Bana cemaatini söyle sana mealini söyleyeyim

Albayrak

Can Feda
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
4,439
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Aydınlığın karanlıkla savaşından...
Cemaatler, para ve güç için Kur'an meali yazma yarışında. Bu meallerdeki hatalarsa İlahiyatçıları çileden çıkarıyor.

Bana cemaatini söyle sana mealini söyleyeyim
İlahiyatçılara göre Türkiye'de her cemaat kendine has bir meal oluşturmaya başladı. Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim üyesi Dr. Ebubekir Sifi, "Operasyonel meal yazıcılığı" başlıklı makalesinde, "Günümüzde özellikle meal üzerinde yeni bir din anlayışının inşaası söz konusu" diyor. İlahiyat profösörü Süleyman Ateş, bunun tehlikeli sonucu "Cemaat ve tarikatlar İslam'da bölünmeye yol açacak duruma geldi diye özetliyor.

Hangi grup hangi meali okuyor
Fethullah Gülen grubu
Prof. Suat Yıldırım'ın "Kur'an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali" ile Ali Ünal'ın "Allah Kelamı Kur'an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali."

Süleymancılar
Kur'an-ı Arapça'sından okuyorlar. Meal olaraksa Hasan Basri Çantay ve Elmalı Hamdi Yazır'ınkiler gibi klasikleri tercih ediyorlar.

İsmailağa Tarikatı
Son yıllara kadar Hasan Tahsin Feyizli'nin "Feyzul Furkan"ını okurlardı. Ancak şimdi kendi tarikatlarında öne çıkan kişi¬lerin oluşturduğu bir komisyonun yazdığı "Ruhu-l Furkan" isimli meali okuyorlar. Hem tarikatın lideri Mahmut Ustaosmanoğlu hem de veliahtı Cübbeli Ahmet, bu meali alıp okumaları gerektiğini tavsiye ediyor.

Erenköy cemaati ya da Altınolukçular
Prof. Hamdi Döndüren'in "Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meali."

Milli Görüşçüler
Necmettin Erbakan'la birlikte Saadet Partisi Başkanı Prof. Numan Kurtulmuş'un temsil ettiği bu hareket Kur'an öğrenmeyi, meal ve tefsir takip etmeyi teşvik ediyor. Mahmut Toptaş, Ali Bulaç ve ihsan Eliaçık'ın meallerini okuyorlar.

Nesil Grubu
Nurcu hareketin önemli kollarından. Said Nursi'nin Risale-i Nur'u onlar için başucu kitabı ve aynı zamanda Kur'an tefsiri. Yine de mealsiz değiller, ihsan Atasoy, Ümit Şimşek, Meh¬met Paksu ve Cemal Ussal tarafından kaleme alınan "Kur'an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali'ni dikkate alıyorlar.

Menzil Tarikatı
Adıyaman merkezli grubun müritleri daha çok şeyhlerinin ağzından çıkan sözü dikkate alıyor. Onlar da tıpkı Süleymancılar gibi klasikleri tercih ediyor.

İskenderpaşa tarikatı
Prof. Esat Coşan'ın vefatından sonra zayıflayan ve Hakyol olarak da bilinen grubun okuduğu meal, Feyizli'nin 'Feyzul Furkan'ı

AKABE grubu
Hilal TV kurulduktan sonra popülaritesi arttı. 2008'in ortalarına kadar kendi meal¬leri yoktu. Daha sonra liderleri islamoğlu'nun yazdığı, "Hayat Kitabı" müritlerin başucu meali oldu.

Bağımsızlar
Sayıları giderek artıyor. Her mese¬lenin tartışılmasından yanalar. Bağımsız ve eleş¬tirel gözle bakan entelektüellerin kaleme aldığı eserleri okuyorlar. Ali Bulaç, ihsan Eliaçık, Doç. Mustafa Öztürk ve Ahmet Tekin'inkiler gibi.

Akademisyenler
Herhangi bir cemaat ve tarikat üyesiyseler önce bunların dikkate aldığı mealleri okuyorlar. Değillerse genelde Türkiye Diyanet Vakfı meali ile Muhammed Esed'in "Kur'an Mesajı'nı" takip ediyorlar.

Sosyete
Kastımız, İslamı sonradan öğrenmeye yönelenler. Sayıları çok değil. Genelde Yaşar Nuri Öztürk, Süleyman Ateş ve Elmalı Hamdi Yazır'ı tercih ediyorlar.

Kaynak
 
yabancılar

KUR'AN DEĞİŞTİRİLMİŞ

HATTA YAKILMIŞTIR diyor


papazlar haklı mı?
 
bundan niye rahatsız olunur ki? bu sayılan insanların hepsi akademisyen ve bu ülkenin üniversitelerinden mezun olmuşlar. bu insanların yazdığı mealleri okumayacaksında kimi okuyacaksın.ha şu varki bazıları osmanlıca ağırlıklı kelimeler kullanır bazıları sade bazıları da günümüz türkçesini kullanır.birde tabi ki herkes kendine yakın hissettiği insanlara daha çok güvenir ve onu takip eder.misal sen zaman gazetesinin yazarlarına inanmazsın ben de cumhuriyet yazarlarına .aynı şey.sen belki beyaz hocayı veya yaşar nuriyi doğru bulursun ben de ali bulaçı.

yabancılar

KUR'AN DEĞİŞTİRİLMİŞ

HATTA YAKILMIŞTIR diyor


papazlar haklı mı?


yabancılar bize barbar diyorlar hatta papazlarda kafir olarak görürler
 
bunun siyaset ve politika ile ne alakası var onu anlamadım :D
 
bunun siyaset ve politika ile ne alakası var onu anlamadım :D

Boşuna mı ülkeyi tarikatlar yönetiyor diyoruz. Bir düşün hele..
Güncel bölümde de fena durmaz.

Febeke, konu bilmeyenleri bilgilendirmek.
Buradaki senin dediğin gibi değil. Yani isteyen istediğini okur meselesi değil.

Nesil Grubu
Nurcu hareketin önemli kollarından. Said Nursi'nin Risale-i Nur'u onlar için başucu kitabı ve aynı zamanda Kur'an tefsiri.

Burdan daha iyi anlayacaksındır..
 
Kuran-ı KeRim DegistirİlmistiR... Masonlar Tarafından degistirilmistir
Cemalledin efgani -muhammed abduh -muhammed reşad
 
Bu ülkede Hacı'dan Hoca'dan Korkacan Diye Boşuna Demiyorlar :goz:

Okuma bilmeyen hocaların insanları nasıl kandırdıklarına şahit oluyoruz. Bunun üzerine hoca okumuş biriyse yandın. Ülke tarikatlardan geçilmiyor. Kandırılan insan sayısı artıyor.

Köle olmadan önce birey olabilseydik ne olurdu..
 
Boşuna mı ülkeyi tarikatlar yönetiyor diyoruz. Bir düşün hele..
Güncel bölümde de fena durmaz.

Febeke, konu bilmeyenleri bilgilendirmek.
Buradaki senin dediğin gibi değil. Yani isteyen istediğini okur meselesi değil.

Nesil Grubu
Nurcu hareketin önemli kollarından. Said Nursi'nin Risale-i Nur'u onlar için başucu kitabı ve aynı zamanda Kur'an tefsiri.

Burdan daha iyi anlayacaksındır..


illaki masonlar veya dönmelermi yönetecek bırakın biraz da bu ülkenin evlatları yönetsin.

ayrıca risalei nurlar din alimlerinin ekserisi tarafından kabul edilmiş bir kur an tefsiridir.bunu sadece bazı grupların başucu kitabı olarak görmek yanlış.diyanetin de kabul ettiği bütün tefsirlerin başımızın üzerinde yeri var.İnşaallah hepimiz bundan yeterince faydalanıyoruzdur.
 
Mason tarikatı yönetse çok memnun olurlardı.
 
illaki masonlar veya dönmelermi yönetecek bırakın biraz da bu ülkenin evlatları yönetsin.

ayrıca risalei nurlar din alimlerinin ekserisi tarafından kabul edilmiş bir kur an tefsiridir.bunu sadece bazı grupların başucu kitabı olarak görmek yanlış.diyanetin de kabul ettiği bütün tefsirlerin başımızın üzerinde yeri var.İnşaallah hepimiz bundan yeterince faydalanıyoruzdur.

Masonlar ya da diğer sapkınlıklar beni ilgilendirmez. Ben ülkeme ve üzerindeki tüm pis ellere düşmanım.

Sen hala anlamadın. Biz iddia etmiyoruz bunları. Bunlar böyle. Nur cemaati Fethullah' ın dediklerine uyar. Sende biliyorsun ;) Ellerinden Hz.Peygamber' i anlatan kitaplar alınıp, Fethullah' ın kitaplarının sıkıştırıldığı evler vardır.

Bunları yanlış olarak görmen bence iyi bir ilerleyiş..

Mason tarikatı yönetse çok memnun olurlardı.

Mason tarikatı:gulumseCocuk: Bu tarikatların amcaoğlu olur mason tarikatı
 
Okuma bilmeyen hocaların insanları nasıl kandırdıklarına şahit oluyoruz. Bunun üzerine hoca okumuş biriyse yandın. Ülke tarikatlardan geçilmiyor. Kandırılan insan sayısı artıyor.

Köle olmadan önce birey olabilseydik ne olurdu..

Örnek Cübbeli Ahmet Hoca Kadınların Mayolu Giyinmesi Günahtır Cehhenemde Yanacaklar Diyor yan taraftan mayolu karıya bakıyor alayı bunların balon baştakiler gibi :goz:
 
Kuran-ı KeRim DegistirİlmistiR... Masonlar Tarafından degistirilmistir
Cemalledin efgani -muhammed abduh -muhammed reşad

Kur'anı biz indirdik, elbette yine onu biz koruyacağız. [Hicr 9]

kuranı insanlığa gönderen YÜCE yaratıcı onu koruyacağınıda beyan etmiştir..
kim ne derse alayı yalandır...
alayı 3 kağıtcıdır...
 
Çeşitlilik iyidir. Hepsini de okurum.

Okuyan kişiden korkmuyorum. Okumayan, bilmeyenden, daha kötüsü bilmeyipte bildiğini sananlardan korkuyorum.
 
Tapmak demeyelim de çok güvenmek, inanmak diyelim.

Okuyan, araştıran kişi kendi kafasında bir süzgeç oluşturur. Dışarıdan gelen her bilgi bu süzgeçten geçer. Bu süzgeç sadece okuyanlarda mı var?

O süzgeç herkeste var. Okumadan bu süzgeç nasıl oluşacak? Birilerinden duyarak öğrendikleri ile.

Bende şimdi Diyanet, Elmalılı, Yaşar Nuri Öztürk ve en son Mustafa İslamoğlu mealleri var. Hepsini de okuyorum. Çok yararlanıyorum.

Senin korktuğundan ayrıca ben de korkuyorum. O da hıristiyanlıktaki gibi bir ruhban sınıfının oluşmasından.

Ama bu kadar kaynak arasından bulamayıpta hala birilerinin sözü ile yaşamına yön verenler var.
 
Eleştirme Seviyeli Olursa Yararlıdır.
Önemli Olan Cemaatler Ve Mensupları Değildir,Önemli Olan Niyet Ve Düşünceleridir,Her Cemaatin İçinde Sapkın Kötü Niyetli İnsanlar Olabilir Ama Kişi Aklıyla Mantığıyla Kötüyüde İyiden Ayırabilir.Günümüzde (Ne kadar yazıkki) İslamiyeti Ve Hz.Kuran-ı Kerim'i Değiştirmeye Çalışanlar Vardır.Bu Kişiler Cemaatler Ve Gruplarda Kurmuş Kitaplarda Yazmış Hatta Aleni İftiralarda Ve Küfürlerde de Bulunmuşlardır.Bazı Alim Kişilerde Bu İftiraları Ve Küfürleri Önlemek İçin Belli Bir Kamuoyu Oluşturmaya Çalışmaktadırlar.Kim Ne Derse Desin Kişi Aklı Ve Mantığıyla İyiyi Kötüden Ayırabilir Ama Herkezi de Aynı Kefeye Koymak Doğru Değil.
 
TEKKELERİN KERHANE VE MEYHANE OLMASI

Peygamberimiz’in tek mürşit olduğu, tartışılmaz tek kişi olarak yaşadığı dönemde İslam’ın tek kurumu cami idi. İbadetler, eğitim ve hizmet tüm yeryüzüne yayılan bir faaliyetti, kurum olarak ise bu faaliyetler camide gerçekleştirilirdi. Peygamber’in sağlığında, hatta 4 halife döneminde cami dışında tekke, dergah, zaviye gibi başka kurumların oluşturulmadığı, bu tekkelerin, dergahların üyelerinin bile ortak kabulüdür. İlk tekkenin hicri 150, miladi 760 yılları civarında Şam yakınlarında kurulduğu genel kabullerden biridir. Fakat tekkelerin yayılması yüzlerce yıl sonraya rast gelecektir. Tekkelerin ilimler akademisi, askeri hizmet, hatta hastaların tedavisi gibi birçok güzel hizmette kullanıldığı da bir gerçektir. Fakat Kuşadalı İbrahim’in deyimiyle gün gelip de kimi tekkelerin kerhaneye ve meyhaneye dönüştüğü, Kuran’ın emir ve yasaklarıyla alakası olmayan binlerce törenin, gösterinin din adına bu tekkelerde uygulandığı da ayrı bir gerçektir. Tüm bunları gören Kuşadalı, yanan tekkesinin yerine yenisini yaptırmamış ve kendisinden evvel asırlarca yaşayan tekkelerin kapanması gerektiğini ve tüm yeryüzünün adeta bir tekke gibi kullanılıp, Peygamber’imiz zamanındaki gibi cami dışında dini kurumun bırakılmamasını, Kuran dışındaki virdlerin, tarikatların özel dualarının yerini Kuran’a, Kuran’da geçen dualara bırakmasını savunmuştur.

Tekkelerin ortaya çıkışı hicri 150. yıl olsa da, bugünkü manasıyla bildiğimiz tarikatların kurumsal yapılar olarak ortaya çıkışı hicri 600’ler civarındadır. Kurumsal karaktere sahip olduğu kabul edilen ilk tarikat Kadiriliktir, kurucusu Abdülkadir Geylani vefatı hicri 562’dir. Diğer birkaç örnek şöyledir: Rifailik; Ahmed er Rifai, vefatı hicri 578. Bektaşiye; Hacı Bektaş Veli, vefatı hicri 669. Mevleviyye; Mevlana Celaleddin Rumi, vefatı hicri 672. Halvetiyye; Ekmelüddin el Haveti, vefatı hicri 750. Nakşibendiyye; Bahauddin Nakşibend, vefatı hicri 791.
ŞEYTAN ACABA KİMİN MÜRŞİDİ?

“Tarik” Arapça “yol” demektir. Bundan türetilen “tarikat” ise “yol, yöntem, usul, tarz” manalarına gelir. Tarikatlar Allah’a gitmek için bir yoldur, bir mecburiyet değildir şeklinde yumuşak izahlarla tarikat bağlılığını açıklayan tarikatçılar vardır. Fakat birçok tarikatçı “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” uydurma hadisiyle tarikata girmeyi, tarikatın şeyhini mürşit kabul etmeyi dini bir vecibe, kurtuluşun bir şartı gibi sunmaktadır. Şimdi sormak lazım yüzlerce yıl tarikatların yokluğunda Müslümanlar eksik Müslümanlar olarak mı yaşadılar? Tarikat şeyhlerinin yaygın olmadığı bu dönemde Müslümanların mürşidi şeytan mıydı? Kuran’ın izahları bu yıllara kadar Müslümanların manevi gelişimine rehberlik etmekte yetersiz mi kaldı ki tarikatlara ihtiyaç doğdu? Kuran’a göre Kuran din adına her şeyi açıklamaktadır. Peygamber’imiz ise Kuran’ın uymamız konusunda kefil olduğu tek insandır. Oysa tarikatların ürettiği birçok şeyh tartışılmaz kişi ilan edilmiş, bu şeyhlerin etrafındakiler kurtulanlar, diğer kimseler cehennemlik olanlar olarak sınıflandırılmış, bu şahıslara uymak dinin en önemli şartı gibi kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Bu tarikatların birçok liderinin Mehdi veya İsa ilan edilmesi sadece geçmişteki tarikatların değil, günümüzdeki birçok tarikatın da bir gerçeğidir. (Mehdi ve İsa’nın gelişi ile ilgili inançlar için 20. Bölümü okuyunuz.) Her şehirde, kasabada veya mahallede bahsettiğimiz tiplere rastlayabiliriz. Bunların çoğu paranoyak hezeyanları olan, insanların hem ruh dünyasını, hem de kesesini zarara uğratan kişilerdir. Bu tavırlarıyla Kuran’ın bize anlattığı sahtekar Musevi ve Hıristiyan din adamlarının dinimizdeki karşılığı bu şeyhlerdir.

Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla yerler.

9- Tevbe Suresi 34

TARİKATLARDA MASALLAR

Şeyhe kayıtsız şartsız itaat tarikatın en önemli şartı olduğundan, bunun sağlanması için müritlere hikayeler anlatılır. Örneğin: “Bir şeyh bir müridine ‘Git babanın kafasını kopar bana getir’ der. Mürit de görünürde çok garip olan bu isteği şeyhine olan güveninden dolayı “Bir hikmeti vardır” diyerek yerine getirir. Bir de bakar ki annesiyle yatarken kopardığı baş babasının değil. Annesiyle zina yapan başka birine ait. Şeyh uzaktan, kerameti sonucu bu olayı görüyor ve müridini denemek için hikmetini açıklamadan böyle bir emir veriyor.” Bu örnek hikayeyle görüldüğü gibi şeyh müride haramı emretse bile onun emrine itaat edilmesi, çünkü bunun muhakkak bir hikmeti olacağı telkin edilir. Oysa bir Müslüman’ın böyle bir şey iddia eden kişiye “Ben böyle bir haramı niye işleyeyim? Allah cana kıymayı haram etmişken benden böyle bir şeyi nasıl istersin?” demesi gerekir. Oysa tarikatlarda şeyhe bu şekilde karşı çıkışlar, normal olmanın değil, imanı zayıf bir kimse olmanın belirtisi sayılır. Hikayelerle müridi şeyhin robotu yapma tarikatlarda çok sık kullanılan bir yöntem olduğu için meşhur bir hikayeyi daha örnek verelim: “Bir gün Hacı Bektaş Veli’nin çok müridi olmasından rahatsız olan devrin yöneticileri Hacı Bektaş’a gelip bu rahatsızlıklarını, müritlerinin çokluğunu hatırlatıp dile getirmişler. Hacı Bektaş da ‘Rahatsız olmayın benim sadece bir buçuk müridim var.’ demiş. Gelenlere bunu ispat için içeride bir koyun kesen Hacı Bektaş kanını dışarı akıtmış. Müritlerini ise dışarıda toplamış ve tüm müritlerini kesmesi gerektiğini ve sırayla gelmelerini söylemiş. Bir kadın ve bir erkek dışında herkes kaçmış. Erkek bir, kadın yarım sayıldığı için gerçek müritler işte bu bir buçukmuş.” Bu kıssa anlatılıp müritlerden bu gerçek müritler gibi olup şeyhi öldürecek olsa bile kendilerini teslim etmeleri gerektiği öğretilir. Aklı bir kenara bırakan, şeyhi haram olan bir şeyi istese bile vardır bir hikmeti deyip boyun eğen kişiler olarak yetiştirilen müritler, artık şeyhleri nasıl Müslüman olmalarını isterse öyle Müslüman olabilmekte, Allah’ın kitabı yerine şeyhlerine tabi olmaktadırlar. Bu halleriyle şeyhler halkın parasını haksızlıkla yediği söylenen hahamlara ve rahiplere Rab edinilme hususunda da benzerlik göstermektedirler.

Allah’ın yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da Rabler edindiler.

9- Tevbe Suresi 31

Şeyhe tabiyet Kuran’a tabiyet ile nasıl bağdaşır? Kuran yerine şeyhe tabi olanlar, Kuran’ı ancak ölülerin arkasından hem de bilmedikleri bir dilde okuyanlar, Kuran’ın manası yerine melodisine önem verenler ne yazık ki bu ayetlerdeki uyarıyı anlamamakta, Kuran’ı rehber kitap olarak değil ölülerin arkasından okunan okuma kitabı olarak görmektedirler.
RABITANIN ABUKLUĞU

Tarikatlardaki en garip olaylardan biri de şeyhe rabıtadır. Türkiye’mizde en yaygın tarikat olan Nakşibendiliğin de en önemli uygulamalarından biri olan rabıta şöyle yapılır: Mürit abdestli olarak, kıbleye dönerek yere oturur. Şeyhinin iki kaşının ortasını hayalinde canlandırarak Allah’ı zikreder. Rabıtayla şeyh ile mürit arasındaki sürekli beraberlik sağlanır. Fotoğrafın icadından sonra rabıtayı fotoğrafa bakıp yapan modern (!) Nakşibendiler de mevcuttur. Bu uygulama kadar acayip olan bir izah ise şöyledir: “Rabıtasız zikir yerine, zikirsiz rabıta tercih edilir. Zikir ve rabıtadan birini terketmek zorunda kalırsak zikri terketmek daha uygundur. Çünkü zikirsiz rabıta erdirir, fakat rabıtasız zikir erdirmez.” Günümüzde yaygın olarak yapılan bu uygulama, tarikatlar konusunu niye ayrı bir başlıkla incelediğimizin sebeplerinden biridir. Bize göre en kibar ifadeyle saçmalık olarak değerlendirdiğimiz bu uygulama, Kuran’ın diniyle hiçbir şekilde bağdaşmaz.

Tarikatlarda kullanılan bazı temel deyimlerin Kuran’daki kullanılışlarına baktığımızda, aradaki uçuk farkı, alakasızlığı farkederiz. Örneğin “şeyh” kelimesi Kuran’da “ihtiyar adam” manasında kullanılmıştır (Bakınız 11-Hud Suresi 72, 12-Yusuf Suresi 78, 28-Kasas Suresi 23,40-Mümin Suresi 67). Kuran-ı Kerim’de “veli” kelimesi ise “dost, yakın” gibi manalarda kullanılır. “Evliya” kelimesiyse bu kelimenin çoğuludur. Kuran’a göre her Müslüman Allah’ın velisidir, Allah da onların velisidir (Bakınız 2-Bakara Suresi 257,3Ali İmran Suresi 68, 5-Maide Suresi 55, 7-Araf Suresi 196,9-Tevbe Suresi 71). Kafirler ise şeytanın velisidir, tüm kafirler de birbirinin velisidirler (Bakınız 4-Nisa Suresi 119, 4-Nisa Suresi 76, 7-Araf Suresi 27, 16-Nahl Suresi 16). Mutlak anlamda gerçek dost sadece Allah’tır. Tüm dostlar ona nispetledir. O halde ondan başka gerçek veli yoktur (Bakınız 2-Bakara Suresi 107, 9-Tevbe Suresi 116, 25-Furkan Suresi 18, 39-Zümer Suresi 3, 42-Şura Suresi 9). Görüldüğü gibi Kuran’da 80’den fazla yerde geçen “veli” veya “evliya” kelimeleri hiçbir yerde günümüzde halka takdim edilen süpermen insanlar manasında kullanılmamıştır. Bu evliyaların, şeyhlerin gösterdiği olağanüstü haller manasında “keramet” kelimesinin kullanıldığına da Kuran’da rastlamıyoruz. Bu kelimeyle aynı “KRM” kökünden bir çok fiil Kuran’da geçer ve bu kelimelerle Allah’ın cömertliği, verdiği rızıkların bolluğu anlatılır ama süper adamların süper olağanüstülükleri anlatılmaz (Bakınız 27-Neml Suresi 40, 8-Enfal Suresi 4, 17-İsra Suresi 70, 36-Yasin Suresi 11).

Tarikatlardaki dönmelerin, semanın, musikinin dinin bir parçası olduğu iddia edilmediği sürece hiçbir zararı olmadığı kanaatindeyiz. Çünkü Kuran bunları ne yasaklamıştır, ne de emretmiştir. Yeter ki bu uygulamalar ibadet olarak takdim edilmesin. Fakat ne yazıktır ki birçok tarikatta bu tarz uygulamaların adeta dinin bir uygulaması gibi tanıtıldığına tanık olmaktayız. Bizim de karşı olduğumuz budur. Yoksa Müslümanlar elbette ki vakıflar, dernekler gibi kurumsal yapılar kurabilir, bunların içinde bir hiyerarşi oluşturabilirler. Tüm bu kuruluşlarda şiir okunması, müzik dinlenmesi, sema, sanat, toplantı, gösteri yapılması da normaldir. Fakat anormal olan insanları tartışılmaz ilan etmeleri; ister iyi, ister kötü olsun tarikatların kendilerini ve Kuran’da yer almayan uygulamalarını dinin bir parçası gibi göstermeleridir.

Tarikatların diğer bir zararı ise dinimizi bir çile dini gibi tanıtmaları olmuştur. Hindu anlatımlarını ve Hindu tarikatlarını andıran suni çilelerle, müritleri terbiye edeceğini söyleyen tarikatlar; insanları karanlık odalarda uzun süre aç, susuz bırakıp, onlara acı çektirip, bir çok kişinin ruh dengesini bozmuşlardır. Ruh dengesi bozulan bu insanların gördüğü halusinasyonlar ise, bu kimselerin üstünlüğüne, evliya olduklarına yorumlanmıştır. Oysa Kuran’da hiçbir Peygamber’in, hiçbir kimsenin, kendisine böyle suni çileler çektirip, kendi kendine işkence etmesi geçmez. Kuran’a göre Allah gerekirse imtihan için zorluk verir ve bu zorluk her ne olursa olsun Müslüman buna katlanır. Fakat bu zorlukları Allah hayatın doğal akışında insanın karşısına çıkarır; yoksa çile olsun diye, zorluk olsun diye insanın kendisine işkence etmesine dinimizin tek kaynağı olan Kuran’da rastlamayız.
EFENDİLERİN KUYRUĞUNA TAKILMA

Ve derler ki: “Rabbimiz biz efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de, böylece onlar bizi yoldan saptırdılar.”

33- Ahzab Suresi 67

Geleneksel İslam’ın uygulayıcısı, atalarından miras kalan mezhebine hiçbir akılsal kritere dayanmadan uyar. Mezhebin bu tabileri, mezhep büyüklerinin ne kadar zeki, ne kadar üstün ahlaklı olduklarına dair hikayeler anlatarak bağlılıklarını meşrulaştırmaya çalışırlar. Bu şahıslara göre büyükleri (mezhep imamları) her şeyi düşünmüştür. Onlara uymak yeterlidir, onların karar verdiği bir konuda düşünmek, tartışmak, sorgulamak edepsizliktir. Geleneksel İslamcıların dini direkt öğrendiği bir kaynaksa tarikattaki şeyhleridir. Tarikattaki bu şeyhlere de çoğu zaman “efendi”, “efendi hazretleri”, “hocaefendi” gibi lakaplar takılır. Vefat etmiş mezhep imamlarına karşın bu efendiler yaşayan dini kaynaklardır. Bu büyüklere ve efendilere uymaktaki temel mantık aynıdır: Düşünmeden tabi olmak, sorgulamamak, aklı çalıştırmadan onların aklına güvenmek. Oysa Kuran’ın alıntıladığımız ayetinde görüldüğü üzere, birçok insanın doğru yoldan sapmasının sebebi büyüklerine, efendilerine körü körüne bağlanmalarıdır. Aklı çalıştırmanın yerine taklidi ön plana çıkartan; atalara uyarak yol bulmanın, çoğunluğun tercihine bakarak yol bulmanın ve efendilere, büyüklere teslim olarak yol bulmanın hiçbirini Kuran kabul etmemektedir. Kuran dinin kaynağı olarak kendisinden başka ne bir efendiyi, ne bir mezhebi, ne bir hadisi, ne de herhangi bir tarikatı belirtmez. Kuran’a göre doğruya ulaşma aklı dışlamayla değil; aklı kullanma, düşünme faaliyetiyle gerçekleşir.

Kuran’ı okuyup düşünmüyorlar mı?

4- Nisa Suresi 82

Ayetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.

38- Sad Suresi 29

... Size ayetlerimizi açıkladık, belki akıl erdirirsiniz.

3- Ali İmran Suresi 118
ŞEYHLERİ UÇURAN MÜRİTLER

Ölen şeyhlerin kabirlerinde yapılan garip hareketler, bez bağlamalar,eğilmeler, secdeler de başlı başına bir rezalet tablosudur. Şeyhlerin bir kısmının ölmeden tarikatın devamını oğluna, damadına, kardeşine bırakıp, bu manevi ve maddi sömürü çarkının aile tekelinde tutulması da sayısız garipliklerin bir halkasıdır. Oysa dinimize göre emanet ehline verilir, kan bağı olana değil. Müritlere bile layık görülen evliyalık mertebeleri, şeyhlere çok daha abartılı bir şekilde verilir. Şeyhlerin kerameti diye öyle hikayeler anlatılır ki; Kuran’da anlatılan birçok Peygamber mucizesinin bile bu kerametler kadar olmadığı görülür. “Şeyh uçmaz, mürit uçurur.” deyimiyle halkın arasında ifadesini bulan bu gerçek, ayrı tarikatın müritlerinin birbirlerine karşı hava atma mekanizmalarıdır. En çok ve en büyük kerameti gösteren şeyhin müridi olmanın gururunu tatmak isteyen müritler, böylece her seferinde şeyhlerini diğer şeyhten biraz daha fazla uçurarak bu yarışı karşılıklı devam ettirirler. Hayvanları, insanları canlandıranlar; denizlerin, okyanusların üstünde yürüyenler; aynı anda bir sürü yerde gözükenler; neler vardır, neler... Süpermen şeyhler kalpleri bilir, uzaktan kumandalı yönlendirmelerde bulunur, bir bakışıyla hidayete erdirir, dilediğini cin veya diğer yöntemleriyle çarpar, üfürüğü, tükürüğü, nefesi ile şifalar saçar, dokunuşlarıyla alemlere nurlar yağdırırlar! Şeyhler bunları yapınca müritlerin ne haddine düşer şeyhe itiraz, şeyhin lafını tartışma, aklını kullanma! Müridin en iyisi gözü kapalı itaat eden ve itaati en çok olandır.

Müslümanlığa geçişinin en başında bu tarikatlara kapılan Türk halkı, ne yazık ki hala araştırma, akletme yerine taklidi, tabi olmayı getiren bu tarikatların düşünceye vurduğu zincirlerden kurtulamamaktadır. Körü körüne itaat, hayatın zevklerinden kendini soyutlama, az gülme, bireysel zekayı az geliştirme gibi özellikler tarikatların verdiği zihniyetin sonuçlarıdır. Hatta tahminimizce bir araştırma yapılsa; bugün halkımızın, belli liderleri tartışmasız önder kabul etmelerinin kökündeki sebeplerinden biri olarak tarihimizde uzun ve derin etkisi olan tarikatlara, şeyhlere körü körüne uymayı buluruz. “Karı gibi gülmek” gibi hayattan gülerek zevk almayı, neşeli olmayı hoş karşılamayan deyimlerin çıkış sebeplerinde de Osmanlı döneminde yıllarca devam etmiş tarikat terbiyesini bulabiliriz. Kanaatimizce tarikatların verdiği bu terbiye geleneğe dönüşerek, günümüzde tarikatla alakası olmayanların bile yaşamlarında, farkında olmamalarına rağmen derin etkiler bırakmıştır. Çilede medet ummayı ve bir insanı aşırı yüceltip, araştırmadan o insana bağlanmayı gerektiren tarikatlar, Kuran’ın istediği aklını çalıştıran insan modelinin önünde en önemli engellerdir. Kuran’a gidip, Kuran dışında tüm dini kaynakları, hadisleri, ilmihal kitaplarını, mezheplerin dinini Kuran’ın önünden süpürmek, nasıl Kuran’ın dininin ortaya çıkmasının bir şartıysa, aynı şekilde tarikatlar da Kuran’ın dininin ortaya çıkıp, dini, şeyhlerin tekelinden kurtarmak için, süpürülmesi gerekenler listesine dahil edilmelidirler. Böylece dinimizin bağlıları Peygamberimiz’in ve daha sonra 4 halifenin döneminde olduğu gibi, Kuran dışında kaynak kitabı olmayan, cami dışında tekke, zaviye gibi alternatif kutsal kurumları olmayan, şeyh gibi Allah’la kul arasında aracılık yapan ruhban sınıfı tanımayan, Allah dışında hiçbir varlığa teslim olmayan, kalple beraber aklını da çalıştıran; salt Allah’a kul olan kullar olacaklardır.

Haberin olsun, halis din yalnızca Allah’ındır. O’ndan başkalarını evliyalar edinerek “Biz bunlara yalnız bizi daha fazla Allah’a yaklaştırmaları için kulluk ediyoruz.” diyenlere gelince, Allah tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmünü verecektir. Şu bir gerçek ki Allah yalancı, inkarcı kişiyi doğru yola iletmez.

39- Zümer Suresi 3

Rabbinizden size indirilene uyun. O’ndan başka evliyaların ardına düşmeyin. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.

7- Araf Suresi 3

...::KAYNAK::..
YOK TARİKAT ŞÖYLE BÖYLE DİYENLER OKUSUN... EĞER TABİ KURAN'I KERİM'E İNANIYORLARSA... :goz:
 
Geri
Üst