ikRa
Banned
Çalışma günlerinin yorgunluğunu, şehir dışındaki yazlık eviNde gidermeye çalışırdı. Bahçenin alt kısmındaki üzüm bağında bir kaç saat gezinmek, bütün yorgunluğunu unuttururdu. Çoğu zaman yanına küçük oğlunu da alır ve ona tabiatı sevdirmeyi çalışırd. Bacaksız'ın durmadan sorduğu sorulardan bazen çok sıkılırdı. Fakat bu arada çok şey öğrendiğinin de farkındaydı. İkide birde bir şey gösterir ve: - Baba, bu kimin? diye sorardı. Eğer meşgulse,kısaca: - Allah'ın, diye cevap verirdi. Ama bize vermiş, biz kullanıyoruz. O gün, yazlıkta bağda yine oğluyla beraberdi. Yere değen üzüm salkımlarını, dallardan kestiği çatallara dayatarak yukarı kaldırıyor ve böylelikle çürümelerini önlemeye çalışıyordu. Birden yanındaki asmada bulunan üzümlerin parçalandığını ve birçoğunun salkımlarından sıyrılarak yere dökülmüş olduğunu gördü. Canı fena halde sıkılmış ve söylenmeye başlamıştı. Adeta bağırarak: - Bunları yapanı bir elime geçirsem derisini yüzeceğim, diyord. Aniden biraz ilerideki asmanın dibinde duran iki kaplumbağayı farketti. Bunlar, aradığı suçlular olmalıydı. Çünkü aynı şeyi bu sefer o asmalarda yapıyorlardı. Yanlarına giderek: - Bağımın altını üstüne getirdiniz dedi. Ben de size aynı şeyi yapacağım. Ve kaplumbağaları kaldırarak oğlunun şaşkın bakışları arasında ters çevirdi. Esasında bilimsel bir cinayet planlıyordu. Çünkü bu durumda hiçbir şey yapamayacaklarını ve birkaç gün içinde öleceklerini çok iyi biliyordu. Aradan bir hafta geçtikten sonra, tekrar oğlumun soru yağmuruna tutuldum. Yanıma gelerek: - Baba, dedi. Bizim yazlıktaki bağ kimin? Daha öncekiler gibi: - Allah'ın, diye cevap verdim. Ama biz kullanıyoruz.- Peki, dedi. Ya o ters çevirdiğimiz kaplumbağalar? Hiçbir şey söyleyemedi.Çünkü aklından ne geçtiğini tahmin etmiş ve yaptığı hatanın büyüklüğünü anlamıştı. Hemen giyinerek dışarı çıktı ve arabasına atlayarak yazlıktaki bağına gitti. Kaplumbağaların cesedini kaldırarak ve onları bağın en güzel yerine gömerek kendini affettirecekti. Arabadan iner inmez hızlı adımlarla onları bıraktığı yere doğru ilerledi. Henüz uzakta olmasına rağmen kaplumbağaları görebiliyor ve küçük bir kuşun ikisinin arasında gidip geldiğini fark ediyordu. Kuş, onların çürümeye yüz tutmuş olan vücutlarından nasipleniyor olmalıydı. Biraz daha yaklaşarak ne yaptığını anlamaya çalıştı. Aman Allah'ım hayal mi görüyordu? Kuş, en yakınında bulunan asmalara konuyor ve gagasıyla kopardığı üzüm tanelerini kaplumbağalara yediriyordu. Evet evet, kaplumbağalar yaşıyordu. Hem de yattıkları yerde beslenerek. Kuşu bir dadı gibi o hayvanların yardımına koşturan kudret karşısında ürperdiğini hissediyor ve kaplumbağalar ölmediği için Allah'a şükrediyordu. Büyük bir sevinçle yanlarına koştu. Kuş korkarak kaçmış, kaplumbağalar ise onu görünce kafalarını kabuklarından içeriye çekmişlerdi. Onları hemen düzelterek eski hallerine getirdi ve çalıların arasından kaybolana kadar arkalarından baktı. Eve döndüğünde, oğlu onu kapıda karşılayarak: - Baba, dedi. Kaplumbağaların kimin olduğunu söylemedin. Başını okşayarak: - Onlar da Allah'ın yavrum, dedi. Allah'ın. Sakın ha şüphen olmasın..
Bu konunun da kaynağı yok açık kapaLı oLması önemLi değiL amacımız okunması..
Bu konunun da kaynağı yok açık kapaLı oLması önemLi değiL amacımız okunması..