
Adı: Bilgi, Soyadı: Sayar
Çağa kim hükmediyorsa; medeniyetin dilini de o belirler. Kabul etmeliyiz ki yakın tarihin mutlak hâkimi batıdır. Dünya haritasını, hassaten Afrikayı cetvelle çizebilecek kadar çağına hükmeden bir Batı. Yakın tarihte Batı akılla; akıl, teknikle tanıştı. Yakın çağın gücü teknikti, bu gücün sahibi de Batıydı. Bugün kullandığımız teknik ürünlerin ekseriyetle menşei batıdır. Biz, yani müzmin doğu toplumları (Uzak Doğu ayrı), o teknik ürünleri çoğunlukla adlarıyla beraber transfer etmişiz; Radyo, televizyon, otomobil, monitör örneklerden sadece bir kaçı
Bilgisayar da batıdan aldığımız bir cihaz. Ama bilgisayar, isim olarak computere alternatif olarak oluşturduğumuz dilimizin öz kelimelerinden müteşekkil bir kelime. Bu kelimeyi kim terkip etmişse, çok iyi bir iş çıkarmış, zira bilgisayar, gerek fonetik/ses olarak, gerek kelimenin anlam fonksiyonu bakımından son derece doyurucu ve güzel bir kelimedir. (bu aygıt, bilgileri saymaz, işler denilse de, neticede işlem, bir saymanın ürünüdür)
Batının computer, bizim bilgisayar dediğimiz makineyi inceleyeceğiz/irdeleyeceğiz bu yazımızda
Adı: Bilgi
Soyadı: Sayar
Ana Adı: Abaküs
Doğum Târihi: M.ö.
Doğum Yeri: Uzak Doğu + Avrupa
Bilgisayar, hesap makinesinin geliştirilmiş, daha fonksiyonel kılınmış hâlidir. Hesap makinesinin temelinde de Abaküs vardır. Hesap işlemleri için istimal edilen cihazları, bilgisayarın temeli kabul edersek (ki öyle kabul ediyorum) insanlığın ilk bilgisayarı Abaküstür. Abaküsün tarihi de milâttan çok öncesine kadar gidiyor.
Tarihin kaydettiği ilk somut hesap makinesini, vergi dairesinde memur olan babasının işlerini kolaylaştırmak için 17. Yüzyılda Fransız Matematikçi Pascal 16/18 yaşındayken yapmıştır. Bugün dijital denildiğinde aklımıza LCD, cam üstü rakamlar geliyorsa da Pascalın yaptığı, toplama ve çıkarma yapabilen bu ilk hesap makinesine dijital denilmiş (dijital Fransızca bir kelimedir).
Dijital, sayısal demek zira gariptir, Pascal Pascalline olarak adlandırılan ilk hesap makinesini icat ettiği yıl, ömür boyu sürecek bir sıhhat bozulmasına düççar olmuş, kendi deyimiyle 16/18 yaşından sonra ağrısız, acısız tek bir gün dahi geçirmemiştir. Pascal elinde kâğıt-kalem, kilisenin tepesinden yıldızları seyreden, ölçümler yapan bir bilgindi ve kâinattaki mevcut muazzam dengeye bakıp gözyaşı dökecek kadar da inançlıydı.
Pascaldan çeyrek asır sonra Alman Leibniz, Pascalın yaptığı makinenin fonksiyonlarını daha da arttırarak Leibniz Çarkını icat etmiştir. Pascalın makinesinden faklı olarak Leibniz Çarkı, çarpma, bölme ve karekök alma işlemlerini de yapabiliyordu. Modern çağın sistemli düşünürlerinden Leibniz; Tarih, Felsefe, Mantık, hukuk, Matematik, teoloji, politika, optik, mekanik, kozmoloji İle ilgilenmiştir. Berlin Üniversitesinin kurulmasına önayak olan Leibniz, kozmoloji ilmini Allahın ispatı için kullanmıştır. Katolik ve Protestan mezheplerini birleştirme çabası da gösteren ama daha çok yaptığı hesap makinesiyle anılan Leibniz, terk edilmiş hâlde, kimseler duymadan sessiz, sedasız bu dünyadan göçmüş biridir. Cenazesine sadece sekreterinin katılmış olması da ayrı bir trajedidir.
Leibnizden sonra Fark Makinesi ile Charles Babbage tarih sahnesine çıkar Babbage, 1830 yılında matematiksel işlemlerin dışında farklı fonksiyonları da içine alan Fark Makinesini îcât etti. İngiliz Hükümetinin parasal desteğiyle çalışmalarına devam etti. Babbage; veri depolama birimi, mantıksal işlem birimi, giriş ve çıkış üniteleri olan bir makinenin projesi üzerinde çalıştı. Bu projesinden dolayı Babbage, günümüz bilgisayar mantığının sistematörü olarak kabul edilir. Ancak bu mevcut projesini tamama erdirmeden yaşamını yitirmiştir.
Projeyi bitirememesindeki temel sebepler arasında zamanın malzeme kıtlığı ve imalat tekniği yetersizliği olarak sayılabilir. Ki Babbage bu bağlamda Makine ve İmalat Ekonomisi Üzerine adında bir kitap da neşretmiştir. Hayat sigortasının yaygın hâle gelmesinde katkısı büyük olan İngiliz Babbage, günümüz bilgisayarlarının temel prensiplerini oluşturan kişidir.
Gelelim ilk bilgisayar çalışmalarına
Bu alanda, bugünkü bilgisayar sistemi anlamında ilk büyük gelişme, 1890da Amerikalı Hermann Hollerith tarafından delikli kart sistemiyle veri girişi yapılan makine/bilgisayar olmuştur. Bu sistemde işlem hızının artması ve hataların azalması büyük bir ilerleme sayılmıştır.
Bilgisayar dünyasında asıl ve en büyük ilerlemenin fitilini ateşleyen kişi, 1937de Mark 1 adını verdiği bilgisayarda yarı elektronik devreler kullanmakla Howard Hathaway Aiken olmuştur. Mark 1 delikli kart sistemiyle çalışmasına karşın; daha önceki benzerlerinden farklı olarak, logaritma ve trigonometri işlemlerini de yapabilmekteydi. Ağır olduğu hâlde, tam otomatik olarak çalışması ve uzun işlemleri çözebilmesi; 1 saniyede 5 tane işlem yapabilen, 18 metre uzunluğunda, 2.5 Metre yüksekliğinde olan Mark 1in en büyük özelliğiydi. Mark 1, insan müdahalesi olmadan hazırlanan programı yürüten ilk bilgisayardı.
Mark 1den kısa bir süre sonra Pensilvanya Üniversitesinden John Mauchly, J. Presper ile birlikte ENİAC(Elektronik Sayısal Hesaplayıcı Ve Doğrulayıcı)ı 1946 yılında tamamladı(lar). Yapımında 18000 adet elektronik tüp kullanılan ENİAC 50 ton ağırlığında olup, 167 m2lik bir alanı işgal ediyordu. Saniyede 5000 toplama işlemi yapabilen ENİAC, Mark 1den 1000 kat daha hızlıydı. II. Dünya Savaşında Amerikan ordusunun daha hızlı işleyen bir hesap sistemine gereksinim duyması, bilgisayar dünyasında bir devrim olan ENİACın yapılmasına sebep olmuştur.
ENİACtan sonra, uzun soluklu olamayan DEVAC ve ticari anlamda satışa sunulan ilk bilgisayar olan UNİVACın yapılması 1952 yılına dek sürmüştür.
Toparlama sadedinde günümüz bilgisayarının gelişim evrelerini kronolojik olarak işaretleyelim:
1. Birinci Nesil Bilgisayarlar:
1945 ile 1956 arasındaki yıllara tekabül eden bilgisayarlardır ki, II. Dünya Savaşı şartlarının süreçte belirgin bir rolü olmuştur. Ezcümle Alman mühendis Konrad Zuse, 1941de uçak ve roketler için Z3 olarak adlandırılan bilgisayarı; buna mukâbil müttefik kuvvetler bilgisayar çalışmasına hız vermiş ve bu bağlamda İngilizler, Almanların mesajlarını çözmek için Colossus adlı gizli kodları kırabilme özelliği olan bilgisayarı, İBM şirketiyle çalışan Howard Hathaway Aiken Mark 1i; yine savaş şartlarında gelişen bir diğer bilgisayar Amerikan Hükümeti Pensilvanya Üniversitesi ile ortaklaşa ENİACı tasarlamışlardır.
Bu devrede geliştirilen bilgisayarların en büyük dezavantajı kaba, büyük ve hantal olan vakum tüpleridir.
2. İkinci Nesil Bilgisayarlar:
1956 ile 1963 arasındaki gelişim ve değişimi havi bilgisayarlardır. Bu evrenin belirgin hususiyeti; vakum tüpler yerine transistorların bilgisayarda kullanılmasıdır. Transistor, yarı iletken malzemeden imal edilmiş elektronik devre elemanıdır. Transistorların vakumlu tüplere oranla enerji verimleri yüksektir. Ayrıca bir tüp belirli bir ısınma süresi geçmeden çalışmadığı hâlde, transistorlar gerilim uygulandığı gibi çalışıyordu. Boyut olarak tüplerden çok daha küçük ve portatif olan ve ömrü tüplerden 5 kat daha fazla olan transistorlar bu evrede belirgin bir rol üstlenmiştir.
1960lı yılların başlarında üniversitelerde ve işyerlerinde ikinci nesil bilgisayarlar kullanılmaya başlandı. Bu dönem bilgisayarlarına yazıcılar, tape birimleri, disk birimleri, işletim sistemi ve çeşitli programlar eklendi. Ayrıca yine bu dönemde bilgisayarın gelişimine paralel yeni meslek gurupları teşekkül etti: Programcı, bilgisayar sistem uzmanı ve sair İkinci nesil bilgisayarlara en önemli örnek IBM 1401dir.
3. Üçüncü Nesil Bilgisayarlar:
1964-1971 arası zaman dilimini kapsayan bu evrede; vakumlu tüplerden daha avantajlı olsalar dahi fazla miktarda ısı yaydıkları için transistorlar, makinenin hassas iç parçalarının çabuk bozulmasına sebep oluyordu. Ama kuartz bu sorunu çözdü. Kuartz bugün alternatif tıpta da kullanılan değerli bir taştır. Radyasyonu engelleyici bir özelliği vardır.
1958 yılında Texas Instruments mühendislerinden Jack Kilby tümleşik devreyi (Integrated Circuit (IC)) geliştirdi. Tümleşik devre (IC), kuartzdan yapılmış küçük bir silikon disk üzerinde 3 elektronik bileşenden meydana gelir. Bu dönem, pek çok parçanın monte edildiği çip sâyesinde bilgisayarlar hızlı bir şekilde küçülmeye başladı. Yine bu dönem, işletim sistemi çerçevesinde alternatif programların çoğaldığı dönemdir.
4. Dördüncü Nesil Bilgisayarlar:
1971den günümüze kadar olan evre... Bu evrede çiplere, binlerce bileşen monte edildi. Boyutlar küçüldükçe küçüldü. Bu dönemde bilgisayarların boyutları daha da küçüldüğü gibi, fiyat cinsinden ederi de azaldı, ucuzladı. 1971 yılında İntel 4004 çipini üretti. 1981de evde, işyerinde, okulda kullanılmak suretiyle bilgisayarlar günlük hayata girdi. Bu dönem, kişisel bilgisayarların(Personal Computer -PC-) başlangıç dönemidir. 1981de kişisel bilgisayar adedi 2 milyonken 1982de 5.5 milyon, 1992de bu sayı 65 milyon olmuştur. Ayrıca İBM PC ile Apple rekabeti de bu dönemde ( 1984) başlar.
Bu dönemde, aralarında mesafe bulunan(170 Metreye kadar ) bilgisayarları birbirine bağlayan adına LAN denilen ağ sistemi geliştirildi. LANın açılımı: Local Area Networktur. Türkçesi: Yerel Alan Ağı. Ayrıca aralarında coğrafî bir uzaklık mevzubahis olan yerlerde konumlanmış (meselâ iki şehir veya iki ülke) bilgisayarları birbirine bağlamak için WAN ağı geliştirildi. İnternet dediğimiz olgu, WANın ürünüdür. Neticede WAN ile bağlı olan bilgisayarlar, mevcut bilgisayarlarda bulunan bütün verileri kullanabilir.
Meselâ arama motoru Googlea bir kelime girip arattığımızda, Google, WAN sistemiyle, aramanın yapıldığı bilgisayara bağlı bulunan bütün bilgisayarların verilerini getirir. WANın açılımı: Wide Area Network, Türkçesi: Geniş Alan Ağları. Yine bu dönemde dizüstü ve cebe sığabilecek kadar küçük bilgisayarlar yapıldı, geliştirildi. İnternetin insan hayatına girmesi ve yaygınlaşmasıyla bilgisayarın önemi kat kat daha da arttı.
Kısaca size bilgisayarın tarihçesi hakkında bilgi verdikten sonra aklımıza işleyen notları da sizinle paylaşmak isterim;
Kimileri, ne kadar muazzam ve mükemmel işlemler yapsa da, ne kadar sonuçları kusursuz verse de, komut almadan hiçbir işlemi yapamadığı için bilgisayara aptal bir makine der. Bu yanlış bir tasniftir. Bunu diyenlerin bir kısmı kanımca, bakın ben sizin hayranlık duyduğunuz bir şeyin, nasıl da karizmasını çiziyorum. Bakın nasıl da zekice bir hamleyle hayranlık uyandıran bir cihazı aptal pozisyonuna getirebiliyorum bilinçaltıyla hareket ediyor. Aptallık, zekânın ağır işlemesi sonucu ortaya çıkan bir durumdur.
Pekâla bir aptal kendi başına, hiçbir yerden komut almadan da hareket edebilir, hayatıyla ilgili bağımsız kararlar verebilir. Ama bilgisayarda böyle bir hususiyet yoktur. Neticede insan, yaratan bir varlık olmadığı için; insan aklının ürünü olan her şey insanın aklına tâbidir. O hâlde insan aklının ürünü olan bir ürün, ne aptal olarak tesmiye edilebilir, ne de zekî olarak. Çünkü insan aklı, kendisinden bağımsız olacak bir şeyi yapamaz.
Bilgisayarlar, II. Dünya Savaşı sırasında ciddî bir gelişim göstermiştir. Bilgisayar, düşmanı alt etmenin bir yöntemi olmuş, ve bu kan kokan yöntem maalesef bilgisayarın gelişiminde kilometre taşı olmuştur. Bu durum ister istemez İsveçli bilim adamı Alfred Bernhard Nobeli akla getiriyor. Malum olduğu üzere Nobel, dinamiti icat eden kişidir. Bugün, bilimin gelişmesinde büyük katkılar sağlayan Nobel Vakfının verdiği Nobel Ödülünün temelinde dinamit vardır. Yani bilim ve kan.
Peki, Beşinci Nesil Bilgisayarlar Nasıl Olur?
Öyle bir çağda/zaman diliminde yaşıyoruz ki, saçmalamamak koşuluyla ne tahmin edilirse, artık fantastik gelmemeli bize. Zira 167 m2 ve 50 ton ağırlığındaki bir makineyi cebimizde taşıyabiliyoruz artık. İlk bilgisayarların ağırlığı ve kapladığı yer zamanla malzemesinden, kapladığı yerden alındı, fonksiyonuna eklendi. 167 m2lik bir alan artık, hatırı sayılır bir teknoloji marketinin alanıdır. Sanırım bu değişim, bilgisayar dilini de farklılaştırmıştır. O eski bilgisayarda işlem yapmaya giden biri nasıl bir ifade kullanırdı? Ben bilgisayara gidiyorum. 5+1 bir daire büyüklüğünde olan bir makineye ancak gidilir çünkü.
Çok yakın gelecekte olabilecekler üzerinde tahminlerim:
İnsanlar, bulundukları yerde bir CTRL- E ile meselâ evlerini monitörden izleyebilir, evlerine müdahalede bulunabilirler. Meselâ bir CTRL- P ile evin pencerelerini açıp kapayabilirler. Ben hayalin mantıklı sınırında kaldığım için belki de bu dediğim şey yapılmış olup, henüz yaygınlaşmadığı için ben bilmiyor olabilirim.
Meselâ bilgisayarla bir çiçek bahçesine bağlanıp o çiçeklerin kokusunu almak Koku nasıl taşınır bilmiyorum ama olabilirlerim içinde olan bir şeydir bu. Meselâ bir konu seçilir, olayın kahramanları belirlenir, bilgisayara komut verilir, bilgisayar insan için film çevirir. Korku mu, bilim-kurgu mu, fantastik mi, romantik mi İnsan bunu belirleyecek, bilgisayar, bunu insan için yapacak diye düşünüyorum.
Teknolojinin bilhassa bilgisayarın baş döndürücü gelişimi, bazı şeyleri ıskalamamıza neden oluyor; insan, yaptığı makineye hayran oluyor/hayran kalıyor ama velâkin bütün bu yapılanın ve yapılacak olanın kendi aklının ürünü olduğunu biliyor olsa bile hissetmiyor bunu ve bir şeyleri ıskalıyor.
Çağa kim hükmediyorsa; medeniyetin dilini de o belirler. Kabul etmeliyiz ki yakın tarihin mutlak hâkimi batıdır. Dünya haritasını, hassaten Afrikayı cetvelle çizebilecek kadar çağına hükmeden bir Batı. Yakın tarihte Batı akılla; akıl, teknikle tanıştı. Yakın çağın gücü teknikti, bu gücün sahibi de Batıydı. Bugün kullandığımız teknik ürünlerin ekseriyetle menşei batıdır. Biz, yani müzmin doğu toplumları (Uzak Doğu ayrı), o teknik ürünleri çoğunlukla adlarıyla beraber transfer etmişiz; Radyo, televizyon, otomobil, monitör örneklerden sadece bir kaçı
Bilgisayar da batıdan aldığımız bir cihaz. Ama bilgisayar, isim olarak computere alternatif olarak oluşturduğumuz dilimizin öz kelimelerinden müteşekkil bir kelime. Bu kelimeyi kim terkip etmişse, çok iyi bir iş çıkarmış, zira bilgisayar, gerek fonetik/ses olarak, gerek kelimenin anlam fonksiyonu bakımından son derece doyurucu ve güzel bir kelimedir. (bu aygıt, bilgileri saymaz, işler denilse de, neticede işlem, bir saymanın ürünüdür)
Batının computer, bizim bilgisayar dediğimiz makineyi inceleyeceğiz/irdeleyeceğiz bu yazımızda
Adı: Bilgi
Soyadı: Sayar
Ana Adı: Abaküs
Doğum Târihi: M.ö.
Doğum Yeri: Uzak Doğu + Avrupa
Bilgisayar, hesap makinesinin geliştirilmiş, daha fonksiyonel kılınmış hâlidir. Hesap makinesinin temelinde de Abaküs vardır. Hesap işlemleri için istimal edilen cihazları, bilgisayarın temeli kabul edersek (ki öyle kabul ediyorum) insanlığın ilk bilgisayarı Abaküstür. Abaküsün tarihi de milâttan çok öncesine kadar gidiyor.
Tarihin kaydettiği ilk somut hesap makinesini, vergi dairesinde memur olan babasının işlerini kolaylaştırmak için 17. Yüzyılda Fransız Matematikçi Pascal 16/18 yaşındayken yapmıştır. Bugün dijital denildiğinde aklımıza LCD, cam üstü rakamlar geliyorsa da Pascalın yaptığı, toplama ve çıkarma yapabilen bu ilk hesap makinesine dijital denilmiş (dijital Fransızca bir kelimedir).
Dijital, sayısal demek zira gariptir, Pascal Pascalline olarak adlandırılan ilk hesap makinesini icat ettiği yıl, ömür boyu sürecek bir sıhhat bozulmasına düççar olmuş, kendi deyimiyle 16/18 yaşından sonra ağrısız, acısız tek bir gün dahi geçirmemiştir. Pascal elinde kâğıt-kalem, kilisenin tepesinden yıldızları seyreden, ölçümler yapan bir bilgindi ve kâinattaki mevcut muazzam dengeye bakıp gözyaşı dökecek kadar da inançlıydı.
Pascaldan çeyrek asır sonra Alman Leibniz, Pascalın yaptığı makinenin fonksiyonlarını daha da arttırarak Leibniz Çarkını icat etmiştir. Pascalın makinesinden faklı olarak Leibniz Çarkı, çarpma, bölme ve karekök alma işlemlerini de yapabiliyordu. Modern çağın sistemli düşünürlerinden Leibniz; Tarih, Felsefe, Mantık, hukuk, Matematik, teoloji, politika, optik, mekanik, kozmoloji İle ilgilenmiştir. Berlin Üniversitesinin kurulmasına önayak olan Leibniz, kozmoloji ilmini Allahın ispatı için kullanmıştır. Katolik ve Protestan mezheplerini birleştirme çabası da gösteren ama daha çok yaptığı hesap makinesiyle anılan Leibniz, terk edilmiş hâlde, kimseler duymadan sessiz, sedasız bu dünyadan göçmüş biridir. Cenazesine sadece sekreterinin katılmış olması da ayrı bir trajedidir.
Leibnizden sonra Fark Makinesi ile Charles Babbage tarih sahnesine çıkar Babbage, 1830 yılında matematiksel işlemlerin dışında farklı fonksiyonları da içine alan Fark Makinesini îcât etti. İngiliz Hükümetinin parasal desteğiyle çalışmalarına devam etti. Babbage; veri depolama birimi, mantıksal işlem birimi, giriş ve çıkış üniteleri olan bir makinenin projesi üzerinde çalıştı. Bu projesinden dolayı Babbage, günümüz bilgisayar mantığının sistematörü olarak kabul edilir. Ancak bu mevcut projesini tamama erdirmeden yaşamını yitirmiştir.
Projeyi bitirememesindeki temel sebepler arasında zamanın malzeme kıtlığı ve imalat tekniği yetersizliği olarak sayılabilir. Ki Babbage bu bağlamda Makine ve İmalat Ekonomisi Üzerine adında bir kitap da neşretmiştir. Hayat sigortasının yaygın hâle gelmesinde katkısı büyük olan İngiliz Babbage, günümüz bilgisayarlarının temel prensiplerini oluşturan kişidir.
Gelelim ilk bilgisayar çalışmalarına
Bu alanda, bugünkü bilgisayar sistemi anlamında ilk büyük gelişme, 1890da Amerikalı Hermann Hollerith tarafından delikli kart sistemiyle veri girişi yapılan makine/bilgisayar olmuştur. Bu sistemde işlem hızının artması ve hataların azalması büyük bir ilerleme sayılmıştır.
Bilgisayar dünyasında asıl ve en büyük ilerlemenin fitilini ateşleyen kişi, 1937de Mark 1 adını verdiği bilgisayarda yarı elektronik devreler kullanmakla Howard Hathaway Aiken olmuştur. Mark 1 delikli kart sistemiyle çalışmasına karşın; daha önceki benzerlerinden farklı olarak, logaritma ve trigonometri işlemlerini de yapabilmekteydi. Ağır olduğu hâlde, tam otomatik olarak çalışması ve uzun işlemleri çözebilmesi; 1 saniyede 5 tane işlem yapabilen, 18 metre uzunluğunda, 2.5 Metre yüksekliğinde olan Mark 1in en büyük özelliğiydi. Mark 1, insan müdahalesi olmadan hazırlanan programı yürüten ilk bilgisayardı.
Mark 1den kısa bir süre sonra Pensilvanya Üniversitesinden John Mauchly, J. Presper ile birlikte ENİAC(Elektronik Sayısal Hesaplayıcı Ve Doğrulayıcı)ı 1946 yılında tamamladı(lar). Yapımında 18000 adet elektronik tüp kullanılan ENİAC 50 ton ağırlığında olup, 167 m2lik bir alanı işgal ediyordu. Saniyede 5000 toplama işlemi yapabilen ENİAC, Mark 1den 1000 kat daha hızlıydı. II. Dünya Savaşında Amerikan ordusunun daha hızlı işleyen bir hesap sistemine gereksinim duyması, bilgisayar dünyasında bir devrim olan ENİACın yapılmasına sebep olmuştur.
ENİACtan sonra, uzun soluklu olamayan DEVAC ve ticari anlamda satışa sunulan ilk bilgisayar olan UNİVACın yapılması 1952 yılına dek sürmüştür.
Toparlama sadedinde günümüz bilgisayarının gelişim evrelerini kronolojik olarak işaretleyelim:
1. Birinci Nesil Bilgisayarlar:
1945 ile 1956 arasındaki yıllara tekabül eden bilgisayarlardır ki, II. Dünya Savaşı şartlarının süreçte belirgin bir rolü olmuştur. Ezcümle Alman mühendis Konrad Zuse, 1941de uçak ve roketler için Z3 olarak adlandırılan bilgisayarı; buna mukâbil müttefik kuvvetler bilgisayar çalışmasına hız vermiş ve bu bağlamda İngilizler, Almanların mesajlarını çözmek için Colossus adlı gizli kodları kırabilme özelliği olan bilgisayarı, İBM şirketiyle çalışan Howard Hathaway Aiken Mark 1i; yine savaş şartlarında gelişen bir diğer bilgisayar Amerikan Hükümeti Pensilvanya Üniversitesi ile ortaklaşa ENİACı tasarlamışlardır.
Bu devrede geliştirilen bilgisayarların en büyük dezavantajı kaba, büyük ve hantal olan vakum tüpleridir.
2. İkinci Nesil Bilgisayarlar:
1956 ile 1963 arasındaki gelişim ve değişimi havi bilgisayarlardır. Bu evrenin belirgin hususiyeti; vakum tüpler yerine transistorların bilgisayarda kullanılmasıdır. Transistor, yarı iletken malzemeden imal edilmiş elektronik devre elemanıdır. Transistorların vakumlu tüplere oranla enerji verimleri yüksektir. Ayrıca bir tüp belirli bir ısınma süresi geçmeden çalışmadığı hâlde, transistorlar gerilim uygulandığı gibi çalışıyordu. Boyut olarak tüplerden çok daha küçük ve portatif olan ve ömrü tüplerden 5 kat daha fazla olan transistorlar bu evrede belirgin bir rol üstlenmiştir.
1960lı yılların başlarında üniversitelerde ve işyerlerinde ikinci nesil bilgisayarlar kullanılmaya başlandı. Bu dönem bilgisayarlarına yazıcılar, tape birimleri, disk birimleri, işletim sistemi ve çeşitli programlar eklendi. Ayrıca yine bu dönemde bilgisayarın gelişimine paralel yeni meslek gurupları teşekkül etti: Programcı, bilgisayar sistem uzmanı ve sair İkinci nesil bilgisayarlara en önemli örnek IBM 1401dir.
3. Üçüncü Nesil Bilgisayarlar:
1964-1971 arası zaman dilimini kapsayan bu evrede; vakumlu tüplerden daha avantajlı olsalar dahi fazla miktarda ısı yaydıkları için transistorlar, makinenin hassas iç parçalarının çabuk bozulmasına sebep oluyordu. Ama kuartz bu sorunu çözdü. Kuartz bugün alternatif tıpta da kullanılan değerli bir taştır. Radyasyonu engelleyici bir özelliği vardır.
1958 yılında Texas Instruments mühendislerinden Jack Kilby tümleşik devreyi (Integrated Circuit (IC)) geliştirdi. Tümleşik devre (IC), kuartzdan yapılmış küçük bir silikon disk üzerinde 3 elektronik bileşenden meydana gelir. Bu dönem, pek çok parçanın monte edildiği çip sâyesinde bilgisayarlar hızlı bir şekilde küçülmeye başladı. Yine bu dönem, işletim sistemi çerçevesinde alternatif programların çoğaldığı dönemdir.
4. Dördüncü Nesil Bilgisayarlar:
1971den günümüze kadar olan evre... Bu evrede çiplere, binlerce bileşen monte edildi. Boyutlar küçüldükçe küçüldü. Bu dönemde bilgisayarların boyutları daha da küçüldüğü gibi, fiyat cinsinden ederi de azaldı, ucuzladı. 1971 yılında İntel 4004 çipini üretti. 1981de evde, işyerinde, okulda kullanılmak suretiyle bilgisayarlar günlük hayata girdi. Bu dönem, kişisel bilgisayarların(Personal Computer -PC-) başlangıç dönemidir. 1981de kişisel bilgisayar adedi 2 milyonken 1982de 5.5 milyon, 1992de bu sayı 65 milyon olmuştur. Ayrıca İBM PC ile Apple rekabeti de bu dönemde ( 1984) başlar.
Bu dönemde, aralarında mesafe bulunan(170 Metreye kadar ) bilgisayarları birbirine bağlayan adına LAN denilen ağ sistemi geliştirildi. LANın açılımı: Local Area Networktur. Türkçesi: Yerel Alan Ağı. Ayrıca aralarında coğrafî bir uzaklık mevzubahis olan yerlerde konumlanmış (meselâ iki şehir veya iki ülke) bilgisayarları birbirine bağlamak için WAN ağı geliştirildi. İnternet dediğimiz olgu, WANın ürünüdür. Neticede WAN ile bağlı olan bilgisayarlar, mevcut bilgisayarlarda bulunan bütün verileri kullanabilir.
Meselâ arama motoru Googlea bir kelime girip arattığımızda, Google, WAN sistemiyle, aramanın yapıldığı bilgisayara bağlı bulunan bütün bilgisayarların verilerini getirir. WANın açılımı: Wide Area Network, Türkçesi: Geniş Alan Ağları. Yine bu dönemde dizüstü ve cebe sığabilecek kadar küçük bilgisayarlar yapıldı, geliştirildi. İnternetin insan hayatına girmesi ve yaygınlaşmasıyla bilgisayarın önemi kat kat daha da arttı.
Kısaca size bilgisayarın tarihçesi hakkında bilgi verdikten sonra aklımıza işleyen notları da sizinle paylaşmak isterim;
Kimileri, ne kadar muazzam ve mükemmel işlemler yapsa da, ne kadar sonuçları kusursuz verse de, komut almadan hiçbir işlemi yapamadığı için bilgisayara aptal bir makine der. Bu yanlış bir tasniftir. Bunu diyenlerin bir kısmı kanımca, bakın ben sizin hayranlık duyduğunuz bir şeyin, nasıl da karizmasını çiziyorum. Bakın nasıl da zekice bir hamleyle hayranlık uyandıran bir cihazı aptal pozisyonuna getirebiliyorum bilinçaltıyla hareket ediyor. Aptallık, zekânın ağır işlemesi sonucu ortaya çıkan bir durumdur.
Pekâla bir aptal kendi başına, hiçbir yerden komut almadan da hareket edebilir, hayatıyla ilgili bağımsız kararlar verebilir. Ama bilgisayarda böyle bir hususiyet yoktur. Neticede insan, yaratan bir varlık olmadığı için; insan aklının ürünü olan her şey insanın aklına tâbidir. O hâlde insan aklının ürünü olan bir ürün, ne aptal olarak tesmiye edilebilir, ne de zekî olarak. Çünkü insan aklı, kendisinden bağımsız olacak bir şeyi yapamaz.
Bilgisayarlar, II. Dünya Savaşı sırasında ciddî bir gelişim göstermiştir. Bilgisayar, düşmanı alt etmenin bir yöntemi olmuş, ve bu kan kokan yöntem maalesef bilgisayarın gelişiminde kilometre taşı olmuştur. Bu durum ister istemez İsveçli bilim adamı Alfred Bernhard Nobeli akla getiriyor. Malum olduğu üzere Nobel, dinamiti icat eden kişidir. Bugün, bilimin gelişmesinde büyük katkılar sağlayan Nobel Vakfının verdiği Nobel Ödülünün temelinde dinamit vardır. Yani bilim ve kan.
Peki, Beşinci Nesil Bilgisayarlar Nasıl Olur?
Öyle bir çağda/zaman diliminde yaşıyoruz ki, saçmalamamak koşuluyla ne tahmin edilirse, artık fantastik gelmemeli bize. Zira 167 m2 ve 50 ton ağırlığındaki bir makineyi cebimizde taşıyabiliyoruz artık. İlk bilgisayarların ağırlığı ve kapladığı yer zamanla malzemesinden, kapladığı yerden alındı, fonksiyonuna eklendi. 167 m2lik bir alan artık, hatırı sayılır bir teknoloji marketinin alanıdır. Sanırım bu değişim, bilgisayar dilini de farklılaştırmıştır. O eski bilgisayarda işlem yapmaya giden biri nasıl bir ifade kullanırdı? Ben bilgisayara gidiyorum. 5+1 bir daire büyüklüğünde olan bir makineye ancak gidilir çünkü.
Çok yakın gelecekte olabilecekler üzerinde tahminlerim:
İnsanlar, bulundukları yerde bir CTRL- E ile meselâ evlerini monitörden izleyebilir, evlerine müdahalede bulunabilirler. Meselâ bir CTRL- P ile evin pencerelerini açıp kapayabilirler. Ben hayalin mantıklı sınırında kaldığım için belki de bu dediğim şey yapılmış olup, henüz yaygınlaşmadığı için ben bilmiyor olabilirim.
Meselâ bilgisayarla bir çiçek bahçesine bağlanıp o çiçeklerin kokusunu almak Koku nasıl taşınır bilmiyorum ama olabilirlerim içinde olan bir şeydir bu. Meselâ bir konu seçilir, olayın kahramanları belirlenir, bilgisayara komut verilir, bilgisayar insan için film çevirir. Korku mu, bilim-kurgu mu, fantastik mi, romantik mi İnsan bunu belirleyecek, bilgisayar, bunu insan için yapacak diye düşünüyorum.
Teknolojinin bilhassa bilgisayarın baş döndürücü gelişimi, bazı şeyleri ıskalamamıza neden oluyor; insan, yaptığı makineye hayran oluyor/hayran kalıyor ama velâkin bütün bu yapılanın ve yapılacak olanın kendi aklının ürünü olduğunu biliyor olsa bile hissetmiyor bunu ve bir şeyleri ıskalıyor.