M@$K€DGH0$T
GH0$TL0R!D€R
- Katılım
- 28 Mar 2008
- Mesajlar
- 1,178
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 31
MELEĞİM
Hani bulutlarla bana haber yollayacaktın,
Sen her yağmur damlasına bir kelime yazacak;
bende o damlaları avuçlarıma alıp,
yazdığın mektubu okuyacaktım.
Kokunu çiçeklere iliştirip yollayacaktın hani?
Söz vermiştin...
Bülbüller sözlerini getirecekti bana.
Dalgalar, vurup vurup hasretini solumayacak mıydı?
Yıldızlar, sana giden yolu gösterecek,
mehtap, yolumuzu aydınlatacaktı.
Aşkımıza ondan başka kimse şahit olmayacaktı
Öyle sevecektik ki birbirimizi,
sorgusuz sualsiz girecektik cennete.
Kıskanacaktı nur'umuzu melekler bile...
Şimdi neden solgunsun böyle bir tanem,
Niçin açıp gözlerini ellerimden tutmuyorsun?
Uzat ellerini, al beni de yanına.
Bunca hasret yetmez mi çıkmak için katına,
Yoksa gittin ve unuttun mu beni;
Unuttun mu oralarda?
Göz kırp bana yıldızlardan.
Bir an bile durmam buralarda inan;
Davetini bekliyorum
Çağır geleyim artık,
Çağır meleğim artık...
Sendeki Ben
"Seni seviyorum." dedim,
Duymadın.
"Seni özlüyorum." dedim,
Aldırmadın.
"Herşeyimsin." dedim,
"Olamaz." dedin.
"Seni unutamıyorum." dedim,
İnanmadın.
Güldün.
Günler geçti.
Sevgim soldu.
Unuttum seni ve sendeki beni.
Bir yaz günü karşılaştık.
Bir çırpıda süzdüm seni, gözlerimle.
Gözlerimiz kavuştu,
Anlamsız bakışlarla.
Bakışların beni titretmiyordu artık.
Tek nefeste büyük bir iştahla
Kendinden emin her zamanki tavrınla
Kurdun cümleni;
"Beni özledin mi?"
Hiç tereddütsüz;
"Hayır" dedim.
"Ama ben ..." dedin.
Durakladın, gözlerin doldu.
Pişman oldun eski günleri düşündükçe.
Ne çok şey söyleyecekti dudakların,
'Evet' deseydim.
Bekledim gerisi gelir diye.
Ansızın, isteksizce o kelimeyi,
Fısıldar gibi söyledin;
"Hoşçakal,"
19 Mart'ta,
Seni evine bıraktığım akşam geldi aklıma.
Gözlerim ışıl ışıl, yüreğim sevgi dolu.
Tüm sevecenliğimle,
"Hoşçakal bitanem" dediğim akşam.
O zaman herşey farklıydı.
En farklısı ise sevgimdi.
Değişmişti çünkü.
Seninle, sözlerinle, umursamaz tavırlarınla.
Değişen ne çok şey vardı, sen bana hoşçakal derken.
Düşündüm, karşılığım ne olmalı diye.
Anladım ki tek kelime yetermiş,
Bendeki sevgini anlatmaya.
Sen giderken, fazladan her kelimeyle,
Hem seni kandırıyordum.
Hem de bu aşk kokan kalbimi.
Düşüncelerimden sıyrıldım bana dokunmanla.
"Hoşçakal" dedim, gerisini bekledin.
Ama sen beklerken,
Aramıza koca bir yıldız sığardı.
Onun kadar uzaktın ama
Onun gibi parlamıyordun artık.
Çünkü çok geç anladım,
Sendeki parıltının,
Yüreğimin yansıması olduğunu.
Ben yanlışı; seni sevmekle değil,
Bendeki sevgiyi, sende aramakla yaptım.
Aşkıma
en çok seni özledim ben.
karşı komşunun sokaga çıkacagı zamanı beklemeni,
her teyzeyi annem gibi sevmeni,
sanki ayıpmış gibi kimselere söylememeni,
ve o saçlı bebeği ilk gördüğündeki
mutluluğunu....
yağmurlu bir günde annenin elinden
yediğin ekmeği,
ıslanan sokaklara bakıp duygulanmanı
yaz akşamlarında oturdugum kaldırımı
seni bir kez daha görmek isterdim....
hiç konuşmadan...
uzun saçlı siyah beyaz haline..
bir lokma boyuna...
diz çöküp yere
sımsıkı ,ama çok sıkı sarılmak isterdim.
sana kim oldugumu söylemeden,
aglamak isterdim doyasıya..
agladıgımı sana göstermeden
YAŞAYAN ÖLÜ
Bir ölü gelecek evine yarın
Gözlerinde yarım kalmış arzular
Dalıp hayaline hatıraların
Duracak kapında sabaha kadar
Duyunca kapının çalındığını
Korkulu gözlerle dışarı bakma
Bütün odaların yak ışığını
Bir benim kaldığım odayı yakma.
Siyahlar giyin de pencereye çık
Aç kapıyı korkma yabancı değil
Bir ölü ki yaşıyor, gözleri açık
Ölüm seni sevmekten acı değil
Aradı bu ölü hayatı sende
Öldü artık, sevsen de sevmesen de!...
EĞER
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiç bir zaman duyulmasaydı eğer.
Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de kalp,
göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namuzsuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında
bir ayrılık gizlendiğine belki de, kartvizitinde
"Onca ayrılığın birinci dereceden failidir." denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde
amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya, canım ellerini tutmak isterse...
Evet sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
Kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
Mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa
tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
Dört Mum
Dört mum yavaşca yanıyordu.
Ortam çok yumuşaktı ve konuştukları duyuluyordu.
İlki söyledi:
‘’ ben barışım!
Artık kimse benim yanık kalmamı sağlamıyor, sanıyorum söneceğim. "
Alevi hızla azaldı ve bütünüyle söndü.
İkincisi söyledi:
‘’ ben inancım!
neredeyse herkez benim artık gerekli olmadığımı düşünüyor
o nedenle daha fazla yanık kalmama hiç gerek yok’’
Konuşmayı bitirdiği zaman, bir rüzgar hafifçe esti ve onu söndürdü.
Üzgünce üçüncü mum sırası gelince konuştu:
” ben sevgiyim !
yanık kalmak için artık gücüm kalmadı. İnsanlar beni bir kenara bıraktı ve önemimi anlamadı. Kendilerine en yakın olanları bile sevmeyi unuttular "
Ve hiç zaman yitirmeden söndü.
Ansızın...
Bir çocuk odaya girer ve üç mumun yanmadığını görür
”neden yanmıyorsunuz sizin sonuna kadar yanmanız gerekir "
Bunu söyleyerek, çocuk ağlamaya başlar.
Ardından dördüncü mum söyler:
”korkma ben hala yanıkken diğer mumları yeniden yakabiliriz
ben umudum!’’
Umudun alevi yaşamınızdan asla sönmemesi dileğiyle..
Hayati Iskalama Lüksün Yok Senin...
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan, ve buna rağmen hala yalnızsan için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini parçalarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan, "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil!" diye bir soruyla bile karşılaşabilirsin.
İki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yptıklarından değil yapamadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanla indirim sağlamaz. Sen "Ama senin için şunu yaptım " derken o, "Şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.
Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın. Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı?" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engellerkoyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Senin hayatı ıskalama lüksün yok. Onun varsa bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın kiii... Epeydir eline almadığun kitaplar seni bekliyor, kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç girmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana ,. Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğünde cabası...
sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsunki asl olan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, yada bilipde duymayanlar acıtsa da içini unutma; yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeterki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu.
Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini....
Bitti sanmıştım, unuttum demiştim, ömrümün geri kalanını sensiz geçirebileceğim fikrine bile kendimi inandırmıştım!... En büyük yalan, insanın kendine söylediği yalanmış geç anladım. Kaleminden çıkan birkaç cümleyle gözlerimin karşılaşması, yüreğimin seni yeniden hissetmesi, beynimin içine kazınan kare kare resimlerin ve kalabalıklar arasında yaşadığım başıboş dalıp gitmelerim!...
Seninle yaşadığı bir günü, tüm geçmişine ve geleceğine denk tutan bir ruhu, mahşere kadar taşımak zor gelecek biliyor musun?...
Öyle ya bir yağmur da, bir göl kenarında, gözlerinden içtim yağmur ve gece kadar yoğun şarabı ben!... Gece senin derinliğindir ben de, yağmur benim yüreğimin sağanakları...
Aklıma düşmeye gör, en fırtınalı denizde yolunu kaybeden en acımasız dalga olur bakışlarım... Dalgalarımın kayalıklarla buluştuğu an çıkan sesleri duymanı hiç istemem! Canı çok acıyan bir deniz ağlıyor dersin eminim... Seni özledim, anlıyor musun, özledim!!!
Gördüğüm her kuşun kanadına gözlerimi koyuyorum, bulunduğun diyarlara gelirler de seni görürüm diye...
Sana " yar" diyorum, " yaralarım" kanıyor...
Sana "yara" diyorum, tüm sözlerimin öznesi oluyor
" yar' a"...
Yara giden yolda kocaman bir yaram var!!!
Ne diyeyim, yara yardansa akan kanım değil, onun için gözümü bile kırpmadan verebileceğim canımdır!!!...
Yoruldum hayattan...
İmkansızlıklar içinde kayboldum yokluğunda…
Özledim seni! Uçurum kenarında gibi..
Atlasam mı diye düşünüyorum kimi zaman... Uçurumdan aşağı bakıyor hayat...
Rüya gibi... Düş gibi...
Bekle beni geliyorum. Koşuyorum sana... Ağlıyorum uğrunda…
Hayat depar atıyor bana... Yetişemiyorum hızına. Koşuyorum. Koşuyorum.. Ağlıyorum uğrunda…
Yoksun yanımda... Gözlerimden akan yaşlar deliyor yüreğimi...
Yağmur altında dolanıyorum kimi zaman... Islanmaksızın…
Hayat bana yalanını söyledi... Aldattı beni... Vurdu derinden... Kırdı kalbimi...
Yazmak, söylemekten ne kadar da kolay değil mi? Ama dile getirmek gibisi de yok. Hep istedim sana dile getirmeyi ama...
İşte böyle boğulmak yoruyor beni. Hayatımda hiçbir zaman yorulmadım kendimi ifade ederken, ama diyorum ya; sen farklısın. Sözcüklere sığdıramazsın ya bazen yaşadığın anları; her karşıma çıkışın, duruşun, bakışın, gülüşün, susuşun, konuşuşun, kısacası, yanımdayken ya da değil, yaptığını hissettiğim herşey düğümlüyor sensizliğimi dilimde...
Diyorum ya; SEN FARKLISIN!
Sen; benim yalnızlığımsın... Unutamadığım ilk yanımsın... Kalbime hapsettiğim son yanım...
Diyorum ya; SEN FARKLISIN!
SeN BaNa FaZlAsIn BeN SaNa EkSiK...
Ne oldu bana böyle. Neden direniyorum. Neden beni istemeyen senin karşısında aman dileniyorum. Neden başka elleri tutmuyorum. Göz yaşlarımı neden kurutamıyorum. Her gece yatağa yattığımda neden ıslanıyor yastığım. Neden çıkmıyorsun aklımdan. Neden uyuyamıyorum geceleri. Şarkıları dinlemek neden yakıyor yüreğimi. Herkes gülerken ben neden ağlıyorum.
Küçücük bir yanılgıya düşüp sevgimin mantığımın önüne geçmesine izin versem belki de ölüm avuçlarının içine alacak beni. Ve aşkımın değil ölümün esiri olacağım. Neden bu hasret böylesine acımasızca yakıyor canımı. Neden susturamıyorum içimdeki çığlıkları. Neden kalbim, beynime hükmetmeye çalışıyor. Neden ben mantığımla kalbim arasında savaş veriyorum.
Ve ben böylesine yıkım yıkım yıkılırken sen neden bir kez olsun görmüyorsun beni. Neden gitmeme izin veriyorsun hayatından. Yada neden gönderiyorsun göz göre göre. Sözlerin yetmediği yerde suskunluğa bürünüyorum. Suskunluğum yüreğimde çığlıklar atarken ben yinede aşka direniyorum.
Ve sen git diyorsun. Küçücük bir umut bile vermiyorsun bana. Ve ben gidemiyorum. Neden beni istemeyen sana hayır bile diyemiyorum.
Adını koyamıyorum bu sevginin. Belki hiç sevmedin beni. Belki senin için geçici bir hevestim. Belki de benim yerimi dolduracak başka bir aşk çıktı karşına. Oysa ben, senin benden bu denli uzaklaşmanı sağlayacak hiçbir şey yapmadım. Vaktim bile olmadı seni kendimden uzaklaştırmaya.
Sen, veda etmeye bile zaman bırakmadan giderken şimdi böylece sessizden yine bana bakmalar kaldı ardın sıra. Adını koyamadım ama çok sonra anladım ki gidişin, bitişimmiş...
o kdr yazdım bana bi teşekkür edersiniz dimi
....
Hani bulutlarla bana haber yollayacaktın,
Sen her yağmur damlasına bir kelime yazacak;
bende o damlaları avuçlarıma alıp,
yazdığın mektubu okuyacaktım.
Kokunu çiçeklere iliştirip yollayacaktın hani?
Söz vermiştin...
Bülbüller sözlerini getirecekti bana.
Dalgalar, vurup vurup hasretini solumayacak mıydı?
Yıldızlar, sana giden yolu gösterecek,
mehtap, yolumuzu aydınlatacaktı.
Aşkımıza ondan başka kimse şahit olmayacaktı
Öyle sevecektik ki birbirimizi,
sorgusuz sualsiz girecektik cennete.
Kıskanacaktı nur'umuzu melekler bile...
Şimdi neden solgunsun böyle bir tanem,
Niçin açıp gözlerini ellerimden tutmuyorsun?
Uzat ellerini, al beni de yanına.
Bunca hasret yetmez mi çıkmak için katına,
Yoksa gittin ve unuttun mu beni;
Unuttun mu oralarda?
Göz kırp bana yıldızlardan.
Bir an bile durmam buralarda inan;
Davetini bekliyorum
Çağır geleyim artık,
Çağır meleğim artık...
Sendeki Ben
"Seni seviyorum." dedim,
Duymadın.
"Seni özlüyorum." dedim,
Aldırmadın.
"Herşeyimsin." dedim,
"Olamaz." dedin.
"Seni unutamıyorum." dedim,
İnanmadın.
Güldün.
Günler geçti.
Sevgim soldu.
Unuttum seni ve sendeki beni.
Bir yaz günü karşılaştık.
Bir çırpıda süzdüm seni, gözlerimle.
Gözlerimiz kavuştu,
Anlamsız bakışlarla.
Bakışların beni titretmiyordu artık.
Tek nefeste büyük bir iştahla
Kendinden emin her zamanki tavrınla
Kurdun cümleni;
"Beni özledin mi?"
Hiç tereddütsüz;
"Hayır" dedim.
"Ama ben ..." dedin.
Durakladın, gözlerin doldu.
Pişman oldun eski günleri düşündükçe.
Ne çok şey söyleyecekti dudakların,
'Evet' deseydim.
Bekledim gerisi gelir diye.
Ansızın, isteksizce o kelimeyi,
Fısıldar gibi söyledin;
"Hoşçakal,"
19 Mart'ta,
Seni evine bıraktığım akşam geldi aklıma.
Gözlerim ışıl ışıl, yüreğim sevgi dolu.
Tüm sevecenliğimle,
"Hoşçakal bitanem" dediğim akşam.
O zaman herşey farklıydı.
En farklısı ise sevgimdi.
Değişmişti çünkü.
Seninle, sözlerinle, umursamaz tavırlarınla.
Değişen ne çok şey vardı, sen bana hoşçakal derken.
Düşündüm, karşılığım ne olmalı diye.
Anladım ki tek kelime yetermiş,
Bendeki sevgini anlatmaya.
Sen giderken, fazladan her kelimeyle,
Hem seni kandırıyordum.
Hem de bu aşk kokan kalbimi.
Düşüncelerimden sıyrıldım bana dokunmanla.
"Hoşçakal" dedim, gerisini bekledin.
Ama sen beklerken,
Aramıza koca bir yıldız sığardı.
Onun kadar uzaktın ama
Onun gibi parlamıyordun artık.
Çünkü çok geç anladım,
Sendeki parıltının,
Yüreğimin yansıması olduğunu.
Ben yanlışı; seni sevmekle değil,
Bendeki sevgiyi, sende aramakla yaptım.
Aşkıma
en çok seni özledim ben.
karşı komşunun sokaga çıkacagı zamanı beklemeni,
her teyzeyi annem gibi sevmeni,
sanki ayıpmış gibi kimselere söylememeni,
ve o saçlı bebeği ilk gördüğündeki
mutluluğunu....
yağmurlu bir günde annenin elinden
yediğin ekmeği,
ıslanan sokaklara bakıp duygulanmanı
yaz akşamlarında oturdugum kaldırımı
seni bir kez daha görmek isterdim....
hiç konuşmadan...
uzun saçlı siyah beyaz haline..
bir lokma boyuna...
diz çöküp yere
sımsıkı ,ama çok sıkı sarılmak isterdim.
sana kim oldugumu söylemeden,
aglamak isterdim doyasıya..
agladıgımı sana göstermeden
YAŞAYAN ÖLÜ
Bir ölü gelecek evine yarın
Gözlerinde yarım kalmış arzular
Dalıp hayaline hatıraların
Duracak kapında sabaha kadar
Duyunca kapının çalındığını
Korkulu gözlerle dışarı bakma
Bütün odaların yak ışığını
Bir benim kaldığım odayı yakma.
Siyahlar giyin de pencereye çık
Aç kapıyı korkma yabancı değil
Bir ölü ki yaşıyor, gözleri açık
Ölüm seni sevmekten acı değil
Aradı bu ölü hayatı sende
Öldü artık, sevsen de sevmesen de!...
EĞER
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiç bir zaman duyulmasaydı eğer.
Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de kalp,
göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namuzsuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında
bir ayrılık gizlendiğine belki de, kartvizitinde
"Onca ayrılığın birinci dereceden failidir." denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde
amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya, canım ellerini tutmak isterse...
Evet sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
Kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
Mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa
tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
Dört Mum
Dört mum yavaşca yanıyordu.
Ortam çok yumuşaktı ve konuştukları duyuluyordu.
İlki söyledi:
‘’ ben barışım!
Artık kimse benim yanık kalmamı sağlamıyor, sanıyorum söneceğim. "
Alevi hızla azaldı ve bütünüyle söndü.
İkincisi söyledi:
‘’ ben inancım!
neredeyse herkez benim artık gerekli olmadığımı düşünüyor
o nedenle daha fazla yanık kalmama hiç gerek yok’’
Konuşmayı bitirdiği zaman, bir rüzgar hafifçe esti ve onu söndürdü.
Üzgünce üçüncü mum sırası gelince konuştu:
” ben sevgiyim !
yanık kalmak için artık gücüm kalmadı. İnsanlar beni bir kenara bıraktı ve önemimi anlamadı. Kendilerine en yakın olanları bile sevmeyi unuttular "
Ve hiç zaman yitirmeden söndü.
Ansızın...
Bir çocuk odaya girer ve üç mumun yanmadığını görür
”neden yanmıyorsunuz sizin sonuna kadar yanmanız gerekir "
Bunu söyleyerek, çocuk ağlamaya başlar.
Ardından dördüncü mum söyler:
”korkma ben hala yanıkken diğer mumları yeniden yakabiliriz
ben umudum!’’
Umudun alevi yaşamınızdan asla sönmemesi dileğiyle..
Hayati Iskalama Lüksün Yok Senin...
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan, ve buna rağmen hala yalnızsan için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini parçalarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan, "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil!" diye bir soruyla bile karşılaşabilirsin.
İki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yptıklarından değil yapamadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanla indirim sağlamaz. Sen "Ama senin için şunu yaptım " derken o, "Şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.
Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın. Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı?" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engellerkoyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Senin hayatı ıskalama lüksün yok. Onun varsa bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın kiii... Epeydir eline almadığun kitaplar seni bekliyor, kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç girmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana ,. Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğünde cabası...
sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsunki asl olan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, yada bilipde duymayanlar acıtsa da içini unutma; yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeterki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu.
Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini....
Bitti sanmıştım, unuttum demiştim, ömrümün geri kalanını sensiz geçirebileceğim fikrine bile kendimi inandırmıştım!... En büyük yalan, insanın kendine söylediği yalanmış geç anladım. Kaleminden çıkan birkaç cümleyle gözlerimin karşılaşması, yüreğimin seni yeniden hissetmesi, beynimin içine kazınan kare kare resimlerin ve kalabalıklar arasında yaşadığım başıboş dalıp gitmelerim!...
Seninle yaşadığı bir günü, tüm geçmişine ve geleceğine denk tutan bir ruhu, mahşere kadar taşımak zor gelecek biliyor musun?...
Öyle ya bir yağmur da, bir göl kenarında, gözlerinden içtim yağmur ve gece kadar yoğun şarabı ben!... Gece senin derinliğindir ben de, yağmur benim yüreğimin sağanakları...
Aklıma düşmeye gör, en fırtınalı denizde yolunu kaybeden en acımasız dalga olur bakışlarım... Dalgalarımın kayalıklarla buluştuğu an çıkan sesleri duymanı hiç istemem! Canı çok acıyan bir deniz ağlıyor dersin eminim... Seni özledim, anlıyor musun, özledim!!!
Gördüğüm her kuşun kanadına gözlerimi koyuyorum, bulunduğun diyarlara gelirler de seni görürüm diye...
Sana " yar" diyorum, " yaralarım" kanıyor...
Sana "yara" diyorum, tüm sözlerimin öznesi oluyor
" yar' a"...
Yara giden yolda kocaman bir yaram var!!!
Ne diyeyim, yara yardansa akan kanım değil, onun için gözümü bile kırpmadan verebileceğim canımdır!!!...
Yoruldum hayattan...
İmkansızlıklar içinde kayboldum yokluğunda…
Özledim seni! Uçurum kenarında gibi..
Atlasam mı diye düşünüyorum kimi zaman... Uçurumdan aşağı bakıyor hayat...
Rüya gibi... Düş gibi...
Bekle beni geliyorum. Koşuyorum sana... Ağlıyorum uğrunda…
Hayat depar atıyor bana... Yetişemiyorum hızına. Koşuyorum. Koşuyorum.. Ağlıyorum uğrunda…
Yoksun yanımda... Gözlerimden akan yaşlar deliyor yüreğimi...
Yağmur altında dolanıyorum kimi zaman... Islanmaksızın…
Hayat bana yalanını söyledi... Aldattı beni... Vurdu derinden... Kırdı kalbimi...
Yazmak, söylemekten ne kadar da kolay değil mi? Ama dile getirmek gibisi de yok. Hep istedim sana dile getirmeyi ama...
İşte böyle boğulmak yoruyor beni. Hayatımda hiçbir zaman yorulmadım kendimi ifade ederken, ama diyorum ya; sen farklısın. Sözcüklere sığdıramazsın ya bazen yaşadığın anları; her karşıma çıkışın, duruşun, bakışın, gülüşün, susuşun, konuşuşun, kısacası, yanımdayken ya da değil, yaptığını hissettiğim herşey düğümlüyor sensizliğimi dilimde...
Diyorum ya; SEN FARKLISIN!
Sen; benim yalnızlığımsın... Unutamadığım ilk yanımsın... Kalbime hapsettiğim son yanım...
Diyorum ya; SEN FARKLISIN!
SeN BaNa FaZlAsIn BeN SaNa EkSiK...
Ne oldu bana böyle. Neden direniyorum. Neden beni istemeyen senin karşısında aman dileniyorum. Neden başka elleri tutmuyorum. Göz yaşlarımı neden kurutamıyorum. Her gece yatağa yattığımda neden ıslanıyor yastığım. Neden çıkmıyorsun aklımdan. Neden uyuyamıyorum geceleri. Şarkıları dinlemek neden yakıyor yüreğimi. Herkes gülerken ben neden ağlıyorum.
Küçücük bir yanılgıya düşüp sevgimin mantığımın önüne geçmesine izin versem belki de ölüm avuçlarının içine alacak beni. Ve aşkımın değil ölümün esiri olacağım. Neden bu hasret böylesine acımasızca yakıyor canımı. Neden susturamıyorum içimdeki çığlıkları. Neden kalbim, beynime hükmetmeye çalışıyor. Neden ben mantığımla kalbim arasında savaş veriyorum.
Ve ben böylesine yıkım yıkım yıkılırken sen neden bir kez olsun görmüyorsun beni. Neden gitmeme izin veriyorsun hayatından. Yada neden gönderiyorsun göz göre göre. Sözlerin yetmediği yerde suskunluğa bürünüyorum. Suskunluğum yüreğimde çığlıklar atarken ben yinede aşka direniyorum.
Ve sen git diyorsun. Küçücük bir umut bile vermiyorsun bana. Ve ben gidemiyorum. Neden beni istemeyen sana hayır bile diyemiyorum.
Adını koyamıyorum bu sevginin. Belki hiç sevmedin beni. Belki senin için geçici bir hevestim. Belki de benim yerimi dolduracak başka bir aşk çıktı karşına. Oysa ben, senin benden bu denli uzaklaşmanı sağlayacak hiçbir şey yapmadım. Vaktim bile olmadı seni kendimden uzaklaştırmaya.
Sen, veda etmeye bile zaman bırakmadan giderken şimdi böylece sessizden yine bana bakmalar kaldı ardın sıra. Adını koyamadım ama çok sonra anladım ki gidişin, bitişimmiş...
o kdr yazdım bana bi teşekkür edersiniz dimi