zuhaha
New member
- Katılım
- 19 Nis 2006
- Mesajlar
- 269
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
I
Bilici dedi ki bana:
Bulutlara bak ey yaşamın anlamını arayan delikanlı
onlar yeryüzü kurulandan bu yana akmaktadırlar
kuşlara kulak ver ey delikanlı-iyi dinle onları
Onlar ki mezarlıklarda bile şakımaktadırlar...
Binyıllar Ötesinden gelirsin akarak türküden türküye
Bu mahşer ıssızlıklarda geciken aydınlıkların kainsin
Denizlerin fırtınası hiç kalır susuşunun altındaki kanlı kasırgalara
Üstelik geriye dönemezsin ey delikanlı kabullendin yalnızlıkları
acıları-ayrılıkları-ıssızlıkları kabullendin
Tarihin kanla yazılmaya devam edecek bundan sonra da
Çünkü sen insanların sancı çeken yanısın...
Bizi anlamak istersen uğuldayan rüzgârı dinle
Bin yıl önceki yüreklerden yankılar taşıyan rüzgârı
Bizi anlamak istersen yalçın doruklara tırman
Çınlayan kayalarla-ormanların soluğuyla dağlanan dağları dinle ...
Yağmurun bozduğu bir sessizlikte insanız bir gece yarısı
Yanardağ değil yüreklerimizdi pailayaıvalanlan dinle
Anfılerde-kondularda-fabrikalarda biz vardık
Her taşına kan döktük ey dost-kaldırımları dinle...
Bu kanama yürekten yüreğe miras kalarak sürer binlerce yıldır
Sen ki kanayarak yaşayan umudun taşıyıcısı
Bu ağıtlar toprağında kesilen ormanların yetim fidanı
Yapraklarında rüzgârın türküsünü çoğaltmak için ayakta kalmalısın.
III
Ben gencecik bir ırmaktım ey bilici-çok öncelerden
Coşkular taşırdım dağlardan-kokular çiçeklerden
Nice çöllerden geçtim bir arap atı gibi şahlanarak
Hep sevda emzirdim ağaçlanma
Gümrah ormanlar büyüttüm dostluk-kardeşlik adına
Kuşlarım yıldızlarcaydı...
insanların sevgilere inandığı kentlerden
akardım nazlı nazlı...
Sonra sevdaların tartıyla satıldığı
Güzelliklerin pazarlandığı yerlere geldim
işte orada başladı bendeki bu kanama
ve nice kavgalarda dinmemiş türkülerimi
Orada ateşledim...
IV
Öyküler vardır-yaşar her insan bir parça bir zamanlar
Sevdalar yarım kalırsa bir yaşam boyu kanar
Sen zincirler kırarsın-yıkarsın duvarları
Kimi zaman çiçeklerle donatırsın kıraçları
Kimi zaman kıpırdatamaz fırtınan bir tek yaprağı
Peki neden uzunhavalar acıdır
ve oyun havalarında bile
kanar bir yerlerin senin de
neden kanar bir zamanlar coşkuyla akan sular
Ey yaşamın anlamını arayan delikanlı
Git hadi-boşalmış ırmak yataklarını dinle...
V
Kimi zaman tüm çiçekler dindiremez kanayan yalnızlığı
Başın alıp dağa taşa vurursun
Kimi zaman ellerinle boğarsın yüreğini
iğreti gülüşlerinin arkasında boğulursun
Gün gelir tek çiçekle meydan okursun dünyaya
Sol döşünün altında bir kin bombası seyrir
Ayağınla belini kırdığın pis bir böcektir korku
Ruhunu pazarlayan-yaşlı bir yosmaya dönmüş kentlerin
Yüzüne tükürürsün...
Gün olur da zaptedemez seni
Ne zincirler-ne duvarlar
Yağmur olur gül dalına yağarsın
Sel olursun çoraklardan akarsın...
Bulut olup ağan gönül senin
Oysa saplanıp kalmış bir bıçaksın gecenin yüreğine
Baş.langıçst7,lık ve sonsuzluklar içinde
Kendi gerçeğin kanar durur derinlerinde
kesilmiş bir ormanın son ağacısın sanki
Yapayalnızsın...
Bu yürek bir serüvencidir bitmeyen çilelerde
Sonsuzda bir şeyler keşfetmenin sevdasıyla kavrulur
Yaşamın sonsuz ummanına bir çocuğun bıraktığı kayıktır
Fırtınadan fırtınaya savrulur
Akıp giden zamanın duvarlarında bu yürek
ilk serüvenciden beri asılı duran saz
ve yalnızca serüvencilerin türkülerinde şahbaz...
Bir yangın öyküsü bu çok öncelerden başlar
Masmavi saçları yıldız kokulu
kimbüir kaçıncı kadın
sonsuz çöllerde kurulu yalnızlık çadırının
aralar kapısını
Uzun kirpiklerinde hüzün mumlan yanar
Gözlerinde heyecanı kıpırdar yıldızların
Acı çeken yerlerini yok etmek istercesine
yürür serüvencinin ezgi vadilerinde
Bulutlarında göçmen kuşlar uçuşur sesinin
Bir kadın girer açarak kapısını yalnızlığın
Gecenin bağrına saplanan hançeri çıkarmak için...
VI
Ey yaşamın anlamını arayan delikanlı
Kendi içine bak
Nice kenüer kuruldu orada niceleri yıkıldı
Bin yıl önce özgürce uçardı rüzgar uğuldayarak
Onu da zincir vurdular-beton duvarlara geldi çakıldı.
Gayri tüm bakışlar yitirdi büyüsünü
Yüreklerin yerinde donenip durur dişli çarklar
Aşklar ki yitireli çok oldu düşünü türküsünü
Ve utanır gibi taşların arasına saklandı parklar...
Tüm bunları kendi içinde gör ey delikanlı
Sen karanlık gecelerde kesemezsin bilek damarlarını
Zamk koklayan çocuklar-
ve yüreğini satanlar için
Ağartmak onurdur saçlarını
Oturup da bir köşede ağlayamazsın
Sevgileri mezatlarda satılan ahaliden öç alamazsın...
iyi bak yüreğinin aynasına
Bilirsin ki piyonluğa mahkum olmuş canlan
Göremeyen milyonlar var onları piyon yapanları...
Karanlığın ortasında umudu haykır yangınlarla
Sana kalmış kendini bağışlaman
Ama bağışla piyonları...
VII
Yaşamın anlamı yaşamak belki de
Eriği tadını ala ala yemek gibi-yaşamak
Yani ilk kez yiyor gibi keşfetmek ekşiyi
Ve en güzel tadı sevdiğinle paylaşmak
Gökyüzüne her bakışta uçabilmek yıldızlara
Ve denizi her görüşte keşfetmek yeni baştan
Özlemin ağrısını tüm bedeninle duymak
Ta yürekten ağlamak ağladığın zaman...
Yaşamın anlamı katılarak bir şeyler katmak yaşama
Daha önce senin olan gözlerini değiştir
Her gün yepyeni bir insan olduğunu bilerek uyan
Taşı dünyanın tüm acılarını yüreğinde
ama onlarla savaşarak
Taşı dünyanın tüm sevinçlerini
Ve umudu eksik etme döşünden hiç bir zaman
Yaşamı değiştirerek anlamlandır...
Güzelleştirerek anlamlan...
VIII
Yamaçlara tırmanan tutkulu bir yürekti
Bir yavuklu yanağıydı kimi zaman
Zindanlara bile ışık salan ay
Bir muhbirdi bulutlanıl arkasında bazan
Bilirsin ki ayın çopur suratında yaşamın zerresi yok
Onun gülüşünü nurlandıran
Güneşin aydınlığı
Ay güneşsiz
kaybolur karanlıkta
Gün aysız da yanar sonsuz içinde...
Sen ki kâbesiydin sevmelerin
meğer yüzünde bulduğum anlam
Göz bebeklerinde ışıyan gizem
Benim sende akan çoşkulanmmış
Sana vuran ışığımmış yalnızca...
IX
-Aşk yaşamın anlamı değildir-demiştin
-Aslında anlamsız olan yaşama
anlam diye sunarak kendimizi kandırmamız
Söylenen en büyük yalan ilk insandan bu yana
insan bulutlara benziyor dostum
Sabah başka bir renkte apaydınlık
öğle başka-akşam başka havada
insan da bulut gibi gün boyu
binbir türlü renge girip çıkmakta
insan sulara benziyor dostum
Hani damla damla dökülen bulutlara
Hangi kaba girse alıyor biçimini...
Belki bulut
Yaşamın anlamını arayan sudur
Belki su
Yaşamın anlamını arayan bulut...
Fakat su
inebilir yedi kat derinine toprağın
çıkabilir dağların en yücesine
dolaşır yapraklanıl damarlarında
sızabilir karıncanın yüreğine
Bulut bulut dolaşır tekmil gökleri
Akar taştan taşa bağrını vurup
An gelir ayrılır zerrelerine
havada bir soluk olur görünmez
An olur göz göz olur akar gözden yanağa...
Sevmek
suya kansan ışık
Suda eriyen tuz gibi
erişe de yok olmayan...
Belki sevip de ayrılmak
Sudan kopan tuzlar gibi kavrulmak.
Savrulmak...
X
Giderim
Toz toprak içindeki yolların konuğuyum
Sudan kopmuş tuzlar gibi yanarım
Kimsenin bilmediği hallerin konuğuyum
Yabancıyım terkettiğim bütün kentlere
Dargınım sevgilere
Bağrımda yenilmiş haklılıklarım
Yüreğimde güzellikleri koruyan ateş
Yana yana giderim...
Daha tek bir insan ağlamadı ardımdan
Bilmem ki bekleyen var mı yolumu
Bir yanda savaşlar olurken
Dövmeye devam etti denizler umursamazca kıyılarımı
Ve su başlarında serin serin savrulur salkım söğütler
Ben yürürüm katliamlar kart akıtır içimde
Bülbül sürdürür türkülerini
Diriltir eski coşkularımı kin halinde
haksızlıklar-haksız yere düşenler
her solukla kanayan sızım sızım zindanlar
yüreğim isyan bombası yara yara giderim..
Oysa yalnızca bir karıncayım ben
Haykırsam yıldızlara varır mı sesim
Bir damla göz yaşıyım sınırsız ummanlarda
Yüreğimde ummanların sancısı
Yaşamın türküsünü dinlerim gökyüzünden
Kan selleri içinde aka aka giderim
Kim anlar anlamını kanlı ayak izlerimin...
Tutuşsam
yanışım bir an sürer evrenin tarihinde
mikroskobik bir tek an..
hem yanan yıldızları kim tutar ki aklında
Ben gene söylerim ezgim acı da olsa
belki bir başka karınca duyar sesimi
çoğaltır-sulara söyler
baharleyin yıldızların yıkandığı sulara...
XI
Bizi anlamak istersen
akşam kızıltısında kanayan denize sor...
Sana çöl susuzluğumuzun öyküsünü anlatsın
ve bozkır ağıtlarının dinmeyen yangınını-şuramızda
binlerce yıl dağlarda-çöllerde kaldıktan sonra
denize ilk bakışımızı
ilk akışımızı...
Varoşları coşkularla
bulvarları kasırgalarla ürperten
yalım yalım yangınlardı çığlıklarımız
çoraklarda dünyaya destur diyen nazlı gül
karlı dağ koyağında dinlen kan-bizdik
Eğil akşam kızıltılarında hırçın denize
suretimiz birşeyler anlatsın sana
dalgalarda uğuldayan gökçığlık
yanıtlasın sesini
Akşamın yeşilinde
kocaman bir gül gibi suya bırakılmış güneş
tarihin en eski korsanının aşkını da anlatır
Ve bizim yüreklerimiz
güllesi bilince topa sürdüğü
sevda korsanının yüreğiyle
aynı kanı taşır
tanıktır deniz
Tanıktır
acıya ve sevince dar gelen sonsuzluk
susuşuyla bizi deniz
gülüşüyle bizi deniz
Öfkesiyle bizi deniz
deniz deniz anlatır anlayana...
Yalnızlığını ummanlara çevir ey serüvenci
kendi fırtınalarınla savrulmayı öğren
dünyanın dört bucağına
Yalnızlıklar korkutmasın seni-çoğaltsın dalga dalga
kinlerini dalga dalga vur kayalara
kayalar ı-dem İrleri-z incirler i parçala...
yine azdı fırtınalar haydi bir daha
yolları-türküleri-coşk uları selamla
kavgalara alesta
sevdalara alesta!...
XII
Şimdi yağmur yağıyor çatlamış topraklara
Ve gece ulaşılmaz olana ulaşmak kadar güzel
Çatlamış topraklar ki yetim kalmış bir ana
nasıl bakar yollara-dönmeyecek oğluna
ve nasıl ki akşamları güneşi saran bulut
kanlı bir mendil gibi dalgalanır ufukta
sonra doru bir lay olup koşar dağlar başında
öylesine uçar gönül coşkudan kanallarla..
Şimdi yağmur yağıyor çatlamış topraklarda
ve ömrümüz rüzgarda savrulan kum tanesi
Gelir çok öncelerden aynı acılarla dağlanarak
Geçer çağlar Öteye hep aynı serüvenci
ve yağmuru aralayıp sorar bilici
Yaşamın anlamı ne- buldun mu ey serüvenci..
-Gün oldu
oturup çınarların dibine
gökyüzünü izledim geceler-gündüzlerce
kusursuz güzelliğine daldım bitmeyen değişimin
çınarlar kocadı-kurudu-toprak oldu
ve ben küllere sordum bütün sorularımı
Toprakları yol ettim
yolları vatan ettim
Bazan dağlara düştüm
şaki dendi adıma
Binlerce yıl birikmiş yalnızlıklarla
kimsenin kavrayamayacağı acılarla bağırarak
aleşe kesmiş sözcüklerle kaç kez
yüreğimi kustum dağların ıssız koyaklarına
yalçın kayalardan akan Prometheus'un kanıyım ben
Bütün içli türküler azığım oldu
kim bilir kaç yüzyıldır çıkınımda..
gerillaca vurulmalar
bana reva görüldü
ve güzelim uykularda
kahpe pusular...
Zindanları delen benim
Zincirleri kıran benim
Kaf dağına varan benim Zulm edip devran sürenden
Yetim hakkı soran benim
Yoksulun etin yiyenin
Karşısına duran benim...
Yaşamın anlamına ilişkin
farklı sözler söylemekten
asıldığım kentler kaç kez yıkıldı
ama ne hücrede ne giyotinde
dinmedi türkümdeki coşkun çağıltı
Sevdalar . ve kavgalar
coşkular içinde akar
yaşamın anlamı varsa
coşkularda var
Bu benim kaçıncı düşüşüm yollara
bir kez daha
coşkulardan başlar...
XIII
Bilici dedi ki:
Kaç akşam indi alıcı kuşlar gibi ömrüne
Daha kaç güneş sönecek
Gitgide daha dayanılmaz acılarla gelecek her gün
Bitmeyen sorularla aranmaya devam edilen gerçek
parçalayacak yüreğini cehennem azaplarında
Ey delikanlı
gayri tüm kahkahaların
gözy aşları na-ağıtlara dönecek...
Bana bilici dediler
Kim dedi-neden dedi
Oysa acıların ustası olan sensin
Yalınayak yürüdüğün yollarda kor alevi
Yaşamın anlamını ararsın can pahasına
Ve her insanda görülmemiş berzahlara düşen
her soluk kabuklarını kıran yakarak
sensin!...
Bana bilici dediler
Oysa sen yaşarsın korkudan işkile dek
ateşi-loprağı-suyu-havayı
Ve insanların kanayan yarasını
yaşarsın saçlarım ağartarak...
Sen kimsin ey delikanlı-kimsin sen
Dünyaya azap çekmeğe gelmiş bir dinsiz meşin
Bir sürgün
anlamını arayan-kendisinin
yaşamın
sevdanın
Bir daha dönmeyecek bir an önce aldığın soluk
ve bir an sonra
diye bir şey yok
şu anda ölen için..
Acı mıdır yaşamın anlamı ey delikanlı
Onsuz anlamı kalmaz mı-sevincin-mutluluğun
Ondan midi.
bir acıdan diğerine
hiç bitmez-şu senin yolculuğun...
Bir şeyler söyle bana ey sürgün
akarsulann-rüzgarların-insanların dilinden
Ben neyim-sen kimsin
Bizden önce gidenler neden yaşadı
ve bizden sonrakiler niçin
Sözcüklerle sorulmayan sorularıma
bir şeyler söyle ey sürgün...
yaşamın anlamını gün gibi aydınlatanıiyorsa
sözcükleriyle
kim daha ermiş-irmişler içinde
Biliciler içinde en bilici kim
Başlangıçtan sonsuza hangi söz
çok büyük anlamlarla yanklanır gökyüzünde?
Bana düşmez çok söz etmek
Coşkun seller gibi akmak yaşama: yaşamın gizi
Anladım o en büyük serüvenci
biliciler bilicisi:
yaşamın ta kendisi...
XIV
Gerçeğin perdeleri yırtılarak açılır
Bir oyun değil
insandan insana akan bir ırmaktır yaşam
Ve her insan
sınırlarını kendisinin de bilmediği bir umman
kimi zaman keşfedilmeden kuruyan...
Kaynağından ayrılan su
nasıl çırpınır toprakla
başı kesilmiş gibi
Ve nasıl kendini çarpar taşlara
hangi isyanla rüzgar...
Bozkırlar boyunca suskun
Gündüz mavi
gece kara gözler gibi bakan dağlar
neyi bekler...
S uydum-süründüm topraklarda
Yel oldum-Kovaladım boşluğu
Toprak idim savruldum da kül oldum
Demir gönlüm eridi sevdalarda
Yar elinde gül oldum
düştüm ayaklar altına
68
Ve gördüm ki ey bilici
ayrılık gıöi bir acı yok yer yüzünde
Sevda gibi-kavga gibi coşku yok
Gördüm ki sevmelerin tarihi-kanla yazılmış.
Söylenir ki kitapların bir yerlerinde
insanın insana verdiği acıları
veremez ölüm bile...
XV
Ayrılığı
bir hançer gibi yaşamak duşlu payıma
Ayrılık acısını
bağrıma bastım taş gibi
Acım var benim ey gece-karanın anlamı ne
Yıldızlar acımı besler güzellikleriyle
Aldığım her soluk-zamana bulaşan benim kanım
Bağrıma bir hançer gibi sapladı bu acıyı
Bin yıldır beklediğim sevgili-vatanım...
Geldi
yarık yarık Özlemlerime sular gibi akarak
Gitti
akanyıldızlar gibi
sonsuz bir karanlık kanayarak
Taşlaşmış bir hüzne kesti sonsuzumun coşkusu
Ah ayrılık ayrılık
Kuruyan okyanusların anlatılmaz korkusu
Çöllere sürgün olmuş bir ağacım ben
özlemiyle diri kalıp beklediğim su
belki akan bir ağaçtır
Belki de ben
sevgi türküleri yakan
yaprak yaprak açan suyum...
Köklerime ulaşan su
yüreğime saplanan hançer oldu
dönüp gitti çöllere...
Ah ayrılık ayrılık
düşleri kuruyan ağacın derin yası
Ey bilici
ayrılıklarla buluştu yürüdüğüm tüm yollar
Dudağamdaki ıslık
ormanları kesilmiş dağların uğultusu...
Dudağımdaki ıslık
özlemini arayan suyun sancısı...
Aşılmaz kayaları
boşuna döven okyanus dalgasıyım belki
belki de ben boşluğu kovalayan rüzgarım
Ey bilici ben seçmedim bu Özlemi-bu ayrılğı
Hep acemi kaldığım savdalarımla
hep haklıdan yana kavgalarımla
güle ve ateşe boyadım zamanı kanımla
güzelliği arayan
Kanayan ayrılıklar tarihim oldu
Ve derin tarihimin bir yerlerinde yazar:
Neyi ve neyin anlamını ararsa arasın insan
arayışı ayrılıklarla başlar...
XVI
Taş kıran ırgatların
meşin avuçlarından akan yaşamı damıttılar
Okyanusu ağırlayan yalçın dağ gibi karşıladılar ölümü
beş bin yıllık acılarda dağlanan yürekleri
narlandı örsünde kan şafakların...
Gönül bahçelerinde çiçekler yıldız açan
güneşi uçurima yapan çocuklardı
sevdalan
kavgaların gözesinden İmbik imbik süzülmüş
acılarla mayalı...
Ey şah daman koparılmış şafak
ey dişleri suskuyla kilitli
gözlerinden kan sızan öfke
ey derinlerinde yıldırımlar besleyen mayıs
ey göğüs kafeslerinde kolanlarını kıran sahan at
bin yıl sonra bile olsa
yaşamın anlamına ilişkin
bir şeyler soran olursa
işte onları anlat...
Haziran '93-Izmir
XVII
Ve böylesi irinli-kokuşmuş bir çağda
Onurun bayrağını taşıyanların tanımı
Ancak kavrayabilir yaşamın anlamını
Onlar ki destanlarını kanlarıyla yazarlar
Ne zaman ki susarsa haksız yere akan kan
Ve kula kul olmaktan çıkarsa insan
En doğru tanımıyla ancak buluşabilir
yaşam yaşanabilir olduğu zaman
1991-1993-izmir
Bilici dedi ki bana:
Bulutlara bak ey yaşamın anlamını arayan delikanlı
onlar yeryüzü kurulandan bu yana akmaktadırlar
kuşlara kulak ver ey delikanlı-iyi dinle onları
Onlar ki mezarlıklarda bile şakımaktadırlar...
Binyıllar Ötesinden gelirsin akarak türküden türküye
Bu mahşer ıssızlıklarda geciken aydınlıkların kainsin
Denizlerin fırtınası hiç kalır susuşunun altındaki kanlı kasırgalara
Üstelik geriye dönemezsin ey delikanlı kabullendin yalnızlıkları
acıları-ayrılıkları-ıssızlıkları kabullendin
Tarihin kanla yazılmaya devam edecek bundan sonra da
Çünkü sen insanların sancı çeken yanısın...
Bizi anlamak istersen uğuldayan rüzgârı dinle
Bin yıl önceki yüreklerden yankılar taşıyan rüzgârı
Bizi anlamak istersen yalçın doruklara tırman
Çınlayan kayalarla-ormanların soluğuyla dağlanan dağları dinle ...
Yağmurun bozduğu bir sessizlikte insanız bir gece yarısı
Yanardağ değil yüreklerimizdi pailayaıvalanlan dinle
Anfılerde-kondularda-fabrikalarda biz vardık
Her taşına kan döktük ey dost-kaldırımları dinle...
Bu kanama yürekten yüreğe miras kalarak sürer binlerce yıldır
Sen ki kanayarak yaşayan umudun taşıyıcısı
Bu ağıtlar toprağında kesilen ormanların yetim fidanı
Yapraklarında rüzgârın türküsünü çoğaltmak için ayakta kalmalısın.
III
Ben gencecik bir ırmaktım ey bilici-çok öncelerden
Coşkular taşırdım dağlardan-kokular çiçeklerden
Nice çöllerden geçtim bir arap atı gibi şahlanarak
Hep sevda emzirdim ağaçlanma
Gümrah ormanlar büyüttüm dostluk-kardeşlik adına
Kuşlarım yıldızlarcaydı...
insanların sevgilere inandığı kentlerden
akardım nazlı nazlı...
Sonra sevdaların tartıyla satıldığı
Güzelliklerin pazarlandığı yerlere geldim
işte orada başladı bendeki bu kanama
ve nice kavgalarda dinmemiş türkülerimi
Orada ateşledim...
IV
Öyküler vardır-yaşar her insan bir parça bir zamanlar
Sevdalar yarım kalırsa bir yaşam boyu kanar
Sen zincirler kırarsın-yıkarsın duvarları
Kimi zaman çiçeklerle donatırsın kıraçları
Kimi zaman kıpırdatamaz fırtınan bir tek yaprağı
Peki neden uzunhavalar acıdır
ve oyun havalarında bile
kanar bir yerlerin senin de
neden kanar bir zamanlar coşkuyla akan sular
Ey yaşamın anlamını arayan delikanlı
Git hadi-boşalmış ırmak yataklarını dinle...
V
Kimi zaman tüm çiçekler dindiremez kanayan yalnızlığı
Başın alıp dağa taşa vurursun
Kimi zaman ellerinle boğarsın yüreğini
iğreti gülüşlerinin arkasında boğulursun
Gün gelir tek çiçekle meydan okursun dünyaya
Sol döşünün altında bir kin bombası seyrir
Ayağınla belini kırdığın pis bir böcektir korku
Ruhunu pazarlayan-yaşlı bir yosmaya dönmüş kentlerin
Yüzüne tükürürsün...
Gün olur da zaptedemez seni
Ne zincirler-ne duvarlar
Yağmur olur gül dalına yağarsın
Sel olursun çoraklardan akarsın...
Bulut olup ağan gönül senin
Oysa saplanıp kalmış bir bıçaksın gecenin yüreğine
Baş.langıçst7,lık ve sonsuzluklar içinde
Kendi gerçeğin kanar durur derinlerinde
kesilmiş bir ormanın son ağacısın sanki
Yapayalnızsın...
Bu yürek bir serüvencidir bitmeyen çilelerde
Sonsuzda bir şeyler keşfetmenin sevdasıyla kavrulur
Yaşamın sonsuz ummanına bir çocuğun bıraktığı kayıktır
Fırtınadan fırtınaya savrulur
Akıp giden zamanın duvarlarında bu yürek
ilk serüvenciden beri asılı duran saz
ve yalnızca serüvencilerin türkülerinde şahbaz...
Bir yangın öyküsü bu çok öncelerden başlar
Masmavi saçları yıldız kokulu
kimbüir kaçıncı kadın
sonsuz çöllerde kurulu yalnızlık çadırının
aralar kapısını
Uzun kirpiklerinde hüzün mumlan yanar
Gözlerinde heyecanı kıpırdar yıldızların
Acı çeken yerlerini yok etmek istercesine
yürür serüvencinin ezgi vadilerinde
Bulutlarında göçmen kuşlar uçuşur sesinin
Bir kadın girer açarak kapısını yalnızlığın
Gecenin bağrına saplanan hançeri çıkarmak için...
VI
Ey yaşamın anlamını arayan delikanlı
Kendi içine bak
Nice kenüer kuruldu orada niceleri yıkıldı
Bin yıl önce özgürce uçardı rüzgar uğuldayarak
Onu da zincir vurdular-beton duvarlara geldi çakıldı.
Gayri tüm bakışlar yitirdi büyüsünü
Yüreklerin yerinde donenip durur dişli çarklar
Aşklar ki yitireli çok oldu düşünü türküsünü
Ve utanır gibi taşların arasına saklandı parklar...
Tüm bunları kendi içinde gör ey delikanlı
Sen karanlık gecelerde kesemezsin bilek damarlarını
Zamk koklayan çocuklar-
ve yüreğini satanlar için
Ağartmak onurdur saçlarını
Oturup da bir köşede ağlayamazsın
Sevgileri mezatlarda satılan ahaliden öç alamazsın...
iyi bak yüreğinin aynasına
Bilirsin ki piyonluğa mahkum olmuş canlan
Göremeyen milyonlar var onları piyon yapanları...
Karanlığın ortasında umudu haykır yangınlarla
Sana kalmış kendini bağışlaman
Ama bağışla piyonları...
VII
Yaşamın anlamı yaşamak belki de
Eriği tadını ala ala yemek gibi-yaşamak
Yani ilk kez yiyor gibi keşfetmek ekşiyi
Ve en güzel tadı sevdiğinle paylaşmak
Gökyüzüne her bakışta uçabilmek yıldızlara
Ve denizi her görüşte keşfetmek yeni baştan
Özlemin ağrısını tüm bedeninle duymak
Ta yürekten ağlamak ağladığın zaman...
Yaşamın anlamı katılarak bir şeyler katmak yaşama
Daha önce senin olan gözlerini değiştir
Her gün yepyeni bir insan olduğunu bilerek uyan
Taşı dünyanın tüm acılarını yüreğinde
ama onlarla savaşarak
Taşı dünyanın tüm sevinçlerini
Ve umudu eksik etme döşünden hiç bir zaman
Yaşamı değiştirerek anlamlandır...
Güzelleştirerek anlamlan...
VIII
Yamaçlara tırmanan tutkulu bir yürekti
Bir yavuklu yanağıydı kimi zaman
Zindanlara bile ışık salan ay
Bir muhbirdi bulutlanıl arkasında bazan
Bilirsin ki ayın çopur suratında yaşamın zerresi yok
Onun gülüşünü nurlandıran
Güneşin aydınlığı
Ay güneşsiz
kaybolur karanlıkta
Gün aysız da yanar sonsuz içinde...
Sen ki kâbesiydin sevmelerin
meğer yüzünde bulduğum anlam
Göz bebeklerinde ışıyan gizem
Benim sende akan çoşkulanmmış
Sana vuran ışığımmış yalnızca...
IX
-Aşk yaşamın anlamı değildir-demiştin
-Aslında anlamsız olan yaşama
anlam diye sunarak kendimizi kandırmamız
Söylenen en büyük yalan ilk insandan bu yana
insan bulutlara benziyor dostum
Sabah başka bir renkte apaydınlık
öğle başka-akşam başka havada
insan da bulut gibi gün boyu
binbir türlü renge girip çıkmakta
insan sulara benziyor dostum
Hani damla damla dökülen bulutlara
Hangi kaba girse alıyor biçimini...
Belki bulut
Yaşamın anlamını arayan sudur
Belki su
Yaşamın anlamını arayan bulut...
Fakat su
inebilir yedi kat derinine toprağın
çıkabilir dağların en yücesine
dolaşır yapraklanıl damarlarında
sızabilir karıncanın yüreğine
Bulut bulut dolaşır tekmil gökleri
Akar taştan taşa bağrını vurup
An gelir ayrılır zerrelerine
havada bir soluk olur görünmez
An olur göz göz olur akar gözden yanağa...
Sevmek
suya kansan ışık
Suda eriyen tuz gibi
erişe de yok olmayan...
Belki sevip de ayrılmak
Sudan kopan tuzlar gibi kavrulmak.
Savrulmak...
X
Giderim
Toz toprak içindeki yolların konuğuyum
Sudan kopmuş tuzlar gibi yanarım
Kimsenin bilmediği hallerin konuğuyum
Yabancıyım terkettiğim bütün kentlere
Dargınım sevgilere
Bağrımda yenilmiş haklılıklarım
Yüreğimde güzellikleri koruyan ateş
Yana yana giderim...
Daha tek bir insan ağlamadı ardımdan
Bilmem ki bekleyen var mı yolumu
Bir yanda savaşlar olurken
Dövmeye devam etti denizler umursamazca kıyılarımı
Ve su başlarında serin serin savrulur salkım söğütler
Ben yürürüm katliamlar kart akıtır içimde
Bülbül sürdürür türkülerini
Diriltir eski coşkularımı kin halinde
haksızlıklar-haksız yere düşenler
her solukla kanayan sızım sızım zindanlar
yüreğim isyan bombası yara yara giderim..
Oysa yalnızca bir karıncayım ben
Haykırsam yıldızlara varır mı sesim
Bir damla göz yaşıyım sınırsız ummanlarda
Yüreğimde ummanların sancısı
Yaşamın türküsünü dinlerim gökyüzünden
Kan selleri içinde aka aka giderim
Kim anlar anlamını kanlı ayak izlerimin...
Tutuşsam
yanışım bir an sürer evrenin tarihinde
mikroskobik bir tek an..
hem yanan yıldızları kim tutar ki aklında
Ben gene söylerim ezgim acı da olsa
belki bir başka karınca duyar sesimi
çoğaltır-sulara söyler
baharleyin yıldızların yıkandığı sulara...
XI
Bizi anlamak istersen
akşam kızıltısında kanayan denize sor...
Sana çöl susuzluğumuzun öyküsünü anlatsın
ve bozkır ağıtlarının dinmeyen yangınını-şuramızda
binlerce yıl dağlarda-çöllerde kaldıktan sonra
denize ilk bakışımızı
ilk akışımızı...
Varoşları coşkularla
bulvarları kasırgalarla ürperten
yalım yalım yangınlardı çığlıklarımız
çoraklarda dünyaya destur diyen nazlı gül
karlı dağ koyağında dinlen kan-bizdik
Eğil akşam kızıltılarında hırçın denize
suretimiz birşeyler anlatsın sana
dalgalarda uğuldayan gökçığlık
yanıtlasın sesini
Akşamın yeşilinde
kocaman bir gül gibi suya bırakılmış güneş
tarihin en eski korsanının aşkını da anlatır
Ve bizim yüreklerimiz
güllesi bilince topa sürdüğü
sevda korsanının yüreğiyle
aynı kanı taşır
tanıktır deniz
Tanıktır
acıya ve sevince dar gelen sonsuzluk
susuşuyla bizi deniz
gülüşüyle bizi deniz
Öfkesiyle bizi deniz
deniz deniz anlatır anlayana...
Yalnızlığını ummanlara çevir ey serüvenci
kendi fırtınalarınla savrulmayı öğren
dünyanın dört bucağına
Yalnızlıklar korkutmasın seni-çoğaltsın dalga dalga
kinlerini dalga dalga vur kayalara
kayalar ı-dem İrleri-z incirler i parçala...
yine azdı fırtınalar haydi bir daha
yolları-türküleri-coşk uları selamla
kavgalara alesta
sevdalara alesta!...
XII
Şimdi yağmur yağıyor çatlamış topraklara
Ve gece ulaşılmaz olana ulaşmak kadar güzel
Çatlamış topraklar ki yetim kalmış bir ana
nasıl bakar yollara-dönmeyecek oğluna
ve nasıl ki akşamları güneşi saran bulut
kanlı bir mendil gibi dalgalanır ufukta
sonra doru bir lay olup koşar dağlar başında
öylesine uçar gönül coşkudan kanallarla..
Şimdi yağmur yağıyor çatlamış topraklarda
ve ömrümüz rüzgarda savrulan kum tanesi
Gelir çok öncelerden aynı acılarla dağlanarak
Geçer çağlar Öteye hep aynı serüvenci
ve yağmuru aralayıp sorar bilici
Yaşamın anlamı ne- buldun mu ey serüvenci..
-Gün oldu
oturup çınarların dibine
gökyüzünü izledim geceler-gündüzlerce
kusursuz güzelliğine daldım bitmeyen değişimin
çınarlar kocadı-kurudu-toprak oldu
ve ben küllere sordum bütün sorularımı
Toprakları yol ettim
yolları vatan ettim
Bazan dağlara düştüm
şaki dendi adıma
Binlerce yıl birikmiş yalnızlıklarla
kimsenin kavrayamayacağı acılarla bağırarak
aleşe kesmiş sözcüklerle kaç kez
yüreğimi kustum dağların ıssız koyaklarına
yalçın kayalardan akan Prometheus'un kanıyım ben
Bütün içli türküler azığım oldu
kim bilir kaç yüzyıldır çıkınımda..
gerillaca vurulmalar
bana reva görüldü
ve güzelim uykularda
kahpe pusular...
Zindanları delen benim
Zincirleri kıran benim
Kaf dağına varan benim Zulm edip devran sürenden
Yetim hakkı soran benim
Yoksulun etin yiyenin
Karşısına duran benim...
Yaşamın anlamına ilişkin
farklı sözler söylemekten
asıldığım kentler kaç kez yıkıldı
ama ne hücrede ne giyotinde
dinmedi türkümdeki coşkun çağıltı
Sevdalar . ve kavgalar
coşkular içinde akar
yaşamın anlamı varsa
coşkularda var
Bu benim kaçıncı düşüşüm yollara
bir kez daha
coşkulardan başlar...
XIII
Bilici dedi ki:
Kaç akşam indi alıcı kuşlar gibi ömrüne
Daha kaç güneş sönecek
Gitgide daha dayanılmaz acılarla gelecek her gün
Bitmeyen sorularla aranmaya devam edilen gerçek
parçalayacak yüreğini cehennem azaplarında
Ey delikanlı
gayri tüm kahkahaların
gözy aşları na-ağıtlara dönecek...
Bana bilici dediler
Kim dedi-neden dedi
Oysa acıların ustası olan sensin
Yalınayak yürüdüğün yollarda kor alevi
Yaşamın anlamını ararsın can pahasına
Ve her insanda görülmemiş berzahlara düşen
her soluk kabuklarını kıran yakarak
sensin!...
Bana bilici dediler
Oysa sen yaşarsın korkudan işkile dek
ateşi-loprağı-suyu-havayı
Ve insanların kanayan yarasını
yaşarsın saçlarım ağartarak...
Sen kimsin ey delikanlı-kimsin sen
Dünyaya azap çekmeğe gelmiş bir dinsiz meşin
Bir sürgün
anlamını arayan-kendisinin
yaşamın
sevdanın
Bir daha dönmeyecek bir an önce aldığın soluk
ve bir an sonra
diye bir şey yok
şu anda ölen için..
Acı mıdır yaşamın anlamı ey delikanlı
Onsuz anlamı kalmaz mı-sevincin-mutluluğun
Ondan midi.
bir acıdan diğerine
hiç bitmez-şu senin yolculuğun...
Bir şeyler söyle bana ey sürgün
akarsulann-rüzgarların-insanların dilinden
Ben neyim-sen kimsin
Bizden önce gidenler neden yaşadı
ve bizden sonrakiler niçin
Sözcüklerle sorulmayan sorularıma
bir şeyler söyle ey sürgün...
yaşamın anlamını gün gibi aydınlatanıiyorsa
sözcükleriyle
kim daha ermiş-irmişler içinde
Biliciler içinde en bilici kim
Başlangıçtan sonsuza hangi söz
çok büyük anlamlarla yanklanır gökyüzünde?
Bana düşmez çok söz etmek
Coşkun seller gibi akmak yaşama: yaşamın gizi
Anladım o en büyük serüvenci
biliciler bilicisi:
yaşamın ta kendisi...
XIV
Gerçeğin perdeleri yırtılarak açılır
Bir oyun değil
insandan insana akan bir ırmaktır yaşam
Ve her insan
sınırlarını kendisinin de bilmediği bir umman
kimi zaman keşfedilmeden kuruyan...
Kaynağından ayrılan su
nasıl çırpınır toprakla
başı kesilmiş gibi
Ve nasıl kendini çarpar taşlara
hangi isyanla rüzgar...
Bozkırlar boyunca suskun
Gündüz mavi
gece kara gözler gibi bakan dağlar
neyi bekler...
S uydum-süründüm topraklarda
Yel oldum-Kovaladım boşluğu
Toprak idim savruldum da kül oldum
Demir gönlüm eridi sevdalarda
Yar elinde gül oldum
düştüm ayaklar altına
68
Ve gördüm ki ey bilici
ayrılık gıöi bir acı yok yer yüzünde
Sevda gibi-kavga gibi coşku yok
Gördüm ki sevmelerin tarihi-kanla yazılmış.
Söylenir ki kitapların bir yerlerinde
insanın insana verdiği acıları
veremez ölüm bile...
XV
Ayrılığı
bir hançer gibi yaşamak duşlu payıma
Ayrılık acısını
bağrıma bastım taş gibi
Acım var benim ey gece-karanın anlamı ne
Yıldızlar acımı besler güzellikleriyle
Aldığım her soluk-zamana bulaşan benim kanım
Bağrıma bir hançer gibi sapladı bu acıyı
Bin yıldır beklediğim sevgili-vatanım...
Geldi
yarık yarık Özlemlerime sular gibi akarak
Gitti
akanyıldızlar gibi
sonsuz bir karanlık kanayarak
Taşlaşmış bir hüzne kesti sonsuzumun coşkusu
Ah ayrılık ayrılık
Kuruyan okyanusların anlatılmaz korkusu
Çöllere sürgün olmuş bir ağacım ben
özlemiyle diri kalıp beklediğim su
belki akan bir ağaçtır
Belki de ben
sevgi türküleri yakan
yaprak yaprak açan suyum...
Köklerime ulaşan su
yüreğime saplanan hançer oldu
dönüp gitti çöllere...
Ah ayrılık ayrılık
düşleri kuruyan ağacın derin yası
Ey bilici
ayrılıklarla buluştu yürüdüğüm tüm yollar
Dudağamdaki ıslık
ormanları kesilmiş dağların uğultusu...
Dudağımdaki ıslık
özlemini arayan suyun sancısı...
Aşılmaz kayaları
boşuna döven okyanus dalgasıyım belki
belki de ben boşluğu kovalayan rüzgarım
Ey bilici ben seçmedim bu Özlemi-bu ayrılğı
Hep acemi kaldığım savdalarımla
hep haklıdan yana kavgalarımla
güle ve ateşe boyadım zamanı kanımla
güzelliği arayan
Kanayan ayrılıklar tarihim oldu
Ve derin tarihimin bir yerlerinde yazar:
Neyi ve neyin anlamını ararsa arasın insan
arayışı ayrılıklarla başlar...
XVI
Taş kıran ırgatların
meşin avuçlarından akan yaşamı damıttılar
Okyanusu ağırlayan yalçın dağ gibi karşıladılar ölümü
beş bin yıllık acılarda dağlanan yürekleri
narlandı örsünde kan şafakların...
Gönül bahçelerinde çiçekler yıldız açan
güneşi uçurima yapan çocuklardı
sevdalan
kavgaların gözesinden İmbik imbik süzülmüş
acılarla mayalı...
Ey şah daman koparılmış şafak
ey dişleri suskuyla kilitli
gözlerinden kan sızan öfke
ey derinlerinde yıldırımlar besleyen mayıs
ey göğüs kafeslerinde kolanlarını kıran sahan at
bin yıl sonra bile olsa
yaşamın anlamına ilişkin
bir şeyler soran olursa
işte onları anlat...
Haziran '93-Izmir
XVII
Ve böylesi irinli-kokuşmuş bir çağda
Onurun bayrağını taşıyanların tanımı
Ancak kavrayabilir yaşamın anlamını
Onlar ki destanlarını kanlarıyla yazarlar
Ne zaman ki susarsa haksız yere akan kan
Ve kula kul olmaktan çıkarsa insan
En doğru tanımıyla ancak buluşabilir
yaşam yaşanabilir olduğu zaman
1991-1993-izmir