ChaMuR
Altın Üye
- Katılım
- 19 Ocak 2006
- Mesajlar
- 11,259
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Hukuk tarihinin bitmeyen davaları

Kemal Türkler, Dev-Yol ve Umut davası, Türk hukuk tarihine “bitirilemeyen” davalar olarak geçti. Onlarca hükümet, yüzlerce hakim ve avukat eskiten bu davaların ne zaman sonuçlanacağı ise hâlâ belirsizliğini koruyor.
Türkiye’de yıllar boyu süren ve bir türlü karara varılamayan birçok dava var; Kemal Türkler, Dev-Yol, Uğur Mumcu davaları bunlardan sadece birkaçı. Yargıçlar değişiyor, yasalar değişiyor ama sonuca bir türlü ulaşılamıyor. Bir dosyanın bir mahkemeden diğerine gitmesi bile 6 yıl sürebiliyor. Ağır aksak işleyen hukuk sisteminden hem hakimler, hem savcılar, hem de davacı olanlar şikayetçi.

Kemal Türkler davası 26 yıldır sonuçsuz
Kemal Türkler davasının avukatı Rasim Öz, “Tanıklar tehdit edildi, Türkeş mahkum edilmesine rağmen temyize gidilip dava zamanaşımına uğratıldı. Dosyaların bir mahkemeden diğerine gönderilmesi bile 6 yıl sürdü” diyor.
1979 yılında Merter’deki evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülen DİSK Başkanı Kemal Türkler’in davası 26 yılını doldurdu, o gününden bu yana 5 hakim değişti, bir hakim öldü, iki hakim emekli oldu. ancak dava hâlâ sonuçlandırılamadı. Öyle ki Kemal Türkler öldürüldüğünde henüz 1.5 yaşında olan torunu Burç Akpınar, büyüdü, avukat oldu, dedesinin davasının son duruşmasına müdahil avukat olarak girdi. Akpınar “Kemal Türkler Türkiye için önemli bir isim ama her şeyden önce dedemdi” diyerek davayı sonuna kadar götüreceğini söyledi.
Davayı başından beri yürüten avukat Rasim Öz, 26 yıl süren ve yılan hikayesine dönen davanın sürecini şöyle anlattı:
AZMETTİRİCİ ALPARSLAN TÜRKEŞ’Tİ
Kemal Türkler Davası, 1980 yılında MHP ve Ülkücü Kuruluşlar aleyhine açılan dava ile başladı. Azmettirici Alparslan Türkeş ve “Doğu’nun Başbuğu” diye tanınan Yılma Durak ve Celal Adan’dı. Diğer sanıklar Abdülsamet Karakuş, Aydın Eryılmaz, firari sanık da Ünal Osman Ağaoğlu’ydu. Davada dinlenen 587 kişiden çoğu verdikleri ifadelerinde, Türkeş’in emri ve Durak’ın bilgisi olmadan kimse öldürülemeyeceğini söyledi. Öldürün talimatını Türkeş vermiş. Yılma Durak da akrabası olan Ünal Osman Ağaoğlu’nu bulmuş. Ağaoğlu, aynı zamanda Kırcı ve Çatlı ile beraber Ankara’da öldürülen 7 TİP’linin katil zanlısı.
İLK DURUŞMAYA GİRMEMİZ BİLE SAVAŞTI
İlk duruşmaya girmemiz bile savaştı. “Bu davada müdahil değilsiniz” diyerek bizi duruşmaya almadılar. Zorla girdik içeri. Önce ifadeleri almadılar, görgü tanıklarımız vardı oysa. Daha sonra benim ısrarım üzerine Kemal Türkler’in kızı Nilgün’ün ifadesi alındı. Ağaoğlu’nu tarif etti, portresini çizer gibi anlattı. Ağaoğlu yakalandığında ise tanık ifadesinin üzerinden 19 yıl geçti diye kızının ifadesi dikkate alınmadı.
TÜRKEŞ MAHKUM OLUNCA TEMYİZE GİTTİ
Türkeş, Durak’la beraber mahkum oldu. Karar, Askeri Yargıtay’da temyiz edildi. Temyiz sırasında mahkeme başkanı askeri albay, “Sayın Türkeş, zahmet etmeyin” dedi... “Bu kadar savunma yapmaya hiç gerek kalmayacak. 2 ay sonra bu dava zamanaşımına uğrayacak” dedi. Yani davanın zamanaşımına uğrayacağını biliyor, davayı bitirmiyordu. Onu da sanığa müjdeledi. Türkeş aklanınca tekrar milletvekili oldu.
FİRARİ SANIK YAKALANDI AMA DİĞERLERİ DIŞARIDA
Bu kadar süre içinde dosyalar da tahribata uğradı. Yarısını fare yemiş, yarısının üzerine su dökülmüş. Sonuçta hiçbir şey okunmuyordu. Bu arada firari sanık Ağaoğlu, bir gazeteci arkadaşımın ihbarı üzerine yakalandı. Nilgün Türkler, sanığı kesin olarak teşhis etti. Ağaoğlu şimdi içeride, 7 müebbeti var ama sadece onun yakalanmasıyla iş bitmiyor.
BİR DOSYA TAM 6 YILDA BULUNDU
MHP aleyhine açtığımız davada öyle şeyler oldu ki, kasıt olmadığını düşünmek saflık olur. Davanın hüküm dosyasını istedik, tam 6 yıl sonra getirildi! Davaya bakan hakim de Yargıtay’a tayin edildi. O heyetteki diğer kişileri başka mahkemeye verdiler ve yeni heyet geldi. Bu yeni heyet de yarım saat içinde 387 dosyayı inceleyip, rapor düzenledi: “Sanıkla ilgili herhangi bir bilgiye rastlanmadı” diye... İtiraz ettim. Reddettiler ve sanıklar hakkında beraat kararı verdiler.
DAVANIN AÇMAZDA OLMASININ NEDENİ DERİN DEVLET
Ben Kemal Türkler davasının açmazda olmasının nedenini derin devlete bağlıyorum. Dava zamanaşımına uğratılarak bitecek. Dava 30 yıla ulaşırsa zamanaşımı olur, yani 4 yılımız kaldı. 4 yılda da biteceğe benzemiyor.
ZAMANAŞIMINA UĞRATILIRSA AİHM’E GİDECEĞİM
Tarihsel olarak bu davanın peşini hiçbir zaman bırakmak istemiyorum, gündemde tutulmasını istiyorum. Kemal Türkler gibi bir işçi önderinin katilleri cezasız kalmamalı. Eğer dava sonuçlanmazsa AİHM’e gitmemiz gündeme gelecek. Yapılanlar ‘adil yargılanma’ ilkesine aykırıdır.

Dev-Yol davası 24 yıldır sonuçsuz
Dev-Yol davası 24 yıldır sürüyor. Dava 723 sanık, 150 avukat eskitti. Davanın en toy avukatı bile torun sahibi olacak yaşa geldi. Sanıklardan 10 yıl yatıp çıkanlar bile yeni hayatlarına adapte olmakta çok zorlandı.
1 Mayıs 1977 yılında kurulan Dev-Yol örgütünün üyeleri 12 Eylül’den sonra yargılanmaya başlandı. 1982 yılında açılan Dev-Yol davası 24 yıldır sürüyor. 723 sanık, 150 avukat eskiten davanın son duruşması geçen ay yapıldı. Ankara 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi, 20 sanığı müebbet, 2 sanığı 16 yıl 8’er ay hapis cezasına çarptırdı. Davanın ne zaman biteceği ise belirsizliğini koruyor. Ancak dava avukatlarından Mehdi Bektaş, zamanaşımını beklediklerini söyledi.
Bektaş, “Bize göre zamanaşımı dolmuştur. Ancak Yargıtay bu konuda arar verene kadar dava sürecek. Son noktayı Yargıtay koyacak. Aradan bu kadar süre geçince bazı dosyaların gidip gelme sırasında kaybolduğu anlaşıldı. Eksik belge ve dosya ile karar verilemeyeceği için de Yargıtay’ın en son alınan kararı bozacağını düşünüyoruz” dedi.
Dev-Yol davasının öyküsünü de o zamanlar toy bir avukat olduğunu söyleyen Şenal Sarıhan anlattı.
DEV-YOL DAVASI BİR HUKUK ÖYKÜSÜDÜR
Dev-Yol davası bir hukuk öyküsüdür. Hukukumuzun öyküsü… Bu öyküden öğrenecek çok şey var. Tutuklamalar 79’da başlıyor. Bu davaya başladığımda bekardım, şimdi iki oğul sahibiyim. Çocuklarımdan biri şu anda 26 yaşında. Yani dava ile yaşıt. Genç ve deneyimsiz bir avukat olarak başladığım bu davada, yeni deneyimler kazandım.
İDDİANAME 2 YILDA HAZIRLANDI
Davanın iddianamesinin hazırlanması iki yılı buldu. Sanık sayısı 650’yi bulmuştu. Sanıklara, iddianame içeriğini aktardığımda, o tarihte henüz gençliğe geçmeye çalışan, bugünse ünlü bir ozan olan müvekkilim, ailesine, benim, kendisi ile ilgili saçma şeyler söylediğimi ifade etmiş. Bu ilginç tespiti başka müvekkillerimin ailelerinden de duydum. Onlar, emniyette hangi suçları kabul ettiklerinden dahi habersizdiler. Onlara göre iddianame gerçeğe aykırı şeyler söylüyordu. Tabii ki ben onlara yalnızca iddianameyi okuyordum.
SORGU SIRALARI GELMEDİĞİ İÇİN YILLARCA TUTUKLU KALDILAR
Birinci duruşmanın başladığı ilk gün, Mahkeme Başkanı Ekrem Çelenk, ‘yalnızca vicdanına karşı sorumlu olduğunu’ belirten bir konuşma yaptı. Gözaltı süreçlerini bilen bir yargıçın yaptığı alışılmadık bir başlangıç cümlesi idi bu açıklama. Ne yazık ki davanın ömrüne, yargıçların mesleki ömürleri yetişemedi. Yargılama süreci, uzun bir maceraya dönüştü. Hemen salınacak durumda olan sanıklar dahi, bir türlü sorgu sıralarının gelmemesi ya da haklarındaki tanıkların dinlenilmemesi nedeni ile yıllarca tutuklu kaldılar.
5 DAKİKADA YAPILAN SAVUNMA HAZIRLIKLARI
Zaten hukuk dışı delillerle oluşmuş bir davada, sanık hakları, adım adım yok edildi. Özünde sanık haklarının ihlali, avukat haklarının da ihlalidir. Görüş yerlerinde, giderek önce, avukat sanık görüşüne iki canlı kulak eklendi. Ardına, teller çiftleştirildi. Tabureler kaldırıldı. Bunu cam bölmeler ve komutla açılan telefon görüşmeleri geldi. Elleri arkasında kavuşturulmuş halde bekleyen sanık komut üzerine, bir elini arkasında tutarak, tek eli ile tuttuğu telefonla ve süre beş dakikada avukat görüşü yapıyordu. Madeni bir sesle, beş dakikada yapılan savunma hazırlıkları. Avukat da sanık da yaşama yabancılaştırılıyordu. Bu dönemde bir avuç avukat görev yaptı. Pek çok meslektaşımız, bu sahnelere dayanamadı ve görev almamayı tercih etti.
8-10 YIL TUTUKLU KALDIKTAN SONRA BIRAKILDILAR
Bu davanın sanıkları, yargılamalar sürerken çıkarılan 3713 Sayılı Yasa’nın geçici maddeleri ile en az sekiz ya da 10 yıl tutuklu kaldıktan sonra bırakıldılar. Terörle Mücadele Yasası, bir yandan sıkıyönetim uygulamalarını olağan dönem uygulamasına dönüştürüp, aydınlar için demir bir kafes kurarken, bir yandan da geçici maddelerle Dev-Yol ve bu dönemin diğer dava sanıklarının salınmasını sağlıyordu.
Sanıklar, arkalarında koca bir on yılı bırakarak çıktılar, babaları ya da anneleri cezaevinde olan çocuklar, bu yeni ortaya çıkmış anne ve babalara uzun süre uyum sağlayamadılar. Bazı aileler, on yıllık ayrılığı yeniden birliğe dönüştüremediler. Dışarıya uyum sağlamaları oldukça güç oldu.
26 SANIK İÇİN DAVA BİTMEDİ
Karar, onlar dışarıda iken geldi. Çoğu için artık bu kararın önemi yoktu. Ancak 26 sanık için dava bitmedi. Yargıtay, üzerinden 20 yıla yakın zaman geçmiş olan bu dosya da aleyhte bozma kararı verdi. Dosya gidip geliyor. Bu gidip gelişlerde dosya sayısı değişti. Sanıklara atılmış suçların ‘kanıtı’ olabilecek, onların aklanmasına ya da cezalandırılmasına dayanak olacak dosyaların bir kısmı bulunamadı. 26 yıl önce dinlenilmiş tanıklar ya da tartışılmış kanıtları yüzlerce klasör içinden seçip ayırmak, 26 yıla vakıf olmak ve adil bir karar vermek nasıl mümkün? Örneğin, aynı kanıtlarla ortak suçlanmış üç kişiden ikisi aklanırken birinin cezalandırılması isteniyor. Neden? Sorunun yanıtı yok.
AVUKATSIZ KALAN DEV-YOL SANIĞINA BARO AVUKAT ATADI
Şimdi gözaltı süreleri 24 saat, cezaevinde arkanızda bekçi yok. Savunmansız kalmıyorsunuz. Baro, savunma hakkınızı her şartta koruyor. Devlet, avukat ücretini ödüyor. Her aşamada avukatınızdan yararlanıyorsunuz. Son duruşmada avukatsız kalan Dev-Yol sanığına baro avukat atadı. Ona savunmaya nasıl hazırlanacağını sordum. “Bu dava başladığında küçük bir çocuktum,” dedi. Savunmaya hazırlanamadı. Bir ay sonra yeniden mahkumiyet kararı verdi mahkeme. Bir şeyler değişiyor mu? 26 yıl sonra küçük adımlarla.

Umut Davası 13 yıldır sonuçsuz
Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü 24 Ocak 1993’ten bu yana 12 hükümet, 14 içişleri bakanı, 12 adalet bakanı, 4 DGM savcısı değişti. Avukat Ceyhan Mumcu, gerçekler ortaya çıkarılmadığı sürece daha çok hükümetin değişeceğini söylüyor.
24 Ocak 1993’te evinin önünde düzenlenen bombalı saldırı sonucu hayatını kaybeden Uğur Mumcu’nun cinayet soruşturmasına olayın başından itibaren Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı el koymuştu. Ancak dosya bir türlü tamamlanamamış ve 7 yıl gibi uzun bir sürecin sonunda 11 Temmuz 2000 tarihinde “Umut Davası” adıyla bir dava açılmıştı. Son olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca verilen bozma kararının ardından 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılama sürecinin devam etmesi bekleniyor. Uğur Mumcu’nun ağabeyi ve avukatı Ceyhan Mumcu, “Bu cinayeti işlettiren, finanse eden örgütleri ortaya çıkarmamız gerekiyor. Oysa bize ‘tetikçi ile yetinin’ diyorlar” diyor.
Davanın ne kadar süre içinde sonuçlanmasını bekliyorsunuz?
Bu davada Uğur Mumcu’nun arabasına bomba koyan bir sanık var; firari. O bulunacak ve yeniden yargılanacak. Ancak onu tefrik ettiler (ayırdılar). Önce İran’a kaçtı, İran’dan sonra da Almanya’ya geçtiği söylendi ama ciddi bir takibin olduğu konusunda kuşkuluyuz.
Gerçekler ve bütün olgular ortaya çıkarılmadığı için davanın kısa sürede sonuçlanmayacağını mı söylüyorsunuz?
Evet. Uğur Mumcu’nun öldürülmesini kim talep etti? Bu konu tamamen karanlıkta kaldı. Sanıklar emniyette ve emniyetten sonra da cezaevinde savcılığa mektuplar göndererek, “Pişmanlık yasasından yararlanmak istiyoruz, örgütle ilgili her şeyi mahkeme önünde anlatacağız. Bu hakkımızı saklı tutun” diye dilekçe gönderdiler. Mahkemenin birinci günü ise “Bu açıklamayı yapacağız ama avukat istiyoruz” dediler. Bu açıklamadan sonra Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanı Şebnem Korur Fincancı mahkemeye bir rapor gönderdi. Stres travması içinde oldukları için açıklamalarının resmi ve hukuki bir değeri olmayacağını açıkladı. Onlar da pişmanlık yasasından yararlanma isteklerinden vaçzgeçtiler ve bütün hazırlık ifadelerini reddettiler. O yapay bir şeydi. Eve dönüş yasası çıktıktan sonra da dediler ki, “Hayır, poliste işkence olmadı, biz her şeyi samimiyetle söyledik, dolayısıyla örgütümüzü anlatmış olduk, bundan yararlanmamız gerekir.” Mahkeme bu iddiayı İçişleri Bakanlığı’na sordu. Bakanlık, yasadan yararlanmamaları gerektiğini bildirdi. Buna rağmen mahkeme, onların eve dönüş yasasından faydalanmaları yönünde bir karar verdi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da, “İndirimden yararlanamazlar, karar bozulmalıdır” dedi. “Örgütümüzü bildirelim” diyen sanıklar birdenbire vazgeçip “Yattığımız cezaya razıyız” dediler. Bir takım ittifaklarla, dışarıdan müdahalelerle bundan vazgeçtiler. Yargıtay Ceza Kurulu’nun, bu konuyu yılbaşına kadar karara bağlayacağını umuyoruz.
Bu süreçte başka ne gibi itirazlarınız olacak?
Yargıtay bu sebeple bozarsa tekrar sanıklar aranacak ve bulunacak. Çünkü içeride sadece iki kişi kaldı. Onların bulunması zaman alacak. Yakalama çıkaracaklar, o çok uzayacak. Bir de en önemlisi arabaya bombayı yerleştiren kişi ne zaman bulunacak?
Dava bu kadar uzun sürmesine rağmen bitmiş olsa bile tamamlanmış olmayacak mı?
Kamuoyunun istekleri doğrultusunda cinayete azmettiren, “öldürün” diyen, finanse eden örgütleri ortaya çıkarmamız gerekiyor. “Tetikçi ile yetinin” gibi bir siyaseti var bu davanın.
Dava süreci bu kadar uzun olduğu zaman neredeyse faili meçhul cinayetlerdeki sonuçsuzlukla benzer bir duygu, kamuoyunun belleğinde bir belirsizlik oluşuyor.
Ankara Barosu’nun Başkanı “Uğur Mumcu ile Muammer Aksoy’un siyasi fikirlerini paylaşmıyoruz” diyor. Uğur Mumcu ile Muammer Aksoy’u tanıyanlar bile azalmış durumda. Oysa cenazede en çok öne çıkan kurum baroydu. Uğur Mumcu cinayeti çözülmedi, arkasından ne oldu? Ahmet Taner Kışlalı öldürülünce kamuoyu, “Sahi burada bu iş de vardı, ne oldu?” diye sordu.

Kemal Türkler, Dev-Yol ve Umut davası, Türk hukuk tarihine “bitirilemeyen” davalar olarak geçti. Onlarca hükümet, yüzlerce hakim ve avukat eskiten bu davaların ne zaman sonuçlanacağı ise hâlâ belirsizliğini koruyor.
Türkiye’de yıllar boyu süren ve bir türlü karara varılamayan birçok dava var; Kemal Türkler, Dev-Yol, Uğur Mumcu davaları bunlardan sadece birkaçı. Yargıçlar değişiyor, yasalar değişiyor ama sonuca bir türlü ulaşılamıyor. Bir dosyanın bir mahkemeden diğerine gitmesi bile 6 yıl sürebiliyor. Ağır aksak işleyen hukuk sisteminden hem hakimler, hem savcılar, hem de davacı olanlar şikayetçi.

Kemal Türkler davası 26 yıldır sonuçsuz
Kemal Türkler davasının avukatı Rasim Öz, “Tanıklar tehdit edildi, Türkeş mahkum edilmesine rağmen temyize gidilip dava zamanaşımına uğratıldı. Dosyaların bir mahkemeden diğerine gönderilmesi bile 6 yıl sürdü” diyor.
1979 yılında Merter’deki evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülen DİSK Başkanı Kemal Türkler’in davası 26 yılını doldurdu, o gününden bu yana 5 hakim değişti, bir hakim öldü, iki hakim emekli oldu. ancak dava hâlâ sonuçlandırılamadı. Öyle ki Kemal Türkler öldürüldüğünde henüz 1.5 yaşında olan torunu Burç Akpınar, büyüdü, avukat oldu, dedesinin davasının son duruşmasına müdahil avukat olarak girdi. Akpınar “Kemal Türkler Türkiye için önemli bir isim ama her şeyden önce dedemdi” diyerek davayı sonuna kadar götüreceğini söyledi.
Davayı başından beri yürüten avukat Rasim Öz, 26 yıl süren ve yılan hikayesine dönen davanın sürecini şöyle anlattı:
AZMETTİRİCİ ALPARSLAN TÜRKEŞ’Tİ
Kemal Türkler Davası, 1980 yılında MHP ve Ülkücü Kuruluşlar aleyhine açılan dava ile başladı. Azmettirici Alparslan Türkeş ve “Doğu’nun Başbuğu” diye tanınan Yılma Durak ve Celal Adan’dı. Diğer sanıklar Abdülsamet Karakuş, Aydın Eryılmaz, firari sanık da Ünal Osman Ağaoğlu’ydu. Davada dinlenen 587 kişiden çoğu verdikleri ifadelerinde, Türkeş’in emri ve Durak’ın bilgisi olmadan kimse öldürülemeyeceğini söyledi. Öldürün talimatını Türkeş vermiş. Yılma Durak da akrabası olan Ünal Osman Ağaoğlu’nu bulmuş. Ağaoğlu, aynı zamanda Kırcı ve Çatlı ile beraber Ankara’da öldürülen 7 TİP’linin katil zanlısı.
İLK DURUŞMAYA GİRMEMİZ BİLE SAVAŞTI
İlk duruşmaya girmemiz bile savaştı. “Bu davada müdahil değilsiniz” diyerek bizi duruşmaya almadılar. Zorla girdik içeri. Önce ifadeleri almadılar, görgü tanıklarımız vardı oysa. Daha sonra benim ısrarım üzerine Kemal Türkler’in kızı Nilgün’ün ifadesi alındı. Ağaoğlu’nu tarif etti, portresini çizer gibi anlattı. Ağaoğlu yakalandığında ise tanık ifadesinin üzerinden 19 yıl geçti diye kızının ifadesi dikkate alınmadı.
TÜRKEŞ MAHKUM OLUNCA TEMYİZE GİTTİ
Türkeş, Durak’la beraber mahkum oldu. Karar, Askeri Yargıtay’da temyiz edildi. Temyiz sırasında mahkeme başkanı askeri albay, “Sayın Türkeş, zahmet etmeyin” dedi... “Bu kadar savunma yapmaya hiç gerek kalmayacak. 2 ay sonra bu dava zamanaşımına uğrayacak” dedi. Yani davanın zamanaşımına uğrayacağını biliyor, davayı bitirmiyordu. Onu da sanığa müjdeledi. Türkeş aklanınca tekrar milletvekili oldu.
FİRARİ SANIK YAKALANDI AMA DİĞERLERİ DIŞARIDA
Bu kadar süre içinde dosyalar da tahribata uğradı. Yarısını fare yemiş, yarısının üzerine su dökülmüş. Sonuçta hiçbir şey okunmuyordu. Bu arada firari sanık Ağaoğlu, bir gazeteci arkadaşımın ihbarı üzerine yakalandı. Nilgün Türkler, sanığı kesin olarak teşhis etti. Ağaoğlu şimdi içeride, 7 müebbeti var ama sadece onun yakalanmasıyla iş bitmiyor.
BİR DOSYA TAM 6 YILDA BULUNDU
MHP aleyhine açtığımız davada öyle şeyler oldu ki, kasıt olmadığını düşünmek saflık olur. Davanın hüküm dosyasını istedik, tam 6 yıl sonra getirildi! Davaya bakan hakim de Yargıtay’a tayin edildi. O heyetteki diğer kişileri başka mahkemeye verdiler ve yeni heyet geldi. Bu yeni heyet de yarım saat içinde 387 dosyayı inceleyip, rapor düzenledi: “Sanıkla ilgili herhangi bir bilgiye rastlanmadı” diye... İtiraz ettim. Reddettiler ve sanıklar hakkında beraat kararı verdiler.
DAVANIN AÇMAZDA OLMASININ NEDENİ DERİN DEVLET
Ben Kemal Türkler davasının açmazda olmasının nedenini derin devlete bağlıyorum. Dava zamanaşımına uğratılarak bitecek. Dava 30 yıla ulaşırsa zamanaşımı olur, yani 4 yılımız kaldı. 4 yılda da biteceğe benzemiyor.
ZAMANAŞIMINA UĞRATILIRSA AİHM’E GİDECEĞİM
Tarihsel olarak bu davanın peşini hiçbir zaman bırakmak istemiyorum, gündemde tutulmasını istiyorum. Kemal Türkler gibi bir işçi önderinin katilleri cezasız kalmamalı. Eğer dava sonuçlanmazsa AİHM’e gitmemiz gündeme gelecek. Yapılanlar ‘adil yargılanma’ ilkesine aykırıdır.

Dev-Yol davası 24 yıldır sonuçsuz
Dev-Yol davası 24 yıldır sürüyor. Dava 723 sanık, 150 avukat eskitti. Davanın en toy avukatı bile torun sahibi olacak yaşa geldi. Sanıklardan 10 yıl yatıp çıkanlar bile yeni hayatlarına adapte olmakta çok zorlandı.
1 Mayıs 1977 yılında kurulan Dev-Yol örgütünün üyeleri 12 Eylül’den sonra yargılanmaya başlandı. 1982 yılında açılan Dev-Yol davası 24 yıldır sürüyor. 723 sanık, 150 avukat eskiten davanın son duruşması geçen ay yapıldı. Ankara 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi, 20 sanığı müebbet, 2 sanığı 16 yıl 8’er ay hapis cezasına çarptırdı. Davanın ne zaman biteceği ise belirsizliğini koruyor. Ancak dava avukatlarından Mehdi Bektaş, zamanaşımını beklediklerini söyledi.
Bektaş, “Bize göre zamanaşımı dolmuştur. Ancak Yargıtay bu konuda arar verene kadar dava sürecek. Son noktayı Yargıtay koyacak. Aradan bu kadar süre geçince bazı dosyaların gidip gelme sırasında kaybolduğu anlaşıldı. Eksik belge ve dosya ile karar verilemeyeceği için de Yargıtay’ın en son alınan kararı bozacağını düşünüyoruz” dedi.
Dev-Yol davasının öyküsünü de o zamanlar toy bir avukat olduğunu söyleyen Şenal Sarıhan anlattı.
DEV-YOL DAVASI BİR HUKUK ÖYKÜSÜDÜR
Dev-Yol davası bir hukuk öyküsüdür. Hukukumuzun öyküsü… Bu öyküden öğrenecek çok şey var. Tutuklamalar 79’da başlıyor. Bu davaya başladığımda bekardım, şimdi iki oğul sahibiyim. Çocuklarımdan biri şu anda 26 yaşında. Yani dava ile yaşıt. Genç ve deneyimsiz bir avukat olarak başladığım bu davada, yeni deneyimler kazandım.
İDDİANAME 2 YILDA HAZIRLANDI
Davanın iddianamesinin hazırlanması iki yılı buldu. Sanık sayısı 650’yi bulmuştu. Sanıklara, iddianame içeriğini aktardığımda, o tarihte henüz gençliğe geçmeye çalışan, bugünse ünlü bir ozan olan müvekkilim, ailesine, benim, kendisi ile ilgili saçma şeyler söylediğimi ifade etmiş. Bu ilginç tespiti başka müvekkillerimin ailelerinden de duydum. Onlar, emniyette hangi suçları kabul ettiklerinden dahi habersizdiler. Onlara göre iddianame gerçeğe aykırı şeyler söylüyordu. Tabii ki ben onlara yalnızca iddianameyi okuyordum.
SORGU SIRALARI GELMEDİĞİ İÇİN YILLARCA TUTUKLU KALDILAR
Birinci duruşmanın başladığı ilk gün, Mahkeme Başkanı Ekrem Çelenk, ‘yalnızca vicdanına karşı sorumlu olduğunu’ belirten bir konuşma yaptı. Gözaltı süreçlerini bilen bir yargıçın yaptığı alışılmadık bir başlangıç cümlesi idi bu açıklama. Ne yazık ki davanın ömrüne, yargıçların mesleki ömürleri yetişemedi. Yargılama süreci, uzun bir maceraya dönüştü. Hemen salınacak durumda olan sanıklar dahi, bir türlü sorgu sıralarının gelmemesi ya da haklarındaki tanıkların dinlenilmemesi nedeni ile yıllarca tutuklu kaldılar.
5 DAKİKADA YAPILAN SAVUNMA HAZIRLIKLARI
Zaten hukuk dışı delillerle oluşmuş bir davada, sanık hakları, adım adım yok edildi. Özünde sanık haklarının ihlali, avukat haklarının da ihlalidir. Görüş yerlerinde, giderek önce, avukat sanık görüşüne iki canlı kulak eklendi. Ardına, teller çiftleştirildi. Tabureler kaldırıldı. Bunu cam bölmeler ve komutla açılan telefon görüşmeleri geldi. Elleri arkasında kavuşturulmuş halde bekleyen sanık komut üzerine, bir elini arkasında tutarak, tek eli ile tuttuğu telefonla ve süre beş dakikada avukat görüşü yapıyordu. Madeni bir sesle, beş dakikada yapılan savunma hazırlıkları. Avukat da sanık da yaşama yabancılaştırılıyordu. Bu dönemde bir avuç avukat görev yaptı. Pek çok meslektaşımız, bu sahnelere dayanamadı ve görev almamayı tercih etti.
8-10 YIL TUTUKLU KALDIKTAN SONRA BIRAKILDILAR
Bu davanın sanıkları, yargılamalar sürerken çıkarılan 3713 Sayılı Yasa’nın geçici maddeleri ile en az sekiz ya da 10 yıl tutuklu kaldıktan sonra bırakıldılar. Terörle Mücadele Yasası, bir yandan sıkıyönetim uygulamalarını olağan dönem uygulamasına dönüştürüp, aydınlar için demir bir kafes kurarken, bir yandan da geçici maddelerle Dev-Yol ve bu dönemin diğer dava sanıklarının salınmasını sağlıyordu.
Sanıklar, arkalarında koca bir on yılı bırakarak çıktılar, babaları ya da anneleri cezaevinde olan çocuklar, bu yeni ortaya çıkmış anne ve babalara uzun süre uyum sağlayamadılar. Bazı aileler, on yıllık ayrılığı yeniden birliğe dönüştüremediler. Dışarıya uyum sağlamaları oldukça güç oldu.
26 SANIK İÇİN DAVA BİTMEDİ
Karar, onlar dışarıda iken geldi. Çoğu için artık bu kararın önemi yoktu. Ancak 26 sanık için dava bitmedi. Yargıtay, üzerinden 20 yıla yakın zaman geçmiş olan bu dosya da aleyhte bozma kararı verdi. Dosya gidip geliyor. Bu gidip gelişlerde dosya sayısı değişti. Sanıklara atılmış suçların ‘kanıtı’ olabilecek, onların aklanmasına ya da cezalandırılmasına dayanak olacak dosyaların bir kısmı bulunamadı. 26 yıl önce dinlenilmiş tanıklar ya da tartışılmış kanıtları yüzlerce klasör içinden seçip ayırmak, 26 yıla vakıf olmak ve adil bir karar vermek nasıl mümkün? Örneğin, aynı kanıtlarla ortak suçlanmış üç kişiden ikisi aklanırken birinin cezalandırılması isteniyor. Neden? Sorunun yanıtı yok.
AVUKATSIZ KALAN DEV-YOL SANIĞINA BARO AVUKAT ATADI
Şimdi gözaltı süreleri 24 saat, cezaevinde arkanızda bekçi yok. Savunmansız kalmıyorsunuz. Baro, savunma hakkınızı her şartta koruyor. Devlet, avukat ücretini ödüyor. Her aşamada avukatınızdan yararlanıyorsunuz. Son duruşmada avukatsız kalan Dev-Yol sanığına baro avukat atadı. Ona savunmaya nasıl hazırlanacağını sordum. “Bu dava başladığında küçük bir çocuktum,” dedi. Savunmaya hazırlanamadı. Bir ay sonra yeniden mahkumiyet kararı verdi mahkeme. Bir şeyler değişiyor mu? 26 yıl sonra küçük adımlarla.

Umut Davası 13 yıldır sonuçsuz
Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü 24 Ocak 1993’ten bu yana 12 hükümet, 14 içişleri bakanı, 12 adalet bakanı, 4 DGM savcısı değişti. Avukat Ceyhan Mumcu, gerçekler ortaya çıkarılmadığı sürece daha çok hükümetin değişeceğini söylüyor.
24 Ocak 1993’te evinin önünde düzenlenen bombalı saldırı sonucu hayatını kaybeden Uğur Mumcu’nun cinayet soruşturmasına olayın başından itibaren Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı el koymuştu. Ancak dosya bir türlü tamamlanamamış ve 7 yıl gibi uzun bir sürecin sonunda 11 Temmuz 2000 tarihinde “Umut Davası” adıyla bir dava açılmıştı. Son olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca verilen bozma kararının ardından 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılama sürecinin devam etmesi bekleniyor. Uğur Mumcu’nun ağabeyi ve avukatı Ceyhan Mumcu, “Bu cinayeti işlettiren, finanse eden örgütleri ortaya çıkarmamız gerekiyor. Oysa bize ‘tetikçi ile yetinin’ diyorlar” diyor.
Davanın ne kadar süre içinde sonuçlanmasını bekliyorsunuz?
Bu davada Uğur Mumcu’nun arabasına bomba koyan bir sanık var; firari. O bulunacak ve yeniden yargılanacak. Ancak onu tefrik ettiler (ayırdılar). Önce İran’a kaçtı, İran’dan sonra da Almanya’ya geçtiği söylendi ama ciddi bir takibin olduğu konusunda kuşkuluyuz.
Gerçekler ve bütün olgular ortaya çıkarılmadığı için davanın kısa sürede sonuçlanmayacağını mı söylüyorsunuz?
Evet. Uğur Mumcu’nun öldürülmesini kim talep etti? Bu konu tamamen karanlıkta kaldı. Sanıklar emniyette ve emniyetten sonra da cezaevinde savcılığa mektuplar göndererek, “Pişmanlık yasasından yararlanmak istiyoruz, örgütle ilgili her şeyi mahkeme önünde anlatacağız. Bu hakkımızı saklı tutun” diye dilekçe gönderdiler. Mahkemenin birinci günü ise “Bu açıklamayı yapacağız ama avukat istiyoruz” dediler. Bu açıklamadan sonra Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanı Şebnem Korur Fincancı mahkemeye bir rapor gönderdi. Stres travması içinde oldukları için açıklamalarının resmi ve hukuki bir değeri olmayacağını açıkladı. Onlar da pişmanlık yasasından yararlanma isteklerinden vaçzgeçtiler ve bütün hazırlık ifadelerini reddettiler. O yapay bir şeydi. Eve dönüş yasası çıktıktan sonra da dediler ki, “Hayır, poliste işkence olmadı, biz her şeyi samimiyetle söyledik, dolayısıyla örgütümüzü anlatmış olduk, bundan yararlanmamız gerekir.” Mahkeme bu iddiayı İçişleri Bakanlığı’na sordu. Bakanlık, yasadan yararlanmamaları gerektiğini bildirdi. Buna rağmen mahkeme, onların eve dönüş yasasından faydalanmaları yönünde bir karar verdi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da, “İndirimden yararlanamazlar, karar bozulmalıdır” dedi. “Örgütümüzü bildirelim” diyen sanıklar birdenbire vazgeçip “Yattığımız cezaya razıyız” dediler. Bir takım ittifaklarla, dışarıdan müdahalelerle bundan vazgeçtiler. Yargıtay Ceza Kurulu’nun, bu konuyu yılbaşına kadar karara bağlayacağını umuyoruz.
Bu süreçte başka ne gibi itirazlarınız olacak?
Yargıtay bu sebeple bozarsa tekrar sanıklar aranacak ve bulunacak. Çünkü içeride sadece iki kişi kaldı. Onların bulunması zaman alacak. Yakalama çıkaracaklar, o çok uzayacak. Bir de en önemlisi arabaya bombayı yerleştiren kişi ne zaman bulunacak?
Dava bu kadar uzun sürmesine rağmen bitmiş olsa bile tamamlanmış olmayacak mı?
Kamuoyunun istekleri doğrultusunda cinayete azmettiren, “öldürün” diyen, finanse eden örgütleri ortaya çıkarmamız gerekiyor. “Tetikçi ile yetinin” gibi bir siyaseti var bu davanın.
Dava süreci bu kadar uzun olduğu zaman neredeyse faili meçhul cinayetlerdeki sonuçsuzlukla benzer bir duygu, kamuoyunun belleğinde bir belirsizlik oluşuyor.
Ankara Barosu’nun Başkanı “Uğur Mumcu ile Muammer Aksoy’un siyasi fikirlerini paylaşmıyoruz” diyor. Uğur Mumcu ile Muammer Aksoy’u tanıyanlar bile azalmış durumda. Oysa cenazede en çok öne çıkan kurum baroydu. Uğur Mumcu cinayeti çözülmedi, arkasından ne oldu? Ahmet Taner Kışlalı öldürülünce kamuoyu, “Sahi burada bu iş de vardı, ne oldu?” diye sordu.