manashan
New member
- Katılım
- 27 Eki 2007
- Mesajlar
- 164
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
TÜRK MEDENİYETİNE ÇİN İŞKENCESİ - 2
DOĞU TÜRKİSTAN’DA ÇİN ZULMÜNÜN VAHŞETE VARAN BOYUTU
YUMRUKLA DOĞUM KONTROLLÜ DEVLET POLİTİKASI
TÜRK KİMLİĞİNİN İFADESİ YASAK
ÇİN YÖNETİMİ PASAPORTLARA EL KOYUYOR
Doğu Türkistan Türklerine yönelik olarak Çin Devleti tarafından gerçekleştirilen insan hakları ihlalleri soy kırım boyutlarına varıyor.
Çin devleti her fırsatta işgal ettiği Doğu Türkistan topraklarındaki Türklerin kimliklerini bastırırken, aynı zamanda haklarını da elinden almak istiyor.
Doğu Türkistan Vakfı Genel Başkanı Hamit Göktürk, Doğu Türkistan Devleti’nin ismi başta olmak üzere tüm haklarının gasp edildiğini belirterek, Türk dünyasının doğudaki kalesi olan Doğu Türkistan’ın Çin tarafından işgal edilmesinin ardında bölgeden başlayarak Ortadoğu’ya kadar uzanan coğrafyada hakimiyet mücadelesinin bulunduğunu söyledi. Doğu Türkistan’ın stratejik açıdan çok önemli bir konuma sahip olduğunu belirten Göktürk şunları kaydetti : “Doğu Türkistan Devleti 2004 Eylül’de kurulmuştu. Ancak başta Çin olmak üzere Rusya Federasyonu Doğu Türkistan’da Türk Milliyetçiliğinin bağımsızlığını kazanmasını istemiyor. Bu bölgeye yönelik olarak geçtiğimiz yıllarda Çin ile Komünist Rusya yani SSCB arasında bir hakimiyet mücadelesi söz konusuydu. Biz önce bununla karşılaştık ve bu iki devlet arasındaki mücadele arasında kalmamak için kendi bağımsızlığımızın mücadelesini verdik. SSCB yıkıldıktan sonra bu sefer de Rusya Federasyonu ile Çin Devleti arasında bir hakimiyet mücadelesi başladı. Bu mücadele arasında da kalmayacak ve kendi bağımsızlığımız için mücadele edeceğiz”
Ellerinden geleni yapıyorlar
Doğu Türkistan’ın Türk tarihi açısından çok önemli bir yere sahip olduğunu belirten Göktürk, Doğu Türkistan Türklerinin varlığının Orta Asya ve Anadolu Türkleri için de bir güvence olduğunu kaydetti. Türk milliyetçiliğinin bu bölgede yeniden etkinlik kazanmaması için Çin devleti’nin elinden geldiğini yaptığını da anlatan Hamit Göktürk, “ Vatandaşlarımızın elinden anlamsız bahanelerle pasaportları alınıyor, aynı zamanda mallarına el konuluyor. Olimpiyatlar bahane edilerek Türklerin elinden pasaportları alındı. Türkiye’de oturma izni olanlardan ve çalışma izni olanlardan ya ülkelerini terk etmeleri ya da bu izinlerini bırakmaları isteniyor. İnsan hakları açısından çifte standartların çok ötesinde uygulamalarla karşı karşıya kalınıyor” dedi.
Kimlikler ifade edilemiyor
Çin tarafından işgal edilen Doğu Türkistan’da yaşayan Türklerin kendi kimliklerini ifade etmelerinin yasak olduğunu belirten Göktürk, insan hakları ihlallerinin soykırım boyutunda olduğunu vurgulayarak, “ Doğu Türkistan topraklarını işgal eden Çin, Türk toplumunun her türlü davranışına sınırlama getiriyor. Türk toplumunun doğum yapmasını bile yasaklıyorlar. 20 bin kişilik bir bölgede yüzde 1 oranında doğum yapılacak denilerek sınırlama getiriliyor. Bu sınırlamalar konusunda itiraz olduğu zaman da şiddet uygulanıyor. Dolayısıyla 20 bin kişilik bir kentte ancak 200 çocuk ya da bebek bulabiliyorsunuz. Doğu Türkistan’da bunun gibi daha bir çok anlamsız yasaklar ile de karşı karşıya kalmanız mümkün” diye konuştu.
Doğum kontrolü adı altında insan haklarının soykırıma varan nitelikte ihlal edildiğini anlatan Göktürk, “ Hamile Türk kadınlar yumruklanarak şiddete maruz kalıyor. Bölgede gerçekleştirilen uygulamaları tarif etmek mümkün değil. Bunun adına ne denir bilemiyorum. Çin yönetimi buna doğum kontrolü diyor ama bu vahşetin adı bu olamayacağı gibi insanlıkla bağdaşır bir yanı da bulunmamaktadır. Doğu Türkistan’daki Türkler Çin yönetimi altında hiçbir şekilde huzurlu ve mutlu yaşayamamaktadırlar” şeklinde konuştu.
Kendi kaderimizi tayin etmek istiyoruz
Bölgede bağımsızlığını kazanmış her Türk Devleti gibi Doğu Türkistan devleti’nin de kendi kaderini kendi tayin etmesi gerektiğini belirten Göktürk, “ Dünyanın her yerinde olduğu gibi Doğu Türkistan’da yaşayan Türkler de kendi geleceğini, kendi kaderini kendisi tayin etmek istiyor. Baktığınız zaman bundan daha doğal bir hakları da olmadığını anlayabilirsiniz. Ancak Doğu Türkistan’ın bölgesel önemi, stratejik önemi, bu bölge üzerinde bir çok devletin hesaplarının olması bunu engelliyor. Biz hiçbir hesabın peşinde olmadan, sadece kendi gelecek hakkını, kendisini belirlemek isteyen bir toplumuz. Bu bizim en doğal hakkımız. Bu nedenle de bu yöndeki mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz” şeklinde konuşuyor.
Özgürlük Mücadelesinin Önde Gelen İsimleri
20. yüzyılın başı, Doğu Türkistan'da milli ve manevi duyguların uyanmaya başladığı bir dönem oldu. Uygur Türkleri'nin bu "milli uyanışı" Abdülkadir Damulla sayesinde gerçekleşti. Dönemin en önemli ihtiyaçlarından birisi halkın, mukaddes değerleri, tarihi ve sahip olduğu miras konusunda bilinçlendirilmesi idi. Abdülkadir Damulla, açtığı Matle'ul Hidayet ismindeki okulla Doğu Türkistan gençlerini bu konuda yetiştirmiş, yayınladığı kitaplarla halkın bilinçlenmesine katkıda bulunmuştur. Abdülkadir Damulla'dan sonra Doğu Türkistan'da mücadeleyi "Üç Efendiler" olarak anılan İsa Yusuf Alptekin, Muhammed Emin Buğra ve Mesud Sabri Baykuzu üstlendiler. Mesud Sabri Baykuzu'nun Doğu Türkistan için verdiği mücadele, 1951 yılında komünist Çin yönetimi tarafından tutuklanıp, 1952 yılında zehirli bir iğneyle öldürülmesi ile son bulmuştur. İsa Yusuf Alptekin ve Muhammed Emin Buğra'nın mücadeleleri ise ömürlerinin sonuna kadar devam etti.
Hayatını Doğu Türkistan’a vakfetti
Çin'e bağlı Doğu Türkistan Eyalet Hükümeti'nin Genel Sekreteri olarak görev yapan İsa Yusuf Alptekin, tüm hayatını Doğu Türkistan'ın haklı davasını uluslararası arenada anlatmaya ve Müslümanların esaretten kurtulmasına vakfetti. 26 yaşındayken Batı Türkistan'daki Çin Konsolosluğu'nda çalışmaya başladı. Batı Türkistan'da bulunduğu süre boyunca, Doğu Türkistan'daki bağımsızlık yanlısı kişilerle bağlantı kurdu ve çalışmalarını gizli olarak yürüttü.
İsa Yusuf Alptekin'in en çok üzerinde durduğu konulardan birisi, halkını komünizmden korumak oldu. Hatta komünizme karşı daha etkili çalışmalar yapabileceğini düşündüğü için Çin Hükümeti nezdinde temaslar yürüttü ve 1936-1945 yılları arasında Çin Parlamentosu'nda ülkesini temsil etti.. Komünistlerin önce Pekin'i ele geçirmeleri, ardından da Doğu Türkistan'a doğru ilerlemeleri üzerine İsa Yusuf Alptekin vatanından ayrılmak zorunda kaldı. 1954 yılında İstanbul'a yerleşen ve çalışmalarını buradan yürüten Alptekin, Doğu Türkistan'da yaşanan zulme dünya ülkelerinin dikkatini çekebilmek için birçok ülkeyi dolaştı, konferanslara, panellere katıldı, üniversitelerde konuşmalar yaptı.
Muhammed Emin Buğra ise Doğu Türkistan mücadelesi tarihine Doğu Türkistan Tarihi adlı dev eseri ile geçti. 1931'deki bağımsızlık hareketinde bizzat görev aldı ve Hotan, Yarkent gibi şehirlerin Çin işgalinden kurtulmasını sağladı. 1944 yılında kurulan Doğu Türkistan Devleti’nde bakanlık yaptı, komünist Çin işgalinin gerçekleşmesinden kısa bir süre önce ise Hindistan'a iltica etti. Buradan Türkiye'ye geçti ve mücadelesini sürdürdü.
Bu vatansever insanların yaşamları boyunca şerefle sürdürdükleri bağımsızlık mücadelesi bugün de aynı hızla devam etmektedir. Şu anda uluslararası arenada Doğu Türkistan için faaliyet gösteren yirmiye yakın vakıf ve dernek vardır. Bu dernekler Doğu Türkistan Milli Kurultayı (ETNC)'nın şemsiyesi altında toplanmıştır ve Doğu Türkistan halkının sesini dünyaya duyurabilmek için çalışmalar yürütmektedir.
İşkenceye dünya basınından örnekler
Doğu Türkistan toprakları bin yıl boyunca İslam yurdu olmuştur. Ancak yarım asırdan fazla bir süredir, Doğu Türkistan topraklarında Müslümanlar, komünist Çin yönetiminin işgali altında yaşamaktadırlar. Urumçi Üniversitesi'nin duvarında yer alan ve 2 Ekim 1988 tarihli İngiliz The Independent gazetesinin bölge sorumlusu Andrew Higgins'in deyimiyle "katıksız ırkçı düşünce ile zehirlenmiş bir zihniyetin göstergesi" olan bir yazı, Çinlilerin Uygur Türkleri'ne bakış açısını yansıtmaktadır: "Uygur erkeklerini sonsuza kadar kölemiz yapalım, Uygur kadınlarını da asırlar boyunca fahişemiz."
Bölgede 1 milyon kadar askerini silah altında tutan Çin, Doğu Türkistan'da Müslümanların attığı her adımı kontrol etmektedir. Yollarda kurulmuş olan askeri denetim noktalarında tüm araçlar tek tek durdurulup içleri aranırken erkekler hakarete uğrayıp tartaklanmakta, Müslüman kadınlar ise tacize uğramaktadırlar.
Ağır baskı
Çin'in baskısı, yolların tutulması veya askeri birliklerin sık sık evlerde arama yapması ile de sınırlı değildir. Japonya'da yayınlanan Mainichi Daily News gazetesi bu ağır baskıyı 29 Haziran 2000 tarihli sayısında şöyle aktarmıştır:
(Doğu Türkistan'da) Çin'in denetimi gün geçtikçe artmakta ve daha da dayanılmaz bir hal almaktadır. Halkın Kurtuluş Ordusu her yerde. İletişim sınırlı ve polis denetiminde yapılabiliyor. Çok az köyde telefon var ve bu hatların hepsi dinleniyor. Bir kişi sadece boş bir şüphe üzerine yıllar boyunca tutuklu kalabiliyor.
Müslümanlar keyfi olarak tutuklanıp çalışma kamplarına gönderilmekte, asılsız suçlamalarla idam edilmekte, zaman zaman da toplu olarak katledilmektedirler. Bunun yanı sıra, namazlarını gizli kılmak zorunda kalmakta, oruç tutmalarına izin verilmemekte, dini eğitim almaları engellenmektedir. Müslüman nüfusun sayısının artmasını engellemek için uygulanan metot ise insanlık dışıdır: kadınlara zorla kürtaj yapılmakta, birden fazla çocuğa sahip olanların çocukları ellerinden alınmaktadır.
KAYNAK www.haberbu.com
"Doğu Türkistan" Türk Medeniyetine Çin İşkencesi-1 için TIKLA
"Doğu Türkistan" Türk Medeniyetine Çin İşkencesi-3 için TIKLA
"Doğu Türkistan" Türk Medeniyetine Çin İşkencesi-4 için TIKLA
DOĞU TÜRKİSTAN’DA ÇİN ZULMÜNÜN VAHŞETE VARAN BOYUTU
YUMRUKLA DOĞUM KONTROLLÜ DEVLET POLİTİKASI
TÜRK KİMLİĞİNİN İFADESİ YASAK

ÇİN YÖNETİMİ PASAPORTLARA EL KOYUYOR
Doğu Türkistan Türklerine yönelik olarak Çin Devleti tarafından gerçekleştirilen insan hakları ihlalleri soy kırım boyutlarına varıyor.
Çin devleti her fırsatta işgal ettiği Doğu Türkistan topraklarındaki Türklerin kimliklerini bastırırken, aynı zamanda haklarını da elinden almak istiyor.
Doğu Türkistan Vakfı Genel Başkanı Hamit Göktürk, Doğu Türkistan Devleti’nin ismi başta olmak üzere tüm haklarının gasp edildiğini belirterek, Türk dünyasının doğudaki kalesi olan Doğu Türkistan’ın Çin tarafından işgal edilmesinin ardında bölgeden başlayarak Ortadoğu’ya kadar uzanan coğrafyada hakimiyet mücadelesinin bulunduğunu söyledi. Doğu Türkistan’ın stratejik açıdan çok önemli bir konuma sahip olduğunu belirten Göktürk şunları kaydetti : “Doğu Türkistan Devleti 2004 Eylül’de kurulmuştu. Ancak başta Çin olmak üzere Rusya Federasyonu Doğu Türkistan’da Türk Milliyetçiliğinin bağımsızlığını kazanmasını istemiyor. Bu bölgeye yönelik olarak geçtiğimiz yıllarda Çin ile Komünist Rusya yani SSCB arasında bir hakimiyet mücadelesi söz konusuydu. Biz önce bununla karşılaştık ve bu iki devlet arasındaki mücadele arasında kalmamak için kendi bağımsızlığımızın mücadelesini verdik. SSCB yıkıldıktan sonra bu sefer de Rusya Federasyonu ile Çin Devleti arasında bir hakimiyet mücadelesi başladı. Bu mücadele arasında da kalmayacak ve kendi bağımsızlığımız için mücadele edeceğiz”
Ellerinden geleni yapıyorlar
Doğu Türkistan’ın Türk tarihi açısından çok önemli bir yere sahip olduğunu belirten Göktürk, Doğu Türkistan Türklerinin varlığının Orta Asya ve Anadolu Türkleri için de bir güvence olduğunu kaydetti. Türk milliyetçiliğinin bu bölgede yeniden etkinlik kazanmaması için Çin devleti’nin elinden geldiğini yaptığını da anlatan Hamit Göktürk, “ Vatandaşlarımızın elinden anlamsız bahanelerle pasaportları alınıyor, aynı zamanda mallarına el konuluyor. Olimpiyatlar bahane edilerek Türklerin elinden pasaportları alındı. Türkiye’de oturma izni olanlardan ve çalışma izni olanlardan ya ülkelerini terk etmeleri ya da bu izinlerini bırakmaları isteniyor. İnsan hakları açısından çifte standartların çok ötesinde uygulamalarla karşı karşıya kalınıyor” dedi.
Kimlikler ifade edilemiyor
Çin tarafından işgal edilen Doğu Türkistan’da yaşayan Türklerin kendi kimliklerini ifade etmelerinin yasak olduğunu belirten Göktürk, insan hakları ihlallerinin soykırım boyutunda olduğunu vurgulayarak, “ Doğu Türkistan topraklarını işgal eden Çin, Türk toplumunun her türlü davranışına sınırlama getiriyor. Türk toplumunun doğum yapmasını bile yasaklıyorlar. 20 bin kişilik bir bölgede yüzde 1 oranında doğum yapılacak denilerek sınırlama getiriliyor. Bu sınırlamalar konusunda itiraz olduğu zaman da şiddet uygulanıyor. Dolayısıyla 20 bin kişilik bir kentte ancak 200 çocuk ya da bebek bulabiliyorsunuz. Doğu Türkistan’da bunun gibi daha bir çok anlamsız yasaklar ile de karşı karşıya kalmanız mümkün” diye konuştu.
Doğum kontrolü adı altında insan haklarının soykırıma varan nitelikte ihlal edildiğini anlatan Göktürk, “ Hamile Türk kadınlar yumruklanarak şiddete maruz kalıyor. Bölgede gerçekleştirilen uygulamaları tarif etmek mümkün değil. Bunun adına ne denir bilemiyorum. Çin yönetimi buna doğum kontrolü diyor ama bu vahşetin adı bu olamayacağı gibi insanlıkla bağdaşır bir yanı da bulunmamaktadır. Doğu Türkistan’daki Türkler Çin yönetimi altında hiçbir şekilde huzurlu ve mutlu yaşayamamaktadırlar” şeklinde konuştu.
Kendi kaderimizi tayin etmek istiyoruz
Bölgede bağımsızlığını kazanmış her Türk Devleti gibi Doğu Türkistan devleti’nin de kendi kaderini kendi tayin etmesi gerektiğini belirten Göktürk, “ Dünyanın her yerinde olduğu gibi Doğu Türkistan’da yaşayan Türkler de kendi geleceğini, kendi kaderini kendisi tayin etmek istiyor. Baktığınız zaman bundan daha doğal bir hakları da olmadığını anlayabilirsiniz. Ancak Doğu Türkistan’ın bölgesel önemi, stratejik önemi, bu bölge üzerinde bir çok devletin hesaplarının olması bunu engelliyor. Biz hiçbir hesabın peşinde olmadan, sadece kendi gelecek hakkını, kendisini belirlemek isteyen bir toplumuz. Bu bizim en doğal hakkımız. Bu nedenle de bu yöndeki mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz” şeklinde konuşuyor.
Özgürlük Mücadelesinin Önde Gelen İsimleri
20. yüzyılın başı, Doğu Türkistan'da milli ve manevi duyguların uyanmaya başladığı bir dönem oldu. Uygur Türkleri'nin bu "milli uyanışı" Abdülkadir Damulla sayesinde gerçekleşti. Dönemin en önemli ihtiyaçlarından birisi halkın, mukaddes değerleri, tarihi ve sahip olduğu miras konusunda bilinçlendirilmesi idi. Abdülkadir Damulla, açtığı Matle'ul Hidayet ismindeki okulla Doğu Türkistan gençlerini bu konuda yetiştirmiş, yayınladığı kitaplarla halkın bilinçlenmesine katkıda bulunmuştur. Abdülkadir Damulla'dan sonra Doğu Türkistan'da mücadeleyi "Üç Efendiler" olarak anılan İsa Yusuf Alptekin, Muhammed Emin Buğra ve Mesud Sabri Baykuzu üstlendiler. Mesud Sabri Baykuzu'nun Doğu Türkistan için verdiği mücadele, 1951 yılında komünist Çin yönetimi tarafından tutuklanıp, 1952 yılında zehirli bir iğneyle öldürülmesi ile son bulmuştur. İsa Yusuf Alptekin ve Muhammed Emin Buğra'nın mücadeleleri ise ömürlerinin sonuna kadar devam etti.
Hayatını Doğu Türkistan’a vakfetti
Çin'e bağlı Doğu Türkistan Eyalet Hükümeti'nin Genel Sekreteri olarak görev yapan İsa Yusuf Alptekin, tüm hayatını Doğu Türkistan'ın haklı davasını uluslararası arenada anlatmaya ve Müslümanların esaretten kurtulmasına vakfetti. 26 yaşındayken Batı Türkistan'daki Çin Konsolosluğu'nda çalışmaya başladı. Batı Türkistan'da bulunduğu süre boyunca, Doğu Türkistan'daki bağımsızlık yanlısı kişilerle bağlantı kurdu ve çalışmalarını gizli olarak yürüttü.
İsa Yusuf Alptekin'in en çok üzerinde durduğu konulardan birisi, halkını komünizmden korumak oldu. Hatta komünizme karşı daha etkili çalışmalar yapabileceğini düşündüğü için Çin Hükümeti nezdinde temaslar yürüttü ve 1936-1945 yılları arasında Çin Parlamentosu'nda ülkesini temsil etti.. Komünistlerin önce Pekin'i ele geçirmeleri, ardından da Doğu Türkistan'a doğru ilerlemeleri üzerine İsa Yusuf Alptekin vatanından ayrılmak zorunda kaldı. 1954 yılında İstanbul'a yerleşen ve çalışmalarını buradan yürüten Alptekin, Doğu Türkistan'da yaşanan zulme dünya ülkelerinin dikkatini çekebilmek için birçok ülkeyi dolaştı, konferanslara, panellere katıldı, üniversitelerde konuşmalar yaptı.
Muhammed Emin Buğra ise Doğu Türkistan mücadelesi tarihine Doğu Türkistan Tarihi adlı dev eseri ile geçti. 1931'deki bağımsızlık hareketinde bizzat görev aldı ve Hotan, Yarkent gibi şehirlerin Çin işgalinden kurtulmasını sağladı. 1944 yılında kurulan Doğu Türkistan Devleti’nde bakanlık yaptı, komünist Çin işgalinin gerçekleşmesinden kısa bir süre önce ise Hindistan'a iltica etti. Buradan Türkiye'ye geçti ve mücadelesini sürdürdü.
Bu vatansever insanların yaşamları boyunca şerefle sürdürdükleri bağımsızlık mücadelesi bugün de aynı hızla devam etmektedir. Şu anda uluslararası arenada Doğu Türkistan için faaliyet gösteren yirmiye yakın vakıf ve dernek vardır. Bu dernekler Doğu Türkistan Milli Kurultayı (ETNC)'nın şemsiyesi altında toplanmıştır ve Doğu Türkistan halkının sesini dünyaya duyurabilmek için çalışmalar yürütmektedir.
İşkenceye dünya basınından örnekler
Doğu Türkistan toprakları bin yıl boyunca İslam yurdu olmuştur. Ancak yarım asırdan fazla bir süredir, Doğu Türkistan topraklarında Müslümanlar, komünist Çin yönetiminin işgali altında yaşamaktadırlar. Urumçi Üniversitesi'nin duvarında yer alan ve 2 Ekim 1988 tarihli İngiliz The Independent gazetesinin bölge sorumlusu Andrew Higgins'in deyimiyle "katıksız ırkçı düşünce ile zehirlenmiş bir zihniyetin göstergesi" olan bir yazı, Çinlilerin Uygur Türkleri'ne bakış açısını yansıtmaktadır: "Uygur erkeklerini sonsuza kadar kölemiz yapalım, Uygur kadınlarını da asırlar boyunca fahişemiz."
Bölgede 1 milyon kadar askerini silah altında tutan Çin, Doğu Türkistan'da Müslümanların attığı her adımı kontrol etmektedir. Yollarda kurulmuş olan askeri denetim noktalarında tüm araçlar tek tek durdurulup içleri aranırken erkekler hakarete uğrayıp tartaklanmakta, Müslüman kadınlar ise tacize uğramaktadırlar.
Ağır baskı
Çin'in baskısı, yolların tutulması veya askeri birliklerin sık sık evlerde arama yapması ile de sınırlı değildir. Japonya'da yayınlanan Mainichi Daily News gazetesi bu ağır baskıyı 29 Haziran 2000 tarihli sayısında şöyle aktarmıştır:
(Doğu Türkistan'da) Çin'in denetimi gün geçtikçe artmakta ve daha da dayanılmaz bir hal almaktadır. Halkın Kurtuluş Ordusu her yerde. İletişim sınırlı ve polis denetiminde yapılabiliyor. Çok az köyde telefon var ve bu hatların hepsi dinleniyor. Bir kişi sadece boş bir şüphe üzerine yıllar boyunca tutuklu kalabiliyor.
Müslümanlar keyfi olarak tutuklanıp çalışma kamplarına gönderilmekte, asılsız suçlamalarla idam edilmekte, zaman zaman da toplu olarak katledilmektedirler. Bunun yanı sıra, namazlarını gizli kılmak zorunda kalmakta, oruç tutmalarına izin verilmemekte, dini eğitim almaları engellenmektedir. Müslüman nüfusun sayısının artmasını engellemek için uygulanan metot ise insanlık dışıdır: kadınlara zorla kürtaj yapılmakta, birden fazla çocuğa sahip olanların çocukları ellerinden alınmaktadır.

KAYNAK www.haberbu.com
"Doğu Türkistan" Türk Medeniyetine Çin İşkencesi-1 için TIKLA
"Doğu Türkistan" Türk Medeniyetine Çin İşkencesi-3 için TIKLA
"Doğu Türkistan" Türk Medeniyetine Çin İşkencesi-4 için TIKLA