Cumhuriyet Nasıl İslamlaştırılıyor- Emre Kongar

AtaKızı

New member
Katılım
12 Ocak 2008
Mesajlar
67
Reaction score
0
Puanları
0
CUMHURİYET NASIL İSLAMLAŞTIRILIYOR-I


Bir takım yazarlar, Türkiye'de bugün yaşanan İslamlaşma sürecini sanki kendiliğinden ortaya çıkan bir olgu gibi sunarak, bunun bir anlamda, doğal, normal yani kaçınılmaz bir olay olduğunu söylemek istiyorlar.

Bunların tezine göre, "Türkiye Müslüman vatandaşlardan oluştuğu için, Cumhuriyet rejimi tarafından kurulan laik düzen, demokratik hak ve özgürlükler geliştikçe, İslama kayacaktır ve bu İslamlaşma hem doğal, hem normal hem de demokratik bir süreçtir."

Bu nedenle de "İslamlaşma sürecine karşı çıkmak, toplumun doğal gelişimine ve demokrasiye karşı çıkmak anlamını taşır." diyorlar.

Bu tezin hem tarihsel ve güncel, hem de evrensel ve yerel sakatlığı açıktır:

Tarihsel olarak demokrasi, dinsel baskıdan kurtulabilen (aydınlanma sürecini yaşamış) toplumlarda yeşermemiş midir?

Şimdi bu süreci tersine işletip, laik ve demokratik düzenden dinsel düzene geçmeyi, hem de demokrasi adına, tarihsel açıdan bir gelişme olarak nasıl savunabilirsiniz?

Evrensel olarak, dinselleşme, demokratikleşmenin doğal bir sonucu ise, niçin Hıristiyan Dünyası'ndaki demokratik toplumların laik rejimleri, dinsel yönetimler haline dönüşmedi ve dönüşmüyor?

Türkiye açısından dinselleşme, laiklikten geri dönüş olduğu için toplumun temel hak ve özgürlüklerini, İslami kültür ve siyaset açısından vesayet altına alarak demokrasiyi tahrip etmez mi?

Bu soruların yanıtları açıktır:

Hüzünlü olan nokta, Türkiye'de İslam kültürü ve düşüncesi ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan bir takım yazarların, siyasal ve ekonomik rant uğruna, (veya basit popülist kaygılarla) bu yanlış görüşlere destek vermesidir.

İşin ilginç yanı ise, İslamcı dönüşümü savunan yazarların, Cumhuriyet'in kuruluşunu, toplumsal mühendislik olarak niteleyip, üstelik başına bir de Jakoben sıfatı ekleyerek, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş sürecini demokrasi adına karalama gayretleridir.

Oysa yine açıktır ki, bir din-tarım imparatorluğunda, demokrasinin hiçbir alt yapısının ve insanlarda vatandaşlık bilincinin oluşmadığı bir toplumda, demokrasiye geçişin kısa yolu ancak devrimdir.

Böyle bir devrimi, demokrasinin alt yapısının ve bireylerin vatandaşlık bilinçlerinin oluştuğu endüstri toplumlarındaki demokratik süreçlerle yargılamanın yanlışlığı, açıktır.

Türkiye'de insanı hayrete düşüren bir başka nokta, kavramlar alt-üst edilirken, tarihsel ve bilimsel gerçeklerin bütünüyle çarpıtılmasına bilimsel çevrelerden hiçbir tepki gelmemesi, tam tersine bazı çevrelerin (ya da akademik unvanlı kişilerin) yine siyasal ve ekonomik rant uğruna (veya basit popülist kaygılarla) bu çarpıtmalara destek vermeleridir.

Bugün işaret etmek istediğim bir başka çarpıtma, Cumhuriyet döneminde toplumun demokratikleştirilmesi süreci için uygulanan devrimleri, İslamcıların, "Toplumsal mühendislik" diye niteleyerek karalama çabalarıdır.

Oysa Cumhuriyet dönemindeki devrimler tabii ki toplumsal mühendislik niteliği taşır ve toplumu demokratikleştirmek için uygulanan bir dizi yasal, siyasal ve kültürel önlemleri içerir.

Benim işaret etmek istediğim çarpıtma, aynı toplumsal mühendislik çabalarının, İslamcılar tarafından çok daha etkin ve demokrasiyi tahrip eden bir biçimde kullanılmış olmasıdır.

Yani bu yazarlara göre, toplumsal mühendisliği İslamcılar yapınca iyi, Cumhuriyet döneminde demokrasi adına yapılınca kötü oluyor.

Haftaya bu sütunda bir tarihsel belge açıklayacağım.

O zaman 2005 Türkiye'sinde hâlâ devleti ve toplumu dinselleştirme çabalarının demokrasi adına yutturulabilmesinin ardında yatan toplumsal mühendislik çabalarını yani devlet desteğini çok daha iyi göreceksiniz.

CUMHURİYET NASIL İSLAMLAŞTIRILIYOR-II

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş, yukardan aşağı devrimlerle oldu: Yasal devrimler ve eğitim devrimi.

Siyasal ve toplumsal yaşam, özellikle de kamusal alan, yasalarla laik ve demokratik bir biçimde düzenlendi ve bu düzen eğitim yoluyla insanlara aktarılmaya çalışıldı.

Bu çaba Soğuk Savaş'ın başladığı 1945'e kadar sürdü.

1945'den itibaren, anti-komünist eksenli Soğuk Savaş bağlamında, Türkiye de İslamcı çizgide, devlet eliyle geri götürülmeye başlandı.

Atatürk Devrimlerini toplumsal mühendislik diye suçlayan ve eleştiren İslamcılar, devlet katlarında toplumsal mühendisliğin dik alâsını başta eğitim olmak üzere her alanda bizzat kendileri yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar.

Bugün Türkiye'de görülen İslamlaşma eğilimleri, asla "kendiliğinden" olmayıp, tamamen bu bilinçli ve planlı iç ve dış çabaların, yani toplumsal mühendisliğin bir sonucudur.

Ne yazık ki, 1945'ten sonra genel olarak politikacılar bu çabalara şu ya da bu biçimde destek vermişler ve devlet eliyle gerçekleştirilen toplumsal mühendislik, sürekli olarak Türkiye'nin laik ve demokratik düzenden uzaklaşması sonucunu doğurmuştur.

1945'te başlayan bu "geriye dönüş" ya da "dinselleşme" birkaç dönemde büyük ivme kazanmıştır.

Birinci ivme dönemi 1950'de Demokrat Parti'nin iktidara gelmesi ile ortaya çıkmıştır.

İkinci ivme döneminin başlangıcını 1975'te kurulan Birinci Milliyetçi Cephe hükümeti simgeler.

Üçüncü ivme dönemi Fethullah Gülen'in "cennetlik" diye nitelediği Kenan Evren'in liderliğindeki 1980 darbesi ile başlar.

Dördüncü ivme dönemi 1983 Turgut Özal'ın başkanlığında kurulan ANAP hükümeti ile başlar.

Beşinci ve son ivme dönemi ise, AKP'nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimleri ile başlamıştır ve bugün de devam etmektedir.

Her dönemde, bir yandan İslamcı çizgiye doğru yasal düzenlemeler yapılır ve bürokrasideki kadrolaşma gerçekleştirilirken, öte yandan esas olarak eğitim sistemi üzerinde etkili olunmuş, hem normal eğitim dinselleştirilmiş, hem de dinsel eğitim yaygınlaştırılmıştır.

Eğitime yapılan her yatırım, bir sonraki dönemdeki kültürü dinselleşme yönünde etkilemiş, böylece İslamcıların seçmen desteği yıllar içinde giderek yükselmiştir; bu gidişle daha da yükselecektir.

Bu arada, yasalarda ve eğitimde gerçekleştirilen İslamlaştırma atılımları sonuç verdikçe, devlet eliyle İslamcı sermayenin yaratılması ve güçlendirilmesi de gündeme gelmiş ve bu proje de başarıyla uygulanmaya başlanmıştır.

Gelecek hafta ayrıntılarını yayınlayacağım belge, bu İslamlaşma sürecinde politikacıların ve devletin rolünü açıkça ortaya koyuyor:

Bu belge, kamuoyunda İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti diye bilinen 41. Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edilip, Meclis'e sevk edilen Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı taslağının "Manevi Kalkınma" bölümüdür.

4 "ilkeden" ve "13 tedbir"den oluşan bu taslak, Milli Selamet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Adalet Partisi tarafından kurulmuş ve 21 Temmuz 1977 ile 5 Ocak 1978 tarihleri arasında ülkeyi yönetmiş olan Demirel Hükümeti tarafından Bakanlar Kurulu kararı haline getirilmiş ve Meclis'e sevk edilmiştir.

Bu hükümette Necmettin Erbakan ve Alpaslan Türkeş Başbakan Yardımcıları sıfatıyla görev yapmaktadırlar.

Dördüncü Beş Yıllık Plan Meclis'te yasalaşamadan hükümet düşmüş, yerine gelen Ecevit Hükümeti bu metni de içeren taslağı Meclis'ten geri çekerek, yeni bir Kalkınma Planı hazırlamıştır.

Her ne kadar yasalaşmamışsa da, metin Türkiye'nin "devlet eliyle İslamlaştırılma projesinin" ana belgelerinden biri niteliğiyle bir "Bakanlar Kurulu Kararı" olarak tarihteki yerini almıştır.

Not:Türkiye'nin İslamlaştırılması projesi çerçevesinde işlenen cinayetler bağlamında İslamcı katillerce 12 yıl önce bugün öldürülen Uğur Mumcu'yu saygı ve sevgiyle anıyorum.
CUMHURİYET NASIL İSLAMLAŞTIRILIYOR-III


İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti zamanında Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen ve 1977 tarihinde Meclis'e sevk edilen Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı taslağında, Manevi Kalkınma başlığı altında kararlaştırılan İlkeler ve Tedbirler:

İLKELER:


Manevi kalkınma bir bütündür ve topyekûn planlama ihtiyacından doğmuştur. Manevi planlama ve kalkınma toplumun bütün kesimlerini içine alır. Manevi kalkınma ve planlama içersinde; Aile, Milli Eğitim, Tiyatro, Sinema, Basın, TRT ve diğer müesseseler bulunur.


Milletimizin manevi ve maddi kalkınmasında birlik ve bütünlüğümüzün sağlanmasında güçlü ve tükenmez bir kaynak olan dinimizin ulvî prensiplerinden faydalanılacaktır.


Cumhuriyetimizin temeli olan Milli Kültürümüzün korunması, yaşatılması, geliştirilmesi, yeni nesillere ve bütün cihana duyurulması manevi kalkınmanın temel ilkelerindendir. Vatandaşların ve özellikle genç nesillerin milli kültür hazinelerimizle kaynaşması için her türlü tedbir alınacaktır.


Milli kültürümüzün yabancı ülkelerde layık olduğu şekilde ve en geniş ölçüde tanıtılması için yürütülen faaliyetler geliştirilecektir. Başka ülkelerdeki soydaşlarımızın kendi öz kültürlerini yaşatıp geliştirmek imkanlarından yararlanabilmeleri, insan haklarına kâmil manada sahip olmaları ve bulundukları ülke kanunlarının bahşettiği bütün haklardan eşit olarak faydalanmaları üzerinde titizlikle durulacaktır.

TEDBİRLER:


Milletimizin medeni milletler topluluğu içinde şerefli tarihi ile mütenasip yerini alabilmesi için şûmüllü bir manevi kalkınma seferberliği ilgili kuruluşlarca başlatılacaktır. Bu maksatla gerekli planlama ve ilgili kuruluşlar arası koordinasyon Devlet Planlama Teşkilatı tarafından sağlanacaktır.

Manevi kalkınmada hizmet edecek kadronun yetiştirilmesi için İslami İlimler Fakülteleri, Akademileri, İmam-hatip Okulları müfredatını uygulayan kız liseleri bütün yurt sathına yayılacaktır. Bu okulların kurulmasında halkın yardımı teşvik edilecek ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün katkısı sağlanacaktır.

Uygulamadaki bir eşitsizliği ortadan kaldırma açısından İmam-hatip lisesi mezunlarına üniversite ve yüksek okullara girişte lise mezunlarına verilen haklar tanınacaktır.

Yüksek İslam Enstitüleri Akademi haline getirilerek, cemiyetimizin ve çağımızın çeşitli meselelerine çözümler getirecek ve yüksek vasıflı araştırıcı, uzman ve eğitici yetiştirecek dinamik bir yapıya kavuşturulacaktır.

İslami İlimler alanında ülkemizde ihtiyaç duyulan yüksek seviyede ilim adamlarımızın yurt içinde yetişmesini sağlamak ve tarihi ve kültürel bağlarımız bulunan ülkelere de hitabedebilecek vasıfta bir İslami İlimler Üniversitesi kurulacaktır. Ülkemizin sosyal güçlükleri dikkate alınarak, milli birlik ve beraberliğimize ve manevi kalkınmamıza sağlıyacağı değerli katkılar nedeniyle bu tür üniversitelerin uzun vadede çoğaltılması hedef alınacaktır.

İlahiyat Fakültesi, İslami İlimler Fakültesi ve Yüksek İslam Enstitüleri (İslami İlimler Akademileri) mezunlarına orta dereceli okullarda tercihen din ve ahlak dersleri öğretmenliğine ilaveten sosyal ve kültürel derslerin öğretmenlik hakları da tanınacaktır.

Çeşitli iş yerleri, fabrikalar, askeri birlikler, hapishaneler gibi hizmetlerin toplu olarak görüldüğü yerlerde ihdas edilecek sosyal hizmetler kadrolarında Yüksek İslam Enstitüsü, İlahiyat Fakültesi ve İslami İlimler Fakültesi mezunları görevlendirilecektir.

Nesillere dünya görüşü kazandırmakta büyük ehemmiyeti olan ahlak, sosyoloji, felesefe, psikoloji gibi derslerin müfredat ve muhtevaları milli inanç ve manevi değerlere bağlılığı sağlıyacak şekilde yeniden yazılacaktır.

Manevi ilimler sahasında yetkili uzmanlarca hazırlanmış özel terbiyevi programlar radyolar ve televizyon aracılığı ile yayınlanacaktır. Televizyon ve radyolarda yayınlanan çeşitli programların milli kültür, ahlak ve inanç ile bağdaşmasına itina gösterilecektir. Polis ve Meteoroloji radyoları gibi Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olarak kurulacak bir radyo istasyonu vasıtası ile yurt içi ve yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın manevi alanda aydınlatılması sağlanacaktır.

Manevi kalkınma seferberliğinin uygulanmasında karşılaşılacak engelleri giderici mevzuat düzenlemesine gidilecektir.

Müsbet ilimlere ait ders kitaplarında milletimizin bu ilimlere yaptığı hizmetleri tanıtan bölümlerin konulmasına önem verilecektir, yeni nesillere dünya görüşü aşılamakta önemli rol oynayan ahlak, sosyoloji, felsefe ve psikoloji gibi derslerin müfredatı ve kitapları, milli inanç, ve manevi değerlere bağlılığı temin edici şekilde yeniden yazılacaktır.

Ecdat yadigarı vakıflarımızın korunması ve geliştirilmesine dikkat ve itina gösterilecek; yurt dışındaki vakıflarımızla yakından ilgilenilecek ve vakıflar kuruluş gayeleri dışında kullanılmayacaktır.

Okullar, fabrikalar, hastaneler ve askeri birlikler için "sosyal görevler" ihdas edilecek, bu görevlere dini eğitim görmüş elemanlar getirilecektir.

EMRE KONGAR


Arkadaşlar umarım verilmemiştir konu:utan
 
AtaKızı dan alıntı:

CUMHURİYET NASIL İSLAMLAŞTIRILIYOR-I


Bir takım yazarlar, Türkiye'de bugün yaşanan İslamlaşma sürecini sanki kendiliğinden ortaya çıkan bir olgu gibi sunarak, bunun bir anlamda, doğal, normal yani kaçınılmaz bir olay olduğunu söylemek istiyorlar.

Bunların tezine göre, "Türkiye Müslüman vatandaşlardan oluştuğu için, Cumhuriyet rejimi tarafından kurulan laik düzen, demokratik hak ve özgürlükler geliştikçe, İslama kayacaktır ve bu İslamlaşma hem doğal, hem normal hem de demokratik bir süreçtir."

Bu nedenle de "İslamlaşma sürecine karşı çıkmak, toplumun doğal gelişimine ve demokrasiye karşı çıkmak anlamını taşır." diyorlar.

Burada yanlış olan nedir? Toplum nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşar, demokrasiyi istemiyorsa defeder, laikliği istemiyorsa kaldırır, komünizmi isterse getirir. Toplumun nasıl bir düzeni takip edeceğine bir takım çok bilmiş zümrelermi karar verecek? Cumhuriyet rejimi tarafından kurulan düzenler ve kaideler Allahın kanunu mudur? Kutsallığı, değiştirilemezliği, tartışılamazlığı nerden ileri gelir? Bu zümre şunu iyi bellesin evet Türkiye ezici çoğunluğu müslüman vatandaşlardan oluşur.

Bu tezin hem tarihsel ve güncel, hem de evrensel ve yerel sakatlığı açıktır:

Tarihsel olarak demokrasi, dinsel baskıdan kurtulabilen (aydınlanma sürecini yaşamış) toplumlarda yeşermemiş midir?

Şimdi bu süreci tersine işletip, laik ve demokratik düzenden dinsel düzene geçmeyi, hem de demokrasi adına, tarihsel açıdan bir gelişme olarak nasıl savunabilirsiniz?

Dinsel baskıdan kasıt sanırım ortaçağın karanlık kilise baskısı olsa gerektir, batı kendi yorumladığı dinden feragat etmiş reform yapmış, doğu İslamla aydınlanmış, medenileşmiş.
Şimdi ki süreç sözde laik ve sözde demokratik bir düzendir, mümin öz vatanında garip öz yurdunda parya konumundadır. Bu hassasiyeti taşımayan için hava hoştur. Bu baskı sürecinden kurtulmakta elbette en haysiyetli gelişmedir.


Evrensel olarak, dinselleşme, demokratikleşmenin doğal bir sonucu ise, niçin Hıristiyan Dünyası'ndaki demokratik toplumların laik rejimleri, dinsel yönetimler haline dönüşmedi ve dönüşmüyor?

Allah katında din İslam olduğuna göre diğer inanışları İslamla bir tutarak değerlendirmek yanlış olur. İslamı batıdaki hristiyanlık ve yahudilik gibi bir din zannedenler için sıkça düşülen bir hatada budur.

Türkiye açısından dinselleşme, laiklikten geri dönüş olduğu için toplumun temel hak ve özgürlüklerini, İslami kültür ve siyaset açısından vesayet altına alarak demokrasiyi tahrip etmez mi?

Koskoca İslam tarihinde kime zulmedilmiş, kimin hak ve özgürlükleri kısıtlanmış, giyim kuşamı yüzünden kimin eğitim hakkı engellenmiş? İslamı bilmeden kültür ve siyasetini yorumlamak abesle iştigaldir.
Allahın kanunlarının hakim olduğu bir toplumda asla kimsenin hakkı yenmez ırkı, dini, meşrebi önemli değildir.


Bu soruların yanıtları açıktır:

Hüzünlü olan nokta, Türkiye'de İslam kültürü ve düşüncesi ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan bir takım yazarların, siyasal ve ekonomik rant uğruna, (veya basit popülist kaygılarla) bu yanlış görüşlere destek vermesidir.

Tam tersini düşünelim, yıllarca bu düzenin bekçiliğini yaparak kendine rant sağlayanlardan bahsedelim mesela, şapka devriminden köşeyi dönen yahudilerden veya sistemin otlakçısı darbe çığırtkanlarından bahsedelim hüzünlü değilmi?
Allah'ın on pulunu bekleyedursun on kul;
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa
Yaşasın kefenimin kefili karaborsa...
Misaliyle verilen bir ekonomik düzen ve yiyicileri bizde bunu araştıralım.


İşin ilginç yanı ise, İslamcı dönüşümü savunan yazarların, Cumhuriyet'in kuruluşunu, toplumsal mühendislik olarak niteleyip, üstelik başına bir de Jakoben sıfatı ekleyerek, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş sürecini demokrasi adına karalama gayretleridir.

Oysa yine açıktır ki, bir din-tarım imparatorluğunda, demokrasinin hiçbir alt yapısının ve insanlarda vatandaşlık bilincinin oluşmadığı bir toplumda, demokrasiye geçişin kısa yolu ancak devrimdir.

Böyle bir devrimi, demokrasinin alt yapısının ve bireylerin vatandaşlık bilinçlerinin oluştuğu endüstri toplumlarındaki demokratik süreçlerle yargılamanın yanlışlığı, açıktır.

Bireyin ne dediğine, neyi savunduğuna, neyi istediğine kim baktı ki? Devrim halk için yapılır halka rağmen yapılmaz. Eğer halka rağmen yapılırsa gün gelir o halk bunun sebebini sorar, bu sebebi sorgulamasıda o çok değer verdiğiniz demokrasinin bir gereğidir.

Türkiye'de insanı hayrete düşüren bir başka nokta, kavramlar alt-üst edilirken, tarihsel ve bilimsel gerçeklerin bütünüyle çarpıtılmasına bilimsel çevrelerden hiçbir tepki gelmemesi, tam tersine bazı çevrelerin (ya da akademik unvanlı kişilerin) yine siyasal ve ekonomik rant uğruna (veya basit popülist kaygılarla) bu çarpıtmalara destek vermeleridir.

Bugün işaret etmek istediğim bir başka çarpıtma, Cumhuriyet döneminde toplumun demokratikleştirilmesi süreci için uygulanan devrimleri, İslamcıların, "Toplumsal mühendislik" diye niteleyerek karalama çabalarıdır.

Oysa Cumhuriyet dönemindeki devrimler tabii ki toplumsal mühendislik niteliği taşır ve toplumu demokratikleştirmek için uygulanan bir dizi yasal, siyasal ve kültürel önlemleri içerir.

Benim işaret etmek istediğim çarpıtma, aynı toplumsal mühendislik çabalarının, İslamcılar tarafından çok daha etkin ve demokrasiyi tahrip eden bir biçimde kullanılmış olmasıdır.

Yani bu yazarlara göre, toplumsal mühendisliği İslamcılar yapınca iyi, Cumhuriyet döneminde demokrasi adına yapılınca kötü oluyor.

Toplumsal mühendislik darağaçlarında masum halkı sallandırmak demek değildir. Her şeyi layıkıyla yapmış olmanın ferahlığını hissederek o mühendisliğe soyunmayın komik oluyorsunuz.

Haftaya bu sütunda bir tarihsel belge açıklayacağım.

O zaman 2005 Türkiye'sinde hâlâ devleti ve toplumu dinselleştirme çabalarının demokrasi adına yutturulabilmesinin ardında yatan toplumsal mühendislik çabalarını yani devlet desteğini çok daha iyi göreceksiniz.

CUMHURİYET NASIL İSLAMLAŞTIRILIYOR-II

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş, yukardan aşağı devrimlerle oldu: Yasal devrimler ve eğitim devrimi.

Siyasal ve toplumsal yaşam, özellikle de kamusal alan, yasalarla laik ve demokratik bir biçimde düzenlendi ve bu düzen eğitim yoluyla insanlara aktarılmaya çalışıldı.

Nasıl aktarıldığını bir önceki paragrafta belirttik bu ülkede en büyük zulüm denince akla CHP nin tek parti zulmü ve milli şef dönemi gelir, anlatılmaz yaşanır, yaşayan büyüklerimize müracat ediniz zira çok naif bir konudur arşivlerde belgelerde rastlanmaz.

Bu çaba Soğuk Savaş'ın başladığı 1945'e kadar sürdü.

1945'den itibaren, anti-komünist eksenli Soğuk Savaş bağlamında, Türkiye de İslamcı çizgide, devlet eliyle geri götürülmeye başlandı.

Atatürk Devrimlerini toplumsal mühendislik diye suçlayan ve eleştiren İslamcılar, devlet katlarında toplumsal mühendisliğin dik alâsını başta eğitim olmak üzere her alanda bizzat kendileri yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar.

Bugün Türkiye'de görülen İslamlaşma eğilimleri, asla "kendiliğinden" olmayıp, tamamen bu bilinçli ve planlı iç ve dış çabaların, yani toplumsal mühendisliğin bir sonucudur.

Allah razı olsun o çabayı verenlerden, gözümüzün açılmasına sebep olmuşlar.

Ne yazık ki, 1945'ten sonra genel olarak politikacılar bu çabalara şu ya da bu biçimde destek vermişler ve devlet eliyle gerçekleştirilen toplumsal mühendislik, sürekli olarak Türkiye'nin laik ve demokratik düzenden uzaklaşması sonucunu doğurmuştur.

1945'te başlayan bu "geriye dönüş" ya da "dinselleşme" birkaç dönemde büyük ivme kazanmıştır.

Birinci ivme dönemi 1950'de Demokrat Parti'nin iktidara gelmesi ile ortaya çıkmıştır.

İkinci ivme döneminin başlangıcını 1975'te kurulan Birinci Milliyetçi Cephe hükümeti simgeler.

Üçüncü ivme dönemi Fethullah Gülen'in "cennetlik" diye nitelediği Kenan Evren'in liderliğindeki 1980 darbesi ile başlar.

Orda duralım kimsenin kabul etmek istemediği o şahsı bizim kabulleneceğimiz düşünülmesin nefretimiz sonsuzdur. Evren dönemi sadece komünizm korkusuna ılımlı islama yapışma içgüdüsüdür. Allahsızdan İslamın ılımlısıda olmaz orjinalide.

Dördüncü ivme dönemi 1983 Turgut Özal'ın başkanlığında kurulan ANAP hükümeti ile başlar.

Beşinci ve son ivme dönemi ise, AKP'nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimleri ile başlamıştır ve bugün de devam etmektedir.

Her dönemde, bir yandan İslamcı çizgiye doğru yasal düzenlemeler yapılır ve bürokrasideki kadrolaşma gerçekleştirilirken, öte yandan esas olarak eğitim sistemi üzerinde etkili olunmuş, hem normal eğitim dinselleştirilmiş, hem de dinsel eğitim yaygınlaştırılmıştır.

Eğitime yapılan her yatırım, bir sonraki dönemdeki kültürü dinselleşme yönünde etkilemiş, böylece İslamcıların seçmen desteği yıllar içinde giderek yükselmiştir; bu gidişle daha da yükselecektir.

Bu arada, yasalarda ve eğitimde gerçekleştirilen İslamlaştırma atılımları sonuç verdikçe, devlet eliyle İslamcı sermayenin yaratılması ve güçlendirilmesi de gündeme gelmiş ve bu proje de başarıyla uygulanmaya başlanmıştır.

Ne olmuş peki bunda rahatsız olunacak ne var? Ülker mesela bugün yabancı bir firmayı satın alarak büyüyen ender bir firmadır iftahar etmek varken yermek neden? Altında başka şeyler aramak neden? Bu güvensizlik neden?

Gelecek hafta ayrıntılarını yayınlayacağım belge, bu İslamlaşma sürecinde politikacıların ve devletin rolünü açıkça ortaya koyuyor:

Bu belge, kamuoyunda İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti diye bilinen 41. Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edilip, Meclis'e sevk edilen Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı taslağının "Manevi Kalkınma" bölümüdür.

4 "ilkeden" ve "13 tedbir"den oluşan bu taslak, Milli Selamet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Adalet Partisi tarafından kurulmuş ve 21 Temmuz 1977 ile 5 Ocak 1978 tarihleri arasında ülkeyi yönetmiş olan Demirel Hükümeti tarafından Bakanlar Kurulu kararı haline getirilmiş ve Meclis'e sevk edilmiştir.

Bu hükümette Necmettin Erbakan ve Alpaslan Türkeş Başbakan Yardımcıları sıfatıyla görev yapmaktadırlar.

Dördüncü Beş Yıllık Plan Meclis'te yasalaşamadan hükümet düşmüş, yerine gelen Ecevit Hükümeti bu metni de içeren taslağı Meclis'ten geri çekerek, yeni bir Kalkınma Planı hazırlamıştır.

Her ne kadar yasalaşmamışsa da, metin Türkiye'nin "devlet eliyle İslamlaştırılma projesinin" ana belgelerinden biri niteliğiyle bir "Bakanlar Kurulu Kararı" olarak tarihteki yerini almıştır.

Not:Türkiye'nin İslamlaştırılması projesi çerçevesinde işlenen cinayetler bağlamında İslamcı katillerce 12 yıl önce bugün öldürülen Uğur Mumcu'yu saygı ve sevgiyle anıyorum.

Katili tespit ettin yani bravo, uğur mumcu pkk nın ABD ile ilgili bağlantılarını ve yerli işbirlikçilerini açığa çıkarmaya çalışırken öldürülüyor ve islamcılara ihale ediliyor ne bağlantı ne bağlantı. Adam laikya kesin islamcılar öldürmüştür değilmi?

CUMHURİYET NASIL İSLAMLAŞTIRILIYOR-III


İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti zamanında Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen ve 1977 tarihinde Meclis'e sevk edilen Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı taslağında, Manevi Kalkınma başlığı altında kararlaştırılan İlkeler ve Tedbirler:

İLKELER:


Manevi kalkınma bir bütündür ve topyekûn planlama ihtiyacından doğmuştur. Manevi planlama ve kalkınma toplumun bütün kesimlerini içine alır. Manevi kalkınma ve planlama içersinde; Aile, Milli Eğitim, Tiyatro, Sinema, Basın, TRT ve diğer müesseseler bulunur.


Milletimizin manevi ve maddi kalkınmasında birlik ve bütünlüğümüzün sağlanmasında güçlü ve tükenmez bir kaynak olan dinimizin ulvî prensiplerinden faydalanılacaktır.


Cumhuriyetimizin temeli olan Milli Kültürümüzün korunması, yaşatılması, geliştirilmesi, yeni nesillere ve bütün cihana duyurulması manevi kalkınmanın temel ilkelerindendir. Vatandaşların ve özellikle genç nesillerin milli kültür hazinelerimizle kaynaşması için her türlü tedbir alınacaktır.


Milli kültürümüzün yabancı ülkelerde layık olduğu şekilde ve en geniş ölçüde tanıtılması için yürütülen faaliyetler geliştirilecektir. Başka ülkelerdeki soydaşlarımızın kendi öz kültürlerini yaşatıp geliştirmek imkanlarından yararlanabilmeleri, insan haklarına kâmil manada sahip olmaları ve bulundukları ülke kanunlarının bahşettiği bütün haklardan eşit olarak faydalanmaları üzerinde titizlikle durulacaktır.

TEDBİRLER:


Milletimizin medeni milletler topluluğu içinde şerefli tarihi ile mütenasip yerini alabilmesi için şûmüllü bir manevi kalkınma seferberliği ilgili kuruluşlarca başlatılacaktır. Bu maksatla gerekli planlama ve ilgili kuruluşlar arası koordinasyon Devlet Planlama Teşkilatı tarafından sağlanacaktır.

Manevi kalkınmada hizmet edecek kadronun yetiştirilmesi için İslami İlimler Fakülteleri, Akademileri, İmam-hatip Okulları müfredatını uygulayan kız liseleri bütün yurt sathına yayılacaktır. Bu okulların kurulmasında halkın yardımı teşvik edilecek ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün katkısı sağlanacaktır.

Uygulamadaki bir eşitsizliği ortadan kaldırma açısından İmam-hatip lisesi mezunlarına üniversite ve yüksek okullara girişte lise mezunlarına verilen haklar tanınacaktır.

Yüksek İslam Enstitüleri Akademi haline getirilerek, cemiyetimizin ve çağımızın çeşitli meselelerine çözümler getirecek ve yüksek vasıflı araştırıcı, uzman ve eğitici yetiştirecek dinamik bir yapıya kavuşturulacaktır.

İslami İlimler alanında ülkemizde ihtiyaç duyulan yüksek seviyede ilim adamlarımızın yurt içinde yetişmesini sağlamak ve tarihi ve kültürel bağlarımız bulunan ülkelere de hitabedebilecek vasıfta bir İslami İlimler Üniversitesi kurulacaktır. Ülkemizin sosyal güçlükleri dikkate alınarak, milli birlik ve beraberliğimize ve manevi kalkınmamıza sağlıyacağı değerli katkılar nedeniyle bu tür üniversitelerin uzun vadede çoğaltılması hedef alınacaktır.

İlahiyat Fakültesi, İslami İlimler Fakültesi ve Yüksek İslam Enstitüleri (İslami İlimler Akademileri) mezunlarına orta dereceli okullarda tercihen din ve ahlak dersleri öğretmenliğine ilaveten sosyal ve kültürel derslerin öğretmenlik hakları da tanınacaktır.

Çeşitli iş yerleri, fabrikalar, askeri birlikler, hapishaneler gibi hizmetlerin toplu olarak görüldüğü yerlerde ihdas edilecek sosyal hizmetler kadrolarında Yüksek İslam Enstitüsü, İlahiyat Fakültesi ve İslami İlimler Fakültesi mezunları görevlendirilecektir.

Nesillere dünya görüşü kazandırmakta büyük ehemmiyeti olan ahlak, sosyoloji, felesefe, psikoloji gibi derslerin müfredat ve muhtevaları milli inanç ve manevi değerlere bağlılığı sağlıyacak şekilde yeniden yazılacaktır.

Manevi ilimler sahasında yetkili uzmanlarca hazırlanmış özel terbiyevi programlar radyolar ve televizyon aracılığı ile yayınlanacaktır. Televizyon ve radyolarda yayınlanan çeşitli programların milli kültür, ahlak ve inanç ile bağdaşmasına itina gösterilecektir. Polis ve Meteoroloji radyoları gibi Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olarak kurulacak bir radyo istasyonu vasıtası ile yurt içi ve yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın manevi alanda aydınlatılması sağlanacaktır.

Manevi kalkınma seferberliğinin uygulanmasında karşılaşılacak engelleri giderici mevzuat düzenlemesine gidilecektir.

Müsbet ilimlere ait ders kitaplarında milletimizin bu ilimlere yaptığı hizmetleri tanıtan bölümlerin konulmasına önem verilecektir, yeni nesillere dünya görüşü aşılamakta önemli rol oynayan ahlak, sosyoloji, felsefe ve psikoloji gibi derslerin müfredatı ve kitapları, milli inanç, ve manevi değerlere bağlılığı temin edici şekilde yeniden yazılacaktır.

Ecdat yadigarı vakıflarımızın korunması ve geliştirilmesine dikkat ve itina gösterilecek; yurt dışındaki vakıflarımızla yakından ilgilenilecek ve vakıflar kuruluş gayeleri dışında kullanılmayacaktır.

Okullar, fabrikalar, hastaneler ve askeri birlikler için "sosyal görevler" ihdas edilecek, bu görevlere dini eğitim görmüş elemanlar getirilecektir.

EMRE KONGAR

Mükemmel bir deklorasyon şimdiki hükümet örnek almalı diye düşünüyorum, bunun gerçekleşmesine müsade etmeyerek küfrün nihayi temsilcisi olma yolunda görevini ifa etmiş olan CHP yide Allaha havale ediyor tüm müslümanların nefretinin daim olmasını temenni ediyorum.

türk ocağı
 
Fikirlerine saygı duyduğumu belirtmekle beraber

tüm müslümanların nefretinin daim olmasını temenni ediyorum.

bu temennini algılamakta zorluk çekiyorum ...
 
Türk Ocağı;

Size sadece, Sayın EMRE KONGAR Bey'i tanıyor musunuz diye bir soru yönelteceğim...

Makale dışı ( bana göre ) yazdığınız genel eleştirilerede sonradan bir açıklama ve yorum getirmeyi düşünüyorum...

Buyrunuz Siz Sn. EMRE KONGAR Bey'i ne kadar tanıyorsunuz...(?)

EMRE KONGAR denildiğinde sizde ne tür bir beyin algılaması oluşuyor...

Kişiselleştirdiğimi düşünmeyiniz... Sadece bir cevap.. Bekliyor... Yaklaşımınızı Öğrenmek istiyorum...

Teşekkürler...~
 
Türk Ocağı;

Size sadece, Sayın EMRE KONGAR Bey'i tanıyor musunuz diye bir soru yönelteceğim...

Makale dışı ( bana göre ) yazdığınız genel eleştirilerede sonradan bir açıklama ve yorum getirmeyi düşünüyorum...

Buyrunuz Siz Sn. EMRE KONGAR Bey'i ne kadar tanıyorsunuz...(?)

EMRE KONGAR denildiğinde sizde ne tür bir beyin algılaması oluşuyor...

Kişiselleştirdiğimi düşünmeyiniz... Sadece bir cevap.. Bekliyor... Yaklaşımınızı Öğrenmek istiyorum...

Teşekkürler...~

Türkocağı'nın yaptığı yoruma gönülden katıldığımı belirterek yorum yapma gereği duymamış,sadece teşekkür etmiştim.Arkadaşa bir soru yöneltmişsin.Eğer bilgi edinmek adına ise özelden mesaj atabilirsin.Amaç paylaşmak ise sorunun cevabı burada:

AHMET KEKEÇ -STAR 14/11/2007
Getir o adamı birlikte pataklayalım...
Dün, bize oligarşiler arasından oligarşi beğendirmeye çalışan profesör Emre Kongar’ın ‘türban’ konusundaki görüşlerini yorumlayacağımı söylemiştim.
Bunu yapmayacağım.
Biraz canını sıkacağım.
Biraz da kızdıracağım tabii.
Hem, nesini yorumlayacaksın?
Nasıl ciddiye alacaksın?
İşi, ‘Üniversitede türban serbest bırakıldığında, erkekler, türbansız kızları daha kolay elde edilebilir, rahatsız edilebilir diye görecek. Hatta dinciler türbansızlara dinsiz, ahlaksız, günahkar gözüyle bakıp, öyle davranacak’ diyerek ‘mahalle dedikodusu’na döken bir adama ne diyeceksin?
Hangi düzeyde cevap vereceksin?
Bu adam (burada bir istihfaf, bir ironi, bir tahkir yok), bir profesör.
Bir bilim adamı...
Bilim adamı olduğu için elbette asgari bir ciddiyeti hak ediyor ama, bu bilim adamı, aynı zamanda, ‘Türbanlı kızlara acıyorum, onları kurban olarak görüyorum. Buna rağmen, türban bir saldırıdır. Cumhuriyetimize ve laikliğimize saldırıdır!’ demiş, diyebilmiş bir adamdır.
İnsan, ‘kurban’ sayıp acıdığı kişilere karşı bu kadar hoşgörüsüz, bu kadar tahammülsüz, bu kadar önyargılı olabilir mi? Onların (zavallı türbanlı genç kızların) varolma çabalarını ‘saldırganlık’la açıklar mı?
Emre Kongar kötü kalpli bir adam.
Kızlara acıdığı filan yok.
Hatta, onlardan nefret ettiği bile söylenebilir.
Diyor ki: ‘Türban bir dini inancın ifadesi değil! Türban, erkek egemen feodal kültürün bir baskısı... Analar, babalar, kardeşler, arkadaşlar, sevgililer bunu bastırıyor.’
Emre Kongar profesör olmuş, bir sürü kitap okumuş, bir sürü kitap yazmış ama dinin hiç kimsenin, hiçbir grubun, hiçbir cemaatin tekelinde olmadığını, bazı Müslüman kadınlar örtündüğünü, bazı Müslüman kadınların örtünmediğini, hiç kimsenin örtünmeyenlere ‘dinsiz, ahlaksız’ gözüyle bakmadığını, üstelik örtünmemenin de ‘dinden çıkmak’ anlamına gelmediğini bilmiyor.
İsteyen örtünür, isteyen örtünmez.
Bu bir tercih meselesidir.
Kimi, ‘dinin emri’ saydığı için örtünür.
Kimi, birileri (babaları, abileri, kocaları) onlara ‘örtünün’ dediği için örtünür ya da örtünmez.
Kimi, canı öyle istediği için örtünür.
Kimi, yakıştığını düşündüğü için örtünür.
Kimi, toplumsal bir statü elde etmek için örtünür.
Kimi, kafasında saç bulunmadığı için örtünür.
Kimi, kafatası yapısını gizlemek için örtünür.
Kimi, ‘bireysel özgürlüğünün simgesi’ saydığı için örtünür.
Kime ne?
İnsanlar saçlarını gizlemek istiyorlarsa, bundan bize ne, Emre Kongar’a ne, Erdoğan Teziç’e ne?
Emre Kongar da (muhtemelen) yakıştığını düşündüğü ya da ‘bireysel özgürlüğünün simgesi’ saydığı için sakal bırakıyor, ama biz o sakalın altında nasıl bir çene yapısı bulunduğunu (sakalını kesse de görsek, belki de Kirk Douglas’a benziyordur) merak etmiyoruz.
Bir de diyor ki, ‘Türban, dinin, ahlaklı olmanın gereğidir, türban takan sokakta şöyle davranır, ciklet çiğnemez gibi sunumlar yapılıyor.’
Kim yapıyor?
Emre Kongar bu sunumu yapanı getirsin de birlikte pataklayalım.
Emre Kongar bilmiyor mu her örtünen ‘ahlaklı’ değildir.
Emre Kongar bilmiyor mu her sakız çiğneyen de ‘ahlaksız’ değildir.
Bilmez olur mu?
Biz de Emre Kongar’ın, ‘sosyologmuş gibi’ yaptığı için ‘Sosyoloji Derneği’ne kabul edilmediğini biliyoruz ama sesimiz çıkmıyor..
 
Türkocağı'nın yaptığı yoruma gönülden katıldığımı belirterek yorum yapma gereği duymamış,sadece teşekkür etmiştim.Arkadaşa bir soru yöneltmişsin.Eğer bilgi edinmek adına ise özelden mesaj atabilirsin.Amaç paylaşmak ise sorunun cevabı burada:

AHMET KEKEÇ -STAR 14/11/2007
Getir o adamı birlikte pataklayalım...
Dün, bize oligarşiler arasından oligarşi beğendirmeye çalışan profesör Emre Kongar’ın ‘türban’ konusundaki görüşlerini yorumlayacağımı söylemiştim.
Bunu yapmayacağım.
Biraz canını sıkacağım.
Biraz da kızdıracağım tabii.
Hem, nesini yorumlayacaksın?
Nasıl ciddiye alacaksın?
İşi, ‘Üniversitede türban serbest bırakıldığında, erkekler, türbansız kızları daha kolay elde edilebilir, rahatsız edilebilir diye görecek. Hatta dinciler türbansızlara dinsiz, ahlaksız, günahkar gözüyle bakıp, öyle davranacak’ diyerek ‘mahalle dedikodusu’na döken bir adama ne diyeceksin?
Hangi düzeyde cevap vereceksin?
Bu adam (burada bir istihfaf, bir ironi, bir tahkir yok), bir profesör.
Bir bilim adamı...
Bilim adamı olduğu için elbette asgari bir ciddiyeti hak ediyor ama, bu bilim adamı, aynı zamanda, ‘Türbanlı kızlara acıyorum, onları kurban olarak görüyorum. Buna rağmen, türban bir saldırıdır. Cumhuriyetimize ve laikliğimize saldırıdır!’ demiş, diyebilmiş bir adamdır.
İnsan, ‘kurban’ sayıp acıdığı kişilere karşı bu kadar hoşgörüsüz, bu kadar tahammülsüz, bu kadar önyargılı olabilir mi? Onların (zavallı türbanlı genç kızların) varolma çabalarını ‘saldırganlık’la açıklar mı?
Emre Kongar kötü kalpli bir adam.
Kızlara acıdığı filan yok.
Hatta, onlardan nefret ettiği bile söylenebilir.
Diyor ki: ‘Türban bir dini inancın ifadesi değil! Türban, erkek egemen feodal kültürün bir baskısı... Analar, babalar, kardeşler, arkadaşlar, sevgililer bunu bastırıyor.’
Emre Kongar profesör olmuş, bir sürü kitap okumuş, bir sürü kitap yazmış ama dinin hiç kimsenin, hiçbir grubun, hiçbir cemaatin tekelinde olmadığını, bazı Müslüman kadınlar örtündüğünü, bazı Müslüman kadınların örtünmediğini, hiç kimsenin örtünmeyenlere ‘dinsiz, ahlaksız’ gözüyle bakmadığını, üstelik örtünmemenin de ‘dinden çıkmak’ anlamına gelmediğini bilmiyor.
İsteyen örtünür, isteyen örtünmez.
Bu bir tercih meselesidir.
Kimi, ‘dinin emri’ saydığı için örtünür.
Kimi, birileri (babaları, abileri, kocaları) onlara ‘örtünün’ dediği için örtünür ya da örtünmez.
Kimi, canı öyle istediği için örtünür.
Kimi, yakıştığını düşündüğü için örtünür.
Kimi, toplumsal bir statü elde etmek için örtünür.
Kimi, kafasında saç bulunmadığı için örtünür.
Kimi, kafatası yapısını gizlemek için örtünür.
Kimi, ‘bireysel özgürlüğünün simgesi’ saydığı için örtünür.
Kime ne?
İnsanlar saçlarını gizlemek istiyorlarsa, bundan bize ne, Emre Kongar’a ne, Erdoğan Teziç’e ne?
Emre Kongar da (muhtemelen) yakıştığını düşündüğü ya da ‘bireysel özgürlüğünün simgesi’ saydığı için sakal bırakıyor, ama biz o sakalın altında nasıl bir çene yapısı bulunduğunu (sakalını kesse de görsek, belki de Kirk Douglas’a benziyordur) merak etmiyoruz.
Bir de diyor ki, ‘Türban, dinin, ahlaklı olmanın gereğidir, türban takan sokakta şöyle davranır, ciklet çiğnemez gibi sunumlar yapılıyor.’
Kim yapıyor?
Emre Kongar bu sunumu yapanı getirsin de birlikte pataklayalım.
Emre Kongar bilmiyor mu her örtünen ‘ahlaklı’ değildir.
Emre Kongar bilmiyor mu her sakız çiğneyen de ‘ahlaksız’ değildir.
Bilmez olur mu?
Biz de Emre Kongar’ın, ‘sosyologmuş gibi’ yaptığı için ‘Sosyoloji Derneği’ne kabul edilmediğini biliyoruz ama sesimiz çıkmıyor..

Bakınız Ben ne yaptığımı biliyorum...

Bana burda siyaset ağzıyla yaptırım uygulamayın...

BEn kime soru yöneltmişsem kimin görüşünü değerlendirmeye kalkmışsam... Onun kendisine nick'i yazarak görüşünü bildirmesini talep ederim...

Görüşünü yapar veya yapmaz...

Şimdi sizin verdiğiniz cevap @turk ocağı üyemizin etkilenmesine veya görüşünün katılaşmasına neden olabilecek bir etki içine sokacaktır...

Ben kiminle muhattab oluyorsam kime nick'yle soru yöneltiyor veya görüş belirtmesini rica ediyor ve yorumumu onun doğrultusuna veya yaptığı görüşe saygı çerçevesinde önbilgi edinmek amaçlı soru yöneltiyor isem kendisine uygun kibarlıktada cevap vericek nitelikteyim...

Ben herkes edindiği fikirleri lanse etmesi taraftarıyım...

Kopyala yapıştır... Olayını benimsemiyor... Bilgi edinmeden fikir edilimine müsâma göstermiyorum...

BAna kendi cümlelerinizi kurunuz...

Edindiğiniz bilginin verdiği fikirle bunu yapınız...

BEn EMRE KONGAR ı tanımlayınız dediğimde o kişi bana kendi cümleleriyle tanımlasını bekledim... Sizin gibi biri çıkıp kopyala yapıştır yapmasını değil...!

BEn yorumumu Ahmet Kekeç'e hitaben yapmıyacağım...! @turkocağı'nın yaptığı değerlendirmeye karşı bir yorumum olucak ve ön bilgi amaçlı bu soru kendilerine yöneltirmiştir...

Kendisine siz ne biliyorsunuz demiyorum... Sen nerden tanıyacaksın EMRE kongrarı demiyorum... Senin düzeyin şudur ki sen bu yorumu yapmışsında demiyorum...

Ben sadece sadece bir soru yöneltiyorum... Ve cevabınıda o kişiden bekliyorum...

Sadece dememin nedeni yorumumda kendisine hitaben cümlelerim olucak ama şahsına hiç bi soru yöneltilmiyecek anlamıda taşımaktadır...

Özel mesajlıkta bir durum ortada yok, bunu vurgulamanıza hiç gerek yok...!

Lütfen Rica ediyorum...

Saygılar..~
 
Kibarlığın ve nazikane tavırlarına saygı duydum.Bunun için teşekkür ettim.Ama yinede aynı görüşteyim.Kşilerin şahsi görüşlerini alacaksan pm at.Yoksa burası paylaşım yeri.O soruya bende yanıt verebilirim,belki bir başkasıda.Ve c/p ye gelince.Sn Kekeç ile aynı görüşteyim.Sosyolog olduğunu iddia eden birinin sosyolog derneğine alınmamasında bir sebep vardır.Tıpkı MMo ya kayıt olmadığınızda mühendislik yapamayacağınız gibi.
Son söz olarak yine tekrarlıyorum.Bu nazik tavırlarının forumdaki diğer üyelerede örnek olmasını diliyorum.
 
Arkadaşlar bir devletin kurulu anayasası var o anayasayı halk böyle istiyor diye hemen değişriremezsiniz halkın her istediği olmaz mesela Türkiye demokratık laik bir hukuk devletidir.bunu değişrirmek olanaksızdır bu ancak büyük devrimlerle olabilir öyle halk sokağa çıkıp ta ben rejimi değiştiriyorum diyemez..
 
Arkadaşlar bir devletin kurulu anayasası var o anayasayı halk böyle istiyor diye hemen değişriremezsiniz halkın her istediği olmaz mesela Türkiye demokratık laik bir hukuk devletidir.bunu değişrirmek olanaksızdır bu ancak büyük devrimlerle olabilir öyle halk sokağa çıkıp ta ben rejimi değiştiriyorum diyemez..

BiriLeri istiyor diye değişmeyecek tek kitap Kur-an dır..
O´nun kuraLLarını da Allah koymuştur İlahi Kitaptır beşeri değiL..
Anayasayı yazan oLuşturan kimdir ki değiştiriLemiyor?
Eşşeği sağLam kazığa bağLamakLa eşşeğin kaçmasına mani oLamazsınız..
 
insanlar görmek istediğini görür.


Burada fikir mücadelesi yapacağız ama bu kanunsuzluk yapmak anlamına gelmez...

Burada bazı arkadaşlarımız Cumhuriyet düşmanlığı yapıyor, mevcut düzenin değişmesi gerekliliğine dair yazılar yazmaya devam ediyor. Ortalığı tamamen germeye yönelik alıntılar veriliyor... Bu arkadaşlardan ricam daha sakin olmaları ortalığı germemeleri..
 
"Degiserek gelisiyoruz" hedef: iran, ırak vatandasları kadar özgür olabilmek

Ne kadar tuhaf bir durum: İki ay önce foruma girdigimde laiklik tartısılıp laikligi savunanlar
karalanıyodu simdi ise cumhuriyet ve cumhuriyeti savunanlar karalanıyor.(Ne acınası bir durumur ki bazı beyinler dinin bir yönetim sekli olabilecegini düsünüp cumhuriyete alternatif arıyor.).Artık iki üç yıl sonra forumda neler tartısılabilecegini herkes tahmin edebiilir heralde...
 
Fikirlerine saygı duyduğumu belirtmekle beraber

tüm müslümanların nefretinin daim olmasını temenni ediyorum.

bu temennini algılamakta zorluk çekiyorum ...


Kurulduğu günden bu yana milletten ve değerlerinden kopuk, batılılık heveslisi bir cemiyet için müslümanların elbette nefretten başka duyabileceği bir his yoktur diye düşünüyorum.

Türk Ocağı;

Size sadece, Sayın EMRE KONGAR Bey'i tanıyor musunuz diye bir soru yönelteceğim...

Makale dışı ( bana göre ) yazdığınız genel eleştirilerede sonradan bir açıklama ve yorum getirmeyi düşünüyorum...

Buyrunuz Siz Sn. EMRE KONGAR Bey'i ne kadar tanıyorsunuz...(?)

EMRE KONGAR denildiğinde sizde ne tür bir beyin algılaması oluşuyor...

Kişiselleştirdiğimi düşünmeyiniz... Sadece bir cevap.. Bekliyor... Yaklaşımınızı Öğrenmek istiyorum...

Teşekkürler...~

Sayın Emre Kongarı tanımıyorum insanları topyekün değerlendirmem bazı konulardaki düşüncelerine göre değerlendiririm, yukarıdaki yazıyı babamda yazsa aynı tavrı gösterir, aynı yorumu yapardım.
Doğru sözü söyleyende kim olursa olsun takdir ederim, mesela tesadüfen cumhuriyet gazetesinden mümtaz soysalın mevcut iktidara bir serzenişini okudum fikrine hissettiklerim ayakta alkışlamakla eşdeğerdi.
 
Kurulduğu günden bu yana milletten ve değerlerinden kopuk, batılılık heveslisi bir cemiyet için müslümanların elbette nefretten başka duyabileceği bir his yoktur diye düşünüyorum.



Sayın Emre Kongarı tanımıyorum insanları topyekün değerlendirmem bazı konulardaki düşüncelerine göre değerlendiririm, yukarıdaki yazıyı babamda yazsa aynı tavrı gösterir, aynı yorumu yapardım.
Doğru sözü söyleyende kim olursa olsun takdir ederim, mesela tesadüfen cumhuriyet gazetesinden mümtaz soysalın mevcut iktidara bir serzenişini okudum fikrine hissettiklerim ayakta alkışlamakla eşdeğerdi.


Emre Kongar denen zibidi...
Yolsuzluğun dahi kitabini yazacak kadar yolsuzluk yapmış bir insandır.Karaktersiz biridir benim nazarımda.Şimdilerde bakıyorum başka bir zibidi ile çıkmış ekranlara ahgam kesiyor o ölemiydi bu bölemiydi.Ulan daha yakın zamana kadar sen değilmiydin bizim emeğimizi sömüren,ihalelere fesat bulaştıran p....!!! Babam bir yazı yazacaksa Babam olarak yazacak.Emre kongar yazdı yada babam yazdı diye yazı okumam önce kim olduğuna bakarım sonra yazıyı okurum.Geçmişi pislikle dolu birinin temizlik hakkında ahkam kesmesine tahamülüm yok benim.İnşanlara verilecek şanslara karşı değilim fakat makul ölçü ve çerçevelerde.İsmini unutttuğum nazik ve kibar bir arkadaşım sana bu yüzden EMRE KONGARI soruyor yanılmıyorsam.Reşit EMRE KONGAR 1941 Doğumludur.1968 yılında Sosyal Çalışma yüksek okulunu kuran kişidir (Çalıştığı üniversite bünyesi içinde).1969 yılında Dr'asını bitirip Dr. oldu.1976 yılında "Toplumsal Değişme Kuramları" konusundaki tezi ile üniversite doçenti oldu. Aynı yıl Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bölümü'ne eylemli doçent olarak atandı ve Bölüm Başkanlığı'na seçildi. 1978 yılında Bölüm Başkanlığı'ndan ayrıldı. 1976-1979 yılları arasında, Hacettepe Üniversitesi adına Turizm ve Tanıtma Bakanlığı Turizm Planlaması Genel Müdürlüğü'nde danışmanlık görevi yaptı. İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Beş Yıllık Planların hazırlanmasında çeşitli ihtisas komisyonlarında çalıştı.1981 yılı Temmuz ayında "Atatürk ve Devrim Kuramları" adlı takdim tezi ile Hacettepe Üniversitesi Senatosunca Profesörlüğe yükseltildi.1983 yılına kadar Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bölümü ile Ekonomi Bölümü'nde öğretim üyeliğini sürdürdü. Birleşik Amerika'da yayımlanan American Journal of Political and Military Sociology adlı dergi ile yine aynı ülkede yayımlanan International Journal of Sociology of Family adlı dergilerin yazı kurullarında görev yaptı.
"Burdan sonrasını elle yazmıyacağım yoruldum."
28 Eylül 1987 tarihinde KAMAR, Kamuoyu Araştırma Anonim Şirketi'ni kurdu. 1987 seçimlerini en az sapma ile önceden bilen araştırma dahil, seçim öncesi ölçümlerini ve kamuoyu araştırmalarını Hürriyet Gazetesi'nde yayımladı. 31 Aralık 1991 tarihinde KAMAR'dan ayrıldı.
15 Ocak 1992 - 15 Mart 1992 tarihleri arası TÜSES'in genel sekreterliği ile birlikte vakıf müdürlüğünü de yürüttü. Nisan 1992'de Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı'na atandı. Kasım 1995'de Müsteşarlık görevinden ayrıldı.

15 Ocak 1996'da Federal Almanya Devleti tarafından Üstün Hizmet Madalyası Büyük Liyakat Haçı ile, 1 Şubat 1996'da İtalya Devleti Commandatore Madalyası ile, 15 Şubat 1996'da da Polonya Devleti Commandor nişanı ile ödüllendirildi. 24 Nisan 1996 tarihinde Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'ne Profesör olarak geri döndü. Şubat 1997'de Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyeliğine atandı. 1997-2000 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde saat başı görevli hocalık yaptı.
Arkadaşlar geriside aldığı ödüller ve devletten emekli olma tarihi ile devam ediyor gözlerinizi fazla yormıyım...Bu adam kurduğu şirket KAMAR dışında bazı şirket yada şirketlere de sahipti hafızam beni yanıltmıyorsa.Bu şirketlerden birinden ihaleye fesat karıştırmak suçundan yargılanmak üzereyken istifa etti yada kapattı...
Yazım bilgilendirme ve kendi fikirlerimi belirtme amaçlıdır.Yanlış anlaşılsın istemem.Saygılarımla
....:victory
 
Türk halkı ne isterse onu yapabilecek kuvvet ve kudrete sahiptir isterse
İsterse hükümet kurar isterse hükümet yıkar isterse anayasa yaptırır isterse anayasa yaktırır
Anayasa kanunlar bu halkın refahı içindir Halk yenisini isterse yenisi yapılır
bunun önünde kimse şu bu diyerek rejim elden gidiyor diyerek duramaz
Atatürk bile bu halk istedikten sonra beni bile kovar demiştir Ama bazıları hala bunları görmezden gelerek Halka rağmen halkçılık yapma peşinde

Bu arada islam dinini başka beşeri rejimlerin alternatifi gibi sunmak ancak Onu anlayamamış olmanın verdiği cehalettendir İslam bir siyasi ideoloji değil Allah'ın cc. Hz. Kuran'daki tarifiyle Bütün beşeri sistemlerin üzerinde Allah katındaki tek dindir İNNEDDİNE İNDALLAHİL İSLAM!!!
Yani İslam dininin mensubu olmakla şereflenmiş hiç bir müslüman bu yüce dini başka bir ideolojiyle kıyaslayıp ona haksızlık etmez..!!
 
Haklsıın...

Türk halkı ne isterse onu yapabilecek kuvvet ve kudrete sahiptir isterse
İsterse hükümet kurar isterse hükümet yıkar isterse anayasa yaptırır isterse anayasa yaktırır
Anayasa kanunlar bu halkın refahı içindir Halk yenisini isterse yenisi yapılır
bunun önünde kimse şu bu diyerek rejim elden gidiyor diyerek duramaz
Atatürk bile bu halk istedikten sonra beni bile kovar demiştir Ama bazıları hala bunları görmezden gelerek Halka rağmen halkçılık yapma peşinde

Bu arada islam dinini başka beşeri rejimlerin alternatifi gibi sunmak ancak Onu anlayamamış olmanın verdiği cehalettendir İslam bir siyasi ideoloji değil Allah'ın cc. Hz. Kuran'daki tarifiyle Bütün beşeri sistemlerin üzerinde Allah katındaki tek dindir İNNEDDİNE İNDALLAHİL İSLAM!!!
Yani İslam dininin mensubu olmakla şereflenmiş hiç bir müslüman bu yüce dini başka bir ideolojiyle kıyaslayıp ona haksızlık etmez..!!

Sana katılıyorum.Fakat din siyasete alet olunca da...Ilımlı islam devleti deniyor.Biz buna böle demeyelim Turk devleti diyelim.Hiç birimiz için bir mahsuru yada sakıncası yok tabiki.Çünkü dünyaca bilinen gerçek şu ki ; Türkiye bir islam ülkesidir.Dini islam olan bir ülkedir.Türküye Dünyaca devrimci - Laik - Halkçı ve Tarihi en eski ve köklü ulusların başında gelir.Böyle bir ulusun başına gelip neden mensubu olduğun dini öne çıkarıp insanları inançlarından yakalayıp zayıf bırakıyorsunuz ? diye sorayım.Yada bunu yapmak nekedar doğru ? (Dini Siyasete karıştırmak) Günahı varmıdır ? Ginah değilmidir insanların inançlarını kullanarak o yada bu şekilde rant sağlamak veya menfaat sağlamak ? Günahı varmıdır ? Varsa nedir ? Ülke -Ulus bir kavramdır Din-İnanç bir vicdani ve ruhsal bir benimsemedir.Elbette açılımında bazı kavramlar vardır.Fakat Ulus ve inanç beraberliği ile bir bütündür.Yani iç içedir.Ulus için verilen mücadelede inançlar göz önünde bulundurulmadan verilir mücadeleler.Nitekim de öle olmuştur.Mücadele verildikten sonra, sen benim inandığıma inanmıyorsun denmemiştir.Şimdi de yan yana yatıyorlar denize nazır Çanakkale de....
Ilımlı inanç devleti mi olmalı ismimiz ? Yüce TÜRK DEVLETİ mi ? Mülüman Türk'ler mi olmalı ünvanımız ? İnançlı Türk'ler mi ? Peki bizler değilmiydik zamanında Ermeniyi,yahudiyi koruyan içimize alarak onlara ev,aş,iş veren ? Evet bizdik ozaman bizi Müslüman bilmelerinde bir sakınca yok.Ama içimizde birçok rengi barındırdığımızı bilmeri muhakkaktır.Sadece müslüman denildiğinde azınlıkta kalanlara haksızlık olmaz mı ? Yüce Türk devleti olsak ve unutulmamasını istesek desek ki ; Yüceliğimiz inançlarımızdan gelir...
Söylemler ve kavramlar birbirine karıştığında kazanan pusudakidir.Siz pusudakinin adını koyabiliyorsanız.Düşmanınızı da tanıyorsunuz demektir.Düşmanınızı tanıdığınız ve bildiğiniz halde onu yenemiyorsanız.Ya bir çıkarınız yada bir bildiğiniz olmalıdır.
Yüce Türk Milleti derin geçmişi ve dünyaya hakim olmak üzere olan atalarına da yakışır bir şekilde herne olursa olsun dimdirk ayakta duracaktır.Buna yürekten inanıyorum.İnanmak istiyorum ve elimden geleni yapacağım bir türk vatandaşı olarak.:vur
 
Kurulduğu günden bu yana milletten ve değerlerinden kopuk, batılılık heveslisi bir cemiyet için müslümanların elbette nefretten başka duyabileceği bir his yoktur diye düşünüyorum.



Nacizane fikrime dayanarak Kur’an-ı Kerim şöyle buyurur “(Ey Habibim, Ey ümmeti Muhammed), Sizin içinizde öyle hayırlı bir cemaat bulunsun ki, onlar (insanları) hayra ve iyiliğe davet etsinler, kötülüklerden nehyetsinler. İşte felaha erenler onlardır.”
Müslümanlık dinini hoşgörü,sevgi dini olarak görüyorum...
Bunun aksini savunurcasına adeta bir cihad çağrısı yapar gibi sunumda bulunmak ne kadar doğrudur takdir sizin...
 
İslam hoşgörü dinidir ama kime hoşgörü gösterilip kimin kafası ezilmelidir bunlarıdaiyi ayırt etmek gerekir bunun için rehber Hz. Kuran sonrasında efendimizin yaşamı sonrasında ise İslam alimlerinin yaşamlarıdır
Öyle müslümanın bir yanağına vurayım oda bana öbür yanağını dönsün nede olsa hoşgörülü insan bunlar diye beklemek hayalperestliktir
 
Ha birde bazı arkadaşlardan ricam yorumlarımızda insanların şahsına dair küfür mahiyetinde yazılar yazmazsak daha seviyeli bir forum oluşturmuş oluruz...küfretmek ve ya aşağılayıcı tarzda konuşmak inanınki en kolay yoldur ve bu yolu kullanmak esas düşüncelerimizi paylaşırken seviyeyi aşağıya düşürür
ki buda sağlıklı bir paylaşım olmaz derim ben...şimdiden teşekkürler
 
Nacizane fikrime dayanarak Kur’an-ı Kerim şöyle buyurur “(Ey Habibim, Ey ümmeti Muhammed), Sizin içinizde öyle hayırlı bir cemaat bulunsun ki, onlar (insanları) hayra ve iyiliğe davet etsinler, kötülüklerden nehyetsinler. İşte felaha erenler onlardır.”
Müslümanlık dinini hoşgörü,sevgi dini olarak görüyorum...
Bunun aksini savunurcasına adeta bir cihad çağrısı yapar gibi sunumda bulunmak ne kadar doğrudur takdir sizin...

bu konuda hakLısın...
ama ben de bu kadar GüzeL bir dine sahip oLduĞu haLde niye iLLe de köTüLemeye ÇaLışanLar var bunu anLayamıyorum...
isLamLa$mak köTü bişeymi_?
ya da benim isLamLa$ma kavramından anLadıĞımın dı$ında bi anlamı mı var_? :saskin

isLam sadeCe bir din deĞiLdir...insan ya$ayıŞından devLeT düzenine kadar oLması Gereken her$ey Kuran-ı Kerim'de mevCuTTur..peyGamber efendimiz Hz Muhammed(sav)'in hayaTından da bunu anLayabiLiriz..Rabbim hayaTımız boyunCa bize Lazım oLaCak her$eyi anLaTmış...önemLi oLan anLayabiLmek...​
 
Evet düşen seviye ise benim seviyem öfkeme yenik DÜŞTÜ.Kusuruma bakmayın daha dikkatli olacağımdan emin olabilirsiniz.Rahatsızlık verdiyse yazım afedersiniz....
 
Geri
Üst