DeRSaaDeT
Islambol
- Katılım
- 3 Şub 2006
- Mesajlar
- 6,597
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 118

Mekke’nin fethinden sonra bütün Arabistan’da sadece Tâif, İslâm idâresinin dışında kalmış, müslümanlığı kabul etmemişti. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem orayı da kuşattı. Ama onbeş yirmi gün sonra kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in kuşatmayı kaldırmasından sonra ünlü kabile reislerinden Sahr, kuvvetlerini alarak gelip Tâif’i kuşattı. Şehir halkına o kadar baskı yaptı ki, sonunda barış yapmaya razı oldular. Sahr durumu Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e haber verdi. Muğîre b. Şu’be es-Sekafî de Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek: “Sahr halamı esir aldı” diye şikayette bulundu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Sahr’a haberci göndererek Muğîre’nin halasını evine göndermesini emretti. Daha sonra Benû Süleym kabilesinin temsilcileri geldi. Onlar kısa zaman öncesine kadar müslüman olmamış, inkarcılıkta devam ediyorlardı. Onlar da Sahr’dan yakınarak: “Bizim su kuyularımızı ele geçirdi, biz artık müslüman olduk. Su kaynaklarımız bize geri verilmeli” dediler. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Sahr’a haberci göndererek: “Bir topluluk müslüman olunca artık can ve mal güvenliği içinde olacağından onlara su kaynaklarını geri ver” buyurdu. Sahr da bunu kabul etmek zorunda kaldı.
Olayı anlatan ravi şöyle der: “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in her iki emrini de Sahr kabul etmek zorunda kalınca Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in “Sahr her iki durumda da yenilmiş oldu ve yaptığı Tâif kuşatması karşılığında hiçbir şey elde edemedi” diyerek yüzünün kızardığını gördüm.” (Ebu Davud)
Mahzûm oğullarından bir kadın hırsızlık yapmıştı. Kureyş’in şerefini düşünen bazı kimseler, cezadan vazgeçilmesini ve kadının salıverilmesini istediler. Usâme b. Zeyd (ra) Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in çok sevdiği biriydi. İnsanlar onu aracı yaparak Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in bu kadını bağışlamasını istediler. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem çok öfkelenerek: “İsrail oğulları, Allah’ın emirlerini kimsesiz fakirlere uygulayıp eşraf suç işlediğinde bağışladıkları için helak oldular” buyurdu.” (Buhari)

Ebû Hadred el-Eslemî sahabedendi. Kendisi bir yahûdîye borçluydu. Üzerindeki elbisesinden başka hiçbirşeyi yoktu. O günlerde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Hayber’e ordu göndermeyi düşünüyordu. Ebû Hadred, yahûdîden borcunu ödemek için mühlet istediyse de yahûdî bunu kabul etmedi ve onu yakalayarak Hz. Peygamber’in huzuruna getirdi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem “Ona borcunu öde” buyurdu. O da imkânsızlığını, bildirdi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem tekrar borcunu ödemesini söyledi. O yine imkânsızlığından bahsederek veremeyeceğini bildirdi ve: “Ey Allah Resulü! Hayber gazvesi yakındır, şayet oradan geri dönüşte elime birşeyler geçerse, borcum karşılığında buna vereyim” dedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem tekrar: “Hemen öde” diye emretti. Nihayet sahabi entarisini çıkarıp verdi ve başındaki sarığı çözerek belden aşağısına bağladı. (Müsned)
İşte bu insaf, vicdan ve adalet sayesindedir ki, müslümanlar bir yana, Hz. Peygamber’in amansız düşmanı olan yahûdîler bile dâvalarını çözmesi için Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in adalet divanına getiriyor (Ebu Davud) ve davaları kendi şeriatlarına uygun olarak karara bağlanıyordu. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de bu olay açıkça anlatılmıştır. Islâmdan önce Benû Nadîr ve Benû Kureyzâ yahûdîleri arasında senlik-benlik davası ve rekabet çok enteresan bir şekilde sürüyordu. Kureyza kabilesinden biri herhangi bir Nadîrliyi öldürürse, o da öldürülürdü. Ama eğer bir Nadîrli bir Kureyzâlıyı öldürürse kan bedeli olarak yüz deve yükü kuru hurma verirdi. İslâm döneminde böyle bir olay meydana gelince Kureyzâ kabilesi Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e gelip davacı oldu. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de hemen Tevrat’ın ana maddesini oluşturan -cana can- hükmüne göre iki kabile arasında eşitlik sağlayarak kısas uygulanmasına karar verdi. (Ebu Davud)
Adalet ve eşitliği uygulamanın en nazik olduğu nokta karar veren kişinin kendi hakkında bile adalet ve insaf ipini koparmamasıdır. Bir keresinde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ganimet malı bölüştürüyordu. İnsanlar çevresine üşüşmüşlerdi. Adamın biri gelip Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in yüzünü kapatırcasına önüne dikildi. Mübarek elinde ince bir çubuk vardı, onunla onu itti. Tesadüfen çubuk adamın yüzüne değdi ve çizdi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem; “Gel benden bedelini al” buyurdu. Bunun üzerine o adam, “Ey Allah Resulü! Ben hakkımı bağışladım” dedi. (İbn-i Hanbel)
Ölüm döşeğinde Allah Resulü herkese ilân ederek şöyle buyurdu: “Eğer bende birinin alacağı varsa ve eğer ben birinin canına, malına zarar vermişsem, gelsin canım ve malım hazırdır. Eğer bir haksızlık yapmışsam, yaptığım haksızlığın karşılığını bu dünyada alsın” buyurdu. Kalabalık sessizliğe gömüldü. Sadece bir kişi birkaç kuruşluk alacağı olduğunu ileri sürdü. O da hemen kendisine orda ödendi” İbn-i İshak)
