Haddini Bil...!

PirAdam

Ayın Üyesi
Katılım
18 Haz 2010
Mesajlar
2,101
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
66
Konum
Istanbul
Ağustos ayının kavurucu sıcağında, ormanın derinliklerinde canı sıkılan aslan, ormanı teftişe çıkmış. Önüne bir tavşan çıkmış. Aslan, tavşanı yanına çağırmış ve sorgusuz sualsiz birkaç tokat atmış. Kükreyerek tavşana şöyle demiş:
—Söyle bakalım zavallı tavşan! Bu ormanın kralı kim?
Zaten korkudan ödü patlamak üzere olan minik tavşan titreyerek:
—Tabi ki sizsiniz sayın kralım.
Bu söz aslanın hoşuna gitmiş ve gülerek:
“—Aferin tavşan! Seni sevdim ve hayatını bağışlıyorum.” demiş.
Aslanın can sıkıntısı dağılmaya başlamış. Bir de bakmış ki, karşıdan ensesi kalın bir kurt geliyor. Aslan, hiç tereddüt etmeden kurdu yanına çağırmış ve ona da aynı soruyu sormuş:
—Söyle bakalım kurt! Bu ormanın kralı kim?
Kurdun soruya canı sıkılmış ama aslanla dalaşmayı da hiç istememiş. Birkaç kez uluduktan sonra:
“—Ormanların kralı elbette sizsiniz, aslan kralım.” demiş.
Kurdun bu cevabı aslanın çok hoşuna gitmiş. Kükreyerek, kurda teşekkür etmiş:
—Aferin sana kurt! Seni eskiden beri severdim ama şimdi iyice gözüme girdin. Yoluna devam edebilirsin.
Kurt yoluna devam etmiş ama aslan bu oyunu pek sevmiş. Can sıkıntısı kalmadığı gibi eğlenmeye bile başlamış. Ormandaki bütün hayvanları çağırıp krallığını tescillemiş. Zaten bütün hayvanlar, “Aslan kralım!” diyerek saygıda kusur etmiyorlarmış. Bir de sözlü olarak belirtmeleri aslanı çok memnun etmiş. Aslan, neşe içinde ormanda gezintisini sürdürürken karşısına bir fil çıkmış. Aslan, file doğru yönelmiş ve diğer hayvanlara sorduğu soruyu file de sormuş:
—Söyle bakalım fil! Bu ormanın kralı kim?
Fil, hiç umursamadan yoluna devam etmiş. Ama aslan, filin bu umursamaz tavrına pek bozulmuş. Geçmiş filin karşısına ve bütün hiddetiyle kükreyerek:
—Hey, koca fil! Sana söylüyorum. Benim, aslan! Tanımadın mı yoksa?
Sıcaktan bunalan fil, aslanı duymazdan gelmiş ve yoluna devam etmek istemiş. Ama aslan, rahat durmamış ki. Tekrar filin karşısına geçmiş ve file birkaç tokat atmış. İyice sinirlenen fil, hortumunu uzatıp aslanı belinden kavramış. Önce aslanın kemiklerini kütürdetene kadar sıkmış ve sonra aslanı tıpkı bir top gibi uzağa fırlatmış. Aslan, düştüğü yerde dokuz on takla attıktan sonra zorlukla yerinden kalkmış, üstünü başını çırpmış ve file dönmüş:
—Ne kızıyorsun yav! Sorduğum sorunun cevabını bilmiyorsan bilmiyorum de!

Yaşadığımız hayatın elbette bir anlamı var. Hiç kuşkusuz, boş yere gelmedik bu dünyaya. Yaşam gayemiz var. Hayattan beklentilerimiz var. Umutlarımız ve hayallerimiz var. Kendi adımıza, sevdiklerimizin adına yapmak istediklerimiz var. Geleceğimize yönelik planlarımız var. Gerçekleştirmeyi arzu ettiğimiz projelerimiz var. Olmalı da. Ancak, şu soruları kendimize sorup, cevaplarını yine kendimize vermeliyiz:
—Mevcut durumumuz ve yaşamsal projelerimiz, bizimle yani kendimizle ne kadar örtüşüyor?
—Planlarımız gerçeğe ne kadar uyumlu?
—Güçlü yönlerim ve zayıf yönlerim neler?
—Önümde hangi fırsatlar var?
—Yapmayı düşündüğüm işler ile ilgili, hangi olumsuzluklar meydana gelebilir?
—İlgi duyduğum alanlar, yeteneklerim ve kapasitem, hayallerimle paralellik arz ediyor mu?
—Sahip olduğum kaynaklar, gerçekleştirmek istediğim düşüncelerimi karşılayabilir mi?
—Plan ve projelerimin ayakları yere basıyor mu?
—…..

Kendi kendimize sorduğumuz ve cevabını kendimize verdiğimiz bu sorularla yapılan muhasebeye, insan kaynakları alanında swot analizi deniyor. İnsan Kaynakları departmanında yöneticilik yapanlar için swot analizinin önemi çok büyüktür. Çünkü oluşturulacak kadrodaki bireylerin; ilgi, yetenek ve kapasiteleri ile ilgili fotoğrafı çekmenin en garanti yolu, bu analizden geçmektedir. Son yıllarda İnsan Kaynakları Yöneticileri, görüşme yapılan kişinin, görsel, işitsel ya da dokunsallığını da test etmektedirler. İşi biraz daha sıkı tutan firmalar ise, işe alınacak kişiye ait kişilik tipi analizini istemektedirler.
Büyük firmalar için, kurumsal yapılanmaları ve firmanın geleceği çok önemlidir. Bu yüzden çalışanlarını işe alırken, ince eleyip sık dokurlar. Haklı olarak, geleceklerini emanet edecekleri insanların; bilgili, deneyimli ve sağlam karakterli kişilerden oluşmasını arzu ederler. Aday personel için swot analizi yapan kuruluşlar, aynı analizi kurum için de yaparlar. Kurumun mevcut fotoğrafı ile önündeki fırsat ve tehditleri çok iyi tespit ederler. Analizler sağlam yapılmaz ise kurumun geleceği tehlikeye girer. Çok büyük şirketler dahi gelişen koşullara uygun hareket edemediği için iflas edebilirler.
Büyük ya da küçük bütün şirketler, özel ya da kamuya ait bütün kurum ve kuruluşlar, gerçekte insan için vardır. Yapılan fabrikalar, açılan işletmeler, kurulan hizmet mekânlarının hepsi insan içindir. Kuruluş amacı ve çalışma biçimleri her ne kadar farklı gibi gözükse de nihai hedef; insana hizmettir. Okuru olmayan bir gazete, izleyeni olmayan bir televizyon, patronu ve çalışanı olmayan bir fabrika, müşterisi olmayan bir market, tüketicisi olmayan bir çiftlik, öğrencisi olmayan bir öğretmen, ne kadar anlamlı olur ki? Elbette anlamlı olmaz. Çünkü bütün bu etkinliklerin asıl gayesi insana hizmettir. İnsan faktörü olmadan, yaşadığımız dünyanın bile anlamı kalmaz.
İnsana hizmet için kurulan en küçük iletmeler bile geleceklerini garantiye almak için çok titiz davrandıkları halde insanoğlu olarak bizler, neden önümüze bakmadan yola devam ederiz ki?
Doğal ortam içerisinde yaya olarak yürüdüğümüzü varsayalım. Her şey yolunda giderken önümüze bir nehir çıkıyor. Daha önceden görmediğimiz, yapısı hakkında bilgimiz olmayan bir nehir. Ne yaparız bu nehirle ilgili? Her şeyden önce bu nehrin yapısını merak ederiz. Karşımızdaki nehir acaba derin mi sığ mı? Nehir içinde zararlı hayvan ya da bitki var mı? Suyu sıcak mı soğuk mu? Ola ki, nehir içinde olumsuz bir durumla karşılaşırsam ne yapabilirim? Boğulma ihtimali var mı örneğin? Tedbirlerim neler? Bunların ötesinde, bizim karşıya geçebilecek durumumuz var mı? İster istemez bunları düşünürüz. Düşünmek zorundayız. Çünkü yaşam kıymetlidir. Ve yaşam, sadece nefes alıp vermekten ibaret değildir. Yaşamaktan maksat sadece nefes alıp vermek olsaydı, hastane odasında da nefes alır insan, hapishane köşesinde de. Ama herkes, yaşamın renklerinin farkına vararak, yaşadığı hayattan zevk alarak, mutlu bir şekilde yaşamak ister. Dahası yaşamını anlamlı kılabilmek uğruna, baki kalan bu kubbede hoş bir seda bırakmak ister.
Her insanın yaşamdan bir beklentisi olduğu ne kadar gerçek ise hayatın da insanların bazı beklentilerini karşılayıp bazılarını karşılıksız bıraktığı da gerçektir. Peki, o zaman insanlar nasıl mutlu bir hayat yaşayacaklar? Hayattaki beklentilerimiz gerçekleşse de gerçekleşmese de mutlu olmanın ve mutlu kalmanın bir yolu olmalı.
İnsanın doğası gereği, bir beklentisi gerçekleştiğinde çıtayı yükselterek yeni bir beklenti içerisine giriyor. Yani bir hedefine ulaşmış olma durumu, insanı uzun süre mutlu etmeye yetmiyor. Bir hedef gerçekleştiğinde, başka bir hedef konuluyor. O gerçekleştiğinde yeni bir hedef… Hedefleri gerçekleşmeyenler ise zaten mutlu olamıyorlar. Çünkü beklentileri karşılanmamış oluyor. Arzularımız yerine gelse de gelmese de mutlu olamıyoruz. Ne yapmalıyız bu durumda?
Kendimizi tanımak, ilgilerimizi, yeteneklerimizi, kapasitemizi ve temsil sistemlerimizi keşfetmek, sağlıklı bir gelişimin ilk adımlarını oluşturacaktır. Kişilik tipimizi bilmek, bizi daha güçlü kılacaktır. Kendi fotoğrafımızı önümüze koyduktan sonra hedeflerimizin adını koymak ise yolumuzu aydınlatacaktır. Olumsuz senaryolar için ise ikinci hatta üçüncü bir plana sahip olmak geleceğe güvenle bakmamızı sağlayacaktır. Nereye kadar savaşacağımızı ve nerede duracağımızı bildiren bir strateji planımızın bulunması, bizim için çok büyük bir kazanç olacaktır. Haddi bilerek; korkaklık etmiş olunmayacak, bilakis umutlar koruma altına alınmış olacaktır. Mutlu bir hayata sahip olmak adına bütün bunlara ilave olarak; sürekli şikâyet ederek hem kendimize hem çevremize yaşamı çekilmez etmek yerine, sahip olduklarımız için şükretmek en büyük servetimiz olacaktır.


Yazan Yusuf YEŞİLKAYA
 
Keyifle okudum.Teşekkürler
 
Geri
Üst