CinseL BiLgiler..

St.AnGeR

Document Visor..
Katılım
17 Haz 2005
Mesajlar
1,832
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
ιѕт              HHuser№: 9          Remote Admi
Bölümler
»Akraba Evlilikleri
»Öpüşme
»BURCUNUZ VE SEKS
»Cinsel Sapkınlıklar Travestizm
»Cinsel Tercihler
»Cinsel Uyarı Bölgeleri
»Cinsel İlişkide Acı Duyma
»Cinsel İlişkiye Hazırlık
»CİNSEL TEDAVİLER
»Deri Fetişizmi
»Doğum Kontrol Yöntemleri
»Doğum Sonrası Cinsellik
»Erkekte Cinsel İktidar
»Erkeğin Autoerotizmi
»Fetişizm
»Hamilelik Testleri
»Hamilelikte Cinsel Yaşam
»Kadın Gözüyle Viagra
»Kadın Yumurtalıkları
»Kadında orgazm
»Kürtaj
»Kızlık Zarı
»MENSTURASYON - ADET GÖRME
»Namus ve Bakirelik
»Neden Öpüşüyoruz
»Orgazm
»Orgazm ve Havsala Kasları
»Orgazm İle İlgili Yanlışlar
»Prezervatif Kullanımı
»Protolagni
»Seksin Kaynağı Beyin
»Sertleşmeme-Erken Boşalma
»Uyaran Parfümler
»Uykuda Orgazm
»VAGİNAL AKINTILAR
»Virus(HPV,HSV ve diğerleri)
»Şehvetli Masaj


Bölümden olushmaq üsere Cinsel bilgilere biras deinelim dedim chünqü :( Malesef choq bilinchsis ilishqi oluo :( ülqemisde..
 
»Akraba Evlilikleri..

Akraba Evlilikleri..

Türkiye gibi akraba evliliklerinin yoğun olduğu ülkelerde, sakat bebek doğumları çok sık görülmektedir. Akraba evliliklerin görülmesinin sebepleri arasında genellikle, aileye ait mal varlığının dağılmaması, aile bireyleri arasındaki sevgi ve saygıyı korumak, akrabaların evlilik ve sosyo ekonomik beklentilerinin aynı olması ve karşı cinsle rahat iletişime girememe gibi etkenler sayılabilir. Akrabalar arasında yapılan evliliğe endogami denilmektedir.

Kalıtımın taşıyıcısı genlerdir. Bizler, nesiller öncesinden gelen atalarımızın bize hediye ettiği genetik kalıtımla yaşama başlamaktayız. Vücudumuzun büyüyüp gelişmesi ve çalışması, genlerimizin kontrolü altındadır. Yaşamın temel taşı olan genler, bir DNA molekülünündeki belirli bir özellik içeren kesitine verilen addır.

Her bir gen ya da birkaç gen kümesi bizdeki bir özelliğin bilgisini içerir. Anne ve babadan eşit olarak geçen genler, bizdeki tüm yaşam duvarlarını örer. Genler, hücrelerde bulunan kromozomların kısımlarıdır. Dolayısıyla genler, kromozomlarla birlikte çoğalarak, hücre bölündükçe yeni hücrelere geçerler.

Kişide her genin, biri anneden biri babadan gelmiş olan iki kopyası bulunur. Bazen genin bir kopyasının yapısı bozuktur ve bu bozuk kopya, yüzde elli olasılıkla çocuğuna geçer. Bozuk bir gen, kişinin bazı vücut işlevlerinin bozulmasına neden olur. Bir karaktere ait olan özelliğin diğerine baskın olması halinde, o karaktere baskın (dominant) gen, baskın olmayan gene resesif (çekinik) gen denir.

Bir karakterin çıkması, iki aynı gen frekansının karşılaşması demektir. Eğer bir hastalığa ait gen (resesif) anneden aktarılırken, babadan da aynı (resesif) gen ile karşılaşırsa, o hastalık mutlaka doğacak olan çocukta çıkacaktır. Eğer, anneden resesif gen, babadan da dominant gen karşılaşırsa bu sefer, doğacak çocuk da tıpkı anne ve babası gibi hastalığın taşıyıcısı olacak ama o hastalık açığa çıkmayacaktır.

Aynı karakterde iki resesif genin karşılıklı gelmesi, çekinik alleller sonucu hastalık çıkar. Anne ve babadan iki baskın gen (dominant) alan çocuk (baskın alleller) ise tamamen sağlıklıdır. Dolayısıyla, akraba evliliklerinde aynı gen yapısına sahip olan ailede, resesif genlerin birbirleriyle karşılaşma ihtimalleri, daha fazla olacaktır.

Buna örnek olarak kahverengi ve mavi göz renklerini ele alalım. Kahverengi göz rengi, dominant gen (baskın) olsun, diğeri için de mavi ise (çekinik) resesif gen diyelim. Anne-babadan birinin göz renginin mavi (M), diğerinin kahverengi (K) olduğunu düşünelim. Bebekler anne-babalarından kalıtımla; kahverengi-kahverengi (KK), kahverengi-mavi (KM), mavi-kahverengi (MK) ve mavi-mavi (MM) genler gibi dört ihtimal almış olurlar. İlk üç durumda bebeğin gözleri kahverengi (baskın renk olduğu için), son şıkta ise mavi (çekinik renk olduğu için) olacaktır. (KK=K, KM=K, MK=K, MM=M)

İnsanlar, birçok kalıtsal hastalığın genini taşır. Normal aile yapısında da hamilelikte çocuğun hastalıklı doğma olasılığı %25, taşıyıcı olma olasılığı %50, genin bozuk kopyasını hiç almamış olma olasılığı ise %25′tir. Akraba evliliklerinde aynı soydan geldikleri için anne ve babanın aynı genin bozuk kopyasını taşıma, yani hastalığın taşıyıcısı olma olasılığı çok yüksek olduğundan, çocuklarında hastalıkların oluşma şansı çok daha fazladır.

İşte akraba ile evlenme, zararlı baskın ve çekinik genlerin üstüste gelerek frekanslarının çakışması sonucu ortaya çıkma ihtimalini artırdığından, genetik hastalıkların görülmesine yolaçabilmektedir. Bunların çocukta görülmesi için ana ve babanın her ikisinin de en az bir zararlı çekinik gene sahip olması gerekir.

Biraz önceki göz rengi örneğinde olduğu gibi, mavi göz renginin çekinik genleri, hem anneden hem de babadan gelirse, çocuk mavi gözlü olacaktır. Dolayısı ile akraba evliliklerinde aynı gen yapısına sahip olan ailede, zararlı (resesif) genlerin birbirleriyle karşılaşma olasılığı fazla olacaktır.

Akraba ile evlenme, kalıtımla geçen hastalıkların bulunduğu ailelerde bu yönden sakıncalıdır. Böyle durumlarda bazı çekinik genler çakışabilecek ve böylelikle hasta çocukların doğma ihtimali artacaktır.

Hastalığın çıkması, iki resesif genin karşılık olarak biraraya gelmesi demektir. Bilindiği üzere resesif genler, hastalık taşıyan genlerdir. Ailede genetik dağılım, erkek ve kız kardeşlerde, genellikle genlerin yarısı birbirinin aynıdır. Gen ortaklarının oranları, akrabalık uzaklaştıkça küçülür. Torunlar, dede ve ninelerin dörtte bir genine sahiptir. Yeğenlerin genleri ise, genellikle amca ve halalarının, dayı ve teyzelerinin dörtte bir genine eşittir. Daha uzak akrabalıklarda bu oran, kardeş çocuklarında olduğu gibi sekizde bire düşmektedir.

Kan Uyuşmazlığı

Akraba evliliğinde kan uyuşmazlığı, kan grubu ile değil kanınızdaki Rh faktörü ile ilgilidir. Yalnızca kadının Rh -, erkeğin ise Rh + olduğu durumlarda oluşabilir. Kan gruplarının uyuştuğu hallerde, doğum sonrasında çocuklarda kalıtımsal hastalıklar görülmüştür.

Erkekte bulunan Rh faktörünün genetik aktarımla ana karnındaki fetüste ortaya çıkması, anne ile bebek arasında bir kan uyuşmazlığının ortaya çıkmasına neden olacaktır. Günümüzde, akraba evliliklerinde en çok görülen hastalıklar; zekâ geriliği (fenilketonüri), Akdeniz Anemisi, Alzeimer, Parkinson, Huntington hastalığı ve nöron ölümüdür. Özürlü ve ölü doğumlar da bu örnekler arasında sayılmaktadır.

Gen analizi de denilen DNA analizi yöntemleriyle artık hamileliğin ilk üç ayında birçok hastalığın tanısı konulabilmektedir. Genetik bilimin gelişmesi ile bazı hastalıklarda, daha anne karnında müdahale çalışmaları hız kazanmıştır. Bebeğin anne karnında içinde yüzdüğü sıvıdan ya da beslenmesini saglayan kordondan alınan sıvıların incelenmesiyle bir anormallik olup olmadığı %93 oranında kesinleştirilebiliyor.

Yapılan testlerde, anne karnındaki bebeğin ense kalınlığı ölçülüyor. Bebeğin ensesinde fazla sıvı birikmesi, doğuştan zekâ geriliği anlamına gelen Down Sendromu’nun habercisi olabiliyor. Ayrıca bazı kromozom bozukluklarında ve doğumsal kalp hastalıklarında da bebeklerin ense kalınlığı artıyor. Bu çalışmalar ilerisi için umut veren gelişmelerle devam etmektedir.
 
»Öpüşme

Öpüşme..

Victor Von Scheffel günümüzde artık önemini yitirmiş olan «Sâckingen Trompetçisi» adlı yapıtında kurnaz kedi Hidigeigei’ya şöyle seslenir: «İçimde çok düşünüp, tartmama karşın bir türlü çözemediğim bir problem var. İnsanlar niçin öpüşüyorlar? Bu kin değil, birbirlerini ısırmıyorlar, açlık da değil, birbirlerini yemiyorlar…»

Öpüşmenin kökeni ile ilgili birbiriyle çelişen çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Bazı düşünürlere göre öpüşme en eski tapınma biçimlerinden biridir: İnsanın yemek, içmek nefes almak gibi en doğal ihtiyaçlarını ağız yoluyla gidermesi, insanın ancak ağzı sayesinde yaşayabileceğinin kabul edilmesine yol açmıştır. Ayrıca nefes kesilmesi ölümle sonuçlandığından, yaşama gücünün gövdelerin bu bölümünde varolduğu inancı daha da kuvvetlenmiştir. Bu görünmez gücü insanlara veren ve tekrar alan ruhlardır. İlk insan hayvanlara, bitkilere, taşlara dudaklarıyla dokunarak bu ruhsal gücü onlara da aktarmak istemiştir. Sonraları bu jestin ruhlarla yakın ilişkileri olduğu kabul edilen kişiler tarafından (bunlar hekimler, rahipler, hükümdarlardır] tekrarlandığı görülmüştür. Öpüşme giderek sevginin, arkadaşlığın ve aşkın sembolü olmuştur.

Antropolog ve cinsel bilim araştırıcısı Ferdinand von Reitzenstein ise: «öpüşmede ruha can verici bir gücün varolduğu görüşünü savunanlara katılmıyorum.» demektedir.

Bununla birlikte günümüzde bile bazı Avustralya ilkel kavimlerinde döllenmenin ağız yoluyla olduğu ve spermin de yalnızca embriyonun beslenmesinde rol oynadığı görüşü hakimdir.

Freud ve Havelock Ellis’e göre öpüşme basit anne öpücüğünden ve çocuğun meme emmesinden doğmuştur.

«Sadizm ve Mazohizm» adlı yapıtta A. Eulenburg, öpüşme, bir ısırma, hattâ sembolik bir ısırmadır diyerek, koku alma duygusuyla cinsel zevk arasında sıkı bağıntı olduğunu söylemektedir. Nasıl yemek kokusu kişinin iştahını açarsa, cinsel zevk duyulduğu anda gövdedeki ter kokusu da çene kaslarını uyarmaktadır. Cinsel içgüdü uzun süre duyurulmadığı, ya da yeterli derecede doyurulmadığı takdirde, kolaylıkla şiddete dönüşen bir tedirginlik yaratmaktadır. Bazı hayvanlar, (örneğin inekler, kısraklar, tavuklar, mandalar, köpekler, leylekler, güvercinler) çiftleşme mevsiminde öylesine hırçındırlar ki, yanlarına yaklaşan herşeyi hat tâ dişilerini bile ısırıp, öldürebilirler. Öpüşme açlık içgüdüsüyle de bağdaştırılmak istenmiştir. İlk insanın açlık ve cinsel içgüdülerinin birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğu ileri sürülmüştür. Bundan dolayı sık sık kullanılan «öyle sevimlisin ki, seni çıtır çıtır yiyebilirim» sözünde belki biraz gerçek payı gizlidir.

İwan Bloch «Zamanımızın Cinsel Yaşantısı» adlı yapıtında düğün gecesi gelini ısıran, sonra da yiyen bir damadı anlatmıştır. Fakat burada söz konusu olan yamyamca bir cinsel içgüdü değil, bir akıl hastalığıdır… Bazı cinsel bilim araştırıcıları öpüşmenin kökenini, hayvanların çiftleşmeden önceki koklaşmalarında görüldüğü gibi cinsellikte önemli rol oynayan koku alma duygusuna bağlamaktadırlar. Yapılan toplumsal araştırmalarda dudaktan öpüşme yerine burundan öpüşmenin dünyada daha yaygın oluşu bu görüşü kuvvetlendirmiştir.

İleri sürülen tüm bu görüşlerde gerçek payı olmakla birlikte hiçbiri tek başına «insanlar neden öpüşmektedirler?» sorusunu cevaplandıramamaktadırlar. Öpüşme sırasında beş duyu da rol oynamakta ve birbirleriyle kaynaşmaktadırlar. Öpüşmede ruhsal yanımız cinsel yanımızla, hayvansal yarımız da insanlığımızla birleşmektedir.

Ünlü yazar Voltaire dudaklar ve cinsel organlar arasında direkt bir bağlantı olduğunu iddia etmişti. Fakat böyle sinirsel bir bağlantı yoktur.

Tüm vegetatif sinir sistemi cinsel uyarımı sağlamaktadır. Bu sistem aracılığıyla dudaklar gibi, diğer cinsel uyarı bölgeleri de uyarılmaktadır. Ancak dil ve parmak uçlarıyla dildeki duyarlılık uyandırılabilmektedir.

Dudağın en duyarlı bölümü iç tarafıdır. Bu nedenle dudaklar kapalı olarak öpüşüldü günde herhangi bir cinsel zevk alınamaz Ancak dudaklar açıldığında bu zevke varılabilir. Bu konuda Havelock Ellis şöyle demektedir: «Dudağın dış bölümüyle içteki bölümü arasındaki sınır bir çok yönden döl yoluna benzemektedir ve dilin hareketiyle buradaki duyarlılık çok daha artmaktadır”. Cinsel organların dışında cinsel zevki uyandıran tek şey öpüşmedir.»

«Ateşli bir öpüşme kaçamak cinsel birleşmeden çok daha doyurucudur.» der eski bir Hint atasözü. Ve Ovid «Aşk Sanatı» adlı yapıtında «Bir kez öpen ikinciyi istemezse birinciye bile lâyık değildir.» demiştir. Bir Fransız atasözü ise şöyledir: «Kadın eğer öpüşmeye evet demişse, gerisini erkekten esirgemeyecektir.»

«Kadının Şehveti» adlı yapıtında Fransız cinsel bilimcisi ve kadın hastalıkları hekimi Gerard Zwang: «Ağızdaki iki dudak ve yiyeceğe karşı olan istek dişiliğin bir belirtisidir. Dişinin cinsel organındaki kıvrımlara ağızda olduğu gibi dudak denmektedir. Eğer erkek konuştuğunda karşısındaki kadın açık ağızla dinliyorsa, kazandığını anlamalıdır.» demektedir.

Önemli olan bu görüşlere uyarak genellemeler yapmaktan sakınmaktır. Magnus Hirschfeld «Cinsel Bilim»de şunları yazmaktadır: «Flörtle aşk oyunu arasındaki sınır öylesine kolay aşılabilir türdendir ki çoğunlukla belirlenemez bile, örneğin öpüşmede olduğu gibi. Öpüşmenin süresi ve bıraktığı etki, bu davranışın şehevi mi değil mi, ayrıma flört mü yoksa cinsel ilişki kapsamında mı değerlendirilmesi gerektiğini belirleyen kıstastır.»



 
»burcunuz Ve Seks

BURCUNUZ VE SEKS

Her burcun seks eğilimleri farklıdır. Bazı burçlar için aşk, öncelik taşırken bazıları için seksin aşkla yakından veya uzaktan alakası yoktur. Bazı burçların kadını ve erkeği farklı seks yaklaşımları gösterirken, bazıları aynı özellikleri gösterebilir.

KOÇ

Kadın

Koç kadını için seks spor gibidir. İçindeki güçlü enerjiyi boşaltabileceği muhteşem bir egzersizdir. Bu yüzden Koç kadınları ilişkilerinde seksi ön planda tutarlar. Sevişme esnasında aktif rol oynamaktan, partnerini yönetmekten hoşlanırlar. Utangaçlık gibi bir sorunları yoktur. Bu yüzden loş ışıklar ve romantik ortamlara ihtiyaç duymazlar. Gündüz veya bol ışıkta sevişmeyi tercih ederler. Fazla aşk oyunlarına gerek duymadan sonuca gidebilirler.

Erkek

Koç erkekleri, her zaman, her yerde ve şartta seks yapabilirler. Burcun kadınları gibi onlarda seksi spor gibi ele alırlar. Biraz egoist davransalar da partnerlerini mutlu etmeden bırakmazlar. Aşk oyunlarını fazla uzatmazlar buna karşın sonuca çok geç ulaşmaları ve kısa süre de tekrar sevişebilmeleri partnerlerini mutlu eder. Romantik kadınların bu erkekten uzak durmaları gerekir.

BOĞA

Kadın

Boğa kadını için seks şık bir mekanda yenen lezzetli bir yemek gibidir. İyi dekore edilmiş bir yatak odası, lüks bir otel ve şampanya Boğa kadınını hemen harekete geçirir. Sevişme esnasında klasik pozisyonları tercih eder. Aceleden nefret eder. Sürprizleri sevmez. Her zaman denediği ve sevdiği şekilde sevişmek ister. Değişik mekan ve pozisyonlar bir anda zevkini kaçırır. Yine de zamanla yenilikleri kabul edebilir. Çünkü o, bu dünyada tadılacak her tür zevki tatmaktan yanadır.

Erkek

Boğa erkekleri için seks, önce üremektir. Partneri ile bir çocuk sahibi olmak üzere seviştiği zaman inanılmaz bir performans sergiler. Bir gecelik ilişkilerden, alelacele sevişmelerden nefret eder. O da Boğa kadınları gibi klasik pozisyonları tercih eder. Partnerinden bolca sevilmek ve okşanmayı talep eder. Bu konuda koca bir bebek gibidir. Geç uyarılır ama bir kere uyarılınca saatlerce sevişebilir. Onu durdurmak zordur.

İKİZLER

Kadın

İkizler kadını için seks aktif zekasını kullanmadığı tek alandır. Çoğu zaman zihnini boşaltmak, sinirlerini gevşetmek amacı ile sekse ihtiyaç duyar. Gülerek, konuşarak sevişmeye bayılır. Partnerinin kışkırtıcı konuşmalar yapmasından hoşlanır. Erotik telefon konuşmaları, yazışmalar onu kolayca baştan çıkarır. Romantizmden hoşlanmaz, hatta bu onu güldürür. Uzun süren entelektüel tartışmalardan veya bütün gece eğlendikten sonra seks yapmak isteyebilir. Sürekli aynı partner, aynı yer, aynı teknikler ona göre değildir.

Erkek

İkizler erkeği değişikliklerden hoşlanır. Bu değişikliklerin içinde partner değişikliği önemli bir yer tutar. Sürekli aynı kişi ile seks bir İkizler erkeğini iktidarsızlığa bile sürükleyebilir. Seks onun için oyun gibidir. Bu yüzden aşk oyunlarını çok iyi bilir. Değişik mekanlar, pozisyonlar seks hayatının vazgeçilmez parçasıdır. Kimi zaman bir yeni yetme gibi davranabilir. Kendini güçlükle kontrol eder.

YENGEÇ

Kadın

Yengeç kadını için seks son derece doğal bir aktivitedir. O dünyaya bir sürü çocuk getirmek için gelmiştir ve her seviştiğinde doğurganlığını hisseder. Kimi zaman çocuksu ve pasif olur kimi zaman anaç ve sevecen. Mekan onun için çok önemlidir. Yumuşak ve büyük bir yatak, şömine ve yiyeceklerle dolu bir masa Yengeç kadının aklına bir bebek (sevişmek) yapmayı getirir. Sevilmekten, okşanmaktan, bir çocuk gibi öpülmekten çok hoşlanır.

Erkek

Yengeç erkeğine güzel bir yemek yapıp sarılıp kucaklarsanız kendini sekse hazır hisseder. Biraz ana kuzusudur ama kurda dönüşmekte gecikmez. Son derece duygusaldır, aşık olduğu kadınla sevişmekten hoşlanır. Bunun aksi olursa kendini yetersiz ve güvensiz hissedebilir ve bütün şevki kaçar. Yengeç kadınları gibi o da mekana hassastır. Kendini sıcak yuvasının yatak odasında bir Aslan gibi hisseder. Yabancı mekanlar ise zevkini kaçırır.

ASLAN

Kadın

Aslan kadını son derece ateşlidir ama onun ateşini körükleyecek bir partneri olursa. Bu da ne kadar güzel ve çekici olduğunun, hiçbir kadının onunla boy ölçüşemeyeceğinin söylenmesinden geçer. İnisiyatif almaktan hoşlanır, kendi yöneteceği pozisyonları tercih eder. Lüks ve ihtişamlı mekanlarda kendini daha iyi hisseder. Sevişme sonrasında mutlaka ne kadar muhteşem olduğunun söylenmesini bekler.

Erkek

Aslan erkeği için seks ne kadar güçlü olduğunu gösterebileceği bir alandır. Bu yüzden kendine fazla güveni olan bir partner ile mutlu olamaz. O da burcunun kadını gibi pohpohlanmaktan ve ne kadar süper bir erkek olduğunun söylenmesinden çok hoşlanır. Çok sık seks yapmak istemeyebilir ama özellikle iş yaşamında bir başarı elde ederse performansı yükselir.

BAŞAK

Kadın

Başak kadını hayatının diğer alanlarında olduğu gibi cinsel yaşamında da titizdir. Hem kendisi hem de partnerinin hijyeni onun için çok önemlidir. Bu yüzden sık sık banyoda sevişmek isteyebilir. Çekmecesinde en iyi marka prezervatifleri bulundurur. Temiz ve kolalanmış beyaz çarşaflar onu uyarmak için yeterli olabilir. Partnerinin nelerden hoşlandığını hemen anlar. Kendisi de aynı ilgiyi bekler.

Erkek

Başak erkeği de kadını gibi hijyene çok düşkündür. Değişik tekniklerden hoşlanır ama bazen kendini o kadar çok tekniğe kaptırır ki duygularını yaşamakta zorlanır. Mükemmeliyetçiliğini yenebilirse seks onun için daha zevkli bir hale gelir. Çoğu zaman partnerini acımasızca eleştirebilir. Bu eleştirileri kendine yönelterek de acı çektiği olur. Aşırı detaycılığı bazen de onu mükemmel bir aşık haline dönüştürebilir çünkü partnerinin isteklerini eksiksiz yerine getirir.

TERAZİ

Kadın

Terazi kadını için bu konuda da uyum şarttır. Kendisi ile aynı yerde aynı şartlarda, aynı şekilde seks yapabilecek bir partner bulamazsa cinsel yaşamı bir kabusa dönüşebilir. Onun için seks estetik bir ortamda estetik bir biçimde olmalıdır. Pornografik görüntülerden nefret eder. Erotizm daha çok ilgisini çeker. Vücuduna önem veren bakımlı bir eş ister.

Erkek

Terazi erkeği ancak güzel bir kadın ile seksi düşünebilir. Aksi taktirde karanlıkta sevişmeği yeğleyecektir. Zaman zaman içtenliğini kaybedip yüzeyselleşebilir. Genelde sevecen ve şefkatlidir. O da Terazi kadını gibi uyumu ön planda tutar. Herşeyin bir zamanı olduğunu düşünüp olur olmadık zamanda kendisine kur yapan bir eşten hiç hoşlanmaz. Narsist (kendine hayranlık) eğilimleri olabilir.

AKREP

Kadın

Akrep kadını vamp denilen cins kadınlardandır. Partnerini kolayca uyarabilir. Bu, onun doğal yeteneğidir. Onun için seks, yaş, yer, zaman gözetmeksizin yapabileceği zevkli bir iştir. Tabu nedir bilmez. Aşık olduğu kişi ile nasıl beraber oluyorsa nefret ettiği kişi ile de aynı şekilde beraber olabilir. Negatif duygular onu daha da çok heyecanlandırır. İhanete uğrayıp intikam almak isterse korkunç bir performans sergileyebilir.

Erkek

Bir Akrep erkeği için seks her şeyden önce gelir. Aç kalabilir ama sekssiz yaşayamaz. Seksi tabir edilen kadınlara düşkündür. O da Akrep kadını gibi tabu nedir bilmez. Onun için güzel veya çirkin kadın kavramı yoktur. Her kadın çekicidir ve o hazırdır. Aşık olduğu zaman tuhaf bir biçimde cinsellikten uzaklaşır. Bu çok uzun sürmese de gerçek anlamda bunalıma girebilir. Bu yüzden aşk duymadığı kadınları tercih ettikleri görülür.

YAY

Kadın

Yay kadını seksi sever ve bu onu çok eğlendirir. Fakat bazen eğlence limitlerini öğle bir aşar ki partnerine zor anlar yaşatır. Değişik kültürlerin sevişme tekniklerini denemek ister. (Tao, Kamasutra). Seks onun için yeni ülkeleri keşfetmek gibidir. Bu yüzden sık partner değiştirme riski vardır. Sevişme sonrasında patavatsızca sözler söyleyip eşini kırabilir. Veya seks üzerine saatler süren felsefi bir konuşma yapabilir.

Erkek

Yay erkeğinin cinsel yaşamı maceralar ile dolu olmalıdır. Fırtınalı bir gecede çadırda, denizin dibinde, çam ormanlarında ve aklınıza gelebilecek tüm egzotik ortamlarda seks yapmaktan hoşlanır. Haftasonu duş alıp, biraz sohbet edip, müzik dinleyerek başlayan sevişmelerden nefret eder. O da uzak doğu tekniklerinden, Afrika kabilelerinin tekniklerine kadar uzanan ilginç metotlara meraklıdır.

OĞLAK

Kadın

Oğlak kadınları yaşamlarının diğer alanlarında olduğu gibi güvenli seksten yanadır. Güven duymadığı kişi ile asla beraber olmaz. Cinsel yaşamını gizli tutar. Kendini de kolay kolay ele vermez. Soğuk ve mesafeli görünümü güven duygusu arttıkça değişir sevecen ve çekici olur. Başlangıçta belki çekingendir ama zaman ilerledikçe tabularını yıkar. Partnerine güven duyarsa tam bir Geyşa olabilir.

Erkek

Burcunun kadını gibi mesafeli ve soğuk görünür. Tatmin olması güçtür. Bir gecelik ilişkilerden hoşlanmaz. Bunu istese bile son anda vazgeçebilir. Seksin ciddi bir iş olduğunu düşünür. Eşine karşı fedakardır. Sakin ortamlardan hoşlanır. Sorumluluk sahibidir. Doğum kontrol yöntemlerini uygular. Bazı Oğlak erkekleri ise aşırı güvensizlikten sürekli partner değiştirir ve bir türlü istedikleri gibi bir eş bulamadıklarından yakınır dururlar.

KOVA

Kadın

Kova kadını bağımsızdır. Bir gecelik aşklar, evli erkekler, sıra dışı kişiler ilgisini çeker. Evlilik cinselliğe olan ilgisini azaltır. Evlendiği zaman partnerinin onu şaşırtmasını bekler. Monotonluktan, klasik pozisyonlardan nefret eder. Kıskanç bir partnerle asla yapamaz. Yaratıcıdır. Eşini şaşırtabilir. Seks onun için özgürlüktür.

Erkek

Onun için seks arkadaşlıktan sonra gelir. Arkadaş olabildiği kadınla seksi düşünebilir. Seks yaşamında önemli bir yer tutmaz. Canı istediği zaman herhangi biri ile herhangi bir yerde beraber olur ve hemen unutur. Sevgi gösterileri ve romantizm ona göre değildir. Buna karşın seks shoplara ilgisi büyüktür. Mekanik oyuncakları sever. Erotik filmler, fotoğraflar ilgisini çekebilir. Sanal seks favorisidir.

BALIK

Kadın

Balık kadını romantiktir. Bu yüzden aşık olmadan seks yapması mümkün değildir. Seks onun ayaklarını yerden kesecek muhteşem bir deneyimdir. Eşine karşı sevecen ve fedakardır. Kimi zaman hoşlanmadığı şeyleri sadece partnerini memnun etmek için yapar. Sevilmek okşanmaktan çok hoşlanır. Sert hareketlerden, kaba davranışlardan nefret eder. Denizde veya banyoda sevişmekten hoşlanır.

Erkek

Balık erkeği çok çabuk etkilenir. Bu yüzden sürekli partner değiştirebilir ve de vicdan azabı duyar. Seks onun için elinde olmadan kendini kaptırdığı dalgalara benzer. Romantiktir. Egzotik bir yerde yenen yemek, birlikte dinlenen hoş bir müzik onu hemen uyarır. Sevgi doludur. Eşini öpücüklere ve iltifatlara boğar (ilgisi başka bir yöne kaymadıkça). İçki içer içmez aklına seks gelir.
 
Cinsel Sapkınlıklar Travestizm

Cinsel Sapkınlıklar Travestizm

Transvestit olarak tanımlanan cinsel sapık, karşı cinsin giydiği giysileri giymek ihtiyacında olan kişidir. Günümüzde, kadınlar, büyük bir rahatlıkla ve en ufak bir sakınca görmeden erkek giysileri giyebildikleri için, kadın transvestitler konusunda pek fazla bir şey duyulmamaktadır; bu konuda dikkat çeken ya da gazetelere düşen olayların büyük bir çoğunluğu erkeklerle ilgilidir, ve çoğu kez bu erkeklerin homoseksüel oldukları ortaya çıkar. Oysa, kadın transvestitlerin çoğu lezbiyen (sevici) olmakla birlikte, gerçek erkek transvestit homoseksüel olmayabilir. Örneğin erkek homoseksüel bir partiye ya da eğlenceye giderken kadın giysileri giyebilir. Ama bu, diğer erkekleri çekebilmek içindir.

Gerçek transvestit, kadın giysileri giyer ama gene de cinsel ilgisi karşı cinse dönüktür Kendi erkekliği konusunda bir takım kaygılar içinde olduğu için, erkek olduğunu kendi kendine tanıtlamak amacı ile kadın giysilerine bürünür. Babanın zayıf, annenin ise güçlü olduğu, yani geleneksel ölçülerin ters yüz olduğu bir aile içinde yetişmiş olabilir. Böylece kadın giysileri giyerek, yaşantısını geniş ölçüde etkilemiş olan güçlü ananın özelliklerini kazanmak çabasındadır. Ters görünmekle birlikte gerçek olan şudur ki, kadınlaştıkça erkekliği güçlenir bu kişilerin.

Bir başka tür transvestit de, tümüyle kadın giysilerine bürünmez de, günlük normal giysilerinin altında bir tek kadın eşyası bulundurur çoğu kez. Bu kişi, çocukluktan kalma bir hayali gerçekleştirmektedir. Bütün amacı, kadınların da bir penise sahip olduklarına kendi kendini inandırmaktır. Çocukken, her bakımdan güçlü ve kusursuz olarak gördüğü annesinin bir eksiği olduğunu fark ettiği zaman son derece korkmuş ve aynı şeyin annesinden çok daha güçsüz ve çelimsiz olan kendisinin başına da geleceğine inanmıştır. Böylece kadın eşyası giyerek kendi hadımlık korkularını gidermeğe çalışmaktadır. Bu tür transvestitler, çoğu kez hem kendi penislerine hem de kadın eşyalarına bakarak ayna karşısında kendi kendilerini tatmin ederler.

Transvestit ile transseksüeli karıştırmamak gerekir. Transseksüel adı verilen cinsel sapık, her bakımdan karşı cinsin yaşantısını sürdürür. Yapı ve kromozom bakımından tek cinsli olduğu tanıtlanmış bile olsa, kendisinin «yanlış gövde içinde bulunduğu» kanısından bir türlü kurtulamaz. Yukarıda da anlatıldığı gibi, transvestit, erkek olduğunu, bir penise sahip olduğunu kendi kendine tanıtlamak çabasındadır. Oysa, transseksüel (eğer erkekse) cinsel organlarının bir ameliyatla değiştirilmesi için hekimlere yalvarır. Bu tür ameliyatlar her zaman başarılı olmayabilirler, yani sapığın problemlerini her bakımdan çözümleyemezler; ama bazı hastaların kendi canlarını alacak kadar ileri gitmelerini önlemek için uygulanırlar.
 
Cinsel Tercihler..

Cinsel Tercihler

Birçok alanda yenilikler dönemi olan 1960′ların önemli gelişmelerinden biri de kadınla erkek rolleri arasındaki katı ayırımı yumuşatan “üniseks” veya “tek seks” kavramının ortaya çıkışıydı. Bu gelişmenin en çarpıcı görünümü, giyim alanındaydı. Genç erkek ve kadınlar, cinsel farkı ortadan kaldırırcasına aynı biçimde giyiniyorlardı. Hem erkek hem de kadınlarda blucinin moda oluşu bu döneme rastlar.Ama katı cinsel rol ayrımına karşı bu başkaldırma, gıyimin ve dış görünüşün ötesine geçerek davranışları da etkiliyordu.

Sadece erkekler saçlarını uzatmıyor, kadınlar da yemekte ve yolculukta kendi paralarını veriyorlardı. Birçok genç çift, aralarındaki sevgiden hiçbir şey eksilmeksizin, iki erkek veya iki kadın arkadaş gibi masraflarını ortaklaşa karşılıyor, yaşamın yüklerini birlikte ve eşit ölçüde yükleniyordu.

Buna bağlı olarak jestler de değişiyordu; artık bir kadının erkeğin sigarasını yaktığını görmek şaşırtıcı bir durum değildi. Bu, aynı dönemde gelişen cinsel özgürlük ve eşitlik hareketinin bir parçasıydı.Ama çok kesin cinsel rollerin çerçevesi içinde yetiştirilmiş kişileri de şaşırtmıyor değildi.

O yıllarda birçok psikiyatrist, kadın gibi davranmayı becerememekten üzülen ya da nasıl erkek olacaklarını bilemediklerini söyleyen birçok kadın ve erkeğin kendilerine başvurduklarını belirtmişlerdir.Cinsel birleşme sırasında erkek organının dişi organına girişi, erkekliğin aktiflikle, kadınlığın da pasiflikle özdeşleştirilmesine neden olmuştur. Bu da giderek doğadaki ve dünyadaki bütün aktif unsurların erkeklikle, bütün pasif unsurların da dişilikle bir tutulması sonucuna varmıştır; toprak “ana”, toprağı dölleyen “erkek” yağmur, hep bu anlayışın izleridir.

Oysa kadınların pasif oluşu hiç de doğal, doğuştan gelen bir özellik değildir. Örneğin kadının “doğal” işlevi olan doğum, pasif değil tam tersine son derece aktif bir iştir: Kadının aktif bir çaba göstermesini, adalelerini kontrollü biçimde zorlamasını gerektirir. Ama çocukluktan itibaren kadın ve erkekler önceden belirlenmiş cinsel rollere alıştırılırlar. Kız çocuklarına uysal, yumuşak başlı ve kadınca olmaları öğretilir, sokakta oynamaları istenmez; buna karşılık erkek çocukların özellikle aktif, sorumlu, zaman zaman da saldırgan olmaları beklenir.

Oysa kadınların doğal olarak daha güçsüz cins olduğunu gösteren tarihsel kanıtlar bulmak pek mümkün değildir. Geçmişte, Amazonlarda olduğu gibi kadınların da erkeklerle birlikte savaşa katıldığı ve çok da başarılı olduğu toplumlar varolmuştur.

Kadınların fiziksel olarak daha güçsüz ve narin olmaları bile, erkeklerle kadınlar arasındaki çok uzun süreli bir işbölümünün sonucudur, yani kültürel, tarihsel bir gelişmedir. Kadınların evde kalarak çocuklara bakmak zorunda kalmaları, erkeklerin de ava çıkmaları, birincilerin adale ve kemiklerinin gelişmemesine, ikincilerinse gelişmesine neden olmuştur.

Cinslere yakıştırılan “kadınca” ve “erkekçe” roller, herhangi bir doğal düzeni yansıtmaktan çok, bir toplumsal düzeni yansıtır. Gerçekten de, kadınların pasifliği yoksul toplumlarda pek fazla vurgulanmayan bir şeydir, çünkü yoksulluk herkesin, hem erkeğin hem de kadının çalışmasını gerektirir.

Kadınların da çalıştığı işçi ailelerinde kadının çok daha rahat davranabilmesi, cinsel gereksinimlerinden çok daha rahat bir hava ile söz edebilmesinin nedeni, herhangi bir “kabalık” değil, bu kadının da çalışmasıyla sağlanan toplumsal ve ekonomik eşitliktir. Haremlere sadece prensler ve şeyhler sahip olabilirler; “hanımefendilik”de ancak zengin toplulukların kaldırabileceği bir lükstür.

Tamamen erkek ve tamamen kadın olan kimselerin iki normal ucu oluşturdukları düşünülecek olursa, bunlar arasında kalan ve zaman zaman ortaya çıktıkları halde büyük çeşitlilik gösteren fiziksel ya da ruhsal sapmalar demetine İNTERSEKS denmektedir.

1. KADIN: Fiziksel ve ruhsal kimlik tamamen kadın: doğurgan ve dişi gonadları tam: xx kromozomları.

2. ÇİFTCİNSEL KADIN: Fiziksel olarak tamamen dişi; her iki cinsten insanlara karşı cinsel çekim duyuyor; doğurgan: xx kromozomları.

3. KADIN EŞCİNSEL: Fiziksel kimliği kadın; yalnızca başka bir kadına karşı cinsel çekim duyuyor: doğurgan: xx kromozomları.

4. TRANSSEKSÜEL KADIN: Fiziksel olarak tamamen kadın ve dişi gonadlar taşıyor: erkek rolüne özenmekten dolayı irileşmiş bir klitorisi olması olası; ruhsal kimliği erkek veya cinsiyetsiz; doğurgan; xx kromozomları.

5. TURNER SENDROMU: Dış görünüş ve ruhsal kimlik açısından büyük ölçüde kadın olmakla birlikte, iç erbezleri var; doğuştan y-tipik sakatlık (çok kısa boy, ense dokusu, vb.): doğurgan değil: xo kromozomları.

6 KLİNEFELTER SENDROMU: Dış görünüş erkek; penis ve gonadlar ufak, fazla şişmanlama eğilimi, doğurgan değil: xxy kromozomları.

7. TRANSSEKSÜEL ERKEK: Fiziksel olarak erkek; erkek gonadları ve ufak penisi var; kadın rolünü kıskanıyor: doğurgan olması olası; xy kromozomları.

8. KADINSI ERKEK EŞCİNSEL; Fiziksel kimlik erkek; erkek gonadlar ve cinsel organları: ruhsal kimlik kadın: yalnızca başka bir erkeğe karşı cinsel çekim duyuyor: üretken: xy kromozomları.

9. “BUTCH” ERKEK EŞCİNSEL; Fiziksel ve ruhsal kimlik erkek; yalnızca başka bir erkeğe karşı cinsel çekim duyuyor; üretken: xy kromozomları.

10. ÇİFTCİNSEL ERKEK: Fiziksel olarak tamamen erkek: her iki cinsten insana karşı cinsel çekim duyuyor: üretken: xy kromozomları.

11. ERKEK: Fiziksel ve ruhsal kimlik erkek: erkek gonadlar ve cinsel organlar: üretken xy kromozomları.
 
Cinsel Uyarı Bölgeleri..

Cinsel Uyarı Bölgeleri

İnsan gövdesindeki cinsel uyarı bölgeleri ya da cinsel uyarıya yatkın bölümler yalnızca üreme organları değildirler. Kadınlarda, tüm gövdeyi kaplayan deri, cinsel bakımdan az ya da çok uyarılabilecek niteliktedir, insan gövdesinde bulunan en belli başlı cinsel uyan bölgeleri aşağıda sıralanmıştır.

Penis

Penisin çeşitli bölümleri arasında en duyarlı olanı, glans adı verilen penis ucudur. Bunun da özellikle alt bölümü, yarığın tam gerisinde bulunan kısım, en duyarlı yanıdır. Penisin sapı ve özellikle köküne yakın bölümü en az duyarlı bölgedir. Bununla birlikte, ritmik olarak uygulanan bir uyarıya karşılık verir.

Klitoris

Kadında klitoris penisin karşılığıdır. Dış deri normal olarak klitorisi kaplamakta olup, klitoris başının (erkekteki penis ucunun karşılığı) ilk anda göze çarpmasını önler. Uyarıya çok yatkın olup, dokunmaya, ritmik baskıya ve her şeyden çok devamlı fakat aralıklı bir uyarıya karşılık verir. Klitorisin aralıksız olarak uyarılması genel olarak iyi birşey değildir. Kadında, gıdıklanmayı andıran, karşı koyulması, dayanılması son derece güç bir duygu uyandırabilir. Klitorise karşı özel bir ilgi gösteren bir erkek, bu noktanın çevresini uyararak da aynı sonuca erişebileceğini, kadının coşkusu için klitorisin kendisine dokunmanın kesinlikle gerekli olmadığını öğrenmelidir.

Küçük Dudaklar (Labia Minora)

Küçük dudakların iç bölümleri dokunmaya karşı son derece duyarlıdır. Bir iç dudaktan başlayarak klitorisin üstünden de geçerek öbür iç dudakta son bulan bir tür döner uyarı uygulandığı zaman kadının cinsel coşkusu belirli bir şekilde artar.

Döl Yolu Ağzı

İdrar deliği ile döl yolu ağzını içine alan bölge de son derece duyarlıdır.

Döl Yolu

Döl yolunun ağzındaki sfenkter çemberi her hangi bir baskı altında kaldığı zaman daralır. Döl yolunun ön bölümüne, aşağı doğru parmaklar ile uygulanan ritmik baskı, çok keskin bir cinsel coşkuya yol açar. Döl yolu duvarları dokunmaya karsı fazla duyarlı olmadıkları için, penisin döl yoluna girmesinden duyulan cinsel coşku, daha. çok ruhsal bir coşkudur. Döl yolu içini doğrudan doğruya uyarmaya kalkmak bu bakımdan tüm anlamsız olmasa bile, tırnakların bu bölgeyi zedeleme ihtimalleri vardır. Parmakların döl yolu ağzından daha ileri gitmemeleri öğütlenir. Klitorisin dibi uyarıldığı zaman döl yolu ağzında da cinsel coşku duyulur.

Serviks

Aslında bu bölge dokunmaya karşı duyarlı değildir. Kadın serviksin uyarıldığını sanabilir; ama bu, penisin çok derinlere girmesinden dolayı meydana gelen basıncın peritoneum’u (döl yatağı yüzeyini kaplayan doku] etkilemesi ve derinlere giren penisin genellikle bir seri tepki yaratması yüzündedir. Bu bölgeyi erkeğin parmakları ile uyarmaya çalışması doğru değildir, çünkü eşini yaralayabilir.

Büyük Dudaklar (Lâbia Majora).

Erkeğin teslis torbalarını andırır Kadının cinsel duygularının uyanmasında önemli bir rol oynamaz ama penis üzerinde uyarıcı bir etkisi olabilir.

Testis Torbaları (Scrotum)

Cinsel uyarı ile doğrudan doğruya pek ilişkisi yoktur. Bazı erkekler, testis torbalarının avuç içinde tutulup parmaklar ile uyarılmasından coşku duyarlar. Çoğu erkekler ise testis torbaları biraz fazla sıkıldığı zaman acı duyarlar. Bununla birlikte testis torbalarının bir avantajlı yanı vardır: cinsel birleşme sırasında kadının gövdesine hafifçe değerler ve bu çoğu kez kadına zevk verir.

Apış Arası

Döl yolu ağzı (ya da penis kökü) ile anus (makat) arasında kalan bölge dokunmaya karşı duyarlıdır. Bu bölgenin orta bölümü özellikle basınca karsı duyarlıdır.

Anus (Makat)

Bu bölgedeki cinsel duyular kişiye ve ruhsal etkilerin derecesine göre değişir. Makat ile cinsel organ aynı kaslar ile birbirlerine bağlı olduklarından, gerek erkekte gerekse kadında, cinsel organlar uyarıldığı zaman makat küçülür ve makat uyarıldığı zaman da, cinsel organlar kasılır.

Memeler

Kadınlarda memeler dokunmaya karşı duyarlıdırlar Ritmik bir basınç ve uyarı hareketi cinsel duyguların çoğalmasını sağlayabilir. Özellikle meme uçları, klitoris kadar duyarlıdır. Kadının memeler yolu ile duyduğu uyarı aynı anda döl yatağına ve diğer cinsel organlara aktarılır. Bazı kadınlar, meme uçlarının öpülmesini ya da emilmesini cinsel organların uyarılmasına tercih ederler. Bu arada, analık duygularının kadının ruhsal yapısında tuttukları yeri de göz önünde bulundurmak gerekir. Bir takım kadınlar, sırf analık duygularının ağır basması yüzünden memelerinin uyarılmasından cinsel coşku duymazlar. Cinsel bakımdan, erkek memesi kadın memesine oranla çok daha az duyarlıdır.

Ağız

Dudaklar, dil ve ağızın diğer bölümlerinde, en az cinsel organlarda olduğu kadar cinsel duyu bulunmaktadır. Memeler ya da cinsel organlar uzun uzun öpüldüğünde cinsel coşku geniş ölçüde artar.

Kaba Etler

Kaba ellerdeki kaslar kasıldığı zaman cinselcoşku artar. Bu nedenle, cinsel birleşme sırasında gerek kadın gerekse erkekler, bilinçli ya da bilinçsiz olarak kaba etlerinde bulunan kasları kasarlar. Bu kasılmanın sonucu olarak makat da küçülür ve böylece cinsel organlar uyarılmış olur, döl yolu kasları gerilir, döl yolu ağzı daralır; erkekte ise penis sertleşir.

Bacaklar

Bacakların iç bölümleri cinsel uyarıya karsı keskin bir tepki gösterirler.

Diğer Bölgeler

Bazı kimselerin gövdelerinde, yukarda sayılanların yanı sıra gelişmiş bir takım cinsel uyarı bölgeleri vardır. Bunlar genellikle, gözler, kulaklar, ense, boyun, koltuk altlan, göbek, karın, bel, sırt, kasıklar, göğsün iki yanı ve bunların çevresindeki bölgelerdir. Saçların ve bazı bölgelerdeki kılların hafif hafif okşanması da bazı durumlarda cinsel duyguları uyandırabilir.
 
Cinsel İlişkide Acı Duyma..

Cinsel İlişkide Acı Duyma

Cinsel yaşamda tüm duygu ve coşkular türlü roller oynarlar. Bunların, sonuçlan kişiden kişiye ve de cinsel faaliyetin şekline göre değişen etkileri vardır. Acı ve ağrı duyma da bunlardan biridir. Bir çok hekimler, acı duyma ile cinsel coşku arasında çok yakın bir benzerlik ve bağ olduğunu öne sürmüşlerdir Özellikle kadının cinsel yaşantısının her bölümünde acının kesin ve kaçınılmaz bir yeri, bir payı olduğu ileri sürülür. Erginlik çağına girdiği ve ilk adet görmeğe başladığı dönemlerde kasık bölgelerinde zaman zaman ağrılar duyar. Hattâ bunlara gelişme ağrıları gibi adlar verilmiştir. Daha sonra, cinsel ilişkiler kurmaya yeni başladığında, erdenlik zarının yırtılması az ya da çok acı uyandırabilir.

Gebeliğin ve doğumun da ayrı ayrı acılı devreleri vardır. Normal sayılmayan ya da tam bir cinsel doyuru ile sonuçlanmayan birleşmeler de kadına acı çektirebilir. Buna karşılık, bazı kadınlar olağan acıları da, bilgisizlik ya da cinsel eğitimin yetersizliği yüzünden gözlerinde fazla büyütürler. Bu kadınlarda cinsel birleşmeye karşı bir «acı duyma korkusu» yerleşir. Birçok kadınların cinsel birleşmelerden herhangi bir tat duymayıp, tam tersine yalnızca acı duymalarının bir nedeni de işte bu acı duyma korkusudur.

Öte yandan, cinsel coşkuya kendilerini tüm derinliği ile salıveren kadın ve erkeklerde de acı duygusuna çok benzeyen birtakım belirtiler görülür. Cinsel birleşmenin en yüksek coşku noktasında, kadın ve erkeğin yüzleri, büyük acı çekmekte olan kişilerin yüzündeki ifadeleri taşır. Can acıtan bir takım sevişme hareketleri bu cinsel coşku içerisinde hoşa bile gidebilir. Kişinin cinsel yaşantısını ilk olarak bilimsel açıdan ele alan ve bu nedenle de modern cinsellik biliminin babası sayılan Havelock Ellis, bir kitabının «aşk ve ağrı» başlığını taşıyan bölümünde şöyle demektedir: «Erkeğin kadına karşı gücünü göstermek için onun canını acıtmaktan zevk alışı, onun cinsel içgüdüsünün olağan unsurlarından biridir. Normal bir erkek, sevdiği kadını biraz hırpalar ve ona bir dereceye kadar bedenî acı verirse, bunu o kadına zulüm ya da işkence yapmak isteği ile yaptığı söylenemez. O yalnızca, hattâ belki de bilinçsiz olarak, sevdiği kadını hırpalamanın ona karsı duyduğu sevginin bir sonucu olduğunu kabul eder. Zaten bu gibi durumlarda ters tepki gösteren kadınların sayısı çok azdır. Cinsel coşkunun baskısı altında bedenî gücünü böylece açığa vuran ve sevdiği kadını hırpalayan erkek, bu hırpalamadan kadının hoşlanacağına inanır. Bundan başka, unutulmaması gereken, dikkate değer bir nokta daha vardır. Cinsel coşku- içinde bulunan bir kadında görülen belirtiler ve davranışlar, can acısı duymakta olan bir kişide görülen belirtilere son derece benzer. Bir kadın yazarın da pek doğru olarak belirttiği gibi «bir zulüm ya da işkencenin meydana getirdiği acı ve ağrıların dış belirtileri, gözyaşları, çığlıklar, inlemeler, vb., cinsel zevk ve coşku içinde kendini yitirmiş ve erkeğe artık yapmamasını yalvardığı halde, aslında gerçek istediğine kavuşmuş olan bir kadının gösterdiği belirtilerden pek değişik değildir.»

Ancak, acı duyma ya da acı vermenin bu olağan sayılan biçim, ve sınırları dışına çıkıldığı zaman yalnızca ezilmekten tat duyma Algolagni, yalnızca can acısından tat duyma Dulolagni, işkence etme sadizm ya da işkenceye uğramayı mazoizm tek cinsel haz kaynağı haline getirme gibi sapıklıklar meydana çıkar.
 
Cinsel İlişkiye Hazırlık..

Cinsel İlişkiye Hazırlık

1. ATMOSFER

İnsan yapısı, öteki yaratıkların tersine heyecanlara karşı davranışta bulunabilme yeteneğine sahip bir ruh ile donatılmıştır. Bazı ayrıklıklar dışında, cinsel ilişki için uyarılmaya bir hazırlık aşaması gereklidir.

Bu faaliyet doğrudan doğruya bedensel uyarılmayı içine almaz. Cinsel isteklerin uyarılması daha çok görme, koklama ve işitmeyle olur. Değişik türde uyarılmaların oluşturduğu cinsel atmosfer, cinsel istekleri doğal yoldan sağlar; vücut ve ruhu, her ikisini birleştirir.

Duyguları okşayan müzik, renkler, sanat, resimler, davranış ve kokuların önemi gayet iyi bilinir. Fakat bunların en önemlisi karşılıklı konuşmadır. Dr. Van De Velde cinsel ilişkiye hazırlık yollarının en etkilisinin konuşma olduğunu kesinlikle ileri sürmektedir. En önemlisi ise sevgidir ve bunun etkisi kendi kendisine telkin ve karşılıklı telkine bağlıdır.

Gündelik evlilik yaşamında konuşmanın önemini unuturuz. Koca içini çekip, şöyle söyleyebilir: “Ben sana sevgi üzerine ne biliyorsam, hepsini söyledim.” Evli bir kadın utangaç bir bakışla şöyle diyebilir: “Erkeğin görevi bu konuda kadınla konuşmaktır.” Her ikisi de haksızdır. Erkeğin okşamalarından mutluluk duyan kadın, tatlı aşk fısıltılarıyla karşılık verir. Kadın ara sıra bazı sözler duymak ister. Fakat, bu, her şey olup bittikten sonra, insanın nefesini kesici bir yığın sıfat işitmek istediği anlamına gelmez.

Kadın, “seni seviyorum”, gibi içten kelimelerin söylendiği bir konuşmadan mutlu olur. Her ne kadar erkek sevgi sözleri söylemeye pek fazla yanaşmasa da, kendisine sevgi dolu sözler söylendiğinde, bundan hiç de hoşlanmaz değildir. Hatta bu gibi sözler, onda cinsel istek bile uyandırabilir.

Erkek ve eşi, evlilik öncesi yılları ve evliliklerinin ilk zamanlarını anımsamalıdır. O zamanlar nasıl aşk fısıltılarının özlemini duymuşlardır! Sevgi dolu sözlerin onları sadece manevi sevgiye uyarmakla kalmadığını, aynı zamanda düzenli, sürekli kendisini yenileyen bir sevgiyi sağladığını hiç bir zaman unutmamalıdırlar.

Aşk oyununa götüren, gitgide koyulaşan atmosfer içinde, bölgesel uyarılma daha başlamadan, cinsel organların içindeki irade dışı salgılama çalışması başlar. Bu da cinsel ilişkilerin bir sonraki aşamasına, okşamalara götürür.

2. HAZIRLAYICI OKŞAMALAR

Cinsel ilişki öncesinde okşamalar sadece kadın için gerekli değildir; erkeğin de buna gereksinimi vardır. Heyecan öpüşmeyle başlar, kucaklamalarla, vücudun çeşitli kısımlarının, özellikle cinsel organların ilişkisiyle artar. Çoğunlukla okşamalara erkek başlar. Bu, evliliğin ilk zamanlarında yeterli olabilir; fakat kendisi okşamalara başlamayı reddeden kadın, kısa zamanda kocasının sevgisini yitirecektir. Öte yandan okşamalar salgılamayı artırır, kanın cinsel organlara dolmasını sağlar ve cinsel ilişki için hazırlıkları tamamlar.

Erkek, kadın kadar çok sıvı salgılamaz. Bu az oluş büyük bir sorun değildir. Fakat kaygan sıvıyı kadının çok az salgılaması, cinsel ilişkiyi zorlaştırır ve cinsel ilişkiden sonraki aktiflik üzerine olumsuz etki yapar.

Aşk fısıltıları kolayca okşamalara götürür; eşlerden biri ötekini yönetmeden, her ikisi birden aynı anda da buna başlayabilirler. Cinsel birleşim sırasında erkek ve kadın normal olarak bir sessizlikler ve karanlıklar dünyasına gömülürler ve böylece büyük bir zevk tadarlar. Fakat bu, odanın karanlık olması anlamına gelmez. Aşk fısıltıları ve arada dile getirilen mutluluk itirafları, çifte karşı konmaz, bedensel bir heyecan, libido sağlar ve onları sadece kendilerine ait olan bir dünyaya götürür.

Burada erkeğin ve kadının dikkat etmeleri için bazı uyarılarda bulunmak gerekir. Cinsel organlar başlangıçta daima yumuşak hareketlerle uyarılmalıdır. Daha sonra, salgılama başlayınca, uyarma gitgide artırılabilir. Başlangıçtaki birdenbire, şiddetli uyarma, acı hissi ve iltihaplanmaya neden olabilir.

Özellikle penisin baş kısmına sabırsızca yapılacak kuvvetli uyarmalardan kaçınılmalıdır. Bazıları kadının kaygan salgısı az olduğunda tükrüğe başvurur. Fakat buna tam anlamıyla güvenilmemelidir. Bunun yerine salgının doğal yoldan çıkışını başka şekilde sağlamaya çalışılmalıdır.

Tutkulu okşamalar, kuvvetli uyarılmanın tek yoludur. Dört gözle beklenen anda hareketlerin yavaşladığını ve yumuşadığını akıldan çıkarmamamız gerekir. Ritmik uyarmalar zevk duygusunu artırmak için çok etkili olabilir.

Evlilikte okşamalar, evlilik öncesindekilerden pek az farklıdır. Her türlü okşama, hatta cinsel organların ağız yolu ile uyarılması bile doğal ve normal olarak kabul edilmelidir. Eşlerden her biri, aralarına soğukluk girmemesi için, hangi çeşit okşamaya başvururlarsa vursunlar, vücutlarını temiz tutmalıdırlar. Her gece yatağa girmeden cinsel organlarını yıkamaya alışmalı, ilişkide bulunmasalar bile bunu savsaklamamalıdırlar.

Akşamları banyo yaptıktan sonra tuvalete giderlerse de yıkanmalıdırlar. Çünkü, cinsel organlar vücut dışkılarını dışarı atmaya da yarar. Bu gerçek, cinsel yaşamda unutulmamalıdır.
 
Cİnsel Tedavİler..

CİNSEL TEDAVİLER

Cinsel yaşam, herkes için büyük önem taşır. Yaşamımızın her alanında olduğu gibi, cinsel yaşamımızda da zaman zaman sorunlarla karşılaşırız. Günlük yaşamımızda karşılaştığımız sorunları, aile bireyleriyle, arkadaşlarımızla paylaşabilir, destek ve yardım alabiliriz. Önemli bir sağlık sorunumuz olduğunda, tanıdığımız ya da yakınlarımızın önerdiği bir doktora başvururuz. Oysa cinsel sorunlarımızı hiç kimseyle paylaşamaz ve nasıl çözümleyebileceğimizi de bilemeyiz.

Konuşulmadığı için, bu sorunların sadece bizim başımıza gelen bir felaket olduğunu düşünür, uzun süre kendiliğinden çözümlenmesini bekleriz. Profesyonel yardım almaya karar verdiğimizde ise, nereye ve kime başvuracağımızı bilemez, kapı kapı dolaşıp zaman ve para kaybına uğrayabiliriz.

Cinsel sorunlar çok yaygın ve çok çeşitlidir. Bunların ayrıntılı olarak tanımlanmış bir bölümüne, cinsel işlev bozukluğu diyoruz. Son 30 yıldır, cinsel işlev bozuklukları için çeşitli tedavi programları geliştirilmiştir. Cinsel işlev bozukluğunun tipine göre değişik olmakla birlikte, cinsel tedavilerin başarı oranları çok yüksektir. Yıllarca süren bir bozukluk, doğru tedavi ile, birkaç ay gibi kısa bir sürede düzelebilmektedir.

Erken boşalma ve vajinismus gibi bazı cinsel işlev bozukluklarının düzelme oranları %90´ın üzerindedir. Cinsel istek bozuklukları, erkeklerin sertleşme bozuklukları, kadınların uyarılma ve orgazm bozuklukları daha uzun sürede düzelir. Sabit bir cinsel eşi olan bireylerde, çift tedaviye birlikte alınır ve düzelme şansı daha yüksektir.

Cinsel tedavi, ilk görüşmede, durumun tam bir değerlendirmesi ile başlar. Terapist, önce her iki eşle ayrı ayrı görüşür. Bu görüşmelerde, geçmiş cinsel yaşam özellikleri, mastürbasyon, eşli cinsel etkinlikler, ilk cinsel birleşme deneyimi, sürekli cinsel ilişkiler, kişinin yaşam boyu cinsel yanıtları açısından incelenir. Bireylerin genel sağlık durumu, geçirilmiş veya sürekli hastalıkları, kullandığı madde ve/veya ilaçlar sorgulanır. Sonra, cinsel sorunun ne zaman ve ne şekilde başladığı, nasıl değişiklikler gösterdiği, o güne kadar olan tedavi girişimleri ve bunların sonuçları incelenir.

Cinsel işlev bozukluğunun bedensel bir nedene bağlı olarak ortaya çıkabileceği düşünülürse, gerekli tetkik ve uzman muayeneleri istenir. Eşlerin her birinin cinsel sorunu nasıl gördüğü, bu sorunun çiftin ilişkisine etkileri değerlendirilir. İlişkilerinde belirgin çatışma alanları olan çiftler için, cinsel tedaviden önce veya aynı zamanda eş tedavisi gerekebilir. Çocuk istemeyen çiftlerde, bir kadın hastalıkları uzmanı yardımıyla, uygun bir doğum kontrol yöntemine başlanır.

Çiftin cinsel yaşamı ve sorunları öğrenildikten sonra, her iki eşin cinsel yanıtlarındaki bozukluklar belirlenir. Sorun oluşturan cinsel işlev bozukluğunun ne olduğuna karar verilir, cinsel işlevin ve bozuklukların fizyolojisi çifte anlatılır. Tedavinin hedefleri terapist ve çiftin işbirliği ile belirlenir. Terapist, uygulamayı düşündüğü cinsel tedavinin özelliklerini, tedavi aşamalarını, beklediği sonuçları çifte anlatır. Terapist, cinsel işlev bozukluğunun tipine ve şiddetine göre, çiftin özel durumunu da göz önüne alarak, tedavinin ne kadar süreceği ve bu sürede kaç görüşme yapılacağı hakkındaki görüşünü de açıklar.

Cinsel tedavi süreci, çiftin cinsel yaşamında özel ve yapay bir dönemdir. Her bireyin, her çiftin cinsel yaşamı sadece kendisini ilgilendirir, normal koşullarda kimseyle paylaşılması da gerekmez. Ama cinsel tedavide, terapistin cinsel yaşamın tüm ayrıntılarını öğrenmesi ve cinsel yanıtlarda istenen değişiklikleri sağlamak için farklı cinsel davranışlar önermesi gerekebilir.

Cinsel tedaviler, cinsel birleşme olmayan yeni evliler, gebe vajinismuslar gibi bazı özel durumlar dışında, acil değildir. Çiftin genel yaşamının uygun olduğu, cinsel yaşamlarına odaklanabilecekleri herhangi bir zamanda yapılabilir.

Cinsel tedavide, değişimi başlatan ve yeni cinsel becerileri öğreten terapist olmakla beraber, çiftin sorumluluğu büyüktür. Düzelmeyi sağlayan, terapistin yol göstermesiyle, eşlerin motivasyon ve çabasıdır. Cinsel tedavi sürecinin başlangıcında, çiftten bu dönemde cinsel yaşamlarına özel bir önem vermeleri ve yaşamlarının diğer bölümlerini buna göre ayarlamaları istenir.

Tedavi süresince, eşlerin birbirinden ayrı kalmasını gerektirecek 1-2 günden uzun seyahatleri olmamalıdır. Evde, özellikle eşlerden birinin aile bireylerinin uzun süreli, yatılı misafirliği planlanmamalıdır. Çift evi zorunlu olarak aile bireyleriyle paylaşıyorsa, bu kişilerin uzun süreli seyahatleri düşünülmeli, diğer aile bireylerinin bu konuda olası yardımları tartışılmalıdır. Çiftin yatak odasını sürekli veya kısmen paylaşan çocukları varsa, önce çocuğun kendi odasında yatma eğitimi tamamlanmalıdır.

Bunların hepsinin amacı, çifte cinsel yaşamlarında tam bir rahatlık sağlamaktır. Bazen çiftin banyoya yakın bir odaya taşınması ya da gıcırdayan bir yatağın değiştirilmesi gibi çok basit ev içi düzenlemeler yararlı olur. Eşlere bu dönemde birbirlerine özen göstermeleri, birbirlerinin hoşuna gidecek özel durumlar ayarlamaları da önerilir. Geçmiş ilişkilerindeki sorunlar ne olursa olsun, cinsel tedavi, genel ve duygusal ilişkilerinde de yeni bir dönem açmak için bir fırsattır.

Cinsel tedavi, çoğu zaman gecikmiş bir cinsellik eğitimidir. Cinsel işlev bozukluklarının çoğunun ardında bireyin/çiftin cinsellik konusundaki bilgi eksikliği ve yanlış cinsel inanışları yatmaktadır. Yanlış cinsel bilgilerin düzeltilip, doğru bilgilerin verilmesine ilk değerlendirme görüşmesinden itibaren başlanır. Hemen her çifte, başlangıç oturumlarında, kadın ve erkek cinsel organlarının yapısı ve işleyişi, cinsel yanıtların fizyolojisi anlatılır. Çiftin tedavinin mantığını anlayabilmesi için, önce cinsel işlev bozukluğunun işleyişini anlaması sağlanmalıdır.

Tedavi oturumlarında, eşlerin hem geçmiş cinsel yaşamlarındaki hatalı davranışlarını, hem de genel ve cinsel iletişimlerindeki aksaklıkları görmeleri sağlanır. Cinsel terapilerin başlangıcında, genellikle cinsel birleşme yasaklanır. Cinselliği bir merdiven gibi düşünürsek, basamaklar birer birer çıkılacaktır ve cinsel birleşme son basamaklardadır. Cinsel ilişkiyi, birleşmeden ibaret gören yanlış inanış çok yaygındır ve birçok cinsel soruna yol açmaktadır. Çifte yerleşik sevişme alışkanlıklarını değiştirmeye yönelik cinsel ödevler verilir. Bu ödevleri yapmadan önce, eşlerin yıkanmaları, tamamen çıplak olmaları, üstlerine bir şey örtmemeleri ve odada birbirlerini görmelerine yetecek bir ışık olması istenir. Genellikle cinsel ödevler, eşlerin öğretilen şekilde, sırayla birbirlerini okşaması ile başlar, bu sırada cinsel yanıtlarla ilgilenmemeleri, dokunmanın cinsel hazzını yaşamaları istenir. Böylece, kendilerinin ve cinsel eşlerinin bedenini farklı bir şekilde keşfetmeleri amaçlanır.

Bu çalışmada, cinsel birleşme hedefi olmadığı için, cinsel yanıt oluşturma kaygıları da azalacaktır. Bu sıralı okşama çalışması, çıplaklık gibi çeşitli kaçınmaları azaltmaya ve sevişmeye katılımı düşük olan kadınların etkinliğini arttırmaya da yardım eder.

Sevişme süreleri ve cinsel davranış çeşitliliği yeterli olan çiftlerde, okşama çalışması gerekli olmayabilir. Erken boşalma ve Vajinismus vakalarında, okşama çalışması sık kullanılmaz. Her cinsel işlev bozukluğu için, ayrı cinsel beceri geliştirme teknikleri vardır. Bunların hangisinin, kime, ne zaman, ne şekilde ve ne süreyle uygulanacağına, terapist duruma göre karar verir.

Genellikle cinsel beceri geliştirme teknikleri, basitten karmaşığa doğru hiyerarşik bir sıra izleyerek uygulanır. Hemen bütün cinsel ödevler, basit bakma ve dokunma çalışmaları ile başlar, adım adım cinsel birleşmeye kadar ilerler. Terapi oturumlarında, cinsel ödev uygulamaları tartışılır, hatalı davranışlar düzeltilir, zorlukların çözüm yolları üretilir, eşlerin her konuda duygularını paylaşmaları özendirilir. Kendilerini içtenlikle ifade etmeleri desteklenir, birbirlerini dinleyip, gerçekten anlamalarına yardım edilir. Böylece sağlıklı bir iletişim kurulmaya çalışılır. Cinsel ilişki, iki insan arasında özel bir iletişim biçimidir. Aynı zamanda,çiftin genel iletişiminin de bir parçasıdır. Bu nedenle, cinsel tedavinin odağı, cinsel yaşam olmakla beraber, çiftin genel iletişimine de olumlu katkıları olur. Cinsel tedavi sürecinde, çift birlikte bir sorun çözümleme deneyimi yaşamıştır. Paylaşılan bu olumlu deneyim, gelecekte karşılaşılacak sorunları da çözümleyebilecekleri güvenini yaratır ve eşleri birbirine yakınlaştırır.
Cerrahi tedaviler:

Son yıllarda organik ve özellikle damar kökenli cinsel iktidarsızlık tedavisinde başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Bu başarı sertleşme sırasında kanın atar ve toplar damarlardaki akışının daha iyi bilinmesi, arteriyografi, kavernozometri (gözenekli cisme serum fizyolojik verilerek sertleşme derecesi ve süresinin ölçülmesi) gibi tanı yöntemlerindeki gelişmeler ve mikro cerrahi tekniklerindeki ilerlemelerden kaynaklanmaktadır. Cerrahi tedavi ile en başarılı sonuçlar, travmaya bağlı atardamar hasarı görülen genç hastalarda elde edilmektedir. Bu gruptaki hastalarda atardamar ağı genellikle iyi durumdadır.

Toplardamar kaynaklı cinsel iktidarsızlık 5 alt grupta incelenebilir:

1-Büyük toplardamarların doğrudan gözenekli cisim içinden çıkması. Bu durum gençlerde görülen doğuştan iktidarsızlık nedeni olabilir. 2-Akkılıf katmanındaki zayıflamalar sonucu geniş toplardamar kanallarının oluşması. Bu durum yaşlı hastalarda görülür.3-Gözenekli cisim düz kaslarının toplardamarların sıkışmasına yol açacak kadar gevşeyememesi. Bunun nedeni lifsi doku oluşumu ya da kaslarda gerilme (atrofi) ve işlevsel özelliklerin kaybolması olabilir.4-Sinir iletiminde görevli kimyasal maddelerin yetersizliği. Bu durum sinirsel ve psikolojik kaynaklı iktidarsızlıkta görülebildiği gibi, çok sigara içenlerde de görülür.5-Gözenekli cisim ile süngersi cisim arasında doğuştan olağandışı bağlantı yollarının bulunması, sürekli sertlik durumunun tedavisi sonrasında kamış başı ile gözenekli cisim arasında açık kanallar kalması ya da siyekte yapılan cerrahi girişimler sonucunda gözenekli cisim ve süngersi cisim arasında bağlantı oluşması.

Cerrahi tedavinin başarısı, toplardamar kaynaklı sertleşme bozukluğu tipinin tam olarak belirlenmesine, toplardamar sistemindeki yetmezliğin derecesine ve atardamar sisteminin durumuna bağlıdır. Yukarıdaki sıralamada 1. ve 5. gruba giren olgularda doğuştan ya da sonradan ortaya çıkan kanalın bağlanarak olağandışı toplardamar oluşumunun ortadan kaldırılması başarılı sonuçlar verir. Ama 2. ve 3. gruba giren olgulardaki cerrahi girişimlerin başarı olasılığı düşüktür. Bu olguların çoğunda kamış protezlerinin kullanılması yoluna gidilir. 4. gruptaki cinsel iktidarsızlık olgularında ise cerrahi girişim uygulanmaz.

Cerrahi girişimler kamış duyarlılığının azalmasına, kamışın kısalmasına yol açan nedbelerin ortaya çıkmasına ve ameliyat sonrası uzun süren ödem görülmesine neden olabilir.

Tedavi edilen ve uluslararası düzeyde yayınlanan olgu sayısının azlığı nedeniyle bu hastalıktaki cerrahi girişimlerin başarı oranını belirlemek zordur. Gene de tedavi edilen olguların yüzde 50’den fazlasında başarılı sonuçlar alındığı söylenebilir.

Kamış protezleri:

Sertleşme bozukluğunun tedavisinde kamış protezlerinin kullanıma girmesi de önemli bir adımdır. Bu tedavi yöntemi 50 yılı aşkın bir süredir uygulanmaktadır. İlk protezler kıkırdaktan yapılıyordu. Daha sonra doğal maddelerin çözünme sorununa karşı protez yapımında yapay maddeler kullanıma girdi. Bu dönemde iki tip protez geliştirildi: Yarı sert ve şişirilebilir protezler. Bütün hastalar için en uygun tek bir kamış protezinin bulunmadığını önceden söylemek gerekir. Yarı sert protezler şişirilebilir olanlara göre daha ekonomik, daha kalay takılabilir ve yıllar boyunca karşılaşacakları mekanik aşınmaya daha dayanıklıdırlar.

Yarı sert protezlerdeki son gelişmelerden biri bükülebilir protezlerdir. Bu protezler içerdikleri bükülebilen bir gümüş telden ötürü istenen duruma getirilebilmekte, dolayısıyla estetik açıdan daha iyi sonuçlar vermektedir.

Psikolojik ve estetik açıdan daha olumlu sonuçlar verecek, işlevsel bakımdan doğala yakın protez talebinin artması karşısında 1973’te şişirilebilir kamış protezleri geliştirildi. Gözenekli cisimler için iki silindir, bir depo ve pompadan oluşan bu protezin, olumlu özellikleri yanında silindir, bir depo ve pompadan oluşan bu protezin, olumlu özellikleri yanında silindirlerden sıvı kaçağı, silindirlerin genişlemesi ve enfeksiyon tehlikesinin yüksekliği gibi yan etkileri de vardır. Şişirilebilir protezlerin olumsuz yönleri yıllardan beri sürdürülen araştırmalarla giderilmeye çalışılmaktadır.

Kamış protezi takılacak hastaların kendilerine uygulanacak yöntemin yan etkileri ve yaratacağı sorunlara ilişkin bilgilendirilmesi gereklidir. Protez psikolojik muayeneler ve testlerden sonra takılmalıdır. Ayrıca bu girişimin geriye dönüşsüz olmadığı, hoşnut kalmama durumunda başka bir protezin denenebileceği de anlatılmalıdır.

Dışarıdan uygulanan araçlar:

Cinsel iktidarsızlığın tedavisinde dışarıdan uygulanan araçlardan da kasaca söz etmekte yarar vardır. Burada dölyoluna girişi sağlayacak kadar sertleşme ve sertleşmenin sürmesini sağlayan araçlara değinilecektir. Bunlar temel olarak vakumla kamışa kan hücumunu sağlayan ve bu kanı bir süre koruyan aygıtlardır. Osborne’un ErecAid System’i plastik silindir, emme yaratan pompa, bağlantı borusu ve esnek banttan oluşur. Kamış silindir içine yerleştirilir. Daha sonra pompa yardımıyla sağlanan emme kuvvetinin yarattığı negatif basınçla kamışa kan hücum etmesi sağlanır. Böylece normaldekine benzer bir sertleşme elde edilir. Sertleşmenin sürekliliği penis kökünü saran esnek bantla sağlanır. Bu işlemlerden sonra sertleşmiş kamış silindirden çıkarılır. Sertlik 30 dakikadan az bir süre boyunca korunabilir.

Daha değişik bir tasarımın ürünü olan Synergist Erection System’de saydam silikondan yapılmış bir prezervatif kullanılır. Yumuşak kamışı destekleyecek kadar sert olan bu prezervatif kamışa geçirildikten sonra bir boru yardımıyla emme kuvveti yaratılır. Daha sonra borudaki vana kapatılarak penis köküne doğru katlanır. Kullanıldıktan sonra vana açılarak araç çıkarılır.

Bu araçların görece kullanışlı, güvenilir ve ekonomik olma üstünlükleri vardır. Ayrıca cerrahi girişim gerektirmedikleri ve başka ilaç tedavileri ile etkileşim göstermedikleri için istediği an kullanılabilirler. En önemli olumsuz yönleri ise belirli bir el yatkınlığı istemeleri ve sertleşme süresinin yarım saatin altında kalmasıdır. Ayrıca bu araçların pıhtılaşma bozukluğu olan hastalarda son derece dikkatli kullanılması gerekir.

Cinsel yaşam, herkes için büyük önem taşır. Yaşamımızın her alanında olduğu gibi, cinsel yaşamımızda da zaman zaman sorunlarla karşılaşırız. Günlük yaşamımızda karşılaştığımız sorunları, aile bireyleriyle, arkadaşlarımızla paylaşabilir, destek ve yardım alabiliriz. Önemli bir sağlık sorunumuz olduğunda, tanıdığımız ya da yakınlarımızın önerdiği bir doktora başvururuz. Oysa cinsel sorunlarımızı hiç kimseyle paylaşamaz ve nasıl çözümleyebileceğimizi de bilemeyiz.

Konuşulmadığı için, bu sorunların sadece bizim başımıza gelen bir felaket olduğunu düşünür, uzun süre kendiliğinden çözümlenmesini bekleriz. Profesyonel yardım almaya karar verdiğimizde ise, nereye ve kime başvuracağımızı bilemez, kapı kapı dolaşıp zaman ve para kaybına uğrayabiliriz.

Cinsel sorunlar çok yaygın ve çok çeşitlidir. Bunların ayrıntılı olarak tanımlanmış bir bölümüne, cinsel işlev bozukluğu diyoruz. Son 30 yıldır, cinsel işlev bozuklukları için çeşitli tedavi programları geliştirilmiştir. Cinsel işlev bozukluğunun tipine göre değişik olmakla birlikte, cinsel tedavilerin başarı oranları çok yüksektir. Yıllarca süren bir bozukluk, doğru tedavi ile, birkaç ay gibi kısa bir sürede düzelebilmektedir.

Erken boşalma ve vajinismus gibi bazı cinsel işlev bozukluklarının düzelme oranları %90´ın üzerindedir. Cinsel istek bozuklukları, erkeklerin sertleşme bozuklukları, kadınların uyarılma ve orgazm bozuklukları daha uzun sürede düzelir. Sabit bir cinsel eşi olan bireylerde, çift tedaviye birlikte alınır ve düzelme şansı daha yüksektir.

Cinsel tedavi, ilk görüşmede, durumun tam bir değerlendirmesi ile başlar. Terapist, önce her iki eşle ayrı ayrı görüşür. Bu görüşmelerde, geçmiş cinsel yaşam özellikleri, masturbasyon, eşli cinsel etkinlikler, ilk cinsel birleşme deneyimi, sürekli cinsel ilişkiler, kişinin yaşam boyu cinsel yanıtları açısından incelenir. Bireylerin genel sağlık durumu, geçirilmiş veya sürekli hastalıkları, kullandığı madde ve/veya ilaçlar sorgulanır. Sonra, cinsel sorunun ne zaman ve ne şekilde başladığı, nasıl değişiklikler gösterdiği, o güne kadar olan tedavi girişimleri ve bunların sonuçları incelenir.

Cinsel işlev bozukluğunun bedensel bir nedene bağlı olarak ortaya çıkabileceği düşünülürse, gerekli tetkik ve uzman muayeneleri istenir. Eşlerin her birinin cinsel sorunu nasıl gördüğü, bu sorunun çiftin ilişkisine etkileri değerlendirilir. İlişkilerinde belirgin çatışma alanları olan çiftler için, cinsel tedaviden önce veya aynı zamanda eş tedavisi gerekebilir. Çocuk istemeyen çiftlerde, bir kadın hastalıkları uzmanı yardımıyla, uygun bir doğum kontrol yöntemine başlanır.

Çiftin cinsel yaşamı ve sorunları öğrenildikten sonra, her iki eşin cinsel yanıtlarındaki bozukluklar belirlenir. Sorun oluşturan cinsel işlev bozukluğunun ne olduğuna karar verilir, cinsel işlevin ve bozuklukların fizyolojisi çifte anlatılır. Tedavinin hedefleri terapist ve çiftin işbirliği ile belirlenir. Terapist, uygulamayı düşündüğü cinsel tedavinin özelliklerini, tedavi aşamalarını, beklediği sonuçları çifte anlatır. Terapist, cinsel işlev bozukluğunun tipine ve şiddetine göre, çiftin özel durumunu da göz önüne alarak, tedavinin ne kadar süreceği ve bu sürede kaç görüşme yapılacağı hakkındaki görüşünü de açıklar.

Cinsel tedavi süreci, çiftin cinsel yaşamında özel ve yapay bir dönemdir. Her bireyin, her çiftin cinsel yaşamı sadece kendisini ilgilendirir, normal koşullarda kimseyle paylaşılması da gerekmez. Ama cinsel tedavide, terapistin cinsel yaşamın tüm ayrıntılarını öğrenmesi ve cinsel yanıtlarda istenen değişiklikleri sağlamak için farklı cinsel davranışlar önermesi gerekebilir.

Cinsel tedaviler, cinsel birleşme olmayan yeni evliler, gebe vajinismuslar gibi bazı özel durumlar dışında, acil değildir. Çiftin genel yaşamının uygun olduğu, cinsel yaşamlarına odaklanabilecekleri herhangi bir zamanda yapılabilir.

Cinsel tedavide, değişimi başlatan ve yeni cinsel becerileri öğreten terapist olmakla beraber, çiftin sorumluluğu büyüktür. Düzelmeyi sağlayan, terapistin yol göstermesiyle, eşlerin motivasyon ve çabasıdır. Cinsel tedavi sürecinin başlangıcında, çiftten bu dönemde cinsel yaşamlarına özel bir önem vermeleri ve yaşamlarının diğer bölümlerini buna göre ayarlamaları istenir.

Tedavi süresince, eşlerin birbirinden ayrı kalmasını gerektirecek 1-2 günden uzun seyahatleri olmamalıdır. Evde, özellikle eşlerden birinin aile bireylerinin uzun süreli, yatılı misafirliği planlanmamalıdır. Çift evi zorunlu olarak aile bireyleriyle paylaşıyorsa, bu kişilerin uzun süreli seyahatleri düşünülmeli, diğer aile bireylerinin bu konuda olası yardımları tartışılmalıdır. Çiftin yatak odasını sürekli veya kısmen paylaşan çocukları varsa, önce çocuğun kendi odasında yatma eğitimi tamamlanmalıdır.

Bunların hepsinin amacı, çifte cinsel yaşamlarında tam bir rahatlık sağlamaktır. Bazen çiftin banyoya yakın bir odaya taşınması ya da gıcırdayan bir yatağın değiştirilmesi gibi çok basit ev içi düzenlemeler yararlı olur. Eşlere bu dönemde birbirlerine özen göstermeleri, birbirlerinin hoşuna gidecek özel durumlar ayarlamaları da önerilir. Geçmiş ilişkilerindeki sorunlar ne olursa olsun, cinsel tedavi, genel ve duygusal ilişkilerinde de yeni bir dönem açmak için bir fırsattır.

Cinsel tedavi, çoğu zaman gecikmiş bir cinsellik eğitimidir. Cinsel işlev bozukluklarının çoğunun ardında bireyin/çiftin cinsellik konusundaki bilgi eksikliği ve yanlış cinsel inanışları yatmaktadır. Yanlış cinsel bilgilerin düzeltilip, doğru bilgilerin verilmesine ilk değerlendirme görüşmesinden itibaren başlanır. Hemen her çifte, başlangıç oturumlarında, kadın ve erkek cinsel organlarının yapısı ve işleyişi, cinsel yanıtların fizyolojisi anlatılır. Çiftin tedavinin mantığını anlayabilmesi için, önce cinsel işlev bozukluğunun işleyişini anlaması sağlanmalıdır.

Tedavi oturumlarında, eşlerin hem geçmiş cinsel yaşamlarındaki hatalı davranışlarını, hem de genel ve cinsel iletişimlerindeki aksaklıkları görmeleri sağlanır. Cinsel terapilerin başlangıcında, genellikle cinsel birleşme yasaklanır. Cinselliği bir merdiven gibi düşünürsek, basamaklar birer birer çıkılacaktır ve cinsel birleşme son basamaklardadır. Cinsel ilişkiyi, birleşmeden ibaret gören yanlış inanış çok yaygındır ve birçok cinsel soruna yol açmaktadır. Çifte yerleşik sevişme alışkanlıklarını değiştirmeye yönelik cinsel ödevler verilir. Bu ödevleri yapmadan önce, eşlerin yıkanmaları, tamamen çıplak olmaları, üstlerine bir şey örtmemeleri ve odada birbirlerini görmelerine yetecek bir ışık olması istenir. Genellikle cinsel ödevler, eşlerin öğretilen şekilde, sırayla birbirlerini okşaması ile başlar, bu sırada cinsel yanıtlarla ilgilenmemeleri, dokunmanın cinsel hazzını yaşamaları istenir. Böylece, kendilerinin ve cinsel eşlerinin bedenini farklı bir şekilde keşfetmeleri amaçlanır.

Bu çalışmada, cinsel birleşme hedefi olmadığı için, cinsel yanıt oluşturma kaygıları da azalacaktır. Bu sıralı okşama çalışması, çıplaklık gibi çeşitli kaçınmaları azaltmaya ve sevişmeye katılımı düşük olan kadınların etkinliğini arttırmaya da yardım eder.

Sevişme süreleri ve cinsel davranış çeşitliliği yeterli olan çiftlerde, okşama çalışması gerekli olmayabilir. Erken boşalma ve Vajinismus vakalarında, okşama çalışması sık kullanılmaz. Her cinsel işlev bozukluğu için, ayrı cinsel beceri geliştirme teknikleri vardır. Bunların hangisinin, kime, ne zaman, ne şekilde ve ne süreyle uygulanacağına, terapist duruma göre karar verir.

Genellikle cinsel beceri geliştirme teknikleri, basitten karmaşığa doğru hiyerarşik bir sıra izleyerek uygulanır. Hemen bütün cinsel ödevler, basit bakma ve dokunma çalışmaları ile başlar, adım adım cinsel birleşmeye kadar ilerler. Terapi oturumlarında, cinsel ödev uygulamaları tartışılır, hatalı davranışlar düzeltilir, zorlukların çözüm yolları üretilir, eşlerin her konuda duygularını paylaşmaları özendirilir. Kendilerini içtenlikle ifade etmeleri desteklenir, birbirlerini dinleyip, gerçekten anlamalarına yardım edilir. Böylece sağlıklı bir iletişim kurulmaya çalışılır. Cinsel ilişki, iki insan arasında özel bir iletişim biçimidir. Aynı zamanda,çiftin genel iletişiminin de bir parçasıdır. Bu nedenle, cinsel tedavinin odağı, cinsel yaşam olmakla beraber, çiftin genel iletişimine de olumlu katkıları olur. Cinsel tedavi sürecinde, çift birlikte bir sorun çözümleme deneyimi yaşamıştır. Paylaşılan bu olumlu deneyim, gelecekte karşılaşılacak sorunları da çözümleyebilecekleri güvenini yaratır ve eşleri birbirine yakınlaştırır.
 
Deri Fetişizmi

Erotik yönden uyarıcı niteliği ve cinsel bir anlamı olan maddeler arasında derinin de yeri vardır. Deri fetişistleri deriden yapılmış eşyalara bakarak ya da dokunarak cinsel coşku ve doyuruya erişirler. Bu eşyalar arasında öncelikle ayakkabılar, çizmeler, eteklik ve eldivenler, hattâ deri bantlar ya da maskeler, kırbaç ve kemerlere de rastlanır. Gerçek fetişistler için bunları canlı bir varlık üzerinde görüp ellemek gerekli değildir. Fetişin kendisi canlı bir cinsel madde, olarak ve dolayısıyla aşk için yeterlidir.

Cinsel bilim adamlarından Binet ve Krafft-Ebing’in görüşlerine göre bu ilginç cinsel tutkuların nedenleri çocukluk çağındaki olaylarla ilgilidir. 45 yaşında, akıllı ve bedenen sağlam bir hasta daha altı yaşındayken ablasının çıplak kalçalarına dayak atmasına alışmıştır. Genç kadın bu isi yaparken deri eldiven giyermiş. Önceleri bundan zevk alan çocuğun dayak sırasında penisi de sertleşir. Sonraları yanlız ablasının eldivenlerini giymekle aynı duygulara eristiğini anlar. Bundan sonra çeşitli deri eldivenler, deri parçaları ve ayakkabılar da kendisine yeterli gelmeye başlar.

Evlendikten sonra adamın bu anormal tutkusu zayıflar, ama tümüyle geçmez. Kendince, cinsel yetersizliğini yenmek için cinsel birleşme sırasında karısını deri ayakkabı ya da belirli deri giysiler kullanmaya zorlar. Evli çiftin çocukları olmasına karsı, kadın kocasının deri isteklerine dayanamıyarak boşanır. Bu olaydan sonra erkek barda sadist bir kadınla tanışır ve evine gider. Burada kehdisini yatağa bağlayan kadın tarafından kırbaçlanır. Uzun süreden beri ilk kez olarak yeterli bir cinsel coşkuya varır.

Sonuç olarak, çok acı veren ilişkiden sonra kendinden .geçer ve psikiyatrik bakım altına alınır. Aslında olayın dikkate alınacak yanı, cinsel uyarı niteliğine bürünmüş oluşudur. Burada abla deri eldiven giymesiydi, açıkça ruhsal bozukluk içinde olan çocuğun cinsel tutkusu deriye değil de, zevk duygusu ile cezanın karışımına yönelecekti.

Bu tür sapıklıklara Mazoizm adı verilir. Adamın sadist kadınla kurduğu ilişkinin, nedenleri ortadadır. Erkeğin buradaki deri fetişistliği bir yan olay niteliğindedir. Deri fetişistliği, Mazoizm ve Algolagni (acı duyma zevki) arasında dar bir ilişki vardır. Deri giysiler, genellikle korseler, uzun eldiven ve çizmeler, geniş kemerler Mazoistler için kuvvet ve gaddarlığın sembolü olmuştur. Siyah renkteki derinin bu yönden etkisi çoktur. Çeşitli fabrikalar bu nedenle büyük kazançlar sağlamaktadır. Bunlardan birinin katoloğunda deri eşya adı altında su malları bulunuyor: deri kayışlı tıkaçlar, deri diz köstekleri, deri başlıklar, deri topukluklar, deri kolluklar, deri boyun bantları, erdenlik kemerleri, deri giysiler ve deri maskeler.
 
Doğum Kontrol Yöntemleri

Doğum Kontrol Hapları

Yaygın olarak kullanılan doğum kontrol ilaçları, östrojen ve sentetik progestin hormonları içeriyor. Bu ilaçlar, yumurtlamayı önleyerek doğum kontrolünü sağlıyor.

Doğum kontrol ilaçlarına başlamadan önce, doktor kontrolünden geçmek şart. Kadınlarda genel kontroller, jinekolojik muayene ile birlikte smear testi yapılması gerekiyor. Bugün; doğum kontrol haplarının bulantı, ara kanamalar, adet kanamasında azalma, deride lekelerin oluşması, migren ağrılarının şiddetlenmesi, memede ağn ve mizaç değişiklikleri gibi yan etkileri olabiliyor.

Gebeler, yüksek tansiyon, damar, karaciğer, şeker ve migren hastaları, 35 yaşın üzerinde sigara içen bayanlar ve 16 yaşından küçükler, kesinlikle doğum kontrol hapı kullanamıyor.

Yeni Doğum Kontrol Hapları

Yeni geliştirilen bir doğum kontrol hapı, mevcutlar arasında en az hormon içeren hap olacak. Çalışmalarını Londra’dan Prof. John Guilleband’ın yürüttügü ila,ç 60 mcg gestodene ve 15 mcg ethinvlestradiol içeriyor. Bu yeni ilacın diğerlerinden bir başka farkı, 21 günlük yerine 24 günlük olması.

Erkeklere Doğum Kontrol Hapı

Çin’de geliştirilen ve erkeklerin kullandığı dogum kontrol haplarının güvenliği %95. Önümüzdeki 10 yıl içinde piyasaya sürülmesi beklenen ilaçlar ile ilgili araştırmalar, halen devam ediyor. Bu hapların, bazı erkeklerde kişilik ve ruh hali üzerinde etkileri olduğu saptanmış. Eski tip hapların, sinirlilik gibi yan etkileri olduğu, yeni geliştirilenlerde ise bu yan etkilerin bulunmadığı görülmüş.

Rahim İçi Spiral

1960 yılından itibaren yaygın olarak kullanılmaya başlanan rahim içi araçlar, değişik şekil ve boyutlarda olabiliyor. Adet kanamasmın 3. veya 4. günü, rahme yerleştirilen spirallerin saf plastik ve bakırlı çeşitleri yanında, son zamanlarda hormon salan tipleri de üretiliyor.

Rahim içi araç kullanan kadınlara, her yıl kontrol yapılması gerekiyor. Rahim içi araca bağlı kasık ağrıları, ara kanamaları, sancılı ve fazla adet kanaması görülebiliyor. Rahim içi araç, pelvik enflamatuvar hastalığını artırarak, tüplerde tıkanıklığa bağlı kısırlık ve dış gebeliklere neden olabileceğinden, en az bir çocuğu olan veya çocuk sahibi olmak istemeyen kadınlar tarafından tercih ediliyor.

Prezervatif

Cinsel ilişki ile bulaşan hastalıklara karşı da koruyuculuğu olan prezervatif, güvenilir yöntemler arasında sayilıyor. İnce lastik bir materyalden vapılan prezervatif, cinsel ilişki öncesinde erkek cinsel organı üzerine takılıyor ve böylelikle spermin vajinaya girmesi engelleniyor.

Yırtılma ya da çıkma korkusu dışında herhangi bir yan etkisi de yok denecek kadar az. Olası tek yan etkisi; kauçuk, pudra veya lubrikan maddeye karşı alerjik reaksiyon oluşması. Bu yöntemin doğum kontrolündeki güvenilirliği, doğum kontrol hapı ve spiralden daha az. Ancak vajina içerisine uygulanan spermisid kontraseptif krem, jel veya köpükle etkinliği, doğum kontrol hapının etkinliğine yakın bir düzeye çıkıyor.

Hormon İmplantları

Derinin altina yerleştirilen yumuşak kapsüller şeklindeki hormon implantları, progestin hormonu salarak yumurtlamayı önlüyor ve 5 yıl boyunca koruma sağlıyor. Ancak bu kapsüllerin, konusunda deneyimi olan hekimler tarafından yerleştirilmesi ve 5 yılda bir değiştirilmesi gerekiyor. Dogum kontrol hapları kullanmaması gereken kişiler, bu implantları da kullanamıyor.

Hormon Enjeksiyonları

Progestin hormonu içeren uzun etkili bir korunma metodu olarak kabul edilen hormon enjeksiyonları, her üç ayda bir kullanılıyor. Bir yıldan fazla kullanıldığında, adetlerin kesilmesine neden olabiliyor. Bu nedenle, ileride çocuk sahibi olmayı düşünen kadınlara önerilmiyor.

Cerrahi Sterilizasyon (Kısırlaştırma)

Sterilizasyon, hem kadın hem de erkek için, istendiğinde geriye dönüşü mümkün olan bir doğum kontrol yöntemi. Kadınlar için uygulanan yönteme, tüplerin bağlanması (tubal sterilizasyon), erkekler için uygulanan yönteme ise üreme kanalının bağlanması (vazektomi) adı veriliyor.

Gelişmiş ülkelerde, üreme çağındaki çiftlerin yaklaşık %24′ü doğum kontrol yöntemi olarak cerrahi sterilizasyonu seçiyor. Güvenilirliği %99.8 olan tüplerin bağlanması yönteminin kadının cinsel yaşamına ve ruh sağlığına olumsuz hiçbir etkisi yok.

Erkek sterilizasyonunun da aynı şekilde erkek cinsel yaşamına ve ruh sağlığına olumsuz bir etkisi yok. Bu işlemin güvenirliliği ise %99.9.

İlişki Sonrası Doğum Kontrolü

İlişki sonrasında alındığında gebeliği önleyen ilaçlar, östrojen ve progestin hormonları içeriyor ve rahmin iç tabakasının gelişimini engelleyerek gebeliği önlüyor.

Yöntem, korunma olmadan gerçekleşen bir ilişkiden sonra, gebeliğin kürtaj yapılmasına gerek kalmadan engellenmesini amaçlıyor. İlaçlar, ilişki sonrasındaki ilk 72 saat içinde alındığında, gebeliği %97 oranında önlüyor. Dogum kontrol haplarının kullanımı ile ortaya çıkan yan etkiler, bu ilaçların kullanımından sonra da görülebiliyor.

Elektronik Doğum Kontrolü

Yine Çin’de, erkekler için elektronik doğum kontrol yöntemi geliştirildi. Spermleri öldüren elektronik dalgalar yayan çağrı cihazı büyüklüğündeki bir alet, erkek iç çamaşırına yerleştiriliyor. Cihazın 1 saat çalıştırılması, erkekte bir ay kadar sterilite sağlıyor.
 
Doğum Sonrası Cinsellik

Orgazma ulaşamayan birçok kadın, çoğu kez gebeliğin başında zevkin doruğuna varabilir veya ilk doğumdan sonra cinsel soğukluktan kurtulabilir. Bunun nedeni genellikle psikolojiktir. Kadın artık birtakım cinsel engellerin ortadan kalktığını duyumsar; kadın olarak yerini sağlamlaştırmıştır; çocuk sayesinde mutluluk kazanır, kocasına olan sevgisini derinleştirir ve doğum sınavını başarıyla verdiği için, aşırı utanç duygusundan çok şey yitirir.

Vagina genişlemesine karşın ilk doğumdan sonra kadın cinsel yaşamında daha azla tatmin olur. Bu gerçek, kadının sadece bölgesel uyarılmalara bağlı kalmadığını, psikolojik etkilerin çok daha önemli olduğunu kanıtlar.

Doğumlardan sonra perine yırtılması dikilirse, vagina ağzı genişlemez, hatta eskisine göre daha da küçülebilir. Bu dikiş, gerek erkek, gerekse kadın için yararlı olur. Doğumdan sonraki ilk birleşmede erkek, eşine karşı zifaf gecesindeki gibi şefkatli davranması gerektiğini unutmamalıdır. Hiç değilse doğumdan sonraki ilk altı hafta cinde cinsel birleşimden kaçınmak doğru olur. Ya da gebelik sırasında erkeğin gerilimini gidermek için uygulanan dolaylı yöntem seçilmelidir.

Doğum nedeniyle vagina genişleyebilir, fakat buna karşı elden bir şey gelmez. Belirli cinsel pozisyonlarda vaginaya hava girebilir ve birleşim sırasında, kadın bacaklarını kapayınca, mide şişkinliği olduğu zaman çıkan sese benzer birtakım sesler duyulur. Bu, özellikle kadının bacaklarını kaldırdığı pozisyonlarda duyulur.

Eğer bu hoş olmayan ses, zevk duygusunu etkilerse, doktor müdahalesi olanaklıdır. Fakat bu ameliyat, daha fazla çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar için doğru değildir, çünkü daha az esnek duruma gelecek perine, doğumu zorlaştırabilir.

Doğumdan sonraki cinsel yaşam konusunda oldukça genel bir sorun da, annenin azalan arzuları ve çocuğun evlilik yaşamına girerek rahatı bozmasıdır. Genç anne, gücünden o kadar fazlasını yeni doğmuş bebeğe harcar ki, günün sonunda kendisi bitkin düşer. Çocuk bir yaşına gelince anne onun uyanıp, birleşme sırasında kendilerini görebileceğinden çekinir. Böylece cinsel sinirlilik gelişebilir.

Çocuk bakımı konusunda deneyimsizliği sonucu, kadın cinsel yaşama karşı kayıtsız duruma gelebilir. Eğer disiplin kuramıyor, çocuğun her istediğini yapıyorsa, çocuk onu sürekli oradan oraya koşturup durur. Çocuğa gereğinden fazla ilgi göstermek ve ev sorunlarının üzerine yüklenmesi, kadının cinsel yaşama kendisini verebilmesi için ne zaman, ne de kuvvet bırakır.

Kadın yatar yatmaz sadece dinlenmeyi ve uyumayı ister. Erkek, eşinin birleşim sırasında uyuduğunu görürse, büyük düş kırıklığına uğrar. Bu düş kırıklığı yeni evli bir kadının, kocası doyuma ulaşır ulaşmaz, ağzı açık horlamaya başladığı için yakınmasına benzer.

Çocuk beş yaşına gelince, ayrı bir yatak odasında uyumalıdır. Onu üç yaşından başlamak üzere buna eğitmek gerekir. Eğer ayrı bir oda varsa, anne-babanın bundan yararlanmayışları akılsızlıktır. Çocuktan çekinmek, anne-babanın gecelerine kompleksler getirebilir; özellikle kadında bu, cinsel soğukluğa kadar gider. Çocuğun yanında cinsel ilişkide bulunmaktan rahatsız olmayan çiftler vardır; fakat bunlar da, çocuğun üzerine çok olumsuz sonuçlar oluşturabileceğini unutmamalıdır.

Çocuk, başka odada yatırılamıyorsa, hiç değilse ayrı bir yatakta yatmalıdır. Anne-babanın yattığı yatak yaylı olursa çocuğun uykusunu etkileyecek gürültü önlenmiş olur.

Başka bir önemli nokta: Yeni anne olmuş kadın, kaba etlerini, özellikle vagina ağzı adalelerini kasarsa, genişlemiş vaginayı ve ağız kısmını daraltabilir ve cinsel yaşama yeni çeşniler getirebilir. Antrenman ile bu kasma olanaklıdır ve erkeğe çok etkili uyarma sağlar.
 
Erkekte Cinsel İktidar

Erkeğin cinsel iktidarı, onun sperm yapma yeteneği ile orantılıdır. Bu da vücudun dış görünüşüne, örneğin penisin büyüklüğüne bağlı değildir. Erkek gençken, sperm yapımı aktif durumdayken, özellikle uzun süreli cinsel perhizden sonra, aşırı derecede erkeklik gücüne sahiptir.

Fakat zayıf yönlerini kolay kolay açığa vuramayan erkekler “gecede iki kez” veya “her gece” gibi sözlere karşı çok duyarlıdır.

Bu gibi erkekler, kıskançlık duyguları ile kıvranır. Gururla güçlerini övmelerine karşın gerçekte övündüklerinin yarısı bile olmayan erkekler vardır. Saf bir erkek, böylelerinin sözlerini ciddiye alır ve kendine güvenini yitirir.

Cinsel iktidarın yaş ilerledikçe azalması doğaldır. Öte yandan evlilikten önce ve evliliğin ilk yıllarında erkeğin cinsel iktidarının daha yüksek oluşu da kolayca anlaşılabilir.

Burada T. adındaki cinsel bakımdan iktidarsız bir erkeğin öyküsünü görelim: Bay T 32 yaşındadır ve evlilik öncesi deneyleri vardır. Karısından önce, daha bekarken sadece parayla ilişki kurabileceği kadınlarla birlikte olmuştur. Şöyle demektedir bay T. “İlk deneyimden itibaren, 20 yaşlarımdan 32 yaşımda evleninceye kadar, bir kadınla beraber olduğum her gece bunu ‘üç kez yaptım’.”

T, gizlice cinsel iktidarından gurur duymaktadır ve 30 yaşına gelinceye kadar iktidarında bir azalma olduğunun ayırdında değildir. Bu, ona büyük bir kendine güven vermiştir ve yorulmak bilmeyişi onu gururlandırmaktadır. Bay T. nişanlısıyla yakın ilişkiler kurmaya başladıktan aşağı yukarı bir yıl kadar sonra evlenir. Bu aşırı iktidarını eşine de göstermek ister. İlk gece “Üç kez rekorunu” elde tutar, ikinci gece de; fakat ikincisinde biraz zorlanır. Üçüncü gece birinci kucaklamadan sonra ikinci kez uyarılamaz, bütün zorlamalara karşın sabahleyin bile bu olanaksızdır.

Bay T.’nin büyük gurur duyduğu rekoru ortadan kalkmıştır. Kendini zorladıkça daha yetersiz duruma gelir. Sürekli denemeleri “gecede bir kez”den üç günde bir keze, sonra haftada bir keze düşer. Çok sevdiği eşinin karşısında küçük düştüğünü düşündükçe mutsuz olur. Artık tamamıyla iktidarsız duruma gelmiştir. Üstelik evliliğinin daha ikinci ayında.

Şimdi bay T.’nin durumunu inceleyelim:

Bay T.’nin gecede üç kezlik rekorunu sürdürmesi, onun yorulmak bilmez gücünden dolayı değildi. Bu rekoru, en az iki hafta ara ile sadece bir gece ilişkide bulunmasına borçluydu. Ayrıca fahişelerle ilişki kurmuştu. Zorunlu cinsel perhiz, böylece sonuç veriyordu. Zorunlu perhiz süresi sonunda, birikmiş enerjisini boşaltan bekar erkeğin normal rekoruydu bu. “Gecede üç kez” dediği zaman arkadaşları bunu uzun süreyle ve her gece olarak kabul etmişlerdi. Aynı yaştaki, yıllardan beri evli arkadaşları belki de onun gücünden iyice etkilenmişlerdir. Onlara göre bay T., tam bir erkekti.

Bay T.’nin ikinci büyük hatası, erkeklik yeteneklerini cinsel ilişki sıklığı olarak görmesiydi. Hiç kuşkusuz ki, evlendikten sonra bir süre hiç bir gece kaçırmadan cinsel ilişkide bulunan erkekler vardır. Fakat kadınla aynı zamanda orgazma ulaşmak, yani kadının da doyuma ulaşması başka şeydir. Erkek sadece kendi zevkini düşünür, kadın ise vücudunu erkeğin arzularına teslim eder.

Bunun sonunda kadın kendisinin savsaklandığını görür, bazı durumlarda cinsel bakımdan soğuk olur ya da kendi kendine doyum yoluna başvurur. Bu çeşit evlilik ilişkileri sağlıklı değildir. Erkek, kadının vücudunu kullanmakla bir çeşit kendi kendini tatmin yapmış olur.
Şimdi bayan T.’ye yönetelim. Bay T. ile olan evlilik öncesi ilişkileri, onun cinsel alandaki ilk deneyleridir.

İlk kezden, daha sonraki eşiyle evleninceye kadar, ortalama ayda bir veya iki kez onunla beraber olmuştur. Evlendikten sonra cinsel ilişki gecede üç kez olmaktadır.

Dördüncü aydan başlamak üzere, bayan T., cinsel ilişkiyi arzulamaya ve bundan zevk almaya başlamıştır. Şöyle söylemektedir bayan T. “Bazen önceki okşamalar bana cinsel ilişkiden daha çok zevk veriyordu. Daha sonra cinsel ilişkinin kendisinden zevk almaya başladım. Fakat ilk Kezinden çok, ikinci kezinde mutlu oluyordum. İkince ve sabaha karşı üçüncü birleşmemizde sanırım orgazma ulaşıyordum. Üçüncü kezinde orgazm olmasam bile, sevişmek beni mutlu ediyordu.”

Başka deyimle, bayan T., ilk kezinde orgazm olmamakta, çoğu kez ikinci kezinde, bazen de üçüncü kezinde orgazma ulaşmaktadır. Bay T. birkaç günlük aradan sonra ilk cinsel birleşimlerinde orgazma kısa zamanda ulaşmaktadır.

Bu sırada kadın, zevkin doruk noktasına erişmekte geç kalmaktadır. Büyük geriliminden kurtulduktan sonra bay T., eşini yarım veya bir saat kadar okşamaktadır. Bu okşamalar ara oyunlarıdır. Bayan T. için yeni bir başlangıçtır ve uzunca sürdüğü için de orgazma kadar götürmektedir. Aynı şey sabahleyin üçüncü kez de söz konusudur. Bayan T., sevgilisinden ayrılacağını düşündükçe üçüncü kezinde yeniden alevlenmektedir.

Önemli noktadır bu: Evlilik öncesi ilişkilerinde bayan T.’de, ikinci birleşimde orgazma ulaşma alışkanlığı belirmiştir. Ne yazık ki, evlilikten sonra çift, eski alışkanlıklarına bağlı kalmıştır. Kadının doruğa ulaşabilmesi için erkeğin iki kez boşalması gerekmektedir. Bunun arasında ise uzunca bir sevişme, okşama süresinin (yarım veya bir saat) geçmesi şarttır.

Öte yandan, evlenmeden bir ay kadar öncesinde, düşünülebileceği gibi, bay T., sevgilisini kucaklamakta öyle acele etmektedir ki, birleşimi hazırlayıcı okşamalara, oyunlara birinci kezinde zaman ayırmamaktadır. Sürekli erkeğin yukarda olduğu pozisyonu uygulamakta, ilk birleşimde iki dakikada, ikinci birleşimde üç dakikada orgazm olmaktadır. Mutluluk içinde evlilik öncesi ilişkilerini sürdüren kadın ve erkek, bayan T.’nin aşırı güveni ve cinsel yaşam konusundaki bilgisizliği yüzünden, evlendikten sonra kendilerinin seçtikleri alışkanlıkların kurbanı olmuşlardır.

Bu durumu bayan T. şöyle belirtiyor: “Evlendikten sonra sadece gecede iki kez seviştiğimiz zaman da durumumdan yakınmıyordum. Yalnızca tek bir keze katlanamazdım, kocam bundan sonra beni okşamayı sürdürse bile. Kuşkusuz, birleşimden önce daha fazla okşamasını istiyordum. Fakat okşamalar ne kadar fazla sürerse, onun bu gece birinci kezden sonra devam edemeyeceğinden emin oluyordum.

Onu uyarmaya gayret ediyordum. Fakat zamanı gelince iktidarsız kalıyordu. Daha sonraları, başlangıçtan itibaren onu uyarmaya çalışınca, birinci kezinde bile penisi sertleşmez oldu. Durum gitgide daha kötüleşti, sonunda kocam umutsuz duruma geldi. Onunla seviştiğimiz zaman her şey yolunda. Fakat birleşime geçeceğimiz an gelince, ilişkiyi sürdürmesine olanak kalmıyor. Sertleşme bazen olabiliyor, ama hareket etmeye başlayınca yine kayboluyor.”

Gerçek şu ki, bay T., eşi ile ilişkide bulunmaya başladığı zaman, yeni yaşamına daha önce profesyonel kadınlardan edindiği deneyleri aktarmaya kalkmamalıydı. Evliliğinin başlangıcında eski tekniğinden kurtulmaya çalışsaydı, geç kalmamış olacaktı. Eşi ilk birleşimde doyuma ulaşmadığı halde, kendi kendine bu durumun üstesinden gelebilecekti. Kocasının iktidarını olduğundan fazla görmeyecek, onu umutsuzluğa götüreceği yerde, ona dinlenmesi için yeteri kadar süre verecekti.

Bay T., ruhsal yenilginin oluşturduğu iktidarsızlığın kurbanıdır. Bu, rekortmen olduğu inancı ve gururu, cinsel ilişkide yönetici rolün kendisinden gittiğini ayırdedince, kökünden sarsılmıştır.

Bu örnek, erkeklerin cinsel ilişkide çok sık bulunmakla övünmelerinin ne kadar saçma olduğunu gayet iyi göstermektedir. Aynı zamanda daha sonra belirtilecek bir çok soruna ışık tutmaktadır.

Cinsel istekler, erkekte yaşa, kişiliğe ve çevreye, aynı zamanda kadının yaşına, vücut yapısına bağlıdır. Aynı yaratıkta bile zaman zaman ruhsal ve bedensel koşullar değişir. Cinsel yaşam, kadın ile erkek arasında özel bir sorundur. Her ikisinin de doyuma ulaştıkları sürece, haftada bir mi, yoksa üç günde bir mi cinsel ilişkide bulunmaları gerektiği sorununa düşüncelerini yormamaları gerekir. Başkaları bu konuda düşünce yürütmemelidir, çiftler de bunu başkalarıyla tartışmamalıdır. Önemli olan yalnızca her ikisinin birbirine tamamıyla yeterli olmaları ve ruhsal, bedensel yorgunlukların ertesi sabah atılmış olmasıdır.

Ayrıca cinsel ilişkinin ne kadar sık yinelenirse, değerinden o kadar yitirdiğini bilmek önemlidir. Erkek çok sık yinelenen birleşimden doyuma ulaşabilir, fakat kadın buna uyamaz, çünkü birleşimler gitgide zayıflar. Her iki eş, aynı anda zevkin doruğuna ulaşırlarsa, erkek ve kadın bedensel ve ruhsal mutluluğu tadar. Bu nedenle ben, cinsel birleşim sıklığı üzerine yapılmış istatistikleri burada anmaktan kaçınmaktayım. Ortalamanın üstündeki gücü ile övünen veya birleşimi, olanakları ölçüsünde sık yinelemek için kendisine eziyet eden herkes birer aptaldır.
 
Erkeğin Autoerotizmi

Kinsey raporuna göre, bütün Amerikalıların %92’si orgazma kadar varan autoerotizm uygulamaktadır. Dr. Nobuo Schinozaki, 1953 yılında Japonya’da bu oranın %90′ın üstünde olduğunu söylemektedir. Kendi kendini tatmin, kültürlü toplumlarda daha çok görülür. Zira bu türden erkekler daha geç evlenir ve kendi kendini tatminin sağlığa zararlı olmadığını bilir. Kültürsüz toplumlarda daha az görülür. Çünkü erkekler erken evlenir ve belki de fazla bedensel çalışma sonucu enerjinin başka kanallara aktarılmasıyla süregelen kurallara daha çok uyar.

Sayısız erkek, kitaplar yoluyla ya da başka erkekleri örnek alarak kendi kendilerini tatmin etmeye başlar. Fakat çoğunluk, ilk cinsel rüyalardan sonra buna başlar. Daha aşağıda belirteceğimiz gibi, geceleyin oluşan düş azması, fizyolojik bir belirtidir ve meni fazlasının dışarı atılmasıdır.

Autoerotizm bu olayın yerini alabilir; fizyolojik bakımdan bir rahatsızlık oluşmaz ve erkek huzursuzluğundan kurtulur. Autoerotizmde boşalma sırasında zevk de alınır. Evlilikte aşırıya kaçmayan cinsel ilişki, nasıl ruh ve beden üzerine olumlu etkiler yapar, aşırıya kaçıldığında ise zararlı olursa, aşırıya kaçmayan autoerotizm de ruh ve bedeni rahatlatır, aşırısı ise büyük zararlar doğurabilir.

Bunun ölçü birimi nedir? Autoerotizm vücut ve ruh üzerinde iyi bir duygu bırakır. Doğru ve aşırıya kaçmadan uygulandığında, öğrenim ve çalışma hayatında gücün artması sağlanır.

Aşırıya kaçmanın sonucu, sürekli yorgunluk, azalan başarı gücü, öğrenim ve çalışma hayatında dikkati toplamak konusunda zorluk çekmektir. Tek tek kişilerin yaş ve direnme gücü farkları, autoerotizmin sıklık standardının belirlenmesini olanaklı kılmaz.

Toparlamak gerekirse: Aşırı olmayan autoerotizm zararlı değildir ve insanın üzerine suçluluk duygusu bırakmamalıdır. Aşırıya gidildiğinde bazı zararları vardır ve iyi değildir; ruhsal bunalımlara, hatta ruhsal çöküntülere kadar götürebilir. Aşırıya kaçmak, hiç yapmamak kadar zararlı olabilir.

Autoerotizmde erkek, amacına birçok durumda eliyle ulaşır. Daha ender durumlarda cinsel organlara temas eden birtakım yardımcı araçlar kullanılır. Bazı bilim adamları, yardımcı bir araç kullanmanın daha iyi olduğunu ileri sürer. Çünkü bu yöntem, cinsel birleşime daha çok benzemektedir ve ilerde, evlendikten sonra normal bir cinsel yaşam sürmek daha kolaylaşır.

Bununla birlikte ben, gençlik yıllarındaki kendi kendini tatminin, ilerdeki bir evliliğe zarar vermeyeceği görüşündeyim. Fakat bunu yaparken yabancı bir cisim hiç bir şekilde sidik borusuna sokulmamalıdır; aksi halde içerde kalabilir. Sidik borusunu bu yoldan uyarmak çok tehlikelidir.
 
Fetişizm

Bir çok kişiler, fetişistin, annesine karşı duyduğu güçlü cinsel duyguların üstesinden gelememiş biri olduğunu ileri sürerler. Anaya karşı cinsel istek duymak da yasak olduğu için, onun bütününe karşı olan isteği, onun bir parçasına aktarırlar. Bazı fetişistler, ömürleri boyunca bir kadınla normal cinsel birleşmede bulunamazlar ve annelerine ait bir eşyanın (önemsiz bir takı ya da süs eşyası gibi) ya da onunkine benzer her hangi bir kadın eşyasının (dükkândan alınmış bir kadın çantası bile olabilir bu) karşısında kendi kendilerini tatmin etmekle yetinirler.

Fetişist kişi çoğu zaman tutkusunu, kadın teninin yerine geçebilecek bir madde üzerinde toplar, örneğin, deri, lastik ya da ipekli maddeler, ona çocukluğunda annesine dokunduğu zaman aldığı zevki verebilir, öte yandan, bazı fetişistler bir kadınla cinsel birleşmede bulunabilirler, ama bunun için bir takım koşulların yerine getirilmesi gereklidir. Bunlar çoğu kez eşlerini, fahişelerin ya da «kötü» kadınların giydi|deri bir takım giysi ya da süsler kullanmaya zorlarlar. Bu tür fetişlerin en belli başlılarından biri, çok uzun topuklu ayakkabılardır. Çünkü «namuslu» bir kadın sevmek bu kişiler için yasak sayılır, ama «kötü» bir kadınla cinsel birleşmede bulunmak yasaklanacak bir şey değildir.
 
Hamilelik Testleri

Hamileliğin varlığının en kısa zamanda anlaşılması, hamileliği isteyen ve istemeyen kadınlar için de çok büyük önem taşır. Hamileliğin anlaşılması, gebelik testi denilen testler ile saptanmaktadır. Genelde iki tip gebelik testi uygulanmaktadır. Bunlar, kandan veya idrardan yapılan testlerdir.

Her iki testte de, döllenmiş yumurtanın çok miktarlarda salgıladığı hCG isimli hormonun seviyesi ölçülmektedir. Gebelikte bu hormon seviyesi hızla artış gösterir. Testlerin bu hormonu yakalayabilmeleri için belirli bir zamanın geçmesi gerekir. Kandan yapılan ölçümler daha hassas ve doğru sonuçlar verir.

Evde uygulanabilen testler, genelde gecikmiş bir adet döneminden 2 hafta sonra uygulanırlar. Bu testler 3-4 haftada %95 oranında doğru sonuçlar verirler.

Doktorların uyguladığı idrar testleri daha hassastır ve 1-2 hafta gecikmede dahi doğru sonuçlar vermektedirler. Yine doktorlar tarafından kandan yapılan ölçümler ile yumurtanın döllenmesinde 6 gün sonra dahi gebelik anlaşılabilir.

Bu genel bilgilerin de ışığında gebelik olasılığı, adet gecikmelerinde 2 haftadan sonra bir ev testi denenebilir ya da direkt olarak doktorunuza başvurarak durumun netleşmesi sağlanmalıdır.,,
 
Hamilelikte Cinsel Yaşam

Çoğu kez, gebeliğin cinsel arzuyu artırdığı mı, yoksa azalttığı mı, sorusu ortaya çıkar. Fizyolojik açıdan, cinsel organlarda daha fazla kan toplandığı için, cinsel arzuların artması gerekir. Gebeliğin başlangıcında vagina duvarlarının esnek duruma gelmesi, erkekte de artan bir uyarılma oluşturur. Gebelik sırasında kadının cinsel yaşamla ilgili düşünceleri üç kategoriye ayrılabilir.

Birinci gruba giren kadınlar, gebe kaldıkları zaman, kadınlıklarına daha fazla güvenmeye başlar. Bu güven duygusu ve arzular birleşince, o zamana kadar olmadık şekilde, orgazmı tadarlar. Artık gebe kalmak korkusu da ortadan kalktığı için, kendilerini daha çok zevke kaptırırlar. Bu, özellikle ilk zamanlar ve ilk gebelik için söz konusudur. Fakat bu durumda kadınlar, fazla uyarılmadan kaçınmalı, çok sıkı ve derin birleşmelere yanaşmamalıdır.

İkinci grup kadınlarda annelik sevgisi uyanır, bütün öteki arzular zayıflar. Annelik bilinci, özellikle gebeliklerin orta devresinde, cenin hareketlerini duyumsayan kadınlarda görülür. Böyle kadınlar, eşlerini cinsel birleşimden caydırmaya çalışır. Bu gruptan kadınlar, gebelik sırasında geçici olarak cinsel soğukluğa yakalanır.

Cinsel yaşama karşı tiksinti duyarlar ve bundan dolayı suçluluk duygusu çekerler. Çünkü bunlar, cinsel ilişkinin amacının üremek olduğuna inanmıştır. Başkaları ise kör inançlarla doludur ve cinsel birleşim sırasında ana rahmindeki çocuğun başı sarsıldığı takdirde, aşırı şehvetli ya da geri zekalı bir bebek dünyaya getirmekten çekinir.

Erken doğum veya düşük yapmaktan da korkabilirler. Erken doğum ya da düşük yapmak eğiliminde olan kadınların dışında, her türlü cinsel yaşamdan kaçınan kadınlar, akıllıca davranmış olmaz; bu durumda koca ile barış içinde yaşamak çok zorlaşır. Kadın direnmeye devam ettiğinde, kocasına başka türlü yardımcı olmalıdır.

Üçüncü gruba, gebelikleri ileri devresine varmış kadınlar girer. Vagina duvarları cinsel ilişki i^in çok yumuşak duruma gelmiştir. Her iki taraf da hemen hiç uyarılmaz. Zevk duygusu o kadar azdır ki, kadın cinsel yaşama karşı ilgi duymamaya başlar. Rahmin iyice genişlediği son aylarda, cinsel ilişki canını sıkar ve genellikle çok çabuk yorulur. Erken doğum ve düşük yapmak tehlikesi olmayan kadınlar da aşağıdaki önlemleri gözönünde bulundurmalıdır:

1. Cinsel ilişki; 4. ayın sonuna kadar ortalama haftada bir kez; 7. aya kadar, ayda üç ile dört kez ve 8. ayda iki kez yapılmalıdır. 9. ayda cinsel birleşimden kaçınılmalıdır.

2. Cinsel pozisyonlar gebelik ilerledikçe değiştirmelidir. Fazla derine girmemeyi ve ihtiraslı hareketler yapmamayı, erkek kendisine kural edinmelidir, kadın da hareketlere katılmalıdır.

3. Cinsel organlar kesinlikle uyarılmamalı; bunun yerine göğüsler okşanabilir. Göğüs uyarılmaları rahmin kasılmasını sağlar, fakat kadın eğer gebelikten önce buna alışıksa, erken doğum ve düşük yapmak tehlikesi hemen hemen yoktur. Gebelik sırasında göğüs uyarılmaları özellikle meme uçlarının emilmesi, kadını çocuğu emzirmeye hazırlar. Emmek, meme ucu derisini kuvvetlendirir ve uçları belirginleşir. Gebeliğin ileri devrelerinde hiç bir şekilde parmaklar vaginaya sokulmamalıdır.

4. Erkek cinsel birleşimi, yukarda önerilen sayılardan daha sık yapmakta diretirse ya da kadının canı ilişkide bulunmak istemezse, kadın durumun üstesinden ustalıkla gelmeli, erkeği kabaca reddetmemelidir. Karşılıklı uyarma sırasında, konuşma konusunu değiştirmeli ve erkeğin arzularını hafifletmelidir. Bunda başarılı olamazsa, kocasın okşamayla orgazma ulaştırmalıdır.

Bazen ağız-cinsel organlar pozisyonu olan M’F uygulanabilir. Bu durumda erkek cinsel organlarını çok temiz tutmalıdır ve kadın, spermleri yuttuğunda endişeye kapılmamalıdır. Bunun kadına bir zararı yoktur. Yalnız kadın erkeğe derin bir sevgiyle bağlı değilse, bu ona zor gelebilir.

Kadının bu pozisyonu uygulaması, erkekte ortak sevgilerinin yeni bir bilincini doğurur ve onu mutluluk duygusuna ulaştırır. Penisin uyarılması herhangi bir nedenden olanaklı değilse ya da erkek birleşimde diretirse kadın arkadan yan pozisyonu alabilir. Erkeğin boşalmasını hızlandırmak için kadın, kaba etlerini ritmik hareketle kasabilir ve penisin uyarılmasını artırabilir.

Kısaca toparlamak gerekirse, kadın kocasının isteklerine uyabilir. Fakat bunda sağlığını tehlikeye sokmamalıdır. Eğer bunu gerçekleştirirse, ruhsal ve bedensel sevgiyi tam anlamıyla kazanır, kendisine de, gebeliğin bir hastalık olmadığını kanıtlar.
 
Kadın Gözüyle Viagra

Bu güne dek Viagra’nın erkekler üzerindeki etkisi bilimsel ve bilimsel olmayan çevrelerde pek çok kereler tartışmaya açıldı. Ancak kimsenin aklına bu tedavinin kadınlar üzerindeki etkisini araştırmak gelmedi. Saygın İngiliz gazetelerinden ‘’The Times’’ın sağlık sayfasında yeralan bir inceleme yazısında, eşleri Viagra kullanan kadınların ne düşündüğü ele alınıyor. Psikoterapist adındaki bir terapistin deneyimlerinden yola çıkarak kaleme alınan yazıda, psikoterapi gören bir kadının görüşlerine yer veriliyor.

‘’Cinsellikten uzak bir yaşamdan, birdenbire cinsellik yüklü bir yaşama geri dönmek pek kolay olmadı. Son 10 yıldır kocamla cinsel yaşantımız masum bir öpücük ve sarılıp yatmaktan ibaretti. Benim için yatak, kitap okuduğum, dinlendiğim, uyuduğum ve çikolata yediğim bir sığınaktı.

Artık menopoz dönemini çoktan geride bıraktım ve ayrıca hormon tedavisi de görmüyorum. Bu nedenle cinsel organlarımın, bunca yıllık aradan sonra, faal duruma geçmesinden pek de hoşnut kaldığımı söyleyemem. İşin fenası kocam bu yeni durumundan son derece memnun. Ereksiyon durumunda yüzünde meydan savaşı kazanmış bir komutanın ifadesini görüyorum. Bu durumda ne yapacağımı bilemiyorum. Kısacası, kocamın başına konan talih kuşu benim bunalıma girmeme neden oldu. Bu yaşımda huzur ve güvence ararken, kendimi boşlukta buldum.’’

Cinsel ilişkiden kaçarak, uyuma taklidi yaparak geçici çözümlerle sorunu geçiştirirler. Sözlü iletişimin çok zayıf olduğu bu gibi durumlarda Viagra iki taraf için de mükemmel bir çözümdür. Diğer bir kadın grubunu başarılı iş kadınları oluşturur. Bu tip kadınlar için her şey bir plan ve program dahilinde yürütülmelidir. Zeki, başarılı ve yaşamlarında rastlantıya yer vermek istemeyen bu kadınlar hamile kalacakları zamanı kendileri belirlemek ister. Hamile kalmak istedikleri zaman belirli zamanlarda kocalarından olağanüstü performans beklerler. Ne var ki pek çok erkek için bu korkutucu ve panik yaratan bir durumdur.

Kendilerini sperm üreten bir makine gibi hisseden bu erkekler, cinsel ilişkinin bir görev haline gelmesinden rahatsızlık duyarlar. İşte bu durumdaki erkekler için Viagra sanki Tanrı’nın bir lütfudur. Bu bağlamda 2000 yılında doğacak bebeklerin pek çoğunun Viagra desteği ile dünyaya geleceğine kesin gözüyle bakılıyor.

Pek çok kadın ise eşlerinin Viagra kullandığından haberdardır ve durumdan katiyetle şikâyetçi değildirler. Gençliklerinde oldukça hareketli bir cinsel yaşamları olan bu yaşlı kadınlar, cinsel yaşamları sona erdiği zaman genellikle şikâyet etmezler veya bu konuda konuşmazlar, çünkü pek çoğu için cinsel konular tabudur ve gizli tutulması gerekir. Ancak yaşları ne olursa olsun Viagra’nın onlar için açtığı kapıdan severek geçerler.

Mildred bu kadınlardan biri. Kendisi 79 yaşında ve kocası Tom kendinden 2 yaş büyük: ‘’Seks her zaman bizim için önemliydi. Şimdi yine eskiye dönebildiğimiz için çok mutluyum. Bence Viagra muhteşem bir olay. Bazen Tom ile birlikte bütün günü yatakta geçiriyoruz.’’diyor.

Viagra yaşlılar arasında yeni ilişkilerin kurulmasına yardımcı oluyor. Fiziksel aşkın geçmişte kaldığını düşünen yaşlılar, Viagra’nın desteği ile gençleri kıskandıracak tarzda ilişkiler yaşayabiliyorlar. 75 yaşındaki Ted bu konuda şunları söylüyor: ‘’Viagra bu yaşta harikalar yaratıyor. Tam cinsel yaşamınızın sona erdiğini düşündüğünüz bir anda imdadımıza yetişti. Bu mutluğun bedelini ne olursa olsun ödemeye hazırım.’’

Cinselliğe çok meraklı olmasalar da Viagra’nın piyasaya çıkmasını memnuniyetle karşılayan bir grup kadın daha var. Jill, bunlara tipik bir örnek: ‘’Seks benim için hiçbir zaman ilk planda olmadı. Seks olmadan da evliliğimi rahatlıkla sürdürebilirim. Hatta bir fincan kahveyi sekse tercih edebilirim.

Ancak son 6 yıldır kocamı pençesine alan iktidarsızlık sorunu, beraberliğimizi çekilmez hale getirdi. Bu durumundan beni sorumlu tutan Richard, kronik bir depresyon içine girdi. Bazı günler ayrılmayı dahi düşündüğümü itiraf etmeliyim. Ancak Viagra kullanmaya başladığından beri eski bunalımlı Richard gitti, yerine neşeli, kendinden emin ve mutlu bir Richard geldi. Eski mutluluğumuza yeniden kavuştuk.’’
 
Kadın Yumurtalıkları

Kadının yumurtalıkları erkek husyelerinin karşılığıdır ve bunlar karında rahmin her iki yanında yer alır. Kadın doğduğu zaman, yumurtalıklarında henüz olgunlaşmamış binlerce yumurtayla donatılmıştır. Yumurtanın büyümesi ve olgunlaşması erkeğin tohum hücrelerinden tamamıyla ayrıdır.

Erkekte ergenlik çağından sonra sayısız sperm iplikçikleri olgunlaşır ve depo edilir. Buna karşılık kadının yumurtalıklarında her kezinde sadece bir yumurta olgunlaşır ve iki yumurtalık nöbetleşe 28-32 gün ara ile bu yumurtayı serbest bırakırlar.

Yumurta ortalama 0,2 milimetre çapında ve bir t9hum hücresinin dört katı uzunlukta bir hücredir, insan vücudundaki bütün hücrelerin içinde en büyüğüdür. Yumurta olgunlaştığı zaman yumurtalığın içinden dışarı atılır. Bu olaya yumurtlama veya ovulasyon adı verilir.

Yumurtlamanın son buluşunu, kadının vücut ısısını, sabahleyin yataktan kalkmadan önce ölçmekle ve yumurtlamadan sonraki düşükten yükseğe doğru ısı değişikliğini kaydetmekle anlamak olanaklıdır (doğum kontrolü bölümünde bu sürenin hesaplanışına bakın), fakat yumurtlama gününü önceden saptamaya çalışmak zordur. Yumurta döllenmediği zaman, yumurtlamadan sonraki 12. ve 16. günlerde adet kanaması oluşur.

Dışarı atılan yumurtada, tohumlarla ilgili bölümde belirtildiği gibi sadece “X” kromozomu bulunduğu için, doğacak çocuğun cinsiyeti erkeğin tohum hücresinde “X” kromozomu veya “Y” kromozomu oluşuna bağlıdır.

Yumurtalık iki çeşit hormon salgılar: Östrojen ve progesteron. Östrojen (folikül hormonu) yumurtlamadan önce salgılanır; rahmin, göğüslerdeki süt bezlerinin ve rahmin içini kaplayan sümüksü tabakanın olgunlaşması ve büyümesinde rolü vardır.

Progesteron (sarı cisim hormonu) yumurtlamadan sonra ortaya çıkar, aşırı hassas durumdaki rahmi korur ve sümüksü tabakayı döllenmesi olası yumurtanın beslenmesi için hazırlar. Onun için gebelikte, -özellikle Son’un (placenta) oluşması sırasında-sürekli durumda bol sayıda progesteron salgılanır. Bunun önemi, düşük yapmayı engellemesindedir.
 
Geri
Üst