CaRteL
New member
- Katılım
- 25 Ağu 2005
- Mesajlar
- 242
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
FARE ÖYKÜSÜ
Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin
mutfakta bir paketi açtıklarını gördü.
Kendi kendine:
- "İçinde hangi yiyecek var acaba ?" diye
düşündü.
Bir süre sonra gördüğü paketin bir fare kapanı olduğunu
anladığında
yıkılmıştı.
- "Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye
bağırarak telaşla bahçeye fırladı.
Minik fareyi telaş içinde gören tavuk, umursamaz ve bilgiç
bir
tavırla başını kaldırdı ve gıdakladı:
- "Zavallı farecik...Bu senin sorunun benim değil. Bana bir zararı
olamaz küçücük kapanın" dedi.
Tavuktan destek bulamayan farecik bu sefer telaşla domuzun
yanına koştu ve,
- "Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye adeta çırpındı.
Domuz anlayışla karşıladı ama,
- "Çok üzgünüm fare kardeş ama dua etmekten başka yapacağım bir şey yok. Dualarımda olacağından emin ol" dedi.
Minik fare çaresizlik içinde ineğe döndü ve ,
- "Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var!" dedi.
İnek ;
"Bak fare kardeş, senin için üzgünüm ama beni
ilgilendirmiyor."
dedi.
Sonunda farecik, başı önde umutsuz şekilde eve döndü. Çiftçinin
fare
tuzağı ile bir gün tek başına karşılaşmak zorunda olduğunu anladı.
O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği vardı. Minik farecik aç
ve
susuzdu. Tam yorgunluktan gözleri kapanacaktı ki birden bir ses
duyuldu.
Gecenin sessizliğini bölen gürültü, fare kapanından geliyordu.
Çiftçinin karısı, ne yakalandığını görmek için yatağından fırladı
ve
mutfağa koştu.
Karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını fark
edememişti.
Kuyruğu kapana kısılan yılanın canı yanıyordu ve aniden çiftçinin
karısını ısırdı.
Çiftçi, karısını apar topar doktora götürdü. Doktor,
zehiri
temizledi sardı. Çiftçi karısını eve getirdi, yatırdı. Karısının
ateşi
yükseldi ve bir türlü düşmüyordu. Kadıncağız ateş ve ter içinde
kıvranıp duruyordu.
Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli olduğunu herkes
bilir,
çiftçi de bıçağını alıp bahçeye koştu.
Karısı taze tavuk suyu çorbasını içti, biraz kendine geldi.
Karısının hastalığını duyan komşular ziyarete geldiler.
Onlara ikram etmek için çiftçi domuzunu kesti.
Çiftçinin karısı gittikçe kötüye
gidiyordu. Yılan, belli ki çok
zehirliydi. Birkaç gün sonra çiftçinin karısı iyileşemedi ve öldü.
Cenazesine çok sayıda kişi gelince hepsine yeterli et sağlamak
için
çiftçi ineği mezbahaya
yolladı.
Fare tüm bu olanları büyük üzüntü ile duvardaki deliğinden izledi.
Birisi, sizi ilgilendirmediğini düşündüğünüz bir tehlike ile karşı
karşıya ise hepimizin aynı tehlikede olabileceğini hatırlayalım.
Hepimiz yaşam denilen bu yolculukta yer
alıyoruz.
Diğerimiz için bir gözümüzü açık tutmalı ve diğerlerini
cesaretlendirmek için çaba harcamalıyız.
Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden,
içerideki cephenin suskunluğudur.
Mustafa Kemal Atatürk
Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin
mutfakta bir paketi açtıklarını gördü.
Kendi kendine:
- "İçinde hangi yiyecek var acaba ?" diye
düşündü.
Bir süre sonra gördüğü paketin bir fare kapanı olduğunu
anladığında
yıkılmıştı.
- "Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye
bağırarak telaşla bahçeye fırladı.
Minik fareyi telaş içinde gören tavuk, umursamaz ve bilgiç
bir
tavırla başını kaldırdı ve gıdakladı:
- "Zavallı farecik...Bu senin sorunun benim değil. Bana bir zararı
olamaz küçücük kapanın" dedi.
Tavuktan destek bulamayan farecik bu sefer telaşla domuzun
yanına koştu ve,
- "Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye adeta çırpındı.
Domuz anlayışla karşıladı ama,
- "Çok üzgünüm fare kardeş ama dua etmekten başka yapacağım bir şey yok. Dualarımda olacağından emin ol" dedi.
Minik fare çaresizlik içinde ineğe döndü ve ,
- "Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var!" dedi.
İnek ;
"Bak fare kardeş, senin için üzgünüm ama beni
ilgilendirmiyor."
dedi.
Sonunda farecik, başı önde umutsuz şekilde eve döndü. Çiftçinin
fare
tuzağı ile bir gün tek başına karşılaşmak zorunda olduğunu anladı.
O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği vardı. Minik farecik aç
ve
susuzdu. Tam yorgunluktan gözleri kapanacaktı ki birden bir ses
duyuldu.
Gecenin sessizliğini bölen gürültü, fare kapanından geliyordu.
Çiftçinin karısı, ne yakalandığını görmek için yatağından fırladı
ve
mutfağa koştu.
Karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını fark
edememişti.
Kuyruğu kapana kısılan yılanın canı yanıyordu ve aniden çiftçinin
karısını ısırdı.
Çiftçi, karısını apar topar doktora götürdü. Doktor,
zehiri
temizledi sardı. Çiftçi karısını eve getirdi, yatırdı. Karısının
ateşi
yükseldi ve bir türlü düşmüyordu. Kadıncağız ateş ve ter içinde
kıvranıp duruyordu.
Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli olduğunu herkes
bilir,
çiftçi de bıçağını alıp bahçeye koştu.
Karısı taze tavuk suyu çorbasını içti, biraz kendine geldi.
Karısının hastalığını duyan komşular ziyarete geldiler.
Onlara ikram etmek için çiftçi domuzunu kesti.
Çiftçinin karısı gittikçe kötüye
gidiyordu. Yılan, belli ki çok
zehirliydi. Birkaç gün sonra çiftçinin karısı iyileşemedi ve öldü.
Cenazesine çok sayıda kişi gelince hepsine yeterli et sağlamak
için
çiftçi ineği mezbahaya
yolladı.
Fare tüm bu olanları büyük üzüntü ile duvardaki deliğinden izledi.
Birisi, sizi ilgilendirmediğini düşündüğünüz bir tehlike ile karşı
karşıya ise hepimizin aynı tehlikede olabileceğini hatırlayalım.
Hepimiz yaşam denilen bu yolculukta yer
alıyoruz.
Diğerimiz için bir gözümüzü açık tutmalı ve diğerlerini
cesaretlendirmek için çaba harcamalıyız.
Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden,
içerideki cephenin suskunluğudur.
Mustafa Kemal Atatürk