mert_8
New member
- Katılım
- 27 Kas 2005
- Mesajlar
- 406
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 34
Ben Sana Mecburum Bilemezsin
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.
Ölmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih'te yoksul bir gramafon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.
Belki haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
Cam Kırıkları
Umudun son bulduğu yerde başlar yolculuklarım.
Havaya, suya, toprağa fazla gelişin cam kırıklarıyla,
Durmaz; tutamaz kendini göz pınarlarım.
Milyonlarca insan...
Ve işte en fazla
Benim yalın ayaklarım.
Havaya, suya, toprağa isyanım var bugün!
Beynimden vurulmuş gibi bekliyorum yaşamayı.
Hiçbir şey kendiliğinden değil... Verilmemiş.
Hiçbir şey benim gibi değil
Yenik ve yenilmemiş.
Havaya, suya, toprağa isyanda ne var!
Güneş her gün doğmuyor mu gökyüzünde?
Yalan değil!
Yalan değil gökyüzündeki kuşların
Bir gün birdenbire yerlere çakıldığı.
Yalan değil,
Benim henüz uçamadığım.
Feleğe isyanımda da ne var!
Kimi derviş olarak gelir dünyaya:
Ezik; kahrolası bir talihle başbaşa...
Kimi de abad olarak yaşar.
Çark da onun, çarkçı da.
Ne abad olabildim,
Ne de derviş.
Yalnız bana bir elveda.
Umudun son bulduğu yerde başlar yolculuklarım,
Bana fazla olan her şeyi göz pınarlarımdan kusarak.
Tıs sesleri arasında şahlanan sürgünüme bir adım kala,
Ne kuş olup uçabildim.
Ne de derviş olup bir sadaka...
Yalnız her şeyden bir elveda.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
Camdan Sevgili
Camdan parçalar dökülüyor ellerimden
Ne zaman tutsam kırılıyorsun
Bir bardak su koymama bile müsaade etmeden
Her seferinde topluyorum seni
Ellerim kollarım kan içinde
paramparça
paramparça aşklar yaşıyorum kendi çapımda
Susmak istiyorum konuşmamak
Seni çiğniyorum ağzımda
Sus pus!!
Boğazım kan içinde konuşamıyorum
Ellerim parçalanmış dokunamıyorum
Ayaklarıma batmışsın gelemiyorum
Kalbim kan revan hissedemiyorum
Yeniden camdan bir sevgili yapıyorum kendime
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
Çerçeve
Yoldan geçen bir seyyar satıcıya
Cebimdeki son paramı verip
Bir çerçeve aldım dün..
Hep odamın en güzel köşesinde olacak, o
Öyle aman aman bir güzelliği yok
Kıymetli desen, kıymetli de değil
Yeşil gözlü bir kız resmi var içinde
Yemyeşil bir cennet sanki o bakışlar.
Hoş kokulu bir demet var
Ellerinde, binbir renkli çiçeklerden.
Dalga dalga saçları bir deniz misali
-Bir ipek denizi belki-
Kızıllıklarıyla can veriyor adeta kıvrımlarına
Binlerce gül yaprağı...
Ve nedendir bilmem
Üç-beş damla yaş kalmış yanaklarında
Kristaldenmişçesine... Nasıl da parlıyorlar...
Ah Sevgilim, bir görsen o resmi
Aynaya bakıyorum sanırsın...
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.
Ölmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih'te yoksul bir gramafon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.
Belki haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
Cam Kırıkları
Umudun son bulduğu yerde başlar yolculuklarım.
Havaya, suya, toprağa fazla gelişin cam kırıklarıyla,
Durmaz; tutamaz kendini göz pınarlarım.
Milyonlarca insan...
Ve işte en fazla
Benim yalın ayaklarım.
Havaya, suya, toprağa isyanım var bugün!
Beynimden vurulmuş gibi bekliyorum yaşamayı.
Hiçbir şey kendiliğinden değil... Verilmemiş.
Hiçbir şey benim gibi değil
Yenik ve yenilmemiş.
Havaya, suya, toprağa isyanda ne var!
Güneş her gün doğmuyor mu gökyüzünde?
Yalan değil!
Yalan değil gökyüzündeki kuşların
Bir gün birdenbire yerlere çakıldığı.
Yalan değil,
Benim henüz uçamadığım.
Feleğe isyanımda da ne var!
Kimi derviş olarak gelir dünyaya:
Ezik; kahrolası bir talihle başbaşa...
Kimi de abad olarak yaşar.
Çark da onun, çarkçı da.
Ne abad olabildim,
Ne de derviş.
Yalnız bana bir elveda.
Umudun son bulduğu yerde başlar yolculuklarım,
Bana fazla olan her şeyi göz pınarlarımdan kusarak.
Tıs sesleri arasında şahlanan sürgünüme bir adım kala,
Ne kuş olup uçabildim.
Ne de derviş olup bir sadaka...
Yalnız her şeyden bir elveda.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
Camdan Sevgili
Camdan parçalar dökülüyor ellerimden
Ne zaman tutsam kırılıyorsun
Bir bardak su koymama bile müsaade etmeden
Her seferinde topluyorum seni
Ellerim kollarım kan içinde
paramparça
paramparça aşklar yaşıyorum kendi çapımda
Susmak istiyorum konuşmamak
Seni çiğniyorum ağzımda
Sus pus!!
Boğazım kan içinde konuşamıyorum
Ellerim parçalanmış dokunamıyorum
Ayaklarıma batmışsın gelemiyorum
Kalbim kan revan hissedemiyorum
Yeniden camdan bir sevgili yapıyorum kendime
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
Çerçeve
Yoldan geçen bir seyyar satıcıya
Cebimdeki son paramı verip
Bir çerçeve aldım dün..
Hep odamın en güzel köşesinde olacak, o
Öyle aman aman bir güzelliği yok
Kıymetli desen, kıymetli de değil
Yeşil gözlü bir kız resmi var içinde
Yemyeşil bir cennet sanki o bakışlar.
Hoş kokulu bir demet var
Ellerinde, binbir renkli çiçeklerden.
Dalga dalga saçları bir deniz misali
-Bir ipek denizi belki-
Kızıllıklarıyla can veriyor adeta kıvrımlarına
Binlerce gül yaprağı...
Ve nedendir bilmem
Üç-beş damla yaş kalmış yanaklarında
Kristaldenmişçesine... Nasıl da parlıyorlar...
Ah Sevgilim, bir görsen o resmi
Aynaya bakıyorum sanırsın...