Börteçine9
New member
DTP şeksiz-şüphesiz Öcalan’ın partisidir.
DTP kendi başına siyaset yapamaz; sosyolojik anlamda da, siyasal anlamda da ‘varlık nedenini’ örgüte borçlu olduğu için, ancak öngörülen çerçevede siyaset yapabilir.
DTP “nin ‘kimlik siyaseti’ yapan bir parti olduğunu söylemek eksik ve yanıltıcıdır.
DTP güya ‘barış’ istiyor, ama sokaklardaki ‘şiddet’ eylemliliğin öncülüğünü yapıyor.
DTP’li milletvekilleri, birer ‘militan’ gibi bu eylemliliklerin başını çekiyor.
DTP’nin ‘güvercin’ olarak bilinen Eşbaşkanı Ahmet Türk, Diyarbakır’da Öcalan’a yapıldığı iddia edilen kötü muameleyi eleştiriyor, ama örgütün ‘Diyarbakır esnafına ve halkına’ yönelik tehditleri karşısında ses çıkarmıyor.
İstanbul’da onlarca araç yakıp yıkan fanatikler için bir tek kelime etmiyor.
Diyarbakır’ı ‘açık cezaevine’ dönüştüren örgüt karşısında sus pus duruyor.
* * *
Yukarıdaki ifadeler bize değil, bir zamanlar ‘Kürtçülüğün’ teorisyenliğine soyunup raporlar hazırlayan Mehmet Metiner’e ait.
‘Bölücü hareketlerin odağı’ haline geldiği gerekçesiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından DTP hakkında Anayasa Mahkemesi’ne açılan ‘kapatma’ davasında karar için son aşamaya gelindi.
Anayasa Mahkemesi Başsavcılık’tan ek belge isterken bazı işbirlikçiler, kendilerini ‘yargıç’ yerine koyup, şimdiden ‘hüküm’ tesis etmeye başladılar.
Bir yandan parti kapatmanın ‘hukuk devletine’ yakışmadığını öne sürerek iktidar partisine akıl verirken, diğer taraftan parti kapatmanın ‘herhangi bir sonuç vermeyeceğini’ öne sürerek Anayasa Mahkemesi üyelerini etki altına almaya çalışıyorlar.
Eski milliyetçi yeni liboş Taha Akyol, “DTP’yi kapatın” başlıklı yazısında aynen şöyle diyor:
- “DTP kapatılırsa PKK parlamento dışı eylemleri geniş kitlelere yayabilecek, ılımlıların yolu büsbütün tıkanacaktır. Türkiye artık parti kapatmanın yanlışlığını görmüş olmalıdır.”
* * *
DTP, ‘siyasi kol’ sınırını çoktan aştı.
Artık ‘uygulayıcı’ gibi hareket ediyor.
DTP teşkilatları adeta bölücü örgütün kentlerdeki ‘askerlik’ şubeleri gibi çalışıyor.
‘Beyinleri’ yıkanarak kafakola alınan gençler, ‘psikolojik’ bir ön eğitimden geçirildikten sonra gruplar halinde Kandil’e sevk ediliyor.
İmralı’daki bebek katilini “Sayın liderimiz” diye selamlayıp, dağlarda askerle girdikleri çatışmalarda geberen teröristlere “Kardeşlerimiz” diye hitap eden DTP milletvekilleri, ‘kurtarılmış bölgeler’ olarak tanımladıkları kentlerde, ‘demokratik’ tepki adı altında halkı devlete karşı kışkırtıp sokaklara dökerek, ‘isyan’ provaları yapıyor.
Asıl işleri vatandaşa hizmet götürmek olan belediyeler, ‘hizmeti engellemek’ için birbiriyle yarışıyor.
DTP’lilerin arkasına sığındıkları ‘demokrasi’, ‘özgürlük’, ‘insan hakları’, ‘barış’, ‘kardeşlik’ sözleri, buldukları her fırsatta “Vur gerilla vur, Kürdistan’ı kur” sloganına dönüşüyor.
* * *
Anayasa Mahkemesi, AKP’ye karşı açılan kapatma davasında olduğu gibi ‘içerideki ve dışarıdaki şartlara’ göre mi karar verecek?
Yoksa ‘hukuku’ mu esas alacak?
Hep birlikte göreceğiz.
İsrafil KUMBASAR
KaynaK
DTP kendi başına siyaset yapamaz; sosyolojik anlamda da, siyasal anlamda da ‘varlık nedenini’ örgüte borçlu olduğu için, ancak öngörülen çerçevede siyaset yapabilir.
DTP “nin ‘kimlik siyaseti’ yapan bir parti olduğunu söylemek eksik ve yanıltıcıdır.
DTP güya ‘barış’ istiyor, ama sokaklardaki ‘şiddet’ eylemliliğin öncülüğünü yapıyor.
DTP’li milletvekilleri, birer ‘militan’ gibi bu eylemliliklerin başını çekiyor.
DTP’nin ‘güvercin’ olarak bilinen Eşbaşkanı Ahmet Türk, Diyarbakır’da Öcalan’a yapıldığı iddia edilen kötü muameleyi eleştiriyor, ama örgütün ‘Diyarbakır esnafına ve halkına’ yönelik tehditleri karşısında ses çıkarmıyor.
İstanbul’da onlarca araç yakıp yıkan fanatikler için bir tek kelime etmiyor.
Diyarbakır’ı ‘açık cezaevine’ dönüştüren örgüt karşısında sus pus duruyor.
* * *
Yukarıdaki ifadeler bize değil, bir zamanlar ‘Kürtçülüğün’ teorisyenliğine soyunup raporlar hazırlayan Mehmet Metiner’e ait.
‘Bölücü hareketlerin odağı’ haline geldiği gerekçesiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından DTP hakkında Anayasa Mahkemesi’ne açılan ‘kapatma’ davasında karar için son aşamaya gelindi.
Anayasa Mahkemesi Başsavcılık’tan ek belge isterken bazı işbirlikçiler, kendilerini ‘yargıç’ yerine koyup, şimdiden ‘hüküm’ tesis etmeye başladılar.
Bir yandan parti kapatmanın ‘hukuk devletine’ yakışmadığını öne sürerek iktidar partisine akıl verirken, diğer taraftan parti kapatmanın ‘herhangi bir sonuç vermeyeceğini’ öne sürerek Anayasa Mahkemesi üyelerini etki altına almaya çalışıyorlar.
Eski milliyetçi yeni liboş Taha Akyol, “DTP’yi kapatın” başlıklı yazısında aynen şöyle diyor:
- “DTP kapatılırsa PKK parlamento dışı eylemleri geniş kitlelere yayabilecek, ılımlıların yolu büsbütün tıkanacaktır. Türkiye artık parti kapatmanın yanlışlığını görmüş olmalıdır.”
* * *
DTP, ‘siyasi kol’ sınırını çoktan aştı.
Artık ‘uygulayıcı’ gibi hareket ediyor.
DTP teşkilatları adeta bölücü örgütün kentlerdeki ‘askerlik’ şubeleri gibi çalışıyor.
‘Beyinleri’ yıkanarak kafakola alınan gençler, ‘psikolojik’ bir ön eğitimden geçirildikten sonra gruplar halinde Kandil’e sevk ediliyor.
İmralı’daki bebek katilini “Sayın liderimiz” diye selamlayıp, dağlarda askerle girdikleri çatışmalarda geberen teröristlere “Kardeşlerimiz” diye hitap eden DTP milletvekilleri, ‘kurtarılmış bölgeler’ olarak tanımladıkları kentlerde, ‘demokratik’ tepki adı altında halkı devlete karşı kışkırtıp sokaklara dökerek, ‘isyan’ provaları yapıyor.
Asıl işleri vatandaşa hizmet götürmek olan belediyeler, ‘hizmeti engellemek’ için birbiriyle yarışıyor.
DTP’lilerin arkasına sığındıkları ‘demokrasi’, ‘özgürlük’, ‘insan hakları’, ‘barış’, ‘kardeşlik’ sözleri, buldukları her fırsatta “Vur gerilla vur, Kürdistan’ı kur” sloganına dönüşüyor.
* * *
Anayasa Mahkemesi, AKP’ye karşı açılan kapatma davasında olduğu gibi ‘içerideki ve dışarıdaki şartlara’ göre mi karar verecek?
Yoksa ‘hukuku’ mu esas alacak?
Hep birlikte göreceğiz.
İsrafil KUMBASAR
KaynaK