Єηєму
Banned
Bilader, kaleye geçebilir misin ?
* Abi ben kaleye geçemem, elim sakat, duramam yani.
* Herkes sırayla onar dakka kaleye geçecek beyler !
* Çalım atmak yok, takım oyunu oynayacağız, kaleyi gören vursun.
* Bi kişi fazlayız; ilk devre bizden ikinci devre sizden oynasın.
* Abi akşam dokuz onbuçuk boş mu ?
* Fazla ayakkabısı olan varmı ?
* Beyler bağırıp çağırmak yok, karışmam bak.
* Topun havasını biraz indirelim.
* Ben yoruldum kaleye geçecem ya.
* Paraları kim topluyo ?
* Abi sen verde benim para arabada.
* Sıcak sular akıyor mu, şampuanı olan var mı ?
* Anahtar kimde ?
* Maçlar acaip zevklidir, maça ciddi başlanır, sonlara doğru tıkanılır ve cıvıtılır.
* --- Yavaş lan hayvan.. --- dokunmadım bile lan,
(Başkası bagırır, faul yapanın takımından) --- Oyna baba oyna hareket topa !
* Yaş kaç olursa olsun kenarda bekleyenler diğer maçın zili çaldığında içeri büyük bir şevkle dalarlar ve topu ısrarla arayıp bulurlar.
* Bir de maç sonu ücret toplama görevini üstlenen kişi vardır ki ağzından emdiği süt burnundan gelir, genellikle de paranın çoğunu cebinden verir, küfreder.
* Lütfen okuyun, çünkü kendinizden bir parça mutlaka bulacaksınız !!!
Halı sahaların en önemli yönlerinden biri de özellikle büyük kurumlarda çalışanları kaynaştırma vazifesidir. İyi top oynayanlar her zaman el üstünde tutulur ve haftada en azından bir saat gerçekten işe yaradıklarına inanılır. Ayrıca, bir haftalık muhabbet malzemesi de fazlasıyla elde edilir. Bir de tabii amirinize atacağınız bacak arasının ya da suratına çarptıracağınız topun herhangi bir ceza-i müeyyidesi yoktur!
Üniversitede okuyup da halı saha maçı yapmamış ya da halı sahada oynayan arkadaşlarını seyretmemiş erkek öğrenci sayısı oldukça azdır. Hele Anadolu'daki üniversitelerden birindeyseniz bu ihtimal yok gibidir. Gerçi bazıları ipin ucunu kaçırabilirler... Mesela, her fakültede kesin olarak en az bir şahsiyet vardır ki, bütün halı saha organizasyonları ondan sorulur. Bir maçtan çıkıp diğerine koşar. Öyle ki derslerde devamsızlık sınırına dayanır ama halı sahayı asla ihmal etmez. Cebinde parası yoksa bile ya borç alır ya da kendini arada kaynattırır. Hatta oynadığı bütün maçlar, umumiyetle gece 12 den sonra başlar ve haftada iki-üç maç yapar. Hani, maç trafiği neredeyse profesyonel futbolcular gibidir. Sıklıkla kullandığı cümlelerden biri de şudur: Babama söyledim, benim harçlığı gönderirken yarısını da halı sahadaki görevliye yollayacak. Nasılsa yarısını ona veriyorum; para dolaşmamış olur böylece.?
Halı saha görevlileriyle muhabbeti bayağı ilerletir. Asla kaparo vermez, bir telefonla maçı bağlar. Belki de milletin göbek bağı okula, camiye falan bırakılırken; onunki halı sahaya bırakılmıştır. Çevrenize iyi bakın; mutlaka göreceksiniz böyle birilerini...
Bilmiyorum, dikkat etiniz mi Halı saha maçına çıkmadan evvel hemen bazılarının yüzünde sanki Dünya Kupası finaline çıkıyormuş gibi bir ifade vardır. Maçtan evvel ısınırlar, taktik konuşurlar. Tabii taktikten kastımız, kimin nerede oynayacağı, pardon duracağıdır! Ayakkabılar, eşofmanlar ve bilhassa da formalar o biçimdir. Ronaldo mu istersiniz, Eto o mu ? İsterseniz Ronaldinho ya da Zidane da verebiliriz... Yerli çeşitlerimiz de mevcuttur.
Dinç olan bedenler mütemadiyen koşmaya, pres yapmaya, kaleye bomba tesirli şutlar göndermeye, ara pasları atmaya hazırdır. Ancak müsabakanın ilerleyen dakikalarında adına kondisyon denen melun şeyin yokluğu yakalara yapışınca ayaklardaki kuvvet yavaş yavaş çekilir. Maçın başında tazı gibi sağa sola koşanlar, artık vücutlarının kendi yaptığı ağırlığı fazlasıyla hissetmeye başlar. Kafalarda taktik, plan ve düşünceler canlılıklarını halen muhafaza etseler de vücut, beynin arzularını reddeder. Zaten yorulanlar da kimsenin teklifini beklemeden kaleye geçip teneffüs molası verirler...
Genelde, bu böyledir... Ne zaman halı sahada futbol oynayan birilerini görürseniz onları anlamaya çalışın... Çoğunun yüreğinin bir köşesinde olmak istedikleri bir futbolcunun izi vardır. Çalımlar atılırken, şutlar çekilirken, kendi aralarında konuşurlarken, sevinirken, üzülürken, ısınırken, paslaşırken, koşarken hep kafalarda bir hayal vardır. Halı saha, bastırılmış, dışa vurulamamış hislerin yoğunlaşma alanıdır. İnsanların serbestçe (ama belli etmediğini düşünerek) hayal kurabildiği yegâne mekânlardan biridir.
Kim bilir, şartlar elverseydi ya da o ileri görüşü olmayan babalar müsaade etseydi onlar da Türkiye de, İtalya da, İspanya da, İngiltere de ve emeklilikleri yaklaşınca da Katar da top oynayabilirlerdi. Hem de Hakan dan, Nihat tan, Yıldıray dan, Emre den, Rüştü den, Tuncay dan, Sergen den daha başarılı olurlar, onların kaçırdıklarını kaçırmaz, yediklerini yemezlerdi! Herkes biraz topçu bu ülkede... Çünkü, halı sahalar var...
* Abi ben kaleye geçemem, elim sakat, duramam yani.
* Herkes sırayla onar dakka kaleye geçecek beyler !
* Çalım atmak yok, takım oyunu oynayacağız, kaleyi gören vursun.
* Bi kişi fazlayız; ilk devre bizden ikinci devre sizden oynasın.
* Abi akşam dokuz onbuçuk boş mu ?
* Fazla ayakkabısı olan varmı ?
* Beyler bağırıp çağırmak yok, karışmam bak.
* Topun havasını biraz indirelim.
* Ben yoruldum kaleye geçecem ya.
* Paraları kim topluyo ?
* Abi sen verde benim para arabada.
* Sıcak sular akıyor mu, şampuanı olan var mı ?
* Anahtar kimde ?
* Maçlar acaip zevklidir, maça ciddi başlanır, sonlara doğru tıkanılır ve cıvıtılır.
* --- Yavaş lan hayvan.. --- dokunmadım bile lan,
(Başkası bagırır, faul yapanın takımından) --- Oyna baba oyna hareket topa !
* Yaş kaç olursa olsun kenarda bekleyenler diğer maçın zili çaldığında içeri büyük bir şevkle dalarlar ve topu ısrarla arayıp bulurlar.
* Bir de maç sonu ücret toplama görevini üstlenen kişi vardır ki ağzından emdiği süt burnundan gelir, genellikle de paranın çoğunu cebinden verir, küfreder.
* Lütfen okuyun, çünkü kendinizden bir parça mutlaka bulacaksınız !!!
Halı sahaların en önemli yönlerinden biri de özellikle büyük kurumlarda çalışanları kaynaştırma vazifesidir. İyi top oynayanlar her zaman el üstünde tutulur ve haftada en azından bir saat gerçekten işe yaradıklarına inanılır. Ayrıca, bir haftalık muhabbet malzemesi de fazlasıyla elde edilir. Bir de tabii amirinize atacağınız bacak arasının ya da suratına çarptıracağınız topun herhangi bir ceza-i müeyyidesi yoktur!
Üniversitede okuyup da halı saha maçı yapmamış ya da halı sahada oynayan arkadaşlarını seyretmemiş erkek öğrenci sayısı oldukça azdır. Hele Anadolu'daki üniversitelerden birindeyseniz bu ihtimal yok gibidir. Gerçi bazıları ipin ucunu kaçırabilirler... Mesela, her fakültede kesin olarak en az bir şahsiyet vardır ki, bütün halı saha organizasyonları ondan sorulur. Bir maçtan çıkıp diğerine koşar. Öyle ki derslerde devamsızlık sınırına dayanır ama halı sahayı asla ihmal etmez. Cebinde parası yoksa bile ya borç alır ya da kendini arada kaynattırır. Hatta oynadığı bütün maçlar, umumiyetle gece 12 den sonra başlar ve haftada iki-üç maç yapar. Hani, maç trafiği neredeyse profesyonel futbolcular gibidir. Sıklıkla kullandığı cümlelerden biri de şudur: Babama söyledim, benim harçlığı gönderirken yarısını da halı sahadaki görevliye yollayacak. Nasılsa yarısını ona veriyorum; para dolaşmamış olur böylece.?
Halı saha görevlileriyle muhabbeti bayağı ilerletir. Asla kaparo vermez, bir telefonla maçı bağlar. Belki de milletin göbek bağı okula, camiye falan bırakılırken; onunki halı sahaya bırakılmıştır. Çevrenize iyi bakın; mutlaka göreceksiniz böyle birilerini...
Bilmiyorum, dikkat etiniz mi Halı saha maçına çıkmadan evvel hemen bazılarının yüzünde sanki Dünya Kupası finaline çıkıyormuş gibi bir ifade vardır. Maçtan evvel ısınırlar, taktik konuşurlar. Tabii taktikten kastımız, kimin nerede oynayacağı, pardon duracağıdır! Ayakkabılar, eşofmanlar ve bilhassa da formalar o biçimdir. Ronaldo mu istersiniz, Eto o mu ? İsterseniz Ronaldinho ya da Zidane da verebiliriz... Yerli çeşitlerimiz de mevcuttur.
Dinç olan bedenler mütemadiyen koşmaya, pres yapmaya, kaleye bomba tesirli şutlar göndermeye, ara pasları atmaya hazırdır. Ancak müsabakanın ilerleyen dakikalarında adına kondisyon denen melun şeyin yokluğu yakalara yapışınca ayaklardaki kuvvet yavaş yavaş çekilir. Maçın başında tazı gibi sağa sola koşanlar, artık vücutlarının kendi yaptığı ağırlığı fazlasıyla hissetmeye başlar. Kafalarda taktik, plan ve düşünceler canlılıklarını halen muhafaza etseler de vücut, beynin arzularını reddeder. Zaten yorulanlar da kimsenin teklifini beklemeden kaleye geçip teneffüs molası verirler...
Genelde, bu böyledir... Ne zaman halı sahada futbol oynayan birilerini görürseniz onları anlamaya çalışın... Çoğunun yüreğinin bir köşesinde olmak istedikleri bir futbolcunun izi vardır. Çalımlar atılırken, şutlar çekilirken, kendi aralarında konuşurlarken, sevinirken, üzülürken, ısınırken, paslaşırken, koşarken hep kafalarda bir hayal vardır. Halı saha, bastırılmış, dışa vurulamamış hislerin yoğunlaşma alanıdır. İnsanların serbestçe (ama belli etmediğini düşünerek) hayal kurabildiği yegâne mekânlardan biridir.
Kim bilir, şartlar elverseydi ya da o ileri görüşü olmayan babalar müsaade etseydi onlar da Türkiye de, İtalya da, İspanya da, İngiltere de ve emeklilikleri yaklaşınca da Katar da top oynayabilirlerdi. Hem de Hakan dan, Nihat tan, Yıldıray dan, Emre den, Rüştü den, Tuncay dan, Sergen den daha başarılı olurlar, onların kaçırdıklarını kaçırmaz, yediklerini yemezlerdi! Herkes biraz topçu bu ülkede... Çünkü, halı sahalar var...