
Hem Ezel'de hem Polat'ta bir 'adaletin tesisi' meselesi var. Ama farklı üsluplarla. Her iki dizi karakteri de kaybetmeyi sevmiyor. Her ikisi de ekonomik açıdan yüksek standartlara sahip. Her ikisi de şahane arabalara biniyor, müthiş evlerde yaşıyor.
İki karakter arasındaki en önemli fark, Polat'ın son derece sert ve politik, Ezel’in ise yaşadığı dünyanın sert kurallarına rağmen son derece romantik olması.
Biri Kurtlar Vadisi, diğeri ise Ezel. Her ikisinin de reyting listesindeki konumu malum. Ancak asıl mesele sadece aldıkları rekor reyting rakamları değil. Mesele, her ikisinin de kemik bir hayran kitlesi oluşturmuş, neredeyse fanatik bir izleyici kitlesine hitap etmiş olmaları. Mesele, her ikisinin de hayranlarını bağımlı hâle getirmeleri, aynı zamanda da hayranlarına bağımlı olmaları, karşılıklı bir alışverişle ilerliyor olmaları… Karşılıklı gönül alışverişiyle.
Her ikisi de alternatif bir adalet sunuyor Beğenelim ya da beğenmeyelim, Yeşilçam’ın geçmişte bir nevi toplumsal vicdan oluşturduğu kesin. Yaşamındaki adaletsizlikleri, tatmin edilmeyen adalet duygusunu, ama kişisel, ama toplumsal adalet için olsun, içinde biriktirdiği her türlü haksızlığı dile getiren, sonra da bu haksızlığı düzelten kahramanları vardı Türk izleyicisinin. Geçmişte bu isimler Cüneyt Arkın’dı, Yılmaz Güney’di, Ayhan Işık, Sadri Alışık’tı, Hülya Koçyiğit yahut Fatma Girik’ti. Gündelik hayatın kendisine adalet vaat etmediğini düşünen izleyici çareyi perdedeki ağabeylerinde, ablalarında buluyordu. Hayatındaki yanlışların da bir gün düzeleceğini umuyordu onlardan feyz alarak.
Şimdiyse izleyici kitlesi sinema perdesinin karşısında değil, televizyon karşısında arıyor sarsılan adalet duygusunun merhemini. Sadece toplumsal adalet için değil, kişisel anlamda uğradığı haksızlıklar için de ekrandaki ağabeylerinin kendisiyle birlikte dertlenmesini, benzer dertlere derman ararken görüntülenmesini istirham ediyor. Kocaman bir denizin içinde bir damla olmadığını hissettirecek ufak kelamlar işitmek istiyor.
Kurtlar Vadisi, başladığı günden bu yana sürdürdüğü -ve televizyon izleyen herkesin bir şekilde ilgilendiği- tavrını, aslen toplumsal ve siyasal adaleti yerine getirmek üzerine kurmuş durumda. Hikâyenin ana kahramanı Polat Alemdar’ın izleyiciye verdiği güven, gerçek yaşamda yerine gelmeyen adaletin, dizinin dünyasında yerine gelmesi değil sadece. İzleyici, Polat Alemdar’ın ABD’li Aron Feller’i alt etmesiyle gerçek gündemin değişmeyeceğini elbette biliyor. Önemli olansa şu; izleyici yaşananlarda bir “tuhaflık”, bir “adaletsizlik” olduğunu söyleyen bir kahraman olmasını, kendisinin bir sözcüsü olmasını istiyor. Bunu kadın karakterlerin çok çok az olduğu, erkeklerin dünyası olarak görülebilecek bir hikâyede izlemekse, elbette erkek izleyicilerin daha fazla talep ettiği bir vaziyet yaratıyor.
Polat çok yüksek mevkilere girip çıkıyor ve buralarda lafını esirgemeksizin racon kesiyor, Memati antolojilere girecek kelamlar ediyor, Abdülhey kardeşliğin, dostluğun kitabını yazıyor. Erkek izleyicinin mest olması için gereken her şey ekranda vuku buluyor. Bu anlamda Kurtlar Vadisi, özellikle geride bıraktığımız Kurtlar Vadisi Pusu bir kült dizi statüsüne de erişmiş vaziyette. Kendi izleyici kitlesini çok iyi tanıdığı için, özellikle erkek izleyicinin neleri görmek istediğini ve neleri görmek istemediğini artık yapımcı Pana Film ezbere biliyor. Bu nedenle de makine düzeninde işleyen bir yapıyla, izleyicinin güveni hiçbir zaman sarsılmıyor.
Ezel de aslen, adalet duygusu temelinden sarsılan bir ana karaktere sahip. En iyi iki arkadaşı ve sevgilisi bir soygun düzenleyip suçu onun üzerine atmış. Asıl adı Ömer’ken, hapishanede tanıştığı Ramiz Dayı sayesinde yüz değiştirme ameliyatı olup, yeni kimliğine, intikam almak için yola çıkan Ezel’e dönüşmüş. Hem âşık olduğu kadından hem de arkadaşlarından intikam almak, ipliklerini pazara çıkarmak niyetinde. Yani hedef yine “adaletin tesisi”! Ama bu kez ihanete uğramış bir aşk ve dostluk ön planda. Bu kez edebiyattan beslenen karakterler ön planda. Bu kez yakışıklı adamlar, güzel kadınlar, acı çeken delikanlılar, entrika çeviren ancak sonradan pişman olmuş kadınlar söz konusu. Silahla değil, lafla ince ince alınan bir intikam söz konusu. Hâliyle kadınların ekran karşısına oturup bu dünyaya kapılıp gitmesi sürpriz değil.
Ezel ve Kurtlar Vadisi temel farklılıkları olan, birini erkeklerin diğeriniyse kadınların (da) takip ettiği iki fenomen. Buna rağmen benzerlikleri de az değil. Örneğin Ezel’in diziye de adını veren ana karakteri, tıpkı Kurtlar Vadisi’nin Polat Alemdar’ı gibi kaybetmeyi sevmeyen bir adam. Her ikisi de ekonomik açıdan yüksek standartlara sahip. Her ikisi de şahane arabalara biniyor, müthiş evlerde yaşıyorlar. Racon kesmeye başladıklarında tadına doyum olmuyor, izleyiciyi ettikleri iki kelam ile ekran karşısına kitlemeyi iyi biliyorlar. Her ikisi de yüz değiştirme ameliyatıyla bambaşka kimliklere bürünmüşler. Adeta bir Monte Kristo Kontu gibi intikam meleği sıfatıyla, bir nevi cezalandırıcı sıfatıyla arz-ı endam etmekte, başta da belirttiğimiz üzere, izleyicinin kendi hayatında tesis edemediği adalet duygusunu tesis etmekteler.
Ezel de yalnız değil, Polat da. Polat’ın yanında gözüpek bir adamı, bir kardeşi var: Abdülhey. Bir diğer benzer kişilikse Memati. Ezel için de aynı şey geçerli. Hele ki sezon finaliyle birlikte, ekip tümden tamamlanmış gibi. Zira Ezel’de de Abdülhey’le benzer bir hüviyete sahip olan Tefo karakteri mevcut. Memati’nin Polat için ifade ettiklerini ise, önümüzdeki sezon Ali, Ezel için ifade edecek muhtemelen. Ali, evvelden Ezel’e oyun oynayan arkadaşlarından biri, şimdiyse onun bir numaralı intikam destekçisi.
Aslan Bey ve Ramiz Dayı Aslan Bey ve Ramiz Dayı, Kurtlar Vadisi’ni neden erkeklerin, Ezel’i ise neden kadınların izlediğini anlatan iki karakter. Aslan Bey bir memleket aşığı, Polat’ı yönlendirmeyi başarmış biri. Raconun kralı değilse de, raconun nerede kesileceğini en iyi bilen kişi (Artık yok kendisi). Ramiz Dayı ise aşkı için İstanbul’u yakmış, yetmemiş başkalarını da yakmış. Yetmemiş, aşk için yanan bir garip oğlanı alıp ondan intikam meleği yaratmış.
Kurtlar Vadisi’nin ilk sezonlarını hatırlayanlar bilir. Selçuk Yöntem’in canlandırdığı Aslan bey karakteri, bir nevi akıl hocalığı yapıyor, Polat’ın bugünlere gelmesinde de büyük pay sahibi oluyordu. Aslan Bey, Kurtlar Vadisi’nin hayranlarının gözünde farklı bir yere oturmasını sağlayan aforizmalar üretiyordu. Gerçi Kurtlar Vadisi’nde delikanlılığın ve aforizmanın sonu yok. Laz Ziya’sından Kılıç Bey’ine, konsey üyelerinden Güllü Erhan’ına, Abdülhey’inden Memati’sine ve nihayet Polat Alemdar’ına dek herkesin ettiği kelamlar, hayranlarının duvarlarını, çantalarını, defterlerini, internet alemindeki MSN, Facebook iletilerini süslüyor. İzleyicinin diziye katılımı, diziyle kurduğu ilişki, gündelik hayatta biraz da bu yolla kendisini gösteriyor. Kurtlar Vadisi hayranı erkeklerin “Dostum olmaz, hasmım yaşamaz”ı arabalarının arkasına yazdırmaması, “Sonunu düşünen kahraman olamaz” diyerek herhangi bir işe girişmemesi mümkün mü?
Aynı durum Ezel için de geçerli. Ezel’in de tıpkı Polat gibi büyük bir akıl hocası var: Ramiz Dayı! İstanbul’un en büyük kabadayısı ve en büyük halk ozanlarından biri belki de Ramiz Dayı. Ezel’e alacağı intikamda yardımcı olan Dayı, bir yandan da romantik aforizmalarıyla izleyicinin ciğerine işlemeyi de beceriyor. Romantik aforizmalarının özellikle kadınları etkilememesi mümkün değil. Ramiz Dayı’nın yıllanmış aşkı ölümle karşı karşıyayken, radyodan “Bir ihtimal daha var”ı istediği efsane sahneyi düşündüğümüzde; yahut Ramiz Dayı’nın final bölümünde okuduğu Mevlana’nın “Etme” şiirini… Ezel’e bir keresinde “Öyle bir şey olsun ki bu kadını affedeyim istiyorsun” deyişini hatırladığımızda, kadınların neden ekran karşısında eriyip bittiğinin anlaşılması daha da kolaylaşıyor (Her ne kadar Kenan İmirzalıoğlu faktörünü unutmamak lazımsa da, Dayı’nın sözlerinin etkisi muhtemelen daha büyük).
Kurtlar Vadisi ve Ezel arasındaki en önemli fark, birinin son derece sert ve politik (Kurtlar Vadisi), diğerininse anlattığı dünyanın sert kurallarına rağmen son derece romantik olması… Bu da birini neredeyse sadece erkeklerin, diğeriniyse erkeklerle birlikte kadınların da hayranlıkla izlemesine neden oluyor. , Ezel, bunu belki Kurtlar Vadisi’ne nazaran daha sinemasal bir kurguyla sunuyor ama Kurtlar Vadisi de özellikle son iki sezonunda, resmen bir kült olmanın keyfini sürüyor. İzleyicisinin isteklerini gündeminde birinci sıraya koyarak onları mutlaka diziye dâhil ediyor
- Polat X6’ya biniyorsa, biz de binmiş sayılıyoruz. - Polat bir mekâna girip racon kesiyorsa, biz de racon kesmiş kadar oluyoruz. - Ezel, 250 bin avroluk Maseratisi’nden indiğinde, “Daha da çoğunu hak ediyor, sana yapılanın iki katını yapasın” diyoruz, sırtını sıvazlayıp biz de onunla aynı otomobildeymişiz, biz de onunla aynı kumpasları kuruyormuşuz gibi hissediyoruz. - Ramiz Dayı “Etme”yi okuduğunda, bizler de birilerine bu şiiri okumak, “Etme” demek istiyoruz. - Abdülhey vurulduğunda can kardeşimiz vurulmuş gibi acısını hissediyoruz. - Eyşan-Ezel aşkının gidişatını izlerken, kendi sevdalarımızı düşünüyoruz… Hem Ezel oluyoruz, hem de Eyşan. - Lost’un tüm dünyaya yaptığı etkinin bir benzerini, biz bu dizilerle yaşıyoruz. İşte bu nedenledir ki, her ikisi dizi de daha uzun süre hayal âlemimizi süsleyecek, en önemlisi gündelik hayatımızda tesis edemediğimiz adalet duygumuzu tatmin edecek gibi görünüyor. Hem politik hem de duygusal yaşamımızda.