ases
Altın Üye
- Katılım
- 29 Kas 2005
- Mesajlar
- 2,407
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
phrasal verbs her zaman kafa karıştıran ve çoğu zaman sözlüklerde bulunmadığı için sorun yaratırlar o yüzden bu başlıktan bu tür sorunlarınıza çare bulursunuz umarım genellikle sözlükte kolay kolay bulunmayanları vermeye çalıştım ihtiyacınız olan kelimeleri bu sözlükten belirtirseniz ii olur
Phrasal Verbs
to give up
vazgeçmek
He must give up smoking.
Sigara içmekten vazgeçmelisin.
to calm down
sakinleşmek, sakinleştirmek, yatışmak, yatıştırmak
Be calm down. It isn't a serious accident.
Sakin ol. Ciddi bir kaza değil.
to keep on
devam etmek
Keep on until you come a big tree on the right.
Sağda büyük bir ağaca gelinceye kadar devam et.
to get around
seyahat etmek, dolaşmak, gezinmek
Jack gets around a lot, so everyone knows him in the town.
Jack çok gezer, bu yüzden kasabada herkes onu tanıyor.
to get to
varmak
The manager was very angry with them because they got to
the office very late.
Müdür onlara çok kızdı, çünkü büroya çok geç gitmişlerdi.
to go with
uymak (renk, desen)
His new tie doesn't go with his blue suit.
Onun yeni kravatı mavi elbisesine uymamış.
to get lost
kaybolmak
While they were driving to Berlin, they got lost and
didn't arrive the meeting on time.
Berlin'e giderlerken, kayboldular ve toplantıya zamanında varamadılar.
to come across
karşılaşmak veya tesadüfen bulmak
While he was cutting the grass in the garden,
he came across his old ring.
Bahçede otları biçerken, tesadüfen eski yüzüğünü buldu.
find out
öğrenmek
He tried hard to find out the meaning of new vocabulary.
Yeni kelimelerin anlamlarını öğrenmek için çok çalıştı.
to look forward to
dört gözle haber beklemek, ummak
We are looking forward to hearing from you.
Sizden dört gözle haber bekliyoruz.
Listen to
...i dinle
Listen to me.
(Beni dinle.)
Look at
... e bak
Look at that car.
(Şu arabaya bak.)
Wake up
Uyan, uyandır
George always wakes up late.
(George daima geç uyanır.)
Get up
Kalk, kaldır
We will get up late tomorrow morning.
(Yarın sabah geç kalkacağız.)
Put on
Giy
He put on warmer clothes and went away.
(Daha kalın elbiselirini giydi ve ayrıldı.)
Come in
İçeri gir
Go out
Dışarı çık
After someone/something
elde etmeye çalışmak
Bill has gone after another job.
Bill başka bir iş elde etmeye çalışıyor
to bear the cost of
ödemek
The company has to bear the cost of their business trip
to Russia.
fall out with
...ile kavga etmek
Which student fell out with Dick?
to get the better of (someone)
yenmek
The Turkish boxer got the better of his opponent in the last match.old
to raise the devil
kıyameti koparmak
The old woman raised the devil.
come down with
...den hasta olmak
My uncle came down with pneumonia and was taken
to the hospital yesterday.
to head someone off something
Birinin konuşmasını önlemek
They tried their best to head Mary off the topic,
because they knew she'd reveal the company's plans.
Mary'nin konuyu değiştirmesi için ellerinden geleni yaptılar, çünkü şirketin planlarını açıklayacağını biliyorlardı.
Phrasal Verbs
to give up
vazgeçmek
He must give up smoking.
Sigara içmekten vazgeçmelisin.
to calm down
sakinleşmek, sakinleştirmek, yatışmak, yatıştırmak
Be calm down. It isn't a serious accident.
Sakin ol. Ciddi bir kaza değil.
to keep on
devam etmek
Keep on until you come a big tree on the right.
Sağda büyük bir ağaca gelinceye kadar devam et.
to get around
seyahat etmek, dolaşmak, gezinmek
Jack gets around a lot, so everyone knows him in the town.
Jack çok gezer, bu yüzden kasabada herkes onu tanıyor.
to get to
varmak
The manager was very angry with them because they got to
the office very late.
Müdür onlara çok kızdı, çünkü büroya çok geç gitmişlerdi.
to go with
uymak (renk, desen)
His new tie doesn't go with his blue suit.
Onun yeni kravatı mavi elbisesine uymamış.
to get lost
kaybolmak
While they were driving to Berlin, they got lost and
didn't arrive the meeting on time.
Berlin'e giderlerken, kayboldular ve toplantıya zamanında varamadılar.
to come across
karşılaşmak veya tesadüfen bulmak
While he was cutting the grass in the garden,
he came across his old ring.
Bahçede otları biçerken, tesadüfen eski yüzüğünü buldu.
find out
öğrenmek
He tried hard to find out the meaning of new vocabulary.
Yeni kelimelerin anlamlarını öğrenmek için çok çalıştı.
to look forward to
dört gözle haber beklemek, ummak
We are looking forward to hearing from you.
Sizden dört gözle haber bekliyoruz.
Listen to
...i dinle
Listen to me.
(Beni dinle.)
Look at
... e bak
Look at that car.
(Şu arabaya bak.)
Wake up
Uyan, uyandır
George always wakes up late.
(George daima geç uyanır.)
Get up
Kalk, kaldır
We will get up late tomorrow morning.
(Yarın sabah geç kalkacağız.)
Put on
Giy
He put on warmer clothes and went away.
(Daha kalın elbiselirini giydi ve ayrıldı.)
Come in
İçeri gir
Go out
Dışarı çık
After someone/something
elde etmeye çalışmak
Bill has gone after another job.
Bill başka bir iş elde etmeye çalışıyor
to bear the cost of
ödemek
The company has to bear the cost of their business trip
to Russia.
fall out with
...ile kavga etmek
Which student fell out with Dick?
to get the better of (someone)
yenmek
The Turkish boxer got the better of his opponent in the last match.old
to raise the devil
kıyameti koparmak
The old woman raised the devil.
come down with
...den hasta olmak
My uncle came down with pneumonia and was taken
to the hospital yesterday.
to head someone off something
Birinin konuşmasını önlemek
They tried their best to head Mary off the topic,
because they knew she'd reveal the company's plans.
Mary'nin konuyu değiştirmesi için ellerinden geleni yaptılar, çünkü şirketin planlarını açıklayacağını biliyorlardı.
