- Katılım
- 23 May 2010
- Mesajlar
- 10,583
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0

Sabahları haylaz, geceleri ise sıkıntı deryalarında boğulan; doğuştan iki başlı, doğuştan iki bedene ve iki ruha sahip olan bir çocuğun; elmaların güzelliğine aldanıp girdiği ve gönlün nereyi gösterirse o yöne git diyen Durribaba’nın türbesine attığı adımla çıktığı yolculuğun hikayesidir Pinhan. Türbede geçirdiği yıllardan sonra gönlünün doğrultusunda İstanbul’da kendi gibi iki başlı bir mahalle bulur. Dört kapısından dört rüzgar giren bu mahallenin eski adı Akrep Arif yeni adı ise Nakş-ı Nigardır. Fakat bu iki isim birbirlerini hiç sevmezler de. Bir bayram sabahı başlayan kavgalarını sadece ve sadece mahallenin kendileri gibi ikibaşlı olan Pinhan bitirebilirdi. Giriştiği bu savaşın sonunda Pinhan vücudunda yolculuğa çıkar; kendi içindeki insanlarla savaşır, yıllardır yakasından düşmeyen bu utancı içindeki herkese gösterir ve kendini bulur.
Benim mekânım balçıktır/gıdam ise safi aşk/korku ile beslenmez imanım/korku dediğin safi yalandır/korku ile yakaran/bir kendini sever/aşk ile yanıp tutuşan/geçer serden/her dem yeniden tutuşturur küllerini.
Yazarı tanımayan bir kişi kitabın uzun zaman önce kaleme alındığını düşünebilir. Çünkü günümüzde kullanılmayan birçok Arapça ve Farsça kelimeye bu kitapta rastlamak mümkün. Bu da kitabın daha fazla gerçekçi olmasını sağlıyor. Edebi olarak bakıldığında da kesinlikle basit cümleler içermeyen roman, her sayfasında kendini size daha da fazla sevdiriyor.
Pinhan’a dervişlik yolunda eşlik ederken, her sayfada onunla birlikte bir damla daha arındığınızı hissedebilirsiniz. O zamanların bir İstanbul mahallesinde yaşayabilir, o zamanların insanlarıyla bir arada olabilirsiniz.
Görünenle yetinirsen eğer sadece tırtılı bilirsin. Çirkindir ya tırtıl, gönlünü çelmez. Görünenin ötesine geçmek istersen eğer, aradan örtüyü kaldırıp da gönül gözü ile bakarsan, kelebeği bulursun karşında. Güzeldir ya kelebek, gönlün ona akar. Lakin gönül gözünle görürsen eğer, kelebeğe değil tırtıla sevdalanırsın.
Yazar hakkında
1971 yılında Strasbourg'da doğdu. ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümünü bitirdi, yüksek lisansını aynı üniversitede Kadın Çalışmaları Bölümünde yaptı. "Bektaşi ve Mevlevi Düşüncesinde Kadınsılık-Döngüsellik" konulu master tezi Sosyal Bilimler Derneği'nce ödüllendirildi. İlk (öykü) kitabı Kem Gözlere Anadolu 1994 yılında, ilk romanı Pinhan 1997'de (1998 Mevlânâ Büyük Ödülü), ikinci romanı Şehrin Aynaları 1999'da, Mahrem (Türkiye Yazarlar Birliği Roman Ödülü) 2000'de, Bit Palas ise 2002 yılında yayımlandı. Yazarın İngilizce olarak kaleme aldığı, 2004 yılında yayımlanan son romanı Araf ABD'nin öndegelen yayınevlerinden Farrar, Straus & Giroux'nun 2004 yayın programında yer alıyor.
Şafak, ABD'de yaşıyor ve Michigan Üniversitesi'nde "Ortadoğu'da Marjinal Kimlikler" ve "Kadın ve Edebiyat" dersleri veriyor.
Kitabın Künyesi
Adı: Pinhan
Yazarı: Elif Şafak
Yayınevi: Metris Yayınları
1.Baskı Yılı: 1997
Sayfa Sayısı: 224
*Varmak değil sadece gitmek; gitmek…
*Korku duydu, çünkü yalnızlık korku yaratır. “Benden başka hiçbir şey yoksa niçin korkayım?” diye düşündü. O zaman korkusu geçti. Korkacak hiçbir şey yoktu; çünkü korku ikinci bir varlık olduğu zaman gelir. (Brihadaranyaka Upanişad)
Semada her bir nokta, olup bir halka, dönerdi kendi etrafında.
O büyük ve hudutsuz halka, sırtını soğuğa verirdi, bağrını nar-ı aşka.
Evvela ürkek ürkek, sonra kendini koyvererek, ağlardı ayrılık acısıyla
Sema dediğin akde vefa, o nur yüzlü dosta vefa…
*Geçmiş ve gelecek yoktu
İstanbul vardı,
Ölüm yoktu, yaşam yoktu,
Yalnızlık yoktu, ıssızlık yoktu,
İstanbul vardı…
(Mehmet Fehmi İmre)
*İster öldür, ister al
Kurtar beni pür-yareden
İşte gönlüm, işte sen
Ben çıktım artık aradan
(Süreyya Efendi)
*Çünkü geçmiş dediğin bir rüya idi ve de gelecek…
Onlar olmadığında ne günah vardı ne de kötülük…
*Bir de baktım ki/ ben ben değilim artık/ sûretim başka bir sûret/ ismim bir başkasının ismi/ gönlüm ne yöne akar/ ben ne yöne/ verdiğin emaneti yitirdim yollarda/ hata ettim/ kusur ettim/ affola…
*Ve bekliyorlardı. Neyi ya da kimi beklediklerini bilmeden, bilemeden bir alâmet bekliyorlardı. Bir a-lâ-met!