emrah538
New member
- Katılım
- 11 Ara 2005
- Mesajlar
- 744
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36
DÜN Tandoğan Meydanı’nda Ruhi Su’ya öykünen "operacı arkadaş"ın pek güzel bir şekilde seslendirdiği "Bilmem şu feleğin bende nesi var / Her gittiğim yerde yar ister benden" türküsünü büyük bir iştahla dinlememe rağmen...
Meydanda toplanan kalabalık beni fazlasıyla korkutmuş ve ürkütmüştür.
Ama durun!
Hemen "Tabii korkacaksın" falan diyerek nice "kara sıfatları" üzerime yapıştırmayınız.
Evet, korktum ve ürktüm.
Ancak...
Beni korkutan kalabalığın büyüklüğü değildi.
Kalabalığın kararlılığı karşısında kendime saklanacak bir delik de aramadım.
Atılan sloganlar, beynime bir yumruk gibi inmedi.
Mitingde sık vurgulanan "ihanet" sözcüğünü üzerime almış da değilim.
* * *
Korkmamın ve ürkmemin nedeni şudur:
Bu ülkede kendisi gibi düşünmeyen ve yaşamayan insanları "tehdit" olarak algılayan ve buna içtenlikle inananların, öyle birkaç darbe heveslisinden ibaret olmadığının anlaşılmasıdır.
Evet, budur beni korkutan.
Sayıları kaç mı?
Ne fark eder ki?
İster 1 milyon olsun, ister 300 bin, ister 100 bin...
Önemli olan bu ülkede, kendisi gibi yaşamayan ve düşünmeyenleri "bir numaralı tehdit" olarak algılayanların, öyle birkaç marjinalden ibaret olmadığının ortaya çıkmasıdır.
Önemli olan, 14 milyon oy almış bir partinin işbaşında olması karşısında, "Uyan da bak Gazi Kemal / Başımıza gelen işe" diye içtenlikle gözyaşı dökülmesidir.
Önemli olan, Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkma ihtimalini, "ikinci kurtuluş savaşı"nı başlatmak için yeterli bir gerekçe olarak görenlerin buna duydukları kesin inançtır.
İşte bu "kesin inanç", bu gözyaşları ve bu içtenlik beni ürkütmüştür.
Çünkü tehlikenin farkına varmış bulunmaktayım.
* * *
Tandoğan Meydanı’nda toplananlar "Biz halkız" diye bağırdılar ya...
Peki tam zıttı görüşe sahip benzer bir kalabalık da aynı meydanda "Asıl biz halkız" diye bağırırsa ne olacak?
Bu memleket, böyle bir fay hattını kaldırır mı?
Herkesin kendini "halkın gerçek temsilcisi" olarak gördüğü bir ortamda, "güç göstermek" dışında başka hangi seçenek kalır ki?
Ne yani?..
Birbirimize meydan okuyarak, birbirimizin varlığını gayri meşru sayarak, birbirimize ağız dolusu küfürler yağdırarak ve hatta işi "kan kokan kelimeleri" sıralamaya vardırarak mı bir arada yaşayacağız?
Asıl tehlike işte buradadır.
Yani demem o ki:
Bu iş Tuncay Özkan ya da Nur Serter gibilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir.
Ve gerçek "vatanseverlik testi" de işte bu noktada başlamaktadır.
* * *
Ey Tayyip Erdoğan!..
Ey Deniz Baykal!..
Bırakın şu "Çankaya kalesi savaşı"nı da...
"Cumhuriyete sahip çıktığını düşünenler" ile "Demokrasiye sahip çıktığını düşünenler" arasındaki tehlikeli kutuplaşmayı yumuşatın.
Bir arada yaşamanın asgari koşullarını oluşturun.
Biriniz, "Bu ülkenin değerlerine sözde değil özde bağlı" olduğunuz konusundaki kuşkuları bertaraf edin.
Diğeriniz de en az "Cumhuriyet" kadar "Demokrasi"ye bağlı olduğunuz konusundaki kuşkuları giderin.
Yani...
İki lider bir araya gelip "Ankara’nın taşına bakın".
Vakit çok geç olmadan...
Ahmet Hakan- Hürriyet
Meydanda toplanan kalabalık beni fazlasıyla korkutmuş ve ürkütmüştür.
Ama durun!
Hemen "Tabii korkacaksın" falan diyerek nice "kara sıfatları" üzerime yapıştırmayınız.
Evet, korktum ve ürktüm.
Ancak...
Beni korkutan kalabalığın büyüklüğü değildi.
Kalabalığın kararlılığı karşısında kendime saklanacak bir delik de aramadım.
Atılan sloganlar, beynime bir yumruk gibi inmedi.
Mitingde sık vurgulanan "ihanet" sözcüğünü üzerime almış da değilim.
* * *
Korkmamın ve ürkmemin nedeni şudur:
Bu ülkede kendisi gibi düşünmeyen ve yaşamayan insanları "tehdit" olarak algılayan ve buna içtenlikle inananların, öyle birkaç darbe heveslisinden ibaret olmadığının anlaşılmasıdır.
Evet, budur beni korkutan.
Sayıları kaç mı?
Ne fark eder ki?
İster 1 milyon olsun, ister 300 bin, ister 100 bin...
Önemli olan bu ülkede, kendisi gibi yaşamayan ve düşünmeyenleri "bir numaralı tehdit" olarak algılayanların, öyle birkaç marjinalden ibaret olmadığının ortaya çıkmasıdır.
Önemli olan, 14 milyon oy almış bir partinin işbaşında olması karşısında, "Uyan da bak Gazi Kemal / Başımıza gelen işe" diye içtenlikle gözyaşı dökülmesidir.
Önemli olan, Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkma ihtimalini, "ikinci kurtuluş savaşı"nı başlatmak için yeterli bir gerekçe olarak görenlerin buna duydukları kesin inançtır.
İşte bu "kesin inanç", bu gözyaşları ve bu içtenlik beni ürkütmüştür.
Çünkü tehlikenin farkına varmış bulunmaktayım.
* * *
Tandoğan Meydanı’nda toplananlar "Biz halkız" diye bağırdılar ya...
Peki tam zıttı görüşe sahip benzer bir kalabalık da aynı meydanda "Asıl biz halkız" diye bağırırsa ne olacak?
Bu memleket, böyle bir fay hattını kaldırır mı?
Herkesin kendini "halkın gerçek temsilcisi" olarak gördüğü bir ortamda, "güç göstermek" dışında başka hangi seçenek kalır ki?
Ne yani?..
Birbirimize meydan okuyarak, birbirimizin varlığını gayri meşru sayarak, birbirimize ağız dolusu küfürler yağdırarak ve hatta işi "kan kokan kelimeleri" sıralamaya vardırarak mı bir arada yaşayacağız?
Asıl tehlike işte buradadır.
Yani demem o ki:
Bu iş Tuncay Özkan ya da Nur Serter gibilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir.
Ve gerçek "vatanseverlik testi" de işte bu noktada başlamaktadır.
* * *
Ey Tayyip Erdoğan!..
Ey Deniz Baykal!..
Bırakın şu "Çankaya kalesi savaşı"nı da...
"Cumhuriyete sahip çıktığını düşünenler" ile "Demokrasiye sahip çıktığını düşünenler" arasındaki tehlikeli kutuplaşmayı yumuşatın.
Bir arada yaşamanın asgari koşullarını oluşturun.
Biriniz, "Bu ülkenin değerlerine sözde değil özde bağlı" olduğunuz konusundaki kuşkuları bertaraf edin.
Diğeriniz de en az "Cumhuriyet" kadar "Demokrasi"ye bağlı olduğunuz konusundaki kuşkuları giderin.
Yani...
İki lider bir araya gelip "Ankara’nın taşına bakın".
Vakit çok geç olmadan...
Ahmet Hakan- Hürriyet