Kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onu görür.
Kim zerre kadar bir kötülük yapmışsa, o da onu görür.
Zilzâl Sûresi, 99:7-8
DÜNYANIN bütün sorunlarını çözecek kestirme bir formül arayanlar, istediklerini bu kısacık iki âyette bulabilirler.
Âyetler, zerre kadar iyilikten ve zerre kadar kötülükten söz ediyorsa da, kapsama alanları tüm iyilikleriyle ve tüm kötülükleriyle bütün bir hayattır.
Âlemin yapısı da böyledir: En büyük şeyler bile zerrelerden kurulur. Fakat zerre bizim baktığımız yerden küçük görünür; âlem de yine bizim nazarımızda pek büyük birşeydir. Âlemleri yaratan için ise, zerre ile âlem arasında hiç fark yoktur. Onun ilmi de, kudreti de kâinatı bir zerre gibi kuşatır, zerreye bir kâinat gibi yönelir.
Bizim zerre kadar iyiliklerimiz veya zerre kadar kötülüklerimiz de o sınırsız ilmin ve kudretin şümulündedir. Bizim unuttuğumuz nice iyiliklerimiz vardır ki, Onun ilminde kayda geçmiş, koruma altına alınmıştır. Bizim en muhtaç olduğumuz bir günde, o zerrecik iyilikler ortaya konuverir ve belki de onlardan biri bizim için bir kurtarıcı olur.
Aynı şekilde, hiç önemsenmeksizin işlenip geçilen nice kötülükler de vardır ki, küçüklüğüne veya büyüklüğüne bakılmaksızın hepsi bir kitapta toplanmıştır. Onu gördükleri zaman, mücrimler “Eyvah bize,” derler. “Bu kitabın hali ne? Küçük büyük hiçbir şeyi eksik bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!”[1]
Sağlam bir iman ile Allah’a iman edenler için bunda şaşılacak birşey yoktur. Çünkü onlar ne göklerde, ne de yerin derinliklerinde hiçbir şeyin Allah’tan saklanamayacağını bilirler. Lâkin Kur’ân’ın dersleriyle bu imanın sık sık tazelenmesine ihtiyaç vardır. Çünkü bizim yaşayışımız ve alışkanlıklarımız, Allah katında önemli sayılan pek çok şeyi küçük görmemize yol açacak niteliktedir. Arabamızı yayanın hakkı olan kaldırıma park etmek yahut hoparlörleri fazla açarak komşuya rahatsızlık vermek gibi “sıradan işler” haline gelmiş nice işlerimiz vardır ki, biz bunları birer suç olarak görmesek bile, tek tek kayda geçmektedirler.
Buna benzer şekilde, küçük gördüğümüz için üzerimize alınmadığımız iyilikler de vardır. Dünyanın onca tesisleri atmosfere zehir kusarken bizim bireyler olarak alacağımız önlemlerin ne önemi olabilir? Veya bizim üç kuruşluk bir bağışımız, dünyadaki açlık ve yoksulluk sorununa ne kadarlık bir çözüm getirebilir?
Ne var ki, Kur’ân bize böyle ağır sorumluluklar yüklemiyor. O bizden dünyayı düzeltmemizi, dünyadaki bütün sorunları gidermemizi istemiyor.
Bizden istenen şey, kendi hayatımızı düzeltecek küçük iyiliklerden ibarettir. Belki zerre kadar bir iyilik. Belki zerre kadarcık bir kötülükten uzaklaşma.
En önemlisi, zerreleri küçük görmeyen bir ibret nazarı.
Çünkü o büyük hesap gününde, zerreler asla küçümsenmeyecek.
İşte Kur’ân’dan bu dersi alan bir mü’min, hayatının her ânını en yüksek bir verimle değerlendirebilecek durumdadır. Her an, her nefes, onun için bir hayır kapısı olabilir. Akıllı bir tüccar nasıl önündeki fırsatları küçümsemeden herbirini değerlendirmek için bütün imkânlarını kullanırsa, bir mü’min de, yegâne sermayesi olan ömrünün her ânını ebedî hayatı için bir yatırıma dönüştürmek için çalışır. Onun küçücük iyilikleri belki dünyayı değiştirmeye yetmez; ama kendisinin dünyasını da, âhiretini de kesin şekilde değiştirir.
Eğer insanlar Kur’ân’dan sadece bu iki âyeti öğrenmiş olsalardı, hiç kuşku yok ki, dünya bugünkünden çok farklı bir dünya olurdu.
Birgün Peygamberimize bir adam gelmiş, “Bana kapsamlı bir sûre öğret” demişti.
Peygamberimiz ona, bu âyetlerle biten Zilzâl Sûresini öğretti.
Sûrenin sonuna geldiğinde, adam, “Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, bu öğrendiklerime asla bir başka şey ilâve etmeyeceğim” dedi.
Peygamberimiz onun arkasından “Adamcağız kurtuldu” buyurdu ve bu sözü iki defa tekrarladı.[2]
[1] Kehf Sûresi, 18:49.
[2] Ebû Dâvud, Ramazan: 9.
Kim zerre kadar bir kötülük yapmışsa, o da onu görür.
Zilzâl Sûresi, 99:7-8
DÜNYANIN bütün sorunlarını çözecek kestirme bir formül arayanlar, istediklerini bu kısacık iki âyette bulabilirler.
Âyetler, zerre kadar iyilikten ve zerre kadar kötülükten söz ediyorsa da, kapsama alanları tüm iyilikleriyle ve tüm kötülükleriyle bütün bir hayattır.
Âlemin yapısı da böyledir: En büyük şeyler bile zerrelerden kurulur. Fakat zerre bizim baktığımız yerden küçük görünür; âlem de yine bizim nazarımızda pek büyük birşeydir. Âlemleri yaratan için ise, zerre ile âlem arasında hiç fark yoktur. Onun ilmi de, kudreti de kâinatı bir zerre gibi kuşatır, zerreye bir kâinat gibi yönelir.
Bizim zerre kadar iyiliklerimiz veya zerre kadar kötülüklerimiz de o sınırsız ilmin ve kudretin şümulündedir. Bizim unuttuğumuz nice iyiliklerimiz vardır ki, Onun ilminde kayda geçmiş, koruma altına alınmıştır. Bizim en muhtaç olduğumuz bir günde, o zerrecik iyilikler ortaya konuverir ve belki de onlardan biri bizim için bir kurtarıcı olur.
Aynı şekilde, hiç önemsenmeksizin işlenip geçilen nice kötülükler de vardır ki, küçüklüğüne veya büyüklüğüne bakılmaksızın hepsi bir kitapta toplanmıştır. Onu gördükleri zaman, mücrimler “Eyvah bize,” derler. “Bu kitabın hali ne? Küçük büyük hiçbir şeyi eksik bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!”[1]
Sağlam bir iman ile Allah’a iman edenler için bunda şaşılacak birşey yoktur. Çünkü onlar ne göklerde, ne de yerin derinliklerinde hiçbir şeyin Allah’tan saklanamayacağını bilirler. Lâkin Kur’ân’ın dersleriyle bu imanın sık sık tazelenmesine ihtiyaç vardır. Çünkü bizim yaşayışımız ve alışkanlıklarımız, Allah katında önemli sayılan pek çok şeyi küçük görmemize yol açacak niteliktedir. Arabamızı yayanın hakkı olan kaldırıma park etmek yahut hoparlörleri fazla açarak komşuya rahatsızlık vermek gibi “sıradan işler” haline gelmiş nice işlerimiz vardır ki, biz bunları birer suç olarak görmesek bile, tek tek kayda geçmektedirler.
Buna benzer şekilde, küçük gördüğümüz için üzerimize alınmadığımız iyilikler de vardır. Dünyanın onca tesisleri atmosfere zehir kusarken bizim bireyler olarak alacağımız önlemlerin ne önemi olabilir? Veya bizim üç kuruşluk bir bağışımız, dünyadaki açlık ve yoksulluk sorununa ne kadarlık bir çözüm getirebilir?
Ne var ki, Kur’ân bize böyle ağır sorumluluklar yüklemiyor. O bizden dünyayı düzeltmemizi, dünyadaki bütün sorunları gidermemizi istemiyor.
Bizden istenen şey, kendi hayatımızı düzeltecek küçük iyiliklerden ibarettir. Belki zerre kadar bir iyilik. Belki zerre kadarcık bir kötülükten uzaklaşma.
En önemlisi, zerreleri küçük görmeyen bir ibret nazarı.
Çünkü o büyük hesap gününde, zerreler asla küçümsenmeyecek.
İşte Kur’ân’dan bu dersi alan bir mü’min, hayatının her ânını en yüksek bir verimle değerlendirebilecek durumdadır. Her an, her nefes, onun için bir hayır kapısı olabilir. Akıllı bir tüccar nasıl önündeki fırsatları küçümsemeden herbirini değerlendirmek için bütün imkânlarını kullanırsa, bir mü’min de, yegâne sermayesi olan ömrünün her ânını ebedî hayatı için bir yatırıma dönüştürmek için çalışır. Onun küçücük iyilikleri belki dünyayı değiştirmeye yetmez; ama kendisinin dünyasını da, âhiretini de kesin şekilde değiştirir.
Eğer insanlar Kur’ân’dan sadece bu iki âyeti öğrenmiş olsalardı, hiç kuşku yok ki, dünya bugünkünden çok farklı bir dünya olurdu.
Birgün Peygamberimize bir adam gelmiş, “Bana kapsamlı bir sûre öğret” demişti.
Peygamberimiz ona, bu âyetlerle biten Zilzâl Sûresini öğretti.
Sûrenin sonuna geldiğinde, adam, “Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, bu öğrendiklerime asla bir başka şey ilâve etmeyeceğim” dedi.
Peygamberimiz onun arkasından “Adamcağız kurtuldu” buyurdu ve bu sözü iki defa tekrarladı.[2]
[1] Kehf Sûresi, 18:49.
[2] Ebû Dâvud, Ramazan: 9.