Gucci Müslümanları

metalic

New member
Katılım
18 May 2006
Mesajlar
3,007
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
119
Konum
Dünyayı bilmeyen, dünyanın maskarası olur. Kötülüğ
Bütçe açığı tavanda. Dış borç ödenecek gibi değil. Örtülü ödenek Başbakanlık bütçesinden biraz fazla.

Bu arada işsizlik diz boyu. Demokratik açılım açmazda. Suç oranı giderek artıyor. Ekonomik kriz teğet geçemedi. En çabuk biz toparlayacak, ekonomik krizden biz çıkacaktık, çıkamadık. Terör hem trafikten hem arazide vuruyor. Açlık sınırı Cumhuriyet tarihinin en yoksul düzeyine indi. Tarım, tekstil, maden sektörleri perişan.

Dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz.

ABD’de bile otobüs fiyatları bizden ucuz. Üstelik onlar dolar bazında ücret alıyorlar. Ankara’da dolmuş ve otobüs fiyatları yalaşık 1,5 dolar.

Peki, bu durumda çanlar kimin için çalmalı?

Hemen akla, şu anda iktidarda bulunan hükümet için çalması gerektiği geliyor. Ama durumun hiç de öyle olmadığı da ortada.

Ernest Hemingway’in ünlü romanından “tırtıkladığım” yukarıdaki başlık, aslında çanların AKP hükümeti için çaldığını söylüyor olması gerek. Ama pek öyle görünmüyor.

Hemingway’in biyografisi için çok çalışan, büyük uğraş veren ve sonunda Sinemis yayınlarından kitabını yayınlatan Seyhan Livaneli’nin “Çanlar Hemingway İçin Çalıyor” adlı kitabından aklıma geldi “çanların çalışı”.

Seyhan Livaneli’nin Hemingway’in biyografik romanı için çok çalıştığını, kaynak taradığını ve en önemlisi de uzun bir bibliyografya sunduğunu belirtmek gerek. Roman kahramanı Robert Jordan’ın İspanya İç Savaşı’ndaki günlerini anlattığı roman, Türkiye gerçeğine hiç uymuyor aslında, ama çanlar denince insanın aklına hep “ikaz” geliyor.

Evet, aslında çanlar bir uyarı niteliğindedir. Ya kiliseye çağrılma vaktini anımsatır ya saati hatırlatır vb.

Tansu Çiller için çanlar, Parsadan’a 5 milyar kaptırdığı zaman çalmaya başlamıştı. Örtülü ödenek meselesi ortaya çıktı. Açıklanması zor olaylar yaşandı. Sonuçta yalnızca Başbakan’ın sorumlu olduğu bir “meblağ” olduğu için konu bürokratik anlamda kapandı ama kamuoyu vicdanında pek de düzgün kapandığı söylenemez.

Çok tartışıldı, ama yasalarla korunan örtülü ödenek ile ilgili her şey zamana bırakıldı ve unutuldu.

Örtülü ödenekler, hiç kuşku yok ki, başbakanların ceplerine konmuş harçlıklar değil. Keyfi olarak harcanması söz konusu bile olmamalı.

Bunun yasal süreci nedir, nasıldır uzmanların konusu.

Ama benim aklıma yıllar önce yazdığım, bir İsmet İnönü hikayesi geldi. Eski yazılarıma baktım, arşive girdim, gazete kupürlerini taradım, ama bulamadım. Öyküyü nereden okudum onu da hatırlayamadım. Ancak, yazdığım teyit edilmiş olmalı ki, bir zamanlarki TRT bu öyküyü kullanmıştı.

Olay, aklımda kaldığı kadarıyla şöyleydi:

İsmet İnönü’nün kabinesinden bir bakana (işte anımsayamadığım noktalardan biri bu bakanın adı) kanser teşhisi konur. O zamanki koşullarda Türkiye’de tedavisi pek mümkün olmadığından ABD’ye gitmesi gerektiği ortaya çıkar. Ancak, hasta bakanın ABD’ye gidecek ve orada tedavi olacak kadar parası yoktur.

Bakanı seven dostları İnönü’ye baş vururlar ve örtülü ödenekten ABD’ye tedavi için göndermesini isterler.

İnönü bunu yapamayacağını, örtülü ödeneğin keyfi harcanmasının mümkün olmadığını söyler.

“Ama,” der. “Şunu yapabiliriz: (Bakanı) ABD’ye gönderelim. Tedavi olsun. Parasını ben karşılayayım. Ama sakın kendisine bunu söylemeyin, asla kabul etmez. Burada ölür, biliyorum.”

Ekip, hemen hasta bakana gider ve ABD için Başbakanlık’tan paranın çıktığını müjdeler.

Bakan bir sevinç göstermez. Hatta memnuniyet bile göstermez. “Ben İsmet Paşa ile görüşürüm,” der.

Ardından Başbakan İsmet İnönü’nün yanına çıkar.

“Paşam,” der. “Beni örtülü ödenekten ABD’ye tedavi için gönderdiğinizi söylediler. Benim bildiğim İsmet İnönü bunu yapmaz. Bu demektir ki, siz parayı cebinizden veriyorsunuz. Ben her iki durumda da ülkemde kalmayı ve burada ölmeyi tercih ederim. Yine de teşekkür ederim.”



Hikaye böyle.

Bir zamanlar aşı üretip dünyaya satan Hıfzısıhha’sıyla, tüm dünya klasiklerinin çevrildiği Milli Eğitim Bakanlığı’yla, bir tarım ülkesi olmanın gururuyla, herkesin bütçesine uygun Sümerbank’ıyla, demiryoluyla, karayoluyla, telefon ağıyla, limanlarıyla, sahilleriyle, köprü ve bozkırlarıyla bizim olan ülke, böyle adamlarla ayakta durmuş.

Bu dünya bu dünyaya aittir demiş hepsi. Öteki dünyaya buradan hazırlık yapılmaz.

Evet, çanlar hala çalmıyor belki, ama odatv’nin harika isimlendirmesiyle ortalıkta jipleriyle dolaşan “Gucci müslümanları” çanları çalmaya başladı.

Durakta bekleşen ve konumları hiç değişmeyen “başörtülüler”le, jipiyle fularını yan camdan savura savura geçen “türbanlı” arasındaki fark ortaya çıkıyor. Zaten Saadet Partisi de konunun bu can alıcı noktasından vurup durdu AKP’ye.



Attila İlhan anlatmıştı: Fransız Konünist Partisi lideri bir gün Paris metrosunun 1.sınıf vagonlarının durduğu noktada beklerken, Sein Nehri’nde çalışan yük işçileri de istasyona inip, 2.sınıf peronunda beklemeye başlamışlar. Bakmışlar ki Komünist lider 1.sınıf peronunun önünde bekliyor, içlerinden biri laf atmış:

“Yoldaş! Seni de burada, aramızda görmek isterdik.”

Parti lideri hiç istifini bozmadan, “Yoldaş,” demiş. “Asıl amaç sizin burada beklemeniz, benim oraya gelmem bir şeyi değiştirmez.”



“Sen niye bizim gibi otobüs beklemiyorsun da jipinle hava atıyorsun,” diyenlere verecek cevap bulduk işte.

Yine de çanlar çalıyor, ona göre...

Şimdilik sesi uzaktan geliyor belki, ama çalıyor.



A.Mümtaz İDİL

Odatv.com

Kaynak
25 Eylül 2009


Okuyucu Yorumu:

Gucci Müslümanlari!"komsusu acken tok yatan bizden degildir"diye diye milletin cebindekini "cebellezi"ettilerve ihya oldular...Gucci Müslümanlarina soralim "komsusu otobüs beklerken jeeple gezenler bizden degildir"e ne cevap verecekler?


 
Çok Güzel Bir Noktaya Değinmişsin dai ama Maalesef Aleyhlerine Yapılan Eleştirileri Duymadıkları Gibi Bu Yazıyıda Görmeyeceklerdir.En Basitinden Bu Grubun Başı Fetullah Gülen Değil Mi ? Peki Bu Adam Amerika'da Normal Bir Daire Yerine Neden Kocaman Ve Süperlüks Bir MALİKANE'de Yaşıyor ? Ayrıca Fetullah Gülen,Hoca Ve Hâlâ Camilere Gidip Hutbe Veriyor.Acaba Camiye Neyle Gidiyor? Siz Hiç 200-300 Bin TL'Lik Arabasıyla Camiye Gelip Vaaz Veren Bir Hoca Gördünüz Mü ? Daha Söylenecek Çok Şey Var Ama Susuyorum.Çünkü Ben Konuştukça Ben Sinirleniyorum,Düzen Yine Devam Ediyor...
 
Bütçe açığı tavanda. Dış borç ödenecek gibi değil. Örtülü ödenek Başbakanlık bütçesinden biraz fazla.

Bu arada işsizlik diz boyu. Demokratik açılım açmazda. Suç oranı giderek artıyor. Ekonomik kriz teğet geçemedi. En çabuk biz toparlayacak, ekonomik krizden biz çıkacaktık, çıkamadık. Terör hem trafikten hem arazide vuruyor. Açlık sınırı Cumhuriyet tarihinin en yoksul düzeyine indi. Tarım, tekstil, maden sektörleri perişan.

Dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz.


bak şimdi yazdıklarına adamlar açılım için uğraşıp duruyorlar sanki bu kadar parayı onlar yedi
bak bakalım hangisinin yatı katı gemicikleri kuyumcu dükkanları var
müslüman gucci müslümana böyle laf edermi hiç
 
bu yazı inanın çok hoşuma gitti.paylaşım için teşekkür ederim.doğruya eskilerde övünecek azda olsa bişeylerimiz vardı tarım gibi.şimdilerde ise büyüme hızımız artmış güya dmekki gucci müslümanlar artmış.
 
çok doğru hepsi kim yazdıysa eline sağlık tercüman olmuş duruma__
 
bu yazı inanın çok hoşuma gitti.paylaşım için teşekkür ederim.doğruya eskilerde övünecek azda olsa bişeylerimiz vardı tarım gibi.şimdilerde ise büyüme hızımız artmış güya dmekki gucci müslümanlar artmış.


Zamanında tarım devi olduğumuz gibi aynı zamanda tekstil deviydik. Ama pamuğu yok ettiler. İthal pamuğa ithal kumaşa esir ettiler. Üstüne çini soktular memlekete. Oda yetmedi kayıt dışı mini bir çin oluşturdular. Denetlemek yerine desteklediler. Vergi veren adamı sıktılar boğdular. Vergi vermiyen sigortasız işçi çalıştıranlara müsade ettiler. Ve hala ediyorlar. Dedikleri gibi durmak yok tekstil yok olana kadar, son dükkan kapanana kadar devaaam... Birilerinin sırtına basa basa çoğalan gucci müslümanlarının artmasını, dediğin gibi büyüme hızı olarak algılıyorlar sanırım...
 
Geri
Üst