otlupeynir
Çǿκ کε√díκ طę ∂طí
Dijital Fotoğrafa Giriş
Dijital fotoğraf makinelerini daha yakından tanımanızı sağlamak amacıyla hazırlanan bu rehberde, doğru çekime giden yolda ihtiyaç duyacağınız küçük püf noktalarını da bulacaksınız.

Dijital fotoğraf makinelerini daha yakından tanımanızı sağlamak amacıyla hazırladığımız bu rehberde, doğru çekime giden yolda ihtiyaç duyacağınız küçük püf noktalarını da bulacaksınız.
Fotoğrafçılık uzun yıllardan beri pek çok kişinin ortak tutkusu. Fotoğrafı 19. yüzyıl başında icat eden kişi olarak kabul edilen Fransız bilim adamı Nicephore Niépce'den bugünkü dijital fotoğraf makinelerine pek çok teknolojik değişiklik oldu. Ancak tek bir şey değişmedi: Fotoğraf "ışıkla çizmektir"; zaten sözcüğün Yunanca kökeni de bunu gösteriyor: "photos graphein". Fotoğraf ışıkla çizmek olduğuna göre, güzel fotoğraf çekmenin ana ilkesi, ışığa karşı duyarlı olan sensörün (veya filmin), duyarlılık derecesine uygun olarak, gerekli miktar ışığın gerekli süreyle etkisi altında kalmasıdır.
Bu bölümde hem fotoğrafçılıkta ışıkla ilgili bazı temel kavramları açıklayacağız, hem de dijital fotoğraf makinelerinin bazı özelliklerini daha iyi anlamanızı sağlayacak bir giriş yapmış olacağız. Fotoğraf makinesinde ışığı iki şekilde kontrol ederiz: Objektifin içinde aynı göz irisi gibi çalışan diyaframı açıp kısarak (diyafram açıklığı) veya bu diyaframdan geçen ışığın süresini (enstantane) ayarlayarak. Bu şekilde sensöre düşen ışık miktarı içinse pozlama tabirini kullanıyoruz. Fotoğrafını çektiğimiz ortam çok aydınlıksa, sensöre (veya filme) düşen ışığı azaltıp fotoğrafın patlamamasını (detayların yüksek ışık yoğunluğuyla kaybolmamasını) sağlamamız gerekir. Ortam karanlıksa, sensöre veya filme düşen ışığı artırıp fotoğrafını çektiğimiz konunun karanlık ve detaysız çıkmamasını sağlamamız gerekir. Ancak ışık yoğunluğunu belirlemek için kullandığımız diyafram açıklığı ve enstantane başka etkiler de yarattığı için, bunları nasıl kullanacağımızı iyi bilmemiz gerekir.
Diyafram açıklığı ve enstantane
Maksimum diyafram açıklığı, objektifin içindeki diyaframın ne kadar açılıp ne kadar ışık alabildiğini gösterir. Diyafram açıklığı f cinsinden ifade edilir ve yanında yazan rakam büyüdükçe diyafram açıklığı küçülür (çünkü arada bölü işareti vardır). Buna göre en açık (en çok ışık alan) diyaframdan başlayarak sıralarsak, f-stop değerleri f/0.7, f/1, f/1.4, f/2, f/2.8, f/4, f/5.6, f/8, f/11, f/16, f/22, f/32 diye devam eder.
Genel terimler

Diyafram açıklığı sadece objektiften geçen ışık miktarını göstermez, net alan derinliğini de belirler. Bir nesneye odaklanarak açık diyafram değerlerinden biriyle fotoğraf çektiğinizde, odaklandığınız nesneyle birlikte, önünde ve arkasında kalan belli bir alanın da net çıktığını, ancak bu alanın dışına doğru netliğin kaybolmaya başladığını görürsünüz. Bu aynı zamanda konunuzu daha belirgin hale getirip arka plandan ayrılmasını sağlayan bir etkidir. Net alan derinliği, net olarak görüntülenen bu alana verilen isimdir (Net alan derinliği, diyafram açıklığının yanında ileride değineceğimiz gibi objektif odak uzunluğuna ve objektifin konuya olan mesafesine de bağlıdır). Veya çektiğiniz karedeki her şeyin net görünmesini istiyorsanız, yüksek bir f değeri (dar bir diyafram açıklığı) kullanmanız gerekir.
Enstantane ise, sensörün veya filmin önündeki örtücünün (obtüratör) açılıp kapanma hızıdır. Örtücü, diyaframdan geçerek film düzlemine düşen ışığın sensördeki algılayıcıları veya filmi ne kadar süreyle etkileyeceğini belirleyen, zamanlayıcı bir parçadır. Örtücü hızları da, diyafram değerlerinde olduğu gibi belirli standart
bir dizide toplanmıştır. Bu değerler saniye cinsindendir ve makineye göre 8, 4, 2, 1, 1/2, 1/4, 1/8, 1/15, 1/30, 1/60, 1/125, 1/250, 1/500, 1/1000, 1/2000, 1/4000 sn gibi değerler alabilir. Ayrıca B (Bulb) modunda örtücü, deklanşörü basılı tuttuğunuz sürece açık kalır.
Ortam karanlıksa, uzun pozlama yapmamız (düşük örtücü hızları kullanmamız) gerekir. Örneğin bazı gece fotoğraflarında 15-20 saniyelik pozlama yapmak gerekebilir. Öte yandan bu kadar uzun süre elimiz titremeden makineyi sabit tutamayacağımız için tripod kullanmamız gerekecektir. Enstantane, sensöre düşen ışığın süresiyle olduğu gibi çektiğimiz karedeki nesnelerin hızıyla da ilgilidir.
Örneğin havada uçan bir kuşu veya hızla koşan bir köpeği net fotoğraflamak için yüksek bir örtücü hızı kullanmamız gerekir. Tam tersi, fotoğrafta hız duygusunu vermek için, ortamın net, kuşun veya köpeğin netsiz çıkmasını da isteyebiliriz. Bu durumda düşük bir enstantane kullanmak gerekir.
Pozlama

Uzun pozlamanın gerektiği bir başka duruma örnek vermek gerekirse, diyelim ki gündüz deniz kenarında bir çekim yapıyorsunuz ve denizdeki kayaların net çıkmasını, kayalara vurup geri çekilen dalgaların hareketinin ise flulaşarak bulut veya süt kıvamında bir etki yaratmasını istiyorsunuz. Bu durumda tripodu kurup uzun pozlama yapmanız gerekecek ama ortam ışığı gündüz olduğu için yüksek.
Bu yüzden, düşük enstantanenin neden olduğu yüksek ışığı dengelemek için diyaframı olabildiğince kısarsınız; bu da yetmezse objektifin önüne doğal yoğunluk (natural density) filtreleri takarak ışığın daha da azalmasını sağlarsınız ve böylece, gündüz vakti olmasına rağmen birkaç saniyelik pozlamalar yapabilirsiniz. Bu sürede dalgalar kayalara çarpıp geri çekilirler ve tüm bu hareket sensöre kaydedildiği için deniz bulut kıvamında bir görüntü verirken kayalar (sabit olduğu için) net çıkaralar. Enstantane ile ilgili bir diğer nokta ise, tripod kullanmadığımız durumlarda elimizin titremesinin fotoğrafın netliği üzerindeki etkisidir. Pratik bir kural olarak, net fotoğraf çekebilmek için objektifin odak uzunluğuna en yakın enstantane değerinin kullanılması önerilir. Şöyle ki:
* 28mm bir objektifle, çok dikkat ederek minimum 1/30sn enstantaneyle net fotoğraf çekebilirsiniz ama 1/60sn önerilir;
* 105mm orta-tele bir objektifle, 1/125sn enstantaneyle net fotoğraf çekebilirsiniz ama 1/250sn önerilir;
* 300mm'lik uzun bir teleobjektifle, 1/250sn enstantaneyle net fotoğraf çekebilirsiniz ama 1/500sn önerilir.
Doğru pozlama nasıl yapılır?

Bir fotoğrafı doğru pozlayıp pozlamadığımızı, artık her dijital makinede bulunan ışıkölçerin (pozometre) verdiği EV - (exposure value) ile anlayabiliriz. Makinenin EV göstergesi bize fotoğrafını çekeceğimiz sahnede ölçtüğümüz yerin seçtiğimiz diyafram açıklığı ve enstantaneye göre doğru pozlanıp pozlanmadığını, doğru pozlanmamışsa sensörün ne kadar fazla veya az ışık aldığını gösterir.
Böylece biz de diyafram açıklığı ve enstantaneyi doğru değerlere getirebiliriz. EV hesabında ışık şiddetinin iki kat artması bir stopu ifade eder. EV göstergesi, makineye bağlı olarak -/+ 2, 3 veya 5 arasında, 0.3, 1/2 veya 1 stop aralıklarla işaretlenmiştir. Böylece göstergeye bakarak sahnenin olması gerekenden kaç stop fazla ya da az pozlandığını rahatça görebiliriz. Işık ölçerler genellikle orta tona göre ölçüm yaparak kullanılacak diyafram ve enstantane değerlerini öngörürler. konu istediğinizden daha karanlık veya aydınlık çıkabilir.
Bu durumda makinenizin poz düzeltmesi (exposure compensation) özelliğini kullanarak, sensör üzerine ışık ölçerin öngördüğünden daha fazla veya daha az ışık düşmesini sağlayabilirsiniz. Yani bir anlamda makinenin ışık ölçüm sisteminin ayarını konuya bağlı olarak siz yapmış olursunuz. Pek çok dijital fotoğraf makinesinde ışıkölçerler, sahnenin farklı yerlerinden aldıkları ölçümle ortalama bir ışık değeri hesaplama yeteneğine sahiptir. Çoklu noktalardan ortalama ölçüm, firmaların kullandığı teknolojiye göre "evaluative", "3D Matrix" gibi isimler alabilirler. Bu çoklu ölçüm yöntemi manzara çekimleri ve sahnedeki ışık farklılıklarının çok olmadığı durumlarda idealdir.
Ayrıca çoğu dijital fotoğraf makinesinde merkez yoğunluklu (center weighted) ölçüm vardır ve kadrajın orta kısmında belirli bir kısmından ışık ölçümü almayı sağlarlar. Bu da özellikle portre çekimlerinde ve sahnedeki ışık farklılıklarının belli bir derecede olduğu durumlarda doğru alandan ölçüm yapmayı sağlar.
Odak - Spot ölçüm

Bazı fotoğraf makinelerinde ise kadrajın merkezinde veya seçilen odak (AF Auto Focus) noktasında çok daha küçük bir alandan ölçüm almayı sağlayan spot ölçüm de bulunur. Profesyonel fotoğrafçılar, sahnede ışık farklılıklarının yüksek olduğu durumlarda en doğru noktadan ışık ölçümü yaparak tam istedikleri noktanın istedikleri ışık değerleri ile çıkması için, makinelerinde bu özelliği isterler.
Yalnız beyaz bir noktadan (örneğin beyaz elbise) ölçüm yaparsanız, makinenin spot ışık ölçeri bu noktayı fazla aydınlık bulacaktır ve fotoğrafta düzgün pozlanmasını istediğiniz yer karanlık çıkabilir. Spot ölçen ışıkölçerler, ölçtüğünüz yeri yüzde 18 gri kabul eder ve ona göre sonuç verirler. Bu yüzden fotoğrafçılar yanlarında yüzde 18'lik gri kart taşır ve ışık ölçümünü bu karttan yaparlar. Daha ilkel bir yöntem olarak avuç içinden ölçüm yapanlara da rastlanabilir.
Fotoğraf filminin "hızı" (ASA değeri), üzerindeki ışığa duyarlı kimyasalların tanecik büyüklüğüne bağlıdır. İri tanecikli (hızlı) bir film, ince tanecikli filme göre daha kısa süreli ışık almasına rağmen (daha düşük örtücü hızıyla) aynı pozlama sonucunu verebilir. Yani, 100 ASA bir filmle bir sahneyi 1/100sn'de doğru pozluyorsak, 200 ASA bir filmle 1/200sn pozlayarak aynı sonucu alabiliriz. Bu sayede ışığın az olduğu ortamlarda hızlı bir film kullanarak iyi sonuç almak mümkün olur. Öte yandan bu tanecikler fotoğrafta belli olmaya başlar ve buna gren adı verilir.
Aynı kural dijital fotoğrafta da, farklı bir mantıkla geçerlidir. Ancak bu kez sensör üzerindeki ışığa duyarlı, ışığı elektrik sinyaline dönüştüren foto diyotların yarattığı noktacıklar (noise, gürültü) söz konusudur ve seviyesi ISO standardıyla ifade edilir. Günümüz dijital fotoğraf makinelerinde algılayıcının duyarlığını değiştirmek mümkündür. Böylece, örneğin ISO 100 ayarında daha az noise içeren bir fotoğraf çekilebilirken, ISO 400 ayarıyla noise artar. Ancak bu durumda, filmde de olduğu gibi, aynı pozlama için daha hızlı enstantane değerleri kullanabiliriz. Örneğin bir müzede ışıkölçer ISO 100 ile f/2 - 1/30sn değerini veriyorsa ve bu şekilde elimizin titreyip fotoğrafın netsiz çıkacağından endişeleniyorsak, ISO ayarını 200'e getirip f/2 - 1/60sn değerleriyle çekim yapabiliriz. Böylece fotoğraf net çıkar; ancak noise artacak ve noktacıklar belirmeye başlayacaktır.
M, A, S, P ne anlama geliyor?

Dijital makinenizde M, A, S, P gibi bazı ayarları içeren bir düğme olabilir. Bunlar da pozlamayla ilgilidir. M (Manuel) çekim modu diyafram açıklığını ve enstantaneyi tamamen sizin yapmanızı sağlayan ayardır. Seçtiğiniz bu değerlerin doğru bir pozlamaya karşılık gelip gelmediğini yine ışık ölçerin göstergesini kontrol ederek anlayabilirsiniz. A veya Av (Diyafram öncelikli) çekimde siz önce bir diyafram aralığı seçersiniz (örneğin net alan derinliğinin dar olması için objektifinizde f/2 gibi bir değer seçmişsinizdir); makine de ışık ölçerinin verdiği sonuca göre doğru pozlama verecek bir enstantane değerini otomatik ayarlar.
S veya Tv (Enstantane öncelikli) çekimde ise siz bir enstantane süresi belirlersiniz (örneğin gün ışığında standart bir objektifle 1/125sn seçip netliği garantiye almak için), makine ışık ölçerin verdiği sonuca bakarak diyafram açıklığını otomatik ayarlar.
P (Program) modunda, makine ışıkölçerin sonuçlarına ve sahnede netleme yapılan noktaya bakarak diyafram açıklığını ve enstantaneyi otomatik ayarlar.
Çoğu acemi kullanıcı bu yüzden P modunu kullanır; ancak kendi seçtikleri değerlerle fotoğrafta istedikleri etkiyi yaratmayı amaçlayan fotoğrafçılar genelde M, A ve S modlarını kullanırlar. Makinenizde bunun dışında portre, spor, manzara, makro, gece çekimi gibi konulara göre özel çekim modları da bulunabilir veya sahneye göre modu kendisi seçen "Auto" modu bulunabilir. Bunlar da pozlama ayarlarıyla uğraşmayı sevmeyenler için idealdir.
BÖLÜM 2-Dijital fotoğraf makineleri ve özellikleri
Kategoriler
Dijital fotoğraf kursumuzun ikinci bölümünde fotoğraf makinelerini ve özelliklerini ele alıyoruz...

Dijital fotoğraf makinesi dendiğinde akla gelmesi gereken onlarca özellikten bahsetmek mümkün. Bu özellikleri tanımak, doğru fotoğrafları çekebilmek için oldukça önemli.
Dijital fotoğraf makinelerini genel bir kategori olarak iki grupta toplayabiliriz:
Kompakt makineler: Pek çok özelliği küçük bir tasarıma sığdıran, sensör boyutu (Çözünürlüğü / Megapiksel değeri değil!) daha küçük olan, ama daha önemlisi objektifi değişmeyen, vizöründeki görüntüyü LCD ekranına da gerçek zamanlı yansıtabilen makinelerdir. Bu makinelerin çoğunda vizördeki ve LCD'deki görüntü aynı değildir; LCD'ye sensöre düşen görüntü verilirken, vizöre önündeki küçük lensten gelen görüntü verilir. Bu yüzden vizördeki görüntüde "parallax hatası" ortaya çıkabilir; yani vizörden görünen kadraj ile fotoğrafın gerçek kadrajı farklı olabilir.
Dijital SLR (DSLR) makineler: SLR (Single Lens Reflex) makineler görüntüyü objektiften alarak hareketli bir ayna vasıtasıyla vizöre aktarırlar. Fotoğraf çekilirken bu ayna kalkıp ışığın sensöre düşmesini sağladığı için çekilen görüntü gerçek zamanlı olarak LCD'den izlenemez; LCD sadece çekilen fotoğrafların sonradan ön izlemesini yapmak içindir. En büyük özellikleri objektiflerinin değişebilir olmasıdır. Kompakt makinelere kıyasla sensör boyutları daha büyüktür. Değişebilir objektif ve aksesuarlarının verdiği esneklik ve büyük sensörünün sağladığı görüntü kalitesiyle (özellikle gren performansı açısından) profesyonel fotoğrafçılar tarafından tercih edilirler. İster kompakt ister DSLR olsun, dijital fotoğraf makinelerinin çoğu özelliği ortaktır. Şimdi, iki kategorideki farklılıkları da belirterek bu özellikleri tanımaya başlayalım.
Sensör nedir, görevleri nelerdir? Sensör, bir dijital fotoğraf makinesinde görüntünün üzerine düştüğü ve bu görüntünün dijital olarak kaydedilmesini sağlayan, piksellerden oluşan duyarlı katmana verilen isimdir. Bugün kompakt makinelerde 3-4 MP'den (genelde 6 MP ve üzeri), DSLR'lerde 6MP'den başlayan sensörlerle çözünürlüğün (piksel sayısı) fazla bir önemi kalmadığı söylense de, özellikle baskı söz konusu olduğunda sensör çözünürlüğü hala en önemli faktör.
Sensör boyutları

Örneğin fotoğraf kalitesine önem veren dergiler tam bir A4 sayfaya alınacak baskı için minimum 6, çift sayfa açılacak bir fotoğraf için 12MP çözünürlüğü şart koşuyor. Aksi halde fazla büyütülen fotoğraftaki kusurlar belirginleşmeye başlıyor. Ancak fotoğraflarını kişisel amaçlarla en fazla A4 boyutlarında bastıran kullanıcılar için 6MP çözünürlük fazlasıyla yeterlidir. Diğer yandan profesyonel fotoğrafçılar, moda çekimi gibi durumlar için 16,6 MP'lik dijital makinalarla orta format filmli makinalara çok yakın sonuçlar aldıklarını belirtmektedir (standart SLR makinelerde 35mm film boyutu 24x36 mm iken, orta formatlarda film boyutu 6x4,5, 6x6 veya 6x7 cm'dir; bu yüzden daha yüksek detay kalitesi verir ve profesyonel çekimlerde sık kullanılır).
Bir diğer önemli faktör sensörün fiziksel boyutudur. Sensörün fiziksel boyutu çözünürlüğünden bağımsız olabilir. Şöyle bir örnek verelim: Nikon D50, D70, D70s ve D2X modellerinde sensörün fiziksel boyutu 23,7x15,7 mm'dir; ancak ilk üçü 6,1 MP çözünürlüğe sahipken D2X 12,4 MP çözünürlüğe sahiptir. Aynı şekilde kompakt makinelerin fiziksel sensör boyutları, DSLR sensörlerine kıyasla çok daha küçüktür. Bu da bize sensördeki her bir pikselin boyutunun sensör modeline göre değişebileceğini gösteriyor.
Fiziksel boyutu büyük sensörlerin gren (noise) ve dinamik aralık (dynamic range) açısından daha başarılı olduğu bilinmektedir. Burada dinamik aralığı şöyle açıklayabiliriz: Çektiğiniz her fotoğraf karesinde farklı ışık şiddetine sahip, aydınlık ve gölgede kalan alanlar vardır. Sensörler insan gözü kadar hassas olmadığı için çok aydınlık veya çok gölgede kalan alanlarda detay kaybına neden olabilirler. Bunun sonucunda gölgedeki alanlara göre ışık ölçümü yaparsanız aydınlık alanlar (örneğin gökyüzü veya güneş vuran bir bina cephesi) "patlar", yani detaysız, düz renkte görünür.
Sensör konusunda bilinmesi gerekenler

KATMANLAR: Çoğu dijital fotoğraf makinesinde bulunan Bayer tip sensörlerde tek bir piksel katmanı vardır. Foveon X3 sensörde ise her bir renk ayrı bir piksel katmanı tarafından algılanır.
Öte yandan aydınlık alanlara göre ışık ölçümü yaparsanız, bu sefer de gölgedeki alanlar iyice koyulaşır ve bu noktalarda detay kaybı olur. İşte, sensörlerin ne kadar geniş bir ışık şiddeti aralığında detay verme becerisi olduğunu, bahsettiğimiz dinamik aralığı belirler. Sensör konusunda sorulan bir diğer soru ise, CCD mi yoksa CMOS (Complementary Metal Oxide Semiconductor) sensörün mü daha iyi olduğudur.
Bunlar transistor dizilişlerine göre sensör türleridir. CMOS sensörler
önceleri ucuz web kameralarında ve düşük çözünürlüklü dijital fotoğraf makinelerinde enerji tasarrufu amaçlı kullanıldığı için, bazı kullanıcılar yanılıp CMOS'un iyi bir sensör olmadığını düşünebiliyor. Oysa CMOS sensörler Canon'un ve Kodak'ın üst düzey profesyonel makinelerinde ve Nikon D2X'te kullanılmaktadır. Canon'un CMOS sensörü özellikle düşük gren seviyesiyle beğenilmektedir. Ayrıca Sigma dijital fotoğraf makinelerinde kullanılan ve yakında yüksek çözünürlüklü bir modelinin çıkması beklenen Foveon X3 ve Fujifilm tarafından kullanılan ve geniş bir dinamik aralığa sahip olduğu bilinen SuperCCD sensör türleri de bulunmaktadır.
Sensör konusunda bilinmesi gereken bir diğer nokta, makine üreticilerinin farklı modellerde çeşitli ışık kusurlarını azaltmak, renk doğruluğu sağlamak gibi nedenlerle sensör üzerine takılan filtreler kullanmalarıdır. Bu yüzden iki ayrı modelde aynı üreticinin aynı model sensörü kullanılsa bile sonuçlar farklı olabilir. Ayrıca kullanılan filtreler görüntü kalitesinde bazı açılardan iyileşme sağlarken, keskinlik, infrared çekim özelliği gibi bazı noktalarda gerilemeye yol açabilir. Bu yüzden, özellikle üst düzey bir DSLR alırken inceleme ve testlerini model bazında ve tüm detaylarıyla okumakta yarar var.
Fokal çarpan faktörü

DSLR'lerde sensörle ilgili bir diğer konu fokal çarpan faktörüdür. Filmli makine kullanıcıları objektiflerini DSLR makinelerde de kullanmak isterler. Öte yandan sensör boyutu 35 mm filmden küçük olduğu için bu objektiflerin sensör üzerine düşürdüğü görüntü, filmli makineye göre kenarlarından kırpılacaktır. 35 mm film boyutu ile sensör boyutu arasındaki bu oran fokal çarpan faktörüyle ifade edilir; çünkü filmli makinede kullandığınız 20 mm açılı bir objektif, örneğin fokal çarpanı 1,5x olan bir DSLR'de kullanıldığında 35 mm objektif gibi bir görüntü açısı sunacaktır.
Bu durum, bazı DSLR üreticilerince tele objektif ihtiyacı olan kullanıcılara bir avantajmış gibi sunulmaktadır (örneğin 200 mm lens, 300 mm lens'e denk geliyor denir). Oysa burada sadece 200 mm'lik bir objektifle çekilmiş görüntünün kenarları kırpıldığından, 300 mm ile çekilmiş etkisi yaratılmaktadır.
Diğer yandan, geniş açılarla fotoğraf çekmek isteyen kullanıcılar için durum daha da zorlaşmaktadır; çünkü örneğin elinde 24 mm geniş açı objektifi bulunan bir fotoğrafçının, fokal çarpanı 1,5x olan bir DSLR'de alacağı sonuç 36 mm objektifinki gibidir ve mimari çekim gibi bazı durumlarda bu objektif yetersiz kalacaktır. Fokal çarpanın bu olumsuzlukları nedeniyle, iki üretici, Canon ve Kodak bazı üst seviye DSLR modellerinde "full frame" (tam kare) denilen ve boyutu 35 mm filmle aynı olan (24x36 cm) sensörler kullanmaktadır. Böylece bu makinelerde kullanılan objektifler filmli makinelerle aynı sonucu vermektedir. Bu yüzden bazı fotoğrafçılar tarafından yoğun ilgi gören "full frame" DSLR'ler diğer üreticilerin de ilgi alanındadır.
Objektifler

FISHEYE: Balıkgözü objektifler distorsiyona yol açar ve bu distorsiyonla özel bir efekt verilebilir.
Objektifler hakkında bilmeniz gerekenler
İster kompakt, ister DSLR olsun, dijital fotoğraf makinelerinde kullanılan objektiflerde dikkat edilecek en önemli kriterler odak uzaklığı (açısı) ve maksimum diyafram açıklığıdır. Teknik olarak ifade etmek gerekirse, odak uzaklığı, objektif sonsuza odaklandığında, sistemin son merceğinin optik merkezi ile odak noktası arasındaki mesafedir ve mm değeri ile ölçülür.
Pratik olarak ifade etmek gerekirse, odak uzaklığı objektifin görüş açısıdır. Yani, objektifinizin görüşü mümkün olduğunca geniş bir açıyı kapsasın istiyorsanız geniş açılı bir objektif, insan gözüne benzer bir açı elde etmek istiyorsanız normal açılı bir objektif, önünüzde uzanan görüntünün belli bir yerini kadraja almak veya uzaktaki nesneleri büyüterek çekmek istiyorsanız tele objektif kullanmanız gerekir. DSLR'lerde objektif değişebilir olduğu için, makinenizin bayonetine (objektif yuvasına) uyan ve makineyle uyumlu olan farklı odak uzaklıklarına sahip sabit odaklı veya değişken odaklı (zum) objektifleri alıp kullanabilirsiniz.
Kompakt makinelerde ise objektif sabit olduğu için, genelde değişken odaklı zum objektifler kullanılmaktadır ve açı aralığı mümkün olduğunca geniş bir makine seçmekte fayda vardır. Kompakt makinelerde bugün 35-420 mm gibi geniş zum aralıkları görülmektedir. Zum objektiflerin yanında yazan 7x, 12x gibi değerler de objektifin en geniş ve en tele açısı arasındaki oranı verir (420:35=12x gibi).
Kompakt makinelerde ayrıca objektifin ucuna takılan geniş açı veya "telekonvertör" lenslerle odak mesafesi değiştirilebilir. Örneğin 2x bir telekonvertör ile 28-100 mm'lik bir kompakt makine objektifi 56-200 mm gibi davranır; 0,7x bir geniş açı adaptörü ile aynı objektif yaklaşık 20-70 mm gibi olur. Tabii objektifin önüne konan bu ilave parça görüntü kalitesini de olumsuz etkileyecektir.
Diyafram açıklığı ve görüntü kalitesi

Diyafram açıklığının (f değeri) ne anlama geldiğini başta açıklamıştık. Özellikle DSLR'lerde bir objektifin maksimum diyafram açıklığı ne kadar büyükse görüntü kalitesi o kadar iyidir diye genel bir görüş vardır. Bu doğrudur; ancak tek faktör değildir. Objektiflerdeki cam kalitesi ve cam kaplaması da kaliteyi etkiler. Üst düzey kompakt makinelerde objektif değişmediği için genelde kaliteli bir objektif kullanılır ve bunların diyafram açıklıkları f/2'den başlar. Tabii f/2,7, f/2,8 gibi değerlerden başlayanlar da vardır. DSLR objektifleri ise f/1,4, f/1,8, f/2 gibi geniş diyaframa sahip olabilir ve özellikle geniş diyafram açıklığına sahip tele objektifler oldukça pahalıdır.
Objektifler odak uzaklıklarına ve diğer özelliklerine göre şöyle sınıflandırılabilir:
Balık gözü objektifler: 6 mm ile 16 mm arasında değişen objektiflerdir ve çok geniş bir açıyı kapsadıklarından görüntüde distorsiyon (fıçı etkisi, gerçek hayatta düz olan çizgilerin kavisli görünmesi durumu) oluşur. Bu yüzden, distorsiyonla özel bir efekt verilmesi istenen durumlarda kullanılır.
Geniş açı objektifler: 17 mm (bazılarına göre 14 mm) ile 35 mm arasında değişen objektifler bu kategoriye girer. Açısına ve objektifine bağlı olarak yine belirli bir miktar distorsiyona neden olurlar.
Geniş açılı lensler

Genelde manzara ve mimari fotoğraflarında kullanılırlar, ancak fotoğrafın öznesiyle birlikte arka planın da verilmek istendiği fotoğraflarda kullanılabilirler. Sensör konusunda anlattığımız fokal çarpan faktörü nedeniyle, geniş açı lenslerin açısında bir kayıp söz konusudur. Örneğin fokal çarpanı 1,5 olan bir DSLR'de 28 mm objektif kullanıyorsanız, aslında 42 mm bir açı elde edersiniz ve geniş açılıktan çıkıp normal (standart) açı sınıfına girmiş olursunuz.
Bu yüzden üreticiler, son yıllarda DSLR'lere özel çok geniş açılı lensler üretmeye başladılar. Örneğin bu şekilde üretilmiş 12-24 mm bir objektif fokal çarpanı 1,5 olan bir DSLR'de kullanılırsa, 18-36 mm gibi bir çekim açısına sahip olur ve bu da pek çok geniş açı çekimi için yeterlidir.
Standart (normal) objektifler: 40-58 mm arası objektifler, normal açılı objektifler olarak kabul edilir. Bunlar insan gözüne en yakın açıyı sunarlar. Bu yüzden, doğal bir bakış açısı arayan kimi belgesel fotoğrafçıları 35 mm ile birlikte en çok bu seçeneği tercih ederler.
Telefoto objektifler: Yine genel bir tanımlama olarak 70mm ve üzeri objektifler bu sınıftadır. 100mm civarındaki objektifler portre çekimlerinde çok tercih edilirler. Daha yüksek odak uzaklığına sahip objektifler ise uzaktan çekim şansı verdiği için spor aktivitelerini ve doğadaki hayvanları çekmek için sıkça kullanılırlar. Ayrıca telefoto objektiflerin optik özelliğinden dolayı, uzakta birbirinden ayrı nesneler arasındaki mesafe kısalmış gibi görünür. Örneğin bir günbatımı manzarasında, etrafındaki nesnelere referans alındığında gerçek hayattakinden oldukça büyük duran güneş bu tür objektiflerin marifetidir.
Sabit odak - Zum

ÖNEMLİ: Vizör, özellikle LCD'nin kadraj yapmak için kullanılamadığı DSLR'lerde önem taşır.
Sabit odaklı ve zum objektifler: Sabit odaklı objektifler tek bir açı sunarlar (24 mm, 105 mm, 300 mm gibi); zum objektifler ise adından anlaşıldığı gibi içindeki optik elemanların aralarındaki mesafe değiştirilebildiği için belirli bir aralığı tarayabilirler (17-35 mm, 18-200 mm, 70-300 mm gibi). Sabit odaklı objektifler, içerdiği optik eleman sayısının azlığı sayesinde genelde daha yüksek görüntü kalitesi sunarken, zum objektifler farklı açıları tek bir objektifte barındırdığı için kullanım ve taşıma kolaylığı sunarlar.
Örneğin 18-200 mm bir objektif, bir fotoğrafçının kullandığı tek objektif olabilir. Öte yandan kaliteye önem veren usta fotoğrafçılar objektif setleri oluşturmaktan kolay kolay vazgeçmezler. Objektifleri değişmeyen kompakt makinelerde ise kaçınılmaz olarak zum objektifler kullanılır.
Makro objektifler: Makro fotoğraf, bir nesnenin görüntüsünün film veya sensör üzerine 1:1 veya daha büyük aktarıldığı fotoğraftır. Yani, diyagonal uzunluğu 21,6 mm olan bir çiçek, diyagonal uzunluğu 43,3 mm olan 35 mm'lik bir filmin tamamını kaplayacak şekilde kadrajlanmışsa, bu 43,3:21,6, yani 2:1 (2x) büyütme oranıyla çekilmiş bir makro fotoğraftır. Bazı objektifler bu amaçla, netliğini kaybetmeden nesneye çok yakınlaşacak şekilde üretilirler ve bu objektiflere makro objektif adı verilir. Çoğu kompakt dijital makinede bulunan "macro" modu da bu amaçla kullanılır ve bu modda nesnelere 1 cm kadar yaklaşılıp net fotoğraf çekilebilir.
Tilt/Shift objektifler: SLR ve DSLR makinelerde kullanılan bu özel objektifler, makine üzerindeyken kendi merkez eksenlerine göre yana veya yukarı - aşağı kaydırılarak perspektif veya alan derinliği ayarlaması yapmanıza izin verirler. Böylece bir binayı tam karşı cepheden görüyormuşçasına distorsiyon olmadan çekmek, bir ürünü tüm noktaları net olacak şekilde çekmek veya alan derinliğini belirli yerlere kaydırıp özel efektler vermek mümkün olur. DSLR objektifleri çok çeşitli olduğu için, yanlarında yazan harf gruplarını kontrol etmek önemlidir.
Bu harf grupları objektifin yansımayı, renk kusurlarını, yuvarlak güneş parlamalarını (flare), distorsiyonu önlemek için özel olarak üretildiğini veya objektifin sadece dijital fotoğraf makinelerinde veya hem filmli hem dijital makinelerde kullanılabildiğini ifade eder. Her bir objektif üreticisinin sitesinde bu harflerin anlamları açıklanmıştır.
LCD ekran, vizör ve diğer ayarlar

ARAMAYIN: Netleme ayarını manuele getirmeyi sağlayan düğme objektif üzerinde de bulunabilir.
LCD ekran, vizör ve diğer ayarlar
Günümüz dijital fotoğraf makinelerinde LCD ekranların diyagonal boyutları 3,5 inçe kadar çıkmıştır. Bu boyutlarla ve yansıma yapmayan kaplamalarla LCD'deki görüntü kalitesi iyice artmıştır. Kompakt makinelerin LCD ekranları vizör olarak kullanılarak gerçek zamanlı kadrajlama yapılabilir. Bu yüzden yeni kompakt makinelerde katlanır - açılır LCD ekranlarla fotoğrafçının vizörü kullanım kolaylığı artırılmıştır.
DSLR'lerde ise objektifin arkasında bir ayna bulunduğu ve bu ayna deklanşöre basıldığında açıldığı için bu mümkün değildir. Yarı saydam aynalarla denemeler yapılmakla birlikte, henüz DSLR'lerde gerçek zamanlı LCD görüntüsü almak için tam verimli bir çözüm söz konusu değil. DSLR'lerin LCD'leri fotoğrafı çektikten sonra önizlemesini yapmak içindir. LCD ekranlar aynı zamanda makinenin menülerine girerek ayarlarını yapmak için de kullanılır. Bazı makinelerde görülen ikinci bir LCD ekran ise çekim değerlerini gösterir.
Kompakt makinelerde LCD'nin vizör yerine kullanılması büyük kolaylık sağlarken, LCD ekranı gerçek zamanlı görüntü vermeyen DSLR'lerde hala vizöre ihtiyaç vardır. Ayrıca filmli makinelerden alışanlar, kompakt makinelerde bile vizör kullanmaya devam edebilmektedir. Bazı makinelerde (özellikle LCD'nin kadraj için kullanılamadığı DSLR'lerde) vizör kadraj yapılan kısmının altında çekilen fotoğrafla ilgili bilgiler yer alır (enstantane, diyafram açıklığı, ISO değeri, ışık ölçümü gibi). Böylece fotoğraf çekerken gözünüzü vizörden ayırmadan, kadrajı bozmadan ayarları makinenin üzerindeki düğmelerden değiştirebilirsiniz.
ISO ayarı: ISO ile noise (gürültü) arasındaki bağlantıyı yukarıda açıklamıştık. Kompakt dijital fotoğraf makinelerinde ISO ayarı modele göre değişir ve bazı modellerde 64, 80 veya 100 ISO'dan başlayıp 800 ISO'ya kadar gidebilir. DSLR'lerde ise modeline göre 50, 100 veya 200 ISO'dan başlayarak 1.600 ve 3.200 ISO'ya kadar çıkılabilmektedir. DSLR sensörleri fiziksel boyut avantajları sayesinde noise konusunda daha başarılı sonuç verirler.
Gürültüsüz, temiz bir fotoğraf çekmek için düşük ISO değerleri tercih edilebilir, ancak yüksek ISO değerlerinde noise artarken daha düşük ışık koşullarında fotoğraf çekmek mümkün olur. Grenli bir efekt elde etmek istendiğinde ise, kasıtlı olarak yüksek ISO'da fotoğraf çekilebilir. Bazı makinelerde bulunan Auto ISO ayarı ise, ortamın ışık koşullarına göre, diyafram açıklığı ve enstantanenin yetmediği durumlarda gereken ISO seviyesini otomatik seçer.
Netleme: Artık tüm dijital fotoğraf makinelerinde (DSLR'lerde objektif de uyumluysa) otomatik netleme (Auto Focus) özelliği bulunmaktadır. Bu makineler odaklandığınız konunun kontrast değerlerine göre o konunun mesafesini ölçüp objektif netliğini otomatik ayarlar. Ancak elle hassas netleme yapmak istiyorsanız, bazı kompakt makinelerde ve DSLR'lerin tümünde manuel netleme ayarı da bulunmaktadır. Genelde DSLR'lerde bulunan bir netleme özelliği ise, deklanşör yarım basılı tutulduğu sürece, makineyle takip edilen ve makineye mesafesi değişen hareketli nesnelere sürekli odaklama sağlayan AF-Servo özelliğidir (Canon'un tabiriyle AI-Servo, Nikon'un tabiriyle Continuous AF).
Otomatik Bracketing: Doğru bir fotoğraf için doğru pozlamanın öneminden bahsetmiştik. Eğer çekeceğiniz fotoğraf için yaptığınız ışık ölçümünden emin olamıyorsanız ve makinenizin otomatik Bracketing özelliği varsa, farklı pozlamalarla ardışık çekim yaparak aralarından en doğrusunu seçebilirsiniz. Bracketing kullanıldığında, 0,3 ila 2,0 EV aralığında ardaşık 2, 3 veya 5 kare çekmek mümkündür. Bracketing bazı makinelerde beyaz dengesi için de kullanılır (beyaz dengesini aşağıda anlatacağız). Böylece tek kare çekerek farklı beyaz dengesi
değerlerine sahip sonuçlar elde edebilirsiniz.
Fotoğraf kalitesi ve diğer detaylar
Artık tüm dijital makineler farklı sıkıştırma oranlarıyla (farklı kalitelerde) JPEG fotoğraf çekebilmektedir. Bazı makinelerde ise, sıkıştırılmamış bir format olan TIFF de kullanılabilir. JPEG renk kanalı başına sadece 8 bitlik tek katmanlı RGB görüntüler sunarken, TIFF kanal başına 16 bitlik çok katmanlı CMYK görüntüler sunduğu için baskı ve yayıncılık sektöründe nihai format olarak tercih edilmektedir. Ancak bellek kapasitesi problemlerinden dolayı dijital fotoğraf makinelerinde kullanılan TIFF formatı 8 bit/kanaldır.
Firmalar, yakın geçmişten başlayarak TIFF yerine "işlenmemiş görüntü" veren, yani sensörden gelen görüntüyü hiç bir işleme tabi tutmadan bellek kartına aktaran ve yine sıkıştırılmamış olan RAW formatını kullanmaya yöneldiler. TIFF 3 renk kanalının (RGB) her biri için 8 bit yer işgal ederken, RAW tek kanalda 12 bit yer işgal ettiği için daha az bellek alanı kullanır. Daha sonra bu RAW dosyaları bilgisayarda açılıp istenildiği gibi işlenebilir. RAW'ın tek dezavantajı ise, her dijital fotoğraf makinesi üreticisinin farklı bir RAW formatı kullanması ve bu yüzden uyumlu yazılım gerektirmesi. RAW dosyalarını bilgisayarda açıp işlemenin JPEG ve TIFF dosyalarını açıp işlemekten daha uzun sürmesi de bu sorunun doğal bir sonucudur.
Tampon bellek ve bellek kartları: Görüntü sensöre düştükten sonra makinenin içindeki bir tampon belleğe (buffer) ve oradan da bellek kartına aktarılır. Tampon bellek miktarı ne kadar büyükse ardışık fotoğraflar çekme (burst) hızı o kadar artar. Kompakt makinelerde genelde 1 ila 3 kare/sn hızla 10 ardışık fotoğraf çekilebilir. Üst düzey DSLR'lerde ise 7 kare/ sn veya daha yüksek ardışık çekim hızlarına ulaşılmaktadır. Sıkıştırılmış bir format olan JPEG görüntü kalitesinden kayıp vermeyen RAW veya TIFF fotoğraflardan daha az yer kapladığından, ardışık çekilebilen fotoğraf sayısı daha yüksek olacaktır.
Çekilen fotoğrafları depolama

Dijital fotoğraf makinelerinde çekilen fotoğrafları depolamak için farklı hız ve kapasitelerde Compact Flash, Memory Stick, Secure Digital, SmartMedia, MultimediaCard, XD Picture Card, Microdrive gibi farklı bellek kartları kullanılır.
Self-Timer: Grup fotoğrafı çeken bir fotoğrafçının makineyi kurduktan sonra koşarak grubun arasına katıldığını mutlaka görmüşsünüzdür. İşte, fotoğrafın deklanşöre basıldıktan belirli bir süre sonra çekilmesini sağlayan bu sayaca self-timer adı verilir ve hemen hemen tüm dijital fotoğraf makinelerinde bulunur. Genelde 2, 5 veya 10 sn'lik bekleme süresinin ayarlanması mümkündür. Bazı fotoğrafçılar, tripod üzerindeki makinenin deklanşöre elle basmanın yaratacağı titremeyi önlemek istedikleri durumlarda da self-timer'ı kullanırlar.
Mirror Lock-Up: DSLR makinelerde objektifin arkasındaki ayna deklanşöre bastığınızda yukarı kalkar ve bu sırada bir titreşim oluşur. Bu titreşim bazı fotoğrafçıları netlik konusunda endişelendirir. Üst düzey DSLR'lerde bu titreşimi önlemek için, örtücü açılmadan hemen önce aynayı kaldırıp kilitleyecek bir ayar bulunur ve buna Mirror Lock-Up adı verilir.
Bağlantı türleri: Çektiğiniz dijital fotoğrafları bellek kartından PC'ye transfer etmek için USB 1.1, USB 2.0, FireWire veya kablosuz bağlantı seçenekleri kullanılabilir. Bazı makinelerde kablo bağlantıları, bilgisayar üzerinden fotoğraf çekmek (remote capture özelliği) veya belirli bir süre zarfında belirli aralıklarla peş peşe fotoğraf çekmek (time lapse özelliği) için kullanılabilir. Ayrıca çekilen görüntüleri TV'ye yansıtmak için bir video çıkışı veya PC olmadan doğrudan yazıcıda basmak için yazıcı çıkışı da bulunabilir.
Video çekim özelliği: Sadece kompakt dijital fotoğraf makinelerinde bulunan bu özellik, 640x480 çözünürlüğe kadar 15 veya 30 kare/sn hızlarında, sesli veya sessiz film çekme imkanı sunar. Yeni makinelerde, çekilen filmin süresi bellek kartının kapasitesiyle sınırlıdır.
Titreşim önleme sistemi: Bazı üst düzey kompakt dijital makinelerde, bazı DSLR'lerde ve bazı DSLR objektiflerinde, çekilen fotoğrafın netliğini (el titremelerine karşı) düzelten bir mekanizma bulunur. Bu özellik makinenin kendisinde varsa, sensör üzerindeki hareket detektörleriyle algılanan titreşimin aksi yönünde hareket ederek netleme başarısını artırır ve genelde 3 f değer aralığına (f-stop) kadar daha kısık diyaframlarda çekim yapmaya izin verir. Böylece düşük ışık koşullarında net fotoğraf çekme başarısı artar. Örneğin Minolta'nın geliştirdiği Anti-Shake mekanizması böyle çalışır ve bu teknoloji DSLR modellerinde de kullanılmaktadır.
Bazı DSLR objektiflerinde ise benzer bir şekilde optik elemanları titreşime karşı hareket ettiren bir mekanizma bulunur (Canon'un verdiği adıyla "IS - Image Stabilisation", Nikon'un verdiği adıyla "VR - Vibration Reduction"). Bu özellik de diyafram açıklığında 2-3 stopa kadar avantaj sağlar.
Flaş: Kompakt makinelerin hemen hepsi bütünleşik bir flaşla gelir. Bazılarında daha güçlü harici bir flaş takmak için flaş yuvası da bulunabilir. DSLR'lerin bazı üst düzey modelleri ise, artık profesyonellere hitap ettiği ve harici flaş kullanılacağı varsayılarak bütünleşik flaşa sahip değildir. Bütünleşik flaşa sahip makinelerde "flash output compensation" ayarı varsa, flaş gücü ayarlanabilmektedir.
Pil: Bazı dijital fotoğraf makinelerinde şarj edilebilir NiCD veya NiMH AA kalem piller kullanılabilirken, bazılarında özel formatta şarj edilebilir Lithium-Ion piller kullanılır. NiCD pilleri tamamen boşalmadan şarj ederseniz, bir sonraki şarj için kapasite azalır ve buna "memory effect" adı verilir. NiMH ve Lithium-Ion pillerde "memory effect" oluşmadığından, bu seçeneklere yönelmek en doğru karar olacaktır.
BÖLÜM 3- Dijital makinelerde yazılım özellikleri
Yazılım teknolojisinin getirdikleri...
Dijital fotoğraf kursumuzun üçüncü bölümünde makinelerin sunduğu yazılımsal özelliklere göz atıyoruz

Bir dijital makine sadece donanımsal değil, aynı zamanda yazılıma dayalı özelliklere de sahiptir. Bu özellikler, bazı fotoğrafçılar için belirleyici olarak kabul edilir.
Dijital fotoğraf makinelerinde yazılım teknolojisinin olanaklarından da yararlanılmaktadır. Aslında bazıları donanım teknolojisinden de destek alsa da, hepsini tek başlık altında ele almak daha doğru olacaktır. Beyaz dengesi (White balance) Çoğu ışık kaynağı yüzde 100 saf beyaz değildir; Kelvin (K) cinsinden ifade edilen belli bir renk sıcaklığına sahiptir. Örneğin öğlenleri güneş ışığı beyaza daha yakınken sabah veya öğleden sonra sarıya çalar. Tamamen bulutsuz ve mavi gökyüzü mavi bir renk sıcaklığı verir; mum ışığı fotoğrafın portakal rengi tonlara sahip olmasına yol açar.
Gözümüz farklı renk sıcaklıklarına sahip ışık koşullarına kolay adapte olurken, dijital fotoğraf makineleri renkleri doğru verebilmek için referans noktası olarak sahnede tam beyaz bir alan arar ve beyaza göre diğer renkleri tayin eder. Örneğin halojen ışık beyaz bir duvarı aydınlatıyorsa duvar sarıya çalar, ancak dijital fotoğraf makinesi bu duvarın beyaz olduğunu bilirse duvarı beyaz olarak verir ve ortamdaki diğer renkleri de ona göre ayarlar. İşte bu ayara beyaz dengesi adı verilir.
Çoğu makinede otomatik beyaz dengesi ayarı bulunur. Ancak ortamda bir renk baskınsa veya referans alınacak tam bir beyaz yoksa otomatik ayar yanılır. Bu yüzden dijital fotoğraf makinelerine farklı ışık kaynakları için beyaz dengesi ayarları konmuştur. Özellikle DSLR makine lerde ve bazı özel modellerde "Custom White Balance" seçeneği kendi beyaz referans noktanızı belirlemenizi sağlar. Böylece, fotoğraf çekeceğiniz ortamın ışık koşullarında düz beyaz bir kağıdı veya yüzde 18 gri bir kağıdı kadrajı tam dolduracak şekilde fotoğraflar ve makineye "bu tam beyaz" dersiniz; o da diğer renkleri bu referans noktasına göre ayarlar.
Görüntü kalitesinin artırılması

KONTRAST: RAW biçimindeki bu fotoğrafa PC'de dijital makinenin uyguladığı kontrast ayarını uyguladık. Soldaki fotoğraf düşük kontrast sağdaki en yüksek kontrast ayarına sahip.
Keskinleştirme (Sharpening)
Dijital fotoğraf makinelerinde keskinlik objektifin optik kalitesine bağlı olduğu gibi, yazılım tabanlı olarak da bir keskinlik "yanılsaması" yaratılabilir. Bunun için makinenin yazılımı nesnelerin kenarlarını daha kontrastlı hale getirir. Elbette yazılım tabanlı keskinleştirme işlemi makinenin çözünürlüğünün ötesinde bir detay yaratmaz; sadece elde edilen detayı öne çıkarmaya yarar.
Keskinlik ayarını menülerde bulabilirsiniz. Bu menülerde keskinlik şiddeti için +1, +2 gibi değerlerin yanı sıra görüntüyü yumuşatan -1, -2 gibi değerler de yer alır.
Diğer yazılımsal özellikler
Renk doygunluğu (Saturation): Çekilen fotoğraftaki renklerin canlılığını belirlemek için, makinenin yazılım tabanlı bu ayarını kullanabilirsiniz. Makinenizde otomatik bir renk doygunluğu ayarı varsa, bu ayar sahneye göre renk canlılığını otomatik seçer. Ayrıca bazı makinelerde bulunan "Hue" ayarı ise renklerde kırmızı, sarı, portakal rengi, mavi ve mor tonların baskınlığını belirler.
Kontrast (Contrast): Bir fotoğrafın kontrastını, yani tonal dengesini Photoshop gibi bir görüntü işleme programıyla ayarlayabildiğinizi biliyorsunuzdur. Dijital fotoğraf makineleri de belirli kontrast "curve"lerini içerir. Kontrast bu şekilde azaltılırsa, güneş ışığının doğrudan vurduğu yerlerde detay kaybının (patlamanın) önlenmesine, artırılırsa sisli manzaralarda ve diğer düşük kontrastlı bölgelerde detayın korunmasına yardımcı olur. Otomatik kontrast ayarı ise sahnenin durumuna göre otomatik kontrast değeri seçer. Bazı DSLR'lerde makineye özel kontrast curve'leri yüklenebilir.
Renk işleme

Renk paleti (Color space): İnsan gözündeki konik hücreler kırmızı, yeşil ve mavi renklere duyarlıdır. Diğer tüm renkleri bu ana renklerin karışımıyla algılarız. Bazı makinelerin menüsünde, renk ayarları kısmında gördüğünüz sRGB, Adobe RGB, I, II, III gibi seçenekler, fotoğraflardaki renkler için kullanılacak olan ve kırmızı, yeşil, mavi ana renklerle bunların karışımından oluşan ara renkleri içeren renk paletini ifade eder. Adobe RGB bilgisayarda yoğun şekilde işlenecek fotoğraflar için geniş bir renk paletini, SRGB ise olduğu gibi basılacak fotoğraflar için seçilebilecek renk paletini temsil eder. I, II, III gibi değerler ise portre, manzara, doğa fotoğrafı gibi belirli konulara uygun paleti sunar.
Bazı yeni dijital fotoğraf makinelerine eklenen otomatik noise giderme, siyah-beyaz çekim modu, birden fazla fotoğrafı üst üste bindirmeyi sağlayan "multiple exposure" modu, 4:3, 3:2, 16:9 gibi farklı en-boy oranlarında çekim modu (aspect ratio) gibi farklı yazılım tabanlı özellikler de bulunabilir. Bunlar bir farklılık yaratmak amacıyla sunulan özellikler olmakla birlikte, kimi fotoğrafçıların o makineyi tercih nedeni olabilirler.
Yazılım teknolojisinin getirdikleri...
Dijital fotoğraf kursumuzun üçüncü bölümünde makinelerin sunduğu yazılımsal özelliklere göz atıyoruz

Bir dijital makine sadece donanımsal değil, aynı zamanda yazılıma dayalı özelliklere de sahiptir. Bu özellikler, bazı fotoğrafçılar için belirleyici olarak kabul edilir.
Dijital fotoğraf makinelerinde yazılım teknolojisinin olanaklarından da yararlanılmaktadır. Aslında bazıları donanım teknolojisinden de destek alsa da, hepsini tek başlık altında ele almak daha doğru olacaktır. Beyaz dengesi (White balance) Çoğu ışık kaynağı yüzde 100 saf beyaz değildir; Kelvin (K) cinsinden ifade edilen belli bir renk sıcaklığına sahiptir. Örneğin öğlenleri güneş ışığı beyaza daha yakınken sabah veya öğleden sonra sarıya çalar. Tamamen bulutsuz ve mavi gökyüzü mavi bir renk sıcaklığı verir; mum ışığı fotoğrafın portakal rengi tonlara sahip olmasına yol açar.
Gözümüz farklı renk sıcaklıklarına sahip ışık koşullarına kolay adapte olurken, dijital fotoğraf makineleri renkleri doğru verebilmek için referans noktası olarak sahnede tam beyaz bir alan arar ve beyaza göre diğer renkleri tayin eder. Örneğin halojen ışık beyaz bir duvarı aydınlatıyorsa duvar sarıya çalar, ancak dijital fotoğraf makinesi bu duvarın beyaz olduğunu bilirse duvarı beyaz olarak verir ve ortamdaki diğer renkleri de ona göre ayarlar. İşte bu ayara beyaz dengesi adı verilir.
Çoğu makinede otomatik beyaz dengesi ayarı bulunur. Ancak ortamda bir renk baskınsa veya referans alınacak tam bir beyaz yoksa otomatik ayar yanılır. Bu yüzden dijital fotoğraf makinelerine farklı ışık kaynakları için beyaz dengesi ayarları konmuştur. Özellikle DSLR makine lerde ve bazı özel modellerde "Custom White Balance" seçeneği kendi beyaz referans noktanızı belirlemenizi sağlar. Böylece, fotoğraf çekeceğiniz ortamın ışık koşullarında düz beyaz bir kağıdı veya yüzde 18 gri bir kağıdı kadrajı tam dolduracak şekilde fotoğraflar ve makineye "bu tam beyaz" dersiniz; o da diğer renkleri bu referans noktasına göre ayarlar.
Görüntü kalitesinin artırılması

KONTRAST: RAW biçimindeki bu fotoğrafa PC'de dijital makinenin uyguladığı kontrast ayarını uyguladık. Soldaki fotoğraf düşük kontrast sağdaki en yüksek kontrast ayarına sahip.
Keskinleştirme (Sharpening)
Dijital fotoğraf makinelerinde keskinlik objektifin optik kalitesine bağlı olduğu gibi, yazılım tabanlı olarak da bir keskinlik "yanılsaması" yaratılabilir. Bunun için makinenin yazılımı nesnelerin kenarlarını daha kontrastlı hale getirir. Elbette yazılım tabanlı keskinleştirme işlemi makinenin çözünürlüğünün ötesinde bir detay yaratmaz; sadece elde edilen detayı öne çıkarmaya yarar.
Keskinlik ayarını menülerde bulabilirsiniz. Bu menülerde keskinlik şiddeti için +1, +2 gibi değerlerin yanı sıra görüntüyü yumuşatan -1, -2 gibi değerler de yer alır.
Diğer yazılımsal özellikler
Renk doygunluğu (Saturation): Çekilen fotoğraftaki renklerin canlılığını belirlemek için, makinenin yazılım tabanlı bu ayarını kullanabilirsiniz. Makinenizde otomatik bir renk doygunluğu ayarı varsa, bu ayar sahneye göre renk canlılığını otomatik seçer. Ayrıca bazı makinelerde bulunan "Hue" ayarı ise renklerde kırmızı, sarı, portakal rengi, mavi ve mor tonların baskınlığını belirler.
Kontrast (Contrast): Bir fotoğrafın kontrastını, yani tonal dengesini Photoshop gibi bir görüntü işleme programıyla ayarlayabildiğinizi biliyorsunuzdur. Dijital fotoğraf makineleri de belirli kontrast "curve"lerini içerir. Kontrast bu şekilde azaltılırsa, güneş ışığının doğrudan vurduğu yerlerde detay kaybının (patlamanın) önlenmesine, artırılırsa sisli manzaralarda ve diğer düşük kontrastlı bölgelerde detayın korunmasına yardımcı olur. Otomatik kontrast ayarı ise sahnenin durumuna göre otomatik kontrast değeri seçer. Bazı DSLR'lerde makineye özel kontrast curve'leri yüklenebilir.
Renk işleme

Renk paleti (Color space): İnsan gözündeki konik hücreler kırmızı, yeşil ve mavi renklere duyarlıdır. Diğer tüm renkleri bu ana renklerin karışımıyla algılarız. Bazı makinelerin menüsünde, renk ayarları kısmında gördüğünüz sRGB, Adobe RGB, I, II, III gibi seçenekler, fotoğraflardaki renkler için kullanılacak olan ve kırmızı, yeşil, mavi ana renklerle bunların karışımından oluşan ara renkleri içeren renk paletini ifade eder. Adobe RGB bilgisayarda yoğun şekilde işlenecek fotoğraflar için geniş bir renk paletini, SRGB ise olduğu gibi basılacak fotoğraflar için seçilebilecek renk paletini temsil eder. I, II, III gibi değerler ise portre, manzara, doğa fotoğrafı gibi belirli konulara uygun paleti sunar.
Bazı yeni dijital fotoğraf makinelerine eklenen otomatik noise giderme, siyah-beyaz çekim modu, birden fazla fotoğrafı üst üste bindirmeyi sağlayan "multiple exposure" modu, 4:3, 3:2, 16:9 gibi farklı en-boy oranlarında çekim modu (aspect ratio) gibi farklı yazılım tabanlı özellikler de bulunabilir. Bunlar bir farklılık yaratmak amacıyla sunulan özellikler olmakla birlikte, kimi fotoğrafçıların o makineyi tercih nedeni olabilirler.
devamı gelecek