zanzara44
New member
- Katılım
- 31 Eki 2007
- Mesajlar
- 319
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
LİSTENİZİ YAPARKEN
Bazı arkadaşlar bir şekilde ‘dijital fotoğrafçılık gelişiyor, ucundan bir yerinden biz de yakalaşak’ şeklinde düşünüyor, öte yandan (belki bilgi kaynaklarının çoğu yabancı dillerde olduğu için) doğru bilgi nereden alacağını bilmiyor, ya da yanlış bilgiler ediniyor.. Bazıları dijital kameraları oyuncak gibi görüyor.. O yüzden bilgimin yettiği ve dilimin döndüğü kadarıyla bu konuda düşüncelerimi yazma hevesindeyim..
Dijital fotoğraf makinası seçiminde bana sorarsanız ilk adim, bu ise ayırabileceğiniz parayı bir kenara yazmak. Çünkü çıkıp piyasaya bakarsanız, her özellikte her fiyata makina var. Önce ne kadar para harcayabilirsiniz, bütçenizi ne kadar zorlarsınız onu düşünmek. Örnek vermek gerekirse, bir arkadaşım makina alacaktı, 400 dolar ayırabileceğini söyledi, ancak 430 dolara zorlayıp bir makina aldık. Bunun gibi bir “harcamak istediğim miktar” bir de “çok iyi bir alternatif çıkarsa zorlayabileceğim son nokta” şeklinde iki fiyat belirlerseniz kafanızda iyi olur.
Hesaba katılması gereken bir nokta da fotoğraf makinasının yanında flash card dediğimiz makinain fotograflari saklamak için kullandığı ortamlara harcanacak para… Çoğu zaman makinalar 16/32 mb gibi çok da isimize yaramayacak kartlarla geliyorlar (3.2 mp bir fotograf 1,2 mb tutar, 6 mp bir fotograf 2.5 mb dir yaklaşık).. Online alışveriş sitelerinden bakabilirsiniz kartların fiyatlarına.. 256 mb kullanışlı bir boydur çoğu zaman.. Madem dijital kamerayla çok fotograf çekebiliyoruz, o zaman kartın da o kadar çok resmi alabilecek boyutta olması önemli.
Almak istediğiniz başka aksesuar varsa onları da bir listelemenizde fayda var, tripod, taşıma çantası, filtre, geniş acı adaptörü vs.. Çünkü baştan düşünülmeyince sonradan cüzdana yük getirebiliyor. Örneğin eğer makinanız kendine özel pil kullanmıyorsa, kalem piller de bayağı masraftır, normal piyasadan aldığınız duracell’lerle makinanızı çalıştırabileceğinizi asla düşünmeyin, 10 poz çekersiniz biter. O yüzden mutlaka şarjlı pil kullanmanız gerekir, ve tavsiyem 2000mAh lik NiMh pillerdir, her yerde satılıyor TeknoSA larda filan var.. Az para tutmadığını göreceksiniz, ve tabii yarı yolda kalmamak için mutlaka yedek pil taşımanız gerektiğini de düşününce..
Bütçeyi bir kenara yazdıktan sonra eğer daha önce fotoğrafçılıkla uğraşıyorsanız mevcut fotoğraf alışkanlıklarınızı bir gözden geçirmeniz. Daha çok ne fotoğrafı çekiyorsunuz, çektiğiniz fotoğrafları kendiniz mı banyo ediyorsunuz, yanınızda kocaman bir çantada makina taşımayı mı seviyorsunuz yoksa dışarı çıkarken alıp gömlek cebinize koyup bir sürü fotograf mı çekiyorsunuz. Çoğunlukla aydınlık ortamlarda mı çekiyorsunuz yoksa karanlık ortamlarda mi?
Eğer fotoğrafçılığa ilk defa başlayacaksanız makinayı ne için aldığınızı düşünüp nasıl kullanmak istediğinizi hayal etmeye çalışın. Örneğin bir arkadaşım makro fotoğraf çekmek için aldı, bir başkası evde bebeğini çekmek için istedi, öteki arkadaşım motokros yapıyordu, yarışlarda fotograf çekmek için istedi.. Makinanın özelliklerini belirleyecek olanlar zaten bunlardır. Makro için o makinanın minimum netlik mesafesinin çok az olması gerekir, bebeği çekmek içinse flash kullanmadan oda ışığında netlik yapabilecek, ve temiz fotograf çekecek kadar iyi bir makina olması gerekir. Motokros ise tamamen ayrı bir hikaye, makinain çok hızlı netleme yapabilmesi ve tercihan da zoom’unun iyi olması gerekli, artı bastığınızda hemen çekmesi lazım ki motor geçmeden siz onu yakalayabilin. Yani sunu anlamak gerekli, aldığınız makina sizin nasıl fotograf çekeceğinizi belirlememeli.. Sizin nasıl fotograflar çekeceğiniz makinanın nasıl bir şey olacağını belirlemeli. Çünkü artık hemen her ihtiyaca cevap verecek (farklı özelliklerden ödünler vererek tabii) makina var. Yeter ki siz ne istediğinizi bilin.
Yeni başlayacak arkadaşlar ne kadar şanslı olduklarını hiç bir zaman bilemeyecekler, bunun kıymetini ancak fotoğrafçılığa 35 mm film makinaya başlayanlar takdir edebilir.. Yeni başlayan birisi için dijital bir fotoğraf makinasıyla fotograf çekmekten daha öğretici bir şey olamaz.. Yaptığınız deneme yanılmaların hiçbir maliyeti yok..Aynı sahneyi kırk ayrı ayarda çekip bakın hangi ayar nasıl etki ediyor… Burada bilinmesi gereken (ve yine pek kimsenin bilmediği) dijital makinalar çektikleri her resmin içine EXIF denen bir formatta o resmin bütün ayarlarını yazarlar.. Bir örnek vereyim, çektiğim bir resmin içindeki bilgiler (sadece bir kaç tanesi, yoksa çok detayli aslında):
Camera Make Canon
Model Canon EOS DIGITAL REBEL
Orientation upper left İmage
Exposure time 1/125 s
F-number 10
ISO speed ratings 100
Date/time original 2004:05:05 13:10:12
Max. apertüre value 1.8
Metering mode Pattern
Flash Flash did not fire
Focal length 24 mm
Buradan hemen anlayabilirsiniz ki bu fotograf 5 mayısta saat 1:10 da çekilmiş, pattern ölçüm yöntemi kullanılmış, f10, 1/125 saniye ile 100ASA da çekilmiş, objektif 24 mm de imiş, ve en yüksek diyafram değeri de f1.8 mıs, hatta resmin dik mı yanlamasına mı çekildiği bile burda yazıyor (upper left).. Yeni fotoğrafçılık öğrenen birisi için bundan daha kıymetli bir bilgi düşünemiyorum. Bu arada aklıma gelmişken, bu exif verilerini okuyan bir çok program var, örneğin ACDsee, irfanview, hatta birisi İnternet Explorer içinden okuyabileceğiniz bir add-on yazmıs, o da şu adreste http://ak.no-ip.com/ adı da view exif… Çok faydalıdır, yükleyin.. Daha sonra internet explorerda açtığınız fotograflarin üstüne sağ tık yaparsanız orda görürsünüz zaten view-exif diye.
Alternatifleri inceleyin
Bir dijital fotoğraf makinası almaya niyetlendiniz, bunun için
1. ‘ne kadar para harcamak istiyorum’ ve ‘iyi bir alternatif çıkarsa ne kadar zorlayabilirim’ diye parasal konuları kafanızda belirlediniz
2. Ek maliyetlerin çıkabileceği (tripod, kart, filtre, taşıma çantası vs.) gerçeğini kabul ettiniz
3. Fotoğraf çekme alışkanlıklarınızı gözden geçirdiniz.. Ya da yeni başlayacaksanız kendinizi makinayı almış, ve fotoğraf çekiyorken hayal ettiniz ki neleri çekiyorsunuz onu görebilin..
Bundan sonra sıra alternatiflerin neler olduğunu görmeye geliyor, o kadar çok alternatif var ki, adını çok iyi duyduğunuz markalardan tutun da, hiç duymadığınız gerçek olamayacak kadar ucuz makinalar var. Öncelikle bu aşamada şu gerçeği kabul etmeniz lazım, bu iş biraz vakit alıcı bir iş. Yani ‘benim için en uygun, iyi, ucuz ve kullanışlı makinayı satın almak istiyorum’ diyorsanız en az 3 ay sürer araştırması.
Alternatiflerin ne olduğunu öğrenmek için ilk seçenek dijital makinası olan eş, dost.. Ancak açık sözlü birini bulmak lazım, çünkü insanların bir huyu vardır, satın aldığı şeylerin hep ‘çok iyi’ olduğunu söyler.. Ben daha hiç ‘ya öyle bir kazık yemişim ki sorma’ diyen birini görmedim. Ona makina ile ilgili fikirlerini sorarak başlayabilirsiniz. Ben olsam bu soru cevap faslına önce çok nefis bir makina olduğunu söyleyerek başlarım, sonradan ufak ufak ‘yoktur ama hiç bir problemle karşılaşıyor musun’ şeklinde bir ağız araması yaparım.
Daha sonra arkadaşınızdan makinayı isteyin, bir iki poz çekin, ne olduğu hiç önemli değil, elinizde bir sonraki makinayla karşılaştırma yapmak için bir referans olsun. çok uyduruk bir şey de olabilir.
Dikkat etmeniz gereken şeyler, öncelikle elinize güzel oturuyor mu onu bir kontrol edin. Herkesin eli aynı büyüklükte değil, rahat etmeyebilirsiniz. Parmaklarınız düğmelere ulaşabiliyor mu ona bakın. Eğer bir vizoru varsa ordan bakın, görüntü aydınlık mı karanlık mi, LCDsinin görüntüsü net mi, ışıklı bir ortamdaysanız detaylar seçiliyor mu seçilmiyor mü? Kamerayı elinize alıp söyle soldan sağa doğru orta hızda bir geçirin, bir yandan da LCD ye bakın, bakalım görüntüler düzgün seçiliyor mu hareket ederken. Menulerine girip bakın, neler olduğunu anlayabiliyor musunuz yoksa garip garip şeyler mı yazıyor?.. Etrafta çok da aydınlık olmayan bir bölge bulup orayı netlemeye çalışın.. Netliyor mu yoksa takılıp kalıyor mü? Ya da uzunca bir süre sonra mı netliyor, netlerken ses çıkarıyor mü, rahat netlemek için bir lambası var mı yok mü.. Eğer zoom’u varsa en genişten en dar’a kadar zoomu getirip götürün ne kadar zaman aldığına bakın, gidip gelirken çıkardığı sese bakın.. En geniş halindeyken ve en dar halindeyken netleme düzeyi aynı mı değil mı bir kontrol edin.
Sonra makul bir ışığa gidip şunları deneyin: Önce deklansöre yarım başın (mutlaka yarım başılıyordur, netlemeyi ve ışık ayarlarını kilitlemek için) Sonra bu haldeyken biraz bekleyip tam basın. Basmanızla resmin çekilmesi arasında geçen zamana bir bakın. Sonra farklı uzaklıkta bir yere doğrultun (burası önemli, mutlaka farklı uzaklıkta bir yer olmalı), sonra hiç yarım basmadan direkman deklansöre başın.. Bakalım o zaman ne kadar sürede çekiyor.
LCD deki fotoğrafı bir kontrol edin, sizin çektiğiniz renklerle gerçekteki renkler birbirine benziyor mü?.. Benzemiyorsa bir kaç seçenek var, ya LCD si tam doğru renkleri göstermiyordur, ya makinanın o fotoğrafı çekmek için gerekli bir ayarı yapılmamıştır (mesela beyaz dengesı), ya da makina yanlış renkler çekiyordur. Ama ilk iki ihtimal daha yakın ihtimallerdir genelde. Fotoğraf çekme modundan ‘bakma’ ya da review ya da “play” moduna geçin.. Çekilen fotograflara ne kadar hızlı bakabiliyor ona bir bakın.. “next” düğmesine basıp yarım dakika bekliyor musunuz yoksa hızlı hızlı geçiyor mu onları kontrol edin.. Dijital fotoğrafçılığın en önemli avantajı malum çekilen fotograflara bakmak, vaktinizin bir kısmı bu şekilde geçecek, o yüzden çok acı verici bir işlem olmamali.. Fotoğraflara bakarken ‘zoom’ özelliği varsa onu deneyip fotograflari yaklaştırdığında nasıl göründüğüne bakın..
Pil ömrünün ne kadar olduğunu öğrenmeye çalışın. Eğer makina kendine has pil kullanıyorsa (cep telefonları hep özel piller kullanır ya önün gibi) günün birinde o pil şarj ola ola daha hızlı bitmeye başlayacaktir, yedeğinin bulunuyor olması şart. Sarjinin makina üzerinde mı yoksa ayrı bir yerde mı olduğunu sorun.. Çünkü eğer makina üzerinde oluyorsa “pl bitince ben yedek pili takarım, o bitene kadar ötekisi şarj olur” şeklinde bir olaya giremezsiniz.. Taşımanız gereken yedek pil sayısı artar. Ayrı bir şarj aleti varsa o zaman daha rahat olur, ama bu sefer de onu yanınızda taşımak zorunda kalırsınız..
‘ON’ düğmesine bastıktan kaç saniye sonra çekmeye hazır hale geliyor, ve de açıkken kapattığınızda kaç saniyede kapanıyor onu kontrol edin. Bazı makinaların objektifleri içeri çekilir, o yüzden de uzun sürer.. Elinize aldığınız makinalarda buna da bakmak lazım.. İlerde siz makinayı açmak isteyip beklerken çekmek istediğiniz pozu kaçırmayın. Bir de makina arka arkaya iki resmi ne kadar zamanda çekiyor ona bakın. ’saniyede bilmemkaç fotograf’ çektikleri ‘burst’ modlarından bahsetmiyorum, standart tek fotograf çektikleri modda iki resmi arka arkaya ne kadar hızlı çekiyorlar onu diyorum. ZAman ne kadar kısaysa o kadar iyi.
Bir de makinanın kaç fotoğraf çekme ayarı var ona bir göz atın.. Yani üzerinde üç ayar varsa “fotoğraf”-”film”-”izleme” diye, beklentilerinizin biraz altında kalabilir. Hangi ayarların makinayı kullanan tarafından yapılabildiğini öğrenebiliyorsanız öğrenin.
En önemlileri
-Flash
-Beyaz dengesi (white balance)
-fotograf kalitesi
-fotograf büyüklüğü
-Dıyafram (aperture)
-Perde (shutter)
Daha sonra arkadaşınıza hiç fotograf bastırıp bastırmadığını sorun, varsa onlara bakın, yoksa bilgisayardan görmeye çalışın.. %200 zoom yapıp bir de öyle bakın.. çapraz çizgiler hakkaten çapraz mı iniyor yoksa kesik kesik mı gidiyor, düz zeminler fazla mı grenli, renkler gözünüze nasıl görünüyor, bunları kontrol edin. Makinain LCD sindeki haliyle bilgisayar aktarılmış halini karşılaştırma imkanınız varsa onu yapın, renkler ve kontrastlar birbirine ne kadar benziyor ona bakın. bu çok önemli çünkü sahada fotoğraf çekerken renklerin nasıl çıktığı konusunda tek referansınız LCD olacak. Eve gelip bilgisayara yüklediğinizde alakasız renkte fotoğraflar görmek istemezsiniz.
Sonra arkadaşınıza kaça aldığını sorun ve de aklınızın bir köşesinde bunu tutun ki, sonradan başka makinalarla karşılaştırma şansı olsun. Eğer makinayı hiç beğenmediyseniz bile benim tavsiyem bunu açıkça arkadaşınıza söylememeniz .. Eğer çok beğenirseniz mutlaka markasını modelini bir yere not edin. Sonra eve gidip internetten bakın, bir makinanın popülerliğini görmek için internetten yapacağınız arama çok ise yarar. Alacağınız makinayı ne kadar çok insan kullanıyorsa bir sıkıntınız olduğunda o kadar çok yardım alabileceğiniz yer bulursunuz demektir. Bu arada aklıma gelen bir şey, ben olsam sabit mercekli ve ‘fixed focus’lu yanı netlik ayarı olmayan makinalardan kaçınırım. Çünkü bunlar çok giriş seviyesi makinalardır ve tahminen fotoğrafçılıkla ciddi olarak ilgilenen insanların çok ilgisini çekmezler.
Dijital makina çeşitleri
Arkadaşlarımızın sahip olduğu makinalar dışında daha detayli alıp inceleyeceğimiz makina malesef başka pek bir yerde yok. Türkiye’de bırakın dükkanları ve mağazaları, fotoğrafçılık fuarlarında bile bazı markalar elletmiyorlar makinaları. Fuarlarda ben genellikle flash kartım elimde giderim, ‘ben makinanıza bunu takip fotograf çekmek istiyorum’ diye (izin verirlerse) makinayla fotograflar çekerim. Günün sonunda fuardaki makinalarla çektiğim fotograflari yanyana koyup bakarım nasıl çekiyorlar diye… Faydalı bir alışkanlık bence.
İkinci durak dükkanlar. Dükkanlara gidin, satış görevlilerini iyice zorlayın, çıkarıp makinaları size göstermeleri için. Beğendiniz modelleri not alın. Satış görevlilerinin makinalar hakkında anlattıklarıyla ilgilenmiş gibi yapın ancak inanmayın. Teknoloji çok hızlı gelişiyor ve kendi özel zevkleri değilse sattıkları herşeyin özelliklerini bilmeleri mümkün değil. Siz nasılsa eve gelip bakarsınız internetten o makinaların özelliklerine.
Burda bence bir parantez açıp ne tür seçenekler olduğunu görmek lazım.
1. En basit anlamda ‘P&S’ (point and shoot - doğrult ve çek) denen herşeyi otomatik ayarlayıp çeken makinalar.. Objektifler ya sabittir ya da 3x zoom tarzı objektiflerdir. Elle ayar yapmaya pek izin vermezler. İşığın güzel olduğu yerlerde güzel fotograf çekerler, karanlıkta çekemezler, kadraj dışında size bir iş bırakmazlar. Flashları vardır ama ya insanları hayalet gibi bembeyaz çıkarırlar ya da yetersiz kalırlar. Pikniğe gidilirken cebinize koyup götürebilirsiniz. Varlığı ile yokluğu belli olmayan nefis makinalardır. Yalnız piknikte ‘veleybol’ oynayan arkadaşlarınızı çekmeye kalkarsanız başarılı olamazsınız, çünkü hareketli nesneleri netleyemezler. Çoğu zaman 1/500den yukarı hızlarda çekemezler.
2. Gelişmiş ‘P&S’ makinalar. Bunlar SLR makinalarda olan verdiği bir çok özelliği içinde barındırır (hatta bazılarının bendeki 300d’de olmayan bir çok özellikleri de vardır, bkz Canon S50) Bu sınıftaki makinaların bir çoğunda kararları size bıraktığı ‘manual’ moddan tutun tam bir ‘P&S’ halinde kullanabileceğiniz tam otomatik moda kadar hepsi vardır. Boyutları da ıskambil kağıdı boyutundan (pentax optio serisi http://www.dpreview.com/reviews/pentaxoptios/page2.asp) ufak bir tuğla boyutuna kadar (canon g5 http://www.dpreview.com/reviews/canong5/page3.asp) değişir. Ama genelde beni hala her görüşte hayretler içinde bırakacak kadar küçüklerdir.
fotograf kaliteleri çok iyidir, A4 boyutunda fotoğraf baştirirsiniz ve gören hiç kimse o fotoğrafların dijital bir makinadan çıktığını tahmin bile edemez (hele mürekkep püskürtmeli bir yazıcıdan çıktığını hiç tahmin edemez) 3 mp fotograflarda azıcık uzaktan bakmak koşuluyla A3′e kadar zorlayabilirsiniz. Ama hepimizin fotoğrafçılarda baştirdiği normal boyutlar içinde kalırsanız fotograf kaliteleri herkesi memnun edecek boyuttadır. Çok büyük çoğunluğunun objektifleri de hızlıdır (f2-f2,8).
P&S makinalar “kullanıcı fotoğrafı çeksin ve hemen götürüp baştirsin, ya da bilgisayarın saklayıp arasıra baksın’ prensibi ile tasarlandığı için siz fotoğrafı çektiğiniz anda makinadaki işlemciler çekilen fotoğraf üzerinde bir takım işlemler yaparlar. Örneğin resmi “sharpen” ederler yanı kenarları keskinleştirirler, çünkü sensörden direk gelen fotoğraf genelde ’soft’ olur. Kontraştını ve renk ayarlarını değiştirirler, sizin gözünüze güzel görünmesi için bir takım değişiklikler yaparlar. Zaten DSLR ile aralarındaki fark burdan başlar, DŞLR’da işlemleri makina yerine siz yapmak istediğiniz için hem sensörlerin önündeki filtreler daha farklı seçilmiştir, hem de fotograflar daha ’soft’tür. AYrıca bu yüzden ‘P&S’ makinalarda ‘renkli’, ’siyah beyaz’, ’sephia’ gibi modlar vardır ama DSLR makinalarda böyle bir mod yoktur, çünkü siz resmi çekersiniz sonra göz zevkinize ve resmin durumuna göre ayarlayarak istediğiniz tonda siyah beyaz yaparsınız.. ‘P&S’ makinada fotograf kalitesi kontrolü makinadadır.. DSLR bir makinada ise sizdedir, bu da biraz uğraşmayı gerektirir.. BU yüzden bir çok dijital SLR sahibi hala eski ‘P&S’ makinalarının daha iyi çektiğini düşünmekte..
Bunun yanında daha önceki mesajlarda saydığım ‘yavaş netleme’, ‘az ışıkta başarısız netleme’, ‘iki fotoğraf çekimi arasındaki sürenin uzunluğu’, ‘yüksek ASAlarda gürültünün artması (hatta bazen düşük ASA’larda da), ‘fotograf kalitesinin detaylarda çok başarılı olmaması’ gibi özellikleri de bünyelerinde barındırırlar.
3. SLR benzeri ‘P&S’ makinalar.. Bunlar ‘doğan görünümlü şahin’ makinalardır. Dışardan bakılınca SLR hissi verilsin diye yapılmışlardır, ama içten gelişmiş bir ‘P&S’ özelliği taşırlar. İyi yanları, kontroller SLR makinalarınkine benzeyen yerlerde olurlar, bir de şimdi yeni modellerinde zoom ve netlik kontrolü düğmeyle değil SLR objektiflerinde olduğu gibi objektif üzerinden kontrol edilmeye başladı. Bir de artık inanılmaz zoom’lar ortaya çıktı. Şu aralar benim en sevdiğim SLR benzeri P&S makina CAnon PowerShot S1 objektifi 38-380mm f2.8-3.1 ve ‘İmage stabilişatıon’ var, ve 450 gram, hakkaten nefis.. Benim DŞLR makinamda aynı aralıkta ve diyaframda bir objektif (2 kilodan aşağı değil) almam için 2500 doları gözden çıkarmam gerekir. Canon s1′in amerika fiyatı ise 450 dolar (Türkiye fiyatı sanırım 1,5 milyar)
4.’Rangefinder’ görünümlü ‘P&S’ makinalar.. Bunlar da SLR yerine rangefinder denen klasik makina görünümündedir. İyi yanı sanki dijital değilmiş gibi durduğu için hırsızların ve kapkaççıların daha az ilgisini çeker.. Halbukı çok pahalı makinalardır (1500 dolar ve üstü).. Dıyafram ve “obturator” ayarları düğmeleri çevirerek yapılır.. Ayrıca objektifleri de değiştirilebilir. Benim bildiğim iki tane var, birincisi panasonic , oteki de Leica…. O kadar benziyorlar ki sanırım aynı üretim bandından çıkıp farklı markalanıyorlar. Tabii Leica’nin havası başka.
Dijital makina çeşitleri
DSLR makinalar henüz çıkalı çok az olmasına rağmen fiyatları 10 bin dolarlardan 800 dolarlara kadar düştü (amerika fiyatları tabii)… Temel olarak bildiğimiz refleks makinaların digital halleri. Aralarında ne fark var kısaca özetlemek gerekirse,
- DSLR makinalarda film yerine ışığa duyarlı bir sensor kullanılıyor, Canon bir kaç model dışında CMOS kullanıyor, diğerleri CCD.. Detayı çok önemli değil, ikisinin de işlevi ayni.
- DSLR makinalar filmin ASA değerini simüle edebiliyorlar. O yüzden de bir pozu 100ASA da çekip öteki pozu 1600 ASA da çekebilirsiniz. Tecrübesi olanlar diyor ki, 1600 ASA filmden çok daha temiz sonuç veriyormuş DSLR 1600 AŞAsı.. TAbii zevk meselesı, gren seviyor olabilirsiniz. Bir de örneğin “50 asa 15 snden uzun pozlamalarda 25 ASA imiş gibi davranır, 30 saniyeden daha fazla pozlamalarda 12 asa gibi davranır” tarzı akılda tutulması gereken bazi teknik konuları düşünmenize gerek kalmaz, çünkü DSLR da 100Asa nin ışığa verdiği tepki hep aynıdır, zamanla değişmez..
- SLR makinalarda objektif önüne filtre takarak ya da fotoğraf çekilecek ortam için özel film kullanarak ayarlanan beyaz dengesı, DSLR makinalarda bir tuşa başarak ayarlanıyor. Gelişmiş DSLR makinalarda bu beyaz dengesi Kelvin cinsinden girilebiliyor.O yüzden ince ayar yapmak mümkün. Hatta ‘white balance bracketing’ diye bir şey var, siz deklansöre bastığınızda ayarlanmış olan beyaz dengesi ayarında, biraz daha sıcak
tonlarda ve biraz daha soğuk tonlarda olmak üzere üç farklı fotograf çekiyor. Bir de bunu ‘exposure bracketing’ le birlkte kullanırsanız, yanı aynı şeyi pozlama için yaparsanız, bir sahneyi çekerken elinize 9 ayrı farklı fotograf geçiyor (3 beyaz dengesi varyasyonu X 3 pozlama varyasyonu)..
- DSLR makinalarda resmin rengi, kontrastı, parlaklığı, keskinliği vs gibi parametreler önceden değiştirilebiliyor. Damak tadınıza ve o anki ruh halinize göre bu ayarları farklı setler halinde kaydedip sonradan tek tuşla çağırma imkanı var.
- DSLR makinaların RAW format denen bir özel formatı var (nikon’da=NEF). Eğer bu formatta fotograf çekerseniz, sensor’den gelen veri, yukarda bahsedilen hiç bir işleme tabi tutulmadan diske (ya da flash kart’a) yazılıyor , yani ne beyaz dengesı, ne kontrast değeri, ne parlaklığı hiç bir ayarı değiştirilmiyor. ANcak EXIF verilerinin içine o anda makinada ne ayarlıysa
kaydediliyor. Sonradan siz keyfinize göre o parametrelerle istediğiniz gibi oynayabiiyorsunuz. Bu formatın faydası, birincisi beyaz dengesiyle uğraşmanıza gerek kalmıyor. Makinayı yanlış ayarda unutsanız bile düzeltmek sadece bir tuşa başarak mümkün. -2 ev ile +2 ev arasında geniş bir aralıkta pozlama hatalarını dzeltebilirsiniz çektiğiniz fotograflarda. Ayrıca 8 bit
JPEG yerine 16 bit TİFF dosyası oluşturabileceğinizden renk derinliği daha fazla bir dosya üzerinde işlem yapmış olursunuz. Bu da resmi keskinleştimeden tutun da, gölgede kalmış bölgeleri açarken ve diğer işlemlerde size daha fazla hareket alanı vermiş olur.RAW dosyaları ancak özel programlar yardımıyla açılır, ve ’salt okunur’ dur, yani sadece okunabilir, “RAW olarak sakla” diye bir komut yoktur.
- Pozlama toleransı açısından, JPEG çekilen fotograflar slayt filme benzerler, hatalı pozlanmış bir fotoğrafı kurtarmak çok zordur. RAW format ise daha çok negatif gibi davranır, pozlama toleransı fazladır.
- DSLR bir makinada sürprizler çok daha azdır, çünkü çektiğiniz resmi (küçük bir ekranda da olsa) anında görürsünüz. genellikle resmin ışık durumuna LCD den bakılmaz, LCD’den bakılan kadrajın uygun olup olmadığıdir. Işık bilgisi için “histogram’ kullanılır. Bazı tecrübeli fotoğrafçılar (ben değil yani ) ‘ışık ölçer’den sonraki en büyük buluş’ diye nitelendiriyorlar histogramı. Fotograftaki ışık dağılımı konusunda bütün fikri veren bir araçtır. Ancak onu başka bir bölüme bırakıyorum..
- SLR makinayla çekim yapan bir fotoğrafçı için DSLR makinaya geçmek bir “paradigma” değişikliğine ihtiyaç duyar. Çünkü SLR makinada problem teşkil eden bazı konular DSLR makinada sorun değildir. DSLR makina, fotoğrafçının teknik bilgisini çok ön plana çıkarmadan (hatta çok da ihtiyaç duymadan) sadece estetik duygularını yansıtmasını sağlayan bir araçtır. Bunu “DOS” ve “windows” işletim sistemleri arasındaki farka benzetebilirsiniz. DOS zamani bir dosyayı bir yerden bir yere kopyalamak istiyorsanız onu yapan komutu ve
yazım şeklini bilmek zorundaydınız. Sonra çıkan windows işletim sistemindeyse herhangi bir komut bilmenize gerek kalmadan sadece amaca odaklanabildiniz. SLR ve DSLR arasındaki fark da böyle bir şey. DSLR makinalar istediğiniz sonucu elde ettiğinizi görene kadar deneme yanılma yapma şansı tanıdığı için fotoğrafçılığın teknik yanını çok hızlı ve etkin bir şekilde öğrenmenizi sağlar. Zaten bir süre sonra artık kafanızda o kadar yer eder ki, deneme yanılmaların frekansı giderek azalır, bir süre sonra artık makinayı doğrultur ve çok fazla düşünmeden ayarlarını yaparsınız… Öğrenme aşamaları SLR makinalarla aynıdır ancak herhalde 100 kat kadar daha hızlı öğrenirsiniz. DSLR makinalar fotoğrafçılığın kurallarını değiştirmez, ancak fotoğrafçının dikkatini daha çok o fotoğrafta anlatmak istediği konuya yoğunlaştırmasına yardımcı olur.
- Daha önce de yazdığım gibi bütün fotograflarin içinde çekilme anındakı ayarları yazar. Bu bilgilerin çok değişik kullanım şekilleri vardır, örneğin yanınıza alacağınız bir GPS cihazı ile yaptığınız gezi sırasında çektiğiniz fotograflari senkronize ederek (yani GPS ile fotoğraf makinasının saatlerini önceden ayarlayarak) harita üzerinde gezdiğiniz yerlerde hangi fotograflari çektiğinizi otomatik olarak işaretletebilirsiniz. İlgilenenler http://www.inertıa-llc.com/sandbox/t…est/index.html adresini ziyaret edebilirler. Daha profesyonel kamera sistemlerinde GPS cihazı bir
bağlantıyla kameraya bağlanabilir.
- DSRL makina kullanınca ‘karanlık oda’ya ihtiyaç olmayacağı doğru değildir. Karanlık odaya DSLR makinalar da ihtiyaç duyar, yalnız onların karanlık odası Photoshop gibi fotoğraf işleme programlarıdir.. DSLR makinalar tasarımları gereği sensorun önünde bazı filtrelere sahiptirler. Örneğin ‘moire’ denen ve iki parça tül’ü üst üste koyup birbiri üzerinde hareket ettirdiğinizde ortaya çıkan garip motifler olarak anlatabileceğim bir etkiyi azaltmak ve keskin kenarların fotoğraftaki görünüşlerini düzeltmek için için her DSLR makinain sensorunun önünde AA denen bir filtre vardır (Anti aliasıng).. Bu filtre çekilen fotoğrafın keskinliğini azaltarak fotoğraflar hatlarını ‘yumuşatır’.. Bu nedenle DLSR makinaların çektiği fotograflar P&S makinaların çektiği fotoğraflardan daha ’soft’tur ve bu yüzden P&S makinaların çektiği fotoğraflar kameradan çıktığı haliyle göze daha hoş görünür. Genellikle DSLR makinaların çektiği fotoğraflara “USM” ya da
“unsharp maskıng” yapmak iyi bir sonuç verir. Bazı firmalar, AA filtresinin etkisini azaltarak çekilen fotograflarin makinadan çıktıkları haliyle daha keskin olmasını sağlarlar ancak bunun da riskleri vardır, karışık motifli objelerde sensorun çözebileceği detay seviyesini geçen bölümlerde ‘moire’ oluşur (bkz Nikon D70 - http://www.fototime.com/46E2F3957AE82C3/standard.jpg
). Bunun yanında 300d nin IR-Cut (infrared ısınlarını engelleyen filtresi) görünüşe göre Nikonlardan daha etkindir, bu nedenle D70le çekilen IR fotograflari 300d ye göre daha başarılıdır. 300d IR fotoğraflarında (saniyelerle ölçülen) çok yüksek pozlama değerleri verir.
Bazı arkadaşlar bir şekilde ‘dijital fotoğrafçılık gelişiyor, ucundan bir yerinden biz de yakalaşak’ şeklinde düşünüyor, öte yandan (belki bilgi kaynaklarının çoğu yabancı dillerde olduğu için) doğru bilgi nereden alacağını bilmiyor, ya da yanlış bilgiler ediniyor.. Bazıları dijital kameraları oyuncak gibi görüyor.. O yüzden bilgimin yettiği ve dilimin döndüğü kadarıyla bu konuda düşüncelerimi yazma hevesindeyim..

Dijital fotoğraf makinası seçiminde bana sorarsanız ilk adim, bu ise ayırabileceğiniz parayı bir kenara yazmak. Çünkü çıkıp piyasaya bakarsanız, her özellikte her fiyata makina var. Önce ne kadar para harcayabilirsiniz, bütçenizi ne kadar zorlarsınız onu düşünmek. Örnek vermek gerekirse, bir arkadaşım makina alacaktı, 400 dolar ayırabileceğini söyledi, ancak 430 dolara zorlayıp bir makina aldık. Bunun gibi bir “harcamak istediğim miktar” bir de “çok iyi bir alternatif çıkarsa zorlayabileceğim son nokta” şeklinde iki fiyat belirlerseniz kafanızda iyi olur.
Hesaba katılması gereken bir nokta da fotoğraf makinasının yanında flash card dediğimiz makinain fotograflari saklamak için kullandığı ortamlara harcanacak para… Çoğu zaman makinalar 16/32 mb gibi çok da isimize yaramayacak kartlarla geliyorlar (3.2 mp bir fotograf 1,2 mb tutar, 6 mp bir fotograf 2.5 mb dir yaklaşık).. Online alışveriş sitelerinden bakabilirsiniz kartların fiyatlarına.. 256 mb kullanışlı bir boydur çoğu zaman.. Madem dijital kamerayla çok fotograf çekebiliyoruz, o zaman kartın da o kadar çok resmi alabilecek boyutta olması önemli.
Almak istediğiniz başka aksesuar varsa onları da bir listelemenizde fayda var, tripod, taşıma çantası, filtre, geniş acı adaptörü vs.. Çünkü baştan düşünülmeyince sonradan cüzdana yük getirebiliyor. Örneğin eğer makinanız kendine özel pil kullanmıyorsa, kalem piller de bayağı masraftır, normal piyasadan aldığınız duracell’lerle makinanızı çalıştırabileceğinizi asla düşünmeyin, 10 poz çekersiniz biter. O yüzden mutlaka şarjlı pil kullanmanız gerekir, ve tavsiyem 2000mAh lik NiMh pillerdir, her yerde satılıyor TeknoSA larda filan var.. Az para tutmadığını göreceksiniz, ve tabii yarı yolda kalmamak için mutlaka yedek pil taşımanız gerektiğini de düşününce..
Bütçeyi bir kenara yazdıktan sonra eğer daha önce fotoğrafçılıkla uğraşıyorsanız mevcut fotoğraf alışkanlıklarınızı bir gözden geçirmeniz. Daha çok ne fotoğrafı çekiyorsunuz, çektiğiniz fotoğrafları kendiniz mı banyo ediyorsunuz, yanınızda kocaman bir çantada makina taşımayı mı seviyorsunuz yoksa dışarı çıkarken alıp gömlek cebinize koyup bir sürü fotograf mı çekiyorsunuz. Çoğunlukla aydınlık ortamlarda mı çekiyorsunuz yoksa karanlık ortamlarda mi?

Eğer fotoğrafçılığa ilk defa başlayacaksanız makinayı ne için aldığınızı düşünüp nasıl kullanmak istediğinizi hayal etmeye çalışın. Örneğin bir arkadaşım makro fotoğraf çekmek için aldı, bir başkası evde bebeğini çekmek için istedi, öteki arkadaşım motokros yapıyordu, yarışlarda fotograf çekmek için istedi.. Makinanın özelliklerini belirleyecek olanlar zaten bunlardır. Makro için o makinanın minimum netlik mesafesinin çok az olması gerekir, bebeği çekmek içinse flash kullanmadan oda ışığında netlik yapabilecek, ve temiz fotograf çekecek kadar iyi bir makina olması gerekir. Motokros ise tamamen ayrı bir hikaye, makinain çok hızlı netleme yapabilmesi ve tercihan da zoom’unun iyi olması gerekli, artı bastığınızda hemen çekmesi lazım ki motor geçmeden siz onu yakalayabilin. Yani sunu anlamak gerekli, aldığınız makina sizin nasıl fotograf çekeceğinizi belirlememeli.. Sizin nasıl fotograflar çekeceğiniz makinanın nasıl bir şey olacağını belirlemeli. Çünkü artık hemen her ihtiyaca cevap verecek (farklı özelliklerden ödünler vererek tabii) makina var. Yeter ki siz ne istediğinizi bilin.
Yeni başlayacak arkadaşlar ne kadar şanslı olduklarını hiç bir zaman bilemeyecekler, bunun kıymetini ancak fotoğrafçılığa 35 mm film makinaya başlayanlar takdir edebilir.. Yeni başlayan birisi için dijital bir fotoğraf makinasıyla fotograf çekmekten daha öğretici bir şey olamaz.. Yaptığınız deneme yanılmaların hiçbir maliyeti yok..Aynı sahneyi kırk ayrı ayarda çekip bakın hangi ayar nasıl etki ediyor… Burada bilinmesi gereken (ve yine pek kimsenin bilmediği) dijital makinalar çektikleri her resmin içine EXIF denen bir formatta o resmin bütün ayarlarını yazarlar.. Bir örnek vereyim, çektiğim bir resmin içindeki bilgiler (sadece bir kaç tanesi, yoksa çok detayli aslında):
Camera Make Canon
Model Canon EOS DIGITAL REBEL
Orientation upper left İmage
Exposure time 1/125 s
F-number 10
ISO speed ratings 100
Date/time original 2004:05:05 13:10:12
Max. apertüre value 1.8
Metering mode Pattern
Flash Flash did not fire
Focal length 24 mm

Buradan hemen anlayabilirsiniz ki bu fotograf 5 mayısta saat 1:10 da çekilmiş, pattern ölçüm yöntemi kullanılmış, f10, 1/125 saniye ile 100ASA da çekilmiş, objektif 24 mm de imiş, ve en yüksek diyafram değeri de f1.8 mıs, hatta resmin dik mı yanlamasına mı çekildiği bile burda yazıyor (upper left).. Yeni fotoğrafçılık öğrenen birisi için bundan daha kıymetli bir bilgi düşünemiyorum. Bu arada aklıma gelmişken, bu exif verilerini okuyan bir çok program var, örneğin ACDsee, irfanview, hatta birisi İnternet Explorer içinden okuyabileceğiniz bir add-on yazmıs, o da şu adreste http://ak.no-ip.com/ adı da view exif… Çok faydalıdır, yükleyin.. Daha sonra internet explorerda açtığınız fotograflarin üstüne sağ tık yaparsanız orda görürsünüz zaten view-exif diye.
Alternatifleri inceleyin
Bir dijital fotoğraf makinası almaya niyetlendiniz, bunun için
1. ‘ne kadar para harcamak istiyorum’ ve ‘iyi bir alternatif çıkarsa ne kadar zorlayabilirim’ diye parasal konuları kafanızda belirlediniz
2. Ek maliyetlerin çıkabileceği (tripod, kart, filtre, taşıma çantası vs.) gerçeğini kabul ettiniz
3. Fotoğraf çekme alışkanlıklarınızı gözden geçirdiniz.. Ya da yeni başlayacaksanız kendinizi makinayı almış, ve fotoğraf çekiyorken hayal ettiniz ki neleri çekiyorsunuz onu görebilin..
Bundan sonra sıra alternatiflerin neler olduğunu görmeye geliyor, o kadar çok alternatif var ki, adını çok iyi duyduğunuz markalardan tutun da, hiç duymadığınız gerçek olamayacak kadar ucuz makinalar var. Öncelikle bu aşamada şu gerçeği kabul etmeniz lazım, bu iş biraz vakit alıcı bir iş. Yani ‘benim için en uygun, iyi, ucuz ve kullanışlı makinayı satın almak istiyorum’ diyorsanız en az 3 ay sürer araştırması.
Alternatiflerin ne olduğunu öğrenmek için ilk seçenek dijital makinası olan eş, dost.. Ancak açık sözlü birini bulmak lazım, çünkü insanların bir huyu vardır, satın aldığı şeylerin hep ‘çok iyi’ olduğunu söyler.. Ben daha hiç ‘ya öyle bir kazık yemişim ki sorma’ diyen birini görmedim. Ona makina ile ilgili fikirlerini sorarak başlayabilirsiniz. Ben olsam bu soru cevap faslına önce çok nefis bir makina olduğunu söyleyerek başlarım, sonradan ufak ufak ‘yoktur ama hiç bir problemle karşılaşıyor musun’ şeklinde bir ağız araması yaparım.
Daha sonra arkadaşınızdan makinayı isteyin, bir iki poz çekin, ne olduğu hiç önemli değil, elinizde bir sonraki makinayla karşılaştırma yapmak için bir referans olsun. çok uyduruk bir şey de olabilir.
Dikkat etmeniz gereken şeyler, öncelikle elinize güzel oturuyor mu onu bir kontrol edin. Herkesin eli aynı büyüklükte değil, rahat etmeyebilirsiniz. Parmaklarınız düğmelere ulaşabiliyor mu ona bakın. Eğer bir vizoru varsa ordan bakın, görüntü aydınlık mı karanlık mi, LCDsinin görüntüsü net mi, ışıklı bir ortamdaysanız detaylar seçiliyor mu seçilmiyor mü? Kamerayı elinize alıp söyle soldan sağa doğru orta hızda bir geçirin, bir yandan da LCD ye bakın, bakalım görüntüler düzgün seçiliyor mu hareket ederken. Menulerine girip bakın, neler olduğunu anlayabiliyor musunuz yoksa garip garip şeyler mı yazıyor?.. Etrafta çok da aydınlık olmayan bir bölge bulup orayı netlemeye çalışın.. Netliyor mu yoksa takılıp kalıyor mü? Ya da uzunca bir süre sonra mı netliyor, netlerken ses çıkarıyor mü, rahat netlemek için bir lambası var mı yok mü.. Eğer zoom’u varsa en genişten en dar’a kadar zoomu getirip götürün ne kadar zaman aldığına bakın, gidip gelirken çıkardığı sese bakın.. En geniş halindeyken ve en dar halindeyken netleme düzeyi aynı mı değil mı bir kontrol edin.
Sonra makul bir ışığa gidip şunları deneyin: Önce deklansöre yarım başın (mutlaka yarım başılıyordur, netlemeyi ve ışık ayarlarını kilitlemek için) Sonra bu haldeyken biraz bekleyip tam basın. Basmanızla resmin çekilmesi arasında geçen zamana bir bakın. Sonra farklı uzaklıkta bir yere doğrultun (burası önemli, mutlaka farklı uzaklıkta bir yer olmalı), sonra hiç yarım basmadan direkman deklansöre başın.. Bakalım o zaman ne kadar sürede çekiyor.
LCD deki fotoğrafı bir kontrol edin, sizin çektiğiniz renklerle gerçekteki renkler birbirine benziyor mü?.. Benzemiyorsa bir kaç seçenek var, ya LCD si tam doğru renkleri göstermiyordur, ya makinanın o fotoğrafı çekmek için gerekli bir ayarı yapılmamıştır (mesela beyaz dengesı), ya da makina yanlış renkler çekiyordur. Ama ilk iki ihtimal daha yakın ihtimallerdir genelde. Fotoğraf çekme modundan ‘bakma’ ya da review ya da “play” moduna geçin.. Çekilen fotograflara ne kadar hızlı bakabiliyor ona bir bakın.. “next” düğmesine basıp yarım dakika bekliyor musunuz yoksa hızlı hızlı geçiyor mu onları kontrol edin.. Dijital fotoğrafçılığın en önemli avantajı malum çekilen fotograflara bakmak, vaktinizin bir kısmı bu şekilde geçecek, o yüzden çok acı verici bir işlem olmamali.. Fotoğraflara bakarken ‘zoom’ özelliği varsa onu deneyip fotograflari yaklaştırdığında nasıl göründüğüne bakın..
Pil ömrünün ne kadar olduğunu öğrenmeye çalışın. Eğer makina kendine has pil kullanıyorsa (cep telefonları hep özel piller kullanır ya önün gibi) günün birinde o pil şarj ola ola daha hızlı bitmeye başlayacaktir, yedeğinin bulunuyor olması şart. Sarjinin makina üzerinde mı yoksa ayrı bir yerde mı olduğunu sorun.. Çünkü eğer makina üzerinde oluyorsa “pl bitince ben yedek pili takarım, o bitene kadar ötekisi şarj olur” şeklinde bir olaya giremezsiniz.. Taşımanız gereken yedek pil sayısı artar. Ayrı bir şarj aleti varsa o zaman daha rahat olur, ama bu sefer de onu yanınızda taşımak zorunda kalırsınız..
‘ON’ düğmesine bastıktan kaç saniye sonra çekmeye hazır hale geliyor, ve de açıkken kapattığınızda kaç saniyede kapanıyor onu kontrol edin. Bazı makinaların objektifleri içeri çekilir, o yüzden de uzun sürer.. Elinize aldığınız makinalarda buna da bakmak lazım.. İlerde siz makinayı açmak isteyip beklerken çekmek istediğiniz pozu kaçırmayın. Bir de makina arka arkaya iki resmi ne kadar zamanda çekiyor ona bakın. ’saniyede bilmemkaç fotograf’ çektikleri ‘burst’ modlarından bahsetmiyorum, standart tek fotograf çektikleri modda iki resmi arka arkaya ne kadar hızlı çekiyorlar onu diyorum. ZAman ne kadar kısaysa o kadar iyi.
Bir de makinanın kaç fotoğraf çekme ayarı var ona bir göz atın.. Yani üzerinde üç ayar varsa “fotoğraf”-”film”-”izleme” diye, beklentilerinizin biraz altında kalabilir. Hangi ayarların makinayı kullanan tarafından yapılabildiğini öğrenebiliyorsanız öğrenin.
En önemlileri
-Flash
-Beyaz dengesi (white balance)
-fotograf kalitesi
-fotograf büyüklüğü
-Dıyafram (aperture)
-Perde (shutter)
Daha sonra arkadaşınıza hiç fotograf bastırıp bastırmadığını sorun, varsa onlara bakın, yoksa bilgisayardan görmeye çalışın.. %200 zoom yapıp bir de öyle bakın.. çapraz çizgiler hakkaten çapraz mı iniyor yoksa kesik kesik mı gidiyor, düz zeminler fazla mı grenli, renkler gözünüze nasıl görünüyor, bunları kontrol edin. Makinain LCD sindeki haliyle bilgisayar aktarılmış halini karşılaştırma imkanınız varsa onu yapın, renkler ve kontrastlar birbirine ne kadar benziyor ona bakın. bu çok önemli çünkü sahada fotoğraf çekerken renklerin nasıl çıktığı konusunda tek referansınız LCD olacak. Eve gelip bilgisayara yüklediğinizde alakasız renkte fotoğraflar görmek istemezsiniz.
Sonra arkadaşınıza kaça aldığını sorun ve de aklınızın bir köşesinde bunu tutun ki, sonradan başka makinalarla karşılaştırma şansı olsun. Eğer makinayı hiç beğenmediyseniz bile benim tavsiyem bunu açıkça arkadaşınıza söylememeniz .. Eğer çok beğenirseniz mutlaka markasını modelini bir yere not edin. Sonra eve gidip internetten bakın, bir makinanın popülerliğini görmek için internetten yapacağınız arama çok ise yarar. Alacağınız makinayı ne kadar çok insan kullanıyorsa bir sıkıntınız olduğunda o kadar çok yardım alabileceğiniz yer bulursunuz demektir. Bu arada aklıma gelen bir şey, ben olsam sabit mercekli ve ‘fixed focus’lu yanı netlik ayarı olmayan makinalardan kaçınırım. Çünkü bunlar çok giriş seviyesi makinalardır ve tahminen fotoğrafçılıkla ciddi olarak ilgilenen insanların çok ilgisini çekmezler.
Dijital makina çeşitleri
Arkadaşlarımızın sahip olduğu makinalar dışında daha detayli alıp inceleyeceğimiz makina malesef başka pek bir yerde yok. Türkiye’de bırakın dükkanları ve mağazaları, fotoğrafçılık fuarlarında bile bazı markalar elletmiyorlar makinaları. Fuarlarda ben genellikle flash kartım elimde giderim, ‘ben makinanıza bunu takip fotograf çekmek istiyorum’ diye (izin verirlerse) makinayla fotograflar çekerim. Günün sonunda fuardaki makinalarla çektiğim fotograflari yanyana koyup bakarım nasıl çekiyorlar diye… Faydalı bir alışkanlık bence.
İkinci durak dükkanlar. Dükkanlara gidin, satış görevlilerini iyice zorlayın, çıkarıp makinaları size göstermeleri için. Beğendiniz modelleri not alın. Satış görevlilerinin makinalar hakkında anlattıklarıyla ilgilenmiş gibi yapın ancak inanmayın. Teknoloji çok hızlı gelişiyor ve kendi özel zevkleri değilse sattıkları herşeyin özelliklerini bilmeleri mümkün değil. Siz nasılsa eve gelip bakarsınız internetten o makinaların özelliklerine.
Burda bence bir parantez açıp ne tür seçenekler olduğunu görmek lazım.
1. En basit anlamda ‘P&S’ (point and shoot - doğrult ve çek) denen herşeyi otomatik ayarlayıp çeken makinalar.. Objektifler ya sabittir ya da 3x zoom tarzı objektiflerdir. Elle ayar yapmaya pek izin vermezler. İşığın güzel olduğu yerlerde güzel fotograf çekerler, karanlıkta çekemezler, kadraj dışında size bir iş bırakmazlar. Flashları vardır ama ya insanları hayalet gibi bembeyaz çıkarırlar ya da yetersiz kalırlar. Pikniğe gidilirken cebinize koyup götürebilirsiniz. Varlığı ile yokluğu belli olmayan nefis makinalardır. Yalnız piknikte ‘veleybol’ oynayan arkadaşlarınızı çekmeye kalkarsanız başarılı olamazsınız, çünkü hareketli nesneleri netleyemezler. Çoğu zaman 1/500den yukarı hızlarda çekemezler.
2. Gelişmiş ‘P&S’ makinalar. Bunlar SLR makinalarda olan verdiği bir çok özelliği içinde barındırır (hatta bazılarının bendeki 300d’de olmayan bir çok özellikleri de vardır, bkz Canon S50) Bu sınıftaki makinaların bir çoğunda kararları size bıraktığı ‘manual’ moddan tutun tam bir ‘P&S’ halinde kullanabileceğiniz tam otomatik moda kadar hepsi vardır. Boyutları da ıskambil kağıdı boyutundan (pentax optio serisi http://www.dpreview.com/reviews/pentaxoptios/page2.asp) ufak bir tuğla boyutuna kadar (canon g5 http://www.dpreview.com/reviews/canong5/page3.asp) değişir. Ama genelde beni hala her görüşte hayretler içinde bırakacak kadar küçüklerdir.
fotograf kaliteleri çok iyidir, A4 boyutunda fotoğraf baştirirsiniz ve gören hiç kimse o fotoğrafların dijital bir makinadan çıktığını tahmin bile edemez (hele mürekkep püskürtmeli bir yazıcıdan çıktığını hiç tahmin edemez) 3 mp fotograflarda azıcık uzaktan bakmak koşuluyla A3′e kadar zorlayabilirsiniz. Ama hepimizin fotoğrafçılarda baştirdiği normal boyutlar içinde kalırsanız fotograf kaliteleri herkesi memnun edecek boyuttadır. Çok büyük çoğunluğunun objektifleri de hızlıdır (f2-f2,8).
P&S makinalar “kullanıcı fotoğrafı çeksin ve hemen götürüp baştirsin, ya da bilgisayarın saklayıp arasıra baksın’ prensibi ile tasarlandığı için siz fotoğrafı çektiğiniz anda makinadaki işlemciler çekilen fotoğraf üzerinde bir takım işlemler yaparlar. Örneğin resmi “sharpen” ederler yanı kenarları keskinleştirirler, çünkü sensörden direk gelen fotoğraf genelde ’soft’ olur. Kontraştını ve renk ayarlarını değiştirirler, sizin gözünüze güzel görünmesi için bir takım değişiklikler yaparlar. Zaten DSLR ile aralarındaki fark burdan başlar, DŞLR’da işlemleri makina yerine siz yapmak istediğiniz için hem sensörlerin önündeki filtreler daha farklı seçilmiştir, hem de fotograflar daha ’soft’tür. AYrıca bu yüzden ‘P&S’ makinalarda ‘renkli’, ’siyah beyaz’, ’sephia’ gibi modlar vardır ama DSLR makinalarda böyle bir mod yoktur, çünkü siz resmi çekersiniz sonra göz zevkinize ve resmin durumuna göre ayarlayarak istediğiniz tonda siyah beyaz yaparsınız.. ‘P&S’ makinada fotograf kalitesi kontrolü makinadadır.. DSLR bir makinada ise sizdedir, bu da biraz uğraşmayı gerektirir.. BU yüzden bir çok dijital SLR sahibi hala eski ‘P&S’ makinalarının daha iyi çektiğini düşünmekte..
Bunun yanında daha önceki mesajlarda saydığım ‘yavaş netleme’, ‘az ışıkta başarısız netleme’, ‘iki fotoğraf çekimi arasındaki sürenin uzunluğu’, ‘yüksek ASAlarda gürültünün artması (hatta bazen düşük ASA’larda da), ‘fotograf kalitesinin detaylarda çok başarılı olmaması’ gibi özellikleri de bünyelerinde barındırırlar.
3. SLR benzeri ‘P&S’ makinalar.. Bunlar ‘doğan görünümlü şahin’ makinalardır. Dışardan bakılınca SLR hissi verilsin diye yapılmışlardır, ama içten gelişmiş bir ‘P&S’ özelliği taşırlar. İyi yanları, kontroller SLR makinalarınkine benzeyen yerlerde olurlar, bir de şimdi yeni modellerinde zoom ve netlik kontrolü düğmeyle değil SLR objektiflerinde olduğu gibi objektif üzerinden kontrol edilmeye başladı. Bir de artık inanılmaz zoom’lar ortaya çıktı. Şu aralar benim en sevdiğim SLR benzeri P&S makina CAnon PowerShot S1 objektifi 38-380mm f2.8-3.1 ve ‘İmage stabilişatıon’ var, ve 450 gram, hakkaten nefis.. Benim DŞLR makinamda aynı aralıkta ve diyaframda bir objektif (2 kilodan aşağı değil) almam için 2500 doları gözden çıkarmam gerekir. Canon s1′in amerika fiyatı ise 450 dolar (Türkiye fiyatı sanırım 1,5 milyar)
4.’Rangefinder’ görünümlü ‘P&S’ makinalar.. Bunlar da SLR yerine rangefinder denen klasik makina görünümündedir. İyi yanı sanki dijital değilmiş gibi durduğu için hırsızların ve kapkaççıların daha az ilgisini çeker.. Halbukı çok pahalı makinalardır (1500 dolar ve üstü).. Dıyafram ve “obturator” ayarları düğmeleri çevirerek yapılır.. Ayrıca objektifleri de değiştirilebilir. Benim bildiğim iki tane var, birincisi panasonic , oteki de Leica…. O kadar benziyorlar ki sanırım aynı üretim bandından çıkıp farklı markalanıyorlar. Tabii Leica’nin havası başka.
Dijital makina çeşitleri

DSLR makinalar henüz çıkalı çok az olmasına rağmen fiyatları 10 bin dolarlardan 800 dolarlara kadar düştü (amerika fiyatları tabii)… Temel olarak bildiğimiz refleks makinaların digital halleri. Aralarında ne fark var kısaca özetlemek gerekirse,
- DSLR makinalarda film yerine ışığa duyarlı bir sensor kullanılıyor, Canon bir kaç model dışında CMOS kullanıyor, diğerleri CCD.. Detayı çok önemli değil, ikisinin de işlevi ayni.
- DSLR makinalar filmin ASA değerini simüle edebiliyorlar. O yüzden de bir pozu 100ASA da çekip öteki pozu 1600 ASA da çekebilirsiniz. Tecrübesi olanlar diyor ki, 1600 ASA filmden çok daha temiz sonuç veriyormuş DSLR 1600 AŞAsı.. TAbii zevk meselesı, gren seviyor olabilirsiniz. Bir de örneğin “50 asa 15 snden uzun pozlamalarda 25 ASA imiş gibi davranır, 30 saniyeden daha fazla pozlamalarda 12 asa gibi davranır” tarzı akılda tutulması gereken bazi teknik konuları düşünmenize gerek kalmaz, çünkü DSLR da 100Asa nin ışığa verdiği tepki hep aynıdır, zamanla değişmez..
- SLR makinalarda objektif önüne filtre takarak ya da fotoğraf çekilecek ortam için özel film kullanarak ayarlanan beyaz dengesı, DSLR makinalarda bir tuşa başarak ayarlanıyor. Gelişmiş DSLR makinalarda bu beyaz dengesi Kelvin cinsinden girilebiliyor.O yüzden ince ayar yapmak mümkün. Hatta ‘white balance bracketing’ diye bir şey var, siz deklansöre bastığınızda ayarlanmış olan beyaz dengesi ayarında, biraz daha sıcak
tonlarda ve biraz daha soğuk tonlarda olmak üzere üç farklı fotograf çekiyor. Bir de bunu ‘exposure bracketing’ le birlkte kullanırsanız, yanı aynı şeyi pozlama için yaparsanız, bir sahneyi çekerken elinize 9 ayrı farklı fotograf geçiyor (3 beyaz dengesi varyasyonu X 3 pozlama varyasyonu)..
- DSLR makinalarda resmin rengi, kontrastı, parlaklığı, keskinliği vs gibi parametreler önceden değiştirilebiliyor. Damak tadınıza ve o anki ruh halinize göre bu ayarları farklı setler halinde kaydedip sonradan tek tuşla çağırma imkanı var.
- DSLR makinaların RAW format denen bir özel formatı var (nikon’da=NEF). Eğer bu formatta fotograf çekerseniz, sensor’den gelen veri, yukarda bahsedilen hiç bir işleme tabi tutulmadan diske (ya da flash kart’a) yazılıyor , yani ne beyaz dengesı, ne kontrast değeri, ne parlaklığı hiç bir ayarı değiştirilmiyor. ANcak EXIF verilerinin içine o anda makinada ne ayarlıysa
kaydediliyor. Sonradan siz keyfinize göre o parametrelerle istediğiniz gibi oynayabiiyorsunuz. Bu formatın faydası, birincisi beyaz dengesiyle uğraşmanıza gerek kalmıyor. Makinayı yanlış ayarda unutsanız bile düzeltmek sadece bir tuşa başarak mümkün. -2 ev ile +2 ev arasında geniş bir aralıkta pozlama hatalarını dzeltebilirsiniz çektiğiniz fotograflarda. Ayrıca 8 bit
JPEG yerine 16 bit TİFF dosyası oluşturabileceğinizden renk derinliği daha fazla bir dosya üzerinde işlem yapmış olursunuz. Bu da resmi keskinleştimeden tutun da, gölgede kalmış bölgeleri açarken ve diğer işlemlerde size daha fazla hareket alanı vermiş olur.RAW dosyaları ancak özel programlar yardımıyla açılır, ve ’salt okunur’ dur, yani sadece okunabilir, “RAW olarak sakla” diye bir komut yoktur.
- Pozlama toleransı açısından, JPEG çekilen fotograflar slayt filme benzerler, hatalı pozlanmış bir fotoğrafı kurtarmak çok zordur. RAW format ise daha çok negatif gibi davranır, pozlama toleransı fazladır.
- DSLR bir makinada sürprizler çok daha azdır, çünkü çektiğiniz resmi (küçük bir ekranda da olsa) anında görürsünüz. genellikle resmin ışık durumuna LCD den bakılmaz, LCD’den bakılan kadrajın uygun olup olmadığıdir. Işık bilgisi için “histogram’ kullanılır. Bazı tecrübeli fotoğrafçılar (ben değil yani ) ‘ışık ölçer’den sonraki en büyük buluş’ diye nitelendiriyorlar histogramı. Fotograftaki ışık dağılımı konusunda bütün fikri veren bir araçtır. Ancak onu başka bir bölüme bırakıyorum..
- SLR makinayla çekim yapan bir fotoğrafçı için DSLR makinaya geçmek bir “paradigma” değişikliğine ihtiyaç duyar. Çünkü SLR makinada problem teşkil eden bazı konular DSLR makinada sorun değildir. DSLR makina, fotoğrafçının teknik bilgisini çok ön plana çıkarmadan (hatta çok da ihtiyaç duymadan) sadece estetik duygularını yansıtmasını sağlayan bir araçtır. Bunu “DOS” ve “windows” işletim sistemleri arasındaki farka benzetebilirsiniz. DOS zamani bir dosyayı bir yerden bir yere kopyalamak istiyorsanız onu yapan komutu ve
yazım şeklini bilmek zorundaydınız. Sonra çıkan windows işletim sistemindeyse herhangi bir komut bilmenize gerek kalmadan sadece amaca odaklanabildiniz. SLR ve DSLR arasındaki fark da böyle bir şey. DSLR makinalar istediğiniz sonucu elde ettiğinizi görene kadar deneme yanılma yapma şansı tanıdığı için fotoğrafçılığın teknik yanını çok hızlı ve etkin bir şekilde öğrenmenizi sağlar. Zaten bir süre sonra artık kafanızda o kadar yer eder ki, deneme yanılmaların frekansı giderek azalır, bir süre sonra artık makinayı doğrultur ve çok fazla düşünmeden ayarlarını yaparsınız… Öğrenme aşamaları SLR makinalarla aynıdır ancak herhalde 100 kat kadar daha hızlı öğrenirsiniz. DSLR makinalar fotoğrafçılığın kurallarını değiştirmez, ancak fotoğrafçının dikkatini daha çok o fotoğrafta anlatmak istediği konuya yoğunlaştırmasına yardımcı olur.
- Daha önce de yazdığım gibi bütün fotograflarin içinde çekilme anındakı ayarları yazar. Bu bilgilerin çok değişik kullanım şekilleri vardır, örneğin yanınıza alacağınız bir GPS cihazı ile yaptığınız gezi sırasında çektiğiniz fotograflari senkronize ederek (yani GPS ile fotoğraf makinasının saatlerini önceden ayarlayarak) harita üzerinde gezdiğiniz yerlerde hangi fotograflari çektiğinizi otomatik olarak işaretletebilirsiniz. İlgilenenler http://www.inertıa-llc.com/sandbox/t…est/index.html adresini ziyaret edebilirler. Daha profesyonel kamera sistemlerinde GPS cihazı bir
bağlantıyla kameraya bağlanabilir.
- DSRL makina kullanınca ‘karanlık oda’ya ihtiyaç olmayacağı doğru değildir. Karanlık odaya DSLR makinalar da ihtiyaç duyar, yalnız onların karanlık odası Photoshop gibi fotoğraf işleme programlarıdir.. DSLR makinalar tasarımları gereği sensorun önünde bazı filtrelere sahiptirler. Örneğin ‘moire’ denen ve iki parça tül’ü üst üste koyup birbiri üzerinde hareket ettirdiğinizde ortaya çıkan garip motifler olarak anlatabileceğim bir etkiyi azaltmak ve keskin kenarların fotoğraftaki görünüşlerini düzeltmek için için her DSLR makinain sensorunun önünde AA denen bir filtre vardır (Anti aliasıng).. Bu filtre çekilen fotoğrafın keskinliğini azaltarak fotoğraflar hatlarını ‘yumuşatır’.. Bu nedenle DLSR makinaların çektiği fotograflar P&S makinaların çektiği fotoğraflardan daha ’soft’tur ve bu yüzden P&S makinaların çektiği fotoğraflar kameradan çıktığı haliyle göze daha hoş görünür. Genellikle DSLR makinaların çektiği fotoğraflara “USM” ya da
“unsharp maskıng” yapmak iyi bir sonuç verir. Bazı firmalar, AA filtresinin etkisini azaltarak çekilen fotograflarin makinadan çıktıkları haliyle daha keskin olmasını sağlarlar ancak bunun da riskleri vardır, karışık motifli objelerde sensorun çözebileceği detay seviyesini geçen bölümlerde ‘moire’ oluşur (bkz Nikon D70 - http://www.fototime.com/46E2F3957AE82C3/standard.jpg
). Bunun yanında 300d nin IR-Cut (infrared ısınlarını engelleyen filtresi) görünüşe göre Nikonlardan daha etkindir, bu nedenle D70le çekilen IR fotograflari 300d ye göre daha başarılıdır. 300d IR fotoğraflarında (saniyelerle ölçülen) çok yüksek pozlama değerleri verir.