Geç Kılınan Namaz ..!

CHI€F

Kalpsiz
Katılım
9 Ocak 2006
Mesajlar
5,924
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
118
Konum
fizan
GEÇ KILINAN NAMAZ​


Anneannesinin sözleri yankılandı kulaklarında: ''Oğlum namaz hiç bu vakte bırakılırmı?'' Anneannesinin yaşı yetmişe dayanmış, ama ezan okunduğu vakit yerinden sıçrar, yaşından beklenmeyecek bir hızla abdestini alır ve namazını kılardı.

Kendisi ise,nefsini bir türlü yenemiyordu. Ne oluyorsa, hep... namaz son dakikalara kalıyor, bu sebeple namazını alelacele eda ediyordu. Bunu düşünerek kalktı yerinden, gözü saate kaydı. Yatsı ezanının okunmasına on beş dakika kalmıştı. Başını her iki yöne pişmanlıkla sallayarak, "Yine geciktirdim namazı." dedi kendi kendine.

Kıvrak hareketlerle abdestini aldı ve daha elini yüzünü tam kurulamadan kendisini odasına attı. Mecburen, hızlı hareketlerle namazı eda etti. Tesbihatını yaparken anneannesini düşünmeden edemedi. "Bu halimi görse, tatlı-sert kızardı yine bana." dedi. Çok seviyordu onu ...Hele öyle bir namaz kılışı vardı ki, onu hep bir gökkuşağı hayranlığıyla seyrederdi. Namazda öyle bir mahviyeti vardı ki... hicabından renkten renge girerdi.

O gün akşama kadar derse girmişti. Müthiş bir ağırlık vardı üzerinde. Duasını yaparken, başını ellerinin arasına alıp secdeye durdu. Namazdan sonra bir süre bu şekil tefekkür etmeyi severdi. Gözleri kapanır gibi oldu. "Ne kadar da yorulmuşum." dedi. Daldı gitti öylece....

Kıyamet kopmuştu. Mahşeri bir kalabalık vardı. Her yön insanlarla doluydu. Kimi dona kalmış, hareketsiz bir şekilde etrafı izliyor; Kimi sağa sola koşturuyor, kimisi de diz çökmüş, başı ellerinin arasında bekliyordu. Yüreği yerinden fırlayacak gibi atıyor, adeta kafesinden kurtulmaya çalışıyor,soğuk soğuk terler döküyordu. Hayattayken kıyamet, sorgu sual ve mizan hakkında çok şey duymuş ve ahiret hayatı adına bu kavramlar kendisi için köşe taşı olmuşlardı. Ama mahşer meydanında ki ürperti, korku ve bekleyişin bu denli dehşet vereceğini düşünmemişti.

Hesap ve sorgu devam ediyordu. Bu arada onun ismini de okudular. Hayretle bir sağa, bir sola baktı. "Benim ismimi mi okudunuz?" dedi dudakları titreyerek.....

Kalabalık birden yarılmış, bir yol olmuştu önünde. İki kişi kollarına girdi. Mahşer meydanının vazifelileri oldukları belliydi. Kalabalık arasından şaşkın bakışlarla yürüdü. Merkezi bir yere gelmişlerdi. Melekler her iki yanından uzaklaştılar. Başı önündeydi. Bütün hayatı, bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerinin önünden...." Şükürler olsun " dedi, kendi kendine ve devam etti; " Gözlerimi dünyaya açtım,Hep hizmet eden insanları gördüm. Babam sohbetlerden sohbetlere koşuyor, malını islam yolunda harcıyordu. Annem eve gelen misafirleri ağırlıyor, yemek sofralarının biri kalkıp, bir yenisi kuruluyordu. Ben ise, hep bu yolda oldum. İnsanlara hizmete çalıştım. Onlara Allah'ı anlattım. Namazımı kıldım. Orucumu tuttum. Farz olan ne varsa yerine getirdim. Haramlardan kaçındım. "Kirpiklerinden aşağı gözyaşları dökülürken, "Rabbimi seviyorum, en azından sevdiğimi zannediyorum." Diyordu. Ama bir yandan da "O'nun için ne yapsam az, Cennet'i kazanmama yetmez." Diye düşünüyordu.Tek sığınağı Allah'ın rahmetiydi.

Hesap sürdükçe sürdü. Boncuk boncuk terliyordu. Sırılsıklam olmuş, zangır zangır titriyordu. Gözleri terazinin ibresindeki neticeyi bekliyordu. Sonunda hüküm verilecekti. Vazifeli melekler ellerinde bir kağıt, mahşer meydanında ki kalabalığa döndüler. Önce ismi okundu. Artık ayakları tutmaz olmuştu. Neredeyse yığılıp kalacaktı. Heyecandan gözlerini kapamış, okunacak hükme kulak kesilmişti.

Mahşeri kalabalıktan bir uğultu yükseldi. Kulakları yanlış mı duyuyordu? İsmi cehennemlikler listesindeydi. Dizlerinin üstüne yığıldı. Hayretten dona kalmıştı." Olamaaaazzzz " diye bağırdı. Sağa sola koşturdu. "Ben nasıl Cehennemlik olurum? Hayatım boyunca hizmet eden insanlarla birlikte oldum. Onlarla beraber koşturdum. Hep rabbimi anlattım." Diyordu.

Gözleri sağanak olmuş, titrek vücudunu ıslatıyordu. Vazifeli iki melek kollarından tuttu. Ayaklarını sürüyerek ve kalabalığı yararak alevleri göklere yükselen Cehennem'e doğru yürümeye başladılar. Çırpınıyordu. Medet yok muydu? Bir yardım eden çıkmayacak mıydı?

Dudaklarından kelimeler kırık dökük, yalvarmayla karışık döküldü.."Hizmetlerim... Oruçlarım.... Okuduğum Kur'anlar......Namazım....Hiçbiri beni kurtarmayacakmı?" diyordu. Bağıra bağıra yalvarıyordu. Cehennem melekleri onu hiç sürüklemeye devam ettiler. Alevlere çok yaklaşmışlardı. Başını geriye çevirdi. Son çırpınışlarıydı.

Resülullah, "Evinin önünde akan bir ırmak içinde günde beş defa yıkanan bir insanı o ırmak nasıl temizler, günde beş vakit namazda insanı günahlardan öyle temizler." Buyuruyordu. "Oysa ki benim namazlarım da mı beni kurtarmayacak?" diye düşünüyordu. "

Namazlarım.....Namazlarım....Namazlarım." diye diye hıçkırdı. Vazifeli melekler hiç durmadılar. Yürümeye devam ettiler; Cehennem çukurunun başına geldiler. Alevlerin harareti yüzünü yakıyordu. Son bir defa dönüp geriye baktı. Artık gözleri de kurumuştu. Ümitleri sönmüştü. Başını öne eğdi. İki büklüm oldu.

Kollarını sıkan parmaklar çözüldü. Cehennem meleklerinden birisi onu itiverdi. Vücudunu birden bire havada buldu. Alevlere doğru düşüyordu. Tam bir iki metre düşmüştü ki, bir el kolundan tuttu.

Başını kaldırdı. Yukarıya baktı. Uzun beyaz sakallı bir ihtiyar onu düşmekten kurtarmıştı. kendisini yukarıya çekti. Üstündeki başındaki tozu silkerek ihtiyarın yüzüne baktı.

"Siz de kimsiniz ?" dedi.

İhtiyar gülümsedi: " Ben senin namazlarınım."

"Neden bu kadar geç kaldınız ?Son anda yetiştiniz. Neredeyse düşüyordum."dedi....

İhtiyar yüzünü gererek, tekrar güldü; Başını salladı; " Sen beni hep son anda yetiştirirdin, ...hatırladın mı?

Secdeye kapandığı yerden başını kaldırdı. Kanter içinde kalmıştı. Dışarıdan gelen sese kulak kabarttı. Yatsı ezanı okunuyordu.

Bir ok gibi yerinden fırladı. Abdest almaya gidiyordu.
 
OOOO Bole paylasımları cok severım Allah razı olsun mvardar

Allah bızı affetsın

Siz de kimsiniz ?" dedi.

İhtiyar gülümsedi: " Ben senin namazlarınım."
 
emeğine sağlık arkadaşım
 
mvardar' Alıntı:


"Siz de kimsiniz ?" dedi.

İhtiyar gülümsedi: " Ben senin namazlarınım."

"Neden bu kadar geç kaldınız ?Son anda yetiştiniz. Neredeyse düşüyordum."dedi....

İhtiyar yüzünü gererek, tekrar güldü; Başını salladı; " Sen beni hep son anda yetiştirirdin, ...hatırladın mı?

Ders çıkartmak lazım ...!
 
son anda yetısecek bı ıhtıyarımız olur mu ki ? :(
 
of of tüylerim diken diken oldu . Allah razı olsun mvardar
 
kardeş eline sağlık buda çok hoş bi konu olmuş dileğim herkezin son andada olsa yardımına koşcak bi ihtiyar edinmesidir bu dünyada
ayrıca bu ilgiye teşekür etmek isterdim ama
tşk etmiyom kızmışsın :)
 
Allah razı olsun. bu bölümün acılması gercekten cok iyi oldu. boyle konuları okuyunca kendi yalnıslarımı daha iyi anlıyorum :(
 
kardeş Allah razı olsun. insanın tüyleri diken diken oluyor. Allah affetsin hepimizi.

iSpiYonCu' Alıntı:
son anda yetısecek bı ıhtıyarımız olur mu ki ? :(

kardeş senin dediğine gelince o ihtiyarımızın olup olmaması bizim elimizde demi : )
 
en azından bazılarını geçte olsa namazları kurtarabiliyo ya biz:( eywallah mvardar
 
çok teşekkürler kardeş allah razı olsun.
 
kıyamet...

bu hıkaye gercekten insana namaz kılma duygusu KazandırıyoR...

Kıyamet kopmuştu. Olağan üstü bir kalabalık vardı. Her yer insanlarla doluydu.
Kimi şaşırıp kalmış, hareketsiz bir şekilde etrafına bakınıyor; kimi sağa sola koşturuyor; kimisi de diz çökmüş, başı ellerinin arasında bekliyordu. Yüreği yerinden fırlayacak gibiydi... Soğuk soğuk terler döküyordu. Dünyadayken kıyamet, sorgusual ve mizan hakkında çok şey duymuştu. Ama mahşer meydanındaki ürperti, korku ve bekleyişin bu denli dehşet vereceğini hiç düşünmemişti. Herkes sırasını bekliyor ve sırası gelen hesabını vermek üzere çağırılıyordu. Bu arada onun ismini de okudular. Hayretle bir sağa, bir sola baktı. ''Beni mi çağırdınız?'' dedi dudakları titreyerek.

Kalabalık birden yarılmış, bir yol açılmıştı önünde. İki kişi kollarına girdi. Bunların mahşer meydanının görevlileri oldukları belliydi. Kalabalığın arasından şaşkın bakışlarla yürüdü. Merkezi bir yere gelmişlerdi. Görevliler yanından uzaklaştılar. Başı önündeydi... Bütün hayatı, gözlerinin önünden geçiyordu. ''Şükürler olsun.'' dedi, kendi kendine ve devam etti:
''Gözlerimi dünyaya açtığım evde, hep dinini en güzel şekilde yaşamaya çalışan insanları gördüm. Babam ibadetlerine azami dikkate diyor, arkadaşlarıyla dini sohbetleri kaçırmıyor, malını İslam yolunda harcıyordu. Annem de onun gibiydi. Ben de hep onlar gibi oldum. İnsanlara hizmete çalıştım. Onlara Allah'ı anlattım. Namazımı kıldım. Orucumu tuttum. Farz olan ne varsa yerine getirdim. Haramlardan kaçındım...''

Yanaklarından gözyaşı süzülürken, ''Rabbimi seviyorum, en azından sevdiğimi zannediyorum...'' diyordu. Ama bir taraftan da ''O'nun için ne yapsam az, cenneti kazanmama yetmez. Tek sığınağım Allah'ın bağışlaması ve rahmeti...'' diye düşünmeden edemiyordu.

Hesap sürdükçe sürdü. Boncuk boncuk ter döküyordu. Sırılsıklam olmuştu, müthiş bir şekilde titriyordu. Gözleri terazinin ibresine takılmış, neticeyi bekliyordu. Sonunda hüküm verilecekti. Oradan çıkarıldı. Eski yerine getirildi. Biraz sonra görevli melekler, mahşer meydanındaki kalabalığa döndüler. Önce ismi okundu. Artık ayakları tutmaz olmuştu. Neredeyse yığılıp kalacaktı. Heyecandan gözlerini kapamış, okunacak hükme kula kesilmişti.
Mahşeri kalabalıktan bir uğultu yükseldi. Kulakları yanlış mı duyuyordu? İsmi ''cehennemlikler'' listesinde geçmişti. Dizlerinin üstüne yığıldı. Şaşkınlıktan dona kalmıştı. ''Olamaaaazzzz!'' diye bağırdı. Sağa sola koşturdu. ''Ben nasıl cehennemlik olurum? Hayatım boyunca Allah yolunda hizmet eden insanlarla birlikte oldum. Onlarla beraber koşturdum. Hep rabbimi anlattım.'' diyordu.

Gözleri sağanak olmuş, titrek vücudunu ıslatıyordu. Görevliler, kollarından tuttular ve kalabalığı yararak onu alevleri göklere yükselen cehenneme doğru götürmeye başladılar.

Çırpınıyordu... Bir kurtuluş yok muydu? Bir yardım eden çıkmayacakmıydı? Dudaklarından kelimeler kırık dökük, yalvarmayla karışık döküldü... ''Oruçlarım... Okuduğum Kur'anlar... Namazım... Hiçbiri beni kurtarmayacak mı?'' diyordu. Bağıra bağıra yalvarıyordu. Alevlere çok yaklaşmışlardı. Başını geriye çevirdi. Son çırpınışlarıydı.
Resulullah, ''Birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve o, bu nehirde her gün beş kere yıkansa, acaba üzerinde hiç kir kalır mı? İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah onlar sayesinde bütün hataları siler.'' buuyurmamışmıydı? Bir kere daha ''Namazlarım da mı beni kurtarmayacak?'' diye düşündü ve ''Namazlarım...'' diye hıçkırdı.
Görevliler hiç durmadılar. Yürümeye devam ettiler ve sonunda onu dipsiz cehennem çukurunun başına getirdiler. Alevlerin harareti yüzünü yakmıştı. Son bir defa dönüp geriye baktı. Artık gözleri de kurumuş, ümitleri sönmüştü. Başını öne eğdi. İki büklüm olmuştu.

Kollarını sıkan parmaklar çözüldü. Görevlilerden biri onu itiverdi. Vücudunu birden bire boşlukta buldu. Alevlere doğru düşüyordu. Tam bir kaç metre düşmüştü ki bir el onu kolundan yakalayıverdi. Başını kaldırıp yukarıya baktı. Onu düşmekten kurtaran uzun ve beyaz sakallı bir ihtiyardı. Kendisini yukarıya çekti. Üstündeki, başındaki tozu silkeleyerek ihtiyarın yüzüne baktı:

- Siz kimsiniz?
- Ben senin namazlarınım.
- Neden bu kadar geç kaldınız? Son anda yetiştiniz. Neredeyse düşüyordum.
İhtiyar acı acı gülümseyerek başını salladı:
- Sen beni hep son anda yetiştirirdin, hatırladın mı?
...
Gözlerini açtığında yatağındaydı. Kan ter içinde kalmıştı. Bir iç çekti ve ''Elhamdülillah çok şükür ki rüyaymış.'' dedi. Sonra dışarıdan gelen sese kulak kabarttı. Yatsı ezanı okunuyordu. Bir ok gibi yerinden fırladı. Abdest alacaktı...
 
gerçekten enterasan
walla garip
 
namazları geçiktirmemek lazımmış demek ki...
önce bi kılmaya başlasak..geçirmemeyi sonra düşünürüz..
ama yarına çıkmazsan ne olacak peki :(:(:(
 
sonuçta bir hikaye:D
 
Heryerde olduğu gibi burada da sadece nasibi olanlar anlayabilir bu temsili hikayeciği =)
Anlayamayanlar kendi nasipsizliklerine ağlasınlar.
 
Geri
Üst