capo_one16
New member
- Katılım
- 28 Eki 2005
- Mesajlar
- 254
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36
Bizlerin İlk Mescidi olan Mescid-i Aksa için yapılan ve yüzyıllardır bitmeyen bitmeyecek olan planlarla dolu, kinlerle dolu , nefretlerle dolu bu insan gibi dolaşan şeytanların sadece bir bölümünün anlatıldığı video...
Hazırlayandan Allah Razı Olsun
Israil´in Mescid-i Aksa Plani
Gazze, Filistin'in batısında Akdeniz kıyısında bulunan ve 400 km2'lik alana sahip bir bölgedir. Aynı zamanda Filistin'in Mısır'a açılan kapısıdır. Bir milyon civarında nüfusa sahiptir. Yani km2 başına ortalama 2500 kişi düşüyor. (Türkiye'deki yoğunluğun 28 katı). Böyle olmasının sebebi ise 1948'de işgal edilmiş bölgelerden şiddet yoluyla çıkarılanları barındırması. Yani işgalcilerin iddia ettikleri ve Türkiye'de de birçoklarının ithamda bulundukları gibi o insanlar mülklerini satarak değil işgalcilerin öldürme tehditleri sebebiyle terk ederek mülteci kamplarında son derece zor şartlarda hayat sürmeye mahkum olmuşlardır.
Gazze'deki yahudi yerleşim birimlerinin konumu. Haritanın daha büyük şeklinin çıkması için üzerini tıklayın.
İşgal devleti Gazze'nin Akdeniz kıyısını sıkı kontrol altına almak amacıyla belli aralıklarla yahudi yerleşim merkezleri inşa etti. Bu yerleşim merkezlerinin tamamı toprak gaspı yoluyla inşa edildi. Ayrıca yerleşim amacıyla değil stratejik amaçla kurulduğu kullanım tarzından anlaşılmaktadır. İşgal devletinin başbakanı şimdi gündeme getirdiği tek yanlı Gazze'den çekilme planıyla kendisine "barış yanlısı" imajı vermek istiyor. Oysa onu böyle bir karara zorlayan Filistin direnişidir.
Gazze'nin Batı Yaka'ya göre konumunu gösteren harita. Bu iki bölge ile Kudüs'ün doğu kısmı 1967 Haziran Savaşı'nda işgal edilmiş bölgelerdir. BM kararlarında Filistin olarak gösterilen bölgeler de buralardır. Diğer kısımlar ise "İsrail" olarak gösterilmektedir. Gerçekte ise buranın tamamı Filistin'dir ve İsrail bir işgal devletidir.
Gazze'deki nüfusun % 75'ini daha önce Filistin'in değişik bölgelerinden buraya sığınmış mülteciler oluşturuyor. 1948'de işgal edilen topraklarda yaşayan Filistinlilerin bir kısmı o zaman henüz işgal altında olmayan Gazze'ye iltica etmişlerdi. Ancak Mısır yönetimi 1967'de Gazze'yi siyonistlere teslim etti.
Bu duvarın inşasına Haziran 2003'te başlandı. Yüksekliği 8 m'dir. Uzunluğunun ise 750 km'yi bulması planlanmaktadır. Bazı bölgelerde derin hendekler, kanallar, elektrikli tel örgüler ve belli aralıklarla gözetleme noktaları bulunacak. Ayrıca belli aralıklarla elektronik cihazlar konacaktı.
Şaron'un Gazze Planı ve Mısır'ın İhaneti:vur
Filistin topraklarında bir yandan siyonist vahşet bir yandan da bu vahşete karşı direniş devam ediyor. Ancak geçtiğimiz ay içinde Filistin meselesiyle ilgili olarak gündemi en çok meşgul eden konu Ariel Şaron'un ortaya attığı Gazze'den çekilme planıydı. Planın İsrail hükümetinde ciddi tartışmalara ve hatta krize sebep olmasına rağmen Şaron bu planı uygulamakta kararlı olduğunu ifade etti. Öncelikle şunu ifade edelim ki Şaron'un söz konusu planı hayata geçirme konusunda bu derece ısrarlı davranması Filistin direnişinin bir başarısıdır. Çünkü Filistinli direnişçilerin Gazze'de yürüttükleri mücadele sebebiyle bu bölgeye stratejik amaçlı olarak yerleştirilen Yahudi yerleşimciler güvenlik konusunda ciddi sorunlar yaşamaya başlamışlardır. Bu sorunlar onları psikolojik yönden de muhtelif sıkıntıların içine itmiştir ve Şaron'un kendi işgal güçlerinin Gazze'de kalmaya devam etmesinin bundan önce Güney Lübnan'daki işgalin devam ettirilmesi kadar zor olduğunu görmüştür.
Şaron'un Gazze'den çekilme planını hayata geçirme konusunda bu derece ısrarlı davranması aynı zamanda Filistin direnişinin bir gerileme içinde olmadığını, aksine işgal devletini korkutacak kadar bir güç ve kararlılıkla yoluna devam ettiğini göstermektedir. Eğer ki Filistin direnişi bir gerileme ve zayıflama içine girmiş olsaydı Şaron yönetimi, söz konusu planı uygulamaya geçirmede bu derece ısrarlı davranma ihtiyacı duymazdı. Çünkü işgal devleti bu planın kendisine epey ağıra oturacağını ve geleceği açısından da bazı riskler taşıyacağını biliyor. Tabii ağıra oturması ve geleceği açısından risk taşıması Gazze'deki yerleşim birimlerini boşaltmanın getireceği maddi külfetten kaynaklanmıyor. İşgal devletinin böyle bir endişeye kapılmasının birinci sebebi Filistin direnişinin moral ve güç kazanmasıdır. Özellikle Filistin İslâmi Direniş Hareketi (HAMAS), Siyonistlerle hiçbir pazarlığa oturmadan onları işgal ettikleri tüm Filistin topraklarından çıkmaya zorlayıncaya kadar mücadeleyi sürdürmekten yana olduğundan, Gazze'deki direnişin güç ve moral kazanmasının Batı Yaka bölgesindeki direnişi de ciddi şekilde etkileyeceğini ve işgal kuvvetlerinin orada zorluklarla karşılaşacaklarını biliyorlar. Ayrıca Siyonist işgal güçleri Gazze'nin tamamen Filistinlilere terk edilmesi durumunda bu bölgede örgütlü direnişin daha da ileri düzeye ulaşacağını ve "İsrail" olarak gösterilen bölgeyi zorlamaya başlayacağını düşünüyorlar. Söz konusu planla ilgili olarak Şaron hükümetinde siyasi kriz ortaya çıkmasının sebepleri de bu gibi endişelerdir. Fakat bu endişeleri, itiraz edenler kadar Şaron da taşıyor. Ama o, içinde bulunduğu şartları daha yakından görüyor ve artık Gazze'de kalmasının kolay olmadığını fark etmiş durumda. İşte bu manzara Filistin direnişinin kesinlikle bir gerileme ve zayıflama içinde olmadığını, bilakis kararlılıkla yoluna devam ettiğini göstermektedir.
İşgal devleti Gazze'den çekilme planının bir yenilgi olarak algılanmasını ve Filistin direnişinin bundan moral ve güç kazanmasını engellemek amacıyla son birkaç aydır bu bölgeye yönelik şiddet ve terörünü artırdı. Bu amaçla başta HAMAS'ın iki önemli lideri Şeyh Ahmed Yasin'le Prof. Abdülaziz Rantisi olmak üzere muhtelif önder şahsiyetleri hedef alan cinayetler gerçekleştirdi. Ardından birbirini izleyen muhtelif katliamlar ve yıkımlar gerçekleştirdi. Geçtiğimiz ay içinde de özellikle Gazze'nin Mısır sınırında yer alan Rafah mıntıkasında geniş çaplı bir yıkım gerçekleştirdi. Bu yıkıma karşı bölgede yaşayanların gösteriler düzenlemeleri üzerine de hem karadan, hem de havadan saldırılarla yeni katliamlar gerçekleştirdi. Rafah'taki yıkımın amacı, özellikle sınır bölgesinde boş bir alan oluşturmak suretiyle Gazze'deki direnişçilerin dışarıyla irtibatlarını engelleyecek bir askeri kontrol şeridi oluşturmak için boş bir arazi ortaya çıkmasını sağlamaktı. Bu amaç için yüzlerce ev yıkıldı ve binlerce insan evsiz, barksız bir halde sokaklara bırakıldı. Ne var ki BM'in bölgedeki temsilcilerinin de uyarılarına rağmen başta BM olmak üzere bütün uluslar arası kuruluşlar bu yıkımlara ve yıkımları protesto edenlerin topluca katledilmesine sessiz kalmayı tercih ettiler. İşgalci Siyonistlerin Gazze'deki direnişi yıpratma amacına yönelik vahşi saldırıları biz bu yazıyı yazdığımızda da devam ediyordu.
İşgal devletinin Gazze planının Filistin direnişinin güçlenmesine sebep olmasını engellemek için oynadığı bir oyun da Mısır'ı devreye sokma çabalarıdır. İşgal devleti bu yöndeki çabalarını birkaç aydan beridir sürdürüyor. Hatta son dönemde bir yandan diplomatik girişimlerle Mısır'ı ikna etmeye çalışırken, bir yandan da medya organları vasıtasıyla ABD'ye Mısır'a karşı da aynen Suriye'ye karşı çıkarıldığı gibi "cezalandırma yasası" çıkarılması çağrıları yaparak arkasındaki sömürgeci güçleri kullanma çabası içine girdi. Sonuç itibariyle, Mısır Filistin davasına yaptığı ihanetlere bir yenisini ekleyerek Gazze'nin güvenlik meseleleriyle ilgilenmeyi kabul ettiğini açıkladı. İşgal devletinin Mısır'dan birinci derecede istediği Gazze sınırına asker yığmak suretiyle, Filistinli direnişçilerin bu sınırı kullanarak dışarıdan silah temin etmelerini engellemesi. Ancak bizim kanaatimize göre iş sadece silah temin edilmesini engelleme talebinden ibaret değildir. Bunun yanı sıra Filistinlilerin dışarıdan maddi destek almalarının engellenmesi için de Mısır hükümetinin gözcülük yapması istenmektedir ve Mübarek yönetimi kuvvetli bir ihtimalle bunu da kabul etmiş olabilir. Mübarek hükümetinin daha önce Mısır Müslümanlarının, Bosna - Hersek Müslümanlarına yardım göndermelerini engellediği ve bu amaçla toplanmış tüm yardımlara el koyduğu bilinmektedir. Aslında, Filistin direnişinin Gazze sınırından çok fazla silah temin etme imkânının olmadığını işgalci Siyonistler de biliyorlar. Bu açıdan onlar için birinci derecede önemli olan maddi yardımların ulaştırılmasının engellenmesidir. Zaten ABD ve İsrail'in son dönemde Arap ülkelerine bu yönde baskı yaptığı ve başta Suudi Arabistan ve Mısır olmak üzere muhtelif Arap ülkelerinin de bu yönde tedbirler aldıkları bilinmektedir.
İşgal devleti Mısır'dan aynı zamanda Gazze'deki ve Batı Yaka'daki güvenlik teşkilatına da müdahale etmesini ve Filistin direnişinin kendisi için risk oluşturacak bir konuma gelmesine engel olmasını istemektedir. Mısır yönetimi özerk yönetimin güvenlik mekanizmasında da rol almayı kabul ettiğini açıkladı ve hatta bu konuda özerk yönetimden bazı şartları yerine getirmesini de istedi. Bunların başında ise başbakana verilen yetkilerin genişletilmesi gelmektedir.
Mısır yönetimi İsrail işgal devletinin isteklerini kabul etmek suretiyle Siyonistlere adeta, Gazze'de gerçekleştirdikleri cinayetlerden, yıkımlardan ve katliamlardan dolayı mükâfat vermiştir. Bu durum Mısır yönetiminin nasıl bir ihanet içinde olduğunu ortaya koyması açısından ibret vericidir. Bütün bu gelişmeler aynı zamanda işgalci Siyonistlerin Mısır yönetimine güvendiklerini ortaya koyması açısından da düşündürücüdür. Biz Siyonistlerin bu ülkenin yönetimine güvenmelerini doğal karşılıyoruz. Çünkü Mısır'ın yakın tarihi Filistin davasına ihanetlerle doludur. Bunun yanı sıra, Mısır hükümeti işgalci Siyonistlere sıkıştıkları her yerde yardım elini uzatmıştır. Son dönemde de İsrail liman işçilerinin greve gitmeleri üzerine, kendisinin İskenderiye limanını İsrail gemilerine kullandırmak suretiyle işgal devletini oldukça önemli bir krizden, sıkıntıdan kurtardı. Geçtiğimiz ay içinde Filistinli direnişçiler, bazı işgalci askerleri öldürerek cesetlerini Filistinli tutsakların serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla alıkoymuşlardı. Ancak Mısır hükümeti hemen devreye girerek, Filistinli tutsakların serbest bırakılmasına fırsat vermeden söz konusu askerlerin cesetlerinin işgal devletine teslim edilmesini sağladı. İşgal devleti Filistin direnişi karşısında ne zaman köşeye sıkıştıysa Mısır hükümeti hemen "barış" numaraları yaparak ateşkes sağlanması için mekik diplomasisi içine girdi. Geçtiğimiz ay içinde de bu amaçla bir mekik diplomasisi başlattı. Buna karşılık Filistinlilerin topluca katledilmeleri, evlerinin yıkılması olayları karşısında kılı bile kıpırdamadı.
İşgal devletinin Gazze planıyla ilgili olarak vurgulanması gereken bir husus da bu bölgenin Mısır sınırına hendek kazmaktan söz etmesidir. Biz işgalcilerin bu hendek planlarını daha önce gündeme getirmiştik. Ancak geçtiğimiz ay içinde bu plan biraz daha etraflıca gündeme gelmeye başladı. Siyonistlerin bütün bu planlarının amacı Gazze'deki Filistin halkının hem coğrafi yönden, hem de siyasi yönden dünyayla bağlantısını keserek, onları orada kıskaca almak, hareket imkânlarını tümüyle daraltmaktır.
Bütün bu gelişmeler Filistin halkının ve direnişinin ne gibi bir komplo ve oyunla karşı karşıya olduğunu, Siyonist işgal devletinin de kimlerin sayesinde varlığını sürdürebildiğini ortaya koymaktadır. Türkiye'de tarihi gerçeklerden habersiz olanlar sürekli Filistinlileri Osmanlı'ya ihanet etmekle suçlamak suretiyle bu halka iki türlü haksızlık etmektedirler. Oysa şunu özellikle hatırlatalım ki Filistin'de ümmet adına varlık mücadelesi veren halk kesinlikle kimseye ihanet etmemiştir. Osmanlı'ya ihanet edenler ise aynı zamanda Filistin halkına ve davasına da ihanet etmişlerdir.
Not: Bizim daha önce Ürdün ve Mısır'ın Filistin halkına ve davasına ihanetiyle ilgili ayrıntılı bilgiler içeren bir dosyamız yayınlanmıştı. "İhanetin İki Kapısı: Mısır ve Ürdün" başlıklı bu dosyamızı Web sitemizde yani www.vahdet.com.tr adresinde bulabilirsiniz.
İslâm Dünyasından Notlar
İsrail işgal devletinin Gazze'den çekilme planı haberlerde sürekli gündeme geldiği halde Türkiye kamuoyunda bütün boyutlarıyla bilinmemektedir. Bu yüzden önemine binaen bu ayki yazımızda bu konuyu ayrıntılı bir şekilde ve okuyucunun zihninde konuyla ilgili bir fikir oluşmasını sağlayacak tarzda ele almayı tercih ettik. Bu sebeple İslâm dünyasındaki diğer gelişmelerden kısa notlarla söz edeceğiz. Aşağıda kısa notlarla üzerinde duracağımız gelişmelerden bazıları hakkında, günlük yazılarımızda ayrıntılı bilgiler verdik. Web sitemizdeki "Bizden Notlar" bölümüne girerek son iki ay içinde yayınlanmış yazılarımızın başlıklarını bulabilirsiniz. Bu başlıklar aynı zamanda linktir ve üzerlerini tıklayarak yazıları okuyabilirsiniz.
Irkçı Ayırım Duvarına Karşı Eylemler
Siyonist işgal devleti Batı Yaka bölgesinin dünyayla irtibatını kesmek ve bu bölgenin bir kısmını daha "İsrail" olarak gösterilen bölgeye ilhak etmek amacıyla ırkçı ayırım duvarı inşaatını sürdürüyor. Geçtiğimiz ay içinde bölgede, duvar inşaatından zarar gören Filistinliler ve onlara destek verenler günlerce devam eden protesto eylemleri düzenlediler. İşgal devleti ise bu eylemlere karşı yine vahşi yüzünü göstermeye çalıştı. Ancak ne yazık ki dünya güçleri ve uluslar arası kuruluşlar gelişmeler karşısında yine sessiz kalmayı tercih ettiler. (Bizim ırkçı ayırım duvarı hakkında ayrıntılı bilgiler içeren bir dosyamız Kudüs dergisinin son sayısında yayınlandı. Bu dosyayı web sitemizde de bulabilirsiniz.)
Irak'a Yerli Bremer'ler
Amerikan işgal yönetimi görünüşte 30 Haziran 2004'te Irak'ta "egemenlik devri" işlemini gerçekleştirmiş olacak. Biz bu yazıyı yazarken henüz gerçekleştirilmemiş olan bu işlem siz okurken gerçekleştirilmiş olacak. İşin gerçeğinde ise yapılacak olan bir egemenlik devri değil bu ülkeye Amerikan emperyalizminin kontrolünde çalışacak, onun hesaplarına, planlarına hizmet edecek yerli Bremer'ler bulunmasıdır. ABD, bu göstermelik egemenlik devri işlemi için önceden bir "geçici hükümet" oluşturdu. Bu hükümetin başına geçirilen İyad Allavi'nin ise uzun süreden beridir ABD ile işbirliği içinde olan hatta CIA'ye hizmet eden bir kişi olduğu ortaya kondu. Allavi'nin bir vatan haini ve kendi halkının düşmanı bir satılmış olduğu Amerikan işgal güçlerinin geçtiğimiz ayın ortalarında Felluce'de gerçekleştirdikleri katliamı savunmasıyla da ortaya çıktı. Irak Alimler Birliği de yaptığı açıklamada "egemenlik devri"nin sadece bir oyun olduğunu dile getirdi. Amerikan emperyalizminin bir yandan böyle bir işlemden söz ederken diğer yandan yirmi bin yeni işgal gücü gönderme kararı alması da işin tamamen bir oyun olduğunu ortaya koymuştur. Ancak biz bu oyunun tutmayacağına inanıyoruz. Çünkü Amerikan emperyalizminin bu oyundaki birinci hedefi Irak direnişini durdurmaktır. Gelişmeler ise bu direnişin durmayacağını tam bir kararlılıkla yoluna devam edeceğini göstermektedir. Egemenlik devri gününün yaklaşmasıyla birlikte işgalcilere ve onların kuklalarına verdirilen zararın artması, onlara yönelik eylemlerin daha da şiddetlenmesi bunu gösteriyordu.
Arap Birliği Zirvesi ve Arap Dünyasının Çıkmazları
Siyonist işgal devletinin gerçekleştirdiği cinayetler sebebiyle, Tunus'un o ortamda ev sahipliği yapamayacağını bildirmesi üzerine ertelenen Arap Birliği zirvesi sonunda geçtiğimiz Mayıs ayının 22'sinden itibaren yine Tunus'ta gerçekleştirildi. Ancak yapılan zirveden çıkan sonuçlar ve alınan kararlar bu teşkilatın çağdaş sömürgeciliğin önünde diz çökmüş bir tabela örgütünden öte bir şey olmadığını ortaya çıkardı.
Katar'da Demokrasi ve Reform Konferansı
Bir yandan Amerikan emperyalizmi Arap dünyasına yeni şekil vermeye çalışırken bir yandan da Arap dünyası kendini değişime hazırlamaya çalışıyor. Bu doğrultuda geçtiğimiz ay içinde Katar'da "Demokrasi ve Reform" başlıklı bir konferans düzenlendi.
G-8 Zirvesi ve Sömürgeciliğin Yeni Arayışları
Çağdaş sömürgeciliğin kendi içinde örgütlenmesi anlamına gelen G-8 geçtiğimiz ay içinde ABD'nin başkenti Vaşington'da bir zirve gerçekleştirdi. Bu kez emperyalizmin temel konusu İslâm âlemine şekil verme çabaları olduğundan, Vaşington'daki zirveye İslâm dünyasından da bazı ülkelerin liderleri davet edildi.
İKÖ Dışişleri Bakanları Toplantısı
Türkiye geçtiğimiz ay içinde iki önemli uluslar arası toplantıya ev sahipliği yaptı. Bunlardan birincisi İslâm âleminin birliğini temsil etme iddiasındaki İslâm Konferansı Örgütü (İKÖ)'nün dışişleri bakanları toplantısı, diğeri de bir haçlı ittifakına dönüşen NATO zirvesiydi. Biz bu yazıyı yazdığımızda NATO zirvesi henüz gerçekleşmemişti. Dolayısıyla bu zirveyle ilgili tespitlerimizi günlük yazılarımızdan okumanızı tavsiye ediyoruz.
Bu seferki İKÖ dışişleri bakanları toplantısı oldukça önemli gelişmelerin arasında gerçekleştirildi. Bu yüzden özel bir ehemmiyet arz ediyordu. Bilhassa işgalci Siyonistlerin Filistin'de ve Amerikan emperyalizminin Irak'ta sergilediği insanlık dışı şiddet ve işkence karşısında İslâm dünyasının birliğini temsil iddiasındaki bir örgütün ciddi şekilde ağırlığını koyması gerekiyordu. Fakat ne yazık ki İKÖ, İslâm dünyasının sahip olduğu gücü ortaya çıkarmasına öncülük edecek bir ittifak niteliği taşıyamadığından, söz konusu meselelerde sözlü ve yazılı olarak tavır koyabilse de bunu pratik hayata yansıtması mümkün olamamaktadır.
Bu seferki İKÖ dışişleri bakanları toplantısının Türkiye açısından ayrı bir ehemmiyeti vardı. Çünkü Kıbrıs meselesi bu örgütün toplantılarında ilk kez bu kadar öne çıkarıldı ve üzerinde aktif değerlendirmeler yapılarak KKTC'nin bir devlet sıfatıyla örgüte üye edilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca bu toplantıda örgütün yeni dönemi için Türkiye'den bir genel sekreter seçildi.
İran'a Nükleer Baskı
Amerikan emperyalizmi, İran'ı sıkıştırma amacıyla bu ülkenin nükleer silah geliştirdiğine dair iddialarını tekrar etmeye devam ediyor. Geçtiğimiz ay içinde Uluslar arası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA)'na yaptığı baskı da sonuç verdi ve bu örgüt İran aleyhine bir karar aldı. UAEA'nın bu kararı aynı zamanda onun nükleer silahlanmayı önleme konusunda tamamen çifte standartçı davrandığını, Amerika'nın emperyalist planlarına hizmet ettiğini ve gerçekte silahlanmayı önlemek için değil, bu konuyu baskı aracı olarak kullanmak isteyenlere yardım için çalıştığını ispat etmiş oldu.
Gif
eğer konu yanlış bölgeye açıldıysa özür dilerim
Bizlerin İlk Mescidi olan Mescid-i Aksa için yapılan ve yüzyıllardır bitmeyen bitmeyecek olan planlarla dolu, kinlerle dolu , nefretlerle dolu bu insan gibi dolaşan şeytanların sadece bir bölümünün anlatıldığı video...
Hazırlayandan Allah Razı Olsun
Israil´in Mescid-i Aksa Plani
teşekkürler VuslatDergisi
Hazırlayandan Allah Razı Olsun
Israil´in Mescid-i Aksa Plani


İşgal devleti Gazze'nin Akdeniz kıyısını sıkı kontrol altına almak amacıyla belli aralıklarla yahudi yerleşim merkezleri inşa etti. Bu yerleşim merkezlerinin tamamı toprak gaspı yoluyla inşa edildi. Ayrıca yerleşim amacıyla değil stratejik amaçla kurulduğu kullanım tarzından anlaşılmaktadır. İşgal devletinin başbakanı şimdi gündeme getirdiği tek yanlı Gazze'den çekilme planıyla kendisine "barış yanlısı" imajı vermek istiyor. Oysa onu böyle bir karara zorlayan Filistin direnişidir.



Şaron'un Gazze Planı ve Mısır'ın İhaneti:vur
Filistin topraklarında bir yandan siyonist vahşet bir yandan da bu vahşete karşı direniş devam ediyor. Ancak geçtiğimiz ay içinde Filistin meselesiyle ilgili olarak gündemi en çok meşgul eden konu Ariel Şaron'un ortaya attığı Gazze'den çekilme planıydı. Planın İsrail hükümetinde ciddi tartışmalara ve hatta krize sebep olmasına rağmen Şaron bu planı uygulamakta kararlı olduğunu ifade etti. Öncelikle şunu ifade edelim ki Şaron'un söz konusu planı hayata geçirme konusunda bu derece ısrarlı davranması Filistin direnişinin bir başarısıdır. Çünkü Filistinli direnişçilerin Gazze'de yürüttükleri mücadele sebebiyle bu bölgeye stratejik amaçlı olarak yerleştirilen Yahudi yerleşimciler güvenlik konusunda ciddi sorunlar yaşamaya başlamışlardır. Bu sorunlar onları psikolojik yönden de muhtelif sıkıntıların içine itmiştir ve Şaron'un kendi işgal güçlerinin Gazze'de kalmaya devam etmesinin bundan önce Güney Lübnan'daki işgalin devam ettirilmesi kadar zor olduğunu görmüştür.
Şaron'un Gazze'den çekilme planını hayata geçirme konusunda bu derece ısrarlı davranması aynı zamanda Filistin direnişinin bir gerileme içinde olmadığını, aksine işgal devletini korkutacak kadar bir güç ve kararlılıkla yoluna devam ettiğini göstermektedir. Eğer ki Filistin direnişi bir gerileme ve zayıflama içine girmiş olsaydı Şaron yönetimi, söz konusu planı uygulamaya geçirmede bu derece ısrarlı davranma ihtiyacı duymazdı. Çünkü işgal devleti bu planın kendisine epey ağıra oturacağını ve geleceği açısından da bazı riskler taşıyacağını biliyor. Tabii ağıra oturması ve geleceği açısından risk taşıması Gazze'deki yerleşim birimlerini boşaltmanın getireceği maddi külfetten kaynaklanmıyor. İşgal devletinin böyle bir endişeye kapılmasının birinci sebebi Filistin direnişinin moral ve güç kazanmasıdır. Özellikle Filistin İslâmi Direniş Hareketi (HAMAS), Siyonistlerle hiçbir pazarlığa oturmadan onları işgal ettikleri tüm Filistin topraklarından çıkmaya zorlayıncaya kadar mücadeleyi sürdürmekten yana olduğundan, Gazze'deki direnişin güç ve moral kazanmasının Batı Yaka bölgesindeki direnişi de ciddi şekilde etkileyeceğini ve işgal kuvvetlerinin orada zorluklarla karşılaşacaklarını biliyorlar. Ayrıca Siyonist işgal güçleri Gazze'nin tamamen Filistinlilere terk edilmesi durumunda bu bölgede örgütlü direnişin daha da ileri düzeye ulaşacağını ve "İsrail" olarak gösterilen bölgeyi zorlamaya başlayacağını düşünüyorlar. Söz konusu planla ilgili olarak Şaron hükümetinde siyasi kriz ortaya çıkmasının sebepleri de bu gibi endişelerdir. Fakat bu endişeleri, itiraz edenler kadar Şaron da taşıyor. Ama o, içinde bulunduğu şartları daha yakından görüyor ve artık Gazze'de kalmasının kolay olmadığını fark etmiş durumda. İşte bu manzara Filistin direnişinin kesinlikle bir gerileme ve zayıflama içinde olmadığını, bilakis kararlılıkla yoluna devam ettiğini göstermektedir.
İşgal devleti Gazze'den çekilme planının bir yenilgi olarak algılanmasını ve Filistin direnişinin bundan moral ve güç kazanmasını engellemek amacıyla son birkaç aydır bu bölgeye yönelik şiddet ve terörünü artırdı. Bu amaçla başta HAMAS'ın iki önemli lideri Şeyh Ahmed Yasin'le Prof. Abdülaziz Rantisi olmak üzere muhtelif önder şahsiyetleri hedef alan cinayetler gerçekleştirdi. Ardından birbirini izleyen muhtelif katliamlar ve yıkımlar gerçekleştirdi. Geçtiğimiz ay içinde de özellikle Gazze'nin Mısır sınırında yer alan Rafah mıntıkasında geniş çaplı bir yıkım gerçekleştirdi. Bu yıkıma karşı bölgede yaşayanların gösteriler düzenlemeleri üzerine de hem karadan, hem de havadan saldırılarla yeni katliamlar gerçekleştirdi. Rafah'taki yıkımın amacı, özellikle sınır bölgesinde boş bir alan oluşturmak suretiyle Gazze'deki direnişçilerin dışarıyla irtibatlarını engelleyecek bir askeri kontrol şeridi oluşturmak için boş bir arazi ortaya çıkmasını sağlamaktı. Bu amaç için yüzlerce ev yıkıldı ve binlerce insan evsiz, barksız bir halde sokaklara bırakıldı. Ne var ki BM'in bölgedeki temsilcilerinin de uyarılarına rağmen başta BM olmak üzere bütün uluslar arası kuruluşlar bu yıkımlara ve yıkımları protesto edenlerin topluca katledilmesine sessiz kalmayı tercih ettiler. İşgalci Siyonistlerin Gazze'deki direnişi yıpratma amacına yönelik vahşi saldırıları biz bu yazıyı yazdığımızda da devam ediyordu.
İşgal devletinin Gazze planının Filistin direnişinin güçlenmesine sebep olmasını engellemek için oynadığı bir oyun da Mısır'ı devreye sokma çabalarıdır. İşgal devleti bu yöndeki çabalarını birkaç aydan beridir sürdürüyor. Hatta son dönemde bir yandan diplomatik girişimlerle Mısır'ı ikna etmeye çalışırken, bir yandan da medya organları vasıtasıyla ABD'ye Mısır'a karşı da aynen Suriye'ye karşı çıkarıldığı gibi "cezalandırma yasası" çıkarılması çağrıları yaparak arkasındaki sömürgeci güçleri kullanma çabası içine girdi. Sonuç itibariyle, Mısır Filistin davasına yaptığı ihanetlere bir yenisini ekleyerek Gazze'nin güvenlik meseleleriyle ilgilenmeyi kabul ettiğini açıkladı. İşgal devletinin Mısır'dan birinci derecede istediği Gazze sınırına asker yığmak suretiyle, Filistinli direnişçilerin bu sınırı kullanarak dışarıdan silah temin etmelerini engellemesi. Ancak bizim kanaatimize göre iş sadece silah temin edilmesini engelleme talebinden ibaret değildir. Bunun yanı sıra Filistinlilerin dışarıdan maddi destek almalarının engellenmesi için de Mısır hükümetinin gözcülük yapması istenmektedir ve Mübarek yönetimi kuvvetli bir ihtimalle bunu da kabul etmiş olabilir. Mübarek hükümetinin daha önce Mısır Müslümanlarının, Bosna - Hersek Müslümanlarına yardım göndermelerini engellediği ve bu amaçla toplanmış tüm yardımlara el koyduğu bilinmektedir. Aslında, Filistin direnişinin Gazze sınırından çok fazla silah temin etme imkânının olmadığını işgalci Siyonistler de biliyorlar. Bu açıdan onlar için birinci derecede önemli olan maddi yardımların ulaştırılmasının engellenmesidir. Zaten ABD ve İsrail'in son dönemde Arap ülkelerine bu yönde baskı yaptığı ve başta Suudi Arabistan ve Mısır olmak üzere muhtelif Arap ülkelerinin de bu yönde tedbirler aldıkları bilinmektedir.
İşgal devleti Mısır'dan aynı zamanda Gazze'deki ve Batı Yaka'daki güvenlik teşkilatına da müdahale etmesini ve Filistin direnişinin kendisi için risk oluşturacak bir konuma gelmesine engel olmasını istemektedir. Mısır yönetimi özerk yönetimin güvenlik mekanizmasında da rol almayı kabul ettiğini açıkladı ve hatta bu konuda özerk yönetimden bazı şartları yerine getirmesini de istedi. Bunların başında ise başbakana verilen yetkilerin genişletilmesi gelmektedir.
Mısır yönetimi İsrail işgal devletinin isteklerini kabul etmek suretiyle Siyonistlere adeta, Gazze'de gerçekleştirdikleri cinayetlerden, yıkımlardan ve katliamlardan dolayı mükâfat vermiştir. Bu durum Mısır yönetiminin nasıl bir ihanet içinde olduğunu ortaya koyması açısından ibret vericidir. Bütün bu gelişmeler aynı zamanda işgalci Siyonistlerin Mısır yönetimine güvendiklerini ortaya koyması açısından da düşündürücüdür. Biz Siyonistlerin bu ülkenin yönetimine güvenmelerini doğal karşılıyoruz. Çünkü Mısır'ın yakın tarihi Filistin davasına ihanetlerle doludur. Bunun yanı sıra, Mısır hükümeti işgalci Siyonistlere sıkıştıkları her yerde yardım elini uzatmıştır. Son dönemde de İsrail liman işçilerinin greve gitmeleri üzerine, kendisinin İskenderiye limanını İsrail gemilerine kullandırmak suretiyle işgal devletini oldukça önemli bir krizden, sıkıntıdan kurtardı. Geçtiğimiz ay içinde Filistinli direnişçiler, bazı işgalci askerleri öldürerek cesetlerini Filistinli tutsakların serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla alıkoymuşlardı. Ancak Mısır hükümeti hemen devreye girerek, Filistinli tutsakların serbest bırakılmasına fırsat vermeden söz konusu askerlerin cesetlerinin işgal devletine teslim edilmesini sağladı. İşgal devleti Filistin direnişi karşısında ne zaman köşeye sıkıştıysa Mısır hükümeti hemen "barış" numaraları yaparak ateşkes sağlanması için mekik diplomasisi içine girdi. Geçtiğimiz ay içinde de bu amaçla bir mekik diplomasisi başlattı. Buna karşılık Filistinlilerin topluca katledilmeleri, evlerinin yıkılması olayları karşısında kılı bile kıpırdamadı.
İşgal devletinin Gazze planıyla ilgili olarak vurgulanması gereken bir husus da bu bölgenin Mısır sınırına hendek kazmaktan söz etmesidir. Biz işgalcilerin bu hendek planlarını daha önce gündeme getirmiştik. Ancak geçtiğimiz ay içinde bu plan biraz daha etraflıca gündeme gelmeye başladı. Siyonistlerin bütün bu planlarının amacı Gazze'deki Filistin halkının hem coğrafi yönden, hem de siyasi yönden dünyayla bağlantısını keserek, onları orada kıskaca almak, hareket imkânlarını tümüyle daraltmaktır.
Bütün bu gelişmeler Filistin halkının ve direnişinin ne gibi bir komplo ve oyunla karşı karşıya olduğunu, Siyonist işgal devletinin de kimlerin sayesinde varlığını sürdürebildiğini ortaya koymaktadır. Türkiye'de tarihi gerçeklerden habersiz olanlar sürekli Filistinlileri Osmanlı'ya ihanet etmekle suçlamak suretiyle bu halka iki türlü haksızlık etmektedirler. Oysa şunu özellikle hatırlatalım ki Filistin'de ümmet adına varlık mücadelesi veren halk kesinlikle kimseye ihanet etmemiştir. Osmanlı'ya ihanet edenler ise aynı zamanda Filistin halkına ve davasına da ihanet etmişlerdir.
Not: Bizim daha önce Ürdün ve Mısır'ın Filistin halkına ve davasına ihanetiyle ilgili ayrıntılı bilgiler içeren bir dosyamız yayınlanmıştı. "İhanetin İki Kapısı: Mısır ve Ürdün" başlıklı bu dosyamızı Web sitemizde yani www.vahdet.com.tr adresinde bulabilirsiniz.
İslâm Dünyasından Notlar
İsrail işgal devletinin Gazze'den çekilme planı haberlerde sürekli gündeme geldiği halde Türkiye kamuoyunda bütün boyutlarıyla bilinmemektedir. Bu yüzden önemine binaen bu ayki yazımızda bu konuyu ayrıntılı bir şekilde ve okuyucunun zihninde konuyla ilgili bir fikir oluşmasını sağlayacak tarzda ele almayı tercih ettik. Bu sebeple İslâm dünyasındaki diğer gelişmelerden kısa notlarla söz edeceğiz. Aşağıda kısa notlarla üzerinde duracağımız gelişmelerden bazıları hakkında, günlük yazılarımızda ayrıntılı bilgiler verdik. Web sitemizdeki "Bizden Notlar" bölümüne girerek son iki ay içinde yayınlanmış yazılarımızın başlıklarını bulabilirsiniz. Bu başlıklar aynı zamanda linktir ve üzerlerini tıklayarak yazıları okuyabilirsiniz.
Irkçı Ayırım Duvarına Karşı Eylemler
Siyonist işgal devleti Batı Yaka bölgesinin dünyayla irtibatını kesmek ve bu bölgenin bir kısmını daha "İsrail" olarak gösterilen bölgeye ilhak etmek amacıyla ırkçı ayırım duvarı inşaatını sürdürüyor. Geçtiğimiz ay içinde bölgede, duvar inşaatından zarar gören Filistinliler ve onlara destek verenler günlerce devam eden protesto eylemleri düzenlediler. İşgal devleti ise bu eylemlere karşı yine vahşi yüzünü göstermeye çalıştı. Ancak ne yazık ki dünya güçleri ve uluslar arası kuruluşlar gelişmeler karşısında yine sessiz kalmayı tercih ettiler. (Bizim ırkçı ayırım duvarı hakkında ayrıntılı bilgiler içeren bir dosyamız Kudüs dergisinin son sayısında yayınlandı. Bu dosyayı web sitemizde de bulabilirsiniz.)
Irak'a Yerli Bremer'ler
Amerikan işgal yönetimi görünüşte 30 Haziran 2004'te Irak'ta "egemenlik devri" işlemini gerçekleştirmiş olacak. Biz bu yazıyı yazarken henüz gerçekleştirilmemiş olan bu işlem siz okurken gerçekleştirilmiş olacak. İşin gerçeğinde ise yapılacak olan bir egemenlik devri değil bu ülkeye Amerikan emperyalizminin kontrolünde çalışacak, onun hesaplarına, planlarına hizmet edecek yerli Bremer'ler bulunmasıdır. ABD, bu göstermelik egemenlik devri işlemi için önceden bir "geçici hükümet" oluşturdu. Bu hükümetin başına geçirilen İyad Allavi'nin ise uzun süreden beridir ABD ile işbirliği içinde olan hatta CIA'ye hizmet eden bir kişi olduğu ortaya kondu. Allavi'nin bir vatan haini ve kendi halkının düşmanı bir satılmış olduğu Amerikan işgal güçlerinin geçtiğimiz ayın ortalarında Felluce'de gerçekleştirdikleri katliamı savunmasıyla da ortaya çıktı. Irak Alimler Birliği de yaptığı açıklamada "egemenlik devri"nin sadece bir oyun olduğunu dile getirdi. Amerikan emperyalizminin bir yandan böyle bir işlemden söz ederken diğer yandan yirmi bin yeni işgal gücü gönderme kararı alması da işin tamamen bir oyun olduğunu ortaya koymuştur. Ancak biz bu oyunun tutmayacağına inanıyoruz. Çünkü Amerikan emperyalizminin bu oyundaki birinci hedefi Irak direnişini durdurmaktır. Gelişmeler ise bu direnişin durmayacağını tam bir kararlılıkla yoluna devam edeceğini göstermektedir. Egemenlik devri gününün yaklaşmasıyla birlikte işgalcilere ve onların kuklalarına verdirilen zararın artması, onlara yönelik eylemlerin daha da şiddetlenmesi bunu gösteriyordu.
Arap Birliği Zirvesi ve Arap Dünyasının Çıkmazları
Siyonist işgal devletinin gerçekleştirdiği cinayetler sebebiyle, Tunus'un o ortamda ev sahipliği yapamayacağını bildirmesi üzerine ertelenen Arap Birliği zirvesi sonunda geçtiğimiz Mayıs ayının 22'sinden itibaren yine Tunus'ta gerçekleştirildi. Ancak yapılan zirveden çıkan sonuçlar ve alınan kararlar bu teşkilatın çağdaş sömürgeciliğin önünde diz çökmüş bir tabela örgütünden öte bir şey olmadığını ortaya çıkardı.
Katar'da Demokrasi ve Reform Konferansı
Bir yandan Amerikan emperyalizmi Arap dünyasına yeni şekil vermeye çalışırken bir yandan da Arap dünyası kendini değişime hazırlamaya çalışıyor. Bu doğrultuda geçtiğimiz ay içinde Katar'da "Demokrasi ve Reform" başlıklı bir konferans düzenlendi.
G-8 Zirvesi ve Sömürgeciliğin Yeni Arayışları
Çağdaş sömürgeciliğin kendi içinde örgütlenmesi anlamına gelen G-8 geçtiğimiz ay içinde ABD'nin başkenti Vaşington'da bir zirve gerçekleştirdi. Bu kez emperyalizmin temel konusu İslâm âlemine şekil verme çabaları olduğundan, Vaşington'daki zirveye İslâm dünyasından da bazı ülkelerin liderleri davet edildi.
İKÖ Dışişleri Bakanları Toplantısı
Türkiye geçtiğimiz ay içinde iki önemli uluslar arası toplantıya ev sahipliği yaptı. Bunlardan birincisi İslâm âleminin birliğini temsil etme iddiasındaki İslâm Konferansı Örgütü (İKÖ)'nün dışişleri bakanları toplantısı, diğeri de bir haçlı ittifakına dönüşen NATO zirvesiydi. Biz bu yazıyı yazdığımızda NATO zirvesi henüz gerçekleşmemişti. Dolayısıyla bu zirveyle ilgili tespitlerimizi günlük yazılarımızdan okumanızı tavsiye ediyoruz.
Bu seferki İKÖ dışişleri bakanları toplantısı oldukça önemli gelişmelerin arasında gerçekleştirildi. Bu yüzden özel bir ehemmiyet arz ediyordu. Bilhassa işgalci Siyonistlerin Filistin'de ve Amerikan emperyalizminin Irak'ta sergilediği insanlık dışı şiddet ve işkence karşısında İslâm dünyasının birliğini temsil iddiasındaki bir örgütün ciddi şekilde ağırlığını koyması gerekiyordu. Fakat ne yazık ki İKÖ, İslâm dünyasının sahip olduğu gücü ortaya çıkarmasına öncülük edecek bir ittifak niteliği taşıyamadığından, söz konusu meselelerde sözlü ve yazılı olarak tavır koyabilse de bunu pratik hayata yansıtması mümkün olamamaktadır.
Bu seferki İKÖ dışişleri bakanları toplantısının Türkiye açısından ayrı bir ehemmiyeti vardı. Çünkü Kıbrıs meselesi bu örgütün toplantılarında ilk kez bu kadar öne çıkarıldı ve üzerinde aktif değerlendirmeler yapılarak KKTC'nin bir devlet sıfatıyla örgüte üye edilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca bu toplantıda örgütün yeni dönemi için Türkiye'den bir genel sekreter seçildi.
İran'a Nükleer Baskı
Amerikan emperyalizmi, İran'ı sıkıştırma amacıyla bu ülkenin nükleer silah geliştirdiğine dair iddialarını tekrar etmeye devam ediyor. Geçtiğimiz ay içinde Uluslar arası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA)'na yaptığı baskı da sonuç verdi ve bu örgüt İran aleyhine bir karar aldı. UAEA'nın bu kararı aynı zamanda onun nükleer silahlanmayı önleme konusunda tamamen çifte standartçı davrandığını, Amerika'nın emperyalist planlarına hizmet ettiğini ve gerçekte silahlanmayı önlemek için değil, bu konuyu baskı aracı olarak kullanmak isteyenlere yardım için çalıştığını ispat etmiş oldu.
Gif
eğer konu yanlış bölgeye açıldıysa özür dilerim
Bizlerin İlk Mescidi olan Mescid-i Aksa için yapılan ve yüzyıllardır bitmeyen bitmeyecek olan planlarla dolu, kinlerle dolu , nefretlerle dolu bu insan gibi dolaşan şeytanların sadece bir bölümünün anlatıldığı video...
Hazırlayandan Allah Razı Olsun
Israil´in Mescid-i Aksa Plani
teşekkürler VuslatDergisi