MotorStorm Apocalypse ile bir dizi doğal afetle yok olmanın eşiğine gelen bir Amerikan sahil şehrine (ki San Francisco model alınarak tasarlandığı söyleniyor) konuk oluyoruz. Şehir büyük oranda tahliye edilmiş olsa da, sokaklar şehri terk etmeyi reddeden manyaklar tarafından işgal edilmiştir. Bütün bu kaos ise, MotorStormcu’ların (ne demekse) heyecana ve gerilime olan bağımlılıkları için kusursuz bir yarış ortamıdır şüphesiz.
İşte MotorStorm Apocalypse, bir grup korkusuz yarışçının bu kontrolden çıkmış şehre çıkarma yapmasıyla başlıyor ve serinin önceki oyunlarından aşina olduğumuz tek kişilik Festival modunun ilk kez bir hikaye akışına kavuştuğuna şahit oluyoruz. Ancak bu “hikaye” ve “akış” kelimelerinden fazla bir şey beklemeseniz iyi olur. Özellikle de ilkinden.

Festival modu; Mash, Tyler ve Big Dog adında üç MotorStorm yarışçısının iki günlük festival boyunca yaşadıklarına odaklanıyor. Aslına bakarsanız buna üç farklı zorluk seviyesi de diyebiliriz. Kağıt üzerinde her karakterin yaşananları farklı açılardan anlatan bir hikayesi varmış gibi görünse de; Sucker Punch’ın Sly Cooper ve InFamous’unda gördüklerimize benzeyen hareketli çizgi roman tadındaki ara sahneler, bize basmakalıp karakterler, koca göğüslü kadınlar, anlamsız diyaloglar, kötü espriler ve argo konuşmalar dışında pek bir şey sunmuyor. Ne yarışçıların orada olma heyecanlarını hissedebiliyoruz, ne de hikayenin detaylarını öğrenebiliyoruz. Dusklife isimli güvenlik güçlerinin neden peşimizde oldukları hakkında bile en ufak bir şey anlatılmıyor.
Ortada takip edebileceğimiz kötü bir hikaye bile olmadığı için oyunu bir kez bitirip açılan diğer karakterle baştan oynamaya başladığımızda, aynı mekanların farklı yıkım anlarıyla karşılaşmamıza rağmen, asla oyunun başındaki heyecanı tekrar hissedemiyoruz. Hal böyle olunca da bu üç karakter arasındaki en belirgin fark, yapay zeka kontrolündeki yarışçıların gittikçe hızlanıp agresifleşmesi olarak kalıyor. Yine de bu bir yarış oyunu ve siz de iyi biliyorsunuz ki; kimse bu oyunları hikayesi için oynamıyor.
Oyuna çaylak bir yarışçı olan Mash ile başlıyoruz ve bu kıyamet soslu MotorStorm festivali boyunca günün belli saatlerinde diğer 15 yarışçıya, ellerindeki molotof kokteyllerini acımasızca üstümüza savuran şehir eşkiyalarına, Dusklife ismindeki güvenlik güçlerine ve tabii ki Doğa Ana’ya karşı mücadele ediyoruz. Festival ilerledikçe şehirde yaşanan yıkım da büyüyor ve özellikle festivalin ikinci günü, her oyunda yaşama fırsatı bulamayacağımız sahnelerle dolup taşıyor. Burada birkaç binanın çökmesinden ya da sokak lambalarının düşüp yolu kapatmasından bahsetmiyorum. Dört bir yandan gökdelenler yıkılıyor, çılgın hortumlar raylarında uslu uslu duran trenleri üzerimize savuruyor, köprüler çöküyor, yollar parçalanıyor, beklenmedik hava saldırıları ortalığı savaş alanına çeviriyor. Bütün dünya, bir kağıt parçası gibi buruşuyor adeta. Şehir büyük oranda deforme olurken gidebileceğimiz yollar da tamamıyla değişiyor doğal olarak. Bu da oyuna büyük bir heyecan ve dinamizm kazandırıyor. Kulağa Split/Second gibi geldiğinin farkındayım. Aradaki tek fark, MotorStorm’daki bu dudak uçuklatan yıkım anlarının Split/Second’daki gibi yarışçılar tarafından tetiklenmiyor olması. Bu açıdan oyun, Split/Second kadar interaktif olmasa da, yaşanan yıkımların kesinlikle çok daha büyük çaplı ve nefes kesici olduğunu söyleyebilirim. Hatta neredeyse Roland Emmerich’in 2012 filmi kadar absürd olduğunu da.

Festival modunun “senaryo” gereği araç seçmemize izin vermiyor olması canınızı sıkabilir belki. Ancak hemen burun kıvırmayın derim. Zira üç zorluk seviyesiyle birlikte ortalama 6-7 saatte tamamlayabileceğimiz festival boyunca oyunun bizlere sunduğu araçların neredeyse hepsini kullanma şansını yakalıyoruz. Kaldı ki Wreckreation modunda bütün bu yarışları istediğimiz gibi özelleştirip dilediğimiz aracı kullanarak tekrar oynayabilmek de mümkün. Üstelik dört kişiye kadar bölünmüş ekranda (split screen) oynama seçeneğiyle birlikte. Fakat yarış çeşitlerinin hala sınırlı olduğunu belirtmeliyim. Geleneksel sıralama yarışlarının ve belli bir sürenin sonunda en sondaki aracın elendiği Elimination’ın yanına, yarışı lider götüren yarışçının gerisinde kalmamaya çalıştığımız Chase (takip) yarışları eklenmiş olsa da; MotorStorm: Apocalypse’ten daha fazlasını bekliyoruz kesinlikle. Kaldı ki bu Chase yarışları Festival modunda karşımıza çıkmıyor. Bizleri dokuz farklı yarış ortamı ve toplam 33 parkurda birbirinden şaşırtıcı yıkım anlarıyla kucaklaştıran MotorStorm: Apocalypse, aynı zenginliği yarış çeşitliliği açısından gösteremiyor anlayacağınız.