HastaLara ÖzeL DiyetLer

SpYCeZa

O Bir İdeoloji
Katılım
12 Şub 2006
Mesajlar
3,137
Reaction score
0
Puanları
36
Yaş
30
Konum
<kisisel bir ileti giriniz>
HastaLara özeL DiyetLer
Kalp HastaLarına
Kalp hastaları sindirimi kolay yiyecekler seçmeli ve özellikle tuz (sodyum) yemekten kaçınmalıdırlar. Sindirim ile kalbin çalışması arasında sıkı bir bağ vardır.

Kalp hastalıkları belli bir beslenme programma uyulmasını zorunlu kılar. Hangi kalp hastalığı söz konusu olursa olsun, diyet tedavisinin amacı vücut için gerekli besleyici maddeleri sağlarken, kalbin yorulmasını olabildiğince önlemektir. Vücudun dolaşım dengesini yeniden kurabildiği (kompanse) ve kuramadığı (dekompanse) kalp hastalıklarında beslenmenin niteliğinden çok, niceliği değişir.

Dekompanse kalp hastalığı dendiğinde kalbin dokuların gereksinimlerini, özellikle de oksijen gereksinimini karşılamada yetersiz kaldığı anlaşılır. Başka bir deyişle kalp kendisine ulaşan bütün kanı pompalayacak ve uygun bir hızla dolaşabilmesi için gerekli gücü uygulayacak durumda değildir. Kompanse kalp hastalığında ise kalp hasta olmakla birlikte dokuların gereksinimlerini karşılamaya yeterli bir kan dolaşımı sağlayabilir.

KOMPANSE KALP HASTALIĞI

Kalp hastası için uygun besinler seçilirken besinlerin sodyum içermemesine ve kolay sindirilebilir olmasına özellikle dikkat edilmelidir. Sindirim bir iştir. Sindirim sırasında sindirim organlanna önemli miktarda kan gider. Ne kadar çok besin alınır, sindirim ne kadar uzar ve güçleşirse sindirim organlanna da o kadar fazla kan gitmesi gerekir. Kan kütlesinin her hareketi ve genel olarak dolaşımdaki her ağırlaşma, sistemin motor gücü olan kalp üzerinde bir baskı yaratır. Bu nedenle kalp hastalarının tuz yememenin dışında diyet uygulamaları ve öğünlerde çok yememeleri gerekir.

Aynca besinlerin hacmi fazla olmamalı, yani çok yer kaplamadan gerekli miktarda kalori içeren besinler seçilmelidir. Böylece mide aşırı gerilmez. Bunun ıki yararı vardır. Birincisi sindirim sistemine daha az miktarda kan gitmesi gerekir; ikincisi diyafram daha az yükselir. Mide hemen diyaframın altında yer aldığından midenin şişmesi diyaframm kalkmasma yol açar. Diyafram başlıca solunum kasıdır; kasıldığında göğüs kafesiniıı kapasitesi artar ve dış ortamdan akciğerlere daha çok oksijen girer. Şişkin mide bu hareketi sınırlayan mekanik bir engel oluşturur. Bu durumda akciğerlere daha az hava girer ve buna bağlı olarak kalp hastasmm zaten yetersiz olan oksijen alımı daha da azalır. Kalp bu eksikliği karşılamak için olabildiğince sık ve uzun süreli kasılmak zorunda kalır. Böylece kan akımım hızlandırmaya ve var olan bütün oksijeni alabilmek için akciğerlerden olabildiğince çok 'sayıda alyuvarın geçmesini sağlamaya çalışır. Ama kalbin yedek kapasiteleri azalmış olduğundan, ağır bir yemekten sonra kalp hastasının solunum güçlüğü çekmesi kaçınılmazdır; çünkü vücut, solunumu sıklaştırarak akciğerlere ulaşan oksijen miktarını artırmaya çalışır. Kalbin aşırı çalışmasını önlemek için kalp hastaları çok yememeli, yemeklerde fazla su ve sıvı içmemeli, gazlı içeceklerden ve bağırsaklarda mayalanmayı artıran sebzelerden kaçınmalıdırlar. Bitkisel besinlerden kaçınmak genel olarak yemeğin hacmini azaltır; çünkü bunların net besin değeri eşit hacimdeki hayvansal besinlerden azdır. Ama burada iki sorun ortaya çıkar. Bunlardan biri kabızlık, öbürü ise hayvansal besinlerdeki yüksek yağ oranıdır. Kalp hastası uygulanan beslenme rejiminden bağımsız olarak zaten kabızlıktan yakınır; bunun nedeni kalp işlevinin zayıflamasına bağlı olarak sindirim kanalında gerçekleşen kan göllenmesıdir. Bu olay özellikle dekompanse kalp hastalığında belirgindir. Kabızlık hem atık maddelerin uzak laştırılmasının yavaşlaması, hem de dışkılama sırasındaki zorlamalar nedeniyle sakıncalıdır. Ikınma kan dolaşımında ani bir yavaşlamaya ve kalbin ancak şiddetli bir zorlanmayla aşabileceği bir basınç artışına yol açar. Kalp hastası bu nedenle dışkılama sırasında çok tehlikeli olabilecek kuvvetli ıkınmalardan kaçınmalıdır. Sorunu bir ölçüde de olsa çözmek, bu arada hastanın yeşillik ve sebzelerden yeterli vitamin ve mineralleri almasını sağlamak için beslenmenin dengeli olması zorunludur. Bir yandan yemeğin hacmi azaltılmalı, bir yandan da vitamin ve mineral eksikliği ile kabızlık önlenmelidir.

Kalp hastası akşam yemeğini hafif ve yatmadan en az üç saat önce yemelidir. Yatmadan önce sindirim tamamlanmış olmalıdır, çünkü yatay konumda zaten hasta olan kalbin yükü daha da artar. Yiyecekleri iyice çiğneme ve görece yavaş yeme, sindirimi önemli ölçüde kolaylaştırır.

Yavaş ve zor sindirilen bütün besinlerden, büşta kızartmalar olmak üzere her türiü katı yağlardan, pasta, krema ve kurabiyelerden özellikle kaçınılmalıdır; çünkü bunların sindirim salgılarınca yumuşatılması ve işlenmesi güçtür. Gene aynı nedenle taze ekmek yerine bayat ekmek, tost ekmeği ya da grissini yeğ tutulmalıdır. Sebze ve meyveleri pişirmek daha iyidir. Çünkü pişirme bu besinlerin sindirimini kolaylaştırır ve hacmini küçültür.

Kalp hastası genel olarak vücut ağırlığına ve yaşına göre önerilen miktardan biraz az kalori almalıdır. Katı yağ oranı çok azaltılmalı, protein oranı normal olmalı, proteinler özellikle etten alınmalı ve yağın azaltılmasını karşılayacak biçimde şeker oranı artırılmalıdır.

DEKOMPANSE KALP HASTALIĞI

Kompanse kalp hastalığı için yapılan bütün öneriler dekompanse kalp hastalığı için de geçeriidir. Ama bu durumda daha katı kısıtlamalara gidilmelidir; çünkü kalp çok daha kötü durumdadır ve her hatanın bedeli hemen ödenir. Günlük kalori miktan 1.500ü aşmamalıdır. Tedavinin başlangıcında hekim gerekli görürse çok sıkı bir rejim uygulayabilir ve beslenmeyi yalnızca sıvılardan oluşan bir diyetle sınırlayabilir.

Dekompanse kalp hastasının beslenmesinde tuz (sodyum) sorunu çok önemlidir. Her şeyden önce ödemlerin ortaya çıkmasını önlemek için kesin bir tuz kısıtlamasına gidilir. Hastada ödem varsa kan dolaşımının ağırlaşmasını önlemek ve ödemlerin çözülmesini sağlamak için tuz bütünüyle kesilir. Sodyum başlıca hücre dışı elektrolittir; belirli bir miktarda suyu kendine bağladığından hem damar yatağındaki, hem de dokular arasındaki sıvı miktarını artıran başlıca etkendir. Dekompanse kalp hastalığında alınan sodyum ve su miktan azaltılsa bile, atılan miktar çok daha fazla azaldığından vücutta tutulan su ve sodyum miktarı artar. Tutulan su belirli sınırlan aşarsa ödem ortaya çıkar. Bu sorunu önlemenin en temel yolu alman sodyum miktarını atılan sodyum miktannm azalmasıyla orantılı olarak azaltmaktır. Hastalık ne kadar ağırsa, vücut-ta o kadar fazla sodyum tutulur. Dolayısıyla her durum için uygun olacak bir sodyum miktarı vermek olanaksızdır. Ama besinlerin içindeki doğal sodyum milctannın yeterli olacağı ve yemek hazıriamrken kesinlikle dışandan tuz konmaması gerektiği genel olarak kabul edilir. Kısacası kalp hastası ne yemeğine, ne salatasına, ne de başka bir yiyeceğine tuz katmalıdır. Dekompanse kalp hastalığı olanların günde bir litreden fazla su içmemesi önerilir.


Gripten ve Diğer Enfeksiyonlardan Korunma Diyeti
Yıl boyunca gerçekleştirilen diyetler içinde en zor yapılanlardan biri Ekim ayı diyetidir. Çünkü ekim ayında kış sebze ve meyveleri yeni yeni çıkmaya başlar. Yaz sebze ve meyveleri ise eskisi kadar olgun ve sulu değildir.

Yılın bu mevsiminde havaların soğumaya başlamasıyla birlikte, başta grip olmak üzere enfeksiyon hastalıklarına yakalanma riski de iyice artar. Belki de birçoğumuz bu enfeksiyonlar nedeniyle sağlığımızı kaybettik, hatta iş yapamaz duruma bile geldik. Hele bu mevsimde zayıflamak uğruna bilinçsizce diyet yapanlar mutlaka bu enfeksiyonlardan biriyle karşılaşmış elinde mendiliyle dolaşıyordur.

Enfeksiyon hastalıklarından korunmanın başlıca ve tek yolu vücut direncini artırmak ve bu direnci korumaktır. Vücut direncini artırmanın tek yolu ise yeterli ve dengeli beslenmektir. Havaların soğumasıyla vücutta bazı metabolik değişiklikler olur. Bu değişikliklere karşılık verebilmek için günlük olarak almamız gereken enerji, protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineral ihtiyacımız sıcak yaz aylarına oranla daha fazladır. Bu mevsimde özellikle A ve C vitamini ihtiyacımız daha da artmıştır.

Vitaminler içerisinde en kolay okside olan C vitaminidir. Hazırlama ve pişirme aşamalarında bir hayli yüklü miktarda C vitamini havaya karışmakta ve yok olmaktadır. Halbuki birkaç pratik yöntemle bu kaybı minimuma indirgemek mümkündür.


Alışveriş yaparken sebze ve meyvelerin olabildiğince taze ve sulu olmasına dikkat edin.

Ezik, çürük ve yaralanmış besinlerden uzak durun.

Yemekleri pişirirken tahta kaşık kullanın. Metal teması besinlerde C vitamini kaybını artırır.

Salatalar yemek piştikten sonra hazırlanmalı ve hemen servis yapılmalıdır.

Limon sadece tüketileceği zaman kesilmeli ve hemen kullanılmalıdır.

Sebzeler musluk altında değil, geniş bir leğende yıkanmalıdır.

Patatesler kabuklarıyla haşlanmalıdır. Böylece hem kolay soyulur, hem de C vitamini kaybı önlenir.

Sigara içilmemeli ve yemeklerden sonra kısa yürüyüşler yapılmalıdır.

Şimdi sıra diyetimize geldi. Bu diyetimizin kalorisi 1450 kalori olup, A ve C vitaminleri bakımından oldukça zengindir. Düzenli yapıldığı zaman bir haftada 1 - 1.5 kiloluk zayıflama sağlar.


Karaciğer Hastalıklarında Beslenme
Çok miktarda protein ve yalnızca belirli yağları içermelidir; şeker yenebilirse de alkol kesinlikle yasaktır. Bu genel önlemler çok şiddetli olmayan karaciğer yetmezlikleri için geçerlidir.

Bütün kişisel farklılıldara karşın karaciğer yetmezliği kadar gereksiz ölçüde geniş bir besin kısıtlamasına gidilen ve geniş kısıtlama gereği sanki bilimsel olarak kanıtlanmış sayılan pek az hastalık vardır. Gerçekte ise en iyi bilinen diyet tedavilerinde bile, karaciğer yetmezliğinin şiddetli olmayan ve en sık rastlanan biçimi için diyet tedavisine fazla yer verilmez; hatta bazı olgularda hiç diyet önerilmez. Bu çelişkinin iki nedeni vardır. Birincisi karaciğer yetmezliği tanısı yalnızca hastanın belirttiği şikayetlere dayanarak koyulamaz; karaciğerde orta derecede bir büyüme-nin varlığı ve belirli karaciğer işlevlerinin bozulduğu uygun incelemeler ve laboratuvar testleriyle saptanarak tanı doğrulanmalıdır. Çünkü sindirim bozuklukları birçok olguda sindirim sistemindeki başka organlann hastalıklarına, birçoğunda da ruhsal kökenli sinir-sel bozukluklara bağlıdır. İkincisi toplumda kişiden kişiye yayılan bilimsel iddialı düşünceler, genel olarak beslenme konusunda var olan pek çok önyargının ve yasaklamanın temelini oluşturmaktadır. Örneğin, bu hastalara sık sık yasaklanan ıspanak ya da portakal suyunun kısıtlanması için hiçbir bilimsel dayanak yoktur. Yalnızca ıspanak fazla miktarda yağla pişirilmemelidir.

GENEL İLKELER

Orta derecedeki karaciğer yetmezlikleıinde hafif bir diyet uygulanmalı ve aşağıda sayılan temel ilkeler gözetilmelidir:


Bağırsaklarda iyi sindiıilmeyen maddelerin çok bulunduğu besinler kısıtlanmalı ya da yasaklanmalıdır. Bol miktarda bağdoku ve kolajen lif içeren ("sinirli") etler ile büyük bölümü lif ya da selülozdan oluşan sebzeler bu gruba girer.


Ekşi, acı ve tuzlu yiyeceklerden kaçınılmalıdır.


Besinlere konan katkı maddeleri azaltılmalıdır.


Baharat, tat ve koku verici maddeler kullanılmamalıdır. Karaciğer yetmezliğinde herhangi bir nedenle sindirim güçlüğü çekenlerin uyguladığı diyet biraz daha sıkı olarak uygulanmalı, katkı maddesi eklenmiş yağlardan kaçınarak rafine olmayan çiğ zeytinyağı yeğlenmelidir.


Yağlı ve özellikle kızartılmış etlerden kaçınılmalıdır.


Salam, sosis, sucuk, pastırma gibi et ürünleri kesinlikle yenmemelidir.


Kuru baklagiller, salçalı yağlı soslar diyetten çıkanlmalıdır.

Günlük toplam kalori gereksinimi ideal vücut ağıriığına, yaşa, cinsiyete, çevre ve yaşam koşullanna göre belirlenir. Vücut ağırlığının her kg'si için günde 1 gr protein alınmalı, gerekli kalori-nin yüzde 25-30'u yağlardan sağlanmalıdır. Kalorinin yüzde 60-65i karbonhidratlardan karşılanmalı, bunların da hiç değilse büyük bir bölümü polisakaritlerden (ekmek, pirinç, patates, sebze) oluşmalıdır. Protein gereksinimi et, balık, yumurta, süt, süt ürünleri ve sebzelerden, yağ gereksinimi et, balık, yumurta, süt ve süt ürünleri ile yemeklik yağlardan sağlanmalıdır. Diyet yeteri miktarda vitamin ve mineral içermeli,bunun için sebze ve meyve yenmelidir. Alınan gıdanın liflerle (kepek, pektin) desteklenmesi de yararlıdır. Karaciğer yetmezliği ve alkolizm bağırsaldarda emilim bozulduklanna yol açtığından, vitamin ve mineral eksikliği yaratır. Bu yüzden günliik gereksinimi karşılamak üzere vitamin hapları da alınabilir.

Korma durumunda, komaya girme tehlikesi altında ya da ağır elektrolit bozukluğu olan hastalar için özel koşullara uyulmalıdır. Bu durumda günlük besinlere yaklaşık 6 gr tuz eklenmelidir. Kronik durumlarda dinlenme ve iyi ayarlanmış bir diyet genellikle iştahsızlığı gidermeye yeter ve iyileşme Sağlar. Özellikle alkole bağlı türlerinde olmak üzere bütün karaciğer hastalıklannda, alkollü içkiler kesinlikle yasaklanmalıdır.

AĞIR KARACİGER HASTALIKLARI

Karaciğer bozukluğuna bağlı beyin hastalığı hastanede tedavi gerektiren ve beslenme sorununu çok zorlaştıran bir durumdur. Hastalık çok çeşitli etkenlere, örneğin yanlış beslenmeye, aşın alkol almaya, araya giren enfeksiyonlara, sindirim Sistemi kanamalarına ya da akut hepatite bağlı olarak ortaya çıkabilir. Beyin hastalığının gerçek oluşum mekanizması henüz tam olarak aydınlatılamamıştır; birçok etkenin bir araya gelmesiyle ortaya çıktığı düşünülmektedir. Beslenmeyle ilgili önlemler almadan önce bağırsaktaki bakterilerin proteinler üzerindeki etkileri gözden geçirilmelidir. Buradaki bakteriler proteinleri yıkarak zehirli maddelerin açığa çıkmasına yol açar. Yetersiz (hastalıklı) karaciğer ise bu zararlı maddeleri metabolize edip vücuttan atılmalarım sağlayamadığından bunlar genel kan dolaşımına geçer.

Derin komadaki hastaların ağızdan beslenmeleri olanaksızdır. Bu durumda büyük bir toplardamara yerleştirilen kateter aracılığıyla hastaya günde 200-250 gr glikoz sağlamak üzere yüzde 50'lik glikoz çözeltisi verilir. Korna sindirim sisteminde bir kanamadan kaynaklanıyorsa kanamayı durdurucu önlemlerin yanı sıra makattan sıvı verilerek bağırsaklardaki biriknıiş kanın boşaltılması ve bağırsaklar lakttiloz içeren sıvılarla yıkanarak bağırsaktaki bakterilerin etkisiyle, biriken kanda zehirli maddelerin oluşması engellenir.

Nörolojik bir sorun ortaya çıkmadıkça hasta bilincini korur; bu durumda zaman kaybetmeden uygun bir beslenme programı yapılmalıdır. Diyet zehirli maddelerin oluşumunu engellemek için hastaya hiç protein vermemeye ve gerekli günlük kaloriyi sağlamaya yöneliktir. Hastaya karbonhidrat ve yağlar verilmeli, bu arada meyve, sebze ve ilaçlar yardımıyla vitamin ve mineral dengesi korunmalıdır. Ekmek ve proteinsiz makamalar önerilebilir; bunlar sebze suyu, sıvı yağ ya da domates ile tatlandırılabilir. Şeker, bal, mşasta pelteleri, reçel, komposto, limonata gibi saf karbonhidrat kaynakları önerilen besinler arasmdadır. Ayrıca bağırsaklarda zehirli madde oluşumunu engellemek amacıyla günde 4-6 gr neomisin ya da eşdeğer bir antibiyotik (paramiyomisin) verilir. Birkaç gün sonra klinik tablo düzeldiğinde ve kandaki amonyak düzeyi (bağırsaklarda oluşan zehirli maddelerin kan dolaşımına geçişini yansıtır) kontrol altına alındığında, antibiyotik yerine laktüloz tedavisine geçilebilir. Hasta iyileştikçe besinlerdeki verilen protein miktarı da ayarlanmalıdır. Protein vermeye günde 10-12 gr protein içeren diyetlerle başlanır. Bu diyette önerilen besinler kısıtlı miktarlarda olmak koşuluyla yumurta, süt ya da yoğurt, ekmek yerine geçen besinler (pilav, makama, patates) ve düşük proteinli sebzelerdir (kabak, salatalık, kereviz, havuç, patlıcan, domates, kıvırcık salata). Hastanın iyileşme yolunda ilerlemesiyle düşük proteinhi ve daha sonra normal proteinhi diyetlere geçiir. Düşük proteinli diyette alınan günlük protein miktarı 3545 graına, normal proteinli diyette ise bu miktar 50-65 grama çıkarılır. Hastanın durumu gözlenerek günltik miktar yavaş yavaş artınlır. Proteinin zararh bir etkisi görülürse miktar azaltılmalı ve hastayı rahatsız etmeyecek düzeye indirilmelidir.

Ödem ve karın boşluğunda sıvı toplanması (assit) görülen su ve elektroLit dengesizlilderinde besinlerde bazı ayarlaınalar yapmak gerekir. Bu durumda diyetteki sodyum miktarı aza1tılmalıd~ ama aşırı sodyum kaybının metabolik asidoz ve işlevsel böbrek yetmezliği gibi ağır bir klinik tablo yaratabileceği unutulmamalıdır.

Koşullara bakmadan beslenmede sodyuma çok az yer vermek ya da hiç yer vermemek hastamn durumunu ağırlaştırır
 
Mide Hastalıklarında Beslenme
Eskiden ülseri olan hastalara çok sıkı ve katı bir diyet önerilirdi; günümüzde diyetler daha az kısıtlayıcıdır. Önemli olan alkol, kakao, kızartmalar, gazlı içecekler, salça ve baharat gibi mide duvarını tahriş eden yiyecek ve içeceklerden uzak durmaktır.Sindirim süreci, vücuda alman besinleriıı parçalanmasını ve çeşitli bileşiklerin serbest hale geçmesini kapsar. Kimyasal açıdan proteinler, karbonhidratlar (şekerler), yağlar, vitaminler ve mineral tuzlardan oluşan besinleri yeriz; sindirim süreci bu bileşiklerin birbirinden ayrılmalarını ve bağırsaktan emilmeye hazır hale geçmelerini sağlar.

Bu hazırlık karmaşık kimyasal bileşilderin parçalanmasını, daha basit ve temel bileşiklere ayrılmasmı Sağlar.

SİNDİRİM SİSTEMİ

Sindirim sistemini şematik olarak iki ucu dışarıya açılan uzun bir boru olarak kabul edebiliriz; üst uçta ağız, alt uçta ise anüs yer alır.

Bu boru farklı işlevi olan bölümlere aynlmıştır; yukardan aşağıya doğru ağız, yutak, yemek borusu, mide, incebağırsaklar, kalmbağırsaklar ve anüs yer alır.

Alınan besinler bir süre ağız boşluğunda kalır, çiğnenerek daha küçük parçalara ayrıhr ve tükürükle ıslanır. Tüküıiik müsin ve pityalin içerir; müsin lokmamn yutulmasını ve yemek borusundan kayarak inmesini, pityalin ise nişasta sindiriminin başlamasmı Sağlar.

Besinler yutulduktan sonra yemek borusuna geçer. Yemek borusu 25-30 cm uzunluğunda bir borudur ve yutakla midenin bağlantısını sağlar. Peristaltik hareketler adım alan yukardan aşağıya doğru ritnıik kasılmalar besinlerin yutaktan mideye geçmesini sağlar. Yemek bonısunun mideye açıldığı yerde kardiya (mide ağzı) adım alan halka biçimli bir büzgen kas vardır. Besinlerin mideye geçişine izin verecek biçimde açılan kardiyanm kapanması midedekilerin yemek borusuna geri dönmesini engeller.

MİDE

Mide, besinlerin bağırsağa geçmeden önce bir süre kaldığı bir tür torbadır; kubbe, gövde ve kapı olarak bilinen üçbölümden oluşur. Kubbe, kardiyadan hemen sonra başlayan ve diyaframın altmda yer alan yüksek bölümdür; merkezdeki gövdenin altmda mide kapısı (pilor) yer alır. Mide kapısmm altında aym adla anılan bir büzgen kas vardır. Bu kasm belirli aralıklarla açılmasıyla, bir bölümü sindirilmiş besinler azar azar onikiparmakbağırsağına geçer. Midenin sindirim işlevlerinde rol oynayan çeşitli salgılar şunlardır;


Hidroklorik asit pepsinin sindirim işlevinin gerçekleşmesi için gerekli asit ortamı hazırlar.

Pepsin proteinlerin parçalanmasmı kolaylaştmr. Pepsinin etkisiyle protein-ler pepton adını alan daha basit bileşiklere aynlır.

Rennin, kazeim çöktürerek sütü pıhtılaştınr.

Mukusun mide duvanm örten mukoza üzerinde koruyucu etkisi vardır.

Ozetken (entrensek faktör): B12 vitaminini, sindirim salgılarmın etkisinden koruyarak emilimin gerçekleştiği bağırsak bölgesine kadar taşır. Yaşamsal önemi olan, yerine konamaz ve temel olan tek mide salgısıdır; öteki salgıların işlevini bağırsak ve pankreas salgıları da üstlenebilir.

Midenin temel işlevi besinlere depo ve geçiş yolu işlevi görmek, onları bağırsakta gerçekleşecek olan sindirime elverişli hale getirmektir.

MİDEDE SİNDRİM SÜRECİ

Besinler midede önce yarısıvı bir bulamaç olan ve pankreas ile incebağırsak enzimlerinin etkisine hazır olan kimusa dönüşür. Besinler aynı zamanda midede hidroklorik asitin bütün mikroorganizmaları öldürmesiyle sterilize olur; mide salgılannın eklenmesiyle sulanır ya da sıvılann geri emilimiyle yoğunlaşır. Midenin etkinlikleri doğrudan sindirime değil, daha çok temel başlangıç olaylannın gerçekleşmesine yöneliktir; sindirim süreci ancak bunların gerçeldeşmesiyle eksiksiz işleyebilir.

Normal bir bireyin midesinden 24 saat içinde, su, başta klor olmak üzere inorganik iyonlar ve enzimlerden oluşan yaklaşık 1,5 lt sıvı salgılanır. Mide salgısının temel bileşiği olan hidroklorik asitin birçok işlevi vardır; bunların başında enzimlerin etkinleşmesi, protein ve şeker moleküllerinin kimyasal olarak parçalanması ve besinlerin mikroplardan arınması yer alır. Mide salgısının en önemli enzimi olan pepsin protein sindirimini başlatır.

SİNDİRİM BOZUKLUKLARI

İltihap kökenli (gastrit) ve öteki mide hastalıkları sindirim güçlüğü olarak tanımlanan bir dizi bozukluğa yol açar. Gaz nedeniyle midede şişkinlik, ağırlık duygusu, bulantı, geğirme, ağızda kötü tat ve koku, bazen yanma ve ekşime ile midenin olduğu bölgede ağrı görülür. Sindirim güçlüğü, stres, gerginlik gibi ruhsal bozuklukların ya da böbrek, karaciğer gibi iç organlardan kaynaklanan refleks sinirsel bozuklukların da sonucu olabilir.

Mide salgısı miktannda ve daha az derecede de olsa bileşiminde değişiklikler vardır. Ozellikle, hidroklorik asit bakimmdan zengin salgı artışı ya da hidroklorik asit ve pepsin salgısında azalma görülebilir.

Aşırı salgı durumu özellikle sinirli kişilerde ve onikiparmakbağırsağı ülserinde sıktır; salgı azalması ise mide mukozasında incelmeye ve öldürücü kansızlığa (Bı2 vitamini eksikliğine bağlı kansızlık ııpemisyöz anemi) yol açan bazı gastrit türlerinde görülür. Aşırı salgı düzensiz beslenmeye bağlı da olabilir.

iki tür arasındaki ayrım, uygulanacak tedavi açısından büyük önem taşır. Hastanın yakınmalan ile radyolojik veriler ve hastaya yutturulan küçük bir sonda aracılığıyla alınan mide salgısındaki asit miktarının belirlenmesiyle tanı konur.

Tedavinin amacı, aşırı salgılı biçimlerde asit fazlasını nötrleştirmek ve hidroklorik asit salgısını azaltmak, az salgılı biçimlerde ise mide salgısını uyarmaktır.

BEYAZ DİYET

Her iki biçimin tedavisinde de mide mukozasını tahriş eden yiyecek ve içecekler ile güç sindirilen besinler yasaklanmalıdır. Yalnızca mide hastalıklarında değil, bazı karaciğer ve bağırsak hastalıklarında, kolitlerde ve bazı deri hastalıklarında da uygulanan bu diyet, "hafif ya da ılımlı diyet" olarak isimlendiilebilir. Başlıca ilkeleri şunlardır:


Vücudun güç sindirdiği maddeleri (örneğin, etlerdeki bağdoku ve kollajen lifler, bazı bitkilerdeki selüloz ve lifler) içeren besinler alınmamalıdır;

acılı ve asitli besinler yenmemelidir;

besinler hazırlanırken kızartmalardan uzak durulmalı, haşlanmış besinler yeğlenmelidir;

baharat ve tat verici maddeler kullanılmamalıdır.

Bu tür bir diyet besinlerin olabildiğince basit hazırlanmasına ve sindirimi en kolay olan besinlerin seçilmesine dayanır.

Sindirim güçlüğünde, düzenli aralıklarla sık ve küçük öğünlerle (gün boyu en az beş kez) beslenmek uygundur;

böylece midenin hiç boş kalmaması ve mide salgısının asitliğinin sürekli tamponlanması sağlanır. Besinler uzun uzun ve dikkatle çiğnenmeli, hızlı yemekten kaçınılmalıdır; çiğneme hareketi yiyecekleri mide salgılarının etkisine hazırlar.

Tükürük ve mide enzimlerinin etkisini göstermesine izin vermek için küçük parçalara ayrılmış ya da püre halindeki besinler yeğlenir. Mideyi doğrudan ya da yüksek hidroklorik asit salgısını uyararak tahriş eden ağır besinlerden kaçınılmalıdır.

Et ve protein içeren yiyecekler, özellikle kızartıldığında ya da ızgara yapıldığında asit ve pepsin salgılanmasını uyanr; bu nedenle bu besinlerin miktarını azaltarak mideyi daha az uyaran haşlanmış yiyecekleri yeğlemek uygundur. Unlu besinler kendi başına asit ve pepsin salgısını uyarrnaz; hatta bu yiyeceklerin içerdiği karbonhidratlar bir ölçüye kadar asiti tamponlar. Bununla birlikte, genellikle uzun süre midede sindirilmeden kaldığı için mide duvarında mekanik tahrişe yol açar.

Bu nedenle unlu yiyecekler lapa ya da çorba olarak yenmeli ve özellikle hastalığın akut evresinde makama, ekmek (özellikle ekmek içi) ve unlu tatlılardan kaçınılmalıdır.

Yumurta ölçülü olarak yenmelidir. Süt, taze süt ürünleri, mayalanmamış peynir, tereyağı ve süt kreması genellikle zararlı değildir; bunlar hafif asit salgısı uyarır, buna karşılık midedeki asiti belirgin olarak nötrleştirir. Bu özellikleri nedeniyle ağnlı ve asit miktannın fazla olduğu mide hastalığının akut evresinde bu tür yiyecekler alınabilir.

Son olarak, meyvelerin ve özellikle portakal, üzüm gibi meyvelerin hiç yenmemesi gerektiği belirtilmelidir; bunun gibi madensuyu, alkollü içkiler ve kahve de içilmemelidir. Kural olarak, acele etmeden yavaş yavaş yenmelidir; gerginlik, stres ve sinirliliğin de sindirim bozukluğuna yol açabildiğini unutmamak gerekir.

Çok soğuk ya da sıcak yiyecek ve içeceklerden kaçınılmalıdır; midenin duvarlarını tahriş etmemek için mide boşken öğünlerden önce sigara ya da içki de içilmemelidir.

GASTRODUODENİT(MİDE-ONİKİPARMAK BAGIRSAK İLTİHABI)

Mide mukozasının akut iltihabı gastnt adını alan özel bir klinik tabloya yol açar. İltihap sürecinin nedenleri oldukça değişiktir; başlıcaları arasında aşırı alkol kullanımı, iltihap giderici ilaçlar örneğin aspirin, fenilbutazon ve kortizon gibi bazı ilaçlann alınması ve sindirimi güç ve bozuk yiyeceklerin yenmesi sayılabilir.

En yaygın klinik belirtiler karnın üst bölümünde ağn, bulantı ve kusmadır; ağır tablolarda kanlı kusma görülür. Bazen solukluk, terleme ve çarpıntı gibi genel belirtiler de bulunur, Gastrit bir enfeksiyon hastalığının ya da zehirlenmenin sonucu da olabilir.

Her durumda ilk yapılması gereken alkol, kahve, baharat, tütün gibi tahriş edici nedenlerden uzaklaşmak ve mide asitinin nötrleştirilmesidir. Çok ani ortaya çıkan biçimlerde birkaç gün boyunca hiç katı besin alınmaz; yalnız süt içilir (günde 2 lt'ye kadar). Mide düzeldikçe pirinç lapası, pirinç ya da un çorbası ve yulaf eklenir.

Asit ve pepsin salgısını şiddetle uyaran proteinler de kısıtlanmalıdır; az et (yumuşak ve haşlanmış), taze peynir ve yumurta yenebilir. Mide hareketini yavaşlatan yağlar akut gastritte olumlu bir rol oynadığından belirli bir ölçüde verilebilir; zeytinyağı, taze tereyağı ve süt kreması ile yetinilmeli, mide mukozasını tahriş eden ve salgıyı artıran kızarmış yağlardan kaçınılmalıdır.

Hastalığı ortaya çıkaran nedenler ve bütün belirtiler ortadan kalktığında, hasta dengesizlik ve aşırılıklardan kaçınmaya çalışarak normal bir beslenme düzenine dönebilir; sakin bir ortamda ve acele etmeden yenen sık ve küçük öğünler yeğlenmelidir. Mide salgısının düzenliliğini sağlamak için yemek saatlerine dikkat edilmelidir.

ONİKİPARMAK BAĞIRSAĞI ÜLSERİ

Sindirim yollannda en sık görülen hastalık peptik ülserdir. Peptik ülser mide ve bağırsağın ilk bölümü olan onikiparmakbağırsağını örten mukozada ortaya çıkan bir yaradır.

Ulserin en önemli nedeni kuşkusuz hidroklorik asit salgısıdır. Son yıllarda ülser nedenleri üzerindeki çalışmalarda önemli ilerlemeler kaydedilmiş olsa da, ülserin fazla asit salgısından kaynaklandığına ilişkin görüş geçerliliğini konimaktadır ve peptik ülserin kökeninde yatan mekanizmayı anlamaya yarayan temel taşlardan biridir. Aşırı asit salgılanmasında nörolojik ve iç salgı sistemine ilişkin etkenler büyük önem taşır; özellikle günümüzde çok yaygın olan stres hidroklonik asit üreten mukoza hücrelerini doğrudan uyararak asit salgılanmasını ve böbreküstü bezini uyararak kortizon gibi hormonların salgılanmasını artırarak ülser oluşumunu etkiler. Bazı ilaçların alınması sonucunda da ülser oluşabilir; mide ve onikiparmakbağırsağı mukozası için en zararlı olanlar asetilsalisilik asit (aspirin) ve türevleridir. Bu ilaçlar mide ve onikiparmakbağırsağının duvarlannı aşındırarak delinmeye bile yol açabilir. Ayrıca, kortizon gibi glikoz metabolizmasını etkileyen steroitler de aynı derecede zararlıdır; bunlar, hidrokloıik asit salgısını artınr, aynı zamanda, midenin epitel hücrelerini etkileyerek koruyucu görevi olan maddelerin salgılanmasını azaltır.

Peptik ülsenin tıbbi tedavisi son yıllarda, özellikle midedeki hidroklonik asit salgısını geçici olarak engelleyecek bir ilacın bulunmasıyla dev adımlarla ilerlemiştir. Buna koşut olarak, bir zamanlar başlıca tedavi olan diyet önemini büyük ölçüde yitirmiştir; gene de verilen ilaçların etkisinin görülebilmesi için önemli bir etkendir. Diyet, ülserli bölgeye zarar verebilecek, çevredeki iltihaplı mukozayı örseleyecek ya da hidroklorik asit salgısını uyaracak besinlerin kısıtlanmasını hedeflemelidir.

Diyet açısından kesin üç dönem saptanabilir.

İlk dönem yaklaşık bir ay sürer; öğünler az miktarda ve sık (iki saatte bir) olmalıdır. Sıvı besinler, süt ve yoğurt ya da gazlı olmayan tatlı içecekler alınmalı, alkollü içecekler, kahve, çok soğuk ya da sıcak sıvılardan uzak durulmalıdır. Yağsız etler, özellikle haşlanmış dana ve tavuk eti ile yağsız, beyaz etli taze balıklar önerilir. Çok sıkı bir beslenme düzenini kapsayan bu dönemi gene yaklaşık bir ay süren ikinci dönem izler. Bu dönemde diyetin özü pek değişmez, besin miktarları giderek artırılır. Son dönemde beslenme düzeni normale yaklaşır, gene de ülserli hasta bazı kurallan izlemelidir. Sindirim bozukluğunda yenmemesi gereken yiyecekler yasaklanmalıdır; ayrıca öğün araları iki buçuk saatten uzun tutulmamalı ve bu rejim uzun zaman sürdürülmelidir. Ulser belirtilerinin tümüyle ortadan kalkmasından sonra en az iki yıl boyunca uygun bir diyet izlenmelidir.

Safra Kesesi Hastalıklarında Beslenme
Karaciğer hastalarıyla safrakesesi hastaları genellikle kanştırılır. Birbirine benzemekle birlikte, karaciğer hastalıkları ile safrakesesi hastalıkları ayırt edilmelidir. Öncelikle, bu hastalıkların nedenleri farklıdır. Buna ek olarak, hastalıklann ilaç ve diyetle tedavileri de büyük farklılıklar gösterir. Safrakesesi hastalıklanndan en önemlileri safra taşı hastalıkları ve akut ya da kronik safrakesesi iltihabıdır (kolesistit). Safrakesesinin kasılma özelliğinin azalması (atoni) daha az önem taşır.

BESLENMEDE ÖLÇÜTLER

Kronik ve akut safrakesesi iltihabında (kolesistit), uygulanan beslenme programı tek başına hastalığın iyileşmesini sağlamasa da, hastaların sürekli yakındığı sindirim güçlüğünü ve ağrıları önleyebilir.

Sakıncalı gıdaların alınması safrakesesinin aşırı derecede kasılmasına ve buna bağlı olarak ağnlara yol açabilir. Bil-ilin besinler safrakesesinin aynı ölçüde kasılmasına yol açmaz. Şekerli besinlerin böyle bir etkisi yokken, proteinler ve orta derecede yağlı besinler bu açıdan son derece etkilidir. Sindirim güçlüğü de bu duruma bağlanabilir. İltihaplanan ve uyanlan safrakesesinden ve safra kanallarmdan kaynaklanan sinirsel uyanlar, bulantı ve kusmalara neden olarak midenin normal çalışmasını engeller.

Bağırsaklardaki sindirim açısından, yağlarm parçalayıcı enzimler tarafından işlenerek emilebilmesi için mutlaka safra gereklidir. Saframn bağırsağa akışının azalması ya da durması yağların sindirimini de engeller. Bütün bu nedenler göz önünde tutulursa, safrakesesi hastalannın yemeklerinden yağlarm çıkanlması gerektiği sonucuna vanlabilir. Ne var ki, uygulamalar yağsız besinlerdeki tat kaybının yapıları nedeniylç zaten iştahsız olan bu hastalarda yetersiz ve dengesiz beslenme gibi önemli bir tehlikeye yol açtığını, bu nedenle yağ yasağının çok kan uygulanmaması gerektiğini göstermiştir. Aynca, yağlarm besinlerden tümüyle çıkarılmasını sakıncalı kılan iki neden daha vardır. Yağlar safra akımım hızlandırdığmdan, safrakesesinde gölleııme ve birikmenin, bunun sonucunda iltihabm artmasını önler; aynca, birçok safrakesesi hastası normal düzeyde yağ içeren besinleri kolayca sindirebilir. Bu değerlendirflıelerden yola çıkarak, uygun bir beslenme programı ile belirtilerin önlenebileceği kabul edilebilir. Günümüzde beslenme uzmanları, yendikten sonra bazı belirtilerin ortaya çıkınasına ya da ağırlaşmasına neden olan besinler dışında herhangi bir sınırlandırma yapmama eğilimindedir.

Bu nedenle, tereyağı gibi taze yağlar yeğlenerek yağ kullanımı kısıtlanır. Zeytinyağı safrakesesinin kasılmasmı şiddetle uyarır. Bu nedenle, hasta belirtilerin ilk ortaya çıktığı zaman kendisini rahatsız eden zeytinyağı miktarını belileyerek, bu miktarın üzerine çıkmamalıdır. Koyun, ördek, kaz, domuz ve sığır etlerindeki yağlardan da kaçınmalıdır. Bu nedenle, etleri pişirmeden önce yağlı bölümlerinden iyice ayırmak gerekir.

Safrakesesinde aşırı derecede kasılmaya yol açarak safrakesesi koliğine neden olduğu bilinen yumurta da sınırlarımalı, çok az alındığında bile yakınmalar ortaya çıkıyorsa tümüyle yasaklanmalıdır. Buna karşılık hasta iyi uyum gösteriyorsa yumurta (yağda kızartılarak pişirilmemek koşuluyla) son derece iyi bir besin kaynağıdır.

Genel olarak, sindirimi zor olan yağ-da kızarmış yiyeceklerin azaltılması ya da kısıtlanması yararlıdır. Sıvı yağlar besinlere hayvansal yağlardan daha az geçtiğinden, yeğlenebilir. Aynca, yağlar ne kadar hafif ateşte pişerse besiıılerle o kadar çok birleşir. Oysa, harlı ateşte hızla pişirildiğinde besinlerin yüzeyinde koruyucu bir kabuk oluşur, bu da yağın besinin içine girmesini önler.


Bazı yağlı balıklar (örneğin somon, ringa, sardalya) yenmemelidir; yağsız balıklar ise az zeytinyağı ya da erimiş tereyağında pişirilerek yenebilir. Kuru yemişler dışında her tür meyve yenebilir. Sebzelerden ıspanak, kuru fasulye, bezelye ve mercimeğin sindirimi güçtür. Aynca safrakesesi hastalanna sık-sIk ve azar azar beslenme önerilir.

Oğün aralan uzarsa safra koyulaşarak keseye zarar verir. Bu hastalarm beslenmesiııde dikkat edilmesi gereken başka bir nokta ise hastanın kilosudur. Zayıf ve şişmaıi hastalar uygun diyetlerle normal kiloya getirilmelidir. Son olarak safra yapımını azaltan karbonhidratlar kısıtlanmamalı, buna karşılık, doku yıkımını önleyen vitamin ve minerallere ağırlık verilmelidir. Kabızlık varsa bol posalı yiyecekler ve iltihabın azaltılması icin bol sıvı önerilir.

Hastanelerde Uygulanan Diyetler
Hastalara hastalıklarının ve tıp biliminin gerektirdiği biçimde beslenmelerini sağlamak için hastanelerde çeşitli diyetler uygulanmaktadır. Bu bölümde bu diyetlerin tanım, formül ve özellikleri belirtililecektir.

GENEL DİYET

TANIMI:
Yetişkin bir kişiye, bilinçli biçimde protein, vitamin, mineral ve öteki besieyicileri vererek, dengeli beslenmesini sağlar.

FORMÜLÜ:
75 gr. protein, 2000 kalori.

ÖZELLİKLERİ:
Herhangi bir ek besleyici kuilanılmazsa, diyet, 5 besin grubupta {1. süt ve sütlüler, 2. et, 3. sebze-meyve, 4. ekmek-tahıl, 5. yağ-şeker) desteklenir.

Genel Diyet yoluyla aldığı 2000 kalori, yetişkin bir hastanın dengeli beslenmesi için yeterlidir.

TERAPÖTİK (Tedavi edici) DİYETLER


Gavaj diyeti:

TANIMI:
Gavaj tüpünden kolayca geçebilen tanesiz/sulu ya da homojen besin maddelerinden oluşur. Baş-boyun, mide, bağırsak ameliyatiarından sonra, anorexia nervosa'da, yanıklar, felç ve koma gibi durumlarda uygulanır.

Sindirimi kolay, diyare, konstıpasyon ve şişkinlik yarat mayan, kolayca hazırlanan, ucuz, bakterilerden arın mış ve besleyici niteliği yeterli besinleri içerir.

FORMÜLÜ:
76 gr. protein, 180 gr. karbonlıidrat, 80 gr. yağ, 1800 kalori 2000 ml.

ÖZELLİKLERİ:
Kimi hastalarda diyare, bulantı, hydrasyon gibi yan tesirler görülebilir. Çiğ yumurtadan hazırlanan "Egg-Nog"la birlikte verilmez. 24 saat içinde kullanıl mazsa, atılmalıdır. Jejunostomi yoluyla beslenme, nasogastrik beslenmeden yavaş olmalıdır.


Sulu diyet:

TANIMI:
Sıvı halde olan ya da oda ısısında akışkanlığını koruya bilen, tanesiz besinlerden oluşur. Diyareli hastalarda ilk aşama olarak kullanılır. Ayrıca, bağırsak ameliyatla rına hazırlık ve bazı ameliyatlardan sonra I:V. Beslenme ile Koyuca-Sulu Diyet arasında geçici olarak kullanılır.

Az besleyici özelliktedir ve en önemli enerji ürünü karbonhidrattır. Ağız yoluyla alınan az kalorili ve elek trolytli sulu besinler dihydrasyonu önler ve kolonik birikmeyi azaltır.

FORMÜLÜ:
1500 kalori, 2000 mI.

ÖZELLİKLERİ:
Protein. mineral, yağ, vitamin açısından fakirdir. Su ve kalori gereksinimi, Şekerli içecekler ve jöle kullanılarak karşılanır. Et ve tavuk sularındaki sofra tuzu (NaCI) yeterli sodyumu verecektir. Portakal suyu ise, askorbik asit ve potasyum bakımından zengindir.

Methyl-Xantin türevleri içeren sıvılar (çay gibi) gastrİk asit salgılanmasını ve kalp atışlarını artırdıkları için, mide ameliyatları ve myokard enfarktüslerden sonra verilmezler.


Sulu diyet (Koyuca):

TANIMI:
Koyu sulu ya da oda ısısında akışkanlaşan besinler den oluşur. Plastik cerrahi, ağız, burun ve özofagus ameliyatı, bu diyetin kultanıldığı bazı alanlardır.

Sindirimi kolay, diyare, konstipasyon, şişkinlik yapmayan ve kolay hazırlanan, besleyici niteliği yeterli besinlerden oluşur. Sulu Diyet ile Yumuşak Diyet arasında, ağız yoluyla kullanılır.

FORMÜLÜ:
80 gr. protein,1800 kalori, 2000 ml.

ÖZELLİKLERİ:
Bu diyetin üç günden fazla uygiılanması halinde; has tanın dengeli beslenmesi ve kalorik besin değerinin artırılabilmesi için, ek olarak yağ, et ve tavuk eti kulla nılmalıdır. Aksi halde, demir, B6 vitamini ve folik asit yönünden diyet yetersiz kalır. Çiğ yumuıtadan hazırla nan "Egg-Nog" verilmez. Kolay hazırlanan, ucuz ve bakterilerden arındırılmış besinlerden oluşur.


Yumuşak diyet:

TANIMI:
Sulu Diyet ile Genel Diyet arasında kullanılır. Akut infeksiyoniar; bazı gastrointestinal rahatsızlıklar ve ameliyat sonraları, bu diyetin kullanıldığı alanlardır, Yumuşak kıvamda, kolay çiğnenebilen, kolay hazmedilen, fazla lifli ve kokulu olmayan besinlerden oluşur.

FORMÜLÜ:
75 gr. protein, 1800 gr. kalori.

ÖZELLİKLERİ:
Yumuşak Diyet alan bir hasta, 1800-2000 kalori ara sında besin almış olmaktadır. Hastanın durumuna göre, çiğ sebze-meyve de bu diyete eklenebilir.

Yumuşak kıvam ve görünüşteki besinlerden oluştuğu için, uzun zaman verilmesi hastada diyete karşı olum suz tepkilere yol açabilir. Böyle bir durum~ı önlemek için, imkân olursa, diyetin değiştirilmesi en uygun çözümdür.


Diyabetik diyet:

TANIMI:

Diyabetik Diyet planlı, ölçülü, bilinçli ve her gün kontrol edilen bir diyettir. Çeşitli besinler bu diyette kullanılabilir. Ancak, diyetin günlük karbonhidrat gereksinimi sınırlı, protein gereksinimi yeterli, yağ ve toplam kalori miktarı ise az olmalıdır.

FORMÜLÜ:

90 gr. protein, 225 gr. karbonhidrat, 60 gr. yağ, 1800 kalori.

ÖZELLİKLERİ:

İdeal kiloyu korur. Besleyici yönden yeterlidir. Büyüme ye ve gelişmeye yardımcı olur. Hamilelerde fetus'un normal büyümesini sağlar. İdrarda çoğalan şekeri dü şürür ve serum glikozu normal fizyolojik düzeye getirir. Serumda çoğalan lipid miktarını düşürür.


Zayıflama diyeti:

TANIMI:
Protein bakımından yeterli, karbonhidrat ve yağ gerek sinimi sınırlı, kalori değeri kısıtlıdır.

Bu diyet, kilo kaybı gerekli kilolu kişilerce olduğu gibi, başka alanlarda da kullanılır. Örneğin, hipertansiyonda, soluk alma güçlüklerinde, bazı eklem ve kemik hastalıklarında, endokrin ve metabolik bozuklukların düzeltilmesinde, zayıflamanın olumlu etkisi görülmüştür.

FORMÜLÜ:
70 gr. protein, 130 gr. karbonhidrat, 45 gr. yağ, 1200 kalori.

ÖZELLİKLERİ:
Bu diyetin karbonhidrat gereksinimi, meyve, sebze, süt, ekmek, tahıl gibi besinlerle karşılanır. Konsantre şeker ve şekerli besinlere yer verilmez. Yağ gereksinimi ise, yağsız et, yumurta, peynir ve sütten karşılanmakta, ölçülü miktarda yağ kullanılmaktadır.

Zayıflama Diyeti'nin uygulanması sırasında, egzersize de önem verilmelidir.


Diyare (ishal) diyeti:

TANIMI:
Akut diyareli hastalara uygulanan diyettir. Akut diyare, 24-48 saat sürdüğünden, beslenme bozuklukları büyük bir sorun olmamaktadır. Bu diyet, su, elektrolytler, kalori ve protein açısından yeterlidir. Posasız ve az yağlı besinlerden oluşur.

FORMÜLÜ:
60 gr. protein, 1600 kalori.

ÖZELLİKLERİ:
Bu diyetin uygulanmasında hasta herhangi bir besin maddesini kabul etmiyorsa, bu besin maddesini içermeyen ve diyet formülüne uygun, başka bir diyet dü zenlenir. Ayrıca, bünyesi glikoz-elektrolyt solüsyonları kabul eden hastalar, bunu serbestçe kullanabilirler. Hastanın durumuna göre Diyare Diyeti'ni, Yumuşak ya da Az-Yağlı Diyet izler.


Ülser diyeti:

TANIMI:
Ülser Diyeti, Ülser I ve Ülser II olarak tanımlanır. Ülser I Diyeti'nde, aktif peptik ülser ile yatan lıastaya ilk diyet tedavisi olarak 2 saat arayla az miktarda süt ve sütlü besinler verilir. Ülser II Diyeti'nde ise, verilen günlük besin miktarı daha fazladır. Bu diyette, genellikle yu muşak ve posasız besin maddeleri kullanılır. Süt, bu maddeler arasında en önemlisidir. Sütteki protein ve kalsiyum, mide asitinin salgılanmasını artıracağından, aşırı miktarda alınırsa, yemek sonraları, mide ağrıları na yol açabilir.

FORMÜLÜ:
75 gr. protein, 1800 kalori.

ÖZELLİKLERİ:
Fazlaca yenen püre halindeki besinler, akşam yeiııek lerinden sonra yenilenler ve çok sık yemek yemek de mide asitini artıran etkenlerdir.

Bu diyette, çiğ sebze-meyve, keskin kokulu ve baharlı sebzeler, sitrik asitli meyve suları, buğday ekmeği, ka feinli içecekler, kızartmalar, biber, baharat ve aşırı mik tarda proteinli besinler kullanılmaz.

Az miktarda ve belirli zamanlarda alınan besinlerin sakin ve huzurlu bir ortamda yenilmesinin gerekliliği unutulmamalıdır.


Üremi (Böbrek yetmezliği) diyeti: (Ü20 ve Ü40)

TANIMI:
Böbreklerin fonksiyonlarını yapamadıkları zamanlarda uygulanan diyettir. Yeterli beslenmeyi sağlamayı, doku kaybını ve kandaki ürenin yükselmesini önlemeyi amaçlar.

Diyetin protein miktarı, 20 gram olursa, Üremi 20; 40 gram olursa Üremi 40 olarak adlandırılır.

FORMÜLLERİ:
20 gr. protein, 2000 kalori, 40 gr. protein, 2000 gr. kalori.

ÖZELLİKLERİ:
Bu diyet, yeterli beslenmeyi sağladığı gibi, sıvı ve elek trolytlerin dengesizliğini de ayarlar, günlük sıvı gereksi nimi, hastanın sıvı kaybına göre düzenlenir. Bu miktar, 400-1000 ml. arasındadır.

Günlük potasyum ihtiyacı 500-2700 mgr. potasyum, sodyum ihtiyacı ise 500-2000 mgr sodyum arasında değişir.

Üremi Diyeti'nde günlük kalori gereksinimi, 2000-3000 kaloridir ve bunun büyük bölümünü karbonhidratlar oluşturur.


Az- yağlı diyeti: (40gr. yağ)

TANIMI:
Protein ve karbonhidrat bakımından yeterli, kalori gereksinimi sınırlı, yağ olarak kısıtlıdır.

Steatorrhea, kronik pankreas iltihabı, siroz, intestinal by-pass ameliyatı, gastrektomi ve safra kesesi ame liyatları bu diyetin uygulandığı alanlardır.

FORMÜLÜ:
75 gr. protein, 40 gr. yağ, 1600 kalori.

ÖZELLİKLERİ:
Bu diyette yemekler yağsız olarak hazırlanmıştır. Yağ gereksinimi süt ve et grubundan sağlanır. Haftada 3 kez 1 tam yumurta verilebilir. Sınırlı tutulan güniük bitkisel yağ miktarı, gerektiğinde artırılır.

Hazmı güç besin maddeleri kullanılmaz.


Tuzsuz diyet:(1000mgr. Sodyum)

TANIMI:
Protein, karbonhidrat, yağ, mineral ve vitamin bakımın dan yeterli, tuz (sodyum) olarak kısıtlanır.

Tüm yiyecekleri tuzsuz olarak hazırlanan bir günlük menüde, yaklaşık 500 mgr. sodyum natürel halde bulunmaktadır. Geriye kalan 500 mgr. sodyum gerek sinimi, paket olarak verilen 1,5 gramlık sofra tuzuyla karşılanır.

Karaciğer hastalıkları, hipertansiyon, konjestif kalp ye tersizliği, böbrek hastalıkları, steroid ve adrenokortikal hormon tedavilerinde bu diyet kullanılır.

FORMÜLÜ:
1000 mgr. sodyum, 1700 kalori.

ÖZELLİKLERİ:
Yiyeceklerde natürel halde tuz bulundüğu gibi, bazı ilaç ve içeceklerde de önemli miktarda tuz vardır. Örneğin, karbonatlı içecekler, maden suyu ve sodaları, antibiotikler, öksürük ilaçları, laksatifler, ağrı kesiciler ve antiasitler bunlardan bazılarıdır.


Kardiyak (Kalp) diyet:

TANIMI:
Yağsız, tuzsuz, düşük kolesterol ve kalorili besinleri içerir. Günlük kolesterol gereksinimi 300 mgr. ya da daha azdır.

Diyetin yağ gereksinimi dolaylı yoldan, süt, yoğurt, et, peynir çeşitlerinden karşılanır. Tuz olarak natürel halde bulunan sodyumla yetinilir. Hastanın durumuna göre, ölçülü miktarda paket tuz verilir. Genellikle, hiperkoles terollü, hipertansıyonlu hastalara uygulanır.

FORMÜLÜ:
300 mgr. kolesterol, 35 gr. yağ,1500 kalori.

ÖZELLİKLERİ:
Bu diyet, plazmadaki beta lipo-protein miktarını azaltır. Beta lipo-proteinler, plazmada A ve E vitaminlerini taşırlar. Beta-proteinlerin azalması, plazma A ve E vita mınlerinin azalmasına yol açabilir. Uzun süren diyet uygulamalarında bu durum göz önüne alınmalı, diyet, A ve E vitaminleriyle desteklenmelidir.
 
Geri
Üst