LEO
Ruh Hastası
- Katılım
- 11 Haz 2010
- Mesajlar
- 3,138
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Dışarıda; şarapnel, biraz kum- ucuna kol saatim
sessizlik, vakitsiz bi' tanrıtanımaz evindeydi
o yüzden, yaşıtlarımın kulak zarına değmeyen her cinayet postal gürültüsüyle temizlenirdi
et ve kemikten kamufle kıyafetin içine sığamadım ve sanki başka zamana aidim
inanmadığın hayaletim insandan doğmayan ve çalakalem yazılmış kusursuzluk kadar tedirgin
en müşfik umursamazlık bi' girdap açıyor, içine sürüklenen güruhtan, zamanla kaçıyor
akla bir gemi, bir de yelken düşüyor ve uzaklaşıp şehirlerden, limanı seyrediyor
lodostan kaçmak için kuzeye
daha da kuzeye, ta ki düşene kadar kuzeyin en kuzeyine
dingin denizlerden çalınan şüphe poseidon'un maharetinden kaçamıyor
rotamız atlantis'e
aklında çınlayan yorulmuş şarkılar
tekerrür etmeyen nakarat kadar, korkarak
nadastan sıkılmış tütün gibi sarılsana gölgene zira rastlamadım ben güneşten ötesine
mühürlü soluklar latince nefes alıp terk eder bu adayı, denizlerini yakılmaz sanıp
yalnızlık hoş değil, kalabalık kötü
en nihayetinde insan dediğin, insanın dölü
buraya kadar
dünyanın kıyısına gelen ve düşmek için sırada bekleyen çok insan var
hiç umut kalmadığında, akla yağmur kazındı
devrim kente, en az yağmur kadar yabancı
bu boşluk adına yazılan her şiire el koyan üç numara saçlı kurşunlar
gün, azalarak biterken, o karşımda
mıhlanıp bi sandalyenin üzerine uvertür mırıldanır kokuşmuş-- cenaze marşında
katilin sanrısı, maktülün rüyası
aynı görüntü ve zamanın eşitti parçası
silah kelepçelendi saplandığı organların içinde
her insan bir kez ölüyor uyandığında ağır çekimde
gömlek yakalarından cadde topladığın adam ve birdenbire yaşamak zorunluluğu, yine de saçma sapan
içgüdü mantığından kaç saniyede kaçar ?
ya da vesaire, vesaireyi nerede parçalar ?
sana fransa'dan ihtilal, transilvanya'dan günaydın getirdim, istersen kaldır at
biliyorum ki, zaman dediğin yelkovandan kalıntı
devrim kente, en az darbe kadar yakındı
Ağaçkakan-duendo
sessizlik, vakitsiz bi' tanrıtanımaz evindeydi
o yüzden, yaşıtlarımın kulak zarına değmeyen her cinayet postal gürültüsüyle temizlenirdi
et ve kemikten kamufle kıyafetin içine sığamadım ve sanki başka zamana aidim
inanmadığın hayaletim insandan doğmayan ve çalakalem yazılmış kusursuzluk kadar tedirgin
en müşfik umursamazlık bi' girdap açıyor, içine sürüklenen güruhtan, zamanla kaçıyor
akla bir gemi, bir de yelken düşüyor ve uzaklaşıp şehirlerden, limanı seyrediyor
lodostan kaçmak için kuzeye
daha da kuzeye, ta ki düşene kadar kuzeyin en kuzeyine
dingin denizlerden çalınan şüphe poseidon'un maharetinden kaçamıyor
rotamız atlantis'e
aklında çınlayan yorulmuş şarkılar
tekerrür etmeyen nakarat kadar, korkarak
nadastan sıkılmış tütün gibi sarılsana gölgene zira rastlamadım ben güneşten ötesine
mühürlü soluklar latince nefes alıp terk eder bu adayı, denizlerini yakılmaz sanıp
yalnızlık hoş değil, kalabalık kötü
en nihayetinde insan dediğin, insanın dölü
buraya kadar
dünyanın kıyısına gelen ve düşmek için sırada bekleyen çok insan var
hiç umut kalmadığında, akla yağmur kazındı
devrim kente, en az yağmur kadar yabancı
bu boşluk adına yazılan her şiire el koyan üç numara saçlı kurşunlar
gün, azalarak biterken, o karşımda
mıhlanıp bi sandalyenin üzerine uvertür mırıldanır kokuşmuş-- cenaze marşında
katilin sanrısı, maktülün rüyası
aynı görüntü ve zamanın eşitti parçası
silah kelepçelendi saplandığı organların içinde
her insan bir kez ölüyor uyandığında ağır çekimde
gömlek yakalarından cadde topladığın adam ve birdenbire yaşamak zorunluluğu, yine de saçma sapan
içgüdü mantığından kaç saniyede kaçar ?
ya da vesaire, vesaireyi nerede parçalar ?
sana fransa'dan ihtilal, transilvanya'dan günaydın getirdim, istersen kaldır at
biliyorum ki, zaman dediğin yelkovandan kalıntı
devrim kente, en az darbe kadar yakındı
Ağaçkakan-duendo