Kadın vücudu ozel bilgiler

Ata Kızı

Angel Of Revenge
Moderatör
Katılım
23 May 2010
Mesajlar
10,583
Reaction score
0
Puanları
0
Kadın organlarının yapısı ve işleyişi

Kadın üreme organları (genital organlar) dışta yer alanlar ve içte yer alanlar olmak üzere ikiye ayrılır. İç genital organlar kadın iskeletinde bacakların hemen üzerinde yer alan leğen kemikleri ve bel kemiği tarafından oluşturulan kemik çatının (latince pelvis) içinde koruma altına alınmışlardır.

Yandaki resimde kadın genital organları önden bakışta şematik olarak görülmektedir.

Kemik Çatı

Kadın doğası gebe kalmaya, rahim içinde gelişmekte olan bebeği büyütmeye ve nihayet olgunlaşmış bebeği dünyaya getirmeye göre düzenlenmiştir. Bu görevleri yerine getirmek amacına yönelik olarak kadının kemik çatısı erkeğin kemik çatısına göre belirgin farklılıklar gösterir:

Yandaki resimde solda alt alta yer alan iki resimde erkeğin kemik çatısı üstten ve önden bakışta, sağda alt alta yer alan iki resimde ise kadının kemik çatısı üstten ve önden bakışta görülmektedir. Dikkatlice bakıldığında erkeğin üstten bakışta kemik çatı açıklığının kalp şeklinde, kadının kemik çatı açıklığının ise yuvarlak olduğu görülebilir. Bu farklılık erkeğin leğen kemiklerinin yapısının daha çok ağır yük taşımaya yönelik, kadının leğen kemiklerinin yapısının ise bebeğin başının doğum esnasında leğen kemikleri tarafından oluşturulan doğum kanalına girmesine yönelik yapılanmasından kaynaklanmaktadır.

Yine benzer bir şekilde önden bakışta erkeğin leğen kemikleri alt açısı dar, kadının leğen kemikleri alt açısı bebeğin doğum kanalından dışarıya rahatça çıkabilmesine olanak tanımak için geniş açılı olarak yapılandırılmıştır.

Kadının kemik yapısının üzerinde yer alan kaslar ve bağlar bebeğin doğum kanalından geçerek dış dünyaya çıkma sürecinde ona mümkün olan en geniş alanı sağlamak amacına yönelik olarak gevşemeye elverişli olarak yapılandırılmışlardır. Erkeklerin leğen kemikleri daha çok yük taşımaya elverişli olacak şekilde biçimlendirildiğinden kaslar ve bağlar çok fazla gevşeme göstermezler. Kadınlarda bel ağrısının erkeklere göre daha sık görülmesinin en muhtemel nedeni budur.

Dış Genital Organlar

Kadın dış genital organları vücudu örten cilt tabakasının bir devamıdır ve kadın iç genital organlarına giriş kapısını, bebeğin doğduğu "doğum kanalından" çıkış kapısını oluştururlar. Dış genital organlara topluca vulva adı verilir.


Dış genital organların karşıdan bakıldığında görüntüsü

Kadın dış genital bölgesinin genel yapısı

Vulva, kadın dış genital bölgelerine karşıdan bakıldığında üstte "çatıyı" oluşturan leğen kemiklerinin birbiriyle orta hatta birleştiği bölgenin oluşturduğu kabarıklık olan pubis tepesi, altta anüs ve yanlarda büyük (dış) dudaklar adı verilen yapılarca sınırlanan bölgedir.
Pubis tepesi cilt ve altında yağ dokusu içerir, üzeri genital kıllarla kaplıdır. Pubis tepesinin hemen altında klitoris bulunur. Dış genital organların bir tabaka altında kadının doğum yapmasında, idrar ve dışkı çıkışı gibi işlevleri istemli olarak yürütmesinde önemli yeri olan kaslar bulunur. Bu kaslara topluca pelvis tabanı kasları adı verilir.

Dış (büyük) dudaklar

Dölyolu (vajina) girişini sağlı sollu örten cilt kıvrımlarının dışta yer alanlarıdır. Dış dudaklar önde genital kılların olduğu pubis tepesinde, arkada ise anüsün hemen üstünde birleşirler. Üzerleri genital kıllarla kaplıdır ve cilt altında yağdokusu içerirler.

İç (küçük) dudaklar

Sağlı sollu dış dudakların iç yüzlerinde yer alan, klitorisin üst kısmından vajina girişinin altına uzanan kıvrımlı yapılardır. İdrar deliği ve vajina girişinin etrafını sararlar. İç dudaklar normal şartlarda bacaklar kapalıyken görünmezken bazı kadınlarda dış dudaklardan daha geniş olduklarından dışarı taşabilirler. Kılla kaplı değildirler ve ciltaltı yağdokusu içermezler.

Vajina girişi

İç dudakların devamında yer alan ve kızlık zarına kadar devam eden 1-2 santimetrelik bir kısımdır. Kızlık zarı yırtıldıktan sonra vajinayla birleşir.

Kızlık zarı

Latince'de hymen ("himen" okunur) olarak adlandırılan bu yapı, ince olmasına karşın nispeten esnektir ve ortasında bir veya daha fazla sayıda delik içerir. Her kadında farklı yapıya sahip olmasına karşın, genellikle ilk ilişki esnasında hafif bir kanamayla yırtılır ve böylece vajina girişiyle vajinanın birleşmesini sağlar.

Kızlık zarının kadın genital organlarını enfeksiyondan koruduğu söylense de, ortasında adet kanamasının akmasını sağlayacak deliği veya delikleri olan bu yapının bakterilerin geçişini nasıl engellediği açıklanamadığından, bu işlevi tartışmalıdır.

Klitoris

Klitoris hemen pubis tepesi altında yer alan bir yapıdır ve üstte ve yanlarda iç dudaklarla çevrilidir. Klitorisin hemen alt kısmında idrar deliği, idrar deliğinin altında ise vajina girişi bulunur. Klitorisin dıştan görünen düğme şeklindeki parçasının yanında vulvanın içine tümüyle gömülü şekilde yanlara doğru uzanan iki kolu vardır ve bu haliyle klitoris gerçekte Y şeklinde bir yapıdır. Klitoris cinsel ilişki esnasında aynen erkeğin penisi gibi sertleşebilme özelliğine sahiptir. Kan damarlarından oldukça zengin bu yapı kadın orgazmında önemli görevler üstlenir.

İdrar Deliği (uretra ağzı)

Klitorisin hemen altında, iç dudakların önde birleştiği yerde bulunan ve idrarın dışarı boşaltılmasını sağlayan idrar deliği aşağıda anlatılacak olan uretra adlı yapının son kısmını oluşturur.

Perine

Perine dış dudakların arkada birleştiği yerle anüs arasında yer alan bölgedir. Ciltle kaplı olan bölge ciltaltında idrar ve dışkı işlevlerinin kontrolünü sağlayan kasları barındırır. Bu kaslar doğum eylemi esnasında mümkün olduğunca gevşeyerek bebeğin başının doğmasına izin verirler.

Doğum eyleminin son aşamasına gelindiğinde bebeğin doğumunu kolaylaştırmak amacıyla perineye yapılan kesiye epizyotomi (doğum kesisi) adı verilir. Bu kesinin amacı bebek doğarken bu bölgenin yırtılmasını ve altta bulunan perine kaslarının zarar görmesini engellemektir.

Vulvada bulunan salgı bezleri

Dış genital bölgenin kurumasını önlemek ve cinsel ilişkide gerekli kayganlaşmayı sağlamak işlevini yürüten birkaç adet salgı bezi vardır. Bunlar arasında en önemlileri idrar çıkış deliğinin yanlarında yer alan Skene bezleri ve vajina girişinin yakınında sağlı sollu yer alan Bartholin ("bartolin" okunur) bezleridir.

Makat (anüs)

Makat kalın bağırsağın son kısmıdır ve depolanan dışkının dışa atılmasını sağlar.
Bu yapının vajinaya ne kadar yakın olduğuna dikkat edin. Bu anatomik yakınlık nedeniyle kalın bağırsaktan dışkılama esnasında gelen bakteriler vajinayla yakın temasta olurlar ve enfeksiyon tehlikesi oluştururlar.

Kadınların tuvalet sonrası temizlikte dikkat etmeleri gereken çok önemli bir kural vardır:

Temizlik arkadan öne (anüsten vajinaya) doğru değil, önden arkaya doğru yapılmalıdır. Zira arkadan öne temizlik kalın bağırsak bakterilerinin vajinaya ve buradan da uretra ağzına bulaşmasına ve bu bölgelerde sık sık enfeksiyonlar yaşanmasına neden olabilir.

Kızınıza tuvalet eğitimi verirken de bu kuralı öğretmeyi ihmal etmeyin.

İç genital organlar

İç genital organlar penisi içine kabul eden vajinayla başlar, rahim içine giriş kapısı olan ve aynı zamanda sperm için bir depo görevi üstlenen rahim ağzıyla, bebeğin büyüyerek geliştiği ve gebe olunmayan dönemlerde adet kanamasının oluştuğu rahim ile devam eder, buradan sağlı sollu rahimin her iki yanında boynuz gibi yer alan Fallop tüplerine uzanır ve her bir Fallop tüpü, uçlarında bulunan saçaklarıyla yumurtalıklarla yakın temas eder.

Vajina
Vajina, vajina girişiyle başlayan ve uç kısmında rahim ağzının yer aldığı boru şeklinde ve yaklaşık 10 santimetre uzunluğunda bir yapıdır. Vajina girişinde bulunan salgı bezleri ilişki esnasında vajina girişi ve vajinanın kayganlaşmasını sağlar.

Normalde ön-arka duvarları birbiri üzerine katlanmış olarak duran bu yapı, doğum eyleminde doğum kanalının yumuşak kısmının yapısında yer alır ve bebeğin başının geçmesine müsaade edecek kadar esner.

Uretra

İdrarın depolandığı mesanenin devamında yer alan bu boru şeklindeki yapı idrar boşaltım sisteminin son basamağını teşkil eder.

Uretra kadında erkekten çok daha kısadır. Bu kısalık ve genital sistemin vajina ve anüse yakınlığı, kadınlarda idrar yolu enfeksiyonlarının daha sık yaşanmasına neden olur. Yine ilk cinsel deneyimlerini yaşayan kadınlarda ilişkinin verdiği "tahriş", ilişki sonrasında sık idrara çıkma, idrarı zor yapma, idrarı boşaltamamış olma hissinin yaşanmasına neden olabilir.

Rahimağzı

Rahimağzı spermler için rahim içine giriş ve doğumda bebek için rahimden çıkış kapısıdır. Vajinanın devamında yer alır. Rahimağzı kanalında yer alan salgı bezleri gebeliğe elverişli günlerde spermlerin geçişini kolaylaştıran, gebeliğe elverişli olmayan günlerde bu geçişi zorlaştıran salgılar üretir. Rahimağzı salgıları ayrıca vajinadan rahim içine bakterilerin girişini engeller. Normal şartlarda sert bir koni biçiminde ve birkaç milimetre açıklığında olan bu yapı doğum eylemi esnasında yumuşar, incelir (bu incelmeye "silinme" denir) ve yaklaşık 10 santimetre açılarak bebeğin çıkmasına izin verir.

Rahim

Rahim (uterus), ucunda rahimağzı bulunan, yanlarda da boynuz şeklinde Fallop tüpleri yer alan, kasılma yeteneği güçlü kaslardan oluşan armut şeklinde bir yapıdır. Rahim içindeki boşlukta rahim iç tabakası (endometrium) yer alır. Rahim gebe olunmayan dönemde mandalina büyüklüğünde sert bir yapıdır ve ağırlığı yaklaşık 60 gramdır. Gebelikte rahim yaklaşık 3 kilogramlık bir bebeği içinde taşıyacak şekilde büyür ve doğum eylemi başladığında güçlü kaslarının kasılmasıyla, rahimağzının da gevşeyerek açılmasıyla bebeğin doğması sağlanır. Rahimin bilinen tek işlevi doğmamış bebeğin gelişmesini sağlayacak ortamı oluşturmak, bebeği dıştan gelebilecek darbelerden korumak (bu işlevi amniyos sıvısıyla elele yürütür) ve doğum eyleminde kasılarak bebeği dış dünyaya çıkarmak için anne adayının ıkınmalarıyla birlikte gerekli itici gücü oluşturmaktır. Menopoza giren bir kadında rahimin görevi de tamamlanmıştır ve boyutları giderek ufalır.

Rahim boşluğu ve rahim iç tabakası (endometrium)

Rahimin içinde yer alan boşluk rahim iç tabakasıyla kaplanmış durumdadır. Döllenmiş yumurta hücresi Fallop tüplerinden geçerek endometriuma ulaştığında burada en "verimli" bulduğu bölgeye yerleşir ve çoğalmaya ve gelişmeye başlar.

Rahim iç tabakası her adet döngüsünde yenilenir ve gebelik oluştuğunda embriyo rahim boşluğunda gelişimini sürdürür. Gebelik gerçekleşmediğinde bu tabaka yeniden oluşturulmak üzere rahimağzı yoluyla vajinaya, buradan da dış ortama atılır. Kanamayla beraber olan bu sürece adet kanaması adı verilir.


Hücresel farklılıklar

Rahim iç tabakası, rahimağzı kanalı ve vajina yakın komşulukta olmalarına rağmen mikroskopik özellikleri belirgin olarak birbirinden farklı yapılardır.

Rahim iç tabakası ve rahimağzı kanalı hücreleri daha çok salgı yapıcı özellikler taşırlarken, vajina hücreleri daha çok sağlamlık ve travmalara dayanıklılık açısından gelişmiş ve çok katlı yapıya sahip hücrelerdir
 
Kadın gelişiminin evreleri

Kadın, doğası gereği yaşamın başından sonuna kadar farklı evrelerden geçer. Bu evrelere damgasını vuran hormonal, bedensel ve ruhsal değişikliklere göre kadın hayatı birbirinden farklı özellikler taşıyan çeşitli dönemlere ayrılabilir.

Yazıda bu evrelere çağ adı verilmiştir.

Bir çağdan diğerine geçişin kimde hangi yaşta olacağını belirleyen en temel etken anne ve babadan alınan kalıtsal özellikler olmakla beraber yaşanan yer, beslenme özellikleri ve çeşitli alışkanlıklar (sigara kullanımı gibi) etkili olabilir.

Kadının çağları aşağıdaki şekilde bölümlenir: Çocukluk Çağı

Puberte ve Ergenlik Çağı

Üreme Çağı

Menopoz Çağı



ÇOCUKLUK ÇAĞI

Çocukluk çağı doğumla başlar. Çocukluk Çağı kadınlık hormonlarının henüz etkin olmadığı, erkek ile kız çocuğu arasındaki bedensel ve ruhsal farklılıkların belirgin olmadığı ve üremenin henüz mümkün olmadığı zaman dilimini temsil eder.

Kız çocuğu yaşama ilk çığlığını attığında ortaya çıkan en önemli hormonal değişikliklerden biri, rahim içinde gebeliğe ait yapılar tarafından üretilen hormonların kanda hızlı bir şekilde azalmasıdır. Bu hızlı azalma bazı kız çocuklarında vajinadan az miktarda kan gelmesine neden olabilmektedir.

Yine kız çocuğunun rahim içi dönemdeyken, gebelikte üretilen yüksek miktarlarda östrojen hormonuna maruz kalmış olan meme dokusu bazı durumlarda görünüm olarak oldukça belirgin olabilir ve bazı kız çocuklarında doğum sonrası ilk günlerde meme başlarından süte benzer bir salgı olabilir.

Çocukluk çağının büyük kısmında kız çocuğunun bedenindeki "kadınlık hormonu" üretme mekanizmaları bir "suskunluk" içerisindedirler ve bu nedenle çocukluk çağının son yıllarına kadar nispeten yavaş bir boy uzaması ve buna paralel nispeten yavaş olan bedensel ve ruhsal gelişme dışında bir değişim olmaz.

PUBERTE VE ERGENLİK ÇAĞI (ADOLESANS)

Çocukluk çağının sonlarına doğru cinsel farklılaşmanın ilk belirtileri ortaya çıkmaya başlar: "Kadınlık hormonu" salgılarının yavaş yavaş artmaya başlamasıyla 9-10 yaşlarında meme dokusunda büyüme başlar, 10-11 yaşlarında önce genital bölgede takiben koltukaltı bölgesinde kıllanma ortaya çıkar.

11-12 yaşlarında boy uzama hızı belirgin olarak artar ve yıllık boy uzaması 8 santimetreyi bulabilir.

Menarş, yani ilk adet kanaması 11-15 yaşlar arası herhangi bir zamanda, ortalama olarak 12.5 yaşında ortaya çıkar.

İlk adet kanamasının ortaya çıktığı yaş kalıtsal özelliklerden etkilenir. Dünya genelinde yüzyıl öncesine göre ilk adet kanaması yaşı yaklaşık 4 yıl geri gelmiş durumdadır.

İlk adet kanamaları genellikle yalnızca östrojen hormonu etkisinde ortaya çıkan sıklıkla düzensiz kanamalardır. Yumurtlama henüz devreye girmediğinden kız çocuğu adet kanamasını beklenmedik zamanlarda görebilir.

İlk adet kanamasından ortalama 2 yıl sonra yumurtlama olayı da devreye girer ve adet kanamaları düzenli hale gelirler.

Hızlı boy uzaması genellikle ilk adet kamasından sonra yavaşlamaya başlar.

Bedensel, ruhsal ve cinsel olarak kadın yönünde farklılaşma ortalama olarak 18 yaşına kadar devam eder ve bu yaştan itibaren kadınsı özelliklerin tümü kazanılmış olur.

Özetlenecek olursa, kız çocuğunda meme dokusunun gelişmeye başlamasıyla puberte başlamış olarak kabul edilir. Puberte çağının ilk belirtileri bazı kız çocuklarında yapısal özelliklere bağlı olarak 13-14 yaşına kadar gecikebilir.

Ergenlik çağı, kadınsı özellikleri yaratacak olan hormonların salgılarının başladığı ve giderek kadın olma yönünde özelliklerin kazanıldığı bir zaman dilimidir. Erkek ve kız çocuğu arasındaki farklılıklar bu süre içerisinde giderek belirginleşir ve bedensel, ruhsal ve cinsel kimlik ortaya çıkmaya başlar. Gebe kalma bu dönemde ender olarak da olsa mümkün olabilir. Çocukluk çağından ergenlik çağına geçişin ilk belirtisi kişiden kişiye değişmekle beraber genellikle memelerin büyümesidir. Resimde meme dokusunun yaşla birlikte gelişimi ve süt salgı bezi ve kanallarının ortaya çıkışı gözlenmektedir.

ÜREME ÇAĞI

Üreme çağı kadınlığa özgü hormonal, bedensel, ruhsal ve cinsel tüm özelliklerin olgunlaştığı ve üreme, yani gebe kalarak bebek sahibi olma özelliğinin kazanıldığı ve sürdürüldüğü zaman dilimidir. Ergenlik çağından üreme çağına geçişi belirleyen sınır yumurtlama olayının devreye girmesidir.

MENOPOZ ÇAĞI

Menopoz çağı üreme özelliğinin bittiği, kadınlığa özgü hormonal salgıların yavaşladığı ve adet kanamalarının kesildiği zaman dilimini temsil eder. Türk kadının ortalama menopoza girme yaşı 49 olarak kabul edilir.
 
Kızlık zarı nedir

,kızlık zarı tamiri veya dikimi himenoplasti onarımı mümkünmüdür, kızlık zarı ameliyatı nasıl yapılır.

Kızlık zarının latince adı hymendir ve HYMEN Yunan mitolojisinde Evlilik Tanrısının ismidir. Kızlık zarı ülkemizde ve dünyanın belli bölgelerine halen sosyal ve kültürel önemini korumaktadır. Kızlık zarının henüz bozulmamış olması hatalı olarak kadının bekaretinin, yani bir erkekle birlikte olmadığının sembolü ve yine hatalı olarak ilk ilişkide kanama olmaması kadının daha önceden bir erkekle cinsel ilişkide bulunmuş olduğunun kanıtı olarak görülmekte ve birçok masum genç kız bu yüzden tüm yaşamlarını etkileyecek olaylarla karşılaşabilmektedir. Bu durum yalnız bizde değil, birçok kültürde geçerlidir.

Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanları ne yazık ki genç kadınların "kızlık zarı muayenesi" için kliniğe getirilmelerine ve böylece bazen küçük düşürülmeye varacak kadar aşağılanmalarına tanık olmaktadırlar.

Bu yazı kızlık zarı hakkındaki bazı yanlış bilinenleri düzeltmek veya bilinmeyenleri açıklığa kavuşturmak için basitliği korumak açısından soru-cevap şeklinde hazırlanmıştır.

Kızlık zarı tam olarak nerededir?


Kızlık zarı, vajina girişinin 1-1.5 santimetre iç kısmında yer alan ince bir yapıdır.

Neden böyle bir yapı var?

Anatomik ve fizyolojik açıdan kızlık zarının bilinen bir işlevi yoktur. Genital sistem enfeksiyonlarına karşı koruyucu bir işlevi olduğu düşünülmesine karşın, ortada delik olan bir yapının nasıl olup da enfeksiyonlara karşı koruyucu olacağı tartışma konusu olduğundan bu görüş tam olarak geçerli değildir. Aslında enfeksiyonların bakire olanlarda daha ender oluşmasının nedeni bu kızların cinsel yolla bulaşan hastalıklara maruz kalmamış olmalarıdır. PID (pelvik enfeksiyon) ve vajinit gibi enfeksiyon hastalıkları aktif cinsel yaşam başladığında, önemli bir kısmı cinsel yolla bulaşan bakterilerle başlatılan enfeksiyonlardır.

Kızlık zarları yapısal olarak farklılıklar gösterebilir mi?

Anatomik olarak kızlık zarı vajinanın hemen giriş kısmında yerleşmiş, en sık görülen şekliyle ortasında adet kanının ve vajinal salgıların akmasına yarayan ufak bir delik bulunan yarı esnek, ince bir yapıdır. Bazı kadınlarda bu yapı çok sert veya çok esnek olabilir. Bazı kadınlarda ortada bir yerine iki veya daha fazla sayıda delik bulunabilir. Ender durumlarda zarın ortasındaki delik o kadar büyüktür ki, muayenede neredeyse zar hiç yok sanılabilir. Bazı çok ender durumlarda ise zarda hiç delik yoktur (imperfore himen). Bu durumda adet kanaması genç kızlıkta görülen ilk kanamadan itibaren sürekli genital kanal içinde birikir ve her adet döneminde kız "adet olamamaktan, ancak aşırı ağrı duymaktan" yakınır. Kanama öyle ileri boyutlarda birikebilir ki, tüm rahim ve tüm vajina kanla dolmuş ve genç kızda halen ilk adet kanaması gerçekleşmemiş olabilir. Bu ciddi bir durumdur ve kadının genital sisteminin zarar görmemesi için ameliyatla kızlık zarına delik açılarak içerideki kanın boşalması sağlanmalıdır.

Daha detaylı ve tıbbi bir sınıflandırma ise şöyle yapıla bilinir;

Şekline göre Tipik hymenler Halka şeklinde hymen (H. annulare)
Yarımay şeklinde hymen (H. semilunare)
Dudak şeklinde hymen (H. labiale)

Atipik hymenler Deliksiz hymenler (H. imperforatus)
Kalbur biçimde hymen (H. cribriformis)
Kalbur şeklinde hymen (H. septatus)
Kupa kağıdı şeklinde hymen


Karakterine göre Deliğin karakteri Çok küçük delik
Orta boy delik
Çok geniş delik

Serbest kenarın karakteri Düz kenarlı
İnce tırtıklı (H denticulaire)
Derin çentikli (loblu hymen)
Çiçek tacı (H corollaire)
Saçaklı (H fronge)
Katmerli


Mukavemetine göre Zayıf Tül gibi ince

Sağlam Lifli (H fibroze)
Tendon kıvamında (H tendinoze)
Kıkırdağımsı (H kartilajinoze)


Elastikiyetine göre Lastik gibi genişleyen
Elastikyeti hiç olmayan (1,2,3,7,8)


Bunları daha anlaşılabilir olması açısından belli başlı sınıflara ayırırsak genellikle görülen 6 şekil ortaya çıkar.


Annuler kızlık zarı
Semilunar kızlık zarı Septalı kızlık zarı

Cribriformis kızlık zarı Fimbriatus kızlık zarı Carnosus kızlık zarı
Annuler (halka şeklinde) kızlık zarı en çok rastlanan şekildir.


Semilunar (yarım halka veya esnek) kızlık zarının dıştan içe kalınlığı fazla olmadığı için genelde ilişki sırasında yırtılmaz. Ancak doğum sırasında yırtılır.


Cribriformis (delikli veya elek tarzında) kızlık zarlarının ilişki esnasında yırtılması biraz daha fazla acılı ve zordur.


Carnosus (etli) kızlık zarı ise kalınlığı fazla olduğundan ilişkide kolay kolay yırtılmayan, bazen ufak bir cerrahi müdahale gerektiren, bazende kanaması çok fazla olabilen tipte kızlık zarıdır.


Bu resim kızlık zarının kişiler arasında yapısal farklılıklarını göstermektedir. Üstteki resimlerde cinsel ilişki öncesinde en sık görülen kızlık zarı tipleri görülmektedir. Altta solda yer alan resim delik içermeyen ve bu nedenle kız çocuğunda ciddi sorunlar yaratabilen kızlık zarı yapısını göstermektedir. Doğum sonrasında kızlık zarı yalnızca kalıntılar şeklinde varlığını sürdürebilir.

Kızlık zarı cinsel ilişkide mutlaka kanar mı?

Kızlık zarı nispeten esnek olmasına karşın, vajinanın içine girme denemelerinde (cinsel ilişkiyle, parmaklarla veya muayene aletleriyle) kolaylıkla yırtılan ve kanayan bir anatomik yapıdır. Ancak kişiler arası önemli yapısal farklılıklar nedeniyle kızlık zarı aşırı esnek olanlarda veya zar üzerinde yapısal olarak az sayıda damar bulunması durumunda ilk cinsel ilişkide kanama gerçekleşmeyebilir. Bunun sıklığını belirleyen bir çalışma olmamakla beraber deneyimler kadınların muhtemelen %1-2'sinde kızlık zarının ya aşırı esnek olması, veya damarlanmasının az olması nedeniyle ilk cinsel ilişkide kanamadığını göstermektedir.

Bakire bir kadının jinekolojik muayene olması mümkün müdür?

Jinekolojik muayenenin en önemli aşamalarından biri vajinanın ve rahim ağzının gözlenmesi için yapılan spekulum muayenesidir. Günlük tıp uygulamalarında bakire olanların muayenesinde çoğunlukla bu işlem uygulanmamakta ve elle muayene makattan yapılmaktadır.

Doktorlar arasında yaygın olan diğer bir eğilim de bakire birinin yalnızca ultrasonografiyle değerlendirilmesidir. Bu yaygın eğilimin nedeni, halk arasında "muayenenin ultrasonografiye göre daha az gelişmiş bir yöntem olduğu" şeklindeki yaygın görüş nedeniyle kadınların doktorlarını "yalnızca ultrasonografiyle tanı koyan doktor"lar arasından seçme eğilimleridir.

Bakire bir kadının değerlendirmesinde yalızca karından yapılan ultrasonografi yeterli değildir. Akıntı, kasık ağrısı gibi şikayetlerin değerlendirmesinde kızlık zarına hiç bir zarar vermeden makattan muayene yapılması mümkündür ve ihmal edilmemelidir.

"İlk gecede" nelere dikkat etmek gerekir?

İlk gecede veya daha geniş anlamıyla ilk cinsel ilişkide hem kadına hem erkeğe düşen önemli görevler vardır. Bu ilk deneyimin güzel ve hatırlandığında iyi duygular uyandıran bir deneyim olması için kadının kendini bu ilk deneyime psikolojik olarak hazır hissetmesi gerekir. Ön sevişmeyle vajinada yeterli kayganlaşma sağlanmalı, eğer bu sağlanamazsa kayganlaştırıcı jel şeklinde eczanede satılan ve reçetesiz alınabilen ilaçlar kullanılmalıdır

İlk cinsel deneyimin mutlaka ağrılı olması gerekmez. Kadın kendini yeterince gevşettiğinde, erkek de yumuşak davrandığında ağrısız bir ilk deneyim gerçekleşmesi çok muhtemeldir.

Kadınların ilk deneyimlerinde en önemli korkularından biri gebe kalmaktır. Bu yüzden erkeğin prezervatif kullanması veya kadının doktoruna danışarak uygun bir korunma yöntemini kullanmaya başladıktan sonra ilişkide bulunması en idealidir.

İlk cinsel ilişkide zar aşırı kanayabilir mi?

Özellikle erkeğin çok aceleci ve sert davranması durumunda ufak yapılı kadınlarda zarla birlikte vajina dokusu da yırtılabilir. Bu durum çok aşırı kanamayla seyreden ve büyük olasılıkla dikiş atılarak tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Kızlık zarının çok aşırı sert yapısı olması da bu duruma katkıda bulunabilir.

Normalde ilk ilişkide oluşan kanama birkaç dakika içinde en geç yarım saatte durur. Eğer kanama çok şiddetli olursa veya uzun süreler geçmesine rağmen durmazsa böyle bir durum söz konusu olabileceğinden doktora başvurmak gerekir.

Bazı durumlarda ilk ilişkide kanama olur, yırtık yeri iyileşir, daha sonraki ilişkilerde tekrar kanar. Bu da kızlık zarının aşırı sert veya fazla "damarlı" olmasından kaynaklanır. Kanama miktarı fazla değilse, her ilişkide oluşan kanama kısa süreliyse endişelenecek bir durum yoktur.

Kızlık zarı ilişki dışında ne zaman yırtılır?

İlişki dışında nadir olarak bazen uzak doğu sporu, jimnastik gibi aktif ve normalin dışında bacak açma hareketi yapanlarda, kaza ve bazen düşmelerde yırtılabilir.

Kızlık zarının ne tarafından yırtıldığı bilinebilir mi?

Yırtılmış bir kızlık zarının ne tarafından ve nasıl yırtıldığı bilinemez,ilişkide penis ile mi, parmak veya başka bir nesne ile mi veya düşme veya başka bir nedenle mi yırtıldığı bilinemez.

Ne zaman yırtıldığı bilinebilinir mi?

Yırtılmış olan bir kızlık zarının ne zaman yırtıldığı da bilinemez ancak yeni yani yırtılmadan sonraki yaklaşık ilk 7-10 gün içerisinde muayene edilirse yeni olduğu söylenebilir,yoksa ister bir ay ister 10 yıl önce olmuş olsun fikir yürütülemez,ne zaman yırtıldığı bilinemez.

Yırtılan kızlık zarı sonra tekrar iyileşir mi? Kapanır mı?

Hayır,farklı bir yapıya sahip olan kızlık zarının yırtılan kısımları hiç bir zaman kendiliğinden tekrar birleşmez.

Mastürbasyon yaparken yırtılabilir mi?

Eğer içinize bir şey sokmadan sadece sürtünme yoluyla mastürbasyon yapıyorsanız yırtılmaz.

Kızlık zarının tamiri mümkün müdür?

Kızlık zarının tamiri mümkündür ve tüm dünyada bunu uygulayan doktorlar ve uygulamayı talep eden kadınlar vardır. Bu tamirin başarılı olup olmayacağının en önemli belirleyicisi yırtılmanın ne zaman olduğudur. Kısa zaman önce (günler önce) olan bir yırtılma kolaylıkla tamir edilebilir. Çok sayıda cinsel ilişkide bulunmuş, doğum yapmış kadınlarda ise kızlık zarının parçaları azalmış olduğundan tamiri çok zor olabilir, başarısız olabilir.

Lazer kızlık zarı tamirinde kullanılırmı

Lazer aletinin başlıca işlevi ameliyatlarda yakma ve kesme amaçlıdır. Bu uygulamada yeri yoktur.Lazerle kesilen dokular dikilmesine gerek kalmayan dokular olup bu tür uygulamalarda dokunun tekrar eskı halıne getırılmesını ımkansız kılar

Bu ameliyatta kullanılan dikiş ıplıklerının özelıgı var mı

Bu operasyonda vicryl veya katgut adı verilen sütürler işlemin ozellıgıne göre değişir.Ameliyatlarda en sık kullanılan ıplıklardır.Turkiyede uretımı yapılmamaklabırlıkte tum medıkal marketlerde kolaylıkla bulunabılen suturlerdır

Dikilen bir kızlık zarının dikildiği ilişkiye gireceğim kişi tarafından anlaşılır mı?

Kesinlikle hayır, sadece kadın doğum uzmanları veya adli tıp uzmanları bunu anlayabilir.

Kızlık zarı dikilmesi için ilişki sayısının veya ne kadar süredir ilişkiye girildiğinin önemi var mıdır?

Hayır yoktur, çocuk doğurmuş kadınlarda dahi bu kızlık zarı tamir edilir.

Kızlık zarım yırtılmıştı, diktirmiştim, tekrar diktirebilir miyim?

Evet ,defalarca dahi tamir edile bilinir
.
Kızlık zarı dikişi acıtır mı? ne kadar sürer? nasıl bir ameliyattır?

Hayır acımaz, siz uyutularak veya o bölge uyuşturularak yapılır,10 ila 30 dakika arasında sürer,operasyondan sonra rahatlıkla yürüyebilir veya çalışabilirsiniz.Hiç kimse sizin böyle bir operasyon geçirdiğinizi anlamaz.

Kızlık zarı ilişkiden ne kadar zaman önce dikilmelidir?

Bu kızlık zarınızın tipine ve hekiminizin yapacağı ameliyata bağlıdır, bazen bir kaç ay evvel, bazen bir kaç gün evvel bazen de bir yıl önce dikmek gerekir.

Dikildikten sonra nelere dikkat etmek gerekir? Duş ve saire gibi şeyler zararlı mıdır?

Özel bir şey gerektirmez ilk bir kaç gün hekiminizin önerilerine uymak gerekir, rahatlıkla bir kaç gün sonra duş alabilirsiniz.

Kızlık zarı bozulmadan gebelik oluşabilir mi?

Evet. Gebelik oluşması için kızlık zarının bozulması şart değildir. Yukarıda anlatıldığı gibi esnek olan bir zar tam bir cinsel ilişkide bozulmamış olmasına karşın gebelik oluşabilir. Diğer bir yol da yine ender görülmesine karşın erkeğin kızlık zarına çok yakın bir yere boşalmasıdır. Spermler oldukça hareketli hücreler olduklarından vajinanın girişinden rahim ağzına ve buradan da iç genital sisteme geçerek gebeliği başlatabilirler.

Muayenede kızlık zarının sağlam olup olmadığı anlaşılabilir mi?

Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanının yaptığı bir muayenede kızlık zarının yırtılmış olup olmadığı, yırtılmışsa bunun eski bir yırtık mı, yeni bir yırtık mı olduğu anlaşılabilir. Ancak Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanları resmi bir kurumda adli tabip olarak görevli olmadıkları sürece bu muayeneyi yapmamayı tercih etme veya muayene sonucunda rapor vermeyi reddetme özgürlüğüne sahiptirler. Dahası Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanları hastanın kendisi dışındaki birine muayene sonucunu bildirmek zorunda da değildirler.





Genital sistem gelişim kusurları

Embriyonik gelişim döneminde serviks ve uterus, sağlı sollu yerleşmiş Müller kanallarının orta hatta birleşmesinden ve kaynaşmasından meydana gelir. İlk birleşmede iç duvarlar orta hatta ince bir septum (perde) oluşturur. Kaynaşma ilerledikçe bu septum serviksten uterusa doğru (aşağıdan yukarı) incelerek kaybolur. İşte Müller anomalileri bu birleşmenin hiç olmaması ya da birleşme ve kaynaşmanın yetersiz olmasından kaynaklanan doğumsal anatomik bozukluklardır.

Müller anomalileri gebe kalmış ve doğurmuş kadınlarda çok ender görülürler. Daha çok tekrarlayan düşükleri olan, erken doğum, intrauterin gelişme geriliği, önceki doğumlarında bebeklerinde duruş bozuklukları (makat, yan ya da çapraz duruş) yaşamış olan kadınlarda yapılan araştırmalarda ortaya çıkarılırlar.

Bu hastalıklar gebe kalamamaya değil, daha çok gebeliği sürdürüp canlı çocuk sahibi olamamaya neden olurlar.

Sınıflandırma

Class I: bazı organların hiç olmaması

vajinal agenezi: vajinanın olmaması. 1/5000 kadında görülür.
serviks, uterus, tuba olmaması da ender görülen durumlardır.
kombine agenezi: Mayer-Rokitanski sendromu adı verilen bu gelişim kusurunda vajina, serviks, uterus ve tubalar yoktur. Ender durumlarda az gelişmiş tuba ve uterus olabilir. Overlerin işlevleri normal olduğundan dış görünümlerinde hiç bir sorun olmayan bu kadınlarda primer amenore (hiç adet görmemiş olma) söz konusudur.

Class II: unikorn uterus

Burada söz konusu olan, müller kanallarından birinin hiç olmamasıdır. Bu yüzden asimetrik bir genital anatomi vardır.

Class III: uterus didelphis

Bu durumda da her iki müller kanalı orta hatta hiç yaklaşmamış ve birleşmemiştir. Bu yüzden de iki uterus ve iki serviks vardır. Çoğu durumda da vajinayı ortadan ikiye ayıran bir septum sözkonusudur (çift vajina).

Class IV: uterus bicornis

Burada kısmi bir birleşme olmuş, ancak kaynaşma hiç olmamıştır. Uterusun üst yüzünde bir çöküntü vardır

Class V: uterus septus

Birleşme tam olmuş ancak içteki septum (perde) serviksten yukarıya doğru kaybolurken belli bir aşamada duraklamıştır. Duraklamanın olduğu yere göre servikse yakın bir bölgeden, uterusun tepesinin iç kısmına kadar olan bir yerde belli bir uzunlukta septum söz konusudur. Endometrium boşluğu bu septum nedeniyle iki ayrı bölüme ayrılır.

Class VI: DES (Dietilstilbestrol) anomalileri:

Annelerinin kendilerine gebe olduğu dönemlerde düşük tehdidi nedeniyle DES kullandıkları kadınlarda oluşan gelişim kusurlarıdır. Başta T şekilli uterus olmak üzere çok çeşitli yapısal kusurlara yol açmış olan "DES faciası" ülkemizi Avrupa kadar etkilemediğinden bu tür gelişim kusurları ülkemizde fazla değildir.

Class VI hariç, class sayısı arttıkça gelişim kusurunun toplumda görülme sıklığı da artar. Yani Class I'deki anomaliler ender görülürken, özellikle Class V ve Class VI anomalileri doğurganlıkla ilgili problem yaşayan kadınlarda sık görülürler.



Muayene ve ultrason bulguları bazı anomali türlerinde tanıya götürebilirken, sıklıkla histerosalpingografi ("ilaçlı rahim filmi") ile uterus boşluğunun incelenmesi gerekir. Şüpheli durumlarda laparoskopik inceleme kesin tanının konması

Üstteki resimde ultrasonda uterus bicornisden ve septumdan şüphelenilmesine neden olan bulgular vardır (daha açık renk görünen endometrium tabakası ortadan kesintiye uğramıştır) Bu resimde endometriumun normal görüntüsü yer almaktadır.


Uterus bicornis ile uterus septus arasındaki kesin ayrım ancak uterusun dış yüzeyindeki çöküntünün gözle görülmesiyle yapılabilir. Bu ayrım önemlidir, zira iki durumun tedavisi birbirinden çok farklıdır.

Müller anomalisi olanlarda idrar yolu anomalileri de (atnalı böbrek, böbreklerden birinin olmaması) sık olduğundan IVP ile ("ilaçlı böbrek filimi") bu sistemin değerlendirilmesinde fayda vardır.
Tedavi

Vajinanın hiç olmadığı durumlarda tedavi bölgedeki dokularda bir kanal açılarak bir vajina yapılmasıdır.

Doğurganlığın etkilendiği durumlarda metroplasti (uterusun şeklinin ameliyatla düzeltilmesi) operasyonu gerekir. Septum varlığında histeroskopiyle septum rezeksiyonu (çıkarılması) en etkili tedavidir.
 
Adet görme (metruasyon) mekanizması

Siklus, son adet tarihinin ilk gününden bir sonraki adet tarihinin ilk gününe kadar geçen süredir. Normalde bu süre 28 gün olmasına karşın 21 ile 35 gün arası normalin alt ve üst sınırlarıdır.

28 günde bir adet gören, yani siklusu 28 gün olan bir kadının ovulasyon (yumurtlama günü) sıklıkla (şart değil) 14. gündür.

Adet görme mekanizması Beyinde gerçekleşen olaylar

Her adetin ilk günü beyinde hipotalamustan salgılanan GnRH adlı hormon, hipofizden folikül stimule edici (uyarıcı) hormon (FSH) salgısını uyarmaya başlar. FSH etkisiyle yumurtalıklardan birinde yeni bir folikül (yumurta hücresini barındıran yapı) olgunlaşmaya başlar. Bu folikül olgunlaştıkça östrojen hormonu üretimi artar, östrojen üretimi arttıkça hipofiz bölgesinden salgılanan luteinizan hormon (LH) miktarı artar. Folikül olgunlaştıkça giderek içi sıvı dolu ufak bir kese haline gelir.


Yumurtalıkta gerçekleşen olaylar

Folikül yaklaşık olarak 16-20 milimetre çapına eriştiğinde östrojen hormonu da kanda maksimum seviyeye ulaşır ve bu da LH seviyesinin giderek daha da artmasına neden olur. LH piki (LH'ın en yüksek seviyeye ulaştığı an) olduğunda folikül çatlar ve içindeki oosit (yumurta hücresi) serbestleşerek Fallop tüpünün içine girer.

Folikül çatladıktan sonra "çatlama bölgesinde" corpus luteum (sarı cisim) adı verilen bir yapı oluşur ve bu yapı bu defa östrojen hormonuna ek olarak progesteron hormonu da üretmeye başlar. Gebelik oluşmazsa bu yapının işlevi 14 günde biter. Gebelik oluştuğunda ise gebelik ürününü "desteklemek" için bu yapı yaklaşık 10. haftaya kadar progesteron salgılamaya devam eder. 10. haftadan itibaren "gebelik ürünü" kendi progesteronunu kendisi üretebilecek hale gelir ve görevi devralır.


Uterusta gerçekleşen olaylar (uterus=rahim)

Uterusun içi endometrium adı verilen bir tabakayla kaplıdır. Endometrium östrojen etkisiyle kalınlaşır ve yumurtlama sonrası devreye giren progesteron hormonunun etkisiyle döllenmesi muhtemel bir yumurta hücresinin implantasyonu (yerleşmesi) ve gebeliğin başlaması için elverişli duruma getirilir.





Neden kanama olur?

Corpus luteumun ömrü siklus kaç gün olursa olsun her kadında 14 gündür. Bu süreye yaklaştıkça corpus luteumun progesteron salgısı giderek azalır ve kandaki progesteron iyice azaldığında endometrium tabakası desteğini kaybederek "dökülmeye" başlar. İşte bu dökülme kanamayla birlikte olduğundan adet kanaması adını alır.
Corpus luteum ömrünün kısıtlı olmasının özel bir anlamı vardır: 28 günde bir adet gören bir kadında ovulasyon 14. günde olmaktadır, demek ki kadın örneğin 30 günde bir adet görüyorsa bu kadında 30-14=16. gün ovulasyon günüdür. Aksine 26 günde bir adet gören bir kadında 26-14=12. gün ovulasyon günüdür.


Resimde oosit ve çevresini saran spermler görülmekte Döllenme ve takiben gebeliğin başlaması

Salgılanan oositin ömrü 12-24 saattir. Bu süre içinde oosit sperm hücreleriyle karşılaşır ve şartlar uygun olursa sperm hücrelerinden biri oositin içine girerek fertilizasyon (döllenme) olayını başlatır. Daha sonra sperm-oosit birleşmesinden oluşan blastosist endometriumda uygun bir yer bulup yerleştiğinde implantasyon gerçekleşir.

Artık gebelik süreci başlamıştır. İmplante olan hücrelerden beta HCG adlı hormon salgılanır ve hücreler de hızla çoğalarak embriyo oluşumunu başlatırlar.

Eğer yumurtlama sonrası gebelik oluşursa corpus luteumun ömrü uzar ve progesteron salgısını sürdürmeye devam eder. Böylece gebelik oluştuğunda porgesteron salgısı azalmadığından endometriumda "dökülme" yani adet kanaması gerçekleşmez. Corpus luteum progesteron desteğini, bu görevi gelişmekte olan gebelik ürünü devralana kadar devam ettirir.



Bu resimde döllenme gerçekleşmiş ve blastosist gelişmeye başlamıştır.


Düzenli adet görme
Vajinal tampon kullanımı
Adet kanamasının zamanlanması



Düzenli adet görme

Üreme çağında olan bir kadında ortalama 28 günde bir tekrar eden sürece adet döngüsü adı verilir.

Adet kanamasını tarif etmek için dilimizde halk arasında farklı ifadeler kullanılmaktadır. Bunlar arasında en sık rastlanılanları "aybaşı olmak", "adet olmak", "adet görmek", "regl olmak", "menstruasyon kanaması görmek" (menstruasyon İngilizce'de adet kanamasının tam karşılığı olan menstruation kelimesinden dilimize aktarılmıştır), "mens olmak", "kanama görmek", "peryod" ve "hastalanmak" ifadeleridir. Daha ender rastlanan ve olayın tam karşılığı olmaktan uzak olanlar ise "kirlenmek" ve "renkli olmak" şeklinde olanlardır.

Adet döngüsü veya siklus, son adet tarihinin ilk gününden bir sonraki adet tarihinin ilk gününe kadar geçen zamanı ve bu zaman içinde kadın vücudunda gerçekleşen olayları ifade eder.

Bir adet döngüsü kadında genellikle 28 gün sürmekle birlikte 21 ile 35 gün arası normalin alt ve üst sınırlarıdır. Adet kanaması ortalama 4 gün devam eder ve 1 ile 7 gün arası normalin alt ve üst sınırları olarak kabul edilir. Adet kanaması esnasında 20 ile 80 mililitre arasında miktarda kan kaybedilir.

Adet döngüsü ergenlik döneminden, yumurtalıklarda olgunlaşabilecek yumurta hücrelerinin tümüyle tükendiği menopoz dönemine kadar devam eder. Bu zaman dilimi içerisinde gebelik döneminde ve emzirmenin devam ettiği sürenin büyük kısmında geçici olarak duraklar.

Adet Kanamasının Ay İle İlgisi Var mı?

Kadınların bir kısmı adet kanamasını "aybaşı" olarak tarif ederler. Bu, insanoğlunun ay ile kadının adet döngüsünü çok önceden beri ilişkilendirdiğini gösteren önemli bir bulgudur. Aynı ilişkilendirme yabancı dillerde de yaygındır.

"Menses" Latince'de "adet kanaması" anlamına gelmekle beraber yine bu dilde aynı zamanda "ay" anlamına gelen "mensis" kelimesinin çoğuludur yani "aylar" anlamına da gelmektedir. Bu kelime Latince'ye muhtemelen Yunanca'da "ay" anlamına gelen "mene" kelimesinin aktarılmasıyla türetilmiştir.

Ay ile adet döngüsü ve kanaması arasındaki en önemli benzerlik dünyanın uydusu olan Ay'ın da aynen adet döngüsü gibi kendine özgü bir döngüsü olmasıdır. Bu döngünün başından sonuna doğru ay dünyamızda farklı şekillerde görünür. Ay'ın bir döngüsü 29.5 gün sürer ve bu döngüde bir şaşma olmaz.

Bazı kültürlerde tüm kadınların aynı zamanda adet gördüklerine ve kadınların hepsinin Ay ile birlikte çeşitli ruhsal ve bedensel evrelerden geçtiklerine inanılmaktadır. Bilimsel olarak kanıtlanmamış, ancak Amerikan halkının kullandığı bir yönteme göre adet düzensizliği olan kadınlar odalarında ay ışığını temsil eden hafif bir ışığı açık bırakarak uyumakta ve iddialarına göre adetleri düzene girmektedir. Yine eski bir Amerikan geleneğine göre adet sorunları olan kadınlar ayla konuşmaktadırlar.

İlk "Adet Kanaması"

Çocukluk çağından ergenlik çağına geçiş döneminde, ortalama olarak 12.5 yaşında kız çocuğu ilk adet kanamasını görür. Bu "ilk kanama" henüz yumurtlama süreci devreye girmediğinden, gerçek ve düzenli aralıklarla oluşan bir adet kanaması olmaktan uzaktır. Kız çocuğunun hormon salgı mekanizmaları ve genital organları olgunlaştığında yumurtlama süreci de başlar ve oluşan adet kanamaları, adet döngüsünün bir parçası olarak düzenli hale gelir.

Adet kanamasının işlevi nedir?

Adet döngüsü esnasında beyinde, yumurtalıklarda ve rahim iç tabakasında farklı olaylar meydana gelir. Beyinden salgılanan hormonların yumurtalıklardan birini uyarmasıyla başlayan süreç, uyarılan yumurtalıktan döllenmeye hazır bir yumurta hücresinin serbestleşmesine neden olur, bu esnada rahim iç tabakası da kendini muhtemel bir gebeliğe hazırlar. Döllenme gerçekleşmediğinde serbestleşen yumurta hücresinin ömrü biter ve gebelik için hazırlanmış rahim iç tabakasının adet kanamasıyla dışarı atılmasını takiben yeni bir adet döngüsü başlar.

Adet kanamasının amacı her adet döngüsünde oluşabilecek muhtemel bir gebeliğin yerleşebilmesi ve uygun şartlarda gelişebilmesi için rahim iç tabakasının "tazelenmesi" olarak değerlendirilebilir.

Adet döngüsünde beyinde gerçekleşen olaylar



Adet kanamasının ilk günü yeni bir adet döngüsünün başlangıcıdır. Bu aşamada beyin dokusunun derinlerinde yer alan hipotalamus adlı bölgeden salgılanan GnRH adı verilen hormon, hipotalamusa yakın yerleşimli hipofiz adı verilen salgı bezinden folikül uyarıcı hormon (FSH) salgısını başlatır. FSH hormonu etkisiyle yumurtalıklardan birinde yeni bir yumurta hücresi folikül adı verilen bir kesecik içinde olgunlaşmaya başlar. Bu olgunlaşma süreci tamamlandığında, olgun folikül içinde üretilen yüksek miktarlarda östrojen hormonu etkisiyle bir yandan rahim iç tabakası gelişmeye başlar, öte yandan hipofiz bezinden LH adı verilen başka bir hormon salgılanır. LH hormonu yumurta hücresini barındıran folikülü "çatlatır" ve yumurta hücresini serbest bırakır. Yumurta hücresinin serbest kalmasına yumurtlama (ovulasyon) adı verilir.

Yandaki şekli ortadan ayıran kesikli çizgi yumurtlamanın oluştuğu anı, eğriler ise LH ve FSH hormonlarının kan seviyesini göstermektedir. Hemen yumurtlama öncesinde LH hormonunun ne kadar keskin bir yükselme gösterdiğine dikkat ediniz. Bu ani yükselmeye LH piki (pik, İngilizce de doruk anlamına gelen peak kelimesinden dilimize uyarlanmıştır) adı verilmektedir. LH pikinin oluşamadığı durumlarda folikül olgunlaşsa dahi, yumurtlama gerçekleşemez. Halk arasında "çatlatıcı iğne" olarak bilinen ilaçlar LH hormonu içerirler.

Yumurtlama olduktan sonra gebelik oluşursa salgılanan hormonlar beyindeki hormonların işlevlerini durdururlar ve böylece gebelik döneminde ve loğusalık döneminde yumurtlama ve adet kanaması geçici olarak durur.

Gebelik gerçekleşmediğinde belli bir süre sonra oluşan adet kanaması sonrasında beyindeki hormonlar yeni bir adet döngüsünü başlatmak amacıyla yeniden salgılanırlar.

Görüldüğü gibi yumurtlama ve adet kanaması temel olarak beyin tarafından yönetilen işlevlerdir. Bu işlevin merkezi olan hipotalamus beyin dokusunun duygulanımlarla ilgili olan bölümleriyle çok yakın komşuluktadır. Bu yakın komşuluk nedeniyle ruhsal kaynaklı stres kadında yumurtlama işlevinin olumsuz etkilenmesine ve bu da adet kanamasının zamansal özeliklerinin değişmesine neden olabilir (adet kanamasının gecikmesi veya erken gerçekleşmesi gibi).

Adet döngüsünde yumurtalıkta gerçekleşen olaylar

Her adet döngüsünün başında yumurtalıklardan birinde yumurtalığın dış yüzeyine yakın yerleşimli yumurtalık hücrelerinden biri beyinden salgılanan FSH hormonu etkisiyle olgunlaşma sürecine girer. Olgunlaşan yumurta hücresi bu süreçte içi berrak bir sıvı dolu olan ve folikül adı verilen bir kesecik içindedir.

Başlangıçta birkaç milimetre olan folikül, adet döngüsünün ortasına yaklaşıldığında 16-20 milimetre çapına ulaşır.

Folikül içinde adet döngüsünün ilk günlerinden itibaren giderek artan miktarlarda salgılanan östrojen hormonu folikül olgunlaştıkça ve büyüdükçe daha da çok miktarlarda üretilir ve kana geçer. Kandaki östrojen en yüksek seviyeye ulaştığında beyinde luteinize edici hormon (LH) salgısını uyarır.

LH salgısı 12 saat gibi kısa bir sürede hızla artar ve doruk noktasına ulaşır. LH hormonu seviyesinin bu denli hızlı artmasıyla olgun folikül yapısı en ince noktasından çatlar ve içindeki yumurta hücresini serbest bırakır. 28 günlük adet döngüsü olan bir kadında yaklaşık 14. gün gerçekleşen bu olaya yumurtlama adı verilir.

Serbestleşen yumurta hücresi komşu Fallop tüpünün saçakları tarafından yakalanarak tüp içine alınır.

Yandaki resimde bir Fallop tüpünün kesiti görülmektedir. Fallop tüpü saçakların bulunduğu uçta karın boşluğuyla, diğer uçta rahim içi boşlukla temas halindedir. Saçakların aktif hareketleri yumurta hücresinin karın boşluğuna düşmesini engeller ve tüp içine giren yumurta hücresi, tüpün içinde bulunan silya adlı tek yönde harekete izin veren özel "tüycükler" yardımıyla Fallop tüpünün içinde rahim içi boşluğa doğru ilerler.

Folikül çatladıktan sonra "çatlama bölgesinde" Sarı Cisim (lat: Corpus Luteum) adı verilen bir yapı oluşur ve bu yapı progesteron hormonu üretmeye başlar.

Sarı Cisim gebelik oluştuğunda bebeğe hormon desteği vermek üzere yaklaşık 10. gebelik haftasına kadar progesteron hormonu salgılamaya devam eder. 10. haftadan itibaren bebek kendi progesteron hormonunu kendisi üretebilecek hale gelir ve görevi devralır.

Gebelik oluşmazsa Sarı Cismin işlevi 14 günde biter ve sarı cisim geriler. Sarı Cismin hormon salgısının durmasıyla kanda progesteron hormonu seviyesi kısa sürede düşer ve bu rahim iç tabakasının desteğini kaybederek "yıkılmasına" neden olur. Bu "yıkılma" adet kanamasıyla birlikte olur ve "yıkılan" doku kanamayla birlikte vücuttan atılır.

Adet kanamasıyla birlikte yeni bir adet döngüsü başlar.

Yumurtalık dokusunda adet döngüsünün ilk yarısında östrojen hormonu hakimiyetinde gerçekleşen folikül olgunlaşması foliküler evre, ikinci yarısında Sarı Cisim (Corpus Luteum) tarafından salgılanan progesteron hormonu hakimiyetinde gerçekleşen evre luteal evre adını alır.

Rahim iç tabakasında gerçekleşen olaylar




Rahim iç tabakası adet döngüsünün ilk gününden itibaren salgılanan östrojen hormonu etkisiyle kalınlaşır. Yumurtlama gerçekleştiğinde salgılanan progesteron hormonu bir yandan östrojen hormonunun bu kalınlaştırıcı etkisini frenler, öte yandan rahim iç tabakasını özel bazı maddeler salgılamaya yönelterek döllenmesi muhtemel bir yumurta hücresinin yerleşmesi ve gebeliğin başlaması için elverişli duruma getirir.

Rahim iç takasında adet döngüsünün ilk yarısında östrojen hormonu hakimiyetinde gerçekleşen kalınlaşma proliferatif evre (proliferasyon=kalınlaşma), ikinci yarısında progesteron hormonu hakimiyetinde gerçekleşen salgılama ise sekresyon evresi (sekresyon= salgılama) adını alır.

Neden kanama olur?

Yumurtlama sonrası yumurtalıkta oluşan Sarı Cismin ömrü 14 gündür. Sarı Cisim "yaşlandıkça" salgıladığı progesteron hormonu azalır. Kandaki progesteron hormonu belli bir seviyenin altına indiğinde rahim iç tabakası desteğini kaybederek "yıkılmaya" başlar. İşte bu "yıkılma" kanamayla birlikte olduğundan adet kanaması adını alır.

Sarı Cismin ömrünün sabit olarak 14 gün olmasının özel bir anlamı vardır: 28 günde bir adet kanaması gören bir kadında yumurtlama 14. günde olmaktadır, halbuki 30 günde bir adet kanaması gören bir kadında yumurtlama günü 30-14=16. gündür. Aksine 26 günde bir adet kanaması gören bir kadında ise yumurtlama günü 26-14=12. gündür.




Üstteki resimde rahim iç tabakasında adet döngüsünün ilk gününden itibaren başlayan kalınlaşma sürecini şematik olarak göstermektedir.

Sağdaki şemada ise adet döngüsünün günlerine göre vücutta oluşan hormon seviyeleri görülmektedir. Östrojen hormonunun kanda artmasından hemen sonra LH hormonunun da bariz bir şekilde arttığına dikkat ediniz.

Şemada ayrıca progesteron hormonu salgısının yumurtlamadan önce oldukça düşük olduğu, yumurtlamadan sonra ise bariz bir şekilde arttığı gözlenebilir.

Adet Döngüsü Uzunluğu

Adet döngüsünün süresi, yani adet kanamasının ilk gününden bir sonraki adet kanamasının ilk gününe kadar geçen zaman ortalama 28 gündür. Kadınların %15'i 28 günde bir adet kanaması görürlerken, %0.5'i 21 günden daha kısa, %1'i 35 günden daha uzun bir zamanda kanama görürler.

Adet kanamasının ilk başladığı zamanı takip eden 5-7 yıllık süre içerisinde adet döngüsü genellikle daha uzundur. Hormon salgılayan sistemler olgunlaştığında üreme çağına özgü düzenli kanama paterni ortaya çıkar.

Kadın 40'lı yaşlara geldiğinde hormon salgısındaki doğal değişiklikler döngünün yeniden uzamasıyla sonuçlanır. 2-8 yıl devam eden bu süre sonunda menopoz ortaya çıkar. Bu süre içerisinde adet döngüsünün uzamasını belirleyen temel olay yumurta hücresinin olgunlaşmasına kadar geçen sürenin uzamasıdır. Şekilde üst üste yer alan üç eğriden ortada olanı kadınların çoğunda görülen adet döngüsü süresini gösterirken bu eğrinin üstünde ve altında yer alan eğriler kadınların %5'inden daha azında görülen adet döngüsü süresinin kadının yaşına göre dağılımını göstermektedir.

__________________

 
Vajinal tampon kullanımı

Vajinal tamponlar, tıpkı hijyenik pedler gibi menstrüasyon sırasında vajinal yoldan vücut dışına atılan kanı emmek amacıyla kullanılan ürünlerdir. Pedlerden farklı olarak kanın vajina dışına atılmadan önce emilmesini sağlayarak ped kullanımı ile görülen ve kadının sosyal hayatını zorlaştıran faktörleri ortadan kaldırırlar.

Vajinal tamponlar yumuşak pamuk liflerinin silindirik bir şekil alacak şekilde preslenmesi şeklinde üretilirler. Silindirik şekil sayesinde tampon vajina içerisine rahatça yerleştirilebilir.

Tampon adet kanı vücut dışına ulaşma şansı bulamadan direkt olarak vajina içinde emilmesini sağlar. Vajinal tamponlar değişik boy ve emme kapasitelerine sahiptirler. Adet kanamanızın şeklini ve miktarını bilmeniz uygun tamponu seçmenizi kolaylaştırır.

Hijyenik pedlerden farklı olarak vajinal tamponlar çok önemli bir riski de beraberinde getirirler: Toksik şok sendromu. Yaşamı tehdit edebilen bu komplikasyon neyse ki çok nadir görülür ve basit önlemler ile önüne geçilebilir. Bu önlemlerden en önemlisi tamponu 4-8 saatten daha fazla vajinada tutmamaktır. İdeal olan hijyenik ped yerine tampon tercih etmemek, çok gerekli olmadıkça kullanmamak ve kullanıldığında en fazla 6 saat vajinada tutmaktır.

Vajinal tamponlar sadece adet kanaması sırasında kullanılırlar. Vajinal akıntılar için günlük pet yerine tampon kullanmak son derece riskli bir davranış olacaktır.

Uygun tamponu seçmek
Piyasada satılan hemen hemen her markanın değişik boy ve emme kapasitesine sahip türleri vardır. Kendinize uygun tamponu seçerken temel prensip kanama miktarınıza göre gerekli olan en düşük emme kapasitesine sahip tamponu bulmaktır. Kanamanın miktarı günden güne farklılık göstereceğinden adet kanamanızın değişik günleri için farklı kapasitede tamponlar kullanabilirsiniz.

Uygun kapasitedeki tamponu seçmek deneyim ile elde edilir. Bununla birlikte eğer tamponu 4 saatten önce değiştirmeniz gerekiyorsa daha yüksek kapasiteli, 8 saat sonunda hala dolmamışsa daha düşük kapasiteli bir tampon seçmelisiniz.

Tampon nasıl yerleştirilir?

İlk kez tampon kullanacaksanız sinirle ve gergin olmanız normaldir. Bu durum kaslarınızın fazla kasılmasına neden olacağından yerleştirmeyi güçleştirebilir.Daha önceden tampon kullanan arkadaşlarınıza nasıl kullanıldığını sorabilir ve onlardan bu konuda yardım alabilirsiniz. Piyasada satılan pek çok ürünün içinde kullanma ve yerleştirme talimatları resimli olarak yer almaktadır. Bu talimatları dikkatlice okuyun ve anlamaya çalışın.

Bazı ürünlerin içine yerleştirmeyi kolaylaştırıcı bir uygulama tüpü vardır. Bazılarında ise bu tüp bulunmaz. Her iki durumda da yerleştirme şekli aynı prensiplere dayanır.

Tamponu yerleştirmeden önce ellerinizi mutlaka sabunlu suyla iyice yıkayın ve güzelce kurulayın
Tamponu yerleştirirken ayakta durabilir yada oturabilirsiniz. Pozisyonunuzun rahat olması önemlidir. Bazı kadınlar tuvalet kenarında bir ayakları klozetin üzerindeyken tamponu daha rahat yerleştirirler. Kendinizi en rahat hissettiğiniz pozisyonu bulmaya çalışın. Tamponu yazı yazmak için kullandığınız elinizi kullanarak yerleştirin, solak iseniz sağ elinizi kullanarak yerleştirmeye çalışmayın.

Aplikatörü başparmak ve orta parmağınızla alt ucuna yakın bir yerden tutun.




Diğer elinizle vajinal açıklığının iki yanındaki labiaları birbirinden ayırarak vajina girişinin görünür hale gelmesini sağlayın. Aplikatörün ucunu vajina girişine yerleştirin.




Resimde de görüldüğü gibi vajina arkaya ve hafif yukarıya doğru uzanır. Bu nedenle tamponu bu aks doğrultusunda yumuşak hareketlerle itin.. Bu sırada aplikatörü sağa sola döndürerek ittirmeye çalışmayın. Aplikatörün tüpü tamamen vajina içine girinceye ve aplikatörü tutan iki parmağınız vücudunuza değinceye kadar ittirmeye devam edin.




Daha sonra orta parmağınızı kullanarak tamponun ipinin olduğu pistonu ya da tüpü itin. Bu hareket tamponun aplikatör içinden çıkarak vajinaya yerleşmesini sağlayacaktır. Parmağınızı tüpün içinden çekin bu sayede çıkarma ipleri serbest hale gelir.






Aplikatörü yavaşça dışarı çekin.





Tamponu doğru şekilde yerleştirdiğiniz taktirde vajinada herhangi bir rahatsızlık duymamanız ve tamponu hissedememeniz gerekir. Eğer rahatsızlık varsa bu durumda büyük olasılıkla tamponu yeterince derine yerleştiremediniz demektir. Rahatsızlığın en önemli nedeni tamponun vajina girişindeki dokuyu içeri doğru çekmesidir. Bu durumda tamponu çıkartın ve yeni bir tampon yerleştirin. Aynı tamponu çıkartıp yeniden yerleştirmeye çalışmayın.

Tamponun çıkartılması
Tamponun dolduğunu ve kanın vajina dışına kaçtığını hissettiğinizde ya da, 6 saat dolduysa veya tampon kullanmanızı gerekli kılan durum ortadan kalktıysa ipinden tutarak yavaşça dışarıya doğru çekin ve vajinadan çıkarın. Bu sırada çok sert hareket etmemeye dikkat edin.

TAMPON KULLANIMI İLE İLGİLİ *** SORULAN SORULAR

Tampon kendiliğinden düşer mi?
Hayır. Doğru şekilde yerleştirildiğinde vajina kasları tamponu yerinde tutar. Bu nedenle aktif spor yaparken dahi tampon düşmez.

Tampon kullanırken enfeksiyonlar açından yüksek risk altında olur muyum?
Hem evet hem hayır. Kurallara uygun kullanıldığında tampon enfeksiyon riskini fazla arttırmaz. Öte yandan toksik şok sendromu adı verilen tablo tampon kullanımı ile ilgilidir.

Tampon varken tuvalete gidebilir miyim?
Evet. Kadın genital bölgesinde vücut dışına açılan 3 farklı açıklık vardır. İdrarın yapıldığı ürethra, vajina ve anüs. Bunlar birbirilerinden bağımsızdır ve bu nedenle vajinada bulunan tampon tuvalete gitmenize engel değildir. Tuvalete gittikten sonra tamponu çıkarmanız y da değiştirmeniz gerekmez. Sadece ıslanmaması için idrar yaparken tamponun ipini elinizle kenara alabilirsiniz.

Tampon kullanırken yüzebilir miyim?
Evet. Bunun herhangi bir sakıncası yoktur.

Tampon kullanırken spor yapabilir miyim?
Evet. Tampon kullanırken bale, ağırlık kaldırma, atletizm gibi her türlü sporu yapabilirsiniz.

Tampon kullanırken duş/banyo yapabilir miyim?
Evet. Bunun herhangi bir sakıncası yoktur.

Tampon içime kaçabilir ve kaybolabilir mi?
Hayır. Bu olanaksızdır. Sadece tamponun ipi vajinaya kaçabilir. Bu durumda panik olmayın, gevşeyin ve iki parmağınızı yavaşça vajinaya sokarak ipi bulmaya çalışın. Eğer beceremezseniz sakın zorlamayın. Hemen doktorunuzu arayın

Tampon alerjiye neden olabilir mi?
Evet. Çok nadiren tampon içinde bulunan pamuk alerjik reaksiyona neden olabilir. Bu durumda tampon kullanmamalısınız. Piyasada satılan parfümlü tamponların alerjiye neden olma olasılığı daha yüksektir. Bu tür ürünleri tercih etmeyin.

Tampon adet kanaması sırasında ortaya çıkan kokuyu azaltabilir mi?
Evet. Adet kanı hava ile temas ettiğinde özel bir koku ortaya çıkar. Tampon kanı içeride, havayla temas etmesine izin vermeden emdiği için bu kokuyu da doğal olarak engeller.

Tampon varken pet de kullanmalı mıyım?
Hayır. Kullandığınız tampon 4-8 saat süreyle adet kanamanızı emme kapasitesine sahip olmalıdır. Eğer bu süre içinde adet kanı tampona rağmen dışarıya geliyorsa ya tamponu doğru yerleştirmemişsinizdir ya da uygun emme kapasitesine sahip bir tampon seçmemişsinizdir. En yüksek kapasiteli tamponu kullanmanıza rağmen kan hala daha dışarıya geliyor ise adet kanamanız normalden fazla olabilir ve bu durumda jinekologunuzla görüşmelisiniz.

Uyurken tampon kullanabilir miyim?
Evet ama bu uygun bir davranış değildir. Gerekli olmadıkça tampon kullanılmamalıdır. Özellikle 8 saatten fazla uyuma söz konusu ise tampon mutlaka çıkartılmalıdır.

Aynı anda birden fazla tampon kullanılabilir mi?
Kesinlikle HAYIR. Bu asla yapılmaması gereken tehlikeli bir davranıştır.

Tampon varken cinsel ilişkide bulunulabilir mi?
Kesinlikle HAYIR. Bu asla yapılmaması gereken tehlikeli bir davranıştır.

Tampon cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı korur mu?
Kesinlikle HAYIR. Bunun tek etkili yolu prezervatif kullanmaktır.

Dikkat edilmesi gereken noktalar

Tampon kullanımı ile TSS arasındaki sebep-sonuç ilişkisi tam anlamı ile bilinmese de bu sendromun tampon kullanıcılarında daha fazla görüldüğü bilinen bir gerçektir. Tampon kullanırken dikkat edilecek birkaç basit kural riski azaltır.
Adet kanamanız için yeterli olacak en küçük tamponu kullanın

Tampon üretici firmasının önerilerine harfiyen uyun

Tamponu yerleştirmeden önce ve yerleştirdikten sonra ellerinizi sabun ile iyice yıkayın

Üretici firmanın önerileri doğrultusunda tamponu sık sık değiştirin.

Aynı tamponu 4-8 saatten daha uzun bir süre tutmayın

Asla aynı anda birden fazla tampon kullanmayın

Gece yatarken tampon yerine pet kullanın

Adet dönemi dışında akıntı nedeni ile asla tampon kullanmayın

Sadece pamuk içeren tamponlar kullanın




Toksik şok sendromu

Çağdaşlaşma ile birlikte modern kadının yaşantısında da büyük ve köklü değişiklikler meydana geldi. Geçmişte evde oturup çocuk bakan kadınların yerini çalışan ve üreten kadınlar aldıkça bu kadınların menstrüasyon dönemlerindeki ihtiyaçları da değişikliğe uğradı. Eskiden her ay yaşadıkları bu dönemi bez, pamuk gibi emici maddeler ile geçiren kadınlar hijyenik pedlerin piyasaya sürülmesi ve yaygın olarak kullanılmaya başlaması ile büyük rahatlık yaşamaya başladılar. Çalışma ve yaşam şartlarındaki sürekli değişim hijyenik pedleri de bir süre sonra yetersiz kılmaya başladı ve kadınlar adet dönemlerini diğer günlerden faksız geçirme isteklerini vajinal tamponlar ile sağladılar.Gerçekten de vajinal tamponlar özellikle çalışan kadınlar için büyük bir konfor. Ancak her şeyin bir bedeli vardır deyişi bu alanda da kendini hissettiriyor. Çünkü vajinal tamponlar hayati olabilecek potansiyel bir tehlikeyi de beraberlerinde taşıyorlar: Toksik Şok Sendromu (TSS)

Toksik Şok Sendromu Stafilokokkus Aureus adı verilen bir bakterinin salgıladığı toksinler tarafından meydana getirilen, hayatı tehdit edebilecek boyutlara ulaşabilecek ciddi bir enfeksiyondur. Son derece nadir görülür. Bir çeşit kan zehirlenmesi olarak kabul edilebilir. S.Aureus normalde pek çok insanın cilt, burun, dirsek, vajina gibi bölgelerinde normalde bulunan bir bakteridir. Özellikle cilt enfeksiyonlarındaki en önemli patojen olan bakteri çok nadir durumlarda ürettiği toksin (zehir) ile TSS'na yol açabilir. Çok nadir görüldüğü için hekimlerin büyük bir kısmı meslek yaşamları boyunca bu hastalık ile karşılaşmazlar. Fikir vermesi açısından İngiltere'de yılda sadece 18-40 TSS vakası görüldüğünü söylemek sanırım yeterli olacaktır. İstatistiklere göre hastalardan 3-4'ü erken teşhis ve tedaviye rağmen yaşamlarını yitirmektedirler.

Mekanizma

S.Aureus birkaç çeşit toksin üretir.TSS'u vakalarının %75'inde etken toksik şok sendromu toksini-1 (TSST-1) iken %25 vakada ise stafilokokkal enterotoksin B (SEB) etken faktördür. TSS sistemik yani vücudun birden fazla sistemini etkileyen ancak bulaşıcı olmayan bir hastalıktır. Hastalığın ortaya çıkışında 4 aşama vardır. TSS toksini üretebilen bir S.aureus bakterisinin insanda çoğalması ya da enfeksiyon olması

Toksin üretimi

Toksinin emilimi

İntoksikasyon (zehirlenme)



Kadınların %5-20'sinde vajinada S.aureus bulunmasına rağmen neden bazen bunların toksin üretmeye başladığı bilinmemektedir. Kişi TSS toksinine maruz kaldığında hastalık ortaya çıkar. Bu durum mens zamanında görülürse "menstrüel" diğer zamanlarda görülürse "nonmenstrüel" TSS olarak isimlendirilir. TSS riski gençlerde yaşlılara göre daha fazladır. TSS sadece tampon kullanan kadınlarda görülmez. Erkekler ve çocuklar da risk taşırlar. Büyük yanıklar, cilt enfeksiyonları hatta böcek sokmaları sonrasında bile TSS ortaya çıkabilir.

Klinik

Hastalığın klinik gidişatı çok hızlıdır. Aniden ortaya çıkar ve hızla ilerler Aniden ortaya çıkan 38.9 derecenin üstünde ateş

İshal

Kusma

Baş dönmesi

Kas ağrıları

Baygınlık hissi

Aniden ortaya çıkan soğuk algınlığına benzer kendini iyi hissetmeme duygusu

Dikkat kaybı

Özellikle el ayası ve ayak tabanında güneş yanığına benzer cilt lezyonları

Ciltte soyulma

Başağrısı

Boğaz tıkanıklığı

Gözlerde kanlanma

Kan basıncında ani düşme



Laboratuar bulgusu olarak ise beyaz kan hücre sayısında artma, protrombin zamanında uzama, kan albumin seviyesinde düşme, kan kalsiyumunda düşme ve idrarda beyaz kan hücresi bulunması hastaların %70'inde görülür.

Tedavi

TSS tedavisi hızlı ve belirli bir prosedürü takip ederek yapılmalıdır.

TSS tanısı konulduğunda ilk yapılması gereken toksin üretiminin merkezini saptamak ve temizlemeye çalışmaktır. Ciltte belirli bir lezyon varsa temizlenmeli ve drene edilmelidir. Cerrahi yaralar iyice gözden geçirilmeli ve bol serum fizyolojik ile yıkanmalıdır. Tampon varsa hemen çıkarılmalıdır.

İkinci olarak ise hemen bir damar yolu açılarak agresif sıvı tedavisine başlanmalı ve vücudun sıvı açığı yerine konmalıdır. Organ hasarını önlemek için bu son derece önemlidir. TSS olan erişkin hastalarda sıvı açığını yerine koymak için 24 saatte 10 litre sıvı gerekebilir.

Damar yolu açıldıktan ve sıvı tedavisi başlandıktan sonra stafilokoklara yönelik antibiyotik tedavisine vakit kaybetmeden başlanmalıdır. Bu amaçla değişik sentetik, yarı sentetik ya da doğal antibiyotikler kullanılabilir.

TSS'lu hastalarda genel destekleyici bakım önemlidir. Bu bakımı sağlamak amacı ile hastaların yoğun bakım servislerinde izlenmesi uygun olacaktır.

Eğer toksin odağı saptanamıyorsa anti TSST-1 ve antiSEB immunglobinleri verilebilir.

Risk altındakiler Tampon kullanıcıları

Doğum kontrolü için bariyer yöntemleri tercih edenler

Jinekolojik operasyon geçirenler

Kendi kendine düşük yapmaya çalışmış kadınlar

Follikülit, selülit gibi cilt enfeksiyonu olanlar

Kimyasal yanık vakaları

Yanık vakaları

Böcek sokması

Stafilokokkal zaatürre vakaları

Septik eklem iltihabı olanlar



Ayırıcı tanı

Bazı hastalıklar toksik şok sendromunu anırabilir. Bu nedenle TSS ayrıcı tanısında ciddi derecede grup A streptokok enfeksiyonları, Kawasaki sendromu, leptospiroz, meningokoksemi, gram negatif sepsis, döküntü ile giden viral hastalıklar ve alerjik reaksiyonlar ekarte edilmelidir.

Dikkat edilmesi gereken noktalar

Tampon kullanımı ile TSS arasındaki sebep-sonuç ilişkisi tam anlamı ile bilinmese de bu sendromun tampon kullanıcılarında daha fazla görüldüğü bilinen bir gerçektir. Tampon kullanırken dikkat edilecek birkaç basit kural riski azaltır. Adet kanamanız için yeterli olacak en küçük tamponu kullanın

Tampon üretici firmasının önerilerine harfiyen uyun

Tamponu yerleştirmeden önce ve yerleştirdikten sonra ellerinizi sabun ile iyice yıkayın

Üretici firmanın önerileri doğrultusunda tamponu sık sık değiştirin.

Aynı tamponu 6 saatten daha uzun bir süre tutmayın

Asla aynı anda birden fazla tampon kullanmayın

Gece yatarken tampon yerine pet kullanın

Adet dönemi dışında akıntı nedeni ile asla tampon kullanmayın

Sadece pamuk içeren tamponlar kullanın.



Yapılan yeni bir çalışmada TSS toksininin yalnızca pamuk kullanılarak üretilmiş tamponlarda oluşmadığı saptanmıştır. Bileşiminde rayon fiberleri içeren tamponlarda ise bu toksin daha kolay üremektedir.

Son derece nadir görülmekle birlikte ölümcül olabilen bu sendromdan korunmak için çok gerekli olmadıkça tampon kullanmayın
 
Adet kanamasının zamanlanması

Adet kanaması, çok özel durumlarda doktor önerisiyle ve kendi kendine alınan bazı önlemlerle ileri alınabilir...

Sağlıklı bir kadın her ay genital ve hormonal sisteminin "yenilenme" sürecinin önemli bir parçası olarak 1 ile 5 gün arasında süren bir adet kanaması döneminden geçer. Kanama bazı kadınlarda iş yaşamı ve sosyal yaşamı etkileyen kramp tarzında sancılarla da beraber olabilir. Kadınların önemli bir kısmı bu adet günlerinden rahatsız olmazlar ve günlük yaşam bu kanamalardan az etkilenir.

Nitekim bazı durumlar vardır ki burada beklenen adet kanamasının rastlayacağı tarihler hiç de uygun olmayan günlere denk gelebilir. Tam evlilik ve balayı günlerine rastlayacak olan, ya da tam önceden planlanmış bir tatile (özellikle de yaz tatiline) denk gelen bir adet kanaması, ya da yoğun bir iş temposunda oluşacak adet sancıları kadın için bir dezavantaj teşkil edebilir.

İşte bu durumlarda doktor önerisiyle ve çok özel durumlarda kendi kendine alınan bazı önlemlerle beklenen adet kanamasının ileri alınması mümkündür. Adet kanamasının senede bir ya da iki kez bu şekilde düzenlenmesinin kadının sağlığı üzerinde olumsuz bir etki yaratması teorik olarak mümkün gözükmemektedir.

Tarihin kendi kendine ileri alınması

Bu, yalnızca doktor önerisiyle doğum kontrol hapı kullanmakta olan kadınlar için söz konusudur. İki kutu arasında normalde verilen ilaçsız bir hafta ara yerine doğum kontrol hapı yeni bir kutuyla adeti geciktirmek istenen süre kadar devam ettirilir. İlaç kesildiğinde bir hafta içerisinde adet kanaması gerçekleşir. Bu yöntemi senede bir kereden fazla kullanacaksanız doktorunuza danışmalı, yöntemi uygularken doktorunuz aksini önermediği sürece maksimum ikinci kutu bittiğinde olağan bir bir hafta arayı vermelisiniz.

Tarihin doktor tarafından ileri alınması

Burada progesteron içerikli ilaçlar, jinekolojik muayene normal sonuçlandıktan sonra, beklenen adet kanamasından en geç üç gün önce, ideal olarak beş gün önce başlanır ve geciktirilmek istenen sürece devam ettirilir. Adet kanamasına üç günden daha az süre kaldığında ilacın adeti geciktirme olasılığı düşüktür. Bu yöntemi asla eczaneden aldığınız ilaçlarla kendiniz denememelisiniz. Jinekolojik muayene esastır.

Uygun olmayan yöntemler "geciktirici" iğne ve haplar

Ülkemizde eczaneye gittiğinizde çoğu durumda doktor muayenesi olmadan şikayet ve arzulara göre ilaç verilebilmektedir. Bu durum adetini belli bir süre geciktirmek isteyen kadınlar için de geçerlidir. Ancak hormon içerikli ilaçların doktor muayenesi ve onayı olmadan kullanılması istenmeyen bazı yan etkilere yol açabileceğinden bu kolay yol tercih edilmemelidir.


"söktürücü" iğneler

Esasen gebelik dışında bir nedene bağlı olarak gecikmiş adet kanamasını "söktüren" bu ilaçlar, bazen hatalı olarak beklenen adeti öne almak için kullanılmakta ve %100 başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. Bu ilaçlardan sonra oluşan tesadüfi kanama adet kanaması değil ara kanamasıdır. Yine eczaneden reçetesiz olarak temin edilebilen bu ilaçlardan kaçının.

 
Geri
Üst