Islamın temel meselesi türbanlı değil kara lastikli kızdır

metalic

New member
Katılım
18 May 2006
Mesajlar
3,007
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
119
Konum
Dünyayı bilmeyen, dünyanın maskarası olur. Kötülüğ
islamin-temel-meselesi-turbanli-degil-kara-lastikli-kizdir-1804101200_l.jpg


Televizyonlarda Taraf’ın şu “çok bilmiş” oğlanının furyası esiyor… Başımı nereye çevirsem bu şahsı görüyorum.

‘’Liberal Demokrasi’’ safsatasının baş savunucularından olan, eski ülkücü zattan bahsediyorum.

Diğer bir tabirle; Haçlı Emperyalizminin son icadı olan ‘’Amerikan Demokrasisinin’’, küreselleşmenin ve kapitalizmin yerli işbirlikçisi olan bir zaat’ı zerzevat..

Zerzevat ifadesini neden kullandım ?

Bu ve bunun gibilerin genel söylemini incelediğimde, sıkıştıkları yerde ‘’türbana’’ sarıldıklarını gördüm. Zerzevat; Arapçada yeşil ‘’hadr’’ demektir.

Sözde ‘’Darbe Karşıtlığı’’.

Bu ülkede pratik düzlemde uygulanmış tüm darbe ve girişimlerin hangi merkezlerden yönlendirildiği malumdur. Burada kalkıp makaleyi teoriye boğmamızın bir manası yok. İnsani aklın gerçeği şudur;

Darbeler, BATI EMPERYALİZMİNİN UYGULAMALARIDIR.

Dolayısı ile darbe karşıtı olmak için ‘’anti-emperyalist’’ olmak gerekir.

Ancak; hem liberal olacaksınız, yani tekelci demokrasi ve kapitalist özgürlüklere entegre edilmiş bir görüşün misyonerliğini yapacaksınız, hem “de göbekten bağlı olduğunuz oligarşinin uygulamalarına karşı olacaksınız.

Bu işte bir iş var!

Bu ‘’taraf’’girler, ya da türedi demokratlar sanıyorum ‘’halkın üzerine örtülen cehalet örtüsünden besleniyor’’. Öne sürdükleri kavramların hiçbiri ‘’halkçı’’ değil iken, halka özgürlük vaad etmeleri toplumsal şizofreninin boyutlarını bizlere gösteriyor.

Özellikle paçaları tutuşunda sarıldıkları ‘’İslam’’, kendi görüşlerine tamamen zıt bir anlayış iken, göbekten bağlı oldukları odakların ürettiği İslam algısına sırt dayayarak söylem geliştirdikleri halde, toplumun kendilerine sahip çıkması, daha vahim bir durum…

Sanayi devrimini gerçekleştirmiş ülke faşizmleri, genel olarak ‘’emperyalist çıkarlara dayanır’’. Türkiye ise bu yönde faşist eğilimleri barındırmamış, bu topraklarda batı güdümlü ‘’cunta faşizmi’’ biçiminde açığa çıkan bir mandacılık anlayışı darbelerin bütününde karşımıza çıkmıştır.

İster altını eşeleyin ister üstünü, nerden bakarsanız bakın; darbelerin ve halk – özgürlük karşıtı eylemlerin tamamının arkasında; Batı Sermayesi ve emperyalist politikaları vardır.

Bu nasıl Demokrasi?

Şimdi bu darbe karşıtlarına sorsanız, Küreselleşmenin nimet, AB’nin hedef, sermayenin kurtuluş olduğunu söyleyecekler…

Demokrasi, kitleler üzerinde yoğunlaşan ‘’kapitalist asimilasyon’’ kırılmaksızın yaşama geçirilemez. Yani özetle; her eve giren TV programlarında, batı sömürgeciliğinin arzu ettiği veriler halka sunulmaya devam ediyorken, halkçı demokrasiyi hayata geçirmek imkansızdır.

Bu tip demokrasilere ‘’burjuva demokrasisi’’ demek mümkün.

Bu tip demokrasiden bahsedenler, toplumsal paylaşımdan, emekten ve sermayenin emek karşısındaki reel politikalarından bahsetmez…

Bunlar, Küreselleşme adına ‘’ulus devlet yapısını’’ hedef alabilmek için sürekli bir özgürlük narası atar…

Bunların derdi, AB Mandasına karşıt olan, emperyalizm ile işbirliğine karşıt olan odakları ‘’darbeci diye suçlamak’’ bu yolla kendi derin çelişkilerini bertaraf edebilmektir.

Kendilerini reddeden, Vahşi Kapitalizm ile doğrudan çelişen bir anlayış olan İslam’ı, sadece başörtüsü noktasında ele alan bu tipler, tv programlarında ‘’asker olamayan başörtülü çocuklarından’’ bahsederler, ancak Kuran’da başörtüsünün hangi ayette geçtiğinden kelime bahsedemezler.

Çünkü birileri onlara zaten bunu öğretmiştir.

Kıblesi Beyaz Saray olan Hubel’lerin ardı sıra yürüyen ‘’raiye’’nin bu açığından istifade ederek, ülkedeki ‘’emek problemlerine’’, sosyal adaletsizliğe zerrece müdahale etmeksizin, sadece üst oligarşinin hedeflerine yönelik ‘’özgürlük ve demokrasi’’ söylemi geliştirirler.

Bunun adı FİLİPİN DEMOKRASİSİdir.

Bunun adı Filipin Demokrasisidir. Bu demokrasi tipini benimseyenler ise; Brüksel Solcuları, Amerikancı Liberaller, Beyaz Saray Müslümanlarıdır…

Bu demokrasi anlayışının rotasını incelediğinizde sizleri götüreceği yer;

Sınırların olmadığı bir dünya anlayışıdır…

Bizim demokrasimizle bunların demokrasisi arasındaki fark şudur;

Bunların sınırsız toplumunda, tekeller,tröstler cirit atar. Halk, ne olduğu bilinmez düşüncelerin ardı sıra giderek köleleşir, sömürü ‘’özgürlük’’ olarak tanıtılır.

Bizim demokrasimizde, tekeller ve tröstler yoktur. Emperyalizme karşı doğrudan mücadele vardır…

Bu tipler AB-D’liler tarafından sürekli ödüllendirilirken. Bizim gibiler genellikle ‘’öldürülür’’.

En üzüldüğüm şey!

Bu tiplerin ağızlarına sakız ettikleri dinimiz İslam’ın, bu Brüksel lahanaları ile her zaman mücadele ettiğini algılamayan halkımızın vahim durumudur.

Daha önce de yinelediğim gibi, dindarların hakkını savunmak isteyenler şuna dikkat etmelidir;

Bir ülkede, doğusunda kara lastikle okula giden kızlar varken,
Batısında, babasının jipleri ile üniversiteye giremeyen türbanlı kızlar var ise;

Dinin temel problemi ‘’türbanlı olan kız değildir’’.

Kara lastikli olan kızdır…

Türbanın ne olduğunu daha evvel de yazıp çizmiştik…

Son olarak bunun gibi çocukları yetiştiren annelerimize seslenmek isterim;

‘’Evlatlarınıza sahip çıkın!’’.

Eren Erdem

::Kaynak::
 
İslamın temel meselesi türban olmadığı gibi kara lastikte değildir....

İslamın en temel meselesi ahlaktır.

Türbanın katolik müslümanlarının (ılımlı islamcı, vatikancı, fetocu, amerikancı) meselesi olduğunu düşünüyorum.

Kara lastiğin ise Devlet meselesi olduğunu düşünüyorum.
 
Zaten Bu Ülke Dinini Bilmeden Müslüman...

Bakın Bir Kaç Örnek...

Sakal Salma... Hamam Başlarına bakın

Türban... Hristiyan Rahibeler Bakın...

Tesbih... Budist Rahipler'e Bakın...

Müslümanlığı O Kadar Yanlış Öğretiyorlar ki Bu Ülkede Ve Dünyada... Aslında Şu An Ki İslam Gerçek Değil Beyinlerde Öğretilmiş Ateist İslamdır.. :goz:
 
İslamın temel meselesi , Ahlak tır tabikide ... Peki bu ahlak nasıl bir ahlak ...
İslam ahlakı ; Kur-an ' ı kerim ahlakı dır .. Peygamberimiz (S.A.V) ahlakıdır ...
İşin özüne inildiğinde kapanmak ta bu ahlak ın içine sayılır ...
Örtünme ahlak ı İslamın meselelerindendir ... NÛR SÛRESİ
24/31- Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!


Sizler akıl etmezmisiniz , fikir etmezmisiniz , ölümü düşünmezmisiniz ,
siz ona döndürüldüğünüzde size ondan başka kim yardım edebilir ..
O zamanda bu söylediklerini tasdik edebilecekmisiniz , yoksa ; Yarab biz azıtanlardan olduk ve bütün uyarı ve uyarıcılara kulaklarımızı tıkadık gözlerimizi kapadık .. biz zülme uğrayanlardan olduk diceksiniz ?? Ve ona söylediğinizde (Yarab bizleri geri gönder sana çok layıkıyla ibadet edenlerden olalım ) sizlere denilecek (ey ahmaklar topluluğu siz zaten oradan gelmiyormusunuz )

Gelin bu inadınızdan vaz geçin .. Hiçbirşey için geç deil .. Ne günah işlerseniz işleyin Rahman v rahim olanın sonsuz rahmetine sığının tövbe edin ... Bizlerde sizler için dua edelim Rabbim sizleride rahmeyiyle merhametiyle hidayete erdirsin ... amin
[/B]
 
kadının en mükemmel ifade tarzı gözlerindedir...saçını örtsen ne örtmesen ne...eger sana acıyarak,kızgın,alaycı yada başka bir tavırla bakıyor sende algılıyamıyorsan....????
 
Verdiğin ayetin çevirisnde AHLAKSIZLIK yapılmış Genel anlamdaki örtü kelimesi özel anlamda başörtüsüne çevrilmiş.

Örtü kelimesi genel anlamda bir kelimedir ve başörtüsü olarak çevrilmesi AHLAKSIZLIK tır. Kuranda BAŞÖRTÜSÜ kelimesi yoktur olmayan bir kelimenin varmış gibi gösterilmesi AHLAKSIZLIKTIR.
 
Bilmeyenlere !!!!

Sakal

Soru: Sakal bırakmanın hükmü nedir? Farz mıdır, sünnet midir?

Cevap:

Sakal bırakmak ile ilgili olarak Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:

Abdullah İbn Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki:

“Bıyıkları kazıyın, sakalları serbest bırakın.”

Sahîheyn’in (Buhari ve Müslim) bir rivayetinde şöyle denmiştir:

“Şu ameller fıtrattandır: Kasık tıraşı, tırnakların kesilmesi, bıyıkların kesilmesi.”

Bir diğer rivâyette:

“Müşriklere muhâlefet edin, sakallarınızı uzatın, bıyıklarınızı kesin.” denir.

Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

“On şey fıtrattandır: Bıyığın kesilmesi, sakalın uzatılması, misvak, istinşak (burna su çekmek), mazmaza (ağza su çekmek), tırnakları kesmek, parmak mafsallarını yıkama, koltuk altını yolmak, etek traşı olmak, istinca yapmak.”

Bu hadisler sebebiyle ulemanın bir kısmı sakalı farz görürken, bir kısmı da herkesin sakal bıraktığı, sakalla bıyığın birbirine karıştığı Arap toplumunda peygamberimizin bir çeki düzen vermesi şeklinde değerlendirmiş, bunun dinden değil, gelenekten kaynaklanan bir uygulama olduğunu söylemiştir.

Her iki tarafı da haklı sayabilecek deliller bulunduğundan peygamberimizin sakal bırakmasına bakarak sakalı sünnet saymak da mümkündür. Hadislere bakıp kendi tercihinizi yapmanızı tavsiye ederiz.



Dinimizde tesettürün önemi

Sual: Tesettürü kimler inkâr ediyor?

CEVAP
Kur’ana inanmadıkları halde, (Yalnız Kur’an) diyen yalancılarla, On dokuzculuk bâtıl dinine sarılanlar, tesettürü inkâr ediyorlar. Halbuki Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Mümin kadınlara söyle, gözlerini sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, görünen kısmı hariç, ziynetlerini göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar örtsünler!) [Nur 31]


Bu âyette bazı hususlar açık değil. Mesela kadın, gözünü neden sakınacak, ırzını nasıl koruyacak, ziynetten maksat ne? Kına, sürme mi, altın, gümüş mü, küpe, kolye, bilezik mi? Bu hususlar tam açık değildir, bunlar hadis-i şerifle açıklanarak bildirilmiştir. Allahü teâlâ, (Resule itaat Allah’a itaattir) ve (Sana indirdiğim Kur’anı, anlamaları için insanlara açıkla) buyuruyor. (Nahl 44)

Resulullah efendimizin açıklamaları ile âyetin manası şöyle oluyor:
(Mümin kadınlara söyle, gözlerini [yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hariç, [Kolye, küpe, bilezik, kına, sürme gibi] ziynetlerini [ve ziynet taktıkları baş, kulak, kol ve ayaklarını] göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nur 31] (Celaleyn, Medarik)

Mecmaul-enhür’deki, (Kadının [yüz ve iki eli hariç] bütün bedeni avrettir) hadis-i şerifi de tesettürü açıklıyor. Hazret-i Esma, ince elbise ile gelince, Resulullah efendimiz baldızına bakmadı. Mübarek yüzünü çevirip (Ya Esma, bir kız, namaz kılacak yaşa gelince, yüz ve iki eli hariç, vücudunu erkeklere gösteremez) buyurdu. (Ebu Davud)


Hazret-i Âişe validemiz de bildiriyor ki:
(İlk muhacir kadınlara Allah rahmet etsin! Tesettür âyeti gelince, emri geciktirmemek için hemen peştamallarını yırtıp başlarını örttüler) buyurdu. (Buhari, Nesai) [Hazret-i İbrahim de, sünnet ol emrini geciktirmemek için, bıçak, doktor aramadan, hemen hazırdaki balta ile kendini sünnet etmişti.]

Dinimizde iki çeşit kadın kıyafeti vardır: Hür ve cariye [köle] kıyafeti.
Cariyeler başlarını örtmezlerdi, örtmek zorunda da değillerdi. Kapanma mecburiyeti hür kadınlara idi. Tesettür âyeti gelmeden önce hür kadınlar da başları açık gezerdi. Münafıklar, cariyelere sarkıntılık ederdi. Bu arada açık olan hür kadınlara da sataşırlardı. Olay duyulunca, (Biz bunu cariye sandık) derlerdi. Allahü teâlâ, (Hür kadınlar cariyeler gibi giyinmesinler, vücutlarını tamamen örtsünler, böylece cariye olmadıkları da meydana çıksın ve münafık erkekler tarafından da sarkıntıya maruz kalmasınlar) buyurdu. Bu âyetin meali şöyledir:
(Ey Nebi, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına [dışarı çıkarken] dış elbiselerini giymelerini söyle! Bu, onların tanınıp, eza görmemeleri için en uygun kıyafettir.) [Ahzab 59]

Bazı mezhepsizler, “Hayzdan kesilmiş, yaşlı kadınların saçlarını göstermeleri günah olmaz” diyorlar. Ama Kur’anda mealen buyuruluyor ki:
(Evlenme arzusu kalmayan ihtiyar kadınların ziynetlerini [ziynet yerlerini, baş, kulak, boyun, kol ve ayaklarını] göstermemek şartı ile, dışa giydikleri [manto gibi] elbiselerini çıkarmalarında bir vebal yoktur. Ama sakınmaları daha iyi olur.) [Nur 60]

Dikkat edilirse, kuyumcuda teşhiri, satılması serbest olan ziynetlerin bile kadında olunca, gösterilmesi yasaklanıyor. Müminlerin anneleri için bile, (Siz diğer kadınlar gibi değilsiniz, [yabancılarla] yumuşak konuşmayın, kalbinde fesat bulunanlar, kötü ümide kapılır. Evlerinizde oturun, eski cahiliye kadınları gibi açılıp saçılmayın) buyuruluyor. (Ahzab 32-33)

Bu delillerden sonra, “İslamiyet’te tesettür yok” diyenlerin art niyetli olduklarında şüphe kalmaz.

Namazdan sonra dua ve tesbih



-Heee demekki dinimizde Türbanda Sakalda tesbihde vardır.
Bilmem katolikmiş cartmış curtmuş değil has ve has tabiri caizse Kur'an ı Kerimde ve hadislerde yer alan birşeydir.
Kimsede yok demesin.Diyeceksede neyse boşver....
 
Elbette ama Şu an çok meşgulüm konu ile ilgi aydınlatıcı olabilecek bir çok paylaşım yapacağım biraz sabredin.

( Şu an PSG ve PORTO maçlarından Goool bekliyorum ....)
 
bu trafoo'yu mgevil'i kale alıp şurda kendinizi yormanız valla allah razı sanal mucadele ediyorsunuz
ne demiş eleman yok sakal hahamın yok türban rahip'in yok bilmem ne bilmem kimin heehe bal kabağı çiçek açtı
 
Dinsizlere din kaldıysa vay halimize

bende bi örnek vereyim de tam olsun

sevişme, çocuk yapma ;
bakın yunanlılara :goz:

nası örnek ama tam isabet değil mi

sanki tesbihi başkası çekince bizde olması imkansız

ateist zihinlerin dini yıkma çalışmaları vardı , devam ediyor ve hiç durmayacak ( şekilde görüldüğü gibi )
varsın onlar yüklesin , günde 5 vakit ezanda azap çeksinler , biz bu dinin bekçileriyiz .
 
Trafo sana bir öneri ; kuran ı sadece kendi fikriyatınla yorumlamaya kalkma...
Bunun için iyi arapça bilmen , Ebu Hanefi , Şafi gibi önemli zatların kitaplarını incelemen gerekiyor,
Hadisler , islam alimlerinin görüşleri hepsini değerlendirmelisin ve sonra bir kanaate varmalısın...
Birçok şey sana yanlış gelir , kadınların örtü olsun başörtüsü olsun ne farkeder kapanması gibi...

Bugün bir otomobil üzerinde manken soyunduruyorlar , adeta kadın mal gibi kullanılıyor , aslında o da farkında mal gibi kullanıldığının fakat iyi para alıyor ve mal olmaya razı oluyor...
Bu sitede sol görüş sağ görüş farketmez üyelerin büyük çoğunluğu tahsil sahibi...
Peki kaçı o mankenlerden daha çok kazanıyor , o mankenlerin altında vergisi 10000 lira olan otomobiller var , kaç üyenin otomobili var ve son sorum bu adalet mi?

Sakal sünnet , örtünme farzdır , ha uymazsın sen bilirsin o Allahla senin aranda , fakat uyana ne karışırsın , açık açık yazayım benim annem açık bir bayan , teyzemde , teyze kızlarımda ...
Ben açık bayanlara önyargılı olmadığım gibi kapalılara da değilim , biz aynıyız niye bu ayrım anlamıyorum , kızın teki önümde sevgilisinin üstüne çıkıyor , sınıfta ders anlatılırken abartmıyorum emin olun , ama başı kapalı olmaz ...
 
Trafo sana bir öneri ; kuran ı sadece kendi fikriyatınla yorumlamaya kalkma...
Bunun için iyi arapça bilmen , Ebu Hanefi , Şafi gibi önemli zatların kitaplarını incelemen gerekiyor,
Hadisler , islam alimlerinin görüşleri hepsini değerlendirmelisin ve sonra bir kanaate varmalısın...
Birçok şey sana yanlış gelir , kadınların örtü olsun başörtüsü olsun ne farkeder kapanması gibi...

Bugün bir otomobil üzerinde manken soyunduruyorlar , adeta kadın mal gibi kullanılıyor , aslında o da farkında mal gibi kullanıldığının fakat iyi para alıyor ve mal olmaya razı oluyor...
Bu sitede sol görüş sağ görüş farketmez üyelerin büyük çoğunluğu tahsil sahibi...
Peki kaçı o mankenlerden daha çok kazanıyor , o mankenlerin altında vergisi 10000 lira olan otomobiller var , kaç üyenin otomobili var ve son sorum bu adalet mi?

Sakal sünnet , örtünme farzdır , ha uymazsın sen bilirsin o Allahla senin aranda , fakat uyana ne karışırsın , açık açık yazayım benim annem açık bir bayan , teyzemde , teyze kızlarımda ...
Ben açık bayanlara önyargılı olmadığım gibi kapalılara da değilim , biz aynıyız niye bu ayrım anlamıyorum , kızın teki önümde sevgilisinin üstüne çıkıyor , sınıfta ders anlatılırken abartmıyorum emin olun , ama başı kapalı olmaz ...

İyide sen yanlış kişiyle konuşuyorsun adam İslam Alimlerini takmıyor bile nasıl yorumlayacak baksana Bedüizzaman deyince ilikleri çekiliyor.

Adam sıyrılmak için futbola sarıldı.Böyle rezillik olmazki konuyla alakası yok.Adam resmen yerlere yattı...
 
Gereksiz mesajlar silindi.. Bir kez daha uyarı yok..

Konuyla ilgili bilginiz yoksa bir şey yazmak zorunda değilsiniz...!
 
Kuran’da başı kapamak geçmiyor

KURAN’DA BAŞI KAPAMAK GEÇMİYOR
Mümin kadınlara da söyle: Bakışları ölçülü olsun ve cinsel organlarını korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünenler hariç açmasınlar. Örtülerini yaka açıklarına koysunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları, yahut babaları, yahut kocalarının babaları, yahut oğulları, yahut kocalarının oğulları, yahut kardeşleri, yahut kardeşlerinin oğulları, yahut kendi kadınları, yahut ellerinin altında bulunanlar, yahut kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar, yahut kadınların mahrem yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hepiniz topluca Allah’a tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz.
24- Nur Suresi 31



Kadını kendi zihniyetine göre yaşatmak isteyen zihniyetin çarpıttığı ayetlerin başında bu ayet gelir.
Bu ayetteki “hımar” kelimesi geniş manalı bir kelime olup örtü manasına gelir. Eski Arap yazılarına bakılırsa hımarın yere konulan, masaya örtülen veya herhangi bir örtüyü tarif edebileceğini görürüz. Hımar, başı örterse başörtüsü olur, masaya konursa masa örtüsü olur. Allah eğer “hımar” kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi “hımarürres” gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi: Böylece “res” kelimesi ile baş bölgesi vurgulanır ve örtü kelimesi olan “hımar” ile beraber başörtüsü net bir şekilde anlaşılırdı. Nitekim abdest alınmasıyla ilgili ayette başın sıvazlanması söyenirken, baş kelimesi Arapça karşılığı ‘res’ ile vurgulanır.

Üstelik ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımarın başı kapatması değil, ayette açıkça yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka açığı manasına gelen ‘cuub’ kelimesi hem bu ayette kapanılacak bölgeyi belirtmek için, hem Hz. Musa’nın yaka açığına elini soktuğunu belirten ayetlerde geçer.) “Hımar” kelimesi sırf başörtüsü manasına gelse bile bu ayetten başı örtmek değil, yine yaka dekoltesini kapatmak anlaşılacaktı. Üstelik başörtüsünü Kuran’a maletmek isteyen zihniyet, açık bir saptırma yaparak “felyedribne” fiilini “salsınlar” diye tercüme etmeye kalkmıştır. Böylece ayeti okuyan “başörtüsünü yaka açıklarına salsınlar” şeklinde okuyacaktır. Oysa hiçbir şekilde “darabe” kökünden türeyen “felyedribne” fiili “salsınlar” manasına gelmez. Bu fiille örtünün yaka açığına konulması yani kapatılması anlatılır. Kuran’da salsınlar, indirsinler manasında “felyüdnine” kelimesi kullanılır. Allah böyle bir ifade kullanmak isteseydi “felyedribne” fiili yerine “felyüdnine” fiilini kullanabilirdi. Bu örnek bize gelenekçi zihniyetin, kendi fikirlerini doğru çıkartmak uğruna gereğinde Kuran’daki kelimelerin manasını kaydırmaktan çekinmediğini göstermektedir.

Ayette diğer dikkat etmemiz gereken nokta “süsler” kelimesi ile neyin kastedildiğidir. Bizim kanaatimize göre “süsler” kelimesi ile özellikle “göğüsler” kastedilmektedir. Çünkü ayetteki tüm noktalarla mantıklı bir şekilde göğüs bölgesinin uyum sağladığı kanaatindeyiz. Birincisi, ayette yaka açıklarının kapatılması geçiyor, yaka açıklarından ise göğüsler gözükür. İkincisi, ayette gizlenen süslerin belli edilmesi için ayakların yere vurulmaması geçiyor. Ayaklar yere vurulduğunda vücutta belli olacak yer özellikle göğüslerdir. (sütyenin o dönemde icad edilmediğini düşünürsek bu daha da iyi anlaşılır.) Üçüncüsü, ayetten kendiliğinden görünenler hariç süslerin kapanması söylenmektedir. Ne kadar kapatılmaya çalışılırsa çalışılsın özellikle iri göğüsler, çeşitli fiziksel hareketlerde, hatta rüzgarın esmesiyle elbise yapışınca bile kendini belli edebilir. Ayetten bunun doğal olduğu anlaşılır. Dördüncüsü, ayette süslerin kimlerin yanında açılabileceği söylenir. Kuran’daki diğer ayetlerden kadınların bir kısmının iki yıl gibi uzun bir süre çocuklarını emzirdiğini görüyoruz. Kadının, babası gibi yakınlarının yanında, çocuğu acıktığında ve ağladığında onu emzirmesi gerekebilir. Ayetteki bu açıklamanın özellikle bu konuda kadınlara büyük kolaylık sağlayacağı kanaatindeyiz. Tüm bu izahlara göğüs gibi uyan başka bir bölge bulunmadığı için süslerle özellikle göğüslerin kastedildiği sonucuna varabiliriz. Süsler kelimesinden ziynet, takı gibi maddelerin anlaşılamayacağı ayetin bütünsel olarak ele alınmasıyla açığa çıkar. Çünkü ayette kadınların süslerini kendi kadınları yanında açabileceği geçiyor. Takı gibi maddeler tahrik unsurundan daha çok hava atma unsuru olabilir. Eğer bu hava atma olayı engellenilmeye çalışılsaydı, buna ilk karşı cins erkekler yerine, aynı cinsten olan kadınlar dahil edilirdi. Ayrıca ayakları yere vurunca hangi ziynet, takı eşyası belli olur? Kendiliğinden gözüken ziynet, takı ne olabilir? Araf suresi 31’de ziynet eşyalarının mescid yanında giyilebileceğinin söylenmesi, takıların cami yanı gibi en kalabalık yerlerde de teşhir edilebildiğini, yani saklanmasına gerek olmadığını gösterir. Görüldüğü gibi mantıksal bir elemeyle gidildiğinde ayetin özellikle göğüs bölgesinin kapanmasını vurguladığı anlaşılır.

KURAN’DA ÜNİFORMA YOK
Kadınların kapanması konusunun daha da iyi anlaşılması için ikinci olarak Ahzab suresinin 59. ayetini de inceleyelim:

Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle cilbablarını(elbiselerini) üzerlerine giysinler. Bilinip incitilmemeleri için bu daha uygundur.

33-Ahzab Suresi 59

Bu ayetin anlaşılmasında kilit kelime “cilbab”dır. “Cilbab” Arapça’da gömlek, elbise gibi üste giyilen giysileri ifade eden bir kelimedir. Fakat hiçbir şekilde cilbab; belli bir yerden belli bir yere kadar örten giysi manasına gelmez. Gelenekçi İslamcıların kimisi kadının yüzü de dahil vücudunun tümünün örtülmesinin farz olduğunu, kimisi iki gözü, kimisi tek gözü dışındaki her yerini örtmesinin farz olduğunu, en ılımlıları ise yüz, eller ve ayaklar dışında her yerini örtmesinin farz olduğunu savunurlar. Oysa kadınların kapanmasıyla ilgili dinin tek kaynağı olan Kuran’da açıklananlar bu iki ayetle sınırlıdır. Yani kadınların başını örtmesi, peçe giymesi ve diğer anlatılan sınırlar Kuran’ın değil geleneklerin ve şahsi görüşlerin dine sokulmasının sonucudur. Eğer Allah böyle katı sınırlar çizmek isteseydi, bir ayette “Cilbabla; yüzünüz ve elleriniz dışında her yerinizi örtün” şeklinde bir sınırla kapanmanın sınırlarını çizebilirdi. Örneğin abdest ile ilgili ayette Allah, yıkanacak yerleri tek tek saymış ve “Dirseklere kadar ellerinizi yıkayın” gibi ifadelerle kesin sınırları koymuştur. Eğer Allah kapanmada da kesin sınırlar koymak isteseydi, bunu en azından bir cümleyle belirtebilirdi. Geçmiş kavimlerin başına gelenleri bile detaylarıyla anlatan Kuran, her şeyi açıkladığını kendisi söyleyen Kuran, eğer kapanmada sınırları belirlenmiş bir ölçü olacaksa ve bu bir tek cümleyle bile açıklanabilecekse, niye bu cümleyi içermesin? Bu açıklamanın olmaması, haşa Allah’ın unutmuş olmasından değil, bilakis bu tarzda kesin bir sınır koymak istememesindendir. Yukarıdaki 33-Ahzab suresi 59. ayeti ele alırsak, ayette kesin hatları olmayan esnek bir ölçünün olduğunu görürüz. Ayetten, üzere alınan elbiseyle kadının bilineceğini, böylece incitilmeyeceğini anlarız. Kadın namuslu bilinirse, bilinmemeden dolayı bir incitilmeye uğramaz. Bazı insanlar namussuz, fahişe sandıkları kadınlara takılıp onları incitebilir. Ayet kadının üzerine elbise alıp bunu önlemesini sağlıyor.

Peygamber’in döneminde kadınların bir kısmının çırılçıplağa yakın, göğüsleri açıkta dolaştığı, hatta İslam’ın hakimiyetinden önce putperestlerin Kabe’de haccı çıplak yaptığı söylenir. (Kurtubi, el Cami-il Ahkamil Kuran 7/189) 33-Ahzab suresi 33. ayetten de İslam’dan önceki cahiliye döneminde kadınların süslerini açığa vurduğunu anlayabiliriz. Kendi dönemindeki ölçüyü ve fahişe kadınların açıklığının derecesini bilen kadınlar, elbiselerini ona göre ayarlayıp bu tacizden kurtulurlar. Günümüzde de eğer böyle bir durum olursa; kadınlar, kendi yörelerini, geleneklerini, şartlarını gözönünde bulundurup, kendilerini fahişe tipli kadınlardan ayırıp tacizden kurtulurlar. Burada şuna dikkat edelim; kadınlar elbise giyip tanınmamaktan dolayı oluşan tacizden korunur. Toplumda kadın nasıl giyinirse giyinsin taciz edecek adamlar da olabilir. Ayet namuslu bilinmemeden dolayı oluşan tacizi önlüyor ve bunu önlerken “daha uygundur” tarzında yumuşak ifadeler kullanıyor. Yoksa bazı erkeklerin beğendiği bir kadını terbiyesizce taciz etmesi bu ayetin konusu değildir. Ayetin esnek ve şartlara göre ayarlanacak ifadesinden anlaşılmaktadır ki kadın cilbabını (elbisesini) öyle giyecektir ki; çıplaklığıyla fahişe mesajı verenlerden ayrılacak, tanınacak ve böylece tacizden korunup, daha uygun bir hareket tarzında bulunacaktır. Kıyafet nasıl olmalıdır sorusu görüldüğü gibi ayetin içinde gizlidir; kıyafet ayetin amacına uygun olmalıdır. Eğer ki amaç yerine sınırlar önemli olsaydı ve bunda katılık gerekseydi, Allah ayeti ona göre indirirdi. Kapanmayı temel olarak bu iki ayet tarif etmektedir. Kapanmayı tarif etmemesine rağmen, kadınların giyimine değinen son ayetse 24-Nur suresi 60. ayettir:

Nikah arzuları kalmamış, hayızdan kesilen kadınların süslerini göstermeye çalışmadan siyablarını (giysilerini) çıkarmalarında kendilerine bir günah yoktur. Sakınmak için iffetli davranmaları onlar için daha hayırlıdır. Allah İşitendir, Bilendir.

24-Nur suresi 60

Bu ayette geçen “siyab” kelimesi de hiçbir şekilde belli bir yerden belli bir yere kadar olan bölgeyi kapatan bir elbise manasına gelmez. Bu ayetten, belli bir yaşa gelmiş kadınların, kıyafetlerine daha az dikkat edebileceğini anlıyoruz.

SICAKTA BAŞIN ÖRTÜLMESİ KÜLTÜRELDİR
Görüldüğü gibi Kuran’ın tarif ettiği kapanmada, İslam adına bugün uygulanan kapanma şekillerinin, peçelerin, çarşafların, başörtülerinin tarifi yoktur. Yani bunların temeli dinimiz değil, örflerin, geleneklerin dinselleştirilmesidir. Peygamberimiz’in döneminde erkek, kadın birçok kişinin gelenek olarak başını örttüğü söylenir. Kıyafetlerin giyilişindeki temel sebeplerden birinin sıcaktan korunma olduğunu 16 Nahl suresi 81. ayette söylemektedir. Sıcak yörelerde başı örtmek, böylece güneşin etkilerinden, güneş çarpmalarından korunmak birçok sıcak iklimli bölgenin kültüründe vardır. Fakat ne yazık ki dinimizde kadının başının kapanması geleneği farzlaştırılmış, erkeğin başına sarık takması da sarıklı namaz kılanın 70 kat daha fazla sevap alacağı izahlarıyla dîni bir kıyafete dönüştürülmüştür. Oysa ne erkeğin sarığının, ne kadının başını örtmesinin Kuran’da geçmemesi, bunların dinsel bir nitelikleri olmadığının delilidir. Allah isteseydi “Erkekler sarıkla namaz kılsın” veya “Kadınlar saçlarının tek teli gözükmeyecek şekilde başörtüsü taksın” izahlarıyla konuya açıklık getirirdi.

Günümüzde başörtüsü için yapılan şamatayı ve eylemleri görenler Kuran’da geçmeyen bu hükmün İslam’ın en temel hükümlerinden biri olduğunu, Kuran’da ısrarla üzerinde durulduğunu sanmaktadırlar. Geleneğin savunulması, radikal hareketlerin karşı radikalizmi artırması, başörtüsünü birçok kere gündemin birinci maddesi yapmıştır. Başörtüsünü ısrarla savunup eylemler yapanlara, her eylemin, zıtlaşmanın sonunda, uğrunda bu kadar zahmete katlandıkları şeyin, din değil de gelenek olduğunu anlatmak daha da zorlaşmaktadır. Yapılan her eylem akıllı düşünmeyi, objektifliği kenara bıraktırıp, akılcılık, Kuran’ı samimi değerlendirme yerine örfe sahip çıkmayı, inadı ön plana aldırmaktadır. Başörtüsü yüzünden okulundan ayrılan bir kıza, “Başörtüsü diye, pardesülü kapanma diye bir şey dinde yok, sen din adına Arap örf ve adetlerine, Emevi ve Abbasi döneminin uydurmalarına sahip çıkıyorsun” deyince o kız sizi ne kadar objektif değerlendirebilir? Bu yüzden hepimiz dinci yobazlık kadar, kişisel hak ve özgürlükleri kısıtlayan; başörtüsü, kıyafet yasağı gibi gereksiz uygulamalarla insanları radikal çizgilere iten yasaklamacı kafalarla da mücadele etmek zorundayız. Çünkü bu kafalar ancak dinci yobazlığın ve radikalizmin artmasına sebep olurlar.

KADINLARI POŞETE SOKMA
Kuran’da gerekli malzemeyi bulamayan gelenekçilik , uydurma hadislerle, uydurma yorumlarla, mezhep izahlarıyla kadınları poşete sokulmuş şekilde kapatacak malzemeyi türetmiştir. Kuran’da 33-Ahzab suresi 52. ayette Peygamber’in, bu ayetin inişinden itibaren güzelliği hoşuna giden bir kadın dahi olsa, artık evlenmesinin helal olmadığı söylenir. Demek ki Peygamber’in döneminde kadınların kıyafetleri kimin ne kadar güzel olduğunu bilmeyi engellemiyordu. Oysa mezheplerin izahlarındaki çarşaftan, peçeden, başörtüsünden hangi hanımın ne kadar güzel olduğu nasıl anlaşılabilir? Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da Kuran’ın gözardı edildiğini görüyoruz.

Her zaman olduğu gibi uydurma hadislerle dolu kitaplardan ise, işe gelen hadis alınmış, işe gelmeyen hadis görmezlikten gelinmiştir. Oysa hadis külliyatında Peygamber döneminde kadın ve erkeklerin aynı kaptan abdest aldıkları da geçer. (Bakın Buhari, vudu 43 Ebu Davud, taharet 39- İbni Mace, taharet 36-Nesai, taharet 56) Abdeste konu olan yerler, ayak, dirseklere kadar eller, yüz ve baş olduğuna göre bu hadisten kadınların erkeklerle karışık ve başı açık oldukları anlaşılır. Oysa gelenekçi İslamcılık bu hadisi yorumlayarak atar ve kendi kafasına uygun diğer malzemelere sarılır. Peki madem kadının sizin söylediğiniz şekilde kapanmasının açık bir hüküm olduğunu söylüyorsunuz, niye ayrı ayrı kapanma şekillerini savunuyorsunuz? Neden kiminiz peçe farzdır, kiminiz ise değildir diyor? Neden kiminiz kadınların elleri gözükemez deyip yaz-kış kadınlara eldiven giydiriyor da, kiminiz kadınların elleri gözükebilir diyor? Neden kiminiz çarşaf dışında hiçbir şeyle kapanılamaz diyor da, kiminiz pardesü ile de olabilir diyor? Hiç şüphesiz kesin sınırlı bir hüküm olsa, böyle ayrı ölçüler çıkmazdı. Tüm bu ayrı ölçüler, hükümler kapanma konusunda geleneklerin, örfün, Emevi, Abbasi döneminin kadına bakış açısının dinselleşmesinin neticeleridir. Her bir ayrı kapanma modeli de “Allah’ın isteği tam budur.” diye savunulup sanki Allah’ın aynı konuda beş-on tane ayrı görüşü varmış gibi bir komedi ortaya konulmuştur. Allah’ın kadınların giyinmesi konusundaki hükmü yukarıdaki 3 ayette bellidir ve bunlardan anlaşılan neyse kadının giyim tarzı öyle olmalıdır. Verilen esneklik de, tam bir sınırın olmaması da muhakkak hikmetlidir. Çünkü Kuran’ı indiren, hikmetli olan Allah’tır ve Allah bu dini yüzlerce yıllık zaman dilimine, apayrı kültürlere, apayrı adetlere, apayrı iklimlere indirmiştir. Ayetlerdeki esneklikler dinimizin her şart ve zaman dilimine uyumunu sağlayan Allah’ın rahmet ve hikmetleridirler. Emeviler’in, Abbasiler’in kendi görüşlerini dondurup, Allah’ın görüşünü kendi bakış açılarına hapsetmeye çalışmalarından dinimizi kurtarmak hepimizin Allah’a karşı borcudur.

BAŞÖRTÜSÜ VE KAPANMA

Peygamberimiz’in vefatından sonra din adına yapılan saptırma ve ilavelerde, kadınlarla ilgili konuların özel bir yeri olduğunu bir evvelki bölümde gördük. Kadınların kapanması ise kadınlarla ilgili uydurulanlar içinde özel bir yere sahiptir. Bu yüzden kitabımızda bu konuyu ayrı bir başlık altında inceliyoruz. İnsan memeli canlılar içinde tek çıplak doğan ve tek giyinendir. 7 Araf suresi 22. ayetten insanların giyinmesinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu öğreniyoruz. Kıyafet, zamana, toplumun geleneklerine, iklimin şartlarına, meslek gruplarına, makama, mevkiye, yaşa ve birçok faktöre göre hem toplumlar arası hem de toplum içi çeşitlilik göstermiştir. Bazı toplumlar, Hint-Avrupa ırkında olduğu gibi tarih boyunca kıyafetlerinde birçok kere değişiklikler yapmışlardır. Bazı toplumlar ise, Asya toplumlarında olduğu gibi tarih boyunca kıyafetlerinde çok daha az değişiklikler yapmışlardır. Toplum içi kıyafet farklılıklarınınsa en iyi örneklerinden birisi Osmanlı’dır. Osmanlı’da padişah üç sorguçlu sarık takarken, veziri azam iki sorguçlu, halk ise tek sorguçlu takabilirdi. İki veya üç sorguç halka yasaktı. Saraylının, esnafın, tekkecinin, ayrı din mensubu kadın ve erkeklerin başlıkları, kıyafetleri, renkleri Osmanlı’da hep farklıydı. Bu kıyafetlerin farklılığı kanunlar ile korunurdu. Görüldüğü gibi hem toplumlar arası, hem toplum içi kıyafetlerin farklılığı, gelenek ve şartların bu kıyafetleri oluşturması, zengin malzemeli bir tarih ve sosyoloji konusudur.

SORUN GELENEĞİN DİNSELLEŞMESİDİR
Daha önce değindiğimiz gibi din adına uydurulanları incelersek, toplumun belli bir dönemindeki bakış açısının ve geleneklerinin dinselleştirilmesinin bunlarda önemli bir yeri olduğunu görürüz. Bu gelenekleri dinden ayırmanın yolu Kuran’dan anlaşılan kapanmanın din olduğunu; Kuran’dan çıkmayan kapanma şekillerinin, izahların din adına uydurma, geleneklerin dine sokulması olduğunu bilmektir. Şunu bir daha belirtelim ki geleneklerin bir kıyafet oluşturmasının bir mahsuru yoktur. Yanlış olan, tarihin belli bir anının ihtiyaçlarından doğan ve o toplumu ilgilendiren kıyafetlerin, evrensel olan ve binlerce yıllık zaman dilimine inmiş olan dine maledilmesidir. Örneğin, sarığı belli bir dönemde erkeklerin kıyafetini tamamlayan bir aksesuar, sıcaktan koruyan bir başlık olarak erkeklerin tümüne yakınının giymesi yanlış değildir. Yanlış olan, sarığın dinen kutsal bir giyecek olarak giyilmesi, başkalarına dîni kıyafet diye empoze edilmesi ve Kuran’da hiç bahsedilmeyen bir uygulamanın sevap diye dine sokulmasıdır. Görüldüğü gibi sorun belli bir toplumun geleneği sonucu sarığın takılması değil, o geleneğin din olarak takdimidir. Bu temel mantığı iyice kavramamız çarşaf, peçe, başörtüsünün nasıl dinselleştirildiğini anlamamızda ve bu kıyafet şekillerini gereği gibi değerlendirmemizde faydalı olacaktır. İlk önce yapmamız gerekeni yapalım ve Kuran’da kapanmayla ilgili geçen tüm ayetleri inceleyip Kuran’ın yani dinin istediği ölçüyü bulalım.

Ey ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik.

7- Araf Suresi 26

Araf 26’dan ve Araf 22’den avret yerlerini örtmenin ilk insandan beri hem erkek, hem kadın için örtünmenin minimumu olduğunu anlarız. Kadınlara özel giyinme ile ilgili ise Kuran’da 3 ayet vardır. Bu 3 ayeti incelemek kadının kıyafetinin nasıl olması gerektiğini, İslam’ın neyi söyleyip, neyi söylemediğini anlamamızı sağlar.
BAŞÖRTÜSÜ VE KAPANMA | Uydurulan Din ve Kuran'daki Din www.kurandakidin.net
 
Çamurcular/iftiracılar hani neredesiniz? Meşgulüz dedik biraz sabredin dedik gol bekliyoruz dedik inanmayıp hemen çamur atmaya başladınız, utanın biraz, utanın attığınız çamurlardan utanın.
 
Çamurcular/iftiracılar hani neredesiniz? Meşgulüz dedik biraz sabredin dedik gol bekliyoruz dedik inanmayıp hemen çamur atmaya başladınız, utanın biraz, utanın attığınız çamurlardan utanın.

Hadi tamam ayetler inkar ediliyor peki ya HADİSLER onları nasıl ört bas edeceksin?
Sen buladur bir ara cevaplarım ben...
 
''Nur Suresi'nin 31'inci ayetinde kadınların, örtülerini üstlerine almaları emredilmektedir. Ahzâb Suresi'nde ise kadınların örtünmelerinin nedeni açıklanmaktadır. Bu da cariye olmayıp hür olduklarının tanınması ve erkekler tarafından sözlü veya fiili tecavüzden korunmalarıdır.

Bundan yüz yıl, bin yıl önce Ortadoğu toplumlarında örtünme, hürlüğün simgesiydi. Hürler başlarını bir örtüyle kapatırlardı. Cariyelerin örtünmesine ise müsaade edilmezdi. Erkekler, özellikle akşamleyin baş örtüsüz dışarı çıkan kadınlara sataşırlardı. İşte kadının, böyle bir durumdan korunması için toplumun köklü geleneği olan baş örtüsünü kullanmaları emredilmektedir.

Baş örtüsü takma geleneği sadece Müslümanlıkta değil, Ortadoğu'dan gelmiş olan Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta da vardır. Saint Paulos'un Korintoslulara yazdığı mektupta, "Kadının ya saçlarını kapatması veya kökünden tıraş etmesi" emredilmektedir. Demek ki baş örtüsü, İslâm'ın getirdiği bir uygulama değildir. Araplarda da vardı. Yahudiler ve Hıristiyanlarda da vardı.

Ama bugün, durum değişmiştir. Kadın, baş örtüsü takmadığı için erkeklerin dikkatini çekmez. Şimdi artık baş örtüsü takmadığı için kadına sataşılmaz. Kimse onun başındaki örtüye de bakmaz. Kadının korunması için eskiden beri toplumsal gelenek olan baş örtüsü, Kur'ân'da da emredilmekle beraber İslâm'ın olmazsa olmazlarından değildir. Çünkü cariyeler bu hükmün dışında tutulmuş, hatta onların, hürlere benzerler düşüncesiyle baş örtüsü takmasına müsaade edilmemiştir.


Eski Diyanet İşleri Başkanı
Prof. Dr. Süleyman Ateş
''
 
Geri
Üst