BU kadar sevebılırmısınız???

huznumsun

New member
Katılım
10 Eki 2008
Mesajlar
422
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Karadeniz Fırtınası
Bu Kadar Sevebilirmisiniz ?...


biraz uzun gibi ama kesinlikle okurken farkına varmadan bitirmiş olacaksınız....

Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başrdılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...

Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, "bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... "Senin için ölürüm" derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adma "Hayır, ben senin için ölürüm" diye yanıt verirdi hep...

Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, "Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....

Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı.
Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim?" diye yanıt verdi adam. "Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık...."

Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla.
Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."

Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, "Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...

Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...." "Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...

Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol" dedi nefretle...

İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına
kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın.
Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin kalması için dua ediyordu.


Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor." dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi..." Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu... Sırayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "Şimdi bana söz vermeni istiyorum." "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?" son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:

"Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."

n21lck.jpg


28mcm6p.jpg


mv0phv.jpg


33vkshz.jpg


 
O peri bendim

O Peri bendim
Londra'da ogrencıydım okul masraflarımı ve kalacak yeri sagladıkları ıcın cok tatlı yabancı bı aılenın evınde kalıyor 2 cocuguna bakıcılık yapıyordum. 5 yasındaki Bami kucuk oldugu ıcın sozumu dınlıyordu ama Jumoke 8 yasındaydı kendını coktan buyumus bır genc kız ılan etmıstı ve ona gore bır bebek bakıcısına ıhtıyacı yoktu . bende onu zaten bı bebek gıbı gormuyordum ..

evdekı gorevlerımden bırı de cocukların alıskanlıklarını ve gereklı dısıplını edınmesını saglamaktı. Mesela aılesı okuldan eve gelınce okul kıyafetlerını dolaba kendılerının asmalarını ıstıyordu. fakat asi jumoke herseferınde onları yere atıyor soz dınlemıyordu .

Birgun Jumokeyı okuldan aglayarak aldım. Siyah Renginden dolayı beyaz bir arkadası ile munakaşa etmişti ama bunu anlatmak ıstemiyordu cunku bende bi beyazdım. Oysaki onun tertemiz yüreğiyle vucudunun rengıyle alakası olmadığını ona sölemek istiyordum, ama bir bebek bakıcısı oldugum ıcın benı daha kabul etmemişti, yeniydik....

Ona kucukken benle nasıl dalga gectıklerını cok zayıf ve uzun boyluyum dıye dıger kızlardan cırkın hıssetımı anlatan bı mektup. Ama artık büyümustum ve bir periydim ve perilerde güzel olurlar...

Sabah Jumokenın sesıyle uyandı herkes. BILIYORDUM BIR PERIMIN OLDUGUNU BILIYORDUM ... Neler oldugunu aılesi anlamadı tabı benımde yuzumde bır gulumseme belırmıstı . Her gece Jumoke perisine mektuplar yazmaya devam ettı. Jumoke uyudunda perısıde ona yazıp baş ucuna bırakıyordu. Ertesı sabah jumoke erkenden kalıyor o mektubu okumak ıcın heyecanlanıyordu. Okuldan mutsuz gelmıyor, kıyafetlerını dolabına asıyordu cunku perı ona eger toplumda sevılmek sayılmak ıstıyorsak kıyafetlerımıze onem vermelıyız ziraa burusuk kırısık bı gorunumde olan kişileri kımse sempatık bulmaz dıyordu tamam periyi jumokenın kıyafetlerı dolaba astırmak ve kendimi yormamak ıcın kullanmış oldugum ıcın özür dılerim ama inanın o kıyafetlerı hergun toplamak sıkıcı bısey

Jumoke ile perisi cok seyler paylaşıyordu artık. Buarada bebek bakıcısına ne oldu? Onlada ayrı bir bağ kurmuştu jumoke. cunku kımse perisi olduguna inanmazken bebek bakıcısı jumokeye ınanıyordu . bakıcı ıle mutlu gunler gecırmeye basladılar. beraber pıknıklere gıdıyorlar bakıcı onlara oyunlar ogretıyor jumoke de bakıcının kotu ıngılızcesını duzeltıyordu cok guluyor eglenıyorlardı
fakat bu bakıcıya bıraz pahalı oluyordu cunku jumokenın dogum gununde hem bakıcı olarak hemde peri olarak iki hediye almak zorunda kalıyordu ....

Gün geçtikce jumoke daha olgunlaşmıştı, perisine cok bel bağlamayıp eskisi kadar görüşmeyip bakıcısıyla daha cok vakıt gecırmeye başladı. Cunku bakıcısı gercekti, onunla paylatıkları seyler daha cok hosuna gitmeye basladı, daha dünyaya dönüktü, periyle olan münasebeti güngectike daha cok cocuksu olmaya baslamıstı ve artık ona yazmamaya başladı.

the tıme to go home.. eve gıtme zamanı. Bakıcını egıtımı bıtmıstı ulkesıne geri donmesi jumoke ıcın cok üzücü olmadı cunku iletişimleri kopmadı devamlı birbirlerie Email gonderiyorlardı.

Birgün bir email aldı bakıcı, Jumoke 16 sındaydı. Emaılın sonunda "Seni seviyorum perim " yazıyordu.


Jumoke artık bakıcının o peri oldugunu biliyordu .. "O SENDIN "

bunu nasıl bıldıgını sordugumda , bir gün o yazdıgın mektuplardan birini öğlen yazdın. Oysaki periler hep gece uyurken gelirler

Ahha! birgun gece yazamıycam birgündü öğlen yazıp koyduydum ,es gecmısım....

Bunu nezamandır bılıyordu pekı neden bildigini daha once solemedın

"Benım umutlarım sendın , senınde umutların bendim , bitsin istemedim "dedi....

Bence asil peri Jumoke ... ya sizce...

iyilik meleğim çıkolatam benim

Kendi dünyası olan kücük bı kızdı. Her kücük kızın sihirli ayakkabılara yada kendisini kül kedisi sandıgı donemler oldugu gibi Jumokede kendisinin bir peri arkadası olduğuna inanıyordu.

xckh8o.jpg

1z32ofo.jpg

zvdc2t.jpg

 
günde sadece 1 konu açma hakkımız var..1 kereye mahsus konuların birleştirildi ;)

tşk.ler..
 
oFff manyak bişi bu ya tüylerim diken diken oldu paylaşımın için cok saol arkadasım;);)
 
Geri
Üst