaktayım. Sınır ötesi operasyonlarda elden giden insanlığı sesleri çıkmadan izlerken, rejim elden gidecek diye sokağa dökülenleri yüzüm ekşiyerek izlemekteyim. Ben, fakültede türbanlı kadınlarla aynı sırada oturmaktan korkmayanlar safındanım. Yasakların ispirto etkisini arttırdığına inanmaktayım. Demokrasinin,- asker soslu çoğunluk eziciliğinin değil-çoğulcu demokrasinin bunu gerektirdiğini düşünmekteyim. Türbanlısıyla, alevisi, kürdü, lazı, eşcinseli, türkü ile birlikte yaşamayı istemekteyim.
Lakin!
Bir özgürlüğü savunurken bile ‘lakin’ dedirtenlerin yordamsızlığı yüzünden, bu ‘özgürlüğün’ kanatları olmadığına inanıyorum. Ve buna da en çok, bizimle birlikte, siz sevgili türbanlı arkadaşlarımın karşı çıkması gerekiyor! Buna karşı çıkmalısınız evet, zira başınızın üzerindeki inancınız gereği taktığınız örtü, sinsice ve hunharca başınızdan çekip alınarak büyük oyunlardaki küçük delikleri yamamak amacıyla kullanılacak! Yapılan ‘özgürlük cömertliği’nde en ufak bir samimiyet belirtisi yok. Pis kokuların çıkmaya başladığı ‘derin’ mevzuların üstüne örtü yaptırmamalısınız inancınızı! Hep birlikte karşı çıkmalıyız lakin, bu işin muhatapları olarak, siz karşı çıkar, bu özgürlüğü(!) reddederseniz değişecektir bir şeyler. Bu samimiyetsizliğin hesabını sormalı; niye inancınızın ısıtılıp ısıtılıp sofraya konduğunu sormalısınız onlara. Neden, bir alevi öğrenci dövülürken özgürlüğün sadece ‘örtülere’ verildiğini sormalısınız. Özgürlüğün de, tıpkı diğer her şey gibi, eşit olarak dağıtılmadıkça bir işe yaramayacağını hatırlatmalısınız onlara. Bakın, sürgündeki Kürt kardeşlerinizden, anadilinde eğitim göremeyen kuzenlerinizden kimse bahsetmiyor; başkanlar, başınızdan örtüyü alıp, tersanede ölen babalarınızın üstünü örtüyor! Onlar sizin kardeşiniz, onlar sizin kuzeniniz, onlar sizin babanız değil mi? Biz kardeş değil miyiz? Farklılıklarımız yüzünden mağdur olduğumuz için, aslında hepimiz; anadilinde eğitim göremeyenlerden tutalım da, dayak yiyen travestilere kadar, aynı safta değil miyiz? Bu sömürüye hep birlikte karşı çıkmamız gerekmiyor mu; türbanlısıyla, ateistiyle, alevisiyle, eşcinseliyle, kürdüyle, ermenisiyle? Başörtümüzü, dilimizi, tercihlerimizi, kültürümüzü onların elinden almamız gerekiyor! Zira her birini kanlı oyunlarında kullanacaklar yakında!
İşte tam da bundan sebep; bu samimiyetsizliği görüp karşı çıkmamız gerekiyor. Özgürlüğün bu olmadığını onlara, hep birlikte anlatmamız gerekiyor! Bu ülkede nedense, sömürüye maruz kalanlar bir türlü sömürüldüğünün farkına varamıyor. Ama AKP’ nin kirli oyunları, ‘özgürlük’ ve ‘demokrasi’ kılıfı altına saklanmaya çalışılsa da etrafa kesif kokular yayıyor. Oval ofislerde belirlenen noktalarla yön veriliyor politikalara. Bunları yutmamalısınız! İşte hep birlikte karşı çıkarsak, samimi bir özgürlük elde edilinceye kadar bize verdikleri bu hakkı(!) kullanmazsak, işte o zaman bu çark bir yerinden kırılacak ve doğru bir yerinden kaynayacaktır paramparça edilmiş özgürlükler! Gerçek özgürlükler… Eşit pay edilmiş, kanlı oyunlar yüzünden sadaka gibi verilmeyen özgürlükler!
Şenay Garip
Kırmızı ile belirttiği noktayı lütfen dikkatli okuyun... Henüz 22 Yaşında olan yaza bile anlamış neyin ne olduğunu...
Tanrıya inanmaktan vazgeçtiğimde, ellerim ve pabuçlarım küçücüktü henüz ve ben, ne materyalizm ile tanışmıştım daha ne de Turan Dursun’ la. Küçücük ellerimi açıp başımı havaya kaldırarak ‘babam annemi dövmesin’ diye ettiğim dualar kabul görmeyince; çocuk öfkesiyle başlayan bu serzeniş, kutsal olan her şeyden arınarak yerini başka inanmalara bırakmıştı zamanla. Faşizmin de devrimin de ikili ilişkilerde başladığını anlamam da aynı yıllara denk düşer ki, babam teoride devrimci olmasına karşın iş anneme gelince bir nazi subayından farksız olurdu. Tuhaftır; ellerim ve pabuçlarım büyüdü ama, benim inanışlarımın ya da inanmayışlarımın temelinde kabul görmeyen çocuk dualarım yatmakta hala. Hiç namaz kılmadım mesela, hiç kuran kursuna gitmedim. Kurban bayramlarının bir katliamdan farksız olduğunu düşünenlerdenim. Dinin insanlar üzerinde bıraktığı ispirto etkisine hala şaşarak ve kahırla bakmakta birlikte, zihniyetiyle kapıdan içeri girenlerin sembolleriyle de içeri girebilmesi gerektiğine inanmaktayım. Sınır ötesi operasyonlarda elden giden insanlığı sesleri çıkmadan izlerken, rejim elden gidecek diye sokağa dökülenleri yüzüm ekşiyerek izlemekteyim. Ben, fakültede türbanlı kadınlarla aynı sırada oturmaktan korkmayanlar safındanım. Yasakların ispirto etkisini arttırdığına inanmaktayım. Demokrasinin,- asker soslu çoğunluk eziciliğinin değil-çoğulcu demokrasinin bunu gerektirdiğini düşünmekteyim. Türbanlısıyla, alevisi, kürdü, lazı, eşcinseli, türkü ile birlikte yaşamayı istemekteyim.
Lakin!
Bir özgürlüğü savunurken bile ‘lakin’ dedirtenlerin yordamsızlığı yüzünden, bu ‘özgürlüğün’ kanatları olmadığına inanıyorum. Ve buna da en çok, bizimle birlikte, siz sevgili türbanlı arkadaşlarımın karşı çıkması gerekiyor! Buna karşı çıkmalısınız evet, zira başınızın üzerindeki inancınız gereği taktığınız örtü, sinsice ve hunharca başınızdan çekip alınarak büyük oyunlardaki küçük delikleri yamamak amacıyla kullanılacak! Yapılan ‘özgürlük cömertliği’nde en ufak bir samimiyet belirtisi yok. Pis kokuların çıkmaya başladığı ‘derin’ mevzuların üstüne örtü yaptırmamalısınız inancınızı! Hep birlikte karşı çıkmalıyız lakin, bu işin muhatapları olarak, siz karşı çıkar, bu özgürlüğü(!) reddederseniz değişecektir bir şeyler. Bu samimiyetsizliğin hesabını sormalı; niye inancınızın ısıtılıp ısıtılıp sofraya konduğunu sormalısınız onlara. Neden, bir alevi öğrenci dövülürken özgürlüğün sadece ‘örtülere’ verildiğini sormalısınız. Özgürlüğün de, tıpkı diğer her şey gibi, eşit olarak dağıtılmadıkça bir işe yaramayacağını hatırlatmalısınız onlara. Bakın, sürgündeki Kürt kardeşlerinizden, anadilinde eğitim göremeyen kuzenlerinizden kimse bahsetmiyor; başkanlar, başınızdan örtüyü alıp, tersanede ölen babalarınızın üstünü örtüyor! Onlar sizin kardeşiniz, onlar sizin kuzeniniz, onlar sizin babanız değil mi? Biz kardeş değil miyiz? Farklılıklarımız yüzünden mağdur olduğumuz için, aslında hepimiz; anadilinde eğitim göremeyenlerden tutalım da, dayak yiyen travestilere kadar, aynı safta değil miyiz? Bu sömürüye hep birlikte karşı çıkmamız gerekmiyor mu; türbanlısıyla, ateistiyle, alevisiyle, eşcinseliyle, kürdüyle, ermenisiyle? Başörtümüzü, dilimizi, tercihlerimizi, kültürümüzü onların elinden almamız gerekiyor! Zira her birini kanlı oyunlarında kullanacaklar yakında!
İşte tam da bundan sebep; bu samimiyetsizliği görüp karşı çıkmamız gerekiyor. Özgürlüğün bu olmadığını onlara, hep birlikte anlatmamız gerekiyor! Bu ülkede nedense, sömürüye maruz kalanlar bir türlü sömürüldüğünün farkına varamıyor. Ama AKP’ nin kirli oyunları, ‘özgürlük’ ve ‘demokrasi’ kılıfı altına saklanmaya çalışılsa da etrafa kesif kokular yayıyor. Oval ofislerde belirlenen noktalarla yön veriliyor politikalara. Bunları yutmamalısınız! İşte hep birlikte karşı çıkarsak, samimi bir özgürlük elde edilinceye kadar bize verdikleri bu hakkı(!) kullanmazsak, işte o zaman bu çark bir yerinden kırılacak ve doğru bir yerinden kaynayacaktır paramparça edilmiş özgürlükler! Gerçek özgürlükler… Eşit pay edilmiş, kanlı oyunlar yüzünden sadaka gibi verilmeyen özgürlükler!
Şenay Garip
Kırmızı ile belirttiği noktayı lütfen dikkatli okuyun... Henüz 22 Yaşında olan yaza bile anlamış neyin ne olduğunu...