
The Elder Scrolls serisi yıllardır RPG oyuncularının yüzlerce saatlerini harcamasına sebep olan nadir serilerden biridir. Özellikle serinin üçüncü oyunu Morrowind’dan sonra seri gerçekten popüler bir hale geldi ve yapılabilecek yüzlerce görev, yüzlerce saat oynanış süresi ve oyunların tekrarlanabilirlikleri ile The Elder Scrolls serisi RPG dünyasında kendine sağlam bir yer edindi.
Serinin 2005’te çıkan dördüncü oyunu Oblivion ise azaltılan özelliklere, bir takım hatalara ve karmaşık bir level sistemine sahip olmasına rağmen çıktığı andan bugüne kadar hala oynanan bir oyun. Serinin son oyununda ise bir önceki oyundan çok daha fazlası var.
Skyrim karakterimizin bir at arabasında uyanmasıyla başlıyor. Öğrendiğimiz kadarıyla karakterimiz sınırı izinsiz geçtiği için tutuklanmış ama yakalandığı anda yanında Skyrim’i tehdit eden Stormcloaks isimli isyancılar olduğu için diğerleriyle birlikte idam edilmeye götürülüyor. Arabalar durduğunda diğer mahkumlarla birlikte iniyoruz ve oradaki muhafızın adımızı sormasıyla karakterimizi yaratmaya başlıyoruz.

Seçebileceğimiz tam olarak 10 farklı ırk var. Hepsinin farklı görünüşleri ve farklı ekstra özellikleri var. Bu ırklar sırasıyla Argonian, Breton, Dark Elf, High Elf, Imperial, Khajit, Nord, Orc, Redguard ve Wood Elf. Her bir ırkın günde bir kere kullanılabilen kendilerine özel bir adet büyüleri bulunuyor. Örneğin Imperial Voice of The Emperor gücünü kullanabilirken, ‘Orc’lar Berserker Rage ile verdikleri hasarı arttırabiliyorlar.
Karakterimizi yaratırken gözümüze ilk çarpan şey karakterlerin artık daha gerçekçi durmaları. Oblivion’da karakterlerin görünümleri çok yapay dururken artık karakterler daha ayrıntılı ve gerçekçi görünüyorlar. Özellikle Orc ırkının savaşçıları olması gerektikleri gibi daha agresif bir görünüme sahipler. Karakterimizin yüz hatlarını, saç stili ve renklerini, yeni olarak yüzlerindeki savaş boyalarını ve kilolarını seçebiliyoruz. Yine de güzel bir kadın karakter yaratmak zor onu da belirtelim. Ne yaparsak yapalım karakterimiz agresif görünüyor.
Karakterimizi yaratmayı bitirdikten sonra hikayemiz kaldığımız yerden devam ediyor. Askerlerin kaçan bir mahkumu okla vurduklarını ve diğer bir karakterin kellesinin uçurulduğunu gördükten sonra sıra bize geliyor. Cellat tam baltasını indirecekken oyunumuzu neredeyse diğer tüm oyunlardan ayıran şey olan ejderhalardan biri şehre saldırıyor ve kellemizi böylece kurtarıyoruz. Ancak şehre saldıran şey bir ejderha olduğundan hala hayatımızı kurtarmış değiliz tabi ki. Bir şekilde şehirden kaçıyoruz ve bu ejderhaların nereden geldiğini öğrenmek için yola çıkıyoruz. Bize yardım eden bir askerle gittiğimiz kasabada bir ejderha saldırısı daha oluyor ve ejderha öldüğünde ejderhanın ruhunu alabildiğimizi ve büyülerden farklı bir güç kullanabildiğimizi fark ediyoruz. Askerler bunu gördüklerinde bizim Dovahkiin adı verilen efsanevi bir savaşçı olduğumuzu ve efsaneye göre ejderhaları sonsuza dek öldürebilecek tek kişinin biz olduğumuzu anlatıyorlar. Dovahkiin efsanesini ve bu yeni gücümüzün ne olduğunu araştırmaya böylece başlıyoruz.

Oblivion’daki ana gruplardan biri olan Blade’lerin son üyesi olan Delphine isimli karakterden öğrendiğimiz kadarıyla Alduin isimli Tanrı geri dönmüş ve dünyayı diğer ejderhalarla birlikte yok etmeye çalışıyor. Alduin’in diğer ismi ise The World Eater yani “Dünya Yiyen”. Alduin’in gelişi kıyametin habercisi ve biz de onu Dovahkiin olarak engellemeye çalışıyoruz.
DOVAHKİİN EFSANESİ
Karakterimiz bir Dovahkiin. Yani dilimize çevirirsek “Ejderdoğan”. ‘Dovahkiin’ler bir ejderhanın ruhu ve kanıyla doğuyorlar ve Shout adı verilen güçleri kullanabiliyorlar. En önemli özellikleri ise öldürdükleri ejderhaların ruhlarını alarak onların tekrar doğmalarını engelleyebilmeleri ve bu ruhlarla Shout öğrenebilmeleri.
Oyunda hikayeyi daha da geliştiren bir özellik de Ejder Dili. Yapımcılar bu oyuna özel olarak bir dil geliştirmiş. Bu dilin kendine ait bir alfabesi de var. Oyunun hikayesine göre çok güçlü olan bu dil herkesle konuşulamıyor, çünkü bu dil konuşulduğunda birçok şey oluyor. İki kişi ejder dilinde konuşacağı zaman insanlar o bölgeyi terk ediyor, çünkü biliyorlar ki o iki kişi konuşmaya başladığında çığlar ve fırtınalar oluşacak. ‘Shout’lar da aslında basitçe bu dili konuşurken oluşan olaylar. Örneğin “Fus” kelimesi karşıya bir itme gücü uygularken “Yol” kelimesi söylendiğinde ateş püskürülüyor. Ejder dili çok güçlü ve tehlikeli bir dil.

‘Shout’lar ise Dovahkiin olduğumuz için sahip olduğumuz güçler. Bunlar ayrı bir tuşla kullanılıyor. Basitçe tarif edersek bir çeşit bağırma. Her bir shout üç kelimeden oluşuyor ve shout tuşuna bastığımız süreye göre o shout’un bir, iki veya üç kelimesini de kullanabiliyoruz. Kullandığımız kelime sayısına göre o shout çok daha güçleniyor. Ancak ‘shout’lar büyüler gibi magicka kullanmıyor. Kullandığımız ‘shout’a göre bir bekleme süremiz oluyor ve yeniden shout kullanmak için bu sürenin dolmasını bekliyoruz.
Oyunda 24 farklı shout var. Bunları elde edebilmek içinse mağaraları araştırmamız gerekiyor. Bir mağara veya zindanda bir ‘shout’u oluşturan tek bir kelime oluyor ve üç kelimeyi de öğrenmek için üç farklı mağara veya zindanı araştırmamız gerekiyor.
Oyunda 150’den fazla mağara ve zindan var ve bunların her biri ayrı ayrı tasarlanmış. Oblivion’da mağaralar, zindanlar ve harabeler birbirinin hemen hemen aynısıydı ve araştırmak çok da zevkli olmuyordu. Ancak Skyrim’deki mağaraların her biri özel olduğu için, her bir mağarada hayran kalınacak ayrı bir manzara görebiliyorsunuz. Bir mağarada tepeden süzülen güneş ışığının altında kalan bir şelale görebilirken, bir yer altı şehrinde eski ırkların tasarladığı devasa makineleri görebiliyorsunuz ve hiç biri birbirinin aynısı olmuyor. Ayrıca oyundaki ‘radiant story’ adı verilen ve Oblivion’da olmayan bir özellik aldığınız görevlerde sizi daha önce gitmediğiniz mağaralara yönlendiriyor ve aynı yere tekrar tekrar gitmek zorunda kalmıyorsunuz. Ancak dediğimiz gibi her bir mağara kendi içinde bile bir çok farklı görsel sunduğu için aynı mağarayı defalarca gezip her defasında ayrı bir şey görebiliyorsunuz. Bu konuda Bethesta gerçekten fanları dinlemiş ve buna göre davranmış.

Gelelim şehirlere. Oyunda 5 büyük şehir ve bir çok da köy ve kasaba bulunuyor. Bu şehirlerin mimarileri, iklimleri ve halkları birbirlerinden çok farklı. Skyrim genel olarak bakıldığında aynen şehirlerinde olduğu gibi birçok farklı iklime ve yer şekillerine sahip. Karlı dağlardan yaprakları dökülen ormanlara, geniş ovalardan buz tutmuş göllere kadar bir çok farklı iklimi oyunda yaşayabiliyoruz. Oyunun haritası yaklaşık olarak Oblivion’un haritası kadar olsa da, Skyrim dağlık bir ülke olduğu için yüzey alanı daha geniş ve bir noktadan diğer bir noktaya ulaşmak Oblivion’da olduğundan çok daha uzun sürüyor. Oyun sadece yatay olarak değil dikey olarak da çok geniş olduğundan Skyrim Oblivion’dan çok daha geniş hissettiriyor.
HOKUS POKUS
Her büyük şehirde Jarl denilen bir yönetici bulunuyor ve onlara özel olarak çalışan bir büyücüye sahipler. Skyrim’de büyüleri eskiden olduğu gibi büyü satan dükkanlardan almıyoruz. Bunun yerine o şehirdeki Jarl’ın yanında çalışan büyücülerden büyü kitapları satın alıyoruz ve bu kitapları okuduğumuzda o büyüye sahip olmuş oluyoruz.
Oyunda sihir kullanımını açmadan önce biraz oynanıştan bahsetmemiz gerek. Artık iki elimize ayrı ayrı silahlar ve güçler alabiliyoruz. Oblivion’da bir elimizde kılıç, diğer elimizde kalkan varken ayrı bir tuşla büyü kullanabiliyorduk. Artık iki elimizde ne olacağını ayrı ayrı seçmemiz gerekiyor. Örneğin önceden bir elimize kılıç, diğer elimize kalkan alabilirken, artık şayet büyü yapmak istiyorsak bir elimizde kılıç varken diğerine de büyü seçmemiz gerekiyor. Yani eskiden olduğu gibi aynı anda büyü, silah ve kalkan kullanamıyoruz. Üçünden ikisini seçmek zorundayız. Veya istersek iki elimize de kılıç ya da iki elimize de büyü koyabiliriz.

İki elimize de aynı büyüyü koyduğumuzda o büyünün çok daha güçlü bir versiyonunu kullanabiliyoruz. Yani “Destruction” büyülerimiz daha çok hasar verirken “Healing” büyülerimiz daha çabuk karakterimizin canını yeniliyor.
Büyüleri kullanmak “magicka” harcamamıza neden oluyor. Magicka kısaca bizim büyü gücümüz. Her bir büyü seviyesine göre daha çok veya daha az magicka kullanıyor. ‘Magicka’mız daha önceden olduğu gibi kendini yeniliyor. Oyundaki diğer bir yenilikse magicka ve ‘stamina’nın yanında canımızın da kendiliğinden yenileniyor olması. Yenilenmenin hızı ise ne oyunu kolaylaştıracak kadar hızlı, ne de çok yavaş.
Büyü çeşidi Oblivion’da olduğundan daha fazla. Üstelik yeni büyülerimiz de var. Ateş topu ve buz büyülerinin yanında elimizden sürekli ateş veya buz çıkarabiliyoruz. Yani ‘magicka’mız yettiği sürece durmadan kullanabiliyoruz. Ayrıca tuzak kurmamıza yarayan büyülerimiz de var. Ateş, buz, elektrik tuzakları kurabiliyoruz ve bunlar bir mayın gibi düşmanlar üzerlerine bastıklarında patlıyorlar. Eğer bize karşı kurulmuşlarsa, herhangi bir Destruction büyüsü ile tuzağı uzaktan aktive edebiliyoruz. Oyundaki bir fark daha ise buz büyülerinin düşmanları (ve bizi de) yavaşlatması. Dondukça düşmanlarımızın hızları ve tepki süreleri azalıyor. Kısacası büyü mekaniği eski oyunlardan farklı bir hale getirilmiş ve gayet güzel olmuş.

SAVAŞ ZAMANI
Oyunda her zaman olduğu gibi çeşitli silahlar kullanabiliyoruz. Bunlar Sword (kılıç), Mace (topuz), Dagger (hançer) ve Bow (Yay). Daha önceki oyunlarda olduğu gibi her bir silahın çeşitleri var ve verdikleri hasarlar çeşitlerine göre değişiyor. Örneğin Steel (çelik) bir kılıç iron (demir) bir kılıçtan daha fazla hasar verebiliyor. Dwarven, Orchish, Falmer gibi daha bir çok çeşit silah oyunda bulunuyor. Ayrıca yayların çeşitlerinin yanı sıra kullanılan okların çeşitleri de verilen hasarı etkiliyor.
Oyundaki yeniliklerden bir diğeri ise ‘finishing move’lar. Yani karakterimiz bazı zamanlarda bitirici vuruşlar kullanabiliyor. Ancak karakterimiz bunları tamamen rastgele yapıyor ve bu hareketin animasyonu bitene kadar başka bir harekete geçemiyoruz. Yani bir düşmanı öldürürken diğer biri bize saldırıyorsa onun saldırılarından hasar almaya devam ediyor ve eğer canımız azsa ölebiliyoruz da. ‘Finishing move’lar ayarlar ekranından kapatılabiliyor.
Çift silah kullanırken savunma yapamıyoruz. Aynı şekilde bahsettiğimiz gibi bir elimizde büyü varsa da maalesef blok yapamıyoruz. Ancak iki elimize de silah alırsak iki kat daha fazla saldırı yapabiliyoruz. Açıkçası dövüşlerin Oblivion’dan tek farkı diğer elimize kalkandan farklı bir şey aldığımızda blok kullanamamamız.

Skyrim konusunda oyunları en çok heyecanlandıran şey ejderhalardı ve ejderhalar beklentilerimizi fazlasıyla karşılıyorlar. Ejderhalar görevler dışında rastgele de karşımıza çıkıyorlar. Bu efsanevi yaratıklar şehirlere saldırabiliyor, belli bölgeleri koruyabiliyor ve en önemlisi bize saldırıyorlar.
Ejderhalarla dövüşürken yapay zekalarının ne kadar gelişmiş olduklarını görebiliyoruz. Ejderhalar tepemizde geziyor, yere pike yapıyor ve ateş veya buz püskürterek üzerimizden geçiyorlar. Yerdeyken arkalarına geçtiğimizdeyse kuyruklarıyla saldırıyor ya da eğer çevrede yüksek bir nokta varsa oradan bize saldırabiliyorlar. Ejderhalar havadayken onlara yeterince hasar verebilirsek yere düşüyorlar. Oyundaki diğer bir ayrıntı da ejderhalar yere indiklerinde veya düştüklerinde yerde iz bırakmaları. Düştüklerinde yerde sürtünme izleri oluşuyor. Öğrendiğimize göre ejderhalar direk ateş püskürtmüyorlar. Daha doğrusu ejderhalar shout kullanıyorlar. Ne de olsa kendi dilleri. Ateş veya buz püskürtürken konuştuklarını da duyabiliyoruz.
Ejderhaları öldürdüğümüzde onların ruhlarını alıyor ve ‘shout’ları açmak için bu ruhları kullanıyoruz. Her bir kelime bir ejder ruhuna mal oluyor. Kaba bir hesapla 24 shout’u açmak için 72 ejderha öldürmemiz gerekiyor, ama bazı ‘shout’lar görevlerimiz gereği bize geliyor ve açmak için ruh kullanmamız gerekmiyor. Bazı ejderhalar biz saldırmadıkça saldırmayabiliyor. Yani her ejderha saldırgan değil. Hatta bazı ejderhalar hikayede önemli bir yer ediniyor.

Ejderhalar tek bir tip değil. Normal ejderhaların yanı sıra ateş ve buz ejderhaları, Blood Dragon denilen ve diğerlerinden daha güçlü olan yeşil renkli ejderhalar, turuncu renkli ve aşırı güçlü olan Ancient Dragon gibi ejderhalar da oyunun ilerleyen bölümlerinde karşımıza çıkıyor. Hatta bazı durumlarda birden fazla ejderha ile de savaşmamız gerekebiliyor. Ancak her bir ejderha çok güçlü olduğundan birden fazla ejderha ile dövüşmek çok zahmetli bir iş. Bazen cesaretimizi kenara bırakmamız gerekmiyor değil.
Oyunda demirciler ve büyücülerde kendi zırhlarımızı, silahlarımızı, iksirlerimizi, büyülerimizi yapabiliyoruz. Demircilerde zırhlar ve silahlar için ayrı ayrı masalar var. Metal külçelerinden ve deri parçalarından ocaklarda zırh ve silah yapabiliyoruz. Ayrıca gereken materyallerimiz varsa zırh ve silahlarımızı geliştirebiliyoruz. Eskisi gibi sadece menüyü açarak değil masa başına gelerek işimizi yapıyoruz.
Büyülü silah yapabilmek için elimizde öncelikle bir adet büyülü silah olması gerekiyor. Büyü masalarında bu silahı parçalayıp o büyüyü nasıl ekleyeceğimizi öğreniyoruz ve o silah yok oluyor. Ancak bu şekilde o silahtaki büyünün aynısını diğer silahlara yapabiliyoruz. Zaman almasının dışında iyi düşünülmüş bir sistem.

Oyunda ana görevimizin yanında alabileceğimiz bir sürü yan görev de mevcut. Barmenlerden, Şehirdeki Jarl’lardan ve daha bir çok kişiden görev alabiliyoruz. Hikayedeki en önemli topluluklardan da görev alabiliyoruz. Bunlar Companions, Mage’s Guild, Thief’s Guild ve Dark Brotherhood. Her bir topluluğun kendilerine özgü bir hikayesi ve görevleri var. Companions savaşçılar, Mage’s Guild büyücüler, Thief’s Guild hırsızlar ve Dark Brotherhood suikastçiler. Bu dört topluluğa da katılıp rütbemizi her görevle daha da arttırıyoruz. Bunların yanında birkaç tane daha topluluk var ve her birine katılıp görevler alabiliyoruz. Ayrıca yanımıza bir tane de karakter alıp görevlere birlikte gidebiliyoruz.
Görevler çok çeşitli. Oyundaki hiç bir mağara, zindan, şehir ve dağ birbirine benzemediği için temelde aynı olan görevler bile daha önce bahsettiğimiz “radiant story” özelliği sayesinde farklı yerlerde geçiyor.
Oyunda ayrıca Deadra geri dönmüş ve aynen Oblivion’da olduğu gibi sunaklarına giderek onlardan görevler alabiliyoruz ve yine aynı şekilde çok iyi ödüller kazanabiliyoruz. Bir de unutmadan oyunda Guardian Stone denilen taşlar var. Bunlardan her seferinde bir tanesini aktif edebiliyorsunuz ve bu taşlar size daha çabuk büyü öğrenme, daha fazla saldırı, daha hızlı yenilenme gibi özellikler sağlıyor.

Oyundaki level sistemi artık daha değişik. Artık karakteriniz ırkına göre bir veya iki farklı alana yatkın değil. Çalışırsanız istediğiniz her yönde karakterinizi geliştirebiliyorsunuz. Oyunda seviyeniz arttıkça health, magicka veya ‘stamina’dan birini seçip arttırıyorsunuz. Ayrıca yeni bir özellik olarak her yeni levelde bir adet perk açabiliyorsunuz. Perk sistemini oynayanlar Fallout’tan hatırlayacaktır. Açtığınız perkler size artı yetenek olarak geliyor. Örneğin sneak üzerine oynuyorsanız açtığınız perkler ile daha sessiz ilerleyebiliyor, savaşçı iseniz zırh perklerini açıp zırhınızı daha etkili kullanabiliyor, büyücü iseniz kullandığınız büyü çeşidine uygun ‘perk’leri açıp daha farklı yetenekler kazanabiliyorsunuz.
Oyundan bazı ‘stat’lar atılmış. Örneğin Atletizm isimli stat oyunda mevcut değil. Yani artık sürekli zıplayarak level atlayamıyoruz. Ancak bunun yerine sprint seçeneği eklenmiş. Sprint de ‘stamina’mıza bağlı olan bir şey. ‘Stamina’mız biterse sprint atamıyoruz. Unutmadan ayrıca taşıyabileceğimizden fazla eşya alırsak, olduğumuz yerde kalmak yerine sadece koşamıyoruz.
Oblivion’da en çok eleştirilen şey karakteriniz güçlendikçe düşmanlarınızın da güçlenmesiydi. Level 50 bir karakter yapsanız bile, daha önce sizi zorlayan iskeletler yine sizi aynı şekilde zorlamaya devam ediyordu. Skyrim’de ise artık belli bir aralık var. Bir mağaradaki düşmanlar belli seviyelerde oluyor. Zorlandığınız bir bölgeye güçlendikten sonra tekrar gittiğinizde o bölgedeki düşmanları daha kolay öldürebiliyorsunuz. Düşmanlar eskisi gibi sizinle güçlenmiyor.

BÜYÜLEYİCİ ATMOSFER
Oyun Bethesta’nın hazırladığı Creation Engine isimli grafik motorunu kullanıyor. Grafikler en son çıkan oyunlara bakıldığında aşırı derecede etkileyici olmasa da, yarattığı atmosferle bunu kapatıyor. Dağlık bölgeler, ormanlar, fırtınalar, mağaralar ve daha bir çok görsel özellik o kadar uyumlu ve gerçekçi bir atmosfer yaratıyor ki, insan bazı ufak kusurları göz ardı edebiliyor.
Animasyonlar eskisinden daha gerçekçi. Gerek insanların gerekse diğer hayvanların animasyonları Oblivion’dan bu yana çok geliştirilmiş. Artık birkaç basit animasyon yerine çok çeşitli animasyonlar var. Oblivion’da beğenilmeyen zıplama animasyonu değiştirilmiş. Daha önce bahsettiğimiz finishing move animasyonları eklenmiş. Kısacası Oblivion’dan bu yana olabildiğince geliştirilmiş.
Bedhesta’nın en sevdiğimiz yanlarından bir diğeri de oyunlarına mod desteği sunmalarıydı. Bu sayede 2005’te çıkan Oblivion günümüzde bile halen oynanıyordu. Bethesta bu desteği vermeye Skyrim’de de devam ediyor. Zaten bundan emin olan fanlar mod yayınlayabilecekleri siteleri daha oyun çıkmadan hazır etmişlerdi. Şu an yazıyı yayınladığımız günde oyunun çıkmasından bu yana birkaç gün geçmiş olasına rağmen, yüzlerce mod çıkmış durumda ve önümüzdeki uzun yıllar da çıkmaya devam edecek gibi görünüyor.

Oyundaki müzikler her zamanki gibi muhteşem. Sesler ise harika. Ormanda atımızla ilerlerken kulağımıza gelen kuş seslerinden fırtınalı bir havada gelen rüzgarın sesine, kullandığımız büyülerden tepemizde dolanan ejderhanın kanatlarından çıkan seslere kadar her detay düşünülmüş ve başarılı bir şekilde oyuna aktarılmış.
SON SÖZLER
Aslında istemesem de yazıyı bitirmeden oyunun hatalarına da değinmek zorundayız. Oyunda zaman zaman yapay zeka sorunlarıyla karşılaşıyorsunuz. Örneğin ejderhalarla savaşırken bazen ejderhalar bizi bulamayabiliyor. Aynı şey başka düşmanlara karşı dövüşürken de oluyor. Bir kayanın arkasına geçtiğimizde düşmanımız kayanın hangi tarafından gelmesi gerektiğine karar veremediği için bir sağa bir sola gidebiliyor. Bu zor durumda kaldığımızda çok işimize yarayan bir şey, ancak yine de yapay zekanın bir hatası. Bazı kaplama hataları da oyunda mevcut. Özellikle kullandığımız silahların bazılarının kaplamaları çok kalitesiz. Ayrıca eğer çok aşırı bir fan değilseniz ve kısa süreki oyunlara alıştıysanız 120 saatlik ana göreviyle Skyrim’in sizi sıkma ihtimali de mevcut. Gerçi bu RPG fanları için pek de bir sorun olmasa gerek.
Skyrim oynayacaklar önceden iyi düşünmeli, çünkü oyuna bir başladınız mı bırakmanız çok zor oluyor. Oyunun uzun bir süre bitmeyeceğini de düşünürsek, yakın bir zamanda sınavlarınız, önemli işleriniz, buluşmalarınız vs. varsa Skyrim’i oynamayı bir süreliğine ertelemenizi öneririm. Bir fırttan birazcık oynamadan bir şey olmaz, istediğimde bırakırım diye düşünüyorsanız, günah benden gitti, bırakabilen bana da yöntemini anlatsın.